16 Eylül 2009 Çarşamba

14 Eylül 2009 Pazartesi

LİNÇçilerin GÖRÜŞLERi!

GÖRÜŞLER

Destekleyenler, destek mesajlarını temiztiyatronet@gmail.com adresine mail ile iletebilirler, aynı zamanda görüş bildirmek isterlerse aynı adresi kullanabilirler, görüşler www.temiztiyatro.net ve www.tiyatrodergisi.com.tr de ayrı bir sayfa olarak ve oluşturularak; http://ww.tiyatrodergisi.com.tr/bolge/index.php?blg=3 yayımlanacaktır.

Orçun Masatçı Yeni Kapı Tiyatro

Hilmi Bulunmaz'a
Ey emeğe değer veren tiyatro !
bir kaç şey sormak isterim size. emek ve sosyalizm üzre !öncelikle linç çağrıcısı diye bahsettiğiniz ve 2 gün üst üste oyunları yasaklanan ve 3. gününde basın açıklaması yapıldıktan sonra yönetmeni ve açıklamayı desteklemeye gelen bir gsf öğrencisi gözaltına alındığında sosyalist tepki verme yetinizi mi kaybetmiştiniz. yoksa sokak tiyatrosunun yasaklanması ya da bir sanatçının gözlatına alınması sizin için yeterli derecede tepki verilecek bir olay değil mi?sosyalistler bilindiği üzere hayata sınıflar üzerinden bakarlar. ezilenlerin kendi kaderlerini tayin hakkı ve pozitif ayrımcılık sosyalist olmanın en önemli ayraçlarından biridir. bu bağlamda da kadın hiç şüphesiz ki kapitalizmin en fazla ezlienleri arasında gelir. ve şüphesiz ki küfür de bir erkek egemen söylem vardır. size yapılanlar anlattığınız kadarıyla çirkindir. size ya da bir başkasına küfür edilmesi tahammül edilemez bir şeydir. ama sosyalist kendine küfür edene nasıl bir karşılık verir, biçimi ne olur bunun? bir taraftan savunduğu değerleri yıkan küfüre mi sarılır ? bunu ilk kim başlattıysa başlatsın küfürün içinde kuşkusuz kadının aşağılanması söz konusudur. oysa sosyalistler kadının kurtuluşunu da kendilerinde görürler. ve yine sosyalistler toplumun öncüsü olmaya, yığınları kitlelestirmeye soyunmuşlardır. haliyle söylemlerinden çok onları var eden davranış biçimleridir. tıpkı Kazım Koyuncu'nun söylediği gibi "belki size katılmazlar ama farkındadırlar, orda biri farklı yürüyordur". işte bu sebeplerden dolayı küfüre karşı gelmek ve ona karşı savaş açmak bir sosyalistin öncelikli görevleri arasında gelir.sosyalistler kendi sorunlarına saplanıp kalmazlar. dünyayı kendi etraflarında dönüyormuş gibi düşünmezler. başkalarının yaşadığı olaylara karşı da susmaz tepki verirler. oysa dünyanın kendi etrafında döndüğünü sananlar elbette kendilerini emeğin birinci savunucusu rolüne ve sosyalist kimliğinin sahibi rolüne çevireceklerdir.aşağıdaki sorulara cevabınızı bekliyoruz; Manisa Şehir Tiyatrosunun kapatılması karşısındaki tiyatronuzun açıklaması nedir ? sokak tiyatrosunun yasaklanması karşısında tiyatronuzun açıklaması nedir ? anadilde sanat üstüne tiyatronuzun açıklaması nedir ? sanatçıların gözaltına alınması hakkında tiyatronuzun açıklaması nedir ?hangi sosyalist eylemde dayanışma gösterdiniz ? 5 mayısta herkesi dayanışmaya çağırdığımız basın açıklmasında neredeydiniz ?taksim nerede biliyor musunuz ?Engin ARPA Tiyatro Oyuncusu- Yazar ABsürd Tiyatro Toplulugu (Köln- ALMANYA) Tiyatro insanlarımıza Çeşitli benzetmelerle SALDIRAN kişileri KINIYORUZ.. Biz Tiyatrocular Sizlerin SORUNLARINDA HEP YANINIZDA OLDUK. Sizler icin Tiyatro Yaptik.. Sizler icin Sahnedeydik. Simdi Bir ALKIS kadar, yanımızda olmanızı istemeye HAKKIMIZ YOKMU??? Söylenecek ne varsa YAZILACAK DA O KADAR ŞEY VARDIR... (Bu igrenc SALDIRILARI KINIYORUZ)...Ve Sanat Tiyatrosu Ankara - Ve Sanat Tiyatrosu olarak çağrıcısı olduğunuz "Temiz Tiyatro" kampanyasını anlamlı buluyor, magazinsel bir üslupla yapılan "eleştiri" adı altındaki küfür ve hakaretlerin tiyatromuza zarar verdiğini düşünüyoruz. Tiyatroyu geliştirmek ve yeni söylemler kazandırmak gibi bir amaç güdülüyorsa, aslolanın ortaya konulan ürün ve bu ürünü en iyi şekilde kitlelere ulaştırmak olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyoruz.Bu yüzden kampanyanın altına imzamızı attığımızı ve bu girişimi sonuna kadar desteklediğimizi tiyatro kamuoyuna bildiriyoruz. http://vesanattiyatrosu.blogspot.com/oyun atölyesi Hakaret ve küfüre sadece tiyatro yayıncıları ve yayınları değil zaman zaman tiyatrolar ve tiyatrocular da maruz kalıyor. Bu durum yurdum insanının “kişisel gelişmişlik” seviyesiyle yakından ilişkidir. Derdini, eleştirisini, itirazını anlatamayan “kabalıklar ülkesi” olmak yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Kimse kimseyi ne sevmek ne de onaylamak zorundadır. Hatta böyle olması sanat söz konusu olduğunda makbul bile sayılır. Dedikoduya küfre hakarete başvurmadan, iletişim dili olarak bu “kabalığı” seçmeden düşüncelerin ifade edilmesi “teşvik” bile edilmelidir. Ancak olan durum dedikodu, hakaret, küfür, karalamanın hakim olduğu bir iletişimin varlığı yönündedir. “Profesyonel seyirci” adıyla yazdığı yazıları hakaret ve küfürle dolduranlardan tutun da, çeşitli ideolojik kimlikler altından çevreye sopa gösterenlere kadar çeşitli kabalıklar kol geziyor, yer buluyor tiyatro iletişim ortamında. oyun atölyesi tüm bu kaba dili, küfür ve hakaret içeren tavrı kınıyor ve bu dile sahip olanlarla herhangi bir bağının olamayacağını tiyatro kamuoyuna bildirmeyi görev sayıyor ve ekliyor: Bu tür duyarlılıkları göstermek bir gün herkese lazım oluyor. O nedenle yaşadığımız ortamın “güzelliği” için yerinde ve zamanında “tepki” vermeyi “duyarlılık” göstermeyi UNUTMAYINIZ, UNUTMAYALIM! Başkalarına yapılan hakaretleri başımıza gelmiş gibi algılayıp tavrımızı belirleyelim.Ümit Kireççi - Düşevi - Lila Düşler Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni 1990'lı yılların başında ortaya çıkan "Theope" gerçeğinin bugün bile konuşuluyor olmasını neye dayandırmak gerekir bilemiyorum: Eserin gücüne, yazarının ustalığına, yazarının (!) ahlakına (!)...Çocuk tiyatrosu alanında sahneye koyduklarıyla tiyatroya dolaylı olarak açıkça küfreden onlarca insanın olduğu bir ülkede küfrü ve hakareti doğrudan edenlerin konuşulmasını çok da uygun bulmuyorum aslında. Küfür mü etmiş... Bırakın kendi yalnızlığıyla kalsın demeyi tercih ederdim herhalde. Tiyatroyu tv magazin programı düzeyine indiren bu zavallılığı çok da afişe etmenin tiyatroya yararı olacağından emin değilim. Gündeme gelmek için "buradayım" tarzı "görülmek istemeye" yönelik bu çığlıkları duymazdan gelmek sanki daha doğru olurdu. Magazinel "bu ünlü diğer ünlüye ne demiş" havasının tiyatroya yakışmadığına inanıyor, farkında olunmadan biraz olsun bu magazinselleşmeye katkı sağlıyor olmamızdan ötürü de üzüntümü paylaşmak istiyorum. Belki haber mecralarında yeri olabilirdi ama bu derece bir kampanya... Doğrudan küfür yerine dolaylı olarak edilen ve sahneden izleyiciye sunulan küfürlere en kısa zamanda yönelmemiz temennisiyle.Prof. Dr. Hasan Erkek Düşünce özgürlüğünü, katılmasam bile, her türlü düşüncenin ifade edilme özgürlüğünü destekliyor ve savunuyorum. Ancak küfür ve şiddet bir iletişim dili olmaktan hızla çıkarılmalıdır. Tiyatromuzda eleştirel de olsa, düzeyli bir dili birlikte kurmalı, daha güçlü bir iletişim için barışçıl bir ortamı birlikte oluşturmalıyız.Bu, yalnız Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz meselesi değildir. Tiyatromuzda, küfür ve şiddet onlarla başlamamıştır. Benzer bir dili çok sayıda kişi kullanmakta, böylesi bir dili giderek meşrulaştırmaktadırlar. En büyük tehlike budur. Bununla birlikte, nedenleri ne olursa olsun, Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz ve benzer dili kullananların, küfür ve şiddet içeren saldırılarını kınıyorum. Neden o hale geldiklerini anlamamız, küfür ve şiddet dolu saldırılarını haklı kılmamaktadır.Bu uyarının ve kınamanın, tiyatromuzda uygar bir iletişim dili için başlangıç olmasını diliyorum.Haluk IŞIK Oyun Yazarı/Dramaturg/Yönetmen - Aydın Belediyesi Şehir Tiyatroları Gen. San. Yön. - Bademler Köy Tiyatrosu Yönetmeni - İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlık DanışmanıHaluk Işık: Kampanyayı, aşağıdaki görüşlerim çerçevesinde destekliyorum;Coşkun Büktel, Theope adlı oyununa dair, bugüne dek eşi görülmemiş bir savaşım vermiştir, vermektedir. Bu savaşım, tiyatro tarihimiz açısından, gerçekten de özel bir yere sahiptir. Oyun, yazar ve yazarın muhatap aldığı kurum ve kişiler ile bugüne dek söylenenler-yaşananlar hakkında, herkesin bir yargısı ve vardığı bir sonuç mutlaka vardır. Oyunun sahnelenmesini zaman zaman dile getiren biri olarak; bu tartışmaların, oyun özelinden çıkıp, farklı alanlara sıçramasını, hiç de hoş olmayan söz, tutum ve davranışlara yol açmasını da, nicedir üzüntüyle izliyorum. Bütün bunların, tiyatromuza hiçbir katkıda bulunmadığı da, bir başka gerçeğimizdir. Bir oyunun "iyi" olup olmadığının tek ölçütü, bence ancak oyunun kendisi olabilir. Bugün, başta DT olmak üzere, pek çok kurum "iyi" oyunları, kabul edilmelerine ve aradan onca zaman geçmesine rağmen sahnelemedikleri için, ciddi biçimde eleştirilmektedir ve eleştiri sahibi yazarlar haklıdır. Tam tersi, sahnelenmeyi asla hak etmeyen kimi oyunların, nasıl seçilip sahnelendiği sorularına yanıt alınamadığı da, özellikle ödenekli tiyatrolarımızın düşündürücü fotoğraflarından biridir. Sorunun çözümüne yönelik, hala bir yöntem bulunmaması da, ayrı bir eleştiri konusudur. Bu nedenle, azımsanmayacak sayıda yazarın, oyun yazmaya "küstüğü" de bilinen bir gerçektir. Kısaca, yazarlık sorunlarından yola çıkarak, tiyatromuza dair çözüm bekleyen binlerce sorundan söz edebiliriz. Etmemiz de gerekir, hem de inatla ve bıkmadan... Ama bu söz edişler, sözün inceliğinden uzaklaşılarak, hele saldırı ve hakaretlerle dile getirilirse; "şikayet sahibi"nin haklıyken haksız duruma düşebileceği, dahası "şikayet" konusunun unutulup gideceği sonucunu doğuracaktır, doğurmuştur. Bugün Theope"den çok, yazarının üslubu konuşuluyor ve tepkiler dile getiriliyorsa, bunun nedenlerini düşünecek ilk kişi, Büktel olmalıdır. Bir tiyatro insanı olarak itiraf edeyim ki; konuya dair ne zaman bir şey okusam, Theope"nin artık bir oyun metni olmaktan çıkıp, giderek sıradanlaşan, kronikleşen düzeysiz polemiklerin malzemesi haline dönüşmesinden üzülüyor ve okumaktan vazgeçiyorum. Yanıt verilmesi gereken eleştirilerin böylesine dile getirilmesi, kuşkusuz herkesten önce eleştirileri yanıtlaması gerekenleri rahatlatmaktadır. Theope dilinde inceliği ve şiirselliği başarıyla yakalayan Büktel, nasıl olur da böylesi bir kampanyanın açılmasına yol açacak bir üslubun sahibi olabilir? Açılan bu kampanyanın, oyunun neden ve nasıl sahnelenmesi gereğini değil de, okumaktan esef duyduğum küfürlerden yola çıkıyor olması da, başta Büktel olmak üzere, hepimizi düşündürmelidir. Tiyatronun zamanlarının böylesine işgal edilip çalınmasını kabullenemiyorum. Büktel’in oyununu savunmak ve ondan yola çıkarak dönülmez yaralar içinde boğuşmaktan, yeni oyunlar yazmamasını anlayamıyorum. Yazılan bir oyunu yalnızca yazarı savunamaz, oyun iyiyse nasılsa sahnelenmesi gerektiğini her fırsatta dile getirenler olacaktır. Theope de bu tür oyunlardandır. Ama gelinen nokta, bundan medet umup sadistçe sevinenler dışında, herkesi düşündürmeli ve bu düşünceler açıkça dile getirilmelidir. Tiyatrodan nefret edenler, onu ölü bir sanat olarak niteleyenler, ellerine geçecek ilk fırsatta sanat kurumlarını kapatmayı düşünenler ve tiyatrocu olmayı bu tür düzeysizliklerin parçası olmaya bağlayanlar, yaşadıklarımızdan ve yaşatıldıklarımızdan herhalde pek mutlu olmalılar.Kampanyayı bu düşüncelerle destekliyor, herkesin kendince çıkarımlarda bulunmasını dilediğim için, imzamı atıyorum.Saygılarımla.Kemal KOCATÜRK Tiyatro sanatının olmazsa olmaz ön koşulu, o sanatın üretimidir. Sanat üretmek için harcanacak her türlü çaba kutsaldır. Üretmek yerine, üreten insanlar üzerinden, karalama, çamur atma, vb. uğraşlar, sanatımızı aşındırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu durumu, uzun süredir devam ettirenlere çağrım; Üretin ya da üretime katkıda bulunun. Bunları beceremiyorsanız, azıcık susun! Üretken insanların çabalarını gölgelemeyin. Sevgi ve saygılarımla,HAKAN GERÇEK (TİYATRO GERÇEK) - Tüm tiyatro emekçileri olarak tek yapmamız gereken şey çalışmak ve işimizi elimizden geldiğince iyi yapmaktır.Bunun ötesindeki tavırlar bu tavırları gösterenleri çirkinleştirecektir.İşimizi yaparken güzelleşmek ve aydınlanmak ise en büyük erdemlerden biridir.Saygılar.Ragıp Ertuğrul (Eleştirmen) Sanatçıların emek yoğun üretimini, akademisyenlerin bilgiye dayalı katkılarını ve sanatseverlerin ilgisini, sevgisini, saygısını hiçe sayarak tiyatro alanında yapılan çalışmaları mesnetsiz gerekçelerle lekelemeye çalışan, tiyatroya gönül verenlerin heyecanını, motivasyonunu yıkmaya yönelik düzeysiz yakıştırmalar sarfeden, ahlaktan yoksun söylemlerle niteliksiz olmayı kendilerine başlı başına iş edinen insanları kınıyorum.Sanat alanında çok polemik yaşanır.Bazan bu tür atışmalar kalıcı sanat yapıtlarına da dönüşmüştür;Nazım'ın bazı şiirleri gibi.Bazılarında ise ilginç zeka pırıltıları görülmüştür,hoşa gider.Ama hakaret içeren düzeysiz yazılar ,sokak kabadayısı ağzıyla savrulan küfürler yazının sahibine bir şey kazandırmadığı gibi,bazı genç kalemlere de kötü örnek olmaktan başka bir işe yaramaz.Böylesi bir tutumda ısrar edenleri,kim olurlarsa olsunlar kınıyor ,onların yazılarını defterden silmeyi öneriyoruz. TOMEBMEHMET BOZKIR Amatör olarak başladığım tiyatro eleştirmenliğinde iki yılı geride bıraktım ve daha bu işe başladığım ilk günlerde Hilmi Bulunmaz'ın saldırısına uğradım.Hem bana hem yazılarımın yayınladığı www.tiyatronline.com sitesine hakaretler etti.İki yıl önceki yazısını çeşitli sebeplerle güncelledi,hakaretlerine yenilerini ekledi.Yaptıkları sebebiyle(basın yoluyla hakaret,gerçeğe aykırı bilgi vermek,haberleşmenin gizliliği ilkesini ihlal) kendisi hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na şikayette bulundum.Bununla ilgili alaycı bir yazı yayınladı.Tüm bu yaşananların son bulmasını ve bu kişilerin hak ettikleri cezayı almalarını diliyorum.TİYATRO GAF Merhaba, Çağrınızı GAF Tiyatro Topluluğu olarak destekliyoruz. İyi çalışmalar. Serkan ÖZGeneral Coordinator of GAF http://www.gaf-istanbul.org/ 00902122440677Erhan Gökgücü (Yönetmen): Yozlaşmanın, kültürel kirlenmenin ivme kazandığı şu zamanlarda sanatın her disiplininde uğraş verenler insancıl ve uygar olmak zorundadır. Hakaret ve küfürlerle kendini kanıtlamaya çalışanları kınamak ortak duyarlılığımız olmalı.Sanat dergilerinde ve tiyatro portallerinde böylesi yazıları okumak inanıyorum ki bir kaç kişi dışında hepimizi rahatsız ediyordur.”Anıl Ayvalıoğlu: Bu ne terbiyesizlik bu ne aşağılama. Çanak yalayıcı benzetmesi ne demek. Ölüm döşeğindeki sanatçılara bile hakaret ediyorlarsa durun bir dakika demek gerek. Sonuna kadar destekliyor ve KINIYORUM”Beki Haleva (Eleştirmen ve TEB Yönetim Kurulu Üyesi, Öğretim Görevlisi): Coşkun Büktel ve Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ı hakaret ve küfürlerinden dolayı kınıyorum.”Tuncer Cücenoğlu (Yazar) Şiddetle kınıyorum. Ve artık yargı önünde hesap vermeleri için, saldırıya uğrayanları toplucaharekete geçmeye çağırıyorum.”Ayşe Kilimci (Yazar): “Bulunmaz ve Büktel'in marifetlerini KINIYORUM...”Uğur İPEK V.A.T.T. Genel Sanat Yönetmeni Bir Tiyatro İnsanı Olarak, tiyatro yayınlarına ve yayıncılarına yönelik; iftira, karalama, baskı altına alma girişimlerinin tümünü KINIYORUM!
(Kaynak: temiztiyatro.net

11 Eylül 2009 Cuma

Leman Panya Koç ile garip bir "tartışma"!

Hilmi Bulunmaz
11 Eylül 2009



Tarafımdan kurulan OYUN dergisi, ilk beş sayı sosyalist bir anlayışla yayınlandı. İlk beş sayı yayınlanırken, bu derginin sahibi ben ve sorumlu yazı işleri müdürü, oğlum Cemal Bulunmaz’dı. Her ikimiz de sosyalist dünya görüşünü benimseyip, bu görüş doğrultusunda yaşadığımız için, derginin yayın siyasası hiçbir zaman için sağcılaşmadı. Ancak, Cemal’in askere gitmesi ve hemen ardından, rahatça sanat yapabilmek için elimizdeki tek sermaye olan kuyumculuk işlerine yoğunlaşması nedeniyle, dergimize yeni bir renk getirir umuduyla, “Yazarlık Kursu” öğrencilerinden Toprak Karaoğlu’nu “genel sanat yönetmeni” ve yine aynı kursun öğrencilerinden Ozan Akgül’ü “editör” olarak atadık. Bu atamalara olumlu yanıt verdikleri için, her iki kursiyeri dergiyi “yayınlama” göreviyle onurlandırdık. Bu iki kişinin dışında, bir başka kursiyerimiz Leman Panya Koç’a da yazı yazma hakkı tanıdık. Genel olarak kadın duyarlılığı ve ilerici söylemle yazılar yazan Koç, her zaman için “desteklediğim” bir insandı.

Karaoğlu ile Akgül, dergimizi, giderek yalnızlaştırıp sağa çark ettirirlerken, yüreğim daralıyordu. Kendilerine yetki verdiğim için, hemen hemen sansürledikleri yazılarım için kendilerine olan desteğimi çekmiyor, onların sansürcülüğünü, ancak ve ancak kendi egemenliğimde olan OYUN sitesinde deşifre ediyordum. Ne var ki, neredeyse “sınırsız” yetki vermem nedeniyle, bu ikili işi iyice azıtıp, bütün sanat üretimimi yaslandırdığım Lenin’i sansürlemeye dek götürdüler işi. Beni sansürlemelerine karşın, görevden almadığım bu ikiliyi, Lenin’i sansürlediklerinde görevden alıp, iyice kuşa dönüp “sosyalist pasifizm” batağına batan OYUN dergisinin Eylül 2009 tarihli 9. sayısını matbaadan almama karşın, dağıtımını yaptırmadım. Bu arada, Ağustos 2009 tarihli 8. sayıda da Lenin’e sansür konulduğunu, Karaoğlu’nun uyarısı sonucu öğrenmiş bulunuyorum. Bu aymazlığım, bu farkında olmazlığım nedeniyle, hiç kimseden özür dilemiyorum. Çünkü, özür dilemek, bir yerde bağışlanmayı arzu etmek anlamına gelir. Oysa, bu aymazlığım nedeniyle, bağışlanmak istemiyorum. Eşeklik yaptığımı, Lenin’i sansürleyenleri ayrımsayamadığımı, hiçbir güç bağışlatamaz. Kendimi ölünceye dek bağışlamayacağım.

Derginin 9. sayısını dağıtmama kararımı OYUN sitesinde şu sözlerle açıkladım:

"Tiyatro, sadece tiyatro değildir!" anlayışındaki sosyalist sanatçı H. Hilmi Bulunmaz'ın sahibi olduğu OYUN dergisi, LENİN'siz sayısını satışa sunmadı


12 EYLÜL FAŞİZMİ DE LENİN'İ SANSÜRLEMİŞTİ!



Ön not 8 Eylül 2009: OYUN dergisi eski genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu'nun sansürlediği Lenin fotoğrafında bulunan ve tamamıyla Lenin'e ait olup Cemal Bulunmaz tarafından çevirisi yapılmış sansürlenen sözleri okuyunuz:."Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."..OYUN dergisinin Eylül 2009 tarihli 9. sayısı, basılıp matbaadan gelmesine karşın, sekiz sayıdır yayınlanan "Lenin fotoğrafı", bu sayı yayınlanmadığı için satışa sunulmadı. Okurların bilgisine sunarız. Geniş açıklama, daha sonra yapılacak..OYUN'un kurucusu ve sahibiHüseyin Hilmi Bulunmaz.OYUN'un kurucusu ve Sorumlu Yazı İşleri MüdürüMehmet Cemalettin Bulunmaz
.
***
.
Not: Yukarıdaki yazıyı yayınladıktan sonra, Toprak Karaoğlu'nun uyarısıyla, 8. sayının da "LENİN'siz" çıktığını fark ettik.

Yukarıdaki yazıyı yayınladıktan sonra Karaoğlu / Akgül ikilisini bekledim. Geldiklerinde, ilk sorum şu oldu:

“Neden Lenin fotoğrafını yayınlamadınız?”

İlk önce dergide yer olmadığını söylediler. Bu gerekçeyi doğru bulmadığımı söyleyince, “Tercihimiz Lenin’i çıkarmak yönünde!” diye buyurdular. Karaoğlu / Akgül ikilisini daha derin ve geniş eleştireceğim için şimdilik, Leman Panya Koç’un durumunu aydınlatmak için bu konuya değinip geçiyorum.) Karaoğlu ve Akgül, uzun ve tatsız bir tartışma sonucu uzaklaştıktan sonra aşağıdaki yazıyı sitemize gönderdiler:

Kamuoyuna Duyuru:“Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısına DARBE!”Hüseyin Hilmi Bulunmaz, “sahibi” olduğu Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısının (9.sayı) dağıtımına izin vermemiştir/yasaklamıştır/engellemiştir.Bulunmaz, Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısında Lenin fotoğrafının bulunmadığını, içinde Lenin fotoğrafı olmayan bir dergiyi yayınlamayacağını gerekçe olarak göstermiş ve bu sebepten dolayı dergimizin dağıtımını durdurmuştur. Oysaki 8. sayımızda da Lenin’in fotoğrafı olmamasına rağmen, Bulunmaz, içinde Lenin fotoğrafı olmayan o sayının yayınlanmasına “izin” vermiştir.Bizim için bir başka ilginç nokta ise şudur: Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısının içeriği Bulunmaz’a e-posta olarak dergi çıkmadan bir hafta önce gönderilmiştir. Orada da bu yasaklanma gerekçesi olan Lenin fotoğrafı yer almamıştır.Ve yukarıda da belirtildiği gibi “sahibi” tarafından yayınlanmasında bir sakınca görülmeyen “Oyun İçinde Oyun” başlığıyla çıkan 8. sayımızda da Lenin fotoğrafı yoktu.Lenin fotoğrafı yerine Madımak Katliamının fotoğraflarını yayınlamayı tercih ettiğimizi söylememize rağmen Bulunmaz bu açıklamayı yeterli bulmamıştır.Fotoğraflardan putlar yaratmak yerine, putlaşmış inançlarla hareket edenleri sorgulamak bizler için her zaman daha önemli olacaktır.Bulunmaz’a, “bizim emeklerimizi böyle harcayamazsınız, buna hakkınız olamaz; haftalardır Tiyatro Oyun dergisinin hazırlanması için emek sarf ediyoruz,” dedik. Bulunmaz: “benim için emek değil Lenin önemlidir,” sözüyle, harcamış olduğumuz emeğe ve zamana saygı göstermeyip –dergimizin matbaa masraflarını karşılayan– parasal gücüyle yayınımızı durdurmayı/yasaklamayı kendinde bir hak bilmiştir. Günümüz şartlarında sermaye sahiplerinin bu tutumu sergilemesi çok doğaldır. Sosyalist olduğunu iddia eden Hüseyin Hilmi Bulunmaz; sosyalizmin karşıtlığı olan sermaye bilinciyle/içgüdüsüyle de hareket edebilir. Sermayeyi emek değerinin üstünde gören bir “sosyalistin” bunları yapmaya hakkı olabilir. Fakat, Hüseyin Hilmi Bulunmaz derginin yayın politikasına karışmayacağını ve bu anlamda dergideki tüm yetkinin genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu’nun inisiyatifinde olduğunu video kayıtlarında kamuoyuna deklere etmiştir. Bulunmaz, vermiş olduğu bu söze rağmen tutumunu değiştirmiştir. Parasal üstünlüğünü kullanarak derginin yayın politikasına müdahale etmiş ve Lenin fotoğrafını emeğe tercih ederek, derginin dağıtımına izin vermemiş/yasaklamış/engellemiştir.Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ın bu keyfi tutumunun, Lenin fotoğrafı yok mazeretinin manidar olduğunu düşündüğümüz için, Tiyatro Oyun dergisinin içeriğini kamuoyuyla paylaşmayı bir borç biliriz.İçerik:· 12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren.· Maskeleriyle yaşayan ve gerçek yüzlerini saklayan ikiyüzlü insanlar.· Ölümsüzlük adına, tanınmak adına her yolu mübah sayan insanlar.· Fethullah Gülen yapılanması hakkında mizahi olarak kaleme alınmış bir yazı.SaygılarımızlaTiyatro Oyun Genel Yayın Yönetmeni Toprak KaraoğluTiyatro DİKKAT



Tamamıyla yalan üzerine inşa edilen yukarıdaki yazıyı, dediğim gibi mutlaka yanıtlayacağım.

Gelişmeler böyle oluşurken, Leman Panya Koç’la yazışmaya başladık. Bu yazışmaları sıralamadan önce, Leman Panya Koç’un Lenin sansürlenerek kanatsız kuşa döndürülen OYUN dergisindeki yazısını okuyalım:

Leman (Panya) Koç
Lemankoc@windowslive.com

TOPRAK MAYIS GÜLLERİ KOKUYORDU

Kirli savaşta, on beş yaşındaki bir çocuğu, komünist olduğu için, işkenceyle öldüren emekli General Santiago Riveros ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. General, ömrünün büyük kısmını özgür ve diktatör geçirdikten sonra, geriye kalan kısmını –ömründen yani- tutuklu geçirecek. Neden işkence etmiştir on beş yaşındaki bir çocuğa? Neden o çocuğun annesine, çocuğunun gözleri önünde saldırılmıştır. İnsan değil midir General? Şöyle mi olmuştur:
Çocuk, kısa paçalı gri pantolonunu silkeleyerek ayağa kalkmıştır.
“Hayır, bin kere hayır, bilsem de söylemezdim. Babamın ilkeleriyle büyüdüm ben, kaba güce eyvallah etmem.”
Annesi Iris Pereyna, tam karşısındadır ve işkence görmektedir. Floreal Avellaneda, annesine on beş yaşındaki çocuk gözlerle bakar. (Çünkü Floreal’in gözleri de kendisiyle aynı yaştadır ve çocuktur.) Annesi Floreal’e bakamaz, utanır. General’de Floreal’e bakamaz. Ama Floreal’in öylesine cesur bir yüreği vardır ki, Generalden büyüktür, hatta ve hatta oradaki herkesten büyüktür. Ve Floreal, generale yetişkin gözlerle bakar; çünkü Floreal’in gözleri yüreğiyle de aynı yaştadır ve büyüktür.
“Bırakın annemi, annem gitsin. Ne yapacaksanız bana yapın.” Sonra bütün gücünü, on beş yaşındaki çocuk gücünü toplayarak:
“Faşizme son!” diye haykırmış, işkencecilerine tumturaklı bir küfür de savurmuştur –ki asla baba Avellaneda ona küfür etmeyi öğretmemiştir. Aslında baba Avellaneda ona çok fazla şey de öğretmemiştir. Floreal’in yaşadığı koşullar, onun gerçekleri görmesine yetmiştir. Floreal, zayıf bedeniyle karşıladığı son darbeden önce işkencecilerine tükürmüş müdür?
Tükürmüştür.
Floreal, tekrar yere düşmüş, bu kez kalkamamıştır. Genaral’in yüzündeki tükürük hâlâ sıcaktır. General yerde yatan bedeni işaret ederek:
“Vurun!” demiş midir, ya da gerek kalmamış mıdır?

Liverpul Liman’ında Harri Tomson
Gaz gemilerinin birinde serdümendi.
Vefat ettiniz dedim.
Evet dedi.
Canım isterse harp içinde bile Çörçil’e
Sövmek hürriyeti
Ve canım istemese de aç kalmak
Hürriyeti uğruna.

On dört yıl önce Floreal, annesinin memesini emerken, baba Avellaneda, zamansız gelen bu çocuğa nasıl bakabileceklerinin muhasebesini yapmaktadır. 1960’ların ortasına gelinmiştir ve ülke zor günler yaşamaktadır. Artık Ernesto da yoktur. İş yoktur, adalet yoktur, aş yoktur. Aslında Evita; yoksullara himmet dağıttığında, o zaman genç bir işçi olan Avellaneda’nın kaşığı yine ters dönmüş, tepesinde kalan bir küçük altın da yere yuvarlanıp kaybolmuştur.
Sadece on beş yıl, kocaman on beş yıl. Floreal’in ömrü, adaletsiz düzenin çarklarının nasıl çalıştığını anlamasına yetmiştir. Ve General Santiago Riveros,Floreal’in on bey yılda öğrendiğini hâlâ öğrenememiştir.

Münihli Han Müler
Hitler Hücum Kıtası Altıncı Tabur
Birinci Bölük
Dördüncü Mangada sağdan
Üçüncü neferdi
Münihli Hans Müler
Üç şey severdi
1-Altın köpüklü arpa suyu
2-Şark-ı Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna
3-Kırmızılâhana

Neden bilmem, aklıma birden develer geldi. Çöl yalnızları develer. Bir Afrika ülkesinde suyu kutsal kabul edilen bir kuyudan develerle su çıkartılmaktadır. Deve, bir merdivenden her sabah saat sekizde ağır ağır kuyunun başına gelir. Gözleri bağlanır, kendisi de kuyudaki düzeneğe bağlanır. Deve akşam beşe değin kuyunun etrafında döner. Sonra gözleri açılır, merdivenden iner ve barınağına, yem ve suyuna kavuşur. Akşama dek su çıkarmış ama kendisi bir yudum bile içmemiş, dahası aklına bile gelmemiştir. Zaten sabrın sonu da ya cennet yada selamettir. Eh sabır söz konusuysa deveden sabırlısı da yoktur. Buna ve daha fazlasına sabrı vardır ve sabırdan başka bir şeyi de hiç olmamıştır. Sabah sekizde yanı çarkı yine döndürecektir.

Trik trak
Trik trak

Deve, merdivenden çıkamaz duruma gelince, yerini bir başka deve alır. Yaşlı deve çarkın dışında kalır. Deve döner, düzenek döner, su çıkar, turistler fotoğraf çeker.

Münihli Hans Müller’in kafasında
Yüreğinde, dilinde
Üç korku vardı.

1-Der Führer
2-Der Führer
3-Der Führer

Afrika’nın elmas köleleri, birilerini zengin ederken, çok zengin ederken, kendilerini bu çarkın dişlileri arasına şuursuzca teslim etmişler midir? Hani şelalenin aynı kayayı kırbaçladığı ama bunun farkında olmadığı gibi. Hani akrebin yelkovanı kovaladığı ve hep kovaladığı arada bir yakaladığı ve yine kovaladığı ve yine kovaladığı gibi.

Trik trak
Trik trak
Trik trak trik trak

Dişlileri çalıştıran zincirleri ellerinde tutan güçler, bu zincirlere bağlı köleler durunca, zamanın da duracağını bilmiyorlar mıydı? Afrikalı elmas köleleri çalışır, düzen işler, turistler fotoğraf çeker.

Trik trak
Trik trak

Zincirleri tutanlar, sadece gerektiğinde saati kurar, dişlileri yağlar, zincirdeki zayıf halkaları değiştirir. On beş yaşındaki Floreal gibi, yirmi dört yaşındaki Deniz gibi, on altı yaşındaki Erdal gibi. Otuz dokuz yaşındaki Ernesto gibi on bir yaşındaki Muhammedi gibi ve daha yüzlerce Hasan, Cemal, Sultan ve binlercesi gibi.
Onlar düzeneği bozabilecek zayıf halkalardı. Bu revizyon işlemi örnek olsu diye, diğer halkaların gözleri önünde yapıla geldi hep. Sağlam halkaların eline geçense, gıcırdadıklarında bir kaç damla yağdır. Ama en kalitesizinden birkaç damla yağdır. Floreal ve annesi faşizmin tornasından geçmiş niceleri gibidir. Floreal toprağı düşerken mevsim yaz mıydı? Kış mıydı? Toprak gül kokuyor muydu, soruyorum kokuyor muydu? Ya iklim? İklim Arjantin faşizmiydi. Evet, kesinlikle! Burası Arjantin’dir.
Erdal, on beşini henüz doldurmuştur. On altısını sürüyordu. İçeri tıkıldı. Hiç bilmiyordu suçunu. Sadece azıcık, belki azıcıktan biraz fazla; ama çok değil, kesinlikle değil, eşitlik ve adalet istedi. Ve diğerleri gibi, yani zayıf halkalar gibi çarkın dışına itilenlerden oldu. Ya da… ya da çarkın dışına kendi isteğiyle çıkanlardın.
Şöyle mi olmuştur:
Düzeni değiştirmek için eylem yaptığı, ne haddine hesap sorduğu, yardım, yataklık, silah, falan filan ve de ibret, örnek, ders gibi bilindik beylik paşalık laflar söylenmiş; işaret parmak, güçlü otoriter işaret parmak kendisine doğru sallanmış, hmm denilmiştir. Herkes boyundan büyük konuşmuş mudur? Der Führer korkusu olanlar yani, Hans Müler gibi hani.
Erdal on altı yaş gözleriyle bakmış mıdır karşısındakilere, gözleri aydınlığa alışınca? Onun gözleri de doğal olarak, bağlıyken karanlığa alışmış ve ışığa hassaslaşmıştır. Ve Erdal’ın da bedeni –tıpkı Floreal gibi- gözleriyle aynı yaştadır, yüreğinden bağımsız olarak. Çünkü onun, Der Führer korkusu yoktur ve yüreği karşısındakilerden çok büyüktür. Ama… ama bir sorun vardır ki beslenmesi ülke hayrına uygun olmadığından ve de kemikleri bedeninden ve gözlerinden iki yaş büyük olduğundan –aslında asıl sorun, yüreğinin çok büyük olmasıdır- toprağa düşmesi gereklidir. İbret için! Öyle buyurmuştur güçlü otoriter işaret parmak. Öyle buyurmuştur buyrukçu. Kışın mı düşmüştür bedeni toprağa, yoksa baharda mı? Kışın düşmüştür. Toprak, toprak gül kokuyor mudur? Ya iklim? Türkiye Faşizmidir iklim. Evet kesinlikle! Öyleyse toprak gül kokuyordur, hem de hiçbir mevsimde ve hiçbir iklimde kokmadığı kadar keskin ve ılgıt. İklim, beyni peçeli darbecilerin iklimidir. Burası Türkiye’dir.
Muhammedi içinse seçme şansı bile yoktur. Amerika, kendisine kilometrelerce uzaktaki bir ülkenin zaten kadersiz, zaten umutsuz olan on bir yaşındaki bu bedenini –bedenlerini- neden, ama neden, evet ne-den ortadan kaldırmıştır? Çok mu korkmuştur onlardan? E- vet! Korkudan altına etmiştir. Kesinlikle! Orası Amerika!
Çarklar çalışmaktadır.

Trik trak
Trik trak

Yaşla deve, yaşlanmadan önce düzeneği çalıştırmaktan vazgeçse ne olurdu? Pırlanta köleleri, çekiverseler çatlamış, yaralı ellerini ayaklarını boklu sudan. Münihli Hans Müler öldürmekten vazgeçiverseydi ve Der Führerin’den ve General Santiago Riveros –Florealin katili hani- ha, ne olurdu? Çarkın dışın da mı kalırlardı? Yerlerine yenileri gelmez miydi? Onlar da çarkı döndürmekten caysalardı, ne olurdu, ne? Onlarda mı çarkın dışında kalırlardı?
Peki, çarkın dışında kalanlara ne olurdu? Yani zayıf halkalara.

Onlar, herhangi bir iklimde, herhangi bir mevsimde düştüler toprağa. Onların düştükleri toprak, Hıdrellezde kokan güller gibiydi.
Bir altı mayıs sabahı –ama erken, çok erken- çıkın dışarı ve havayı koklayın. Hava toprak kokar, toprak da mayıs gülleri.

Şiir: Memleketimden İnsan Manzaraları
Nazım Hikmet








Şimdi bu yazışmaları sıralayalım:

kimdenLeman Panya
kimeTOPRAK KARAOĞLU ,
OZAN AKGÜL ,
Kazım Şimşek ,
tiyatroyun@gmail.com

tarih08 Eylül 2009 13:41
konuDergi
gönderenwindowslive.com

ayrıntıları gizle 08 Eyl (3 gün önce)


Merhaba Toprak, nasılsın? Derginin bu ayki sayısı ile ilgili Hilmi Bulunmaz'ın kısa açıklamasını okudum. Lenin Fotoğrafı ile ilgiliymiş. Eğer sen öyle karar verdiysen muhakkak haklı sebeplerin vardır. Ama dergi basılmadan önce bu durumun ayrımına varılmalı ve öyle karar verilmeliydi. Dergi basıldıktan sonra satışa sunulmaması emeğe saygısızlık gibi geliyor bana. Emeğe değer verenlerin başında da Lenin gelir. İyi çalışmalar, görüşmek üzere.

LEMAN KOÇ
lemankoç@windowslive.com

kimdenTiyatro Oyun
kimeLeman Panya

tarih08 Eylül 2009 16:29
konuRe: Dergi
gönderengmail.com

ayrıntıları gizle 08 Eyl (3 gün önce)


Merhaba,

Toprak'a yönelik olarak yazılmış bir mektup olmasına karşın, bana da geldiği ve ben de bu mektubu okuduğum için, kısa bir açıklama yapmak zorundayım. Dergi basılmadan önce, "LENİN'siz" olduğunun ayrımına varmadım. Hatta, Toprak'ın uyarısı sonucu, geçen sayıdaki "LENİN'siz" durumun da ayrımında olmadığım ortaya çıktı. Ayrımına varamama konusunda suçluyum. Derginin Eylül / 2009 tarihli 9 sayısında durumu ayrımsadım ve benim için Lenin, çok önemli olduğundan derginin satışına olanak tanımadım. "Emeğe değer verenlerin başında da Lenin gelir" düşüncesine katıldığım için, "LENİN'siz" bir dergiyi kimsenin yönetimine teslim edemeyeceğim için duruma müdahale ettim.

Hilmi Bulunmaz

kimdenLeman Panya
kimetiyatroyun@gmail.com

tarih08 Eylül 2009 18:35
konuRE: Dergi
gönderenwindowslive.com

ayrıntıları gizle 08 Eyl (3 gün önce)


Merhaba, açıklamanız için teşekkürler. Lenin ya da herhangi biri ya da herhangi bir şey, basılmış bir derginin veya kitabın satışını durdurma nedeni olursa, bu yapılan şey derginin kapak konusunun ruhuna çok uyar. Ben, sizin engel sözcüğünün anlamını her dilde bildiğinize inanıyorum, ya da inanmak istiyorum. Çok da duyarak, hissederek hazırlamıştık bu sayıyı. Sanırım bu durum, sizce de malumdur.


LEMAN KOÇ
lemankoç@windowslive.com


kimdenTiyatro Oyun
kimeLeman Panya

tarih08 Eylül 2009 18:57
konuRe: Dergi
gönderengmail.com

ayrıntıları gizle 08 Eyl (3 gün önce)


Merhaba,

Yineliyorum; benim için LENİN çok önemli. Ben, Leninist biri olarak, "LENİN'siz" dergi çıkarmam. Dediğim gibi, geçen sayı ayrımsayamamam benim için büyük bir suç. Bu konuda kendimi bağışlamam çok zor. Benim olurum alınmadan ki, bu dergiyi, yineliyorum Leninist duygularla yayınlamaya başlamıştım, "LENİN'siz"liği kabul edemem. Bana, bu konuda bir öneri getirilseydi, bu öneriyi asla kabul etmezdim. Bir kez daha yineliyorum; "LENİN'siz"liği çok geç ayrımsadım. Sadece bu noktada suçluyum. Ben, ne senin, ne bir başkasının emeğini yadsımadam, yadsıyamam. Son olarak yineliyorum; dünya halklarının ve işçi sınıfının önderi Lenin olmadan asla!

Hilmi Bulunmaz

kimdenLeman Panya
kimetiyatroyun@gmail.com

tarih09 Eylül 2009 18:58
gönderenwindowslive.com

ayrıntıları gizle 09 Eyl (2 gün önce)



Merhaba, dergi basıma girerken Leninist çizgideyken, dağıtım aşamasında bu çizgiden nasıl çıktı lütfen açıklar mısınız?
LEMAN KOÇ
lemankoç@windowslive.com

kimdenTiyatro Oyun
kimeLeman Panya

tarih09 Eylül 2009 20:53
konuRe:
gönderengmail.com

ayrıntıları gizle 09 Eyl (2 gün önce)


Merhaba,

Geçen sayıya hiç bakmamıştım. Bu sayının da basım öncesi durumuna bakmadım. Gözümden kaçtı ve daha önce belirttiğim gibi, bu suçum nedeniyle kendimi asla bağışlamıyorum. Derginin basıma girerken Leninist çizgiden uzaklaştığını, içerik olarak bilmeme karşın, hiç olmazsa Lenin fotoğrafı ve bu fotoğrafı bütünleyen sözler nedeniyle, "hoşgörülüydüm". Ancak, durumu ayrımsayınca, "eşekliğimi" anladım ve Lenin'i teslim ettiğim ellere güvenilmeyeceğini gördüm.

Hilmi Bulunmaz

kimdenLeman Panya
kimetiyatroyun@gmail.com

tarih10 Eylül 2009 19:51
konuSite
gönderenwindowslive.com

ayrıntıları gizle 10 Eyl (1 gün önce)


Merhaba, yazıyı sitede yayınlar mısınız?

LEMAN KOÇ
lemankoç@windowslive.com
kimdenLeman Panya
kimetiyatroyun@gmail.com

tarih10 Eylül 2009 20:11
konusite için yazı eki
gönderenwindowslive.com

ayrıntıları gizle 10 Eyl (1 gün önce)


Merhaba, her zamanki telaşımdan yayınlamanızı beklediğim yazıyı göndermeyi unuttum, yazı ekte.

LEMAN KOÇ
lemankoç@windowslive.com

Sayın Hilmi Bulunmaz,


Şubat ayında tiyatro atölyenize geldiğimde; söyleşi sırasında olağanüstü bilgilendiren, kitap okuma ve sanat aşkı aşılayan, coşku dolu biri olarak tanıdım sizi. Ozan Özgür’ü , Toprak Karaoğlu’nu, Kazım Şimşek’i, Mehmet Şahin’i ve başkalarını da sizin atölyenizde tanıdım. Çok zevkli, sanat dolu çalışmalar yaptık. Ben; sizin sanat coşkunuza, Toprak Karaoğlu ve Ozan Özgür’ün yazdıkları oyunlara ve öykülere, Kazım Şimşek’in çocuk sevinciyle yüklü oyunculuk potansiyeline, muhteşem insan sevgisine, Mehmet Şahin’in yanık sesine ve demli çayına hayran kaldım -laf aramızda, o çaylardır ki beni ülser etti!-
Ameliyatım ve uzayan dinlenme dönemimde de –bilirsiniz, biçem sıkıntım vardı- yazıp bozarak, Toprak ve Ozan’ın destekleriyle dergiye yazılarımı göndermekten sevinç duydum.
Ozan, eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağını, buna göre yazı hazırlamamı istedi. Beni ve birçok insanı derinden etkileyen 12 Eylül için yazacak çok şeylerim vardı.
Evet, hepimizin anlatacak çok şeyleri vardı, ama benim daha fazla. Çok çalıştım, okuyucuya anlatacaklarımı en iyi şekilde geçirebilmek için. Hepimiz çok çalıştık.
Evet, derginin dışında 12 Eylül Özel Sayısı yazmıyor, ama bu onun 12 Eylül’ü anlatmadığı anlamına mı gelir?
Evet, Lenin resmi yok dergide, yerine bir vahşeti, bir toplumsal cinneti gösteren Madımak var, ama bu onun hangi çizgiden kaydığını gösterir ki?
Neden, evet ne-den kendi derginizi yerde yere vuruyorsunuz Sayın Bulunmaz? Bu emekçilere yapılır mı? Emeğe yapılır mı? Sosyalist olduğunu her dem vurgulayan birine yakışır mı?
İçini ve dışını sergileyip de aradığınız ya da işaret ettiğiniz şey nedir? Yazdığımız yazıların başlıkları 12 Eylül olsaydı, çok mu Leninist olacaktık? Siz dergiyi basımdan önce okudunuz mu, samimi olun? Eğer okusaydınız, o yazılarda 12 Eylül’le ilgili neler bulacaktınız.
Lenin resmi mi? Lütfen güldürmeyin. Kılıf minareye uymuyor Sayın Bulunmaz. Bir resme tutunup onu putlaştırmadan önce, o resimdeki anlatımın içinde yer alıp almadığımıza bakmalı değil miyiz? Özel mülkiyet, sermaye, sahiplik, patronluk, varsıllık ve daha bir sürü şey var mı o resimde? Ya biz sosyalist değiliz ya da siz. Eğer bizsek – ki emekçiyiz- ortada üç koca yanlış var. Üç yanlış da her durumda bir doğruyu götürür.
Sayın Bulunmaz, yeri değişse de o atölyeyi çok arayacağım. Size tanıdığım Bulunmaz olmanızı önersem, kırılır mısınız?
Esenlikle kalın.
Leman Koç


kimdenTiyatro Oyun
kimeLeman Panya

tarih11 Eylül 2009 04:51
konuRe: site için yazı eki
gönderengmail.com


Sayın Hilmi Bulunmaz,


Şubat ayında tiyatro atölyenize geldiğimde; söyleşi sırasında olağanüstü bilgilendiren, kitap okuma ve sanat aşkı aşılayan, coşku dolu biri olarak tanıdım sizi. Ozan Özgür’ü , Toprak Karaoğlu’nu, Kazım Şimşek’i, Mehmet Şahin’i ve başkalarını da sizin atölyenizde tanıdım. Çok zevkli, sanat dolu çalışmalar yaptık. Ben; sizin sanat coşkunuza, Toprak Karaoğlu ve Ozan Özgür’ün yazdıkları oyunlara ve öykülere, Kazım Şimşek’in çocuk sevinciyle yüklü oyunculuk potansiyeline, muhteşem insan sevgisine, Mehmet Şahin’in yanık sesine ve demli çayına hayran kaldım -laf aramızda, o çaylardır ki beni ülser etti!-
Ameliyatım ve uzayan dinlenme dönemimde de –bilirsiniz, biçem sıkıntım vardı- yazıp bozarak, Toprak ve Ozan’ın destekleriyle dergiye yazılarımı göndermekten sevinç duydum.
Ozan, eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağını, buna göre yazı hazırlamamı istedi. (Kapak konusu 12 Eylül değil.) Beni ve birçok insanı derinden etkileyen 12 Eylül için yazacak çok şeylerim vardı.
Evet, hepimizin anlatacak çok şeyleri vardı, ama benim daha fazla. Çok çalıştım, okuyucuya anlatacaklarımı en iyi şekilde geçirebilmek için. Hepimiz çok çalıştık.
Evet, derginin dışında 12 Eylül Özel Sayısı yazmıyor, ama bu onun 12 Eylül’ü anlatmadığı anlamına mı gelir? (Dergi için hazırlanmış tek, evet tek “12 Eylül” başlıklı yazım sansürlendi. Bunu biliyor musun? Hemen şöyle bir akıl yürütmeni istemem; “Demek yazısı sansürlendi diye derginin satışını durdurup, Toprak ile Özgür’ü görevden aldın. Kaçıncı kez yinelediğimi bilmiyorum; Lenin’in sadece fotoğrafı değil, benim sanat yapmamın nedeni olan Lenin’in sözleri de sansürlendi. Ben, derginin satışa sunulmasını Lenin’in sansürlenmesi nedeniyle durdurdum, yazıma konulan sansür nedeniyle durdurmadım. Şunu söylemek istiyorum; dergide tek, evet tek “12 Eylül” başlıklı yazı, benim yazım olacaktı.)
Evet, Lenin resmi yok dergide, yerine bir vahşeti, bir toplumsal cinneti gösteren Madımak var, ama bu onun hangi çizgiden kaydığını gösterir ki? (Bir dergi, yayınlanma nedeninin tam karşıtı duruma sürüklenirse, o derginin yayınlanması iki yüzlülük olur. Yineliyorum: Ben dergiyi, Lenin’in o sözlerine dayanarak yayınlıyordum.)
Neden, evet ne-den kendi derginizi yerde yere vuruyorsunuz Sayın Bulunmaz? (Geldiği noktaya dikkatli bakarsan, o dergi, artık benim dergim değil.) Bu emekçilere yapılır mı? Emeğe yapılır mı? Sosyalist olduğunu her dem vurgulayan birine yakışır mı? (Sosyalist insan, öncelikle Lenin’e ve Lenin’in sözlerine saygı gösterir.)
İçini ve dışını sergileyip de aradığınız ya da işaret ettiğiniz şey nedir? Yazdığımız yazıların başlıkları 12 Eylül olsaydı, çok mu Leninist olacaktık? (Yazdığınız yazıların başlıkları “12 Eylül” olsaydı, Toprak ile Özgür yalan söylememiş olacaklardı. Ben yalancılığa asla dayanamam!) Siz dergiyi basımdan önce okudunuz mu, samimi olun? (Okumadım. Birkaç sayıdır derginin kapağını açmak bile gelmiyordu içimden. Samimi olduğumu kanıtlamak için bir de noterden kağıt mı getireyim?) Eğer okusaydınız, o yazılarda 12 Eylül’le ilgili neler bulacaktınız. (Hala okumadım. Hala kapağını açıp yazıları okumak gelmiyor içimden. Ben öncelikle bir yalana karşıyım. Toprak ile Özgür, bu derginin “12 Eyül özel sayısı olduğu” yalanını yaymak istiyorlar. Beni yalancı durumuna düşürmek istiyorlar. Ben bu duruma karşı çok acımasız davranırım. Bana yalancı diyecek adam, çok dikkatli olmak zorundadır. Tıpkı, samimi olmadığımı söyleyecekler gibi.)
Lenin resmi mi? Lütfen güldürmeyin. (İyi gülmeler! Sanırım gülmek ruh sağlığına iyi geliyor. Allah sana bol şifalar versin. İyi gülmeler!!!) Kılıf minareye uymuyor Sayın Bulunmaz. (Yalan söylüyorsun. Şimdilik, hiç yapmadığım bir şeyi yapıp, sana verdiğim yanıtları yumuşatarak ve sadece sana gönderiyorum. Ancak bu yazının yayınlanmasında ısrar edersen ki, o zaman hemen yanıtlarım. Burada tek bir amacım var; seni korumak.) Bir resme tutunup onu putlaştırmadan önce, o resimdeki anlatımın içinde yer alıp almadığımıza bakmalı değil miyiz? (Sizi bilmem; ama ben bu fotoğrafın –ona resim denmez, bu gerçeğe aykırıdır, fotoğraf denir- ta içindeyim. Bu fotoğrafı dergiden ve beni de bu fotoğrafın içerisinden söküp almak isteyenlere karşı çok acımasız davranırım) Özel mülkiyet, sermaye, sahiplik, patronluk, varsıllık ve daha bir sürü şey var mı o resimde? Ya biz sosyalist değiliz ya da siz. (Siz sosyalist değilsiniz!) Eğer bizsek – ki emekçiyiz- ortada üç koca yanlış var. Üç yanlış da her durumda bir doğruyu götürür. (Çalışmak, başlı başına hiç kimseyi sosyalist yapmaz. 12 Eyül Faşizmi öncesi atılan bir sloganı yineliyorum: “Devrim için savaşmayana sosyalist denmez!”)

Sayın Bulunmaz, yeri değişse de o atölyeyi çok arayacağım. Size tanıdığım Bulunmaz olmanızı önersem, kırılır mısınız? (Kırılmam, ama sizin tanıdığınız Bulunmaz olmak istemem. Çünkü beni tamamıyla yanlış tanımışsınız!)
Esenlikle kalın.
Leman Koç


11 Eylül 2009 09:38

Merhaba Hilmi Bulunmaz, bana deli diyecek kadar kafanız karışmış. Ama siz şimdi, ben deli demedim, sen öyle anladın diyeceksiniz. Demek insanlar sizi eleştirirlerse onları harcamaktan hiç çekinmiyorsunuz. Evet sizi tanıdım. Şimdi.

LEMAN KOÇ


11 Eylül 2009 09:49


Merhaba,

Anladığım kadarıyla, yazınızın yayınlanmasında ısrarcısınız. Ben, hiçbir bir kimsenin hiçbir yazısına sansür koymak yayınlarım. Ancak, ilk önce, kafamda oluşan soru ve sorunları yansıtmakta yarar görürüm.

Yazınızın yayınlanmasını istiyorsanaz, LEMAN PANYA KOÇ imzasıyla yayınlayacağım.

Hilmi Bulunmaz


11 Eylül 2009 12:50


Merhaba, şimdi ortaya çıkardığınız yüzünüzü görmek için lütfen aynaya bakın.


LEMAN KOÇ


Merhaba,

Anladığım kadarıyla, yazınızın yayınlanmasında ısrarcısınız. Ben, hiçbir bir kimsenin hiçbir yazısına sansür koymak yayınlarım. Ancak, ilk önce, kafamda oluşan soru ve sorunları yansıtmakta yarar görürüm.

Yazınızın yayınlanmasını istiyorsanaz, LEMAN PANYA KOÇ imzasıyla yayınlayacağım.

Hilmi Bulunmaz

Merhaba, her zamanki telaşımdan yayınlamanızı beklediğim yazıyı göndermeyi unuttum, yazı ekte.

LEMAN KOÇ


11 Eylül 2009 13:07

....aynanın önünden döndüyseniz devam ediyorum. İnsanların zayıf noktalarına saldıranlardan daha korkak değilim. Buyurun yayımlayın.


11 Eylül 2009 16:43

Merhaba,

Akşam eve gidince sanırım 24.00'e dek yayınlarım. Erdal'ın soyadını da "OYUN" sitesi notuyla birlikte "EREN" olduğunu ekleyeceğim. Ayrıca "beslenmesi ülke hayrına uygun olmadığından.." sözünün yanına KENAN EVREN sözlerini de "OYUN" sitesi notuyla iliştireceğim. Bunun dışında seninle yaptığım e-posta yazışmalarını da ekleyeceğim.

Bilgine...

Hilmi Bulunmaz

Not: "EREN", "KENAN EVREN", "YAZIŞMALAR" konusunda izin verirsen, yazını hemen yayınlayacağım.


11 Eylül 2009 13:07 tarihinde Leman Panya yazdı:


11 Eylül 2009

Ayrıca, yazını tekrar dizmek zâhmetine katlanmamak için, bana e-posta atarsan, memnun olurum. (HB)

11 Eylül 2009 17:41

Merhaba, sizden dergideki yazıyı değil, yanıtlayarak gönderdiğiniz yazıyı yayımlamanızı istemiştim. Zaten o mailin konu kısmında site için yazıyordu.Dergideki yazımı yayınlamayın, çünkü satışa sunulmamış bir dergideki yazı o. LEMAN PANYA KOÇ

LEMAN KOÇ


11 Eylül 2009 18:08

Merhaba,

"Ozan, eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağını, buna göre yazı hazırlamamı istedi. Beni ve birçok insanı derinden etkileyen 12 Eylül için yazacak çok şeylerim vardı.
Evet, hepimizin anlatacak çok şeyleri vardı, ama benim daha fazla. Çok çalıştım, okuyucuya anlatacaklarımı en iyi şekilde geçirebilmek için. Hepimiz çok çalıştık.
Evet, derginin dışında 12 Eylül Özel Sayısı yazmıyor, ama bu onun 12 Eylül’ü anlatmadığı anlamına mı gelir?"


Okur, yukarıdaki sözlerini temellendirebilmek/anlayabilmek için, dergide çıkan yazıyı da okuması gerekir. Tartışmanın tamamına vakıf olmayan okur, durumu anlayamaz. Ben sadece seni düşünerek yayın yapamam. Beni izleyen yüzlerce, binlerce insan var. Onları dezenforme etme hakkına sahip değilsiniz. Çünkü tartışmayı başlatan OYUN dergisinin "LENİN'sizliği" ve karşı tarafın yalan habercilik yapması:

"12 EYLÜL ÖZEL SAYISI" ibaresi varmış gibi davranması...

"12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren" yazısı varmış gibi göstermesi...

Kendi aranızda "eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağı" konusunda konuşmuş olabilirsiniz. Bu beni ve okuru asla ilgilendirmez. Beni ve okuru, ancak yazılanlar ilgilendirir. Derginin kapağında "12 EYLÜL ÖZEL SAYISI" var mı? Hayır, yok. İçindekilerde "12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren." yazısı var mı? Hayır, yok.

Seni, Ozan Akgül ile Toprak Karaoğlu'nun desteksiz yalancılığından korumak için bayağı ter döktüm. Ancak, ısrarla ve inatla, anlamak istemiyorsun.

Yineliyorum: Senin site için gönderdiğin yazını, ancak ve ancak, hem dergideki yazıyla birlikte, hem de yazışmaları da ekleyerek yayınlayabilirim.

Çünkü, sen de 12 Eylül Faşizmi'yle yüzleşen bir yazı kaleme almamışsın. Bunu irdeleyip, öyle okura sunacağım. Örnekse "Erdal", sadece "Erdal" değildir. Erdal Eren'dir. Asmayalım da besleyelim mi diyen bir kişi vardır ve adın Kenan Evren'dir. 12 Eylül Faşizmi'yle açık açık hesaplaşmayan yazıları Toprak Karaoğlu kabul edebilir. Ancak ben, asla kabul etmem. Ya 12 Eylül Faşizmi'ne dokunmayan yazılar yazarsın yada 12 Eylül Faşizmi'ne dokunan yazılar yazdığında, bu faşizmle hesaplaşman gerekir.

Son olarak: Dergideki yazını, yazışmalarımızı, site için gönderdiğin yazını ve bir de "Erdal Eren", "Kenan Evren" ve "Panya" konularını kabul edersen tümünü birlikte yayınlarım. Yayınlandıktan sonra da yanıtını (zaman bulabilirsem) yayınlarım.

Hilmi Bulunmaz
11 Eylül 2009 18:50
Merhaba, ben sizi çok iyi anladım. Ama siz beni pek anlamışa benzemiyorsunuz. Daha önce gönderdiğim yazıları Koç soyadıyla kabul ediyordunuz da, şimdi ne değişti? Sizin , size her eleştiri yazısı gönderenin bütün yazışmalarını sitede sergilemek gibi bir alışkanlığınız var mıydı? Ben sadece bir eleştiri yazdım, emek adına, bunu neden olduğu gibi yayınlayamıyorsunuz? Ozan ve Toprak'da bir yazı gönderdiler ve yayınladınız, onların dergideki yazılarını ve sizdeki yazışmalarını sergilemediniz. Salt cevabı verilecek yazdınız. Çünkü, benim bazı çekincelerim vardı değil mi? On iki eylül faşizmi nedeniyle zarar gören yakınlarım vardı değil mi? İşte salt onları koruduğum için PANYA değil, Koç soyadıyla yazı yazmak istediğimi biliyordunuz değil mi? Çünkü, ben sizin gerçekten de samimi olduğunuzu düşünüyordum. Açık konuşuyorum, böyle bir düzenbazlıkla hayatımda hiç karşılaşmadım. İstediklerinizi istediğiniz gibi yazın. Bu yazıyı da, sergilemeyi düşündüğünüz yazışmalara ekleyin. Sonra da kendinizle ne kadar gurur duyduğunuza bir bakın.
LEMAN KOÇ


11 Eylül 2009 19:21
Merhaba,

Tamam, madem isteklerimi kabul ettiniz, OYUN dergisinin Eylül 2009 tarihli 9. sayıdaki "Toprak Mayıs Gülleri Kokuyordu" yazınızı, site için gönderdiğiniz yazınızı, sizinle yaptığım e-posta yazışmalarını yayınlayacağım. Tabii ki, daha önce değindiğim gibi "Erdal Eren", "Kenan Evren", "Panya" sözcüklerini de yazılarda kullanacağım.

Hilmi Bulunmaz

8 Eylül 2009 Salı

Sağlar, 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali'nde 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Halman'a "Emek Ödülü" veren 11 kişilik Danışma Kurulu'ndan ayrıldı

TAKSAV 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali Danışma Kurulu üyelerinden Kültür eski Bakanı Fikri Sağlar, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a "Emek Ödülü" verilmesinden sonra, bu kuruldan ayrılmış. Biz, Fikri Sağlar'ın ayrılmış olduğunun, bugün (9 Eylül 2009) ayrımına vardık. (HB)


14. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali Danışma Kurulu Üyeleri


Prof.Dr. Sevda ŞENER (Yazar,Tiyatro Eleştirmeni)

Prof.Dr.Ayşegül YÜKSEL (Yazar,Tiyatro Eleştirmeni)

Av.Atila SAV (Hukukçu,Tiyatro Eleştirmeni)

Gülşen KARAKADIOĞLU (Kültür Bakanlığı Eski Müsteşar Yardımcısı,Yazar,Tiyatro Eleştirmeni)

Şenol Genel TİRYAKİ ( Devlet Opera Bale Müdür Yardımcısı)

Dr.Türel EZİCİ (Yazar,Tiyatro Eleştirmeni)

Şefik KAHRAMANKAPTAN (Gazeteci,Yazar,Eleştirmen,ÇAĞSAV Başkanı)

İlker ÇETİN (Sanat Kurumu Başkanı)

Yaşar SEYMAN (Sendikacı, Yazar)

Atila GÜRÇAY (Devlet Tiyatroları Basın Danışmanı)

(Kaynak:
taksav.org)

Ayrıca bakınız: "Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"

İstanbul'da yağmur yağdı; böyle oldu! from BTV on Vimeo.

Işığın tılsımı from BTV on Vimeo.

7 Eylül 2009 Pazartesi

dağ
ağaç
ve katırtırnağı kokan vadi
gözleri yağmur dolu bulut
bir kundağa sardı beni

gök
öksüz bir güneş
ve ballıbaba dolu çimen
vızıldayan rüzgârın hırçınlığı
bir ninninin sezsizliğine gömülen ben

foto: midi mermer
şiir: hilmi bulunmaz

2 Eylül 2009 Çarşamba