28 Şubat 2010 Pazar

Ömer Faruk Kurhan, her yazısında "SUÇ İŞLEME" eğiliminde!

TEMİZ TİYATRO Kampanyası ve Bir Tekzibin Tekzibi(28 Şubat 2010)

Ömer Faruk Kurhan

Afyonkarahisar Belediye Şehir Tiyatrosu’nda tiyatro adına yaşanan ve bölgede tiyatronun gelişmesini tehlikeye atan gelişmeler, buna karşılık Bartın Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nu kurulmasından sonra tiyatro sanatının halk tabanında yayılma eğiliminin güçlenmesi ve 150'ye yakın insanın tiyatro çalışmalarına dahil olması, buna karşılık sorumluluk alabilecek deneyimli tiyatroculara duyulan ihtiyaç… Son zamanlarda biri olumsuz biri olumlu ve doğrudan gözlemleme olanağı bulduğum en az iki konuda yazabilecekken, geçen sezona damgasına vuran olaylardan TEMİZ TİYATRO kampanyasının çeşitli tiyatro yayıncıları tarafından manipüle edildiğini öğrendim. Bu konu üzerine yazmak durumundayım; çünkü bu kampanyaya imza verenler arasındayım.

Benim bu olaydan haberim, Bartın Bölge Tiyatrosu’nun sahneleyeceği “Hatırla, Avrupa” (Yazan: Kerem Kurdoğlu) oyununa dramaturji desteği vermek üzere yola çıkmaya hazırlanırken oldu. Efendim olay şuymuş: Yüksek lisans öğrencisi bir tiyatrocu, kampanyadaki imzacılar listesinde kendi ad ve soyadının da yer aldığını haber almış ve akabinde bu durumu lanetleyen bir açıklama yapmış. Bu açıklama da her ne tesadüfse kampanya döneminde küfür içeren yayınları savunmayı misyon edinen, öyle ki kampanya aktivistleri beni tehdit ediyor diye savcılığa suç duyurularında dahi bulunan Erbil Göktaş’ın Yeni Tiyatro sitesinde yayınlanmış.

Bu genç tiyatrocu arkadaşımızın aklına “Acaba isim benzerliği mi var?” gibi bir kayıt koymak ya da isminin başkalarınca kullanılabileceği ihtimali gelmemiş. Hiç kuşkusuz geçen yıl bu imzayı verdiği, ama akademik hayat gailesi içinde bu tavrını değiştirme gereği duyduğu iddia edilebilir. Fakat bu tip yorumlar ne kadar inandırıcı görünürse görünsün, kendi başına spekülatiftir. Elbette şu sonuca ulaşmak zor değil: Tam da kendisinden talep edildiği gibi bir açıklama yaparak TEMİZ TİYATRO kampanyasını şaibe altına sokma operasyonunda kullanılmış. Olaysal bağlam bunu gösteriyor; söz konusu olan basit bir düzelti talebi değil.

Kitleye açık imza kampanyalarında asıl sorumluluğu çağırıcıların, kurumların, toplulukların, kampanya aktivistlerinin ve aydınların taşıdığını herkes bilir. Bir tiyatro severin verdiği imzanın ölçütü, genelde güven duyduğu imzacı bir tiyatro kurumu, topluluğu ya da insanının tavrıdır. Asıl sorumluluğu bin küsur imzanın sahipleri değil, bu imzaları talep edenler ya da imza atılmasını teşvik edenler taşır. Dolayısıyla, meğersem şu imzanın sahibinin kim olduğu belli değilmiş ya da yanlışlıkla eklenmiş gibi tartışmaları ciddiye almak saçmadır.

Bu vaka, Erbil Göktaş’ın zaten uzun zamandır içine sürüklendiği ve bir türlü dışına çıkamadığı akademik sefaletin bir yan ürünüdür.  Kampanya döneminde içinde benim de bulunduğum üç kişi hakkında savcılığa suç duyurusu yaptığında amaç  TEMİZ TİYATRO kampanyasını şaibe altında bırakmaktı. Savcılık yaptığı suç duyurusunu ciddiye almayıp reddettiğinde, yani her ihtimale karşı konuyu daha ayrıntılı ele alacak bir mahkeme sürecini zaman kaybı olarak değerlendirdiğinde, dönüp muhataplarından özür dilememiş ve yaptığı ihbarın resmen geçersiz kılındığını açıklama gereği bile duymamıştır. Bildiğim kadarıyla ihbarda bulunan ya da bu ihbar edeniyle zevkten dört köşe olanlar hâlâ savcılığın tavrını hasır altı etmeyi sürdürmektedirler. Erbil Göktaş "inadım inat diyerek" bugün başka araçlarla kampanyayı şaibe altında bırakmaya çalışmakta, kendisiyle beraber öğrencisi konumunda olan genç bir tiyatrocuyu da akademik sefaletin bir parçası haline getirmektedir.

TEMİZ TİYATRO kampanyasını lekelemek için gerçekleştirilen ve genç bir tiyatrocunun kullanılması dışında ciddiye alınmaya değmez operasyonu değerlendirirken, söz konusu genç tiyatrocunun adını özellikle vermiyorum. Büyük olasılıkla neyin içine çekildiğinin farkında bile değil; bu anlamda, özellikle tanıyanların kendisine yardımcı olmasının etik bir sorumluluk olduğu söylenebilir. Nasıl ki zamanında yine küfür ve hakaretin meşrulaştırılması adına gençler ve kadınlar en erkek egemen itkilerle sanal bir it dalaşının içine çekilmişlerdir, yine aynı oyun sahnelenmek istenmektedir. (Şu ünlü “Burak Caney” vakasından söz ediyorum; bu konuda yazdığım bir yazı olduğu için, olay nedir ne değildir tekrara gerek görmüyorum.)

Bu vakada Erbil Göktaş akademisyen ve yayıncı kimliği adına yine bir sorumsuzluk örneği sergilemektedir. Fakat bu sorumsuzluk karşısında güya TEMİZ TİYATRO cephesi adına kavgaya girdiğini iddia eden iki yayıncı tarafından da bir sorumsuzluk örneği sergilendiği aşikârdır. Sanal it dalaşına girmeye pek hevesli iki yayıncı (Ertuğrul Timur ve  Mustafa Demirkanlı), adını bu yazıda kullanmayı etik bulmadığım genç tiyatrocu arkadaşımızın açıklamasını tekzip eden bir açıklamayı Erbil Göktaş’ın Yeni Tiyatro sitesine yollamışlar. Olabilir. Bana oldukça saçma görünen bu jestleri kendilerini bağlar. Fakat şöyle ciddi bir mesele var: Bu yayıncılar, tekzip yazılarını kendi adlarına değil, TEMİZ TİYATRO sitesinin mail adresini kullanarak yollamışlar. İşte bu olmaz; olursa bu jestin anlamı bellidir: İrade gaspı. Sizler bu tekzibi yollarken o kampanyanın sorumluluğunu taşıyan kurum ve insanlardan onay aldınız mı? Almadınız. İrade gaspından kastım budur.

Kurumların ve insanların o kampanyaya imza verme, vermeme, vermişse geri çekme, bir yanlışlık olmuşsa düzelti yapılamasını talep etme hakları vardır. Belli bir tarihte sona erdirilen kampanyaya öncülük eden kurum ve insanlar, imzaların geri çekilmesini meşru gördüler ve bir yanlışlık olmuşsa düzelti yapmayı taahhüt etiler. Bir iki tane de olsa bu türden vakalar yaşandı. Bugün de birisi çıkmış, o imza bana ait değil diyor ve şu ya da bu nedenle imza listesinden çıkarılmasını istiyor. Eğer bir isim benzerliği tespit edilemiyorsa, bu talep yerine getirilmeli ve listeden çıkarılmalıdır. Elbette bu kişinin kendisine doğrudan ulaşılması ve teyidinin alınması da önemlidir. (Sanal alemin pek tekin bir alan olmadığını biliyoruz.) Buna karşılık kampanya sonlandırıldıktan sonra imzalarını eklemek isteyenlerin taleplerini de haklı bulmak mümkün. Ne de olsa, muhatapların küfür ve hakarete dayalı yayıncılık tavrı değişmediği sürece kampanya metninin internet ortamında muhafaza edilmesine karar verilmiştir.

Bu gibi ayrıntı diyebileceğimiz teknik uygulamaların kampanyanın kaderini etkiliyormuş gibi sunumunu yapmak ve bu tip sunumların ciddiye alınması saçmadır. Ne zaman ki, kampanyanın asıl sorumluluğunu taşıyan kurum ve insanlar bir araya gelir ve “Biz bir yanlış yapmışız, bu kampanya ile kamuoyunu yanlış yönlendirmişiz, muhataplarımıza haksızlık etmişiz” der, işte o zaman bu kampanya anlamını yitirir. Mutabakat içinde yürütülmüş bir kampanya, yine mutabakatla ortadan kaldırılabilir; doğru ya da yanlış, tiyatro tarihindeki yerini almıştır.

Anlaşılması gereken nokta, bu kampanyanın ne  Mustafa Demirkanlı’nın ne de Ertuğrul Timur’un mülkiyetinde olduğudur.  TEMİZ TİYATRO kampanyası bir iki kişinin geçici psikolojik tatmini ya da dizginlenemeyen şahsi husumetlerin genele mal edilmesi için düzenlenmemiştir. Bu tip kampanyalar asgari müşterekler temelinde bir kamuoyu oluşturmak üzere düzenlenir. Kampanyanın asgari müştereği bellidir: Tartışma ya da polemikler ne kadar sertleşirse sertleşsin, tiyatro yayınları aracılığıyla küfür ve hakareti meşrulaştıran söylemlerin karşısında durmak. Ayrıca kampanya sonuç bildirisinde tiyatro yayınlarının kamuoyuna dönük bağlayıcı bazı taahhütleri vardır ki, bu taahhütleri kimin ne kadar yerine getirmeye çalıştığı, ayrı bir tartışmanın konusudur. Bunun için Tiyatro Yayıncıları Birliği’ni inşa etme projesinin evrimine odaklanmak gerekir.

Sonuç olarak, Ertuğrul Timur ve  Mustafa Demirkanlı’nın TEMİZ TİYATRO sitesinin mail adresini kullanarak oraya buraya tekzip yollamaları, bir irade gaspı girişimi olduğu gibi, kampanyayı şaibeli hale getirmek isteyenlerle bütünleştiklerini gösteren bir eylemdir. Güya karşı uçlar oluşturarak, örgütlü kamuoyu oluşumunu manipüle etme ve altını oyma konusunda ortaklaşmakta ve tiyatro yayıncılığının ilkesiz ve keyfi bir çerçeve edinmesini teşvik etmektedirler. Örneğin benimle birlikte Erbil Göktaş tarafından komik bir şekilde savcılığa ihbar edilmiş olmaları ya da genç bir tiyatrocunun manipüle edilerek kampanyaya karşı kullanılmak istenmesi, hiçbir şekilde kamuoyu iradesini hiçe sayan tutumlarını haklı çıkarmaz. Bu nedenleTEMİZ TİYATRO sitesini birilerinin mülkü gibi yorumlama ve irade gaspı girişiminde bulunma eylemlerini buradan kınıyor ve tekziplerini tekzip ediyorum.

NOT: TEMİZ TİYATRO sitesinin muhafaza edilmesi ve yeri geldiğinde düzeltilerin yapılması konusunda sorumluluk alanlar, Tiyatro Yayıncıları Birliği’ni de kurmayı hedefleyen ve bu konuda çalışma başlatan yayınlardı. Belli ki bu site şahsi tasarrufun ve irade gaspının konusu olmaya başlamış, dışarıdan bir bakışla kamuoyu adına Tiyatro Yayıncıları Birliği’nin üstlenmiş göründüğü sorumluluk yerine getirilemez hale gelmiş. Başka türlü iki kişinin çıkıp TEMİZ TİYATRO sitesinin mail adresini keyfi ve şahsi güdülerle kullanması açıklanamaz. Tiyatro Yayıncıları Birliği TEMİZ TİYATRO sitesinin manipüle edilmesi ve iradelerin hiçe sayılmasını engelleme noktasında zorlanıyorsa, kampanya sitesinin sorumluluğunu alacak başka kurum ya da insanların devreye girmesi zor olmayacaktır düşüncesindeyim.

(Kaynak:  Ömer F. Kurhan TİYATRO YAZILARI)

27 Şubat 2010 Cumartesi

Belirsizlikleri önemseyenlerin "bazı" saptamaları(!)

Tiyatroma Dokunma!


Tarih 01 Şubat 2010 Yazan admin


Geride bıraktığımız yıl Türkiye tiyatroları için oldukça zorluydu. Sahnelerde ifade özgürlüğü ve tiyatro yapma hakkı sık sık yetkililer tarafından gasp edildi. Bazı oyunlar “milli örf ve adetlerimize “uygun bulunmayarak, bazıları da politikacıları eleştirdiği için “hakaret” suçlamasıyla engellemelerle karşılaştı, mahkemelere düştü. Kürtçe oyunlar sergileyen topluluklar hakkında keyfi soruşturmalar açıldı. Belediyeler, üniversite ve lise idarecileri, kültür ve sanat kurumu yöneticileri pek çok durumda adaletsiz ve yasaklamacı uygulamalar yaptılar, altyapı olanaklarının kullanımının tabanda adil bir biçimde yaygınlaştırılmasına engel oldular. Güvenlik güçleri hiçbir suç unsuru içermemesine rağmen sokakları bazılarımızın faaliyetlerine kapatmayı tercih ettiler.

Maalesef ki yeni yılın ilk günlerinde gerçekleşen bazı olaylar bize bu tür girişimlerin bu yıl da devam edeceğini gösteriyor. Afyon’da ve Sincan’da kamuoyunda rahatsızlık yaratacak gelişmeler oldu, bazı gruplar tiyatro yapma haklarının keyfi biçimde ellerinden alındığını ileri sürdüler. İzmir’de LİNÇÇİ Yenikapı Tiyatrosu hem sokaklarda seyircisiyle buluşurken, hem de şehrin çeşitli yerlerinde oyun tanıtımı amacıyla afişleme yaparken keyfi biçimde polis müdahalesiyle karşılaştı.

Bizler LİNÇÇİ Türkiye Tiyatrolar Birliği üyesi gruplar olarak, tiyatro faaliyetlerine dönük insan hakları ihlallerinin bilançosunun daha da ağırlaşmasına seyirci kalmak istemiyor, her türlü yasakçı ve baskıcı zihniyete “Tiyatroma Dokunma!” diyoruz. Konuya duyarlı sanatseverleri düzenlediğimiz imza kampanyasına katılmaya davet ediyoruz. 12 Mart tarihine kadar toplanacak imzalar aynı gün Ankara’da tiyatrocuların haklarının yasalarca garanti altına alınması talebiyle TBMM’ye iletilecektir.

Bu kampanyanın kamusal görünürlüğünü arttırmak için önümüzdeki günlerde yürüteceğimiz faaliyetlerin vurgu noktasını bu tema üzerinde yoğunlaştıracağız. 16. Bartın Tiyatro Festivali bu “Tiyatroma Dokunma!” sloganıyla yola çıkacaktır. İzmir’de LİNÇÇİ Yenikapı Tiyatrosu’nun öncülüğünde 27 Ocak Çarşamba günü Vasıf Öngören Sanat Merkezi’nde “Tiyatroma Dokunma!” adlı bir etkinlik gerçekleştirilmiştir. LİNÇÇİ Türkiye Tiyatro Birliği gruplarının bu konudaki eylemlilikleri diğer şehirlere de yayılarak sürdürülecektir.

Konunun önemine inan ve mücadelenin bir parçası olmak isteyen diğer grup ve örgütleri de benzeri etkinlikler düzenlemeye davet ediyor ve “Tiyatroma Dokunma!” demeye çağırıyoruz.

Türkiye Tiyatrolar Birliği

(Kaynak: http://tiyatromadokunma.net)


***


Bakanız: LİNÇÇİ KAMPANYATÖRLER KARARGÂHI TÜRKİYE TİYATROLAR BİRLİĞİ(!), LİNÇÇİLİĞİNİ UNUTTURABİLMEK UMUDUYLA HEDEF SAPTIRIYOR: TİYATROLARINA DOKUNULMAYACAKMIŞ!

facebook bataklığında açan güller!

LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 1
LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 2
LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 3
LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 4

Ayrıca bakınız:

Türkiye Tiyatrolar Birliği değil "Türkiye Tiyatrolar Çiğliği": Türkiye Tiyatro Kurultayı değil "Türkiye Linçsever Tiyatrolar Kurultayı"

Burak Caney adlı tiyatro düşmanı, Internet sapığını ödüllendiren iftiracı "Türkiye Tiyatrolar Birliği"(!) üyesi Tiyatro Kare'nin patronuna açık davet!

LİNÇÇİ Türkiye Tiyatrolar Birliği, Cumhuriyet İlkokulu'nu bitirip İmam Hatip Lisesi'nden mezun olan AKP'li Afyon Belediye Başkanı'na teşekkür etmiş!

AKP, adım adım amacına yaklaşıyor!

LİNÇÇİLER, 1100 kişilik liste oluşturabilmek için, olmayan adlar uydurmanın yanı sıra, mükerrer imzalar kullandırma alçaklığını bile göze alabildiler!
(Alçaklığa birinci örnek!)

Mustafa Demirkanlı, Ertuğrul Timur, Can Törtop, Yaşam Kaya gibi LİNÇÇİLER, Coşkun Büktel'le Hilmi Bulunmaz'ın ifade olanaklarını imha etmek istediler!
(Alçaklığa ikinci örnek!!)

tiyatrodergisi.com.tr, tiyatrom.com, tiyatrodunyasi.com, tiyatronline.com gibi LİNÇÇİ yayınlar, Büktel ile Bulunmaz'a karşı büyük kalleşlik yaptılar!
(Alçaklığa üçüncü örnek!!!)

"Demokratik hak, demokratik hak" diyerek tesbih duası yapan LİNÇÇİLER, Büktel'le Bulunmaz'ın sesini kesmek için mükerrer imza attırma yoluna gittiler!
(Alçaklığa dördüncü örnek!!!!)

Türkiye tiyatrosunu en kılcal damarlarına dek zehirleyen alçakların örgütlediği LİNÇ KAMPANYASI, yalanı örtmek için tıka basa mükerrer imzalarla dolu!
(Alçaklığa beşinci örnek!!!!!)

Bir LİNÇ darbesi girişimiyle Coşkun Büktel ile Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek isteyenlerin mükerrer imza kullanma alçaklığı!
(Alçaklığa altıncı örnek!!!!!!)

Kullanılmış bir tuvalet kağıdı kadar bile değeri olmayan LİNÇ KAMPANYASI için yeterli imza bulamayınca şaşıran gafiller, mükerrer imza kullandırdılar!
(Alçaklığa yedinci örnek!!!!!!!)

Kirliliği bir erdem olarak kimliklerine ıslak imzalarla nakşeden LİNÇ KAMPANYASI güruhu, mükerrer imzalarla şişirdikleri gayya kuyusunda boğuluyorlar!
(Alçaklığa sekizinci örnek!!!!!!!!)

Duyguları mükerrer, düşünceleri mükerrer, sözleri mükerrer, sohbetleri mükerrer, tiyatroları mükerrer olan zavallılar, mükerrer imza attırma peşinde!
(Alçaklığa dokuzuncu örnek!!!!!!!!!)

Metin Göksel, Cüneyt Yalaz, İlker Yasin Keskin, Duygu Dalyanoğlu, Duygu Uzun, Uluç Esen, Burak Akyunak, Levent Soy, Ömer Faruk Kurhan, Necdet Hasgül..
(Alçaklığa onuncu örnek!!!!!!!!!!)

LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi

19 Şubat 2010 Cuma

Ömer Faruk Kurhan, her yazısında "SUÇ İŞLEME" eğiliminde!

TİYATROM ve Ertuğrul Faciası(19 Şubat 2010)

Son zamanlarda Kumbaracı50, 6’dan Sonra Tiyatro ve “Yala Ama Yutma” oyunu etrafında dönen tartışma ve haberlere odaklanmıştım. Vakit gazetesinin Kumbaracı50’de sahnelenecek, Özen Yula’nın yazdığı “Yala Ama Yutma” oyununu ve sonrasında Garaj İstanbul’da sahne aldığını duydukları “Dar-ûl Love”ı hedef gösteren yayınlar yapması tiyatro camiasını ciddi bir sınava soktu. Bir anda medya, belediye ve tiyatro örgütlerinin tamamının işin içine girdiği bir vaka ile karşı karşıya kaldık.

Fakat bir iki günlüğüne bu vakaya ilgimi kesintiye uğratmak zorunda kaldım. Afyon belediye tiyatrosunda yönetici konumda olan iki kişinin görevine son verildiği ve belediyeye bağlı kültür merkezi binasının yıkılmasının planlandığı duyumlarının gerçekliğini araştırmak üzere İstanbul’dan yola çıkan gurup (grup) içinde ben de vardım. İstanbul’a döndüğümde ilk işlerimden birisi, Vakit gazetesinin saldırılarına dönük gelişmelere odaklanmak oldu.

İnternet ortamında yaptığım taramada, Tiyatro Yayıncıları Birliği (TİYAB) üyelerinin teşvikiyle 2009-2010 sezonunda yeniden yayın hayatına dönen TİYATROM’da, site yöneticisi Ertuğrul Timur’un 15 Şubat 2010 tarihli "Karanlığa Karşı Duracaksak Önce İçimizdeki Karanlıklardan, İkiyüzlülüklerden, Çifte Standartlardan Kurtulalım" yazısına da göz attım. Bu yazıda, “Yala Ama Yutma” vakasına ilişkin geliştirilen yorumun ötesinde dikkatimi çeken bazı noktalar oldu.

Örneğin kurucusu olduğu ama sonrasında hukuksuz bir şekilde ayrıldığı, bu nedenle tutumunu kınayan Tiyatro Yayıncıları Birliği’ne (TİYAB) giydirmek gibi bir girişim var. Ertuğrul Timur’un adeta tanrısal bir edayla üzerine yükselip retorik parlattığı teatral “biz” evrenine “karanlık”, “ikiyüzlülük” ve “çifte standartların” hükmettiği tezi öne sürülüyor. Ertuğrul Timur bu tezi ispat etmek için, önce kurucuları arasında yer aldığı, sonrasında kargaşaya sürüklediği ve hukukunu tanımaksızın keyfim bilir diyerek ayrıldığı TİYAB’ı kendince köşe (köşeye) sıkıştırmaya ve manipüle etmeye çalışıyor.

TİYAB'la ilgili olumsuz yargısını kanıtlamak için de, en azından benim şaşırmadığım biçimde, magazin usulü bir ihbarda bulunmuş: TİYAB'ta TEB OYUN adına temsilcilik yapan ve hali hazırda TEB genel sekreterliği görevini sürdüren Metin Boran kendisine "linçci" diyen kişilerle (Coşkun Büktel ile Hilmi Bulunmaz) bir kafede buluşmuş ve Ertuğrul Timur'a göre olay yaratması beklenen bu skandal buluşmanın ardından ödüllendirilerek "linçciler" listesinden azat edilmiş. Konuya vakıf olmayanlar için bir not düşelim: Ertuğrul Timur şu meşhur imzacısı olduğumuz temiz tiyatro ya da tiyatro yayıncılığında küfür ve hakareti kınayan kampanyadan söz ediyor. Bu kampanyanın muhatapları temiz tiyatro kampanyasını "linç" olarak değerlendirmişlerdi.

Bu nasıl bir işmiş? Üstelik Metin Boran Ertuğrul Timur'un kınanması için "en hararetli davrananlardan" imiş. Bu tespiti nasıl yapmış, o belli değil. Acaba bu hararet tespitini yaparken bir "haber" (daha doğrusu dedikodu) kaynağına mı dayanmış? O da belli değil.

Pekiyi Metin Boran küfüre ve hakarete karşıyız diyen ve buluştuğu kişileri hedefleyen kampanyadan imzasını mı çekmiş? Ertuğrul Timur'un ihbarında böyle bir bilgiye de yer verilmiyor. Metin Boran, bu kişilerle onları yayıncı olarak muhatap almak ve birlikte tiyatro yayıncılığı adına kamuya dönük iş yapmak için mi buluşmuş? Bunu da iddia edemiyor.

Ne yapmış? Onlarla buluşmuş, muhtemelen çay ya da kahve içmiş ve sohbet etmişler. Pekiyi TİYAB üyelerine bu kişilerle buluşma ya da görüşme yasağı mı koymuş ve herkesi bir masanın etrafında toplayarak bir şeylerin üzerine intikam yemini mi ettirmiş? O da değil. Sadece küfür ve hakareti meşru kabul ettikleri sürece, yayıncı olarak muhatap alınmamaları gerekir demiş. Ayrıca bu konuda tüm tiyatro kamuoyunu uyarmış ve karşı taraf da “linç” suçlamasını bu nedenle geliştirmiş. TİYAB bu suçlamaya yayınlar üzerinden yanıt verme gereği duymamış, yanıt vermeye ya da yayıncılık bağlamında bir şekilde ilişki kurmaya çalışanları da uyarmış.

 Ertuğrul Timur ben onlarla habercilik bağlamında işbirliği yaptığımda eleştirildim, ama Metin Boran onlarla buluşunca niçin eleştirilmiyor ya da bu jesti mahkûm edilmiyor diye soruyor. Soruyor, çünkü hala şahsi mücadele / kamusal mücadele ayrımını yapamıyor. Bu nedenle hızla magazin yayıncılığı kulvarına giriyor ve şahsi problemlerini kamuya mal etmeye çalışmak / yansıtmak gibi narsistik ve benlik yüceltmesine dayalı bir yayıncılığa imza atıyor. Sonra da tiyatronun geneli üzerine yüksek perdeden atıp tutmaya kalkıyor.

Ne demek istiyorsun, biraz daha açar mısın diyenler olabilir. Bu konunun gereksiz bir şekilde uzaması pahasına biraz daha açıklık getirmeye çalışayım:

Bu vakada Ertuğrul Timur, şahsi mücadele / kamusal mücadele ayrımını yapamadığı gibi haber verme / ihbar etme ayrımını da yapamıyor. Bu nedenle, şüpheden şaibe yaratmak ya da ön yargılı okumalara yer vermekten kaçınmasını beklemek anlamsızdır. Bir ihbar bildiriminden hareketle haber üretme şansı olsa bile, bu ihbarcıların işi değil, ciddi habercilerin, yazarların ya da yayıncıların işi olabilir. Metin Boran hakkında şaibe yaratırken hiç sanmıyorum ki Metin Boran'ı aramış, şüphesini dile getirmiş ve soru sormuş olsun. Bu araştırmayı yapmak için sorumlu bir yayıncı gibi davranmak, dedikodu, şaibe ya da dezenformasyona dayalı ve basın yayın ahlakına da aykırı tutumlardan uzak durmak gerekir.

Ertuğrul Timur, sadece bir taşla TİYAB'ı içerden sallamayı hedeflememiş. Hızını alamayıp ikinci bir taşı da Türkiye Tiyatrolar Birliği'ne katılan İATPG'ye fırlatmış. Söylediği şu: İATP-G, TİYAB'ın Ertuğrul Timur'un kınanmasını konu alan bildirisini tashih edilmeyen şekliyle yayınlamış. Bu nasıl görmezden gelinebilirmiş? Oysa İATP-G göz göre göre TİYAB'ın iradesini çiğnemiş. Böylece bir güzel TİYAB'ın altını üstüne getirdikten sonra, sıra sanal alemde kurguladığı krizi kurumlar arası çerçeveye taşırmaya gelmiş.

Burada da haberci olamayan, ihbar ve de şaibe yaratma üzerine kurulu bir tarzda ısrar eden bir "yayıncı" ile karşı karşıyayız. Kendisine bir ipucu vermekle yetinelim (işimiz kendisine habercilik hizmeti vermek değil): Bu vakada TİYAB'ın özür dilemesi gereken bir muhatabı vardır: İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi. Fakat bildiğim kadarıyla bu özür dilenmemiştir. İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi de TİYAB'da yaşanan kargaşayı ve konunun hayati olmadığını göz önüne alarak, konuyu özel olarak gündemleştirmemiş, ama özür dilenmediği için de bildiriyi tashih edilmeyen biçimiyle özellikle sitesinde muhafaza etmiştir.

Bulmaca gibi mi? Biraz habercilik yaparak (sorunlu görülen bir tavırda muhatapların görüşü alınarak) bulmaca kolaylıkla çözülebilir. Fakat bunun için önce dedikodu, şaibe ve dezenformasyondan medet ummayan bir yayıncı olabilmek gerekiyor. Acaba İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi niçin geçmişte TİYAB bildirisinin tashih içermeyen versiyonunu sitesinde muhafaza etti? sorusunu sormayı ve yanıtını aramayı akıl etmek gerekiyor.

Yazısından anladığım kadarıyla TİYAB'da yaşanan tashih krizinin de baş aktörü kendisiymiş ve farklı bir şekilde kınanmak için aslanlar gibi mücadele etmiş. TİYAB'da olmadığı halde nasıl aslanlar gibi mücadele ettiğini ben anlayamadım, ama bir şekilde pençeyi attığı gibi herkesi yerine oturtmuş. Yalnız bir nokta dikkatimi çekti: "linç" demiyor da hakkında "aforoz" gibi bir kararın alınması girişiminden söz ediyor. İşin içine Türkiye Tiyatrolar Birliği'ni de katmış. İtiraf etmem gerekirse, söylenenlerden hiçbir şey anlamadım. Fakat yazının bir şey gösterme kaygısı olmadığı için, ne demek istemiş, anlamaya çalışmanın pek bir manası yok. Kendisine göre haklı nedenlerle, bir çeşit sanal alemden sallamalar resitali vermeye çalışmış.

Bir ara Türkiye Tiyatrolar Birliği TİYATROM'u protesto mu ediyor? diye bir soru sorulmuştu. Ertuğrul Timur şikâyet ediyormuş, niçin örgütün bazı açıklamaları bana ulaştırılmıyor diye. Bunun üzerine ben "protesto etmeye bile değmez" görüşümü beyan etmiş ve bu tip bir girişimin anlamsızlığını belli bir yorumla dile getirmek istemiştim. Sonuçta insanlar oyunlarını ve etkinliklerini duyurmak, yazılarını dolaşıma sokmak, yeri geldiğinde haber olmak istiyorlar. Alan da memnun veren de görüntüleri çizilerek tiyatro yayıncılığımız yuvarlanıp gidiyor. Yine bu yazıyı uzatmak pahasına, ne demek istediğimi biraz daha açayım:

Tiyatro yayıncılığı alanında en azından küfür ve hakarete dayalı söylemlerin aşılması konusunda belli bir mesafe kaydedildiğini düşünüyorum. Fakat dedikodu ve şaibeyi gerçek diye yutturmaya çalışmayı da içeren magazincilik tutkusundan tiyatro yayınlarının alt medya olmaya mahkum olmasına bir yığın sorun öyle kolayca ve kısa zamanda çözülebilecek cinsten değildir. Öncelikle pratik seçenekler, örnekler sergilemek, tutarlı olmak gerekir. Dahası, tiyatro yayınlarında kurumsal ciddiyetin oturtulması, asgari buluşma ilkelerinin tayin edildiği ve dayanışma kültürünün öne çıkarıldığı birlik yapılarının inşası gibi zorlu bir yolda ilerlemeyi de göze almak gerekir.

Bu anlamda, 2009-2010 sezonunda yeniden yayın hayatına giren TİYATROM bir seçenek üretememiş; sezon başında tiyatro camiasının gündemine giren örgütlü tiyatro sürecini yayıncılık bölgesinde kargaşaya sürükleyen, benim "Ertuğrul faciası" dediğim olayın zemini haline gelmiştir. TİYAB'dan ayrılma kararı bir gece ansızın ‘Alem buysa kral benim’ denilerek alınmış, TİYATROM'a katkı sunmak için etrafında toplaşan hiç kimsenin görüşüne başvurulmamıştır. En azından benim yakın çevremde, TİYATROM'un yeniden yayın hayatına girmesini destekleyen ve emek vermeyi taahhüt eden birçok yazarın orada yazmayı bırakmasının nedeni budur. Sonuçta TİYATROM örgütlü değil, örgütsüz ve ben merkezcil tiyatro sürecinin (güya Ertuğrul Timur'un şikâyet ettiği tiyatro camiasında yaşanan hukuk, etik tanımama eğiliminin çok doğal bir sonucunun) öznesi haline gelmiştir.

Türkiye’de koşullar değişmekte, bundan tiyatro ve tiyatro yayıncılığı da nasibini almaktadır. İATP-G'nin bıraktığı mirası pisliğe bulaştırmaya çalışmak ya da sanal manipülasyonlarla örgütlü mücadeleyi kargaşaya sürükleme alışkanlığında ısrar etmek de bir yoldur. Fakat TİYATROM'da geliştirilen bu yaklaşım artık fazlasıyla bildik ve neredeyse çalıntıdır. Geçmişte İATP-G'ye çamur atmak isteyenlerin nasıl tescilli dezenformatörler haline geldiklerini en iyi Ertuğrul Timur'un bilmesi gerekir. Örtülü ya da açık, tiyatro hakkında kıyamet alametleri ilanında bulunacağım diyerek kurnazlığa, oradan da dezenformasyona yatırım yapanların tiyatronun asıl ihtiyacı olan örgütlü / birleşik mücadele kültürüne katabilecekleri bir şey yoktur.

NOT: Ertuğrul Timur'un söz konusu yazısının bir bölümü de Kumbaracı50’nin sitesinde yayınlanan “Yala Ama Yutma” ile ilgili bildirinin niçin dar bir tiyatro çevresine açıldığını, yoksa birilerinin dışlandığını mı sorguluyor ve sansüre, tehdide karşı nasıl mücadele verilir dersleri veriyor. Oysa sorduğu sorunun cevabını kendisinin çok önce verip örnek bir vaka yarattığını hemen anlaması gerekirdi. Nasıl ki Ertuğrul Timur kendine göre nedenlerle "hızla" örgütlü tiyatro sürecinden firar eylemiştir, o bildiriyi hazırlayanlar da kendilerine göre nedenlerle hızla bildiriyi birilerine açmış, ama başka birilerine açmayı sakıncalı bulmuşlardır. Açsalar, örneğin Türkiye Tiyatrolar Birliği'nin bildiriye gözü kapalı imza vermeyeceğini tahmin etmişlerdir. Tıpkı Ertuğrul Timur'un TİYAB'dan kopma biçiminin ya da örgütlü tiyatro sürecinde önce gönüllü katılım gösterip sonra kayıplara karışma tavrının TTB gibi örgütlerden gözü kapalı destek görmeyeceğini tahmin edebileceği gibi.

(Kaynak: Ömer F. Kurhan TİYATRO YAZILARI)

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bulunmaz Tiyatro oyuncularından bir kısa film!

' bAŞKa ' Kısa Film (Short Film) from oğuzcan önver on Vimeo.

Mustafa Şükrü Demirkanlı, "SUÇ" içerikli yazılarını HEP siliyor!

Yeni Tiyatro Dergisi Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş’ın da Katıldığı Şer İttifakı Saldırılarında Sınır Tanımıyor

Mustafa Demirkanlı
29.04.2009) / Tiyatro Dergisi

Bu gece yarısından sonra (29 Nisan) 01.50 civarında, Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ni zamanında matbaaya gönderme telaşındayken, bir nefes almak için -nefesi de böyle alıyoruz artık- Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ın blog’una göz atıp, bakalım bugün ne küfürler etmişler dedim ve gördüğüm haber karşısında kanım çekildi:
“DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE BÜYÜK SALDIRI!!!
Erbil Göktaş 29 Nisan 2009

Bilinmeyen kişi ve/veya kişiler (ASLINDA HEPSİNİ BİLİYORUZ; ŞİMDİLİK ÖYLE DİYORUZ…) tarafından web sayfamız olan www.yenitiyatrodergisi.com'a yoğun bir saldırı söz konusudur. 28.04.2009 Salı günü öğleye doğru başlayan saldırılar, gece saat 22.00’de en “çirkef” noktasına ulaşmış ve halen devam eden bu saldırı veritabanımızı (database) ulaşılamaz hale getirmiştir. Hack dünyasında buna "DDoS Attack" denmektedir ve web sayfalarına sayısız veri gönderimiyle birlikte sistemin çalışamaz hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Tüm “basını” bu “iğrençliğe” karşı dayanışmaya çağırıyor ve DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE yapılmış bu saldırıları SÖZDE KÜFÜRE KARŞI ÇIKIYORMUŞ GİBİ YAPAN AMA ŞU ANKİ DURUŞLARI BÜYÜK BİR KÜFÜR OLAN kişileri deşifre ettiğimiz; Erbil GÖKTAŞ’ın SİTESİNDEKİ YAZILAR YÜZÜNDEN gerçekleştirildiğini, NAMUSLU BASINA ve KAMUOYUNA DUYURURUZ…”

Her şey, sizlerin de takip ettiğiniz bir süreçte, tüm yayıncılara gönderdiğim ve geniş katılımla yayına girecek olan deklarasyonu, yayıncı sıfatıyla Erbil Göktaş’a da iletmemle başladı. Erbil Göktaş, yanıt vermek yerine: “YENİ TİYATRO DERGİSİ’NE “TEHDİTLER” VE KAMUOYUNA ZORUNLU BİR AÇIKLAMA” başlığı ile bir yazı girdi sitesine. Erbil Göktaş’a, “napıyorsun” mealindeki e-posta’mı yayımlayarak, demokrat olduğunu gösterdiğini sandı, oysa o özel bir mail’di, ama yayımlanmasının da sakıncası yok- , ardından geçmişte kendisine neler neler yaptığımı açıklayacağını, hatta Dergisi'nde özel sayı bile yapacağını belirterek, anladığım kadarıyla yapacağı gerçek dışı yayıncılığına ön almaya kalktı.
Daha da ileri giderek, başka bir şeyi de anlatmış oldu. Tiyatro dünyasının internet yayıncılığı boyutunda H. Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’le hemen hemen aynı zamanda tiyatro kamuoyunun gündemine giren Burak Caney isimli rezil -ki kısa bir süre birçok tiyatro insanı ile birlikte beni de kandırmayı başaran- kişinin yayınlarının ne kadar planlı olduğunu şimdi çok daha iyi anlamış bulunuyorum. Bu tezgah bilerek aylar öncesinden kurulmuş.
Erbil Göktaş’ın yukarı da alıntıladığımız sahte ve yalan ve de tam deklarasyonun yayımlanmasına 2 gün kala ortaya sürdüğü iğrenç iddiayı tesadüfen zamanında fark edip, belgeleyemeseydik, kendimizden bile şüpheye düşüreceğimiz bir komplonun kurbanı olmamız işten bile değilmiş.


Bu ilişkiyi Erbil Göktaş’ın icat ettiğini düşünmüyorum, kendisine fark ettirilmiştir. Çünkü hazırlanmış. Burak Caney’in sitesindeki iki ismi, Erbil şu biçimde yorumlamış: Deniz Keyif ve Melih Kefeli… İki oğlumun adı yani, o sıralarda bile hiç aklıma gelmemişti. Erbil’in yazısında gördüğümde bu tezgahın ne kadar planlı ve aylar öncesinden yapıldığına şaştım kaldım ve gerçekten üzüldüm, sadece Erbil Göktaş adına üzüldüm… Böylesi bir iddiayı ortaya atabilmesi ne eğitmenliği ile ne de tiyatro insanlığı ile örtüşmüyordu. Kariyerini bu iki saldırgana teslim etmemeliydi. Bir şeyi daha çok iyi anladım, Yayın Kurulu’nun ısrarlarına rağmen -ki en az 3 toplantıdır- Erbil Göktaş’ın Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni kullanarak tiyatrolara ve tiyatro insanlarına karşı tehditkarvari davranışlarının düzeleceğine, yaptığı işin ne olduğuna olan inancımla onun yanında yer alıp, ilk talepte Erbil Göktaş’ın Tiyatro… Tiyatro… ile ilişkisini kesmememle büyük hata yaptığımı fark ettim, bu hatamı Hayati Asılyazıcı’ya yönelik yayınlarında da fark etmiştim. Bu arada TEB Başkanı Üstün Akmen’in şahsında, TEB’e özeleştirimi yapmalıyım, TEB Yönetim Kurulu Erbil Göktaş’ın başvurusunu reddettiğinde eleştirmiştim, bir şeyi gözden kaçırmışım; öngörü. Üstün Akmen’den ve TEB Yönetim Kurulu’ndan özür dilerim.


Erbil Göktaş-H.Hilmi Bulunmaz ittifakıyla yapılan yayını gece yarısı tesadüfen fark ederek anında Yeni Tiyatro'nun server’ını aradım, telefon görüşmemle yetinmeyip, mail’le teyit aldım ve saldırı iddiasının bir iftiradan ibaret olduğunu anında belgeleme şansım oldu. Ya bunu yapamasaymışım?...


Bir tek şey söyleyebilirim, iyi ki Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ni okurlara zamanında ulaştırabilmek için bu sabah Ankara’dan, Festival açılışından yorgun argın dönmüş olmama rağmen gecenin bu saatinde çalışıyormuşum.


Bizim site bu belgelerle birlikte yayına elverişli olmadığı için ve olayın belgeleriyle yayımlandığı
http://www.tiyatrom.com/tyt/erbilin_yalani.htm
adresinden den okuyabilirsiniz.


Ayrıca, Erbil Göktaş'ın arkadaşı H. Hilmi Bulunmaz'ı daha yakından tanımak için
http://www.tiyatrom.com/tyt/fkm_bulunmaz.htm
linkinden A. Ertuğrul Timur'un belgelerle sunulan yazısına göz atmanızı salık veriyoruz, bu ibret belgelerini okumadan bu ilişkileri anlamak çok zor.


(Kaynak: iatp-g)

Mustafa Şükrü Demirkanlı, "SUÇ" içerikli yazılarını HEP siliyor!

Hüseyin Hilmi Bulunmaz Dosyasında Dikkat Çekici Belgeler

A.Ertuğrul Timur'un, Hüseyin Hilmi Bulunmaz dosyası giderek yeni belgelerle ilginç bir hal alıyor. Tam da küfür, sövgü gibi karakter ve yayıncılık; özellikleriyle sorgulanan Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın ve TODER adına Muhsin Yazıcıoğlu'na taziye sunması ve uluslararası bir gün olan 27 Mart'ı erteleyen Ulvi Alacakaptan'ın sorgulandığı şu günlerde Ertuğrul Timur girdiği yeni belgelerle Hüseyin Hilmi Bulunmaz ve Ulvi Alacakaptan'ın Fetullah Cemiyeti’nin Kültür Merkezi olarak bilinen FKM'de yollarının kesişmesini gündeme taşıyor. Eski Tiyatrom.com sahibi ve editörü A. Ertuğrul Timur bir kez daha önemli bir araştırma, belgeleme dosyasına imza attı. Tiyatro yayın dünyasında üslubu, küfürbaz ve saldırgan tutumu ile nefret uyandıran ve aslen bir kuyumcu tüccarı olan Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın sosyalist olduğu iddiasına ve sadece kopyalama haberlerinin başına girdiği sloganımsı sözlerle sol çevreleri uyutma girişimine karşı tokat gibi bir araştırmayla Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın gerici, Türk-İslamcı ve faşist çevrelerle bağlantılarını ortaya serdi. Gerek Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın kendi cümlelerini yine bir başka dönem kullandığı kendi cümleleriyle çürüterek kendisinin bile yalancısı olduğunu, gerekse tartışılmaz belgeleri ortaya bir bir seren Ertuğrul Timur karalama, iftira ve hakaretle yayıncılık yapanlara , bu yayıncılığı korumaya kalkanlara da gereken cevabı sükunetle ama derin bir araştırmayla verdi. İlk üç bölümü okumak için aşağıdaki linki kopyalayıp kullanın (Yazarlar bölümündeki link ekleme problemi yaşandığı için.):


http://www.tiyatrom.com/tyt/fkm_bulunmaz.htm 

<<>
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir kampanyanın ardından...
Erbil Göktaş'a ve İlgilenenlere Hayat Bilgisi Dersi-2
“Hiç Çıldırma Bre Büktel!”
Erbil Göktaş'ın Özür Yerine Yaptığı Açıklamaya İlişkin Cevabımdır
BOZGUN GÜNLÜKLERİ_1
Erbil Göktaş'ın Da Ortak Olduğu Plana Suçüstü

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)

Demirkanlı'nın kankası Ertuğrul Timur İFTİRA atmayı sevmiş...

Erbil Göktaş'ın Da Ortak Olduğu Plana Suçüstü 

BU KEZ YAKALANDILAR! Bu gece itibarıyla (29 Nisan 01:50) Hilmi Bulunmaz'a ait blogda Erbil Göktaş imzası ile bir yazı yayına girdi. Bu yazıya göre Erbil Göktaş'in yenitiyatro isimli sitesine saldırılar yapılıp sözde yazılarının okunması engellenmeye çökertilmeye çalışılmış. Oysa ki engellendiği iddia edilen yazılar bizler tarafından da yayınlanmaktaydı zira korkacak bir yanı olmayan mesnetsiz iddialarla doluydu. Bilindiği gibi bir süredir Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'in küfür, sövgü, hakaret, iftira ve tehditlere dayalı tutumlarına karşı çok sayıda yayıncı bir insiyatif çevresinde birleşerek bu tavra karşı büyük bir protesto girişimi başlatmıştık. Küfüre karşı kurulan bu ittifakımıza karşı Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel de düzenli reklam verdikleri Yeni Tiyatro Dergisi yayıncısı, öğretim üyesi Erbil Göktaş'ın desteğini almış ve kendi yıpranmışlıklarına karşın Erbil Göktaş'ı öne sürerek karşı atak geliştirmeye çalışmışlardı. Fakat uzun süredir sergiledikleri hakaret, saldırı, küfür yayıncılığını kolay temizleyemeyecekleri belliydi ve bu nedenle karşı ataklarını da hile üzerine kurmaya kalktılar. Haberin tamamı için aşağıdaki linki kopyalayıp kullanın (Yazarlar bölümündeki link ekleme problemi yaşandığı için.): http://www.tiyatrom.com/tyt/erbilin_yalani.htm (29.04.2009) / ÖZGÜR SANAT

<<>
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir kampanyanın ardından...
Erbil Göktaş'a ve İlgilenenlere Hayat Bilgisi Dersi-2
“Hiç Çıldırma Bre Büktel!”
Erbil Göktaş'ın Özür Yerine Yaptığı Açıklamaya İlişkin Cevabımdır
BOZGUN GÜNLÜKLERİ_1
Hüseyin Hilmi Bulunmaz Dosyasında Dikkat Çekici Belgeler


(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)

Demirkanlı'nın kankası Ertuğrul Timur İFTİRA atmayı sevmiş...

Erbil Göktaş'ın Özür Yerine Yaptığı Açıklamaya İlişkin Cevabımdır

Sayın Erbil Göktaş'ın özür borcuna karşın verdiği yanıtına yanıtı neden benim verdiğimi açıklayarak başlayayım. Çünkü bu iftirayı savuşturan ve savuşturmak için gerekli girişim dizisini başlatan bendim. Mustafa Demirkanlı sadece bu firmayı arayıp telefonla konuşan ve konuştuğunun yazıyla e-mail olarak kendisine de iletilmesini isteyen kişidir. Öncelikle Erbil Göktaş'ın sitemin özel bilgilerine erişecek kadar bilgisi olan kişi hackerlık da yapabilir anlamına gelen suçlamasına ve bu özel bilgilerin yayınlanmasına dair yanıtından başlayayım. Öncelikle Sayın Erbil Göktaş hala suçlama yapmaktadır. Ona göre ben bu bilgilere erişebiliyorsam hacker da olabilirim. Tabi bu durumda site whois sorgulaması yapan kaç yüz bin kişi daha hacker olabilir varsın bunu sayın Erbil düşünsün. Ve biraz sonra bunun nasıl yapılacağını öğreteceğim için kendisi de hacker olabilir kendi değerlendirmesine göre. Önce hemen belirteyim ki bu whois sorgulaması gayet sıradan 2 tane linke tıklayarak olmaktadır ve bırakın hackerlık bilgisini mouse kullanabilen herkes yapabilir. Sonra da hemen yine şunu söyleyeyim ki whois sorgulaması yasal bir haktır ve whois de görünen bilgiler gizli bilgi değil tam tersine internet sitesi açan herkesin vermekle yükümlü olduğu ve kamuya açık olmak zorunda olan bilgilerdir. Yani Erbil Göktaş ve internet sitesi açmaya karar vermiş herkes bu whois sorgulamasında görünen temel bilgileri, vermeyi ve yayınlanmasını kabul etmiş demektir, bu yasal bir sorunluluktur ve bu bilgiler kamuya açıktır. Her isteyen her istediği internet sitesinin sahibini ve iletişim bilgilerini görme hakkına sahiptir. Nasıl ki Erbil Göktaş internet sitesi değil de bakkal dükkanı açsaydı tüm bilgilerini Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlatmak zorundaysa ve bu gazeteyi edinen herkes bu bilgileri görebilecekse bunlar da yayınlanmak zorunda ve her isteyenin görebileceği bilgilerdir. Şimdi gelelim bu nasıl olacak? Bunu herhangi bir domain satışı yapan siteden yapabilirsiniz. Ben dün akşam kendi şirketimin sayfasından yapmıştım www.izdns.com ama daha kolay olacağı için size google'ın bir hizmeti olan google whois sorgulamayı vereyim http://www.googlecore.com/tr/whois-query.php bakınız dünyanın en meşhur internet şirketi ne diyor bu sayfanın başında : Alan adı sahibiyle ilgili bilgileri almanıza yarar. Whois sorgusu ile aynı zamanda DNS bilgilerini de kontrol edebilirsiniz. Şimdi Erbil Göktaş'a göre bu google şirketi onun site bilgilerinin sorgulanıp görülmesine olanak sağlayarak yasadışı bir iş yapıyor olmalı... Ama hayır... yukarıda anlattığım gibi bu bilgiler zaten halka açıktır, açık olmak zorundadır. Şimdi bu http://www.googlecore.com/tr/whois-query.php adresine girelim ve oradaki boş alana yenitiyatrodergisi yazalım bakalım ne gelecek? Gördüğünüz gibi Erbil Göktaş'ın kayıt olurken girdiği tüm bilgiler geliverdi ayrıca hizmet aldığı şirketin bilgileri de... Hatta bu arada aramızda kalsın Erbil Hoca telefon numaralarını eksik girerek yasadışı bir iş yapmış zira internet sitesi açan birisi bu bilgileri doğru vermek zorundadır. Genelde şirketler bunu göz ardı eder ama diyelim ki mahkemelik bir durum oldu ve savcılık tespiti yapılırken bu noksan bilgi de görüldü bu da artı bir suçtur. Neyse konumuza dönelim. Gördünüz mü Sayın Erbil Göktaş? Artık siz de bir hackersınız. Çünkü bir google hizmeti olan whois sorgulamayı yapabilirsiniz kolayca... Merak ettiğiniz hangi site varsa hemen yazın aratın. Ama sakın hiçççç bu siteyi göçertebilir miyim diye heveslenmeyin çünkü bu whois sorgulaması yapıyor olabilmeniz sizi hacker yapmadığı gibi öyle bir yetenek de kazandırmaz. Ama siz hiç tereddüt etmeden bunu yapabiliyorsa hackerlık da yapabilir diye suçladınız. Tıpkı dün siteniz açılmadığında cengaverce ortaya çıkıp "saldırdılar bana!!!" diye araştırmadan feryat ettiğiniz gibi. Keşke bu suçlamaları yapmadan önce de bir araştırsaydınız bilenlerden ve "Yahu arkadaşlar birisi benim site bilgilerime erişebilir mi? bunu nasıl yapabilir? Ve yasal mıdır? diye sorsaydınız. Evet hocasınız ama her hoca her şeyi bilir diye bir kaide yok lütfen yeterli donanımınız olmayan konularda suçlama yapmadan araştırma yapınız. İki göreviniz var, biri öğretim üyeliği, diğeri yayıncılık. İkisinin de altın kuralı "araştırmaktır" Gördünüz mü haddim olmayarak ben de size gece dersi vermeye başladım. Hem de mesleklerinizi öğreterek. Bizim memleketimiz ne çekiyorsa bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlardan çekiyor lütfen siz bari bunu yapmayın. Bir konuda suçlama yapmadan araştırın, araştırın, araştırın... dün geceden beri başınıza ne geldiyse araştırmadan konu üzerine iddialarda bulunmanızdan geldi. Şimdi bu bilgiyi size bir gece dersi olarak uzun uzadıya verdikten sonra gelelim yanıtınızın diğer kısımlarına göz atmaya “ASILSIZ SUÇLAMALARDAN” KENDİLERİNE CAN SİMİDİ YARATANLARI İNSANLIK VE TİYATROMUZ ADINA “DÜRÜST”, “ONURLU” VE “SAMİMİ” OLMAYA DAVET EDİYORUM… Demişsiniz başlığınızda. Bunu alın aynen siz kendinize de uyarlayın sayın hocam. Biz tam küfürbaz, iftiracı kişilere karşı bir kampanya başlatacağımızı ilan etmişiz ve siz de yoğun bir şekilde onların üstüne örtünüp korumaya geçmişsiniz ve de akabinde bizi siteme saldırdılar diye suçlayıvermişsiniz... Şimdi alın bu başlığı bir kez de kendinize dair bizim adımıza okuyunuz. “ASILSIZ SUÇLAMALARDAN” KENDİLERİNE CAN SİMİDİ YARATANLARI İNSANLIK VE TİYATROMUZ ADINA “DÜRÜST”, “ONURLU” VE “SAMİMİ” OLMAYA DAVET EDİYORUM… Dün gece, bilindiği gibi web sayfamız servis veremez ve ulaşılamaz bir haldeydi. Sizler sayfamıza girmeye çalıştığınızda, kocaman harflerle, "Sunucu çok yoğun" mesajı aldınız. Yani "Genel bir problem var", "Hatlarda sorun var" ya da "Veritabanı hatası" değil, sadece: "Sunucu çok yoğun. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz" hatası aldınız. Bakınız ne güzel söylemişsiniz: Sunucu çok yoğun... Bir sunucuda bir servis sağlayıcı pek çok site barındırır. Bir tek sizin için sunucu kurmaz. Ve sunucu çok yoğun demek o sunucu yoğun demektir. Daha buradan başlayarak bir sürü ihtimal doğuyor. A) Sunucuda sorun olabilir B)sunucudaki diğer siteler belki çok okunan sitelerdir onlardan kaynaklanan sorun olabilir C) Bu sunucuya dediğiniz türden bir saldırı olmuştur ama bu ille de sizin sitenize değil belki o sunucudaki herhangi bir başka siteyedir (ki firma bu saldırı konusunu yalanladı güvenliklidir dedi) D) daha onlarca neden olabilir ama neden ne olur olsun bu nedeni sunucu yaşamaktadır yani mahallenin elektrikleri kesilmiştir bir sizin evinki değil. Ha bu arada siz o siteden hizmet alan başka sitelere girebilirsiniz. Zira bir şirkette birden çok sunucu olabilir sizinkiyle aynı sunucuda olmayanlar normal çalışmış olabilir. Ayrıca efendim sunucu yoğunsa Mustafa Demirkanlı nasıl telefon etti ya da oradan mail aldı falan demişsiniz. Şirketin telefonuyla sunucusunun zaten bir alakası yok ama kendi sayfalarını barındırdığı sunucu da farklı olabilir. Kaldı ki bizim sizin yazınızı fark ettiğimiz saati mailleştiğimiz saati yazdık o saatte zaten sorun çözülmüştü. Ve nasıl bir rastlantıysa, tüm bunların Erbil Göktaş'ın yazdığı yazıların ardından sonra yaşanması bizce fazlasıyla şüphe uyandırıcıydı. Biz de bunun üzerine, aldığımız hata kaydını -503 Server too busy- araştırmaya başladık. Az biraz İngilizcesi olan okurlarımızın da bilebileceği gibi bu hata, sunucu -yani ana makine- yoğunluğundan kaynaklanır ve nadir zamanlarda -ki bu hatayı bizim alabilmemiz için "Facebook" kadar çok kullanıcı çekmemiz lazım- ortaya çıkar. Ve yeni kurulmuş bir sayfanın da bu kadar kullanıcı çekemeyeceği düşünülürse, akla ilk gelen şey, sayfanın yoğun bir işlem yaptığı ve bunun için de kendini kilitlediğidir. Yani 4 kişilik bir koltuğa, 100 kişinin oturmaya çalışması gibi. Peki, bu yoğun işlem gücü de, durup dururken ne ola ki? Bunun adına internet terminolojisinde "DDos Attack" deniyor ve bu her zaman yaşanan, artık günlük bir hal almış, internet korsanlarının çokça başvurduğu bir yönteme deniyor. Burada asıl amaç, binlerce dijital veri paketini karşı sunucuya göndererek, sayfanın işlem yapamaz hale gelmesini sağlamaktır. Bunun yanıtını yukarıda vermiştim sunucuda barındırılan tek site sizinki değil ve işte siz de söylüyorsunuz "Ana makine" hatası bu. Yani sizin siteye has bir sorun değil ana makine (sunucu) hatası... Ne güzel işte kendi kendinizi yalancı yapıyorsunuz. Ya o sunucudaki sizin siteniz değil ama bir başka site çok yeni değilse? Ya o sitelerden birisi o saatler arasında bir TV programında tanıtılmışsa ve birden binlerce kişi girmişse? Dedim ya binlerce neden bulunabilir bilemeyiz. Ama sorun sizin sunucu sorununuzdur bal gibi işte siz de söylemişsiniz bunu! bu hata, sunucu -yani ana makine- yoğunluğundan kaynaklanır. Yani bu Erbil Göktaş’ın sitesinin değil onun da olduğu makinenin ana serverın sunucunun hatasıdır. Azıcık İngilizcesi olan anlar demişsiniz. Hayır Erbil Göktaş itiraz ediyorum! Azıcık İngilizcesi olan anlamaz! Sadece tercüme eder ama anlamaz örneğin sizin tercüme ettiğinizi anlayamamış olduğunuz gibi! Nasıl ki Türkçe bilen herkes her Türkçe teknik açıklamayı anlayamazsa azıcık İngilizcesi olan da anlayamayabiliyormuş demek, örneğin siz tercüme ettiğiniz ve bunun ana makine sorunu olduğunu çevirdiğiniz halde ana makinedeki sorunu kendi sitenize mal ettiğiniz gibi. Sözlük anlamı: Dağıtık Servis Dışı Bırakma (Distributed Denial of Service - DDoS) Saldırıları Servis dışı bırakma saldırıları bilgi sistemlerinin servis vermesini engelleyen saldırılardır. Dağıtık servis dışı bırakma saldırıları, birçok bilgisayardan bir sisteme e-posta gönderilmesi, belirli bir ağ trafiğinin yönlendirilmesi ile gerçekleştirilen saldırılardır. Bu durumda internet bağlantınız veya sunucunuz bu ağır trafiği kaldıramamakta ve çalışamaz hale gelmektedir. Bu saldırılarda bazı durumlarda saldıran bilgisayar sayısı yüz binleri bulabilmektedir. Efendim bu eski bir saldırı modelidir ve artık pek çok servis sağlayıcı firma bunu bertaraf etmiştir. Bunu yazan biraz geride kalmış. Ama olsa dahi bakınız yine de bu saldırı olsa dahi bu sunucuya yani o şirkete yönelik saldırıdır. O sunucuda belki bir şeriatçı site de var, belki bir devrimci, faşist ya da bölücü site de var ve ona yönelik bir girişimdi. Nereden biliyor Erbil Göktaş benim şirketime saldırıldı çünkü bana yönelikti diyebilir mi? Tabi ki bu ciddiye alınacak bir savunma değildir. Kaldı ki ne yazmış? Bu saldırı yüz binlerce bilgisayardan aynı anda yapılırmış. Pes be hocam pes! Bizim yüz bin bilgisayar alacak paramız olsa sizinle mi uğraşırdık:) ya da hadi çocuklar saldırın diyecek yüz bin tanıdığımız olsa adaylığımızı koyar ilçe belediye başkanı falan seçilirdik:) size de komik gelmiyor mu şimdi bu gerçeği kendiniz bulup okuduğunuz halde bu gücü bize atfetmeniz ve direk bizi suçlamanız? Peki, bunun sonucunda ne olur? Yani örneklemek gerekirse; tüm İstanbul'un ev telefonunuzu aynı anda aradığını düşünün? Ne olur? Santraliniz kilitlenmez mi? Haliyle. Şimdi gelelim olayın diğer boyutuna: yani neden buysa, sonuç ne olabilir. Sonuç http://www.tiyatrodergisi.com.tr/'de yayınlanan gibi olur, yani "Sunucu kaynaklı problemler" yaşanır ve alınan güvenlik duvarı önlemleriyle "problem giderilir"... Bu sonuç, bize problemin kaynağını veriyor mu? Hayır! Bir insan sakat kalmıştır ama neden sakat kaldığı bilinmiyordur, muammadır. Bize verilen sözde yanıt bu. Ve buna inanmamız isteniyor... Neden? Tüm bu teknik açıklamalardan gele gele şuna geldiniz. Evet Ertuğrul Timur ve Mustafa Demirkanlı'nın söylediği gibi sunucu arızası olabilir ama bunu da onların yapmadığı ne malum? Onlar saldırıp bozulmasına neden olmadığı ne malum? Evet geldiğiniz nokta budur. İyi ama oradaki yetkili kişi ne diyor? Hayır herhangi bir saldırı söz konusu değildir, tamamen bizden kaynaklanmıştır, giderilmiştir özür dileriz... O halde hocam komplo teorilerine başlamışken sürdürünüz. Aslında Ertuğrul ve Mustafa benim siteme saldırmayı aylar önce kafaya koyup oraya bir adamlarını işe soktular. İşte o adamları bu açıklamayı yaptı. Problemin kaynağını veriyor mu? deyip soruyor ve kendiniz hayır diye yanıtlıyorsunuz. Hiç de kazın ayağı öyle değil hocam. Bir saldırı olmuş olabilir mi diyoruz "hayır" açıklamasını alıyoruz. E problemin kaynağı oradaki sunucuda bir transistor mü yanmıştır, bir salak görevli yanlış giriş yapıp kilitlemiş midir en az bir milyon sebep sunulabilir değil mi hocam? Ama kesin olan ne var? Saldırı yok açıklaması var. Tabii buraya kadar her şey rastlantısal, yani evvela Erbil Göktaş'ın yazıları akabinde yoğun bir "saldırı" sonucunda sunucunun kilitlenmesi, alınan güvenlik önlemleri ve sorunun giderilmesi. Olağandır. Her zaman yaşadığımız ve kanıksadığımız şeyler bunlar. Evet tamamen rastlantısal ve daha onlarca kez sitenizde kesintiler olacaktır siz de alışacaksınız. Bugün benim tiyatrom.com da 2 saat boyunca kesildi, 3 kez firmamı aradım sebep sordum. Ama kalkıp Erbil Göktaş sitemi göçertti demedim. Erbil Göktaş'ın yazılarından ürksek onun yazılarını biz de kendi sitelerimize alıp koymazdık. Yani hocam gerçekten azıcık düşünseniz bu mantıksızlığı yapmayacaksınız. Yani biz sizin yazılarınız okunmasın diye hem sitenizi hackleyeceğiz hem de aynı yazıları alıp bizler de yayınlayacağız. Olur mu böyle bir şey? E, peki biz bunu görünce ne yaptık? Mustafa Demirkanlı'nın yaptığını tabii. Hemen internet sayfamızı sağlayan şirketle iletişime geçtik ve durumu anlattık. İlginçtir, Demirkanlı'ya verilenden farklı bir yanıt aldık. Haliyle sıcağı sıcağına müdahale ettiğimiz için olacak -Demirkanlı biraz geç kalmış, sanırım başka işleri vardı- sorunun sunucu kaynaklı olup olmadığı henüz belli bile değildi. Israrlı çabalarımız ve üst üste gönderdiğimiz mesajlar sonucu sadece "problem düzeltildi" cevabı aldık. Ek-1'de tüm elektronik posta kayıtlarımızı okuyabilirsiniz. Efendim siz sitenin sahibi olarak daha çabuk fark etmişsiniz. Biz ise fark etsek de umursamayacaktık zira her site zaman zaman erişilemez olabiliyor, mesela google dahil. Ancak biz ne zaman umursadık? Bundan dolayı bizi suçladığınızda umursadık ve mecburen araştırmaya girdik. Dolaysıyla siz bizden önce biz ise bu yazınızı fark edip okuyunca aradık. Dolayısıyla siz aradığınızda arıza nedeni henüz bilinmiyor olabilir biz aradığımızda neden anlaşılmış olabilir, geçiniz bunları. Size detaylı yanıt vermemiş bize verdi zira özellikle sorduk ve nedeniyle yazmasını rica ettik çünkü suçlanıyorduk ve bunu belgelemeliydik. Fakat unutulmaması gereken bir şey daha var: İnternet hizmeti aldığımız şirket, eğer sayfamızın yarım gün kapanmasını gerektirecek bir sorun yaşanması durumunda bunu kullanıcılarına en az üç (3) gün önceden bildirir. Yani, bu kesinlikle hesapta olmayan ve beklenilmeyen bir durumdu. Tabii bu da rastlantı. Olağan yani. Ufak bir sunucu problemi ne de olsa. Paranoyak olmaya gerek yok? Sonuçta gerçekleri yazan herkesin başına gelen malum, sıradan olaylar bunlar. Hem koskoca sunucunun arızalandığı vakit, Demirkanlı arızalı bir sunucuya nasıl e-posta gönderebildi?Sonuçta etkilenen sadece biz değil, bütün sunucu olmalıydı. Fakat aynı sıralarda, girip test yaptığımız ve aynı şirketten yer sağlayan diğer siteler açılmaktaydı. Onlarda hiç bir problem yoktu? Şüphelenmekte haklı olamayız ama, sonuçta "sunucuda arıza vardı ve problem giderilmişti"... İçimizi ferah tutup, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdik artık. Bir kesinti ancak programlı ise bildirilebilir. Elektrik idaresi de öyledir, bakım vardır, yenileme vardır, bozuk parça değişimi vardır bildirir. Ama ya beklenmedik bir arıza ise nereden bildirecekti üç gün önce? Siz Türkiye'de yaşamıyorsunuz galiba? Kaç elektrik kesintiniz önceden bildirilerek, kaçı bildirilmeden olmuştur? Ama hayır siz komplo teorisi kurmayı kafaya koymuşsunuz ya. Olamaz Erbil Göktaş yazı yazdı ve arıza oldu bu tesadüf olamaz. Yani hocam geçen hafta da yazılarınız vardı ve biz aldık yayınladık, bu hafta da yine muhtemelen yayınlayacaktır muhatapları. Mantığınız gerçekten alıyor mu bunu? Biz bir yandan sizin yazılarınızı alıp daha da fazla insanın okuması salaklığını göstereceğiz bir yandan sizin yazılarınız okunmasın diye engelleyeceğiz. Fakat tüm bu olağanlık içinde biz yarım gün yayın yapamadık. Saldırı veyahut değil, sonuçta ilahi bir rastlantı (!!!) gelip bizi buldu ve biz "birilerinin" internet dünyasında ne kadar ajanlık bilgisine sahip olduğunu öğrendik. Eh, bunları gördükten sonra da kuşkumuz daha da katmerlendi... Bakınız bunun ilahi bir rastlantı olmadığını ilerleyen günlerde yine ara ara kesintiler yaşadığınızda anlayacaksınız. Diyorum ya benim tiyatrom kapalı olduğu halde bugün 2-3 saat kesikti kapalı bir siteyi hackledikleri için mi? Şimdi bazı soru işaretlerini gidermek adına, yeni sorular sormak lazım: - Bir internet sayfasının -tabiri caizse- "kütüğünü" çıkartabilecek internet bilgisine sahip birileri için, bir internet sayfasını "iş göremez" hale getirebilmek ne kadar zor olabilir? Yukarıda en başta yazdım bunu bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunuz konu. Artık siz de istediğiniz internet sitesinin kütüğünü çıkarabilirsiniz haydi siz yarın benim sitemi göçertin (rızam var göçertin lütfen) ve ben de diyeyim ki hımmm bir sitenin whois sorgulamasını öğrenen site göçertebilirmiş diyeyim - Bir internet sayfasının "kütüğünün" internetten alınmış bir kopyası, kimi ne kadar haklı çıkartır? Burada kimsenin herhangi bir konuda hak iddia ettiği yok bu sadece şunu belgelemektedir: Erbil Göktaş'ın sitesi bakınız bu firma üstünde barındırılmaktadır bize de o firma cevap verip arıza nedenini açıklamıştır. Bunu yapmadan bir mail yayınlasaydık okurlar nereden bilecekti? Belki arkadaşına bana şöyle bir mail yazsana demiştir de diyebilirdi. Biz orada 1- bu şirket Erbil Göktaş'ın hizmet aldığı şirket, görünüz 2-işte o şirketin problem nedenini açıklayan emaili, görünüz dedik. - Ayrıca bunu yapmak, kişi ve kurum gizliliğini ihlal eden bir suç değil midir? Yukarıda açıkladım gece dersi olarak artık öğrendiniz. Suç değil tam tersi bu bilgiler verilmek zorunda olan bilgilerdir ve whois sorgulaması ile kamuya açık bilgilerdir. - Aynı şekilde biz de "Tiyatro... Tiyatro..." dergisinin internet kayıtlarını, hiç de işimiz olmadığı halde, kamuya göstersek; tüm adres, telefon ve e-posta adreslerini halka sunsak, işgüzarlık mı etmiş oluruz? Yani bunu sizin yapmanız gerekmez çünkü bunlar zaten nette var isteyen her an whois ile görür. Siz nasıl ki derginizin künyesinde isim, telefon, adres vs yazmak zorundaysanız ve zaten yazıyorsanız bu da aynı durumdur yazılmak zorunda ve isteyen görebilmekte. Eğer görünmesini istemediğiniz tel nosu varsa onu değil halka açık olanını yazsaydınız bu sizin sorununuz derler adama. Sorular çoğaltılabilir, fakat ortada bir gerçek var ki, biz yarım gün sesimizi duyuramadık! Hal böyleyken, “iftira” atıldığını söyleyip “özür” beklemek YÜZSÜZLÜK olmuyor mu?.. “Yanlış” yaptığım zaman, birlerini istemeden kırdığımda ELBETTE ÖZÜR DİLERİM.. Ama ben gece evimde uyurken, İNTERNET KORSANLARI yüzlerinde kar maskeleri evime giriyorlar, yatak odasına kadar gelip kapıları zorluyorlar, açamayınca salondaki bilgisayardan VERİ ALIP, bunları yayınlıyorlar. Hal böyleyken sizin yarım gün sesinizi duyuramamanıza ancak üzülürüz. Ama bunu bize fatura etme hakkını nereden alıyorsunuz? Bir suç isnat eden suçu ispatla yükümlüdür bakınız coşkun Büktel yazıları. Hangi ispata dayanarak bize iftira atıyorsunuz? "Ben onları eleştirdim sitem yarım gün kapandı" bu delil değil sadece iddiadır, sizin kanınızdır. Hani bunun delili? Yarın Mustafa Demirkanlı bilerek isteyerek yayınını 1 tam gün kapatsa ve sonraki gün de Erbil Göktaş'ı eleştirmiştim siteme saldırdı dese yeterli olacak mıdır bu? O zaman siz en azından bakalım kendin mi kapadın şirketten mi sorun yaşandı, arıza mı vardı demeyecek misiniz? Ben onlar aleyhine yazdım sitem yarım gün kapandı bu tesadüf olamaz o halde onlar siteme zarar verdi Eyy ahali saldırı var bana sahip çıkın! diye feryat edeceksiniz sonra da özür dilemeye yanaşmayacaksınız... Yok öyle yağma hocam! Bunun benzerini Burak Caney'de yapmıştı ne tesadüfse... Elinizde hiç bir delil yokken ve sizin firmanız gece bir teknik görevli gündüz bir yetkili tarafından tamamen bizden kaynaklanan bir arızaydı diyor biz bunu ortaya çıkarıyorsak sizin de yeterli araştırma yapmadan ortalığı ayağa kaldırma kamuoyu yaratma ve bizi karalama çabanız için hem bizden hem okurlardan özür dilemeniz şarttır! ÜSTELİK YAYINLADIKLARI BENİM KİMLİĞİM!.. YANİ SİTE BİLGİLERİM… YANİ SALDIRIYA UĞRAYAN BENİM, DAHA ÖNCE YAPTIKLARI GİBİ “HAYIR SEN SALDIRIYA UĞRAMADIN, BİZ SENİ DÖVMEYE ÇALIŞTIĞIMIZ HALDE, HATTA DÖVSEK BİLE SEN BUNU KİMSEYE SÖYLEYEMEZSİN… HELE BİZİM DÖVDÜĞÜMÜZÜ İMA BİLE EDEMEZSİN… BU ALEMİN KRALI BİZİZ!.. BU PİYASA BİZDEN SORULUR!.. Yani durum böyleyken, Kurhan’ın belirttiği gibi, “BIÇAKLAR BİLENMİŞKEN”, APAÇIK BİR BİÇİMDE HEDEF YENİ TİYATRO DERGİSİ’YKEN, KARŞIMDAKİ KİŞİLER “İNSAN” GİBİ TARTIŞAMAZKEN, BEN BUNLARA DAHA NE ANLATACAĞIM?.. TABİİ Kİ BİLDİKLERİMİ, YAŞADIKLARIMI VE İNANDIĞIM GERÇEKLERİ… “GERÇEKLERDEN” NİYE BU KADAR KORKULUYOR Kİ?.. LÜTFEN “SAMİMİ” OLUN, BAKIN O ZAMAN BİR ÇOK ŞEY NASIL DEĞİŞECEK?.. Burada yeni bir şey söylemiyorsunuz. Yayınladıklarımız sizin sitenizin yasal olarak vermek zorunda olduğunuz künye bilgileridir. İstemiyorsanız site açmazdınız. Evet sen saldırıya uğramadın, eğer fırsatı değerlendirmek için bilerek bu davranışı geliştirmedinse bile sadece panik atak davrandın ve araştırmadan suçladın. Sen dövüldüğünü iddia ettin, biz döven yok, kafasını çarpmış deyip şahidi bulduk çıkardık. Sen bizim dövdüğümüzü iddia ettin biz sana ve okurlara şirketinin cevabını vererek adam döven olmadığımızı ispatladık ki aslen suçlanan değil suçlayan ispatla yükümlü olduğu halde. "bıçakların bileylenmesi" deyimi için ben size haddim olmayarak Ördek Paşa fıkrasını bir kez de sizin okumanızı salık veririm. Ne anlatacağım, bildiklerimi yaşadıklarımı demişsiniz burada da bir kez daha hatırlatırım, hoca olmak sadece bir alanda uzman olmaktır. Kimya hocası kimyayı, fizik hocası fiziği bilir ama alanı olmayan bir konuda zır cahil dahi olabilir eğer meraksızsa. Sizin de bildiklerinizin yetersizliği ortadadır. Artık bir şüpheye kapıldığınızda fikir üretmeden bilgi sahibi olmayı denersiniz. Gerçeklerden buyurun asıl siz korkmayın gerçek olan servis sağlayıcınızın arızaya geçmesi, sizin de panik atak davranışla bunu karşınızdaki kişilere iftira atmak için ya da yalan yanlış bilgiyle karalamak için kullanmanızdır. Sizin merak edip araştırmadığınızı biz araştırıp açıkladık, lütfen teşekkür edip özür dileyin.

<<>
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir kampanyanın ardından...
Erbil Göktaş'a ve İlgilenenlere Hayat Bilgisi Dersi-2
“Hiç Çıldırma Bre Büktel!”
BOZGUN GÜNLÜKLERİ_1
Erbil Göktaş'ın Da Ortak Olduğu Plana Suçüstü
Hüseyin Hilmi Bulunmaz Dosyasında Dikkat Çekici Belgeler

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)

Demirkanlı'nın kankası Ertuğrul Timur İFTİRA atmayı sevmiş...

"Hiç Çıldırma Bre Büktel"

Coşkun Büktel çıldırmış durumda. Ruhunun kirliliğini yansıtan kirli gri sitesinde sarı beyaz kırmızı Çingene çadırı gibi kocaman upuzun cümlelerle haykırıyor, kükrüyor, tehditler savuruyor ne yapacağını şaşırmış gibi dolaşıyor.

Mustafa Demirkanlı'nın sitesinde daha önce kullanılan ve tam da yerini bulan gamalı haçlı kolajını sanki bir suç unsuruymuş, bir hakaretmiş gibi veriyor.

Yahu Büktel dur bir sakin ol.

Ne var şimdi bunda neden yadırgıyorsun? Neden bu küplere binmelerin? Ne ektinse onu biçiyorsun, mahsulün hayırlı olsun! Sen kimsenin ehemmiyet vermediği bir iftira ile bir hocayı senelerce suçlamadın mı? Sana hak vermediğini söyleyenlere faşizanca baskı kurmaya çalışmadın mı? Hem delil var deyip hem yasal yollara başvurmak yerine çamur at izi kalsın yöntemini denemedin mi? 10 yıllık çabana rağmen insanların senin deli saçması iddianı çok da mantıklı bulmaması ile çıldırıp etrafa baskı yapmadın mı? Senelerce sözde delil diye giyotin gibi kullandığın video kaydını kendi adınla yayınlamaya çekinip sonra Burak Caney adıyla yayınlatmadın mı? Ya da her kim ise bu Burak Caney, o bulup yayınladıktan sonra ancak yayınlamadın mı? Ve pek bir sarıldığın delilin olan videonu da yayınlamana karşın hala sana hak verenlerin sayısı bir elin beş parmağını bile bulabildi mi? Sen değil misin bir hocaya attığın iftira ile ve koparmaya çalıştığın fırtına ile baskıcı, despot faşist kimlik sergileyen?

Sen değil misin belden aşağı iftiralarla bana türlü iftiralar atıp bunu da pişkinlik örneği göstererek mutlu mesut kamera karşısında anlatan?

Sen değil misin Hilmi Bulunmaz'ı kışkırtıp, tetikçi gibi insanların üstüne salan?

Sen değil misin yalan haberlerin üstüne atlayıp, yalan olduğu belgelense de pişkince görmezden gelen?

Cevap hakkını hiçe sayıp "Hilmi'ye yayınlama" dedim diye verdiğin talimatla faşizan despot anti-demokrat kimliğinle övünen?

Sen değil misin insanların cevap hakkını engelleyip, çöp kutularına attık diye alçakça, faşistçe, despotça davranan? Sen değil misin küfürlerle, sövgülerle O...Ç.... ları hakaretleriyle gri ruh sıkıcı sitenin manşetlerini dolduran?
Sen değil misin sırf sana hak vermiyorlar diye tiyatro örgütlerine kara çalan, lakap takan?

Sen değil misin emitasyon (çünkü antik yunan çağında yaşamadın günümüzde Antik Yunan yazmak olsa olsa emitasyon olur) Theope'nle kendi kutsal kitabını yaratan ve bu kutsal kitabına tapınmayanları topa tutmaya kalkan?

Sen değil misin üç kuruşluk bilginle hiç anlamadığın anlayamadığın sosyalizme, 60 gençliğine, 70 gençliğine hakaretvari burun kıvıran?

Sen değil misin bütün bu ruh halinle faşizmi ruhunun derinliklerinden kusan?

Neden şimdi bu gocunma? Neden despot, baskıcı, ben merkeziyetçi, faşist, sansürcü, dezenformasyoncu, iftiracı ve küfürbaz kimliklerinden söz edilince rahatsız olman? Yarattığın, yaratmaya çalıştığın bu değil miydi? İçindeki canavarı sen besleyip büyütmedin mi? Bu canavar sana sevgili, jeep, şöhret olarak değil de finalde kötü bir dizide senaristlik ve binlerce insanın nefreti ve sadece 3-5 dosttan ibaret bir yaşam getirdiyse bize ne? Bütün bunlar sensin! Yüzleşmek istesen de istemesen de sen! Var git şimdi ister aynaya bak, istersen gri sitende biraz daha nefret kus daha da çirkinleş! Kimseyi de tehdidinle korkutamıyorsun bilmiş ol!

Coşkun Büktel, küfür, sövgü, tehditle insanları yıldıramayınca şimdi de mahkemeye vereceğim imasıyla insanları katılmaktan alıkoymaya çalışıyor. Bir despota da ancak böyle yeni bir tehdit yakışırdı. Ver bakalım mahkemeye Coşkun Efendi, bakalım hakimler somut, açık, aleni küfür ve iftiralara, somut o...ç...’na mı değer verecek yoksa 11 yıl öncesinin sözlüğünden atılmış mecazi anlamlı zorlama küfürleştirme çabana mı?

Hodri meydan el mi yaman bey mi yaman görelim Coşkun Efendi!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir kampanyanın ardından...
Erbil Göktaş'a ve İlgilenenlere Hayat Bilgisi Dersi-2
Erbil Göktaş'ın Özür Yerine Yaptığı Açıklamaya İlişkin Cevabımdır
BOZGUN GÜNLÜKLERİ_1
Erbil Göktaş'ın Da Ortak Olduğu Plana Suçüstü
Hüseyin Hilmi Bulunmaz Dosyasında Dikkat Çekici Belgeler

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)

Demirkanlı'nın kankası Ertuğrul Timur İFTİRA atmayı sevmiş...

Erbil Göktaş'a ve İlgilenenlere Hayat Bilgisi Dersi-2

"Hayatta Doğru Yerde Durmak ya da Durduğun Yere Yakışmak Gerek, Hele Ki Size Değer Verilmişse" Ne olduysa olmuştu. Bir şeyler ters anlamaya neden olmuştu ya da düz anlasak da uyuşmazlık derecesine varmıştı. Ben, Coşkun Büktel'in Theope konusundaki iddiasını ele alıp: "Yahu tamam iyi güzel de bu adam bir kurulun başında, bu kurul oyun seçecek. Yanlış hatırlıyor olabilir, karıştırmış olabilir, ama yanlış da hatırlasa, karıştırmış da olsa yetkili olduğu bir kurulda ‘ben şu eserin aynı adla yayınlanmışını hatırlıyorum, kimseyi bir şeyle itham etmiyorum ama o dili bilenlerin bir araştırmasında yarar var.’, deme hakkı vardır. Hele ki o kurulun, kurulma nedeni biraz da tam budur. DT'ye o sezon alınacak eserleri önermek. Kafanızda en ufak bir kuşku varsa bir eseri seçerseniz ve o eser sahiden çalıntı çıkarsa size hesap sormazlar mı? “Biz seni niye oraya oturttuk? (Sembolik miktardadır ama olsun.) niye para ödedik?’, demezler mi? Bu adamın görevi zaten budur, oraya şaibesiz, kuşkusuz, sorunsuz ve uygun oyunlar seçilmesidir, doğal olarak da kafasında soru işaretleri varsa bunun giderilmesini beklemek kurul başkanı olarak en doğal hakkıdır." tarzında görüşlerimi yazmıştım. Evet, oyun repertuar kurulundan geçmiştir ama sonuçta bu endişesi vardır kafasında ya da daha sonra karşılaşmıştır. Repertuar Kurulu da atlamış olabilir ve sonuçta madem ki bir de böyle bir kurul vardır bu kurulun başkanı ya da üyeleri de oynanacak oyun önerecek kurulda da bu kuşkusunu dile getirip incelenmesini önerebilir.) O zaman da böyle düşünüyordum, hala da böyle düşünüyorum. Böyle düşünmek de benim en doğal hakkım. Başkası der ki “hayır efendim şüpheleniyorsa önce araştırır emin olur sonra kuşkusunu dillendirir”, der ya da başka bir şey der. Ben de ona derim ki; “İyi ama bu sözleri Özdemir Nutku kamuya açık alanda söylememiş, kamuoyuna söylememiş, basına açıklamamış ki.” Nerede söylemiş? Sadece kurul üyelerinin bulunduğu, dışarı kapalı toplantıda. E, orada bu kurul bu tür kuşkular endişeler, beğeniler, eleştiriler konuşulsun diye toplanmış zaten. Bunu kamuoyuna yayan bu eser çalıntı olabilir mi diye kuşkuyu kamuoyuna yayan Coşkun Büktel'in kendisi olmuş. Özdemir Nutku diyemezdi ki "içimde kuşku var ama peki ben engellemeyeyim seçilsin oynansın sonra araştıralım." bu saçma olurdu, doğal olarak da kuşku giderilsin sonra karar verelim şeklinde bir yaklaşımdır. O dili iyi bilenler bir araştırsın hayır efendim böyle hiç bir oyuna rastlamadık desin ya da evet rastladık ama sadece adı aynı oyun farklı desin, emin olarak bir sonraki yıl konuşulur oynansın mı oynanmasın mı konusu diye düşünmüş olabileceğini de göz önünde bulundurabiliriz. Eğer burası mahkeme olsaydı elbette ki Özdemir Nutku bir iddiada bulunuyorsa ispatlamakla yükümlüydü. Delilin yoksa sırf kuşkuyla suçlayamazsın denilirdi. Ama mahkeme değil ve suçlama da yok. Bir kuşkudan söz ediliyor ve nerede?: Bu gibi kuşkuların dile getirileceği, eleştirilerin, olumsuzlukların dile getirileceği yerde, yani tam olması gereken yerde. Ve ne diyor? Bu eser çalıntıdır bu eseri önermeyin bir daha demiyor. 17.yy.'da böyle bir oyun gözüme çarptı, o dili iyi bilenlerin araştırmasında yarar var, diyor. Eğer o gün Özdemir Nutku şöyle bir şey yapsaydı "Ali, Ayşe sana görev veriyorum, siz bu oyunu araştırın ve benzeri var mı yok mu bir inceleyin bir sonraki toplantıda bize görüşünüzü bildirin" deseydi o zaman ne diyecektik? Demek ki Özdemir Hoca'nın bunu tümden reddetme isteği yok hatta ele alınıp teklif edilmesini düşünüyor ki bir sonraki toplantıya dek araştırılmasını sorun yoksa ele alınmasını istedi. Ama ortada somut görevlendirme olmadığı için bu kadar net görülemiyor bu yaklaşım. (Belki birilerine bu görevi verme yetkisi olmadığından, belki bir sonraki toplantıda kendisi bile bu kurula seçilmeyeceğinden somut görevlendirme ve araştırıp seneye seçelim deme hakkı olamazdı.) Ve diyorum ki siz bu kurulları, bu yapıyı bu mekanizmayı yanlış buluyor olabilirsiniz. Ama o zaman da buraya oyun önermezsiniz. Oyunu DT repertuarına sunduğunuz an siz DT'deki tüm işleyişi de, bu kurulları da kabul etmişsiniz demektir. Bu konuda benim o günlerde de bugün de hala görüşüm budur. Böyle düşünebilir miyim? Bana göre düşünebilirim. Düşünüyorum işte. Akla kelepçe takılabilir mi? Ama hayır Coşkun Büktel'in eseri söz konusu ise düşünemezsiniz. Derhal mekanizma işler. Tüm despotluğu ile karşınıza dikilir. Size neden böyle düşünmemeniz gerektiğini yazmaz. Peki ne yapar? İlerleyen süreçte O…. Ç... na kadar gidecek küfürler dizesine ilk olarak "vandal" la başlar. Sizi ikilemde bırakmak, zorda bırakmak için yazdıkları cevap yazıları küfürlerle dolu olduğu için yer veremeyeceğinizi söylersiniz, sansürcü ilan edilirsiniz, lakaplar takılır. Sonra Hilmi Bulunmaz'la kol kola verir sizi penis büyütücüsü satıcısı ilan ederler, aptal, cahil vs ilan ederler, her yazınızda her adımınızda sataşacak bir şeyler bulurlar ve vara vara iş sizinle kalmaz sizin yayınınızda yazanlara şerefsiz, O…. Ç…. diyecek kadar ileri gider. Tiyatrom yazarları şerefsizdir, niye? Çünkü, Ertuğrul Timur'un sitesinde yazıyorlar ve Ertuğrul Timur “Theope” konusunda Coşkun Büktel gibi düşünmüyor, üstelik de küfürlü yazılarına yer vermeyip sansür etti. Var mı böyle bir şey? Var. Bu sadece Ertuğrul Timur'un yaşadıklarıdır. Örneğin Mustafa Demirkanlı'ya edilmiş, edilen, edilmeye devam edilen küfürlerin haddi hesabı yoktur. Örneğin Prof. Dr. Hasan Erkek, sırf OYÇED başkanı oldu diye günlerce aşağılanır. Neden? Çünkü Hasan Erkek OYÇED başkanı olmuştur ve Özdemir Nutku da OYÇED üyesidir. Ama nedense aynı OYÇED'e Sema Göktaş Başkan olunca, Sema Göktaş aşağılanmaz. Bunlar sadece minicik örneklerdir. Daha kimler nasıl aşağılanma, alay, sövgü konusu edilmemiştir ki? Prof. Semih Çelenk canından bezdirildi desek yeridir. Kişiler, dernekler “Theope” konusunda Özdemir Nutku'yu mahkum etsin çabası hiç de karşılık bulmaz ne bireysel ne kurumsal taraftar bulamazlar. En son da sıra İATP-G ye gelmiştir. İATP-G ye adeta biz Esatoğlu konusunda size, siz Theope konusunda bize destek verin tarzı bir yaklaşımla yanaşılır. Bekledikleri tarzda bir yanıt alamayınca da gerisini siz düşünün der ve kıyım harekâtını, baskı, despotluk harekâtını başlatırlar. Bizimle (Tiyatrom.com ve Tiyatro Dergisi) kendilerince bir savaş başlattıklarında ortaya sanal bir kahraman çıkar, Burak Caney adıyla. Kendileriyle, kendi tarzlarında polemiğe hırlaşmaya girmediğimiz için küfürleri sövgüleri alayları havada kalmaktadır. Oysa Burak Caney'le düzeylerini dengelerler. O da bize fotomontaj yaptı, o da bize sataştı, biz facebook’da bizi küfürbaz diye kınayanları bataklık gülü diye yayınladık ama o da bizim çocuklarımıza facebook üyesi onlarda bataklık gülü dedi.... Ne ilginç tesadüftür ki bizimle kendilerince çatışmaya başladıkları dönemde palazlanan sanal varlık Burak Caney gibi İATP-G’nin de olumsuz yanıt vermesi ve sürtüşme emarelerinin başladığı günlerde yine bir sanal kahraman çıkar. Bu defa adı Burak Caney değil "Emrah Özlek" olmuştur bu sanal kahramanın. Ve nasıl ki Burak caney'in görevi bunlarla bizim aramızdaki gerginliği artırmaksa Emrah Özlek'de İATP-G ile gerginliği artırmak görevini üstlenmiştir. (http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=emrah+%C3%B6zlek Konuyu bilmeyenler linki kullanabilir.) Başarır da... Ve fitili ateşleyen Emrah Özlek'e gerek kalmadığından, şimdilik kenara atılmıştır. Kim bilir küfürleşmeye ihtiyaç duyulursa dengeleri sağlamak adına bekletilmiştir belki de. Bu tartışmalarda olan bitenlerde Erbil Göktaş nerede derseniz henüz yok. Tiyatrom'da ve Tiyatro Dergisi’nde yazarlık yapmaktadır, konuya dahil değildir hatta Özdemir Nutku hocasına methiye dolu bir yazı kaleme almaktadır. Tiyatrom'da yeni bir köşeye başlamıştır vs vs. Ama bu tartışmada yoktur. Meğer içten içe okurmuş, Hilmi Bulunmaz'ın kızının Burak Caney tarafından facebook bataklığında o da var diye yayınlanmasına üzülürmüş de diğer bir sürü genç kızın Hilmi Bulunmaz ve coşkun Büktel tarafından Bataklık Gülü başlığıyla ve fotoğraflarıyla yer almasına üzülmezmiş. (ve de Burak Caney Bulunmaz'ın kızını bir kez yayınlarken Bulunmaz kendisi kendi kızıyla ilgili bu yazıyı belki 20 kez kendi eliyle yayınlarken bu nasıl bir babadır diye de düşünmedi zaar) Efendim Coşkun Büktel'e Burak Caney fotomontaj yaparken üzülürmüş de onlar Özdemir Nutku'ya, Hasan Erkek'e bana, tiyatrom yazarlarına küfürler ederken, hakaret ederken, lakaplar takarken gece derslerinde olsa gerek, üzülmemiş. Tabi duygularına ipotek koyamayız kime isterse ona üzülsün, kime isterse "oh iyi yapmışlar" desin. Neyse uzun sözün kısası içten içe üzülse de bu kıyametler yaşanırken Tiyatro Dergisi ve Tiyatrom yazarı Erbil Göktaş tartışmalarda yoktur. Ne zaman dahil olur? Kendisi bir dergi çıkardıktan sonra, Hilmi Bulunmaz'la ticari ilişkiye girdikten sonra, Hilmi Bulunmaz kameraların karşısına geçip şu dergiyi almayın bu dergiyi alın diye onun lehinde reklam yapmaya başladıktan sonra... Ne kadar objektif ve temiz görünüyor değil mi? Ve tam da bizler artık yeter deyip kamu vicdanında sürecek bir yargıyı temiztiyatro.net de başlatacakken, Erbil Göktaş kamuoyunu bizim aleyhimize oluşturmak için bir manşet atar "Ey ahali bunlar küfüre karşı birlik vs diyor ama düşünce özgürlüğüne karşılar bakın benim siteme saldırdılar" çığırtkanlığıyla ortaya bir iddia atacaktır. Ne kadar inandırıcı ve ne kadar objektif görünüyor değil mi? Ve suçlama yapan kişinin iddiasını kanıtlamak zorunluluğu varken biz yine de konuyu onun vicdanına bırakmadık ve kendi firmasından üç yetkiliyle görüşüp yazılı açıklama da alarak ortada herhangi bir çökertme vb olmadığını kanıtladık. Peki ne yaptı? Kendisiyle baş başa kalıp yahu ben ne yapıyorum, ben bir akademisyenim, öğrencilerim var, ben örnek olması gereken bir sanat akademisyeniyim deyip özür mü diledi? Hayır, iddiasına devam etti. Ben kendisine son güne kadar saygıyla, hürmetle yaklaşırken o bizleri ispatsız iddialarıyla (yani iftira oluyor bunun adı) suçlamakta bir an bile tereddüt etmedi. Son yazısındaki iddiaların da geçersiz olduğunu üşenmeden araştırdım ve gayet de eğitici bir ders olarak yetkili kişilerin açıklamalarını da ekleyerek cevap yazımı ilettim. Ne yaptı dersiniz? SANSÜRLEDİ! Üçüncü gün ve hala cevap yazıma yer vermiş değil. Üçüncü gün ve hala kendi mesnetsiz dayanaksız ve çürütülmüş yazısı sitesinde yayında, dezenformasyonda. Biz Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ın iftirasına da, intikamcılıklarına da, sansürlerine de alışığız ve konumları, yaşadıkları, hayal kırıklıkları ile değerlendirince çok da yadırgamıyoruz. Ama doğrusu ya öğretim görevlisi, yazar, yayıncı Erbil Göktaş en azından beni çok ama çok büyük hayal kırıklığına uğrattı. Üzüldüm. Bir yakınımı kaybetmiş gibi, bir ağabeyimi kaybetmiş gibi, sevdiğim bir hocamı suç üstü yakalamış gibi üzüldüm... Ve iftira attığı için olduğu kadar, bu üzüntüyü yaşattığı için de konunun peşini bırakmayacağım!

<<>
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir kampanyanın ardından...
“Hiç Çıldırma Bre Büktel!”
Erbil Göktaş'ın Özür Yerine Yaptığı Açıklamaya İlişkin Cevabımdır
BOZGUN GÜNLÜKLERİ_1
Erbil Göktaş'ın Da Ortak Olduğu Plana Suçüstü
Hüseyin Hilmi Bulunmaz Dosyasında Dikkat Çekici Belgeler

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)