2 Mart 2010 Salı

LİNÇÇİ ORHAN AYDIN'IN ÇÖP KUTUSU / 1

Orhan Aydın: “Yiyin efendiler, yiyin…”


Kahvaltı tabağında ne var? Peynir, zeytin, domates, salatalık, salam ve kızarmış ekmek mi? Yoksa, dibi tutmuş koskoca bir yalan mı?
Hepsi birden.

Peki yalan yenir mi?

Yenir.

Memlekette gözü aç, beyni aç, ruhu aç ‘sanatçı’ bu kadar bolsa yenir!

Hem de kızarmış ekmeğin, salatalığın, peynir-zeytinin yanında ‘bir parmak bal’ niyetine!

Dolmabahçe kahvaltılarının ikincisi yapılacak.

Başbakan yardımcısı Hüseyin Çelik’in organize ettiği buluşmanın listeleri ortalarda uçuşuyor; kimler yok ki?

Hülya Avşar, Yılmaz Erdoğan, Kadir İnanır, Cüneyt Arkın, Necati Şaşmaz, Hale Soygazi, Haldun Dormen, Yıldız Kenter, Ayten Gökçer, Müşfik Kenter, Mesut Uçakan, Sinan Çetin, Kenan İmirzalıoğlu, Kenan Işık, Mahir Günşıray, Uğur Yücel, Derviş Zaim, Osman Sınav, Özgü Sırrı Süreyya Önder, Nuri Bilge Ceylan, Fatih Akın, Ferzan Özpetek, Özcan Deniz ve Lale Mansur.

Nasıl liste?

İçlerinde, Hülya Avşar hanımefendi gibi Başbakana ilan-ı aşk eden de var, dinci cemaat ve örgütlerle aşık atan da, uluslararası ödüller alan ‘yalnız ülke’ çocukları da, adı bin yıldır sağcıya çıkmış duayenler de, Fettullah müritleri de, aklı evvel kent komikleri de, açılımdan açılıma koşanı da!

Bu insanlarla ne konuşulacak?

“Merhaba hoş geldiniz, nasılsınız”, “Hürmetler ederim efendim, zat-ı alinizi sormalı”

Aranızdan el-etek öpenler de çıkacaktır!

Sonra ne olacak?

O sofraya, kucak kucak dosyalar taşısan ne olur?

Şimdiye kadar bu sözde paketle ilgili İçişleri Bakanı onlarca görüşme yaptı; kimin söyledikleri, önerdikleri karşılık bulmuş ki, seninkiler bulsun?

Kaç ay geçti üstünden, elle tutulur gözle görülür tek sonuç var mı?

Anlamamak için ‘çok aç’ olmak gerekiyor galiba!

Bırakalım olup biten tüm alavereyi-dalavereyi, ortada “taş atıyor” diye ceza evlerine konulan kaç çocuk var, biliyor musun?

Bu çocukların ağır ceza mahkemelerinde, 10-17 yıl ceza istemeleriyle yargılandığından haberin var mı?

Kürtçe şarkı söyledi diye, barış, eşitlik ve özgürlük istemlerini dile getirdi diye, hakkında davalar açılan kaç yurttaş, kaç sanatçı var?

Kaç Kürt yoksulunun evine kardeş acısı, evlat acısı, vatan acısı düştü düşüyor?

Şu son üç ayda, kaç Kürt Belediye Başkanı, siyasetçisi tutuklandı, kelepçelendi, sorgusuz sualsiz cezaevlerine konuldu?

Bak nasıl da kalkınıyor Güneydoğu, ceza evleri ağzına kadar dolu!

Korucular ağa, binlerce cinayetin faili çete başları da, ‘yetkili’ kılınıyor.

Bölgede cirit atan tarikatların sırtları sıvazlanıp, kasaları dolduruluyor.

Camilerde şer nutukları çekilip, fetvalar veriliyor.

Eğer gerçek bu değilse, Fatma Girik, Ferhat Tunç, Tarık Akan, Rutkay Aziz, Ferhan Şensoy, Orhan Aydın, Yılmaz Onay, Metin Coşkun, Bedri Baykam, Nejat Yavaşoğulları, Cahit Berkay, Semir Aslanyürek, Nuri Gökaşan, Ender Yiğit ve onlarca sanatçı arkadaşımızla birlikte, büyük bir hayal görüyoruz!

“Çağrılsaydım da gitmezdim, ağlayan bir ekonomi var, sokaklarda perişan edilmiş Tekel işçileri var, hiçbir sorunu teğet geçemem.” diyor Fatma Girik.

En can alıcı gerçeği Ferhat Tunç dile getiriyor.

“Kendi ülkemde nasıl bir dışlanmışlık, bir faşizanlıkla karşı karşıya bulunduğumu ifade etmek durumundayım. 30 yıla varacak olan sanat hayatımın neredeyse bütünü, bu ülkede baskı ve yasaklarla mücadele içinde geçti. Bu yasakların özellikle son 7 yıllık AKP Hükümeti döneminde katlanarak devam ettiğini söylemem gerekiyor. Kürt coğrafyasında görülmedik bir baskı ve terör rejimi yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Kürt halkının seçilmiş belediye başkanları ve siyasi temsilcileri ardı ardına kelepçelenerek tutuklanıyor ve Kürt çocukları panzerlere taş attıkları iddiasıyla onlarca yıl hapisle yargılanmak üzere tutuklanıp cezaevlerine tıkılıyorlar. Öte yandan Kürtçe şarkı söyleyen sanatçılara yönelikte yeni bir saldırı furyasıyla karşı karşıya bulunuyoruz. KCK operasyonu kapsamında sırf şarkı söylediği için tutuklanan Diyarbakırlı Şeyda Perinçek hala cezaevinde bulunuyor. Yine son bir ay içinde önce Kürt sanatçı İbrahim Rojhılat ve ardından Rojda, söyledikleri Kürtçe şarkılar yüzünden gözaltına alındılar. Benim hakkımda devam eden davalara yenileri ekleniyor”

Al sana ‘Demokratik açılım’ paketinden ortalığa saçılanlar, nasıl beğendi mi?

Yetmedi mi?

Yokluğu görme, yoksulluğu görme, yolsuzluğu görme, işsizliği görme, yargı üstünde dönen pis dolapları görme, sanat düşmanlığını görme, her tür istismarı, ayrımcılığı görme, sahteciliği görme, hak ihlallerini görme, ülkenin talan edilmesini, varlıklarının yağmalanmasını, değerlerinin ayak altına alınmasını görme; otur kocaman bir yalana eşlik et.

Yeniden sormak istiyorum.

Kahvaltı tabağında ne var?

Peynir, zeytin, domates, salatalık, salam ve kızarmış ekmek mi? Yoksa, dibi tutmuş koskoca bir yalan mı?

Ne diyelim; “Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner, bugün çatırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak.

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin.
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”


oaydinoaydin@gmail.com.


Haber Giriş Tarihi: 02 Mart 2010

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)