29 Temmuz 2007 Pazar

'Ortak Vatan / Demokratik Cumhuriyet'

Türk vatanseveri MHP ile Kürt vatanseveri DTP birleşip, MDHTP adıyla bir parti kurarsa şaşırmayalım!...

23 Temmuz 2007 Pazartesi

22 Temmuz 2007 Pazar

vatanınızı çalacaklar

tolstoy'a

rengini değiştirdi
bir de duruşunu
faşizm
aldattı insanları

-vatanınızı çalacaklar!

seçeneksiz seçime gitti
bir de umutsuzluğa
faşizm
çaresiz bıraktı insanları

-vatanınızı çalacaklar!

oysa vatan duruyor yerinde
küçük bir mezar olacak bize
faşizm
kandırdı bizi

-vatanınızı çalacaklar!

ölüm kokan kan çiçekleri

acar burak bengi'ye

herşey öyle kan rengi
ve herşey öyle ölüm ki
vatan emrediliyor bize
oysa öldürmek istemiyor insan
öldürmek istemiyor kendine benzeyeni

Sağlıklı demokratik seçim!...

tıkla: Milliyet

Ellerimde boya yok!...

Bugün (22 Temmuz 2007), kendime sokağa çıkma yasağı uyguladım. Milli iradeyi önemsemedim ve parmağımı boyatmadım...

Bu ülkenin insanlarının; hiçbir ülkenin insanlarından üstün olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir ülkenin insanlarının da; bu ülkenin insanlarından üstün olduğunu düşünmediğim gibi...

Beni, benim çıkarlarımı, siyasal düşünüşümün çıkarlarını koruma niyeti olmayan hiç kimseye kıyak yapamam. Çıkarlarıma aykırı olan hiçbir duruma övgü düzemem... İkiyüzlü davranamam. Ellerimi boyatamam. Parmağıma çirkin boya sürdüremem...

19 Temmuz 2007 Perşembe

Leyla İle İnci

Leyla Zana, inci gerdanlık ve inci küpe takıyor...

Leyla Zana, inciler döktürüyor:

"Bana Diyarbakırlı diyorlar, ben Diyarbakırlı değil, Kürdistanlıyım. Buralara Doğu, Güneydoğu diyorlar buralar Doğu, Güneydoğu değil Kürdistan'dır. Bizlere bölücü diyorlar. Aslında bu topraklar bizim."

tıkla: Zaman

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Kahrolsun komünizm, yaşasın düzeysizlik!...

Stalin Dönemi ile birlikte yozlaşma sinyalleri veren Sovyetler Birliği, aslına rücu etmek için dağılınca, "Gomonistler Moskova'ya" sloganı atan faşistler, büyük bir rahatlama içerisine girdiler!...

Bir zamanlar, biz sosyalistleri Moskova'ya yollamak isteyen faşistler, şimdi, düzeysizlerin istilasına uğrayan Rusya'dan hoşnut olmalılar!...

Tuncer Cücenoğlu'nun düzeysiz "yapıtı" Çığ, tüm Rusya'yı sarsmaya (?!) başladığından bu yana, bu uyduruk metnin, mantıksızlığını kanıtlayan Coşkun Büktel'in değerlendirmesi (tıkla: "ÇIĞ" ASLINDA NEDİR, NEYİ SARSIYOR) okurlara kılavuzluk ediyor...

Bir başka uydurukçu Perihan Mağden'in "yapıtları" da, Rusya'yı sarsmaya hazırlanıyor!...

Milliyet'ten aktarıyoruz:


Perihan Mağden kitapları Rusça'da

Moskova merkezli Gayatri Yayınevi, Perihan Mağden’in bütün kitaplarının haklarını satın aldı.

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Gayatri, ilgi çekici yazarlarıyla dünya yayıncılık sahnesinde tanınan bir yayınevi. Rus okurlar ilk olarak “Haberci Çocuk Cinayetleri” ile tanışacak, ardından 2008’de “Refakatçi” raflardaki yerini alacak.

Daha önce İngiltere, Almanya ve Fransa’da yayımlanan “Haberci Çocuk Cinayetleri” kasım ayında da Amsterdam’daki Athaneum/Querido tarafından basılacak.

tıkla: Milliyet

Oy vermesem de...

Daha önce açıklama yaptım: Oy vermiyorum!... Herşeye karşın, ilginç bulduğum bir makaleyi aktarıyorum:


Neden Ercan Atmaca?

İşçi sınıfı ulusal bağımsızlık bayrağını CHP ve benzerlerine, demokrasi bayrağını da AKP'ye teslim etmemelidir

ŞADİ OZANSÜ

Yıl 1987. Turgut Özal, eski siyasilerin 12 Eylül askeri diktatörlüğü tarafından gasp edilmiş haklarının kendilerine iade edilmesini engellemek için bu konuda referandum düzenliyor. Amacı klasik demokrasinin en temel haklarından birinin kullanımını yasaklamak. Sonuç: Aralarında Ecevit, Demirel, Erbakan ve Baykal'ın da bulunduğu siyasiler haklarını kıl payı geri alıyorlar. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan bunun kimin sayesinde gerçekleştiği. Yakın tarihimizle az çok ilgili olanlar bu son derece demokratik hakkın geri alınmasının Ecevit'i destekleyen Zonguldak şehrinin oyları sayesinde gerçekleştiğini hatırlayacaklardır. Bu hakların geri verilmesini engellemek isteyen şehir ise Erbakan'ın Konya'sı olmuştu.

Aradan üç dört yıl geçiyor. Devrin cumhurbaşkanı olan ve günümüz başbakanının beş yıldır uygulamakta olduğu vahşi özelleştirme politikalarının mimarı sayılması gereken Turgut Özal, Zonguldak maden işletmelerini kapatmak istiyor. O sıralar hiç de ileri bir sınıf bilincine sahip olmayan maden işçileri, bir anda harekete geçerek ortalığı kasıp kavuruyorlar. O güne kadar ciddi bir polis baskısını yaşayan maden işçileri şehrinde hayat bir anda bütünüyle değişiyor. Sokaklarda insanların her adımını izlemekle görevli sivil polisler, devasa işçi kitle hareketi karşısında ortalıktan kayboluyorlar. İşçiler yürüdükçe toplumun diğer kesimleri kendilerini daha özgür hissetmeye başlıyorlar. Tabii bu arada özgüvenleri de giderek pekişiyor. Bir ay kadar süren eylemlerde sınıf bilinçleri hızla yükseliyor. Önce devlet televizyonundan kendilerini tehdit eden Özal'a cevaben, sokaklarda "TRT onlarınsa sokaklar bizimdir!" sloganlarını haykırıyorlar. Hemen o sıralar patlak verecek olan ve ABD'nin başını çektiği Avrupalı emperyalistlerin de sonuna kadar desteklediği l. Körfez Savaşı'nı durdurmak için "Savaşa Hayır!" diye inletiyorlar ortalığı. Çünkü bir ay gibi kısacık bir eylem döneminde zaferlerini engelleyebilecek tek etkenin Körfez Savaşı'nın patlaması olduğunu seziyorlar. Nitekim öyle de oluyor. Ama gene de özgürlük ve demokrasinin yolunun açılmasının esas olarak işçilerin eylemiyle olabileceğini dosta düşmana gösteriyorlar. Üstelik ilerici köşe yazarlarıyla demokrat aydınların payının bir olduğu yerde kendi paylarının bin olduğunu "ezber bozucular"a hatırlatmak istercesine yapıyorlar bunu. Baskın Oran, demokratlığından zerrece kuşku duymadığımız bir aydın. Ama kendisini bu seçimlerde destekleyen sosyalistler ve eğer varsa işçiler, yukarıda sözünü ettiğimiz olayları ıskalayarak kendi ezberlerini bozup ciddi bir hata işliyorlar. Ve maalesef Baskın Oran da adaylığıyla buna katkıda bulunuyor.

Sınıf mücadelesi

Şimdi gelelim Ercan Atmaca'ya. Atmaca 40 yıllık işçilik hayatını, işçi eylemleri içinde geçirmiş birisi. Önce 15-16 Haziran olayları içinde yer almış, daha sonra 1989 Bahar Eylemler'inde öncülük yapmış, ardından 1992-95 yılları arasında İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu'nda yöneticilik ve dönem sözcülüğü yapmış bir işçi önderi. Gerektiğinde 70 bin işçiyle Ankara'da Meclis'e yürümüş, gerektiğinde yanına işten atılmış tek bir işçiyi alarak protesto eyleminde bulunmuş birisi. Üç yıldır, daha önce yöneticiliğini yaptığı Yol-İş Sendikası'nın örgütlü olduğu Karayolları işçiliğinden emekli olmuş ve şimdi de sefalet içinde yaşama savaşı veren taşeron işçileri örgütleme mücadelesi veriyor. Bu ülkede eğer demokrasi olacaksa, bu ancak, şiddetli bir sınıf mücadelesi yürüten patronlar sınıfına karşı işçilerin yürüteceği sınıf mücadelesiyle olabilecek. İşçiler tabii ki ifade özgürlüğünü de, din ve vicdan özgürlüğünü de, gerçek laikliği de, ezilen bütün kesimlerin haklarını da sonuna kadar desteklerler. Ama şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, demokrasinin yolunu öncelikli olarak işçi hakları açar. İşçilerin özgürce örgütlenme, sendikasını dilediği gibi seçme, toplu sözleşme yapma, baskısız greve gitme hakları olmadıkça toplumun geri kalan kesimleri de fazla bir şey elde edemeyecektir. Toplumun işçi sınıfı dışında kalan bütün ezilenlerine bu yolu açacak olan, işçi sınıfının özgürleştirici sınıf mücadelesidir. Ancak işçi sınıfının mücadelesi tarihlerini unutanlara bunu yeniden hatırlatmak ve bozulan ezberlerini düzeltmek gibi basit bir uyarıdan fazla anlam taşıyor bu seçim sürecinde. 12 Eylül'den bu yana sosyalistlerin yaptıkları zaten kendi ezberlerini bozmanın ne kadar ötesine geçti ki? Şimdi yeni bir hayal kırıklığı yaşamanın ne anlamı var? İşçi sınıfı ulusal bağımsızlık bayrağını CHP ve benzerlerine, demokrasi bayrağını da AKP'ye teslim etmemelidir. Çünkü ne IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği, TÜSİAD ve NATO ile bağlarını kesmek istemeyenler ulusal bağımsızlıktan ve ne de Kürtlerin temsilini engellemek için utanılası yüzde 10'luk barajı korumaya çalışıp büyük uluslararası finans şirketleri hesabına davranarak işçi haklarını ellerinden geldiğince budamaya çalışanlar demokrasiden söz etme hakkına sahiptir.

Söylediklerimize cevap olarak, "işçilerin milliyetçi, şoven, maşist, antifeminist olduklarını görmüyor musunuz. Onlardan nasıl Baskın hocanın bazı taleplerini yerine getirebileceklerini umabiliyorsunuz?" denilebilir. Buna cevabımız, gene tarihe bakılması ve işçi hareketinin yükseliş dönemlerinde bütün bu kesimler üzerindeki baskıların nasıl zayıfladığını görmeleridir. Tabii bu toplumsal hareketlerin kendi örgütlenmelerini korumaları ve işçi hareketi içinde ve dışında varlıklarını korumaları koşuluyla. İşçi hareketi de kendi içinde onların haklarını korumak ve gözetmek zorundadır. Söylemek istediğimiz sadece işçi hareketiyle bu toplumsal hareketlerin aynı sepette toplanmamasıdır. Ezber bozalım derken okuma yazmayı unutmayalım, unutturmayalım. Sonuç olarak Baskın Oran'a tavsiyem, demokrasi yolunun açılması için vakit geçirmeden Ercan Atmaca lehine adaylığını geri çekmesidir. Bu, Baskın Oran'ın Türkiye'de gerçek ve eksiksiz bir demokrasinin yerleşmesi yolunda atacağı en hayırlı adım olacak. Sosyalistlere ise söyleyebileceğim başka bir şey yok!


ŞADİ OZANSÜ: İşçi Kardeşliği Partisi (İKP), Genel Başkan Yard.

tıkla: Radikal

16 Temmuz 2007 Pazartesi


tıkla: evetbenim

13 Temmuz 2007 Cuma

Hürriyet sözü!

Kadın teşhirinin rekabetini reddediyoruz

Artık hiçbir haber değeri olmayan çıplak kadın fotoğraflarından oluşmuş foto-galerileri kaldırıyoruz

(tıkla: Hürriyet 21 Haziran 2007)


Yukarıdaki fotoğraf için (tıkla: Hürriyet 13 Temmuz 2007)

Egemenler eğleniyor!

"Bağımsız Sol Ses" Baskın Oran, Minik Serçe Sezen Aksu'nun desteğine gereksinim duyuyor!...

12 Temmuz 2007 Perşembe

лестница

ömrüm bir merdiven
akıyor göğe doğru

balıklar yüzüyor içinde
kuşlar uçuyor
ömrüm akıyor göğe doğru

çiçek bahçeleri gizli
erguvani umutlar
güneşi yutan ışık
ömrüm akıyor göğe doğru

Sıkılan sanatçı!

Yarı resmi Zaman gazetesinde söyleşisi çıkan "sanatçı" Şevval Sam, "hem ağlarım, hem giderim" diyen gelinlere benziyor...

Kapitalizmi kutsayan televizyonlara çerez olan Sam; giyinmek, süslenmek, televizyona çıkmak'tan çok sıkılmasına ve vicdanı olan biri olmasına karşın, içinde bulunduğu durumu değiştirmek için, hiç bir çaba harcamıyor. Utanmadan, bir de kapitalizmi eleştiriyormuş pozlarına bürünüyor...

Söyleşisinden bir paragraf aktarıyor ve link veriyoruz:


Kapitalizmin vurduğu yer insanın konformizmidir. Bu konfora sahip olan biri için bulunduğum yer ters duruyor olabilir. Ama ben vicdanı olan biriyim. Sadece memleketi İstanbul, Ankara, İzmir'den gören, sahneye çıkarken bir tane parfüm bitireyim, ne giyeyim diyen biri değilim. Aslında yanlışlıkla artist olmuş biriyim. Çünkü çok sıkılıyorum; giyinmekten, süslenmekten sıkılıyorum, televizyona çıkmaktan sıkılıyorum

tıkla: Zaman

11 Temmuz 2007 Çarşamba

Oy vermiyorum!

Çok az oy kullandım!...

3 Haziran 1977'de CHP'ye oy verdim...

12 Eylül Faşizmi'ni süngünün ucuyla yasallaştırmak isteyen "referandum"da "Anayasa'ya Hayır!" oyu kullandım...

Faşizmin dayattığı "kırk katır mı, kırk satır mı?" seçiminde ANAP, HP, MDP'nin üstlerine birer leke gibi, üç mühür vurdum; tak tak tak...

52 yaşımdayım: Ne askerlik yaparken, ne vergi verirken ve ne de seçim zamanlarında, içimden gelerek birşeyler yapma gereksinimi duymadım / duymuyorum...

Bu seçim bana heyecan vermiyor. Bu parlamento beni temsil etmiyor. Bu mitingler canımı sıkıyor...

Erguvani (oligarşik) ailelerin uşağı gibi davranmak istemiyorum... Oy vermiyorum... Sorumluluk almıyorum...

10 Temmuz 2007 Salı

barış yapan kadınlar

kendime
doğum günü armağanı


yüzlerine gölge vurur
yüreğine aşk
savaşırlar barış için
nepalli kadınlar
savaşırlar

nepal dediğin nedir ki
her yanı dağ
çay kokar kadınların elleri
bir de barış
kokar

öyle mahzun bakarlar ki
ve öyle ısrarla
gözleri inmez yere
silah tutan elleri
inmez

nepalli kadınlar barış yapar
mao'nun gölgesi vurur
kadınların düşlerine
bir de umutla bakarlar
geleceğe

Doğu Yolculuğu

Doğu'yu çok seviyorum. Doğu, Batı'dan daha yakın geliyor bana... Hindistan'da yaşarken, İtalya yada Almanya'da yaşadığımdan daha mutlu oluyorum. Özellikle Almanya'da yaşadığımda, Hitler'in izine rastlayınca, son derecede mutsuz oluyorum. Tıpkı, İtalya'da Mussolini'nin izine ratladığım zaman gibi...

Defalarca Hindistan'a gitmek, bana büyük bir rahatlık verdi / veriyor. Batı'nın "bant sistemi yaşamı", metal kollarıyla kıskıvrak yakalayamıyor beni. "Bir hırka, bir çorba" düşüncesinin verdiği yeterlilik duygusu, her an bir gölge gibi takip edip, mutlu olmamı sağlıyor...

Hindistan'da gördüklerim, duyduklarım, tattıklarım, dokunduklarım, kokladıklarım... hatta duyumsadıklarım, Batı dünyasının sanallığını öğretiyor...

Budizm'den Hinduizme, İslam'dan Brahmanizm'e dek, her türden "usdışı" düşünüş, Batı'nın acımasızlığının sağlamasını yapmama yarıyor... Bu arada, emperyalizmin, saydığım ve saymadığım tüm mistik görüşlerden yararlanarak, sömürüsünü sürdürmesinin perde arkasını da çok rahat görebiliyorum bu yolculuklarım sayesinde...

Neredeyse, her mahallede bir Tanrı'ya sahip olan Doğu'luların bu durumu, her ne denli "azgelişmişlik" olarak nitelense de, aynı zamanda "Tanrısal Demokrasi"yi de çağrıştıyor!...

Tüm gidip gelmelerim, oralarda kültürel-sanatsal etkinliklerde bulunmam; Türkçe'de yayımlanan, Doğu hakkındaki kitapları da, daha yakından okumama neden oluyor...

Ulaş Başar Gezgin'in Asya Yazıları, Ali Rıza Arıcan'ın Pasifik Öyküleri, Özcan Yurdalan'ın Namaste - Hindistan Yolculuğu, yine aynı yazarın Sagarmatha Eteklerinde - Nepal Yolculuğu, son bir ayda okuduğum kitaplar...

Ulaş Başar Gezgin, emperyalizmin ve onu hazırlayan işgalciliğin uygarlık anlayışını sorgulamamıza neden olan, önemli ipuçları veriyor okura...

Ali Rıza Arıcan, zayıf bir kaleme sahip olsa da, özellikle Palyaço adlı öyküsü ve bir köpeği odak noktasına koyduğu bir başka öyküsüyle başarıya yaklaşıyor...

Özcan Yurdalan, sanırım bizim kuşağın insanı olması, gönül birliğimiz bulunması, sevdiğimiz ülkelere yolculuk yapması ve en önemlisi, gördüklerini kendine saklamayıp, üleşmesi... nedenleriyle, ayrı bir yere oturttuğumuz bir kalem erbabı...

Her ne denli fotoğraf sanatçısı ve fotoğrafçılığı çok iyi yapacak donanıma sahip olsa da, benim diyen edebiyatçıya taş çıkartabilecek bir kalem kıvraklığına sahip Yurdalan...

Namaste - Hindistan Yolculuğu ve Sagarmatha Eteklerinde - Nepal Yolculuğu kitapları, gözlerinizin önünden bir "Sarı Otobüs" gibi kayıp giderken, yaşananları somutlamak için, düşlerinize konan fotoğraf makinesinin deklanşörüne sürekli olarak basmadan edemiyorsunuz...


Asya Yazıları / ARA-lık Yayınları
Pasifik Öyküleri / ARA-lık Yayınları
Namaste - Hindistan Yolculuğu / Everest Yayınları
Sagarmatha Eteklerinde - Nepal Yolculuğu / Agora Yayınları

9 Temmuz 2007 Pazartesi

Cumhuriyet MHP'nin gazetesi!

Faşizme karşı savaşım veren gazete görünümüne büründüğü dönemlerde okuduğumuz, salt okuru olduğumuz için; dayak yediğimiz, işkence gördüğümüz, öldürüldüğümüz Cumhuriyet'i, artık, devrimcilere kan kusturanlar destekliyor, sahipleniyor!...

İlhan Selçuk'un başını çektiği Cumhuriyet, açık açık faşizmi savunmaya başladı. Bu durum, ilk kez olmuyor!... Hitler'i desteklemeyi bir görev olarak algılayan Cumhuriyet, 12 Mart Faşizmi Dönemi'nde de faşizmi savunmayı ihmal etmedi. Devrimcilerin başı, ne zaman faşizm ile belaya girse, her nedense Cumhuriyet, tüm kızıllığını, pembeliğini... unutup, kurtlaşıyor!...

"Al birini, vur diğerine" denilebilecek Zaman gazetesinden bir paragraf aktarıyor ve link veriyoruz:


Cumhuriyet Gazetesi ile MHP arasındaki yakınlaşma, MHP'nin jestiyle sürdü. Parti, önceki gün Cumhuriyet Başyazarı ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk'un, gazetenin 2. sayfasında yer alan yazısının altına, yarım sayfa renkli ilan verdi. İlhan Selçuk, bir yazısında, MHP'nin bu seçimde "dincilere karşı çıkarak, aslına döndüğünü" yazmıştı. Önceki gün, İlhan Selçuk'un yazısını okumak için Cumhuriyet Gazetesi'nin sayfalarını çeviren okurlar, Selçuk'un yazısının hemen altında, yarım sayfa olarak yer alan MHP'nin reklamıyla karşılaştı. MHP yönetimi, Selçuk'un övgülerine, gazeteye yarım sayfa, üstelik de İlhan Selçuk'un yazısıyla aynı sayfaya, 22 Temmuz seçimleriyle ilgili yürüttüğü kampanya için reklam vererek jest yaptı.

tıkla:
Zaman

7 Temmuz 2007 Cumartesi

6 Temmuz 2007 Cuma

bir ressam kuş konduruyor duvara


ısınıyor gün
bir fırça darbesiyle
mutlu oluyor insan
dudaklar açılıyor
türkü konuyor denize
birdenbire
ısınıyor gün

bir ressam kuş konduruyor duvara

ısınıyor gün
renkler soluklanıyor
yeniden doğuyor insan
yüreği genişliyor
bir deniz hıçkırıyor
birdenbire
ısınıyor gün

bir ressam kuş konduruyor duvara

5 Temmuz 2007 Perşembe

3 Temmuz 2007 Salı

yıkıntı

büyük bir kentin ortasındasın
küçük bir evde yaşıyorsun
kitaplığın dolu tıka basa
yutmuşsun dünyayı

yıkıntı

beğenmiyorsun kimseyi
kimse de beğenmiyor seni
hoşnutsun durumundan
yutmuşsun dünyayı

yıkıntı

inanmıyor sana insanlar
yutkunuyorsun her an
sessizlik ürkütüyor sesini
yutmuşsun dünyayı

yıkıntı

2 Temmuz 2007 Pazartesi

Erkin Koray titredi ve kendine döndü!

Dinleyicisi kalmadığı, kızları askere aldıramadığı... için canı sıkılan ve ikide bir Fesupanallah çeken Erkin Koray, sonunda titredi ve kendine döndü!...

Oyunu MHP'ye vereceğini, ülkenin başına çorap ören bu partinin, daha çok çorap örmesi için destekleyeceğini belli eden Erkin Amca, faşizmin kök salmasına yardımcı oluyor...

tıkla: Milliyet