
Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'a ait bu site, sosyalist kültürün oluşumuna katkıda bulunmak amacıyla yayınlanıyor.
6 Ekim 2007 Cumartesi
tiyatroyun sitesini kirletmek istiyorlar!...

5 Ekim 2007 Cuma
bir sır var

bilinmez bir yere gidiyorum
bir sır var
bilinmeyen yerin kavgası benim
bilinmez yerin kavgası ben
bir sır var
güneş vurur gözüme
gölgem düşer düşlere
bir sır var
yürürüm bilinmeyen yerden
bilinmeze yürürüm
bir sır var
oysa kuşlar bilir gerçeği
bir de sivri dilli yılanlar
bir sır var
konuşamam kuşlarla
sivri dilli yılanla
bir sır var
Globalcı Sanatçılar Eleştiriden Rencide Oldular

Siyasal ve ideolojik yakınlığımız bulunmamasına karşın, önemli bir konuya değindiği için, yazısına yer veriyorum:
Bedri Baykam
Önce bir parantezle CHP’li dostlarımdan özür diliyorum: Haluk Koç’un Genel Başkan adaylığı çıkışının gayri ciddiliği hakkında bir değerlendirmeyi önümüzdeki günlerde yapacağım. Baykal’ın yıllardır partiye sunamadığı “Parti içi demokrasi”nin öncülüğünü, Baykal’ın emirleri doğrultusunda o kapıları kapalı tutanlar üstlenemez!
Atatürk’e son saldırı sanat ortamından geldi. Küratör Hou Hanru, 2. Cumhuriyetçi “meslektaşlarının” kendisine altın platformda sunduğu sözde çok kesin ve değerli tarihsel bilgileri kafasına göre çalkalamış ve vurdumduymaz bir ukalalıkla kesin vargılarını ortaya koyuvermiş: “Kemalist proje tarafından savunulan modernleşme modelinin yine de sisteme dahil bazı çözülemez çelişkilerin ve ikilemlerle dolu, tepeden inme bir dayatma olması: reformların devrimci birer araç olarak gerekli olmasına rağmen yarı askeri bir şekilde dayatılması, demokrasi ilkesine aykırıydı”! Hou Hanru’yu bundan on beş yıl kadar önce Paris’te tanıdım. Uluslararası sanat ortamının “sen benim sırtımı kaşı, ben seninkini” mantığıyla piyasaya sunduğu şartlar üstünden kendine kariyer çizmeye çalışan genç bir küratördü. Artık global dünyanın bienal/kavram sipariş noktalarından biri oldu. Bu gibi alanlar sanat adamlarına çok pratik otobanlar sağlarlar. Hem globalizmi kullanırsınız, hem de onu eleştirir görünürsünüz.
Şu tesadüfe bakın ki, geçen hafta, “50 Yılımın Bilançosu”nu çıkarırken, bana bu yaşamda en büyük acıyı veren noktanın, entellerin oportünist ihanetleri olduğunu vurgulamıştım. İşte Hanru’nun sorumsuz metni, Marmara Üniversitesi dekanı Nazan Erkmen ve aynı üniversitenin bir çok öğretim üyesince bir bildiriyle kınandıktan sonra, bu “büyük takım” hemen ayaklandı!
Bu toplu karşı hücum, Erkmen ve arkadaşlarının görüşlerine içerikle karşılık vermeye gayret eden bir tavır filan da değildi. Bodoslama Hanru’nun anti-Kemalist söylemine destek verilirken, kınamayı yayınlayanlar, hemen 2.Cumhuriyetin alameti farikaları olan şablon kelimelerin hışmına uğradılar. Bu bildiriyi imzalatan güç “tepeden inmeci ‘çağdaş Türk aydını’ piyesini sürdürmeye meraklı hocalar”mış ve bu ‘devlet ideolojisi’nin yansımasıymış, bu Cumhuriyet’in kökenlerini eleştirmek doğal olarak Hanru’nun hakkıymış, Erkmen ve arkadaşları yasakçı zihniyetin sözcüleriymiş!
Bangır bangır “Sanat hiç bu kadar iyimser olmamıştı” sloganı ile yola çıkan bir bienal, en özgür şekilde milyonlarca Euro’ya mal olarak bu topraklarda yapılabilirken, bu devlet ve kurucusunun, bu işin baş aktöründen bu gülünç saldırıyı görmesinin neresi “iyimserlik” acaba?
Bir kere Garanti Platform’un başındaki Vasıf Kortun, Hanru’yu yönlendiren eski takım arkadaşı. Bu Cumhuriyete ve kurucusuna, onu savunanlara, yakın durmayı hiç sevmeyen Kortun’un Hanru’yla bu konuları da “etraflıca” konuşmuş olabileceği açık. “Atatürk put mu? Bu devletin kuruluşu tartışılmayacak mı?” diye Çinli küratörün avukatlığına soyunan Kortun dışında, İKSV de bu metnin Hanru’nun beyin imalatı olmadığını şu sözlerle kanıtlıyor. “Hanru’nun söz konusu düşüncelere Çağla Keyder, Sibel Bozdoğan, Reşat Kasaba gibi ‘önde gelen’ (!) bilim adamlarının kitaplarından yararlanarak geliştirdiğini” bizlere kanıtlıyor”. Olay o kadar komik ve açık ki… Hanru herhalde İlhan Selçuk, Alpaslan Işıklı ve bizlerle beslenecek değildi ya!
Hanru’ya soralım: Bu sergiyi İran’da açabilir misin? 22 Temmuz’u, bu Cumhuriyete karşı alınan rövanş olarak görüyormuşsun. Atatürk Cumhuriyeti’nin AKP’ye rağmen hala ayakta kalan kalıntıları sayesinde o dev erotik minyatür heykelleri Antrepo’ya koyabildiğini bile anlayamadın mı?
Bir çift laf da sevgili yazar çizer meslektaşlarıma: Arkadaşlar, ne bu tutuculuk, ne bu faşizm? Orhan Pamuk, Cumhuriyeti “terminatör” ilan ettiğinde, onun görüşlerini açıklaması, “düşünce özgürlüğü”oluyor, (ki biliyorsunuz bence de öyle) ama Nazan Erkmen Bienal ve Hanru’yu eleştirmek istediğinde, burada hemen alelacele takkeler ters yüz ediliyor ve bu sefer Erkmen ne yazık ki (!) “tutucu, dar kalıplı” bir insan olmakla suçlanıp, susturulmaya çalışılıyor.
En acı nokta yine ne biliyor musunuz? Kimi meslektaşlarımın bu eleştirileri mantık ve tarihsel içerikle yanıtlayacaklarına hemen “sanatı devlet ideolojisinin bir yansıması olarak gören zihniyetin temsilcileri” olarak değerlendirebilmeleri! Bu nasıl bir küstahlıktır! Onca saygın meslektaşına “bu fikirler senin değil, devletin, sen bunları savunamazsın” diye susturmaya çalışmak!
Bütün 2. Cumhuriyetçilerin temel ortak noktaları var: Eleştiriye kapalı olmaları, anti-demokrat olmaları, kara çarşafın körü körüne avukatı ve yayıcısı haline gelebilmeleri! Hanru’nun eleştirdiğimiz zavallılık ve türevlik kokan, önüne konmuş olduğu belli sözlerini ne kadar yazmaya hakkı varsa, herkesin de bir o kadar bu sözleri eleştirme hakkı vardır.
4 Ekim 2007 Perşembe
TYS'de iktidara gelenler...

Oy vermediğim yöneticiler:
Enver Ercan
Öner Ciravoğlu
Mustafa Köz
Mehrizat Poyraz
İlhan Gülek
Tevfik Taş
Nurullah Can
Nurduran Duman
Şenel Gökçe
tıkla
3 Ekim 2007 Çarşamba
1 Ekim 2007 Pazartesi
TYS'nin kongresi çok şenlikli olacak

Aydın Doğan'ın sesi olan Radikal gazetesinin verdiği güvence ve "özgürlük" ile kalem oynatan Kemal Yılmaz, yazarları küçümseyen, hiçimseyen bir cesaretle kaleme sarılmış ve yazarları; Enver Ercancılar ile Seyyit Nezirciler olarak ikiye ayırmış. Ben de bir üye olarak, kendimi ne Enver Ercancı, ne de Seyyit Nezirci olarak görmememe karşın, gittim ve oyumu kullandım...
Hatta Kemal Yılmaz'a şunu da söylemek istiyorum: 12 Eylül Faşizmi öncesi Halkın Yolu gazetesi okuru olmama, bu gazetenin okurlarının Enver Hocacı olarak adlandırılmalarına karşın, kendimi ne Enver Hocacı ne de Mao Zedungcu olarak tanımladım...
Tarihin cilvesine yada tecellisine bakın ki, bir zamanlar "Halkın Sülalesi" içinde bulunan Halkın Kurtuluşu okurlarına da Enver Hocacılar deniliyordu. O derginin okurlarının ruhu, şimdi Enver Ercancılar olarak piyasaya çıkarsa, pek şaşırmayacağız...
Patronların çıkarı için yayın yapan Radikal'den aktarıyoruz:
Kemal Yılmaz
24/09/2007
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Nasıl mı?
21 Mayıs 2007 tarihli yazımda bazı yazarların Türkiye Yazarlar Sendikası seçimlerinde CHP'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki taktiğini uyguladığını yazmıştım. Önce çıkan kısmın özetini yapayım. 19 Mayıs'taki TYS seçiminde muhalefet lideri rolünde şair Seyyit Nezir üstlenmişti. Yıllardır her kongrede aday olan ama seçilemeyen Seyyit Nezir bir süredir muhalefetini e-postalarla sürdürüyordu. TYS yönetiminin Hrant Dink cenazesine katılmasını, Agos'a taziyeye gitmesini, Çağlayan mitingine TYS pankartıyla katılmamasını eleştiren Seyyit Nezir, bu kez seçimlere CHP taktiğiyle gelmişti. Başkan oturumu açmaya yeltenince Seyyit Nezir ve arkadaşları itiraz ettiler.
Sendikalar Kanunu'na göre toplantı salonunda üçte bir üyenin bizzat olması gerektiğini kastederek "Burada 230 yok, toplantı yapılamaz" diye bağırmış, tartışmalar sonucunda yasal yollara başvuracaklarını söyleyip oturumu terk etmişlerdi. Sonra seçim yapılmış ve başka aday olmayınca Enver Ercan'ın listesi seçilmişti. Bu çalkantılı kongreden sonra başkan Enver Ercan, demokrat tavrını göstermiş ve ilk yönetim kurulu toplantısında olağanüstü genel kurul kararı almıştı. Seyyit Nezir de bu gelişme üzerine 'Sonunda Enver Ercan yönetiminin gayrimeşru olduğunu kabullendi' şeklinde bir basın açıklaması yapmış ve beni de yalakalıkla suçlamıştı: "Kimi 'sol gazete'lerin yazarları da görülmemiş bir yalakalık örneği sergileyerek TYS üyesi yüzlerce yazarın Enver Ercan'a destek verdiği, bozguna uğrayan muhalefetin kongreyi terk ettiği görüntüsü yaymaya çalışmıştır. Ne ki mızrak çuvala sığmamıştır!"
Şimdi TYS'nin olağanüstü genel kurul zamanı geldi çattı. Enver Ercancılarla Seyyit Nezirciler 29-30 Eylül'deki kongrede yeniden kapışacak. Kim kazanacak ben de çok merak ediyorum. Ama tabii seçime geçilebilmesi için üye sayısının 3'te 1'inin yani 228 kişinin toplantıda hazır bulunması gerekiyor. Mail kutuma düşen Metin Cengiz imzalı mail'de duyarlı sendika üyeleri göreve çağrılıyor ve eğer genel kurulda 3'te 1 çoğunluk sağlanmazsa sendikanın kapanma tehlikesine dikkat çekiyor. Sendikanın kapanmasına gönlüm razı olmadığından burada Cengiz'in çağrısını aktarmayı bir borç biliyorum: "Değerli sendika üyeleri, Yazarlar Sendikası'nın olağanüstü genel kurulu (29-30 Eylül) büyük önem taşıyor. Bu seçimi önemli kılan ise TYS'nin kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmasıdır. Seyyit Nezir ve arkadaşlarının elbette demokratik hakları olan seçimlere katılmak yerine, sendikayı ele geçirmek, beceremezlerse önünü tıkamak için bütün yolları mubah görmeleridir. Bu dar siyasi grubun sendikaya karşı oynadığı oyunların boşa çıkarılması gerektiğine, bu amaçla da üyelerimizin seçimlere katılarak üyesi oldukları sendikaya karşı hem görevlerini yerine getirmelerini, hem de desteklerini oya dönüştürmelerini istiyoruz, bekliyoruz. Sendika tüzüğüne göre 3'te 1 çoğunluğun, yani 228 üyenin, genel kurulda hazır bulunması gerekiyor. Üyelerin 29 Eylül sabahı en geç saat 10.00'da toplantı salonuna gelmiş ve hazirun listesini imzalamış olması gerekmektedir. Toplantı yeri Çağaloğlu'ndaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'dir."
TYS'nin olağanüstü genel kurulu hayli şenlikli olacak, yazarınız gelişmeleri salondan bildirecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)