3 Mayıs 2008 Cumartesi

Düzeysizliği kutsayan eleştirmen: Tanju Cılızoğlu

Türkiye tiyatrosunun düzeyini aşağı çeken oyunlardan bir olan "Çığ"a methiye düzen Tanju Cılızoğlu, Yaşam Kaya'nın editörü olduğu tiyatronline sitesinde yazıyor! Cılızoğlu'nun dezenformasyon kaynağı tiyatronline sitesinde çıkan yazısını okumadan önce, Coşkun Büktel'in yazdığı "Çığ Aslında Nedir, Neyi Sarsıyor?" yazısını mutlaka okumalısınız... HB

***

Tanju Cılızoğlu
1 Nisan 2008



KENDİSİYLE YARIŞAN BİR YÖNETMEN "ÇIĞ"


2006 -2007 Trabzon Tiyatro Festivali’ni seyrederken ülkemiz adına hüzünlenmiştim. Onca iyi oyuncumuz vardı.

Üniversitelerimiz olaya el atmış, bu konuda Güzel Sanatlar Fakülteleri eğitime başlamıştı. Festivalleri izliyorduk. Ama yine de bir eskimişliği aşamıyorduk.

Niçin bizim tiyatro uğraşımızda bu tür görsel anlatımlar yoktu.
Oysa Türkiye’de ciddi bir roman ve hikaye damarı vardı ve güzelim hikayelerin, o da kitaplaşanları, üç beş binlik basımlarla okura ulaşıyor, eriyip gidiyordu.

Trabzon’da izlediğim, Karadeniz’e komşu ülkelerin tiyatroları, yalın örnekleri bizde de olan, aktardıkları her hikayede günümüzde hızla akan yaşamın ritmi vardı. Hikayeleri, yalın, coşkulu, lirik, dramatik öğeler belirleyerek tiyatroya aktarmışlardı.
Fındık kabuğunu doldurmayan yaşam kareleri, tiyatro olanakları tırmandırılmış görsel anlatımın doruğunda sosyo ekonomik, sosyo psikolojik sonuçlara yürüyen anlatımlara, aktarımlara taşınmıştı.

Bu uluslararası festivalde ÇIĞ’ ı anımsadım. Düşündüm.

Bursa’da seyrettiğim AYŞE EMEL MESCİ’ nin oylumlu bir toplum analiziyle yola çıkarak sahnelediği ÇIĞ, TUNCER CÜCENOĞLU’ nun yakaladığı bir yaşam gerçeğinin evrensel boyutlu sunumuydu.

Geri kalmış toplumlarda, insanların yaşamak için korkuyu nasıl ecelleştirdiklerinin trajik bir öyküsüydü. Ve başkaldırının o aşan gerçeği bulan, köhneleşmenin kabuğunu sıyıran yol göstericiliği.

Dokuz ay karlarla kaplı dağların koyaklarına sığınmış, bu koyakları yaşam kabullenmiş bir sosyal yapı. “SES” e tutuklu bir yaşam.

Dokuz ay ağlamayan, bağıramayan çocuk ağlamalarının bile ÇIĞ düşürerek, kayalıklara sığınmış insanların toplu ölümlere uzayacak bir bekleyişin izleyeni isyanla buluşturan gerçeği AYŞE EMEL MESCİ bilgiyi duyarlı bir yürek sentezli dünya görüşü ile birleştiren yönetmen.
TUNCER CÜCENOĞLU gibi böylesi yönetmenlere asist yapan bir yazarla buluştuğunda siz seyredin ortaya çıkacak görkemi.

BİR ANNENİN İKİ ÇOCUĞU

TUNCER CÜCENOĞLU’ nun ÇIĞ oyununu daha önce AYŞE EMEL MESCİ’ nin rejisiyle Bursa Devlet Tiyatrosu’nda izlemiştim.
Bazı oyunlar belleğinize bir yapışır. Kare kare anımsar, yaşarsınız.
Kimi seyrettiğiniz oyunlara zaman şalını örtmez. Unutmazsınız.
Unuttuğunuzu fark etmeden ara ara anımsar, olanca canlılığı ile yeniden izlersiniz.
ÇIĞ hiç unutamadığım bir rejiydi. Yaşamın insana kurduğu tuzaklar, bireyi bırakın, sistemin aşamadığı acılar olarak nesilden nesle taşınıp duruyordu.2007-2008 tiyatro döneminde ÇIĞ Ankara’da ve yönetmen yeniden AYŞE EMEL MESCİ.

Bir yönetmenin kısa bir zaman dilimi sonrasında aynı oyunu bir başka “KAST” la yeniden ramp ışıklarına taşıması. Tiyatroda böylesi meğerse rastgele oluşumlara her zaman çakılmanız mümkün mü?Koştum Ankara’ya.
ÇIĞ bir annenin ikinci çocuğu.

Bursa’daki ÇIĞ ile Ankara’da halen oynanmakta olan ÇIĞ özde aynı, biçimde, sunumda farklı. AYŞE EMEL MESCİ ikinci ÇIĞ oyununda “KAR” beyazlığının oyunun anlatımına katkısını yakalamış.
“KAR” ların kelepçelediği yaşamın dramını seyircinin kavramasına bu dekor, güçlü bir omuz veriyor.AYŞE EMEL MESCİ, ikinci ÇIĞ yorumu ve rejisi ile kendisiyle yarışıyor.

Türkiye’nin yerli oyunlarını evrensel bir yürekle kavrayan MESCİ, bu kez anlatımda daha bir hareketli oyunun imgesel cümlelerinin üstünde daha bir yoğunlaşılmış, vurgulanmış.
“Güneşin aklında yeni bir şey yok”

Güneş de kainattaki eskimeyle yenileniyor elbet. Ama güneş bu değişimi kendi yaratmıyor. Oysa insan, yalnız insan değişimlere hükmederek yön verecek yetenek, beceri, inanç, inat ve hırs sahibi.“Töreler hep haklı mı, yasalar hep doğru mu”Değişen her şey doğru değil ki, haklı olsun.

Seyirci bu sözü özümlerken oyun finalde yanıtı veriyor.
“Ya hep beraber ölürüz, ya birlikte kurtuluruz”
Bilgi çağının evrensel mantığı bu.

Kurtulmanın özünde başkaldırı var.Oyunun finalindeki bu gerçeğe, bir tek bu gerçeğe varmak için bile seyirlikten alınabilecek dersin en görkemli örneği, ÇIĞ.
Öğrenmek için bilgiyle buluşmak gerekiyor.
ÇIĞ’ ın oluştuğu kültürler coğrafyasında, korkular bilgiye çobanlık yapıyor.

AYŞE EMEL MESCİ bu yanıtı son sahne mizanseninde seyirciye bir öğreti olarak sunuyor. Ve korkuları aşan SEVGİ oluyor. Sevgiyle yüreklere sinmiş çaresizlikler çareye dönüşüyor.
“Ya birlikte ölürüz, ya birlikte kurtuluruz.”

OYNANIŞ

AYŞE EMEL MESCİ ülkemizde artık oyuncunun şansı gördüğü, inandığı bir yönetmen. Bu inanç kolektif bir başarının ilk harcı oluyor.
Tiyatro yazarı TUNCER CÜCENOĞLU’ nun ÇIĞ oyunu hep vitrininde duracak, oyunun AYŞE EMEL MESCİ buluşması bir doruk.
AYŞE EMEL MESCİ yazarın önüne koyduğu hiçbir “Gerçeğin” kılına dokunmadan oyunu seyirciye aktaran bir sorumlu yönetmen.
“ÇIĞ” ı bir kere seyrederek izler ama anlama noktasında eksik kalabilirsiniz.
Örneğin ben ikinci oyunda toplumların başkaldırılarda “Ya birlikte yok oluruz, ya birlikte kurtuluruz” mesajını daha net, daha sindirerek kavradım.

Bir de program dergisinde dostum Prof. Dr. Hülya Nutku’ nun “ÇIĞ bir doğa olayı mı, yoksa büyüttüğümüz korkularımız mı?” sorusuna takıldım.
Cesareti öğretmiyorlarsa korkular yoldaşımız.
Doğumdan ölüme yön veren, içine doğduğumuz sosyal çevre değil mi?
Ankara Devlet Tiyatrosu’nun tüm oyuncuları yaptıklarına inanmanın bütününde, oyunculuklarını eksiksiz, cömertçe kullanıyorlar.
AYŞE EMEL MESCİ belli ki oyunda her adımı, her bakışı, duruşu oya gibi işlemiş.
Ellerine sağlık.
Bütün oyuncular mükemmelin ötesine varmışlar.

Dekor, ışık, müzik her şey ölçülü bir başarı gerçeğini yakalamış.
Seyircileri olarak tümünü kutluyorum.
İlle de yaşlı adamda NURTEKİN ODABAŞI’ nı.
Yazanın, sahneye koyanın, oynayanın elleri dert görmeye.
ÇIĞ yurt dışı yarışmalara mutlaka gitmeli. Festivallerde oynamalı. Oynamalı ki, dünya tiyatrosunda biz de varız diyelim.

Bilinsin ki, Türkiye kirli siyasetin yok saydığı sanatla Avrupalı… Evrensel…

(Kaynak: tiyatronline)