Haluk Işık (11.09.2009)
Oyun Tiyatro Dergisinde, “Linççi Haluk Işık’ın kitaplarını asla okumuyoruz” adlı bir kampanya düzenlendiğini öğrendim ve ilgili sayfaya baktım. Doğruymuş.
“Külrengi Sabahlar” adlı oyunumun ve “Kediler ve Fareler Mutfağı” adlı çocuk masalı kitabımın kapak resimleriyle, kampanya dikkate sunuluyor.
Şimdi, bu toplara çıkmak ve nerelerine denk gelirse çakmak mümkün; kampanya sahiplerini “sado-mazo” hazlara ulaştıracak yazılar yazmak mümkün; “Külrengi Sabahlar”ı bir zamanlar yasaklayan 12 Eylül’cülerle bu kardeşleri aynı cezvede fokur fokur kaynatmak da mümkün; velhasıl herşey mümkün. Ancak;
A. Bunlara layık oldukları lafları yetiştirecek ve yapıştıracak kadar bir “kültür” geçmişine sahip olsam da, 50 yıldır sürdürdüğüm başka bir yaşam biçimim ve “kültür” seçimim var,
B. Bir “tiyatrocu” olarak, bunlara ayıracak zaman bulamayacağım kadar bir üretim yoğunluğum var,
C. Bir de kardeşim, sahaları çok “çamurmuş” yahu! Değer mi kirlenmeye?
Ama kampanya sahiplerini kutluyorum.
İmza kampanyasını destekleme gerekçemi anlattığım yarım sayfalık yazıyı algılayamayan, nereden anlasın 50–60 sayfalık ürünleri, değil mi?
En azından, bunu bildiklerini kanıtladılar!
Son sözüm de Sayın Coşkun Büktel’e.
Sayın Büktel,
Sizinle bir aralar, umut verici bir yakınlığımız vardı. Ben bunu “arkadaşlık” olarak tanımlıyordum. Birlikte katıldığımız televizyon programlarını, yeri geldiğinde hep sevinçli anılar olarak anımsar ve anlatırdım. Şu “Türkiye’de ve Türk Dilinde yazılmış en iyi oyun”unuzu, herşeyden vıdı vıdı sızlanma- herşeyi bıdı bıdı anlatma alışkanlığım olmadığı için, nerelerde nasıl savunduğumu da bilemezdiniz. Bana “Türkiye’nin en iyi oyun yazarı” olduğunuza dair söylevler çekerken, bir oyun yazarıyla konuştuğunuzu, inceliğin yalnızca size değil, yazan herkese karşı olması gerektiğini anımsatmaya bile hiç gerek duymadım. Çünkü acınız acımdı, sıkıntınız bu ülkenin vahim gerçeklerinden biri olarak, sıkıntımdı. Birgün bu kabalığınızı anımsayacağınızı ve kendinize çeki düzen vereceğinizi bekledim. Bütün bunları paylaştığımız dönemlerde, ben bu ülkenin “KÜLRENGİ SABAHLAR” ve “MEMLEKET HİKAYELERİ” adlı oyunlarıyla “en çok yasaklanan” oyun yazarıydım. Ağzınızdan ve kaleminizden, bu derdime dair bir tek söz çıkmadığını da, size hiçbir zaman söylemedim, anımsatmadım. Dahası, size “Kültür Bakanlığı Ödülü” ve o zamanın parasıyla (Pek takmıştınız, hala takarsınız. Şimdi artık bildiğim kabalığınızla, bunu yüzüme karşı bile söylemiş; torpille ödül verildiğini iddia etmiştiniz. Bu arada, insanın yüzüne karşı konuşmakla “hödüklük” diyemeyeceğim bir kabalık arasında, internet heveslisi ve sizi alkışlamakla bir şey olduğunu zanneden çocukların anlayamayacağı bir ayrım vardır, anımsatayım) 50 milyon Tl almış, bugüne dek asla istediğim gibi sahnelenmemiş –“yenisi bir daha yazılamayacak” diyeyim mi?- “HOŞGELDİN AMERİKA”yı okutmuş, eleştirilerinizi onurla kabullenmiştim. Yani Sayın Büktel, demek istediğim şudur;
Vefasızlığın, tanışıklığa saygısızlığın, hiçlemenin, “şimdi bana ne gerekiyorsa o”nun, kimin neden ve nasıl muhatap alındığı konusunda hiçbir fikir sahibi olmamaklığın harika bir örneğini verdiniz.
Çünkü tanımadığım bilmediğim, ama birlikte davrandığınızı bildiğim bir “Bulunmaz” şahsiyet, sizden habersiz böyle bir kampanya başlatamazdı. Siz kimlerle, hangi denizlerde rüzgar arıyorsunuz, Sayın Büktel?
Ben bunları yer miyim? Ben o zavallı teknelere biner miyim?
Sizi kınamıyorum. Kınamak bir yakınlık göstergesidir.
Benimse, size verecek bir selamım bile kalmamıştır.
Hayatta ve sanatta size başarılar diler, oyunlarınızı ve kitaplarınızı herkesin okumasını şiddetle ve ısrarla dilerim.
Çünkü “okumamayı” önermek ve kampanya düzenlemek, faşizmin ta kendisidir. Sizi ve “Bulunmaz” arkadaşınızı, ihbar etmekten, kitaplarımı yakmaktan ve beni katletmekten alakoyan nedir? Adresim İzmir/Bademler Köyü, buyurun.
Bu suç ortaklığınızı asla bağışlamayacağım. Harika bir yol tutturdunuz diye de, elbette size iyi yolculuklar demeyeceğim!
Hayatımdan bir safra daha gitti, şimdi sevinmeliyim...
.