31 Ağustos 2007 Cuma

Önce dil!...

.

Keşke,
Haşmet Zeybek de TİYATRONLINE'da...
olsaydı!...

tıkla: tiyatronline yada TİYATRONLINE

30 Ağustos 2007 Perşembe

Barışarock'ta neler oldu?...

tıkla: Barışarock Alan Koordinasyon'dan tiyatrom'a gelen açıklama

Ölüm yeri: Beyoğlu Emniyeti

Beyoğlu'nda gözaltına alınan Nijeryalı Festus Okey, polis kurşunuyla öldü. Emniyet'e göre Okey polisin elinden silahı almak isterken vurulmuştu. Mülteciler endişeli: Daha önce dövüldük. Fakat ilk kez bir arkadaşımız ölüyor. Acaba devamı gelir mi?

tıkla: Milliyet

AKP, Kültür Bakanı olarak Günay'ı uygun gördü!...

Adalet Ağaoğlu, Kültür Bakanı'nı vaftiz etti:

Ertuğrul Günay’ı siyasal hayat ve memleket meselelerinin yanı sıra edebiyat ve sanat dünyasına da yakınlık göstermiş biri olarak biliyor ve tanıyorum. Bakan oluşunu büyük bir sıcaklıkla karşıladım. Günay’ın düşünceyi ifade ve yaratma özgürlüğüne tam anlamıyla sahip çıkacağını umuyor, bunu bekliyorum.
tıkla: Milliyet

29 Ağustos 2007 Çarşamba

GÜL'ÜN EVRİMİ

GÜL
ABDullah GÜL

FETHULLAH GÜLEN
GÜLEN GÜL

28 Ağustos 2007 Salı

Barışarock'ta neler oldu?...

(Bu konuyla ilgili tıkla: istanbul indymedia)


Sağlıklı bilgi alınamadığı için, nesnel yorum yapmakta zorlanan tiyatro siteleri, körün fili tanımlaması gibi, apayrı şeyler yazabiliyorlar. Biz de yazılanları biraraya getirmeye çalışıyoruz:


Barışarock Alan Koordinasyon'dan tiyatrom'a gelen açıklama


BarışaRock her sene tiyatrolara, atölyelere, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına, forumlara, belgesel film gösterilerine yer verir, kucak açar, BarışaRock'ın savundukları doğrultusunda BarışaRock'ı beraber örgütler. Bu yıl 5.si gerçekleşen ve binlerce insanın katıldığı BarışaRock hiç istemediğimiz olaylara da sahne oldu…

BarışaRock'a davet ettiğimiz tiyatrolar ile pazar günü son derece tatsız gelişmeler yaşandı. BarışaRock İnisiyatifi ile BarışaRock'a gelen tiyatro grupları ile 5 saat süren tartışmaların sonucu tiyatro sahnesini iptal etmek zorunda kaldık. BarışaRock'tan bir gün önce, Perşembe günü tiyatrolar grubundan Mehmet Esatoğlu ile ilgili “taciz” iddiası olan bir haber aldık. Perşembe gününden itibaren alandaydık ve tiyatrolar grubundan BarışaRock İnisiyatifi ile ilişkisi olan arkadaşlarla haberleşip, durumu anlatıp kendisiyle görüşmek istediğimizi söyledik. Bize zaten alanda olmadığını söylediler. Pazar günü Mehmet Esatoğlu ve inisiyatiften bir arkadaşımızla öğlen görüştüğümüzde durumu anlattık ve tiyatrolarla ilişkisinin olmaması gerektiğini söyledik. Biz BarışaRock'ın bir mahkeme olmadığını kendisinin haklı ya da haksız olmadığını tartışmadığımızı, ispat ya da olayın kendisiyle ilgilenmediğimizi, kadının söylediğinin bizim için esas olduğunu anlattık.

Bunun üstüne, Mehmet Esatoğlu kendisinin zaten bir oyunu olmadığını ve alandan çıkacağını bildirdi. Ama yarım saat sonra tiyatro alanında kendisini gördük ve tiyatrolardan konuştuğumuz arkadaşa durumu sorduk. Bize yakın zamanda çıkacağı bildirildi. Kısa bir süre sonra "BarışaRock alanında tacizci istemiyoruz" diyen bir grup tarafından alandan çıkması için protesto edilmeye başlandı. İnisiyatiften iki kişi, tiyatrolardan iki kişi ve Esatoğlu'nu protesto eden eşcinsel ve feministlerden iki kişi ile görüştük. Esatoğlu'nun yarım saat içinde alandan çıkması ve tiyatroların oynanması doğrultusunda ortak bir karar aldık. Tiyatroların bu ortak kararın altında imzası tabii vardı.

Tiyatro "temsilcisi" olarak gelen arkadaşlar diğer tiyatrolarla bir saat toplantı yaptı, sabırla bekledik. Bu arada söz verildiği gibi Esatoğlu alandan çıkmamış aksine toplantıya katılmıştı. Protesto eden grup ve BarışaRock inisiyatifi ise verilen söze güvenerek iki kişi bırakarak tiyatroları terk etmişti. BarışaRock inisiyatifinden aynı iki kişi tiyatroların yanına gittiğinde ortaklaşa aldığımız karar sanki hiç alınmamış gibi Esatoğlu'nun işi olmamasına rağmen çıkmayacağını alanda kalacağını, kendisinin arkasında olduklarını bildirdiler. Bunu tiyatrolara bir saldırı olarak nitelendirdiklerini açıkladılar. Biz de Esatoğlu alınan ortak karara uyup çıkarsa tiyatrolarla ilgili kimsenin bir sorunu olmadığını anlattık.

Ve tiyatrolar devam ediyor diye alanda Esatoğlu'nu yanlarına alıp yürüyen tiyatro temsilcilerinin "oyun tanıtımı" başladı.

Alınan karara uyulmaması sebebiyle, festivalin üçüncü (son) günü, hava karardıktan sonra tiyatro sahnesini kapatmak zorunda kaldık. Esatoğlu'nun anlaşmadan saatler sonra hala gitmediğini gören eşcinseller ve feministlerden oluşan grup ile tiyatrocular arasında gerilim başladı.

İki grubun çatışmaya başlaması (ilk yumruğu kimin vurduğu bizim sorunumuz değil) üzerine güvenlik soruna dahil oldu. BarışaRock gönüllülerinin büyük çabasıyla güvenliğin kaba kuvvet kullanması engellendi, gruplar arasına barikat kuruldu. Tiyatrolar bu şartlar altında 40 dakika daha oyunlarına devam ederek, sanata karşı duydukları müthiş sevgiyi ifade etti. Bu sırada yoğun uğraşlar sonucu feministlerin ve eşcinsellerin tiyatro alanını terketmesi sağlandı.

Oyunları biten tiyatrolar, bu olayların ardından alanı terk etmiş, BarışaRock inisiyatifi de rahat bir nefes almıştır.

“Hitler'den bile beter faşist” olmakla suçlanan biz BarışaRock gönüllüleri için gerçekten anlaşılmaz ve üzücü bir gündü. Alanın inşasına en ufak katkısı olmayan bu insanların pervazsızca yalan söylemeleri BarışaRock inisiyatifinde sadece ve sadece öfke yaratmaktadır. Güçlükle bulduğumuz kaynaklarımızla birçok yerden keserek tiyatrolar için sahne kurup sonra da kapatmak takdir edersiniz ki hiçbirimizin istemeyeceği bir durumdur.

Barışarock Alan Koordinasyon

tıkla: tiyatrom


GERİ PLANDA FARKLI NİYETLER Mİ VAR?

Konu görmezden gelinemeyecek kadar yankı yarattı


Genç kitle içinde oldukça ilgi gören ve beş yıldır yapılan Barışarock bu yıl sorunlarıyla gündeme geldi. Bir grup katılımcının "Nejat Yavaşoğulları'na karşı Cuntacı Nejat Barışarock'dan defol" şeklindeki protestosunun ardından feminist bir grup da daha önce bazı yayınlarda adı taciz iddialarıyla anılan Mehmet Esatoğlu'nu festival alanında istemiyoruz şeklinde başlayan protestosu büyüdü ve adeta meydan kavgasına dönüştürüldü. Barışarock'ın bitmesine rağmen tartışmalar durulmadı ve tırmanarak sürüyor. Bu protestoların Barışarock'ı düzenleyenleri de böldüğü ve protestoların Barışarock'ı sabote etmek amaçlı olduğu çeşitli forumlarda dile getiriliyor. Her iki tarafın da öne sürdüğü haklı, haksız gerekçeler görülüyor. Örneğin hakkındaki taciz suçlamaları çok eskiye dayandığı halde geçen yıl da Barışarock'da yer alan Mehmet Esatoğlu (Tiyatro Simurg)un geçen yıl tacizci olarak görülmezken bu yıl protesto edilmesi ve bunun üzerinden meydan kavgası yaratılması da düşündürücü. Barışarock'da yaşananlar farklı nedenler üzerinden sürdürülse de geri planda bunların bahane olarak kullanılarak adeta Barışarock'a yön veren yada daha fazla yön vermek isteyen siyasi oluşumların çekişmesiymiş izlenimi var.

tıkla: tiyatrom


SAYIN MEHMET ESATOĞLU'NA AÇIK MEKTUP


A.Ertuğrul Timur


Tiyatro dünyası oldukça dar bir camia. Bu dünyaya girdikten kısa bir süre sonra neredeyse tamamını tanıdığınız tamamıyla dostluklarınız, en azından tanışıklığınız olan bir camia. Ve bu dar dünyanın tanışıklıklarla çevrelenmişliği içinde yayıncılık da bir hayli zor olmakta kuşkusuz. İşimiz salt oyun tanıtmak olsaydı elbette daha kolay olurdu ama haberciliği seçmişseniz bunun olumlusu kadar olumsuzu da karşınıza çıkacaktır.

Sayın Mehmet Esatoğlu'da tiyatro dünyası içerisinde tanıdığımız , bazı ortamlarda ortak pay ve paydalarda bulunduğumuz bir kişidir. Bizim tanıdığımız yada ortak paylaşımda bulunduğumuz Mehmet Esatoğlu özellikle başta amatör tiyatro olmak üzere örgütçü, bir yapıya sahiptir. Diğer kişisel özelliklerini özellikle gözlemlemiş yada gözlemlemeye gerek duymuş değiliz elbette ve buna hakkımız da yok.

Bu ön tanımlamanın ardından konumuza geçersek bugün tiyatro sitemize bazı yazışmalar, haberler açıklamalar düşmüştür. Bunlar bildiğiniz gibi Barışarock içerisinde yaşanan protestoya ilişkindir. Bilindiği gibi Barışarock'da iki yıldır tiyatro grupları da yer almaktadır ve bir çok tiyatro topluluğu sahneye çıkmaktadır. Sanatsal dayanışma adına güzel bir örnek olduğunu düşündüğümüz bu başlangıca bu yıl gölge düşmüştür. Barışarock da bir protesto olayı ve tiyatrolara bazı engellemeler yaşatıldığı haberleri bir anda sitelere, mail gruplarına düşmüştür.

Bize iletilen yada bizim bazı forum sayfalarından öğrendiğimiz bilgilere baktığımızda iki farklı şekilde konunun ele alındığını görüyoruz. Tiyatro dünyasının müdavimi olduğu sitelerde, mail gruplarında konu Barışarock'cıların tiyatroculara müdahalesi, engellemesi gibi anlatılıp ışıklarımız kapatıldı, sahneden indirildik, oyunumuz engellendi zorla dışarı atıldık gibi bir anlatı içinde ve daha da ileri gidilerek Barışarock organizasyonunu yapanları baskıcı, saldırgan, faşist, protestoculara bir grup sarhoş nitelemeleri ile yapılan bir anlatım. Tabi bu anlatımları okuduğunuz zaman şaşırmamak elde değil. Barışarock'ı organize edenler hem tiyatro topluluklarını davet edip, (kimlerin katılacağı önceden bellidir) konukları olarak yer verip, sonra onları protesto etmeleri, dışarı atmaya çalışmaları, sahneyi sabote etmeleri elbette şaşırtıcı bir durumdur.

Ama tiyatro dünyasındaki bu anlatıyla yetinmeyip barışarock 2007'nin konu edildiği bazı internet sayfalarını gezdiğinizde aktarılansa farklı bir tablodur. Buralarda anlatılan tabloda rockcıların tiyatroculara saldırısı, yada protestosu şeklinde olmadığı gibi barışarock'ı organize edenlerin de organize komitesi olarak bir baskısından söz edilmiyor. Buralarda yansıyan duruma göre yaşanan tiyatrocuları protesto değil bir tiyatrocuyu (Mehmet Esatoğlu) protestodur. Protestoyu düzenleyenler de barışarock organizatörleri değil feminist bir katılımcı gruptur.

Şimdi burada biraz durup düşünmek gerekiyor.

Rockcıların yada Barışarock'ı organize edenlerin genel olarak tiyatroculara cephe alması, saldırması, engellemesi ayrı bir durumdur, oradaki çok çeşitlilik içinde katılımcı bir grubun (feministlerin) bir kişiyi (Mehmet esatoğlu) protesto etmesi farklı bir konudur. Her iki durumu da beğenmeyebilir eleştirebilirsiniz ama bu eleştiri iki durumun çok farklı olduklarını dikkate alarak olmalıdır. Olayı çarpıtmak, farklı göstermek, kamuoyunu yanıltmak da işlenen suçun benzeri bir suçtur. O halde yaşanan gerçekte nedir bunu doğru haber almak ve doğru teşhis etmek zorundayız. Eğer ortada bir tek tiyatrocuya (yada kim ve neci olur olsun) haksız bir saldırı ve protesto varsa elbette bu bir tek kişi de sahiplenilmelidir ve festival eleştirilmelidir. Ama olayı farklı noktaya taşımak ve iki ayrı sanat dalının insanlarını rockcı - tiyatrocu diye karşı karşıya bırakmak yada barışarock komitesini veya festivalin genelini faşist, baskıcı, saldırgan ilan etmek de bizi yanılgıya götürebilir.

Festivale katılmadığım ve yaşananların tanığı olmadığım için ancak şu ana kadarki duyumlarımdan, aktarılanlardan yola çıkarak yaşananları şu şekilde özetleyebiliriz. Barışarock festivalinde bir çok tiyatro topluluğunun yanısıra tiyatro simurg'un da bir standı vardır ve bu çok katılımlı çok renkli festivalde feminist bir grup burada bulunan Mehmet Esatoğlu'nu protesto etmiş, onun gibi birinin Barışarock içerisinde yeri olmadığını, bu alanı terk etmesini istemiştir. Esatoğlu alanı terk etmeyi reddetmiş, protestonun şekli değişip sert bir hal almaya başlayınca Barışarock'cılar da Esatoğlu'ndan alanı terk etmesini istemiştir. Bu talep kabul görmeyince festival güvenliği ekibi sayın Esatoğlu'nu dışarı çıkarmıştır. (Bu aktarımlar ne kadar doğrudur bunu tarafların yazması ile öğreneceğiz)

Peki festivalde bir grup feminist Mehmet Esatoğlu'nu neden hedef almıştır? Haberde de dile getirdiğimiz gibi çeşitli kereler Mehmet Esatoğlu'nun tiyatro çalışmaları içerisinde "kadına taciz" suçu işlediği iddiaları vardır. Şimdi bu geldiğimiz noktada durum değişmektedir. Eğer haberi buraya dek doğru kabul edersek ortada ne rockcıların, na Barışarock festival komitesinin, ne bir grup insanın "tiyatroya ve tiyatroculara" protestosu değil "Feministlerin tacizci olduğunu düşündükleri bir kişiye protestoları" söz konusudur. Olayın, protestonun çıkış noktası budur. Bunun sonunda tiyatroculara topyekün bir taaruz, bir engelleme, oyunu sahneyi sabote etme gibi durumlar yaşanmışsa bu elbette eleştirilmelidir, yeterli önlemi almayan festival komitesi suçlanmalıdır fakat olayın sonucu kadar nedenini de saptırmadan konu ele alınmalıdır.

Rockcıların yada barışarockcıların tiyatrocuları protestosu yada engellemesi barışarockın deklare ettikleri ilkelerine aykırıdır ama oradaki çok renkliliğin içindeki feminist bir kanadın oradaki tacizcilikle suçlanan birini protestosu ise cinsiyetçiliğe karşı olduğunu deklare eden bir festivale aykırı değildir. (Elbette protestonun şekli ve sınırları ölçülü ve saldırgan olmadığı takdirde)

Olayı biraz daha netleştirdikten sonra gelelim Sayın Mehmet Esatoğlu'na açık mektubumuza

Yukarıda da yazdığım gibi Mehmet Esatoğlu bizim açımızdan tiyatro dünyası içerisinde tanıdığımız , ortak pay ve paydalarda bulunduğumuz bir kişidir. Bizim tanıdığımız yada ortak paylaşımda bulunduğumuz Mehmet Esatoğlu özellikle başta amatör tiyatro olmak üzere örgütçü, bir yapıya sahiptir. Ne tacizciliğine şahidiz ne de bunu bu şekilde bir haber yaptık.

Fakat,

Sayın Esatoğlu'nun birlikte çalıştığı yada çalıştırdığı oyuncu yada kursiyerlerine (hatta bazı yayınlarda çocuklara) tacizde bulunduğu, çocukları taciz ettiği için çalıştığı eğitim kurumundan atıldığı iddiaları ilk defa Barışarock da dile getirilmiş bir konu değil yaklaşık 8 yıldır zaman zaman gündeme getirilmektedir.

İnternet ortamı kaygan bir zemindir. Bugün bir saat içinde çok sayıda foruma girip birini tacizle suçlayabilir, bir saat içinde bir kaç site kurup istediğinizce yalan dolan habercilik yapabilirsiniz. Hele ki henüz sanal suçların yerli yerine oturmadığı ortamda salt internete dayalı bilgilere asla güvenmek doğru değildir. Bu iddialar zaman zaman internet ortamında yer aldığı gibi bildiğimiz kadar Hürriyet Gazetesi, Evrensel gazetesi, Pazartesi dergisinde de bu konu basılı yayın olarak yer almıştır.

Fakat,

İster sanal ister basılı, ister sesli yada görüntülü yayıncılık olsun bu tür haberlerin, yorumların kaleme alınmış olması suçu sabitlemez. Bir suçun sabitleneceği yer sadece ve sadece olayı yaşayanların açık beyanlarıyla adli kurumların vereceği hükümdür. Bugüne dek Sayın Esatoğlu ile ilgili böyle bir hüküm verildiğini duymadık, görmedik. Kesinleşmiş bir yargı kararı, bir hüküm olmadıkça bu tür iddialarda bulunmak suçlamayken suç halini de alacaktır.

O halde bize göre Sayın Esatoğlu aralıklarla nükseden bu suçlamalar karşısında susmak yerine konuşma ve yasal hakkını kullanmayı tercih etmelidir. Aksi halde zaman zaman farklı ortamlarda bu suçlamalara, yayınlara, protestolara maruz kalmaya devam edecektir. Buna mecbur mudur? Hayır değildir çünkü savunan değil suçlayan suçu ispatla yükümlüdür. Fakat ortadaki iddia çalıştırıcının çalıştırdıklarına hatta çocuklara tacizi olunca toplumun hassas olduğu bir konudur, ve bu iddiadaki suçlanan kişi de sanatçı kimliğinden dolayı toplum önünde ve barışarock yada benzeri toplumsal faaliyetlerde hep bulunacak bir kişi ise yaşananların benzerlerinin yaşanmaması adına artık bu hesaplaşma yapılmalı buradaki irin akıtılmalıdır.

tıkla: tiyatrom


BARIŞAROCK'TA TİYATROYA SALDIRI


Gölge Tiyatro


Bu yıl 5.’si gerçekleşen ve 150 bin izleyici ile buluşan Barışarock Festivali çok tatsız olaylarla kapandı. Festivalin tiyatro bölümünde kapanış oyununa bir grup sarhoşun saldırısı 5 yıldır belli bir düzeyi yakalamaya çalışan festivale gölge düşürdü. Festivalin son günü coşkulu başladı. Bir yandan sivil toplum kuruluşlarının standlarının etrafında canlı tartışmalar, öte yandan söyleşi alanında gerek çevre gerekse tarihsel konular üzerine söyleşiler gençlik yığınlarının yakın ilgisiyle buluştu.

Öğle saatlerinde davullar eşliğinde tiyatroların duyuruları başladı. Festival alanını bir uçtan bir uca gezen 28 tiyatro topluluğu oyunlarla ilgili duyurular yapıp izleyicilere günün programını dağıttılar.

Bakırköy Oyuncuları, Gazi Mahallesi’nden Maske Tiyatro Topluluğu, Esenler’den Tiyatro Meşale, Esenyurt’tan Tiyatro Veto, Kadıköy’den Yeni İnsan Tiyatrosu, Kürt oyunculardan kurulu Seyr-i Mesel Tiyatrosu’nun oyun gösterileriyle başlayan etkinlikler akşamüstü izleyiciyle karşılıklı sohbet biçiminde gerçekleşen bir forumla sürdü. Azerbaycanlı tiyatro adamı Rasim Aşın’ın yönetiminde gerçekleşen “Nasıl Bir Tiyatro İstiyoruz?” başlıklı forum gerek izleyiciden gerekse oyunculardan gelen değişik düşüncelerle oldukça canlı geçti.

Forumun bittiği dakikalarda bir grubun tiyatro alanına gelerek başlattığı protesto eylemi provokatif bir ortamı hazırladı. Oyuncuların bu ortamı yumuşatma girişimleri bazı Barışarock yöneticilerinin kışkırtmasıyla bir çatışmaya dönüştü.

Olayların yatışmasından sonra Barışarock’a katılan topluluklar Barışarock düzenleyicilerini tiyatro gösterilerinin sağlıklı yürüyebilmesi için görevlerini yapmaya çağırdılar. Ancak bir avuç saldırgan sarhoş güruha teslim olan Barışarock yöneticileri, sahneye çıkmış TiyatroEvi oyuncularının oyununu engellemek amacıyla sahne ışıklarını kapattılar.

Ortalığı yatıştırmak, saldırgan sarhoş güruhu tiyatro alanından uzaklaştırmak yerine tiyatro gösterilerini durdurmaya kalkan Barışarock yöneticilerinin tüm engelleme çabalarına rağmen gösteriler durmadı.

Sahnenin karşısında ışıklı bir alanda oyun oynamaya başlayan TiyatroEvi oyuncuları ve izleyiciler bir kez daha saldırıya uğradı. Küfür ve hakaretlerle saldıran saldırganların oyunu durdurma girişimleri izleyicilerin çabalarıyla engellendi.

Olayların ardından saldırganlarla oyuncular arasına özel güvenlik görevlilerinin girmesiyle oyun tamamlanabildi.

Bu olaylardan sonra bir protesto eylemi yapan 28 tiyatro topluluğu dekorlarını toplayarak Barışarock alanından ayrıldılar.

5. Barışarock bu yıl ne yazık ki var olan sorunları çözmekten kaçan, provokasyon ortamını ise sorumsuzca körükleyen yöneticileri yüzünden tarihinde kara bir leke olarak kalacak olaylarla kapandı.

tıkla: Gölge Tiyatro


BARIŞAROCK'DA MEHMET ESATOĞLU'NA FEMİNİST PROTESTO


Savaşa, İşgale, İşgalciye, militarizme, Çok uluslu şirketlere, Irkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe ve daha pek çok şeye karşıyız sloganı ile bu yıl 5.kez düzenlenen Barışarock'da iki yıldır sadece müzik grupları değil Tiyatro toplulukları da konuk ediliyordu. Bu yıl da Tiyatro alanında 30'a yakın topluluğun adı geçiyordu. Festivalin ilk iki günü sorunsuz geçerken son gün (26 Ağustos pazar) bir grup feminist Tiyatro Simurg standı önünde beklenmedik bir protesto başlattı. Protestoya sebep olarak Mehmet Esatoğlu'nun daha önce bazı yayınlarda adının çalıştırdığı kadınları taciz ettiği iddialarına geçiyor olması gösterildi. Protestonun ardından Barışarock'ı organize edenler Mehmet Esatoğlu'ndan yarım saat içinde alanı terk etmesini istedi. Esatoğlu'nun iddiaları ve protestoları reddederek alanı terk etmemek istemesi üzerine festival güvenliğince dışarı çıkarıldığı açıklandı. Mehmet Esatoğlu'nun adı bazı kereler bu iddialarla anılmış, konu Evrensel Gazetesi, Pazartesi dergisi, BÜO internet sitesi gibi yayınlarda dile getirilmiş, fakat bugüne dek resmi makamlara intikal etmiş bir taciz davası görülmemişti. Konuyla ilgili tarafların yapacakları detaylı açıklamalar sitemizden tiyatro kamuoyuna duyurulacaktır.

tıkla: tiyatrom


Eğer gerçekse biz de kınıyoruz!...


Konuyu anlayabilmiş değiliz... Barışarock yönetimi ile tiyatrolar anlaşarak, etkinliğin bir parçası olabilmeyi başarmışlarsa, kendi kendilerine oyun sahneleme yoluna gitmemişlerse, Barışarock yönetimi, çok ağır bir biçimde yargılanmalı!...

Konu netlik kazanırsa, biz de, sonuna dek, davanın peşini bırakmayacağız!...

Olayı önemsiyor ve aktarıyoruz:


BARIŞAROCK'TA TİYATROYA FAŞİST SALDIRI!
BARIŞAROCK Festivali Yöneticileri Faşistleri Bile Geçtiler!


Barışarock Festivali'nde son gün festival yöneticileri, sahnelenecek oyunları önlemek için, faşist diktatör Hitler'in bile yapmadığını yapıp, sahnenin ışığını ve ses düzenini kapatarak, oyunları engellemeye çalıştılar.

Barışarock festivalinin iç yüzünü açığa çıkaran bu olayları ve gelişmeleri daha sonra açıklayacağız.!

Şimdiden Tiyatroevi.com olarak bu çirkin saldırıyı kınıyor ve sebep olanları kamuoyu önünde teşhir edeceğimizi ilan ediyoruz.

tıkla: Gölge Tiyatro

Barışarock kavga doğurdu!...

Her tiyatro sitesinin farklı yorum yaptığı "Barışarock'taki kavga" konusunda, nesnel ve tarihsel bir mantıkla yazılmış bir sunuş niteliğinde olan Büktel'in link'ini okuyunuz:


Tacize uğrayan kadınlar, tacizle suçladıkları Esatoğlu'na "zaman aşımından beraat" hakkı tanıyacak gibi görünmüyorlar.

Mehmet Esatoğlu, Barış'a Rock'ta, feminist kadınların karşı tacizine uğradı

Barış'a Rock'ta tam olarak neler olduğunu bilmiyoruz. Bu konuda dayanaksız pek çok haber, internette dolaşıyor. Ama Esatoğlu'na yakınlığıyla bilinen tiyatroevi.com'un "Barışa Rock'ta Tiyatroya Saldırı" başlıklı haberinde saklanmaya çalışılan şu olgunun gerçekten yaşandığı kesinlikle anlaşılıyor:

tıkla: coskunbuktel.com

12 EYLÜL VE SANAT

Hilmi Bulunmaz, İsmail Hardal ve Kemal Kök'ün konuşmacı olacağı bir panel düzenlendi: 12 Eylül ve Sanat...

Gün: 8 Eylül 2007
Saat: 17.30
Yer: Hadi Çaman Tiyatro Salonu
Teşvikiye Cd. 160 Nişantaşı-Şişli
Tel: 212 246 17 77

HAYATIMIN RENKLERİ

BEŞ F BİR H

Barışarock'da Mehmet Esatoğlu'na kim saldırdı?

1) Faşistler
2) Feministler
3) Festivalciler
4) Fenerbahçeliler
5) Faili meçhuller
6) Hiçbiri

Türkiye Yazarlar Sendikası tavır koydu...

Egemenler, kültür alanında da boş durmuyor. Bir yandan gerici kültür oluştururken, diğer yandan devrimci kültür mirasına saldıran egemenler, ölülerimiz üzerinden de, kalleşliklerini sürdürüyor...

Burjuvazinin kuruluşları, her fırsatta karalama kampanyası yapıyor. Bize de direnmek ve karşı koymak düşüyor...

Gerici Zaman gazetesinde çıkan bir haberi aktarıyoruz:


Aziz Nesin MİT'çi mi değil mi polemiği


'Aziz Nesin MİT elemanıydı' haberleri polemik konusu oldu. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), yazar Aziz Nesin'le ilgili iddialara tepki gösterdi.

Dün, TYS'den yapılan yazılı açıklamada, 23 Ağustos tarihli Tempo dergisinde eski MİT'çi Neşet Güriş ile yapılan röportajda, 98 yaşındaki Güriş'in Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin hakkında yaptığı açıklamaların gerçeği yansıtmadığı ifade edildi. "Sabahattin Ali'nin öldürülüşünü 'basit bir hırsızlık' olarak niteleyen Güriş'in, hemen ardından MİT'in alakası yok. Ama olayı safha safha biliyorduk. Cemal Akis isimli arkadaşımız suikast yerine kadar gitmişti." ifadelerini 'çelişkili beyan' olarak nitelendiren TYS, Aziz Nesin'le ilgili açıklamaların ise hiçbir kanıta dayanmadığını, bunun bir 'çamur atma'dan ibaret olduğunu ifade etti. TYS açıklamasında, Güriş'in sözünü ettiği tarihlerde, Nesin'in 19-20 yaşlarında olduğu ve Kuleli Askeri Lisesi'ni yeni bitirdiği (Ankara Harp Okulu'ndan 1937 yılında mezun olduğu, ordudan 1944 yılında ayrıldığı) belirtilerek söz konusu beyanların tarihsel olarak da gerçeği yansıtmadığı ifade ediliyor. TYS açıklamasında şöyle deniliyor: "60-70 yıl aradan sonra, yalnızca hatıralara dayanılarak yapılan açıklamaların, kanıt değeri de, hatta haber değeri de taşıyamayacağı herkesçe bilinir. Neşet Güriş'i, kanıt olmadan, dedikodu düzeyinde konuştuğu için kınıyor; röportajı yapan Enis Tayman'ı ise herhangi bir ansiklopediden bile kolayca sağlaması yapılabilecek sözleri gerçek kabul ettiği için, daha özenli olmaya davet ediyoruz." Tempo'nun geçen haftaki son sayısında yer alan röportajda eski MİT'çi Neşet Güriş, Aziz Nesin'in MİT elemanı olduğunu, maaşını da kendisinin götürdüğünü iddia etmişti.


tıkla: Zaman

27 Ağustos 2007 Pazartesi

SAYIN MEHMET ESATOĞLU'NA AÇIK MEKTUP


A.Ertuğrul Timur


Tiyatro dünyası oldukça dar bir camia. Bu dünyaya girdikten kısa bir süre sonra neredeyse tamamını tanıdığınız tamamıyla dostluklarınız, en azından tanışıklığınız olan bir camia. Ve bu dar dünyanın tanışıklıklarla çevrelenmişliği içinde yayıncılık da bir hayli zor olmakta kuşkusuz. İşimiz salt oyun tanıtmak olsaydı elbette daha kolay olurdu ama haberciliği seçmişseniz bunun olumlusu kadar olumsuzu da karşınıza çıkacaktır.

Sayın Mehmet Esatoğlu'da tiyatro dünyası içerisinde tanıdığımız , bazı ortamlarda ortak pay ve paydalarda bulunduğumuz bir kişidir. Bizim tanıdığımız yada ortak paylaşımda bulunduğumuz Mehmet Esatoğlu özellikle başta amatör tiyatro olmak üzere örgütçü, bir yapıya sahiptir. Diğer kişisel özelliklerini özellikle gözlemlemiş yada gözlemlemeye gerek duymuş değiliz elbette ve buna hakkımız da yok.

Bu ön tanımlamanın ardından konumuza geçersek bugün tiyatro sitemize bazı yazışmalar, haberler açıklamalar düşmüştür. Bunlar bildiğiniz gibi Barışarock içerisinde yaşanan protestoya ilişkindir. Bilindiği gibi Barışarock'da iki yıldır tiyatro grupları da yer almaktadır ve bir çok tiyatro topluluğu sahneye çıkmaktadır. Sanatsal dayanışma adına güzel bir örnek olduğunu düşündüğümüz bu başlangıca bu yıl gölge düşmüştür. Barışarock da bir protesto olayı ve tiyatrolara bazı engellemeler yaşatıldığı haberleri bir anda sitelere, mail gruplarına düşmüştür.

Bize iletilen yada bizim bazı forum sayfalarından öğrendiğimiz bilgilere baktığımızda iki farklı şekilde konunun ele alındığını görüyoruz. Tiyatro dünyasının müdavimi olduğu sitelerde, mail gruplarında konu Barışarock'cıların tiyatroculara müdahalesi, engellemesi gibi anlatılıp ışıklarımız kapatıldı, sahneden indirildik, oyunumuz engellendi zorla dışarı atıldık gibi bir anlatı içinde ve daha da ileri gidilerek Barışarock organizasyonunu yapanları baskıcı, saldırgan, faşist, protestoculara bir grup sarhoş nitelemeleri ile yapılan bir anlatım. Tabi bu anlatımları okuduğunuz zaman şaşırmamak elde değil. Barışarock'ı organize edenler hem tiyatro topluluklarını davet edip, (kimlerin katılacağı önceden bellidir) konukları olarak yer verip, sonra onları protesto etmeleri, dışarı atmaya çalışmaları, sahneyi sabote etmeleri elbette şaşırtıcı bir durumdur.

Ama tiyatro dünyasındaki bu anlatıyla yetinmeyip barışarock 2007'nin konu edildiği bazı internet sayfalarını gezdiğinizde aktarılansa farklı bir tablodur. Buralarda anlatılan tabloda rockcıların tiyatroculara saldırısı, yada protestosu şeklinde olmadığı gibi barışarock'ı organize edenlerin de organize komitesi olarak bir baskısından söz edilmiyor. Buralarda yansıyan duruma göre yaşanan tiyatrocuları protesto değil bir tiyatrocuyu (Mehmet Esatoğlu) protestodur. Protestoyu düzenleyenler de barışarock organizatörleri değil feminist bir katılımcı gruptur.

Şimdi burada biraz durup düşünmek gerekiyor.

Rockcıların yada Barışarock'ı organize edenlerin genel olarak tiyatroculara cephe alması, saldırması, engellemesi ayrı bir durumdur, oradaki çok çeşitlilik içinde katılımcı bir grubun (feministlerin) bir kişiyi (Mehmet esatoğlu) protesto etmesi farklı bir konudur. Her iki durumu da beğenmeyebilir eleştirebilirsiniz ama bu eleştiri iki durumun çok farklı olduklarını dikkate alarak olmalıdır. Olayı çarpıtmak, farklı göstermek, kamuoyunu yanıltmak da işlenen suçun benzeri bir suçtur. O halde yaşanan gerçekte nedir bunu doğru haber almak ve doğru teşhis etmek zorundayız. Eğer ortada bir tek tiyatrocuya (yada kim ve neci olur olsun) haksız bir saldırı ve protesto varsa elbette bu bir tek kişi de sahiplenilmelidir ve festival eleştirilmelidir. Ama olayı farklı noktaya taşımak ve iki ayrı sanat dalının insanlarını rockcı - tiyatrocu diye karşı karşıya bırakmak yada barışarock komitesini veya festivalin genelini faşist, baskıcı, saldırgan ilan etmek de bizi yanılgıya götürebilir.

Festivale katılmadığım ve yaşananların tanığı olmadığım için ancak şu ana kadarki duyumlarımdan, aktarılanlardan yola çıkarak yaşananları şu şekilde özetleyebiliriz. Barışarock festivalinde bir çok tiyatro topluluğunun yanısıra tiyatro simurg'un da bir standı vardır ve bu çok katılımlı çok renkli festivalde feminist bir grup burada bulunan Mehmet Esatoğlu'nu protesto etmiş, onun gibi birinin Barışarock içerisinde yeri olmadığını, bu alanı terk etmesini istemiştir. Esatoğlu alanı terk etmeyi reddetmiş, protestonun şekli değişip sert bir hal almaya başlayınca Barışarock'cılar da Esatoğlu'ndan alanı terk etmesini istemiştir. Bu talep kabul görmeyince festival güvenliği ekibi sayın Esatoğlu'nu dışarı çıkarmıştır. (Bu aktarımlar ne kadar doğrudur bunu tarafların yazması ile öğreneceğiz)

Peki festivalde bir grup feminist Mehmet Esatoğlu'nu neden hedef almıştır? Haberde de dile getirdiğimiz gibi çeşitli kereler Mehmet Esatoğlu'nun tiyatro çalışmaları içerisinde "kadına taciz" suçu işlediği iddiaları vardır. Şimdi bu geldiğimiz noktada durum değişmektedir. Eğer haberi buraya dek doğru kabul edersek ortada ne rockcıların, na Barışarock festival komitesinin, ne bir grup insanın "tiyatroya ve tiyatroculara" protestosu değil "Feministlerin tacizci olduğunu düşündükleri bir kişiye protestoları" söz konusudur. Olayın, protestonun çıkış noktası budur. Bunun sonunda tiyatroculara topyekün bir taaruz, bir engelleme, oyunu sahneyi sabote etme gibi durumlar yaşanmışsa bu elbette eleştirilmelidir, yeterli önlemi almayan festival komitesi suçlanmalıdır fakat olayın sonucu kadar nedenini de saptırmadan konu ele alınmalıdır.

Rockcıların yada barışarockcıların tiyatrocuları protestosu yada engellemesi barışarockın deklare ettikleri ilkelerine aykırıdır ama oradaki çok renkliliğin içindeki feminist bir kanadın oradaki tacizcilikle suçlanan birini protestosu ise cinsiyetçiliğe karşı olduğunu deklare eden bir festivale aykırı değildir. (Elbette protestonun şekli ve sınırları ölçülü ve saldırgan olmadığı takdirde)

Olayı biraz daha netleştirdikten sonra gelelim Sayın Mehmet Esatoğlu'na açık mektubumuza

Yukarıda da yazdığım gibi Mehmet Esatoğlu bizim açımızdan tiyatro dünyası içerisinde tanıdığımız , ortak pay ve paydalarda bulunduğumuz bir kişidir. Bizim tanıdığımız yada ortak paylaşımda bulunduğumuz Mehmet Esatoğlu özellikle başta amatör tiyatro olmak üzere örgütçü, bir yapıya sahiptir. Ne tacizciliğine şahidiz ne de bunu bu şekilde bir haber yaptık.

Fakat,

Sayın Esatoğlu'nun birlikte çalıştığı yada çalıştırdığı oyuncu yada kursiyerlerine (hatta bazı yayınlarda çocuklara) tacizde bulunduğu, çocukları taciz ettiği için çalıştığı eğitim kurumundan atıldığı iddiaları ilk defa Barışarock da dile getirilmiş bir konu değil yaklaşık 8 yıldır zaman zaman gündeme getirilmektedir.

İnternet ortamı kaygan bir zemindir. Bugün bir saat içinde çok sayıda foruma girip birini tacizle suçlayabilir, bir saat içinde bir kaç site kurup istediğinizce yalan dolan habercilik yapabilirsiniz. Hele ki henüz sanal suçların yerli yerine oturmadığı ortamda salt internete dayalı bilgilere asla güvenmek doğru değildir. Bu iddialar zaman zaman internet ortamında yer aldığı gibi bildiğimiz kadar Hürriyet Gazetesi, Evrensel gazetesi, Pazartesi dergisinde de bu konu basılı yayın olarak yer almıştır.

Fakat,

İster sanal ister basılı, ister sesli yada görüntülü yayıncılık olsun bu tür haberlerin, yorumların kaleme alınmış olması suçu sabitlemez. Bir suçun sabitleneceği yer sadece ve sadece olayı yaşayanların açık beyanlarıyla adli kurumların vereceği hükümdür. Bugüne dek Sayın Esatoğlu ile ilgili böyle bir hüküm verildiğini duymadık, görmedik. Kesinleşmiş bir yargı kararı, bir hüküm olmadıkça bu tür iddialarda bulunmak suçlamayken suç halini de alacaktır.

O halde bize göre Sayın Esatoğlu aralıklarla nükseden bu suçlamalar karşısında susmak yerine konuşma ve yasal hakkını kullanmayı tercih etmelidir. Aksi halde zaman zaman farklı ortamlarda bu suçlamalara, yayınlara, protestolara maruz kalmaya devam edecektir. Buna mecbur mudur? Hayır değildir çünkü savunan değil suçlayan suçu ispatla yükümlüdür. Fakat ortadaki iddia çalıştırıcının çalıştırdıklarına hatta çocuklara tacizi olunca toplumun hassas olduğu bir konudur, ve bu iddiadaki suçlanan kişi de sanatçı kimliğinden dolayı toplum önünde ve barışarock yada benzeri toplumsal faaliyetlerde hep bulunacak bir kişi ise yaşananların benzerlerinin yaşanmaması adına artık bu hesaplaşma yapılmalı buradaki irin akıtılmalıdır.


tıkla: tiyatrom
Barışarock’ta Tiyatroya Saldırı


Gölge Tiyatro


Bu yıl 5.’si gerçekleşen ve 150 bin izleyici ile buluşan Barışarock Festivali çok tatsız olaylarla kapandı. Festivalin tiyatro bölümünde kapanış oyununa bir grup sarhoşun saldırısı 5 yıldır belli bir düzeyi yakalamaya çalışan festivale gölge düşürdü. Festivalin son günü coşkulu başladı. Bir yandan sivil toplum kuruluşlarının standlarının etrafında canlı tartışmalar, öte yandan söyleşi alanında gerek çevre gerekse tarihsel konular üzerine söyleşiler gençlik yığınlarının yakın ilgisiyle buluştu.

Öğle saatlerinde davullar eşliğinde tiyatroların duyuruları başladı. Festival alanını bir uçtan bir uca gezen 28 tiyatro topluluğu oyunlarla ilgili duyurular yapıp izleyicilere günün programını dağıttılar.

Bakırköy Oyuncuları, Gazi Mahallesi’nden Maske Tiyatro Topluluğu, Esenler’den Tiyatro Meşale, Esenyurt’tan Tiyatro Veto, Kadıköy’den Yeni İnsan Tiyatrosu, Kürt oyunculardan kurulu Seyr-i Mesel Tiyatrosu’nun oyun gösterileriyle başlayan etkinlikler akşamüstü izleyiciyle karşılıklı sohbet biçiminde gerçekleşen bir forumla sürdü. Azerbaycanlı tiyatro adamı Rasim Aşın’ın yönetiminde gerçekleşen “Nasıl Bir Tiyatro İstiyoruz?” başlıklı forum gerek izleyiciden gerekse oyunculardan gelen değişik düşüncelerle oldukça canlı geçti.

Forumun bittiği dakikalarda bir grubun tiyatro alanına gelerek başlattığı protesto eylemi provokatif bir ortamı hazırladı. Oyuncuların bu ortamı yumuşatma girişimleri bazı Barışarock yöneticilerinin kışkırtmasıyla bir çatışmaya dönüştü.

Olayların yatışmasından sonra Barışarock’a katılan topluluklar Barışarock düzenleyicilerini tiyatro gösterilerinin sağlıklı yürüyebilmesi için görevlerini yapmaya çağırdılar. Ancak bir avuç saldırgan sarhoş güruha teslim olan Barışarock yöneticileri, sahneye çıkmış TiyatroEvi oyuncularının oyununu engellemek amacıyla sahne ışıklarını kapattılar.

Ortalığı yatıştırmak, saldırgan sarhoş güruhu tiyatro alanından uzaklaştırmak yerine tiyatro gösterilerini durdurmaya kalkan Barışarock yöneticilerinin tüm engelleme çabalarına rağmen gösteriler durmadı.

Sahnenin karşısında ışıklı bir alanda oyun oynamaya başlayan TiyatroEvi oyuncuları ve izleyiciler bir kez daha saldırıya uğradı. Küfür ve hakaretlerle saldıran saldırganların oyunu durdurma girişimleri izleyicilerin çabalarıyla engellendi.

Olayların ardından saldırganlarla oyuncular arasına özel güvenlik görevlilerinin girmesiyle oyun tamamlanabildi.

Bu olaylardan sonra bir protesto eylemi yapan 28 tiyatro topluluğu dekorlarını toplayarak Barışarock alanından ayrıldılar.

5. Barışarock bu yıl ne yazık ki var olan sorunları çözmekten kaçan, provokasyon ortamını ise sorumsuzca körükleyen yöneticileri yüzünden tarihinde kara bir leke olarak kalacak olaylarla kapandı.

tıkla: Gölge Tiyatro
BARIŞAROCK'DA MEHMET ESATOĞLU'NA FEMİNİST PROTESTO


Savaşa, İşgale, İşgalciye, militarizme, Çok uluslu şirketlere, Irkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe ve daha pek çok şeye karşıyız sloganı ile bu yıl 5.kez düzenlenen Barışarock'da iki yıldır sadece müzik grupları değil Tiyatro toplulukları da konuk ediliyordu. Bu yıl da Tiyatro alanında 30'a yakın topluluğun adı geçiyordu. Festivalin ilk iki günü sorunsuz geçerken son gün (26 Ağustos pazar) bir grup feminist Tiyatro Simurg standı önünde beklenmedik bir protesto başlattı. Protestoya sebep olarak Mehmet Esatoğlu'nun daha önce bazı yayınlarda adının çalıştırdığı kadınları taciz ettiği iddialarına geçiyor olması gösterildi. Protestonun ardından Barışarock'ı organize edenler Mehmet Esatoğlu'ndan yarım saat içinde alanı terk etmesini istedi. Esatoğlu'nun iddiaları ve protestoları reddederek alanı terk etmemek istemesi üzerine festival güvenliğince dışarı çıkarıldığı açıklandı. Mehmet Esatoğlu'nun adı bazı kereler bu iddialarla anılmış, konu Evrensel Gazetesi, Pazartesi dergisi, BÜO internet sitesi gibi yayınlarda dile getirilmiş, fakat bugüne dek resmi makamlara intikal etmiş bir taciz davası görülmemişti. Konuyla ilgili tarafların yapacakları detaylı açıklamalar sitemizden tiyatro kamuoyuna duyurulacaktır.

tıkla: tiyatrom

Eğer gerçekse biz de kınıyoruz!...

Konuyu anlayabilmiş değiliz... Barışarock yönetimi ile tiyatrolar anlaşarak, etkinliğin bir parçası olabilmeyi başarmışlarsa, kendi kendilerine oyun sahneleme yoluna gitmemişlerse, Barışarock yönetimi, çok ağır bir biçimde yargılanmalı!...

Konu netlik kazanırsa, biz de, sonuna dek, davanın peşini bırakmayacağız!...

Olayı önemsiyor ve aktarıyoruz:


BARIŞAROCK'TA TİYATROYA FAŞİST SALDIRI!
BARIŞAROCK Festivali Yöneticileri Faşistleri Bile Geçtiler!

Barışarock Festivali'nde son gün festival yöneticileri, sahnelenecek oyunları önlemek için, faşist diktatör Hitler'in bile yapmadığını yapıp, sahnenin ışığını ve ses düzenini kapatarak, oyunları engellemeye çalıştılar.

Barışarock festivalinin iç yüzünü açığa çıkaran bu olayları ve gelişmeleri daha sonra açıklayacağız.!

Şimdiden Tiyatroevi.com olarak bu çirkin saldırıyı kınıyor ve sebep olanları kamuoyu önünde teşhir edeceğimizi ilan ediyoruz.

tıkla: Gölge Tiyatro

26 Ağustos 2007 Pazar

12 Eylül ve Sanat


12 Eylül Faşizmi'nin; kültürel ortamı, küçükburjuvalar emrine vermek için harcadığı çabanın ayrımındayız. Özellikle tiyatro dünyasındaki çürümeyi, her saniye gözlemliyoruz. Tiyatronun faşizme teslim olmasını hazırlayan devlet, bu alanda 12 Eylül ruhunun yaşaması için, her yolu mübah görüyor: Çanak yalatıyor, sadaka veriyor, sopa gösteriyor!... Bu duruma "dur" diyebilecek yürekli insanların savaşımı sürüyor... Bu bağlamda sürekli olarak etkinlikler yapılıyor. Sanat Cephesi de, yönünü sosyalizme dönen bir oluşum olarak, karınca kararınca üstüne düşeni yapıyor. Bize de "görev" öneren Sanat Cephesi'nin çağrısını olumlu karşılıyoruz:


Merhaba

Öncelikle nasılsınız?...

Eylül ayı içersinde başını 78'LİLER ADALET VE DAYANIŞMA DERNEĞİ'nin (78'ADADER) çektiği 12 Eylül ile ilgili bir dizi etkinlik gerçekleştirilecektir.

Eylül'ün 8'inde (Cumartesi günü) 12 EYLÜL VE SANAT başlıklı etlkinliğin organizasyonunu SANAT CEPHESİ yapacaktır.

12 EYLÜL VE SANAT konulu etkinlik Nişantaşı'nda Hadi Çaman Tiyatrosu'nda öğleden sonra gerçekleştirilecektir. (Ayrıntılar netleşme aşamasındadır.)

12 EYLÜL VE SANAT konulu etkinlikte, uygunsanız konuşmacı olmanızı istiyoruz. Kabul ederseniz SANAT CEPHESİ'ndeki arkadaşlar ve siz konuşmacı olacaksınız. Ve yine etkinliğin yönetimini SANAT CEPHESİ gerçekleştirecektir.

12 Eylül sonrası bir çok kültür kurumu/dergisi içersinde bulunmuş biri olarak, sürecin daha iyi kavranmasına katkınızın olacağını düşünüyoruz.

Cevabınızı bekliyoruz...

Ayrıca SORUN Yayınlarından SIRRI ÖZTÜRK selamlarını iletiyor.

Dostlukla...

SANAT CEPHESİ adına KEMAL KÖK
--
www.sanatcephesi.org

Soluncaya kadar...

.......... LALE DEVRİ'NDEN GÜL DEVRİ'NE!...

25 Ağustos 2007 Cumartesi

Eylül Sürgünleri

Güncelleme: Romanı okumadan, salt yayınevi sahibi İsmet Arslan tarafından armağan edildiği için, arka kapak yazısını sitemize taşıma isteği duymuştum. Ne var ki, okumaya başladığımda, roman olma niteliğine erişemediğini, siyasal ve ideolojik zaaflar taşıdığını, sosyalizme bakış açısının sakat olduğunu, estetik düzeysizlik içerisinde bulunduğunu... gördüm. Ne yazık ki, bu kitabı, okurlarıma öneremiyorum. Yayımlanmış herhangi bir yazıyı, sitemden çıkarma gibi bir alışkanlığa sahip olmadığımdan, bu güncellemeyi ekleme gereksinimi duydum...


arka kapak



Dönemler, zaman yumağı içinde alabora oluşlarla fazlalıklarını atarak tortulaşır ve gerçek kimliklerini arınmış olarak sanata, insanlara teslim ederler. Bu teslimiyet, gerçeğin işkencesiz, somut yansımasıdır.

12 Eylül gerçeği de, aradan geçen çeyrek yüzyıldan sonra tüm çıplaklığıyla teslim olmaktadır. Sanata yansıyan yüzü son dönemlerde iyice günyüzüne çıkmaktadır romanlarla, şiirlerle, resimlerle.

Daha önce Emeğin Öfkesi adlı yapıtıyla tanıdığımız Hüseyin Şengün, işte sözünü ettiğimiz bu dönemi Eylül Sürgünleri adıyla romanlaştırmış.

Öğretmen Ali Kemal'in gözünden bu dönem romanda yaşatılırken, zaman ve mekanın, olay örgüsündeki çözümleyici, duygusal/akılcı boyutunu akıcı bir dille izlemekteyiz. Sorun yaşananları anlamaktır, yoksa yaşam sizi dinlemeden akar gider. Bu noktada yaşamı nasıl suçlayabiliriz ki?

Eylül Sürgünleri, bir dönemin hilesiz bilançosudur.

tıkla: Kora Yayın

Zehirlenmek istemiyorsan...

....................OKUMA!...


SS (Sansürcü Sabri) tarafından çevrilen Petersburg adlı kitap, çevirmeninin sansürü savunan biri olması nedeniyle*, okunmaması gerekenler arasına atılmalı!...

Sabri Gürses sansürcüdür. Çevirileri sansürlüdür. Bu nedenle okunmamalı!...

Sabri Gürses'in (de) sansürcülüğünü belgeleyen Sansürlenen Tolstoy** adlı kitabı okumakta yarar var...


* tıkla: Çevirmen Otomat Mıdır? / Sabri Gürses
** Sansürlenen Tolstoy / Acar Burak Bengi / Yokuş Yayınları

24 Ağustos 2007 Cuma

Müstakbel Cumhurbaşkanı...

..............DİKENSİZ GÜL!...

A, AB, ABD, AKP... Oku bakayım: AABABDAKP...

Diyarbakır'da bir resmi bina inşaatı. Önündeki tabelada şunlar yazıyor:

Diyarbakır İstinaf Mahkemesi Binası İnşaatı. (Construction of Court of Appeal Building Diyarbakir)

Hibe Sözleşme Bedeli: 7 milyon 284 bin euro.

Financed by (parayı veren): European Union (Avrupa Birliği)

Faydalanıcı: T.C. Adalet Bakanlığı. Republic of Turkey, Ministry of Justice.


Şu anda ülkemizde “İstinaf Mahkemeleri” yoktur. AKP Hükümeti bu mahkemeleri kurmak için, yasa tasarısı hazırlamaktadır.

Yani yasa henüz kanunlaşmamıştır. Tesadüf bu ya; bu mahkemelerin kurulmasını, AB de ısrarlı bir şekilde istemektedir. AB'nin projesi ülkemizin bölünmesi sonrası, bu mahkemelerin “Eyalet Mahkemeleri” olarak kullanılmasıdır. AB bunu açık açık dile getirmektedir. AB sonuçtan o derece emindir ki, “7 milyon euro”yu bir çırpıda bağışlamış, mahkeme binasının inşaatına bile başlamıştır. Üstelik nerede? Tesadüf bu ya; yine Diyarbakır'da.

Özgür ülkemin, özgür meclisinin, özgür insanları. Özgür ülkemde, özgür meclisimin kararı bile olmadan, yasası bile çıkmadan, özgür ülkem daha bölünmeden, AB bu mahkeme inşaatını nasıl yaptırabilmektedir?

tıkla: mezunforum

Zaman Gazetesi ısıttı ve...

tıkla: soL

Kapitalizmin cilacısı öldü!...

Koç Holding, Sabancı Holding, Yapı Kredi... gibi işbirlikçi kapitalistlere hizmet eden Samih Rifat, ölümüyle birlikte vaftiz edilmeye çalışıldı...

Cumhuriyet Gazetesi, her kapitalist entelektüelin ardından methiyeler düzdüğü gibi, Samih Rifat'a da methiyeler düzdü. Entelektüel evrenin finans kapitale teslim edilmesi yönünde yayın yapan Cumhuriyet Kitap, Enis Batur imzasıyla, Samih Rifat'ı yere göğe sığdıramadı. (Bkz: 23 Ağustos 2007 / sayı: 914)

Bir erguvani olan Samih Rifat da, sosyalizm düşüncesini engelleyemeden, göçüp gitti!...

23 Ağustos 2007 Perşembe

12 Eylül ve Sanat

Sanat Cephesi, 12 Eylül ve Sanat konulu bir panel düzenliyor... 8 Eylül günü düzenlenecek paneli, biz de destekliyoruz...

Yerini ve saatini daha sonra açıklayacağımız panele katılmanızı arzu ediyoruz...
Affınıza sığınarak, daha önce yayımladığımız aşağıdaki yazıyı, (tıkla: tiyatrom tanıtmalık işlevi görüyor...) yeniden yayımlıyoruz:


Kuram, polemik, tartışma... gibi konulardan kaçınan tiyatrom, bundan böyle, salt tanıtım hizmeti verecek. Yeni tiyatro mevsimine yaklaştığımız şu günlerde, tiyatrom, tanıtmalık işlevinin ötesine gitmeyeceğini belli eden bir düzenlemeyle, okurlara sesleniyor. Her tiyatro sitesinin, kendine uygun gördüğü anlayışla hareket etmesi, son derecede doğal. tiyatrom'a yeni yayın siyasasında başarılar dileriz...


Tiyatrom.com 7 yıldan bu yana profesyonel, amatör, okul topluluğu tüm Türkiye'den yüzlerce oyunu sayfalarına konuk etti, geniş tanıtımlarına yer verdi. Bu sezon yine oyunlarınızın tanıtımı tiyatrom.com üzerinden çok geniş bir tiyatro sever kitleye ulaşacaktır. Tanıtımlarınızı, fotoğraf ve video linklerinizi iletiniz bu yıl sizinle birlikte daha da doyurucu sayfalarla perdelerimizi daha kalabalık seyirciye açalım.


tıkla: tiyatrom


Yukarıdaki yazıyı yayımlamamız üzerine, A. Ertuğrul Timur, bir e-posta yolladı:


Kuram, polemik, tartışma... gibi konulardan kaçınan tiyatrom, bundan böyle, salt tanıtım hizmeti verecek.


Bu kesinlik içeren yargıya nereden ulaştınız yada karar verdiniz bilemiyoruz. Böyle bir açıklamamız olmadı. Yayın çizgimizde de en ufak bir değişiklik yada yeniden yapılanma gibi bir şey söz konusu değildir. Biz her sezon başı yada yaklaşan süreçte buna benzer vurgular yaparız ve tiyatro sitemizin önceliğinin oyunlardan tiyatro severleri haberdar etmek olduğunu hatırlatırız. Bu bize tiyatrolardan bilgi akışını da hızlandıracak bir hatırlatmadır. Bu kez de bunu yaptık ve tiyatromun datebaseinde ne kadar çok sayıda oyunun tanıtıldığını, amacımızın sadece tiyatro haberleri , sorunları, polemikleri değil "oyunlara" ve "oyun araştıran seyirciye" hizmet olduğunu bugüne dek tanıttığımız oyunların tümünü birden ana sayfada linkleriyle sıralayarak göz önüne çıkardık. Tiyatro severin bu kadar çok sayıda oyunun tanıtımını bir arada bulabileceği bir başka yer olmadığı için ve bizde bu arşivi kolay oluşturmadığımız her bir sayfasına zaman içinde emek verdiğimiz için bu sayfalarımızı zaman zaman ön plana çıkarmak ve görevimiz saydığımız işlerden birine daha vurgu yapmaktır başka bir şey değil.

Bunu yada benzer uygulamaları bazan köşe yazıları, bazan söyleşiler, bazan kaynak sayfalarımız içinde yaparız.


Not : Bu mail sitenizde yayınlamanız yada yayınlamamanız için yada herhangi bir düzeltme talebi ile de gönderilmemiştir. Sadece sizi bilgilendirme amaçlıdır.


Öncelikle, A. Ertuğrul Timur, incelik gösterip, açıklama gönderdiği için, kendisine teşekkür ederiz...

"Kuram, polemik, tartışma... gibi konulardan kaçınan tiyatrom, bundan böyle, salt tanıtım hizmeti verecek."

Yukarıdaki tümce tamamıyla bizim izlenimimiz sonucu oluştu. tiyatrom'un şu andaki yayım siyasasına baktığımızda, aynı yargıda bulunmayı sürdürüyoruz...

Neden?...

Herşeyden önce, Coşkun Büktel gibi, ülkemizin yetiştirdiği önemli tiyatro düşünürlerinden birinin adına bile sansür konulması, bizi böyle düşünmeye itiyor...

Kuram, polemik, tartışma... gibi konulardan kaçınmamak için, öncelikle bilgiden yana, gerçekten yana, doğrudan yana olmak gerekir...

tiyatrom'un genel yayın yönetmeni Timur ne diyor ki:

"Yazar Coşkun Büktel'in Devlet Tiyatroları repertuar kurulundan geçemeyen çeviri ve eseri için bıkmadan usanmadan yürüttüğü bireysel sataşmalarından oluşan haber ve polemiklerini, hakaret ve küfürlere varan yazışmaları yayımlamayı reddetmekteyiz." (tıkla: Yaşasın Sansür)

Timur, Büktel'in yapıtlarının; Devlet Tiyatroları Repertuar Kurulu'ndan geçtiğini bilmiyor. (Bilgi sahibi değil!) Timur, bu gerçeği bilmediğinden, doğruya ulaşamıyor. Niyeti: Kuram, polemik, tartışma... gibi konulara ilgi göstermek olsa da, bilgiye / gerçeğe / doğruya ulaşılamadan, bu konulara (kuram, polemik, tartışma) ulaşılması olanaksız. Durum böyle olunca da, ister istemez tanıtmalık işlevinin ötesine gidilemiyor / gidilemez. Bu somut durumu ortaya koymak için, bilerek söyledik sözlerimizi. Yanlışlık yapmadık, niyet okumadık. Somut duruma baktık...

Timur'un; bilgisizlik içerisinde olduğu, gerçeğe aykırı davrandığı, doğruyu ıskaladığına o denli eminiz ki, hiç şaka yapmadan, Timur'a, iddia ettiği gibi; Büktel'in yapıtları Repertuar Kurulu'ndan geçmemişse, kendisine son model ve oldukça pahalı bir jeep armağan etme sözü verdik. (tıkla: A. Ertuğrul Timur'a aşağıdaki jeep'i veriyoruz!...)

Mustafa Demirkanlı gibi tescilli bir yalancıyla ittifak kuran Timur, ne denli iyi niyetli olursa olsun, "üzüm üzüme baka baka kararır" gibi, nesnel koşullar zorladığında, yalan söylemek zorunda kalıyor...

Timur'dan şunu istiyoruz:

a) Yalan söylemediyse, gelsin jeep'ini alsın. Kendimize ait olmadığından, bu jeep'i kullanmıyoruz ve jeep, hızla paslanıyor...

b) Yalan söylediyse, okurlarından özür dilesin. Biz de, nesnel koşulların dayatmasına karşın, kendisine olan samimiyetimizi sürdürelim...

22 Ağustos 2007 Çarşamba

SANSÜRCÜ TİMUR İŞİ PİŞKİNLİĞE VURUYOR

Bulunmaz'ın Timur'a söz verdiği Jeep


Not: Büktel'in yazısı, kısacık bir anımsatma... Olduğu gibi yayımlıyoruz...


Timur yalan yazmadıysa, neden gidip Bulunmaz'ın söz verdiği Jeep'i almıyor?

Timur yalan yazdıysa, neden düzeltme yapıp, aldattığı okurlardan özür dilemiyor?



Bakınız:

"Timur yalan yazmamışsa Jeep sahibi olacak"


(Not: Sağ ayağımda yürümemi engelleyen bir rahatsızlık nedeniyle, okurların beklediği bazı yazıları biraz daha bekleteceğim için özür dilerim.)

tıkla: coskunbuktel.com

Oku

Oku

AKP nasıl iktidara geldi?... Dinci faşizm nerelerden besleniyor?... 301. maddeye karşı çıkanlar, ne denli içtenlikli?... Sloganlara tutsak olmuş solcular, neden gerçeklere yüz çeviriyor?... Okumayı ezberlemek sananların aptallığını hangi şal örtüyor?...

Yukarıdaki sorular ve benzerlerinin yanıtını bulabilmek için, Tolstoy'un Cevabı kitabıyla okuma sürecine girebilirsiniz... Okuyun ve ardından, Yokuş Yayınları'ndan çıkan; Vatanseverliğe Karşı ve Sansürlenen Tolstoy'u da okuyun. İhmal etmeyin!...

tıkla: Yokuş Yayınları

Homeros saati...

Tiyatro sanatçısı Kazım Şimşek, İlyada ve Odysseia destanlarından yararlanarak, Homeros saati düzenliyor... Herkese açık olan Homeros saati, katılımcıların somut katkılarını da alevlendiriyor...


Tarih: 26 Ağustos 2007
Saat: 14.00
Yer: Nazım Hikmet Sahnesi
Adres: Yeniçarşı Cd. 20/3 Galatasaray Lisesi yanı(Tezgah Kitabevi üstü)


Not: Kazım Şimşek 1973 yılında İstanbul'da doğdu. Elektronik ve haberleşme mühendisi.

Çanak yalayanlar kemik kavgası veriyor!...

Halka değil, kapitalistlere hizmet veren tiyatrolar, ister istemez, kapitalizmin çanağını yalıyor. Çanaktaki kemik sayısı azaldıkça, yalayıcılar, birbirine hırlamaya başlıyor. Hiçbir toplumsal çelişkisi olmayan Levent Kırca ile Ali Poyrazoğlu, salt kişisel çıkarları için, birbirinin kemiğini kapmaya çalışıyor. Bu durumu hazırlayan tiyatro medyası da, hakkına düşen kırıntılarla yetiniyor!...

Önemli bir durum olduğundan, okurlarımızın dikkatine sunuyoruz:


'Mahkemeye vereceğim'


Ünlü tiyatrocu Levent Kırca, Ali Poyrazoğlu ile arasındaki tartışmanın neden çıktığını işte böyle açıkladı:

Kırca, Ali Poyrazoğlu’nun özel tiyatroları temsil eden kurumun başında olduğunu belirterek; “Ali Poyrazoğlu’nun başında bulunduğu kurumdan şimdiye kadar hiçbir yardım talebinde bulunmamıştım. Fakat benimde geçen sene ilk defa yardıma ihtiyacım oldu. Yardım talebimi ilettikten sonra Poyrazoğlu’nun kurumun üst makamlarına “Levent Kırca’nın tiyatroları çok kötü. Hep eski oyunları tekrarlıyor ve televizyon skeçlerini tiyatroda sahneliyor” demesi üzerine bende bu yardımdan mahrum oldum. Benim tiyatrolarım, senelerdir kapalı gişe oynuyor. Kendi bütçemle yaptığım “Son” filmi çıktığı sene 1 milyon izleyiciye ulaştı. Yani benim oyunlarımın ve filmlerimin başarısız olduğu iddialarını kabul etmiyorum.” şeklinde konuştu.

Poyrazoğlu’nun ahlak sınırlarını aşan konuşmaları olduğunu belirten Kırca; “Ali Bey, gazeteye verdiği röportajda o filmlerde çıplak oynadığını belirtmiştir. Birde “Levent Bey, herhalde karısıyla soyunmadan sevişti ki karısı da onu bıraktı gitti.” demiştir. Bu açıklama ahlaksız bir açıklamadır ve bu yüzden Poyrazoğlu’nu mahkemeye vereceğim.” açıklamasını yaptı.

Ali Poyrazoğlu’nun yüzünden kendisine verilmeyen yardımı sonuna kadar isteyeceğini belirten Kırca; “Eğer bu hak özel tiyatrolara verilen bir hak ise bende bu hakkımı istiyorum. Bu hakkımın önünde duracak bir porno yıldızına da karşı çıkmak benim en doğal hakkımdır.” dedi.

Tartışma büyüyor!

'Orada Neler Oluyor' adlı programa konuk olan ünlü komedyen Levent Kırca, Ali Poyrazoğlu'nun bir röportajda, kendisine hakaret içeren açıklamalar yapmasına sert tepki gösterdi.

Özel tiyatrolara yardım yapan kuruluşun başında bulunan Ali Poyrazoğlu'nun etik bir insan olmadığını, kendi tiyatrosuna yüksek bütçe ayırırken, diğer özel tiyatrolara az bütçe ayırdığını belirtti.

Levent Kırca ayrıca "Biraz ruhi problemleri var. Orta yaş erkekler, Ali Poyrazoğlu'nun eskiden çektiği filmlerin seks ya da sanat filmi olduğunu iyi bilir" dedi ve Poyrazoğlu'nun kendisine hakaret içeren cümleler kurduğunu, bu yüzden avukatı ile yasal süreci başlattığını belirtti.

vatan

tıkla: Aktüel Bakış

21 Ağustos 2007 Salı

20 Ağustos 2007 Pazartesi

İstanbul Oyuncak Müzesi

Şair Sunay Akın tarafından kurulan müze, her yaştan çocuklar için büyük bir eğlence...

tıkla: İstanbul Oyuncak Müzesi

'Ya sev, ya terket'!...


tıkla: Milliyet

tiyatrom tanıtmalık işlevi görüyor...

Kuram, polemik, tartışma... gibi konulardan kaçınan tiyatrom, bundan böyle, salt tanıtım hizmeti verecek. Yeni tiyatro mevsimine yaklaştığımız şu günlerde, tiyatrom, tanıtmalık işlevinin ötesine gitmeyeceğini belli eden bir düzenlemeyle, okurlara sesleniyor. Her tiyatro sitesinin, kendine uygun gördüğü anlayışla hareket etmesi, son derecede doğal. tiyatrom'a yeni yayın siyasasında başarılar dileriz...


Tiyatrom.com 7 yıldan bu yana profesyonel, amatör, okul topluluğu tüm Türkiye'den yüzlerce oyunu sayfalarına konuk etti, geniş tanıtımlarına yer verdi. Bu sezon yine oyunlarınızın tanıtımı tiyatrom.com üzerinden çok geniş bir tiyatro sever kitleye ulaşacaktır. Tanıtımlarınızı, fotoğraf ve video linklerinizi iletiniz bu yıl sizinle birlikte daha da doyurucu sayfalarla perdelerimizi daha kalabalık seyirciye açalım.

tıkla: tiyatrom

Antalya'da sinema dergisi...

İstanbul, Ankara ve İzmir'de binlerce sinema salonu bulunmasına karşın, ticari amaç gütmeyen sinema dergisi bulmak çok zor...

Antalya, hiç de ticari amaç gütmeyen bir sinema dergisiyle "merhaba" dedi: Modern Zamanlar...

Genel yayın yönetmenliğini Tuncer Çetinkaya, sorumlu yazı işleri müdürlüğünü Mustafa Açan'ın yaptığı Modern Zamanlar adlı sinema dergisi, büyük bir açığı kapatacağa benziyor. Daha ilk sayısında, kapağına Charlie Chaplin'i yerleştirerek "rengi" konusunda da ipucu veren Modern Zamanlar, sinemadan tat almak isteyen insanların beynine seslenme kaygısında...

Tuncer Çetinkaya ile yaptığımız telefon görüşmesi gayet samimi bir havada geçti. Modern Zamanlar'a hoşgeldin diyor, başarılar diliyoruz...

Homeros saati...

Tiyatro sanatçısı Kazım Şimşek, İlyada ve Odysseia destanlarından yararlanarak, Homeros saati düzenliyor... Herkese açık olan Homeros saati, katılımcıların somut katkılarını da alevlendiriyor...


Tarih: 26 Ağustos 2007
Saat: 14.00
Yer: Nazım Hikmet Sahnesi
Adres: Yeniçarşı Cd. 20/3 Galatasaray Lisesi yanı(Tezgah Kitabevi üstü)


Not: Kazım Şimşek 1973 yılında İstanbul'da doğdu. Elektronik ve haberleşme mühendisi.

Konservatuar eğitimi şart mı?

Not: Bu yazı, daha önce, OYUN'da yayımlandı... Ne var ki, Oruç, yazısını yeniden ele aldığından, bir kez daha yayımlama gereksinimi duyduk...


(OYUN'daki) Güncelleme: Bu siteyi Hilmi Bulunmaz kurdu... Hilmi Bulunmaz, konservatuarın insanı geliştirdiği kanısında değil. Bu sitenin tiyatral kuramı, Bulunmaz Tiyatro tarafından belirleniyor... Bulunmaz Tiyatro, konservatuar anlayışına (da) karşı olduğundan yaşayabiliyor... Bu site, her ne denli platform gibi görünse de, aslında tiyatral/siyasal çizgisi sosyalizm olarak belirlenmiş bir site...

Konservatuarlarda okuyan oyuncu adaylarının, "her hafta 500 sayfa kitap okuyan aydın adayı" olarak yönlendirildiğini sanmıyoruz. Konservatuarların, insanı özgürleşmeye değil, tutsaklığa ittiğini düşünüyoruz...

Herşeye karşın, Kemal Oruç'un emeğini önemsiyor ve yazısını yayımlanabilir nitelikte buluyoruz. Kuzuların sessizliğinden yana olan tiyatro evreninde, Oruç'un daha önemli işler yapabileceği varsayımıyla sitemizi kendisine açıyoruz:


Kemal Oruç


Bu çalışmamda Muhsin Ertuğrul’un tiyatro yaşamından yola çıkarak bugünkü Türk Tiyatrosu’nu ve konservatuvar sistemini değerlendirmeye çalıştım.

Günümüz tiyatrosunun yozlaşmasında, yapılan oyunların seyircinin ruhuna değil dalağına hitap etmesinde kuşku yok ki tiyatronun toplumsal yanının unutulması; ticari tiyatroların salt domates satar gibi bilet satma sevdasına kapılması yatmaktadır.

Muhsin Ertuğrul, çağdaş tiyatroyu ülkemize kazandırmaya çalışırken seyircinin alışagelmiş olduğu vodvil, fars tarzı oyunlardan bir türlü vazgeçemediğini; düşündürmeye sevk eden, daha çok klasik olan, oyunları oynatmak ve kabul ettirmek için büyük zahmetler çektiğini biliriz.

Bu oyunları en iyi biçimde sahneye koyabilmek için de belli bir akademik eğitimden geçmiş, alaylı olmayan, oyuncular olması gerktiğini vurgulamış ve konservatuvar kurulması için gerekli başvuruları yapmıştır.

M. Ertuğrul, Darülbedayi’nin Ankara turnesinde, 11 Nisan 1930’da, bir oyun sonrasında, Atatürk’le görüşür. Atatürkten, tiyatro sanatının eğitimle bütünlenerek alaylı gelenekten kurtarılması adına, konservatuar açılması için istekte bulunur. Sanatçımız, 15 Ekim 1930’da, İstanbul’da Darülbedayi’ye bağlı Tiyatro Meslek Mektebi’nin açılışına öncülük eder. Ödeneksizlik nedeniyle kapanan bu okulun yerine R. A. Sevengil’in önerisiyle, yine İstanbul Belediyesi’ne bağlı kurulan konservatuvarda sahne dersi öğretmeni olarak görev alır.*

Ülkemizde kurulan ilk konservatuvarda Muhsin Ertuğrul’un payı büyüktür. Fakat o zaman açılan konservatuara katılan birçok kişiden ancak altı tanesi yaş, fizik ve ilgi dolayısıyla eğitim almaya hak kazanmıştır. Bugün ise her konservatuvara başvuran ortalama 150 kişiden 12- 15 kişisi eğitim almaya hak kazanmaktadır.

Günümüzde tiyatro eğitimi başta konservatuvarlarda, güzel sanatlarda, resmi ve resmi olmayan kurumlarda verilmektedir. İnternet platformlarında, sezon başında duyuruları takip ettiğimizde tiyatroda iki oyuna çıkıp da tiyatro eğitmeni olduğunu varsayan ve eğitmenlik yapmak için öğrenci arayanları görüyoruz. Önceden bu işi bilmese de oyunculuk yapmaya kalkışan birçok kişi vardı; şimdi bu kişiler eğitmenliğe de merak saldı.

Öncelikle şu soruya cevap bulmak gerekir: Bir genç konservatuvara neden gitmeli neden gitmemeli?

Eğer ki bir genç şunları düşünüyorsa;

1- İyi taklit yapıyorum; benim çok yetenekli olduğumu söylüyorlar.
2- Konservatuvar çok eğlenceli görünüyor.
3- Dizilerde oynamak istiyorum.
4- ÖSS’de ancak barajı geçebildim, bari yetenek sınavına gireyim.
5- Okulda bir oyunda oynadım, annem beni takdir etti. Konservatuara girmemi istiyor.
6- Bu işte çok para var diyorlar.

hemen konservatuvar sevdasından vazgeçsin; çünkü hiç de düşündüğü gibi değil!

Öncelikle konservatuvarda eğitim almak demek bu işi gerektiği gibi, büyük bir disiplinle ve başlıbaşına bir meslek kabul ederek yapmak demektir. Bu düşüncenin yararlı olduğu gibi zararlı yanları da vardır. Böyle kabul etmenin en büyük zararı, tiyatroyu sadece “ticari alan” kabul etmektir. Oysa tiyatro bir meslek olduğu halde, diğer bütün ticari işlerden çok farklıdır. Salt para kazanmak için tiyatro yapamazsınız; ama parasız da bu işi yapamazsınız. Sanat için ama maddi destekle yapmak galiba daha doğru olandır.

Öncelikle iyi taklit yapmak demek, iyi bir oyuncu olacağınız anlamına gelmez. Tiyatro oyunculuğu yapmak taklitten başka birşeydir. Taklit demek kopya etmek demektir. Oysa oyunculuğun temeli yaratıcılığa dayanır.

Konservatuvarın çok eğlenceli olduğu hiç de doğru değil. Zira en ağır bölümlerden biri. Akşam geç saatlere kadar süren dersler, haftasonu çalışmaları, akşam evde dahi çalışma zorunluluğu, haftada ortalama beşyüz sayfa kitap okuma zorunluluğu, tatilde bile okunması gereken kitaplar ve hazırlanması geken yüklü ödevler...

Bütün bunları yapıp dört yıl sonunda mezun olduktan sonra da tıkanan devlet tiyatrosu kadrosu dolayısıyla işsiz kalma olasılığı... Özel tiyatrolar da zaten iyi oyuncular barındırıyor; dolayısıyla yeni mezun birini neden kadrosuna alıp da durduk yere maaş ödesin? Hatta kendi kendinize bir sorun son beş yıl içinde konservatuvardan mezun olup da iyi bir yerde tiyatro yapabilen kaç kişi var? Bir elin parmaklarını geçmiyor mu? Peki büyük bir çoğunluk olan diğerleri nerede? Mecburen dizilerde oynuyorlar!

Sadece dizilerde oynamak için konservatuvar okumaya, dört yılı harcamaya hiç gerek yok. Gidin, bir cast ajansına kayıt olun ve görücü usulü rol beklemeye başlayın. Dizilerde hiç oynamanıza, emek harcamanıza da gerek yok, zira yoldan geçen adam bile rol alıyor! Bir an önce dizi oyunculuğuna(!) başlamanın başlıca sebeplerinden biri de "Ben bu işin eğitimini dört yıl boyunca türlü zorluklarla aldım, artık para kazanma zamanı geldi." düşüncesi olsa gerek! Tiyatroda var olmak için mücadele etmeyip bu kolaycı düşünceyi besleyenler, hep o renkli, soğuk kutuda ve cansız beyaz perdede ömrünü çürütmeye mahkumdur!

ÖSS’de barajı ancak geçebildiniz ve bir üniversitede okumak istiyorsunuz; dolayısıyla konservatuvar yetenek sınavlarına başvurdunuz. (Bunu yapan o kadar çok kişi var ki!) Tesadüfen ya da bir torpille kazandınız (!) diyelim. Tesadüfen ve torpille mezun olma şansınız hiç yok. Çünkü sizi aldıran hocadan geçseniz bile diğer hocalardan kalır ve sürünürsünüz. Bence yeniden ÖSS’ye girin ya da bir an önce bir iş bulun kendinize.

Okulda bir müsamerede oynadığınız rolü elbette herkes beğenmiştir; çünkü zaten oyuncunun yerine kendini koyan seyirci bir de genç yaşta sahneye çıkan kişiyi daha da çok beğenmiştir. Bu seyirci topluluğunun çoğunluğunun da aile, aile yakınları ve arkadaşlar olduğunu düşünürsek, beğenilmeniz ve de övülmeniz çok doğaldır. Sırf anneniz ya da arkadaşlarınız çok beğendi diye konservatuvara girmek istemeniz ham bir düşüncedir. Oturup enine boyuna düşünmeniz ve bir kesinlik kazanıp, kendi kararınızla , sonucunu da düşünerek konservatuvara girmeye karar vermeniz gerekir. Konservatuvar yetenek sınavında sizin ne kadar yetenekli olduğunuza değil, ne kadar çalıştığınıza ve sadece sınava hazırlanırken bile ne kadar emek verdiğinize bakacaklardır zaten. Ayrıca bir birikiminiz olması da gerekmektedir. Örneğin, kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin konservatuvarda tutunması çok zordur. “Hele ben oraya bir kapak atayım” düşüncesi de bir o kadar değersiz ve tehlikeli bir düşüncedir.

Bu işte çok para olduğunu düşünmeyin bile. Öncelikle konservatuvarda okurken bile yapacağınız masraflar sizi bezdirmeye yetecektir. Bir de mezun olduktan hemen sonra iş bulamayacak, yılla sonra iş bulduğunuzda da yaşınız epey bir geçmiş olacaktır.

Unutmayın bugün tiyatronun duayenleri dediğimiz kişiler mezun olduklarında bu kadar çok konservatuvar ve bu kadar çok oyuncu yoktu. Ayrıca tiyatroda tutunabilen kişiler zaten çoğunlukla Türkiye’deki konservatuvar eğitiminin ardından bir de yutrdışında ileri tiyatro eğitimi almış kişilerdir. Şimdi bırakın konservatuvarı, diğer bölümlerden mezun olmak bile olağan birşey ve size ancak o mesleğin kapısını açıyor. İş bulmak ancak ve ancak size kalıyor.

Eğer bütün bu koşulları kabul ediyorsanız, EVET, konservatuvar tam size göre ve kapıları sizin için sonuna kadar açık. Bu kadar büyük bir istekle alabileceğiniz en iyi eğitim de konservatuvar eğitimidir.

Ama şu da var ki günümüzde bir konservatuvara yaklaşık 150 kişi başvuruyor ama ancak 12- 15 kişi alınıyor. Geri kalanların büyük bir çoğunluğu kesin olmayan nedenlerle, öylesine girse de, aralarında onlarca kişi de çok istekli, çalışmış ve bu işi yapmayı hak etmiştir. Bu kişiler konservatuvar okuyamadı diye tiyatro yapamayacak mı? Öyle birşey yok! Gerçekten isteyen, çalışan, emek veren kişi her ne koşulda olursa olsun kendi yolunu açar ve bu işi en iyi şekilde yapar. Konservatuvar okuyan herkes iyi işler yapıyor diye birşey yok. Ve hatta mezun olup da ortadan kaybolan o kadar çok kişi var ki!

Konservatuvar okumak demek “olmak” demek değildir. Yani sadece hocalarınızdan aldığınızla iş yapmaya kalkarsanız yandınız, demektir. Öyle olsa hocalarınız o rolleri oynardı. Ayrıca okurken de, mezun olduktan sonra da taş üstüne taş koymuyorsanız, yeni birşeyler yaratamıyorsanız; aç kaldınız demektir! Zaten hocalarınızın verdiğini geliştiremiyorsanız, bu, kalıplaşmak değil midir?

Bir başka konu da konservatuvarlardaki eğitim kadrosu yetersizliğidir. Bizim ülkemizde birkaç kişi iş yapar, geri kalanlar da onları taklit ederek kalıplaşmaya destek verirler. Türkiye'de, konservatuvarlarda ve diğer tiyatro bölümlerinde yenilikçi çalışan kaç öğretim görevlisi var? Neden hala Avrupa'nın yeni birşeyler yapmasını bekliyoruz? Bizler üretemiyor muyuz? Tiyatroyu 2500 yıl geriden takip etmeye devam mı edeceğiz? Konservatuvar da olsa, güzel sanatlar da olsa eğer aynı eğitimleri tekrar ediyorsa bu kalıplaşmaya götürmektir. Her kim olursa olsun yeni olanı bulmaya ve buldurmaya devam etmelidir. Zaten eğitim sistemimiz yeterince tek tip insan yetiştiriyor! En azından sanat kurumları farklılıkları keşfetmeli; zengin düşünce yapısı ve farklı anlayışlar ortaya çıkmasına fırsat vermelidir. Herkes hocası gibi düşünürse, o zaman tek tip ortaya çıkar; herkes o hoca gibi olur. Hayır! Bize aynı kişiden bir tane yeter.

Hep sorarım kendime: “Madem bütün tiyatroların kapıları kapalı, yeni oyunculara yer yok, neden iyi bir donanımla mezun olanlar kendi tiyatrolarını kurmuyorlar?” diye. Galiba bunun başlıca sebepleri şunlar olsa gerek:

- Her bölümde olduğu gibi son sınıfa doğru rakipleşmenin artması ve bağların
kopması
- Tiyatro işletmeciliğinin öğrencilere yeterince ya da hiç öğretilmemesi
- Tiyatro kurup da risk almak istememek
- Devlet tiyatrosunda çalışabilmeyi beklemek
- Mezun olduktan hemen sonra bir iki dizide oynayıp da sonunda para kazanabilmek
- Az bir olasılık da olsa eğitim veren hocasının özel tiyatrosuna girmek

Konservatuvar okumadan tiyatroyu hakkıyla yapan birçok üstad var. Bu kişiler de rast gele sahneye çıkmış değillerdir. Birçok ustanın elinden geçmiş, onların yanında yıllarca çıraklık yapmış ve bu sanatın inceliğini onlardan öğrenmişlerdir.

Konservatuvara giremeyen gençler üzülmesinler ki tiyatroyu yapabilmek için konservatuvar şart değildir. Böyle bir kanun yoktur! Doktor olabilmek için tıp okumak şarttır; ama oyuncu olabilmek için konservatuvar okumak şart değildir. Önemli olan bu işin eğitimini düzenli bir şekilde alabilmek, emek verip ter dökebilmektir. Konservatuvarın avantajı şudur ki; eğitimi düzenli olarak alabilir, dört yıl gibi kısa bir sürede büyük bir birikim sağlayabilirsiniz.

İlk konservatuvarın kurulmasında büyük payı bulunan Muhsin Ertuğrul da, çok istemesine rağmen, bir konservatuvar eğitimi alamamıştır(Paris’te bir konservatuvar). O, eğitimini yurtiçindeki ve daha çok yurtdışındaki ustaları izleyerek, onlara fikir danışarak, deneylerde bulunarak tamamlamıştır. Hatta Darülbedayi’de açılan konservatuvara öğrenci olarak başvurup kısa süre sonra sahne dersi öğretmeni olmuştur. Muhsin Ertuğrul’un konservatuvar eğitimini şart koşmasının sebebi de, galiba, kendisinin bu sanatı dolaylı yollardan çok uzun yıllarda öğrenebilmesidir. Zira farklı ülkelerdeki ayrı ayrı üstadları incelemek ve onların fikirlerinden faydalanıp görgülerinden nasiplenmek çok uzun yıllar gerektirir. Halbuki konservatuvar yoluyla belli bir düzende eğitim verilecek, üstadlar düzenli olarak derse girecek ve oyuncu adayları daha kısa zamanda, iyi bir donanımla, sahneye çıkabileceklerdir.

“O zamanki koşullarla şimdiki koşullar bir değil... Herkes Muhsin Ertuğrul gibi olamaz...” diye düşünmeyin. O tiyatroya aşıktı ve bu büyük aşkla Çağdaş Türk Tiyatrosu’nu kurdu. O zamanki koşullarla şimdiki koşullar arasında pek bir fark olmadığını okuduğum kitaplardan, özellikle Muhsin Ertuğrul’un makalelerinden anlayabiliyorum. Hatta bugün tiyatromuz daha da kötü durumdadır.

Gibi Yapanlar olarak “Toplumsal Destek Projesi” adıyla düzenlediğimiz Ücretsiz Konservatuvara Hazırlık Atölyesi’ne yaklaşık olarak 80 kişi başvurdu ve biz 17 kişiyi aldık(2 kişi sonradan geldi.). Kimseyi elemedik; herkes kendini eledi ya da çalışmaya hevesli olanlar kendini seçti. 17 kişi değil de 25 kişi de olabilirdi yani. Gelemeyen çoğunlukla yaşanılanlar ilginçti. Öncelikle şunu söylüyorlar: "Ben tiyatroya aşığım, seviyorum, onsuz yapamıyorum." Hemen karşılık veriyorum: "En son hangi oyunu izlediniz?" Uzunca bir düşünme sürecinden sonra cevap gelmeyince: "Peki en son hangi kitabı okudunuz?" diye soruyorum; 'Iııı' sesiyle başlayan bir düşünme süreci daha başlıyor. "Peki" diyorum "hiç bir kişiye aşık oldunuz mu?" "Oldum" diyor. "Ondan ayrı durmaya dayanabiliyor musun?" "Hayır " diyor. "Tiyatroya aşık değilsiniz öyleyse..." Atölyeye sonradan başvuran bir genç: "Ben çocukluğumdan beri kitap okumayı sevmedim, sevemeyeceğim." dedi ve konservatuara ‘hazırlanmaya’ hazırlanıyormuş. Sınavı da gelecek hafta... Ne yaptın şimdiye kadar diyorum. "Hiçbirşey... ama 1 haftam var daha" diyor. "Konservatuara girince haftada 500 sayfa kadar kitap okumak zorundasın" dedim ve cevabı: "Ben oraya bir kapak atayım da gerisini hallederiz" (!) 80 kişiden 17 kişi atölyeye katıldı; çünkü gerçekten çalışmışlardı ve çalışıyorlar da... Birkaçı sadece dürüst olduğu için alındı. Şöyle ki; "Ben tiyatroyu hiç bilmiyorum, tiyatro ile ilgili kitap okumadım; ama tanımak, içinde bulunmak ve kendimi geliştirmek istiyorum." dediler ve alındılar. Bu bizim için yeterli bir cevaptı. İsterim ki herkes tiyatronun içinden geçmiş olsun; kendinde birşeyleri keşfetsin, geliştirsin ve değiştirsin. Ama bu iş özveri işi, dürüstlük işi. Çalışmazsanız yapamazsınız!
Tiyatro yapabilmek için mutlaka ama mutlaka eğitim şarttır. Bu eğitimi konservatuvarda, halkevlerinde, özel tiyatroların açtığı kurslarda, ustalardan özel derslerle, okulların tiyatro kulüplerinde alabilirsiniz. Önemli olan kendini ne kadar donattığın, düşüncelerini ne kadar geliştirdiğin ve yeniliklere ne kadar kendini açabildiğindir.
Konservatuvar okuyup da direk olarak sanat ticaretine atılan(!), tiyatronun ve toplumun gelişmesine öncü olup katkıda bulunmayan bir kişinin de; bu işi eğitimsiz olarak, rastgele, salt kıç baş sallamalı oyunlar yaparak bu sanatın değerini düşüren kişinin de gözümde hiçbir değeri yoktur!

Konservatuvar okuyup da kendini geliştirmeden mezun olan bir kişi yerine, kendi olanaklarıyla tiyatro eğitimini parça parça almış, sahnede bu işi öğrenip tiyatroya katkı sağlayabilecek seviyeye gelmiş bir kişiyi tercih ederim.

Her nerede tiyatro yapıyorsanız yapın, yeni olanı denemekten korkmayın. Eski olanı herkes yapıyor zaten. Yeni olan sizin eseriniz olsun ve bütün dünya bundan faydalansın. İşte o zaman kendinizi var etmiş olcaksınız! Sanat yaratmaktır ve yaratmanın olmadığı yerde sanatın varlığından söz edilemez!
Tiyatro yapabilmek için konservatuvar şart değil; eğitim şarttır!

GÜNLERİNİZ AYDIN OLSUN SEVGİLİ DÜŞÜNCE DOSTLARI!

* (Görüşleriyle, Uygulamalarıyla) Muhsin Ertuğrul [Dr. Efdal Sevinçli], Mayıs 1990, Arba Yayınları: 38.

Kemal ORUÇ
13. 08. 2007