17 Şubat 2010 Çarşamba

Demirkanlı'nın kankası Ertuğrul Timur İFTİRA atmayı sevmiş...

Erbil Göktaş'a ve İlgilenenlere Hayat Bilgisi Dersi-2

"Hayatta Doğru Yerde Durmak ya da Durduğun Yere Yakışmak Gerek, Hele Ki Size Değer Verilmişse" Ne olduysa olmuştu. Bir şeyler ters anlamaya neden olmuştu ya da düz anlasak da uyuşmazlık derecesine varmıştı. Ben, Coşkun Büktel'in Theope konusundaki iddiasını ele alıp: "Yahu tamam iyi güzel de bu adam bir kurulun başında, bu kurul oyun seçecek. Yanlış hatırlıyor olabilir, karıştırmış olabilir, ama yanlış da hatırlasa, karıştırmış da olsa yetkili olduğu bir kurulda ‘ben şu eserin aynı adla yayınlanmışını hatırlıyorum, kimseyi bir şeyle itham etmiyorum ama o dili bilenlerin bir araştırmasında yarar var.’, deme hakkı vardır. Hele ki o kurulun, kurulma nedeni biraz da tam budur. DT'ye o sezon alınacak eserleri önermek. Kafanızda en ufak bir kuşku varsa bir eseri seçerseniz ve o eser sahiden çalıntı çıkarsa size hesap sormazlar mı? “Biz seni niye oraya oturttuk? (Sembolik miktardadır ama olsun.) niye para ödedik?’, demezler mi? Bu adamın görevi zaten budur, oraya şaibesiz, kuşkusuz, sorunsuz ve uygun oyunlar seçilmesidir, doğal olarak da kafasında soru işaretleri varsa bunun giderilmesini beklemek kurul başkanı olarak en doğal hakkıdır." tarzında görüşlerimi yazmıştım. Evet, oyun repertuar kurulundan geçmiştir ama sonuçta bu endişesi vardır kafasında ya da daha sonra karşılaşmıştır. Repertuar Kurulu da atlamış olabilir ve sonuçta madem ki bir de böyle bir kurul vardır bu kurulun başkanı ya da üyeleri de oynanacak oyun önerecek kurulda da bu kuşkusunu dile getirip incelenmesini önerebilir.) O zaman da böyle düşünüyordum, hala da böyle düşünüyorum. Böyle düşünmek de benim en doğal hakkım. Başkası der ki “hayır efendim şüpheleniyorsa önce araştırır emin olur sonra kuşkusunu dillendirir”, der ya da başka bir şey der. Ben de ona derim ki; “İyi ama bu sözleri Özdemir Nutku kamuya açık alanda söylememiş, kamuoyuna söylememiş, basına açıklamamış ki.” Nerede söylemiş? Sadece kurul üyelerinin bulunduğu, dışarı kapalı toplantıda. E, orada bu kurul bu tür kuşkular endişeler, beğeniler, eleştiriler konuşulsun diye toplanmış zaten. Bunu kamuoyuna yayan bu eser çalıntı olabilir mi diye kuşkuyu kamuoyuna yayan Coşkun Büktel'in kendisi olmuş. Özdemir Nutku diyemezdi ki "içimde kuşku var ama peki ben engellemeyeyim seçilsin oynansın sonra araştıralım." bu saçma olurdu, doğal olarak da kuşku giderilsin sonra karar verelim şeklinde bir yaklaşımdır. O dili iyi bilenler bir araştırsın hayır efendim böyle hiç bir oyuna rastlamadık desin ya da evet rastladık ama sadece adı aynı oyun farklı desin, emin olarak bir sonraki yıl konuşulur oynansın mı oynanmasın mı konusu diye düşünmüş olabileceğini de göz önünde bulundurabiliriz. Eğer burası mahkeme olsaydı elbette ki Özdemir Nutku bir iddiada bulunuyorsa ispatlamakla yükümlüydü. Delilin yoksa sırf kuşkuyla suçlayamazsın denilirdi. Ama mahkeme değil ve suçlama da yok. Bir kuşkudan söz ediliyor ve nerede?: Bu gibi kuşkuların dile getirileceği, eleştirilerin, olumsuzlukların dile getirileceği yerde, yani tam olması gereken yerde. Ve ne diyor? Bu eser çalıntıdır bu eseri önermeyin bir daha demiyor. 17.yy.'da böyle bir oyun gözüme çarptı, o dili iyi bilenlerin araştırmasında yarar var, diyor. Eğer o gün Özdemir Nutku şöyle bir şey yapsaydı "Ali, Ayşe sana görev veriyorum, siz bu oyunu araştırın ve benzeri var mı yok mu bir inceleyin bir sonraki toplantıda bize görüşünüzü bildirin" deseydi o zaman ne diyecektik? Demek ki Özdemir Hoca'nın bunu tümden reddetme isteği yok hatta ele alınıp teklif edilmesini düşünüyor ki bir sonraki toplantıya dek araştırılmasını sorun yoksa ele alınmasını istedi. Ama ortada somut görevlendirme olmadığı için bu kadar net görülemiyor bu yaklaşım. (Belki birilerine bu görevi verme yetkisi olmadığından, belki bir sonraki toplantıda kendisi bile bu kurula seçilmeyeceğinden somut görevlendirme ve araştırıp seneye seçelim deme hakkı olamazdı.) Ve diyorum ki siz bu kurulları, bu yapıyı bu mekanizmayı yanlış buluyor olabilirsiniz. Ama o zaman da buraya oyun önermezsiniz. Oyunu DT repertuarına sunduğunuz an siz DT'deki tüm işleyişi de, bu kurulları da kabul etmişsiniz demektir. Bu konuda benim o günlerde de bugün de hala görüşüm budur. Böyle düşünebilir miyim? Bana göre düşünebilirim. Düşünüyorum işte. Akla kelepçe takılabilir mi? Ama hayır Coşkun Büktel'in eseri söz konusu ise düşünemezsiniz. Derhal mekanizma işler. Tüm despotluğu ile karşınıza dikilir. Size neden böyle düşünmemeniz gerektiğini yazmaz. Peki ne yapar? İlerleyen süreçte O…. Ç... na kadar gidecek küfürler dizesine ilk olarak "vandal" la başlar. Sizi ikilemde bırakmak, zorda bırakmak için yazdıkları cevap yazıları küfürlerle dolu olduğu için yer veremeyeceğinizi söylersiniz, sansürcü ilan edilirsiniz, lakaplar takılır. Sonra Hilmi Bulunmaz'la kol kola verir sizi penis büyütücüsü satıcısı ilan ederler, aptal, cahil vs ilan ederler, her yazınızda her adımınızda sataşacak bir şeyler bulurlar ve vara vara iş sizinle kalmaz sizin yayınınızda yazanlara şerefsiz, O…. Ç…. diyecek kadar ileri gider. Tiyatrom yazarları şerefsizdir, niye? Çünkü, Ertuğrul Timur'un sitesinde yazıyorlar ve Ertuğrul Timur “Theope” konusunda Coşkun Büktel gibi düşünmüyor, üstelik de küfürlü yazılarına yer vermeyip sansür etti. Var mı böyle bir şey? Var. Bu sadece Ertuğrul Timur'un yaşadıklarıdır. Örneğin Mustafa Demirkanlı'ya edilmiş, edilen, edilmeye devam edilen küfürlerin haddi hesabı yoktur. Örneğin Prof. Dr. Hasan Erkek, sırf OYÇED başkanı oldu diye günlerce aşağılanır. Neden? Çünkü Hasan Erkek OYÇED başkanı olmuştur ve Özdemir Nutku da OYÇED üyesidir. Ama nedense aynı OYÇED'e Sema Göktaş Başkan olunca, Sema Göktaş aşağılanmaz. Bunlar sadece minicik örneklerdir. Daha kimler nasıl aşağılanma, alay, sövgü konusu edilmemiştir ki? Prof. Semih Çelenk canından bezdirildi desek yeridir. Kişiler, dernekler “Theope” konusunda Özdemir Nutku'yu mahkum etsin çabası hiç de karşılık bulmaz ne bireysel ne kurumsal taraftar bulamazlar. En son da sıra İATP-G ye gelmiştir. İATP-G ye adeta biz Esatoğlu konusunda size, siz Theope konusunda bize destek verin tarzı bir yaklaşımla yanaşılır. Bekledikleri tarzda bir yanıt alamayınca da gerisini siz düşünün der ve kıyım harekâtını, baskı, despotluk harekâtını başlatırlar. Bizimle (Tiyatrom.com ve Tiyatro Dergisi) kendilerince bir savaş başlattıklarında ortaya sanal bir kahraman çıkar, Burak Caney adıyla. Kendileriyle, kendi tarzlarında polemiğe hırlaşmaya girmediğimiz için küfürleri sövgüleri alayları havada kalmaktadır. Oysa Burak Caney'le düzeylerini dengelerler. O da bize fotomontaj yaptı, o da bize sataştı, biz facebook’da bizi küfürbaz diye kınayanları bataklık gülü diye yayınladık ama o da bizim çocuklarımıza facebook üyesi onlarda bataklık gülü dedi.... Ne ilginç tesadüftür ki bizimle kendilerince çatışmaya başladıkları dönemde palazlanan sanal varlık Burak Caney gibi İATP-G’nin de olumsuz yanıt vermesi ve sürtüşme emarelerinin başladığı günlerde yine bir sanal kahraman çıkar. Bu defa adı Burak Caney değil "Emrah Özlek" olmuştur bu sanal kahramanın. Ve nasıl ki Burak caney'in görevi bunlarla bizim aramızdaki gerginliği artırmaksa Emrah Özlek'de İATP-G ile gerginliği artırmak görevini üstlenmiştir. (http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=emrah+%C3%B6zlek Konuyu bilmeyenler linki kullanabilir.) Başarır da... Ve fitili ateşleyen Emrah Özlek'e gerek kalmadığından, şimdilik kenara atılmıştır. Kim bilir küfürleşmeye ihtiyaç duyulursa dengeleri sağlamak adına bekletilmiştir belki de. Bu tartışmalarda olan bitenlerde Erbil Göktaş nerede derseniz henüz yok. Tiyatrom'da ve Tiyatro Dergisi’nde yazarlık yapmaktadır, konuya dahil değildir hatta Özdemir Nutku hocasına methiye dolu bir yazı kaleme almaktadır. Tiyatrom'da yeni bir köşeye başlamıştır vs vs. Ama bu tartışmada yoktur. Meğer içten içe okurmuş, Hilmi Bulunmaz'ın kızının Burak Caney tarafından facebook bataklığında o da var diye yayınlanmasına üzülürmüş de diğer bir sürü genç kızın Hilmi Bulunmaz ve coşkun Büktel tarafından Bataklık Gülü başlığıyla ve fotoğraflarıyla yer almasına üzülmezmiş. (ve de Burak Caney Bulunmaz'ın kızını bir kez yayınlarken Bulunmaz kendisi kendi kızıyla ilgili bu yazıyı belki 20 kez kendi eliyle yayınlarken bu nasıl bir babadır diye de düşünmedi zaar) Efendim Coşkun Büktel'e Burak Caney fotomontaj yaparken üzülürmüş de onlar Özdemir Nutku'ya, Hasan Erkek'e bana, tiyatrom yazarlarına küfürler ederken, hakaret ederken, lakaplar takarken gece derslerinde olsa gerek, üzülmemiş. Tabi duygularına ipotek koyamayız kime isterse ona üzülsün, kime isterse "oh iyi yapmışlar" desin. Neyse uzun sözün kısası içten içe üzülse de bu kıyametler yaşanırken Tiyatro Dergisi ve Tiyatrom yazarı Erbil Göktaş tartışmalarda yoktur. Ne zaman dahil olur? Kendisi bir dergi çıkardıktan sonra, Hilmi Bulunmaz'la ticari ilişkiye girdikten sonra, Hilmi Bulunmaz kameraların karşısına geçip şu dergiyi almayın bu dergiyi alın diye onun lehinde reklam yapmaya başladıktan sonra... Ne kadar objektif ve temiz görünüyor değil mi? Ve tam da bizler artık yeter deyip kamu vicdanında sürecek bir yargıyı temiztiyatro.net de başlatacakken, Erbil Göktaş kamuoyunu bizim aleyhimize oluşturmak için bir manşet atar "Ey ahali bunlar küfüre karşı birlik vs diyor ama düşünce özgürlüğüne karşılar bakın benim siteme saldırdılar" çığırtkanlığıyla ortaya bir iddia atacaktır. Ne kadar inandırıcı ve ne kadar objektif görünüyor değil mi? Ve suçlama yapan kişinin iddiasını kanıtlamak zorunluluğu varken biz yine de konuyu onun vicdanına bırakmadık ve kendi firmasından üç yetkiliyle görüşüp yazılı açıklama da alarak ortada herhangi bir çökertme vb olmadığını kanıtladık. Peki ne yaptı? Kendisiyle baş başa kalıp yahu ben ne yapıyorum, ben bir akademisyenim, öğrencilerim var, ben örnek olması gereken bir sanat akademisyeniyim deyip özür mü diledi? Hayır, iddiasına devam etti. Ben kendisine son güne kadar saygıyla, hürmetle yaklaşırken o bizleri ispatsız iddialarıyla (yani iftira oluyor bunun adı) suçlamakta bir an bile tereddüt etmedi. Son yazısındaki iddiaların da geçersiz olduğunu üşenmeden araştırdım ve gayet de eğitici bir ders olarak yetkili kişilerin açıklamalarını da ekleyerek cevap yazımı ilettim. Ne yaptı dersiniz? SANSÜRLEDİ! Üçüncü gün ve hala cevap yazıma yer vermiş değil. Üçüncü gün ve hala kendi mesnetsiz dayanaksız ve çürütülmüş yazısı sitesinde yayında, dezenformasyonda. Biz Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ın iftirasına da, intikamcılıklarına da, sansürlerine de alışığız ve konumları, yaşadıkları, hayal kırıklıkları ile değerlendirince çok da yadırgamıyoruz. Ama doğrusu ya öğretim görevlisi, yazar, yayıncı Erbil Göktaş en azından beni çok ama çok büyük hayal kırıklığına uğrattı. Üzüldüm. Bir yakınımı kaybetmiş gibi, bir ağabeyimi kaybetmiş gibi, sevdiğim bir hocamı suç üstü yakalamış gibi üzüldüm... Ve iftira attığı için olduğu kadar, bu üzüntüyü yaşattığı için de konunun peşini bırakmayacağım!

<<>
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir kampanyanın ardından...
“Hiç Çıldırma Bre Büktel!”
Erbil Göktaş'ın Özür Yerine Yaptığı Açıklamaya İlişkin Cevabımdır
BOZGUN GÜNLÜKLERİ_1
Erbil Göktaş'ın Da Ortak Olduğu Plana Suçüstü
Hüseyin Hilmi Bulunmaz Dosyasında Dikkat Çekici Belgeler

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)