15 Şubat 2010 Pazartesi

Demirkanlı'nın kankası Ertuğrul Timur İFTİRA atmayı sevmiş...

KARANLIĞA KARŞI DURACAKSAK ÖNCE İÇİMİZDEKİ KARANLIKLARDAN , İKİYÜZLÜLÜKLERDEN, ÇİFTE STANDARTLARDAN KURTULMALIYIZ!..

(Bazı ekleme ve ufak düzeltmelerle güncellenmiştir. 15.02.2010 - 11:00)


Ertuğrul Timur
aetimur@gmail.com


Mağdurlar ("Kumbaracı50 Ekibi" ve "Yala ama Yutma Ekibi") ve bazı Tiyatro insanları "Biliyoruz... Farkındayız... BİRLİKTEYİZ!" başlığı ile ortak bir bildiri yayınlandı ve e-maille bize de ulaştırıldı.

Bu bildiriye imza atanların nasıl bir örgütlenme yada iletişimle yan yana geldiği, eğer konuyla ilgili duyarlılıklarıyla yan yana gelmişlerse daha çok sayıda tiyatro insanının da konuya duyarlılığının bu denli gözler önündeyken neden bu ortak bildiriye imza konusunda kamuya ve katılıma açık çağrı yapılmadığı, ve bu bildiriye bundan böyle olacak katılımlara açık olup olunmadığı kısaca çokça belirsizliklerin olduğu bir bildiridir...

Örneğin bu bildiriye imza koyanlar arasında TOBAV, TEB gibi dernekler var fakat Türkiye Tiyatrolar Birliği yok. Oysa TTB ilk duyarlılık gösterip bildiri yayınlayanlardandır. Bildiriyle de yetinmeyip hedef gösterilen oyuna sahnelerini açma kararı da aldılar ve davet ettiler.

Yine örneğin bu bildirinin altında "Tiyatro...Tiyatro dergisi"nin imzası var fakat konuya duyarlı yaklaşan Tiyatro sitelerinin adı yok. Tiyatro sitelerini yayından saymıyorlar desek bildiriyi bize de yayınlamamız için iletmezlerdi, Yıllardır onlarca haberlerini yolamazlardı. Sitemiz için röportaj tekliflerini kabul edip yapmazlardı.

Eğer bu listedekilerle bağlantı kurduk onaylarını, görüşlerini alıp bildiriye isimlerini ekledik diyorlarsa o halde pekala Türkiye Tiyatrolar Birliği'yle de, bizlerle de iletişim kurulabilir bu bildirinin altına imzamız istenebilirdi.

Çoğalmaktan söz edilen bu bildiriye bundan sonra katılmak isteyecekler için de bir yöntem yada adres de açıklanmıyor.

Acaba sorun sadece yeterince iletişememe sorunu mu?

Hayır değil! Zira olayın yaşandığı ilk günden bu yana konuya duyarlı yaklaştığımızı görmedilerse bile deyip bize bildiri gönderildiği an gönderen kişiye yanıt vererek desteğimizi bildirdik fakat bırakın adımızın eklenmesi bu e-maile nezaketen dönüp bir teşekkür de edilmedi. Tiyatronline editörü Yaşam Kaya'nın son yazısından da anlıyoruz ki o da desteğini direk mail yoluyla bildirdiği halde dikkate alınmamış, yine yazarı olduğu Taraf gazetesinin teklifi oldukça kaba bir biçimde reddedilmiş.

Bu durumda geriye bir tek seçenek kalıyor. Hazırladıkları bildiriye de yaşadıkları mağduriyete de yandaş aramakta seçici davrandıkları. Bu da yine Yaşam Kaya'nın savını doğruluyor. Bu bildiriye imzaları eklenenler konuya "bu bildiri metnindeki anlayışta" yaklaşanlar, sağduyulu yaklaşanlardır deniliyorsa bu "sağduyu" dan ve "provakatif yayınlardan" anlaşılması gerekenin daha netleşmesi somutlanarak açıklanması gerekiyor.

Destek bildirildiği halde bu bildiride yer verilmeyen yayınlar yada Türkiye Tiyatrolar Birliği gibi dernekler acaba bu gruplarca provokatif yayınlar yapanlar olarak mı görülüyor?

Bu bildiriyi kaleme alanlar ve bildirinin altına imza koyanlar "Daha duyarlı ve tepkili olunması gerektiğini" düşünen tiyatro yayınlarını ve derneklerini faşist, bağnaz vakit gazetesiyle aynı kefeye mi koyuyorlar ?!!

Bildiriyi hazırlayanlar bunun yanıtını açık ve net şekilde vermedikçe bu bildirinin altına imza koyanların da bu ayrımcılığı yada bazı tiyatro yayınlarının, bazı tiyatro derneklerinin provokatör gibi görülüp dile getirilmesini onayladıklarını varsayacağız.

Ayrıca TİYAB adıyla kurulan ve benim de kurucuları arasında olduğum fakat hızla ayrılma gereği duyduğum Tiyatro Yayıncıları Birliği eğer ki adına uygun bir işlevi üstlenmek niyetindeyse derhal bu konuyu gündemine almalı, acil bir toplantı yaparak Tiyatro yayınlarına karşı çifte standardı, olası provokatif suçlamasını irdeleyip karara bağlamalıdır. Üyesi olmadığı için Tiyatrom'un buradan yayın yoluyla yaptığı açık çağrı dikkate alınmasa dahi TİYAB üyesi Tiyatronline editörünün yazısı da açıkça bu çifte standarda işaret etmektedir.

Bu Vakit Gazetesi ve Beyoğlu Belediyesi mağduru ekiplerin kaygılarını, korkularını da anlayabileceğimizi ve sanata, sanatçılara , yazar ve aydınlara karşı faili bulunmamış bunca saldırı yaşanmış bir ülkede onlardan donkişotluk bekleme hakkımız olamadığını da yazılarımızda dile getirdik. Ödenekli tiyatro kadrosunda olan, yada iş yapan, TRT gibi devlet kurumlarında program yapan kişilerin yerel yada genel iktidara karşı cepheden bayrak açamamasını da bir noktaya dek anlayışla karşılayabiliriz.

Fakat bu saldırı, bu tehdit onlar istese de istemese de yaşanmıştır ve artık Tiyatronun genelinin sorunudur, Türkiye Tiyatrolar Birliğinin de sorunudur, Tiyatrom.com'un da sorunudur ve hatta oyun yazarı olmayı hayal eden 15 yaşındaki bir gencin de sorunudur. Zira yaşanan ve suskun kalınan bu tehditler , bu örnek onun da konu seçimini ve eline kalemini aldığındaki cesaretini, özgürlüğünü etkileyecek vahamettedir!

O halde bu sizin sorununuz olduğu kadar bizim de sorunumuzdur, tiyatroyla ilgiliyim diyen herkesin sorunudur! Ve bu durumda ne haddinize bizi dışlamak, görmezden gelmek yada üstü kapalı şekilde suçlayıcı olmak?

Biz onların yeterince net ve keskin bir karşı duruş sergileyememesini dahi anlayışla karşılayabilirken elbette yaşanan bir konu üzerine değişik görüşler, değişik yaklaşımlar olabileceğini de onlar kabul etmek ve saygı duymak zorundadır. Herkes orta yolcu, uzlaşmacı, ve onların anladığı manada sağduyulu olmak zorunda değildir.

Daha düne kadar "Yala Ama Yutma" internet sitesinde

"Yala Ama Yutma! (Küçük Fantezi) çağdaş tiyatronun Türkiye’deki en önemli yazarlarından, oyunlarıyla birçok ödül kazanmış Özen Yula’nın yeni bir oyunu. İtiraz Oyunları aslında 'kabullenmenin, susmanın erdem sayıldığı topraklarda tam da buraya ait demir leblebi, ağır lokma, çetin ceviz ve susmayı kabullenmeyen oyunlar'.

Şeklinde büyük laflar yer alırken bugün sağduyu adı altında susarak beklemenin erdemleri güzel kurulmuş cümlelerle anlatılmaya çalışılıyor. Çoğalmaktan söz ederken daha baştan dışlayıcı bir tutuma giriliyor!

Beklemek ama neyi ve hangi zamanı? Ne sanıyorsunuz birileri gelecek bu faşistçe , bağnazca saldırılar yapanları, sanat kurumları mühürleyenleri alt edecek ve siz ondan sonra mı bu demirden leblebi gibi çetin ceviz oyunlarınızı sahiplenecek, sahneleyeceksiniz?

Kim yapacak bunu Ergenekoncu denilenler mi?

Darbeci Generaller mi?

Yoksa aç çocuklarının gözbebeklerine bakarak başbakana bile kafa tutabilen Tekel işçileri mi?

Kendinize gelin beyler!

Hani ya sanatçının önderliği? Bir kenara çekilip uygun günlerin birilerince getirileceğini zannederek, beklenerek, yada sopalarla oyun basmaktan söz edebilenlerle uzlaşarak, barışarak uygun zaman gelmeyeceği açıktır. Eğer uygun zemin bir gün gelecekse bunu getirmekle en başta sanatçılar da yükümlü değil midir?

Nazım Hikmet, Aziz Nesin ve daha yüzlerce aydın, sanatçı, yazar uygun zamanı beklemedikleri ve korkularını kendilerine siper yapmadıkları için aptal mıdır? Çoğalmayı beklemeden davranıp hapis yattıkları sürgün oldukları için aptal mıdırlar yoksa provokatör mü?

Korkmak elbette insanidir, fakat korkuları aşabilmek oyunu kaldırarak, yazmaktan vazgeçerek, düşüncelerini dile getirmeyi erteleyerek yenilemez. Çoğalmaktan söz eden bazı isimlerin bugüne dek hiç bir tiyatro örgütlemesinin yakınına yaklaşmamış olmaları da bildiride adeta fıkra gibi sırıtmaktadır!

Tiyatro dünyası müthiş bir kirlilik içerisindedir. Müthiş bir ikiyüzlülük içerisindedir.

Muhalefetten söz ederken Genel Sanat Yönetmenliklerini kabul edip erk'in temsilcisi olmayı kabul edenler (Orhan Alkaya) özeleştiri vermek yerine kurumun kutsal(!) sembollerini korumak bahanesiyle kendilerinin yapması gereken hesap sormayı yapanları sorgulamaya kalkmaktadır!

***

İzmit'te, İstanbul'da siyasal erk'in sanata müdahalesini AKP'nin karanlığına bağlayarak muhalefet edenler Eskişehir'de Sosyal Demokrat Yılmaz Büyükerşen'in kendi kardeşini sanat kurumlarının başına getirmesine sessiz kalabilmekte, (Bu konuda sadece Tiyatro Dergisinde muhalif sesler yer bulabilmişti, Tiyatro dernek yada kişileri tamamen görmezden gelmişti) orada genel Sanat Yönetmeni ve çok sayıda sanatçının tepkisine sahip çıkmayarak onları sürgünlerde yalnız bırakabilmektedirler. Kim bilir belki de salonlar açmış bu başkanın bir gün turnelerinde salonlarından yararlanacaklarının hesabını yapmaktadırlar. Oysa ola ki kazayla AKP'li İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş kardeşini Belediyede bir göreve, Hele ki Kültür Sanat'ın başına getirse taş üstünde taş koymazlardı.

***

Yine Denizli'de yılların Uluslararası Amatör Tiyatrolar Festivalinin yaratıcısı dışlanıp festivalin içi boşaltılırken bazı sözde sosyalist topluluklar ertesi yıl koşup içi boşaltılmış bu festivale destek verebilmektedirler. (Dileyen kısa bir aramayla yaşanan olayları da katılan toplulukları da bulabilir sır değildir)

***

Bütün Tiyatro Dernekleri sivil toplum kuruluşları AKM Yıkılmasın eylemi yaparken sırf bu eylemi bölmek amaçlı olduğu çok net belli olan (maalesef kısa bir dönem de olsa TODER başkanı olma şanssızlığı da yaşanmış) Ulvi Alacakaptan'ın TODER adına Beyoğlu Belediyesiyle organize ettiği eylem kırıcı eğlentiye katılan bazı tiyatro insanları özeleştiri vermeyi ya akıl edememekte, ya gurur yapmakta, ya da hala bu eylem kırıcı tutumlarının arkasındadırlar...

***

Lemi Bilgin görevden alındığında oyunlarını , müziklerini çektiğini ilan eden bazıları üç gün sonra geri dönebilmektedir. (Dileyen kısa bir aramayla yaşanan olayları da kişilerin tutumlarını da bulabilir sır değildir)

***

Ben tiyatrom'da yer alacak bir haber-yorumumun bir parçası saydığımdan ve bilgiyi kaynağından almak istediğimden (Hilmi Bulunmaz'la) mail yoluyla bağlantı kurduğum için bana TİYAB'dan kınama kararı çıkarılmasında rol oynayanlardan, üstelik de kınanmam için en hararetli davrananlardan Metin Boran'ın dün aynı kişilerle Taksim'in orta yerinde bir cafede anlamlı saatler geçirebildiğini okuyabilmekteyiz. Bu birlikte bir masada buluşmanın mükafatı olarak, bazı kişisel bloglarda adının önüne mavi renkte "Linççi" yazılmaktan kurtuluveriyor ama bakalım maille ve sadece biriyle iletişim kurduğum için benimle ilgili kınama kararı çıkaran TİYAB tümüyle birden ve fiziki iletişim kurduğu için ona da kınama kararı çıkaracak mı göreceğiz.

***

TİYAB'dan bana yönelik kınanma kararıyla yetinmeyip, (TİYAB üyelerinin seçimi, önerisi, yada atamasıyla dahil olmadığım halde) tamamen ayrı bir girişimden de (Türkiye Tiyatrolar Birliği) aforozumu araya sıkıştırmaya çalışıveren ve kınama bildirisi yayınlandıktan sonra itirazım sonucu haklı bulunduğum ve TİYAB bildirisinden bu maddenin çıkarılmasını TİYAB üyelerinin kararıyla sağlattığım halde düzeltmeyi yapmamakta direnen İATP-G sitesi TİYAB üyelerinin iradelerini hiçe sayarak kapanana dek (hatta belki halen arşivinde) düzeltmeyi yapmamakta direniyor ama TİYAB üyeleri iradelerini ve kararlarını hiçe sayan İATP-G yi ve yayınını kınamayı aylar geçiyor akıl edemiyor! Kendi kararına, kendi iradesine, ve iradesinin ürününe sahip çıkamıyor, takipçisi olamıyor!

***

Bir Sanat Festivali, bir sol kökenli vakıf festival bünyesinde (hangi nedenle olursa olsun) darbe dönemini legalize edecek bakanlık görevini kabul etmiş bir kişiye ödül veriyor, bu ödülü vermesine iki yıldır mantıklı bir açıklama yada özeleştiri sunamıyor ve diğer sol yada en azından sanatçı olmanın aydınlığında, sorumluluğunda olması gereken kişi ve topluluklar bu yapılanı önemsemeyerek göz ardı edebiliyor ve halen bu organizasyonda boy gösterebiliyorlar.

Bu konu dile getirildiğinde iyi darbe/kötü darbe gibi anlamsız ve asla bağışlanamayacak bir cunta savunuculuğuna soyunanlar çıkabiliyor. Bu konu yeniden işlendiğinde sanki savunma yada özeleştirisi yapılmış gibi "kapanmış bir konuyu" , "gündemde olmayan bir konuyu" , "geride kalmış bir konuyu" deşmek , oyun bozanlık yapmak gibi görülüp gösterilmek istenebiliyor. Ama bu konuyu bir yılda kapanmış geride kalmış varsayanlar bir kişisel taciz konusu 10 yıl boyunca gündemde tutulabiliyorlar.

***

Nedim Saban bazı röportajlar yapıyor, Milliyet Sanat yayınlıyor, Röportajdaki bazı kişiler Cuma Boynukara'ya yönelik suçlama yapıyor ve Cuma Boynukara röportajı yapanı değil, röporajda bu kendisine yönelik suçlayıcı konuşan kişi yada toplulukları değil, röportajı yayınlayanları değil, röportajın haberinin haberini yayınlayan tiyatrom ve tiyatrodunyasi.com u eleştirmeyi seçiyor ama (hadi tiyatrom üyesi değil ama tiyatrdunyasi üyedir) TİYAB burada da müdahil olmuyor, Röportajı yapan Nedim Saban yada Cuma Boynukara'yı suçlayan kişi yada topluluklar haklıyız yada yanılmışız türünde bir açıklama yapmıyor, söylediklerinin arkasında durmuyor, Cuma Boynukara da ne tuhaftır ki hakkında suç isnat edenlerle, kendisine iftira edenlerle uğraşmaktan, bunları ulusal çapta yayın yapan dergide neşredenlerle uğraşmaktan herhalde vazgeçiyor ve haberin haberini yapanları kınamak gibi abuk sabuk ucubik tutumla yetinebiliyor!

***

Ve şimdi de "Herkes solcu olsun ama kimse bizden daha solda olmasın" anlayışındaki despot *1CHP'nin anlayışına benzer bir anlayışla "Biliyoruz, Farkındayız, Birlikteyiz" başlıklı bildiri yayınlayanlar, oyun tanıtımlarında susmamanın erdemliliğinden söz ederken gerçek yaşamda istiyor ki Biz susunca herkes sussun, yada "Kimse bizden daha keskinini söylemesin, sağduyulu(!) olsun, provakatif olmasın!!!

***

Kısacası KARANLIĞA KARŞI DURACAKSAK ÖNCE İÇİMİZDEKİ KARANLIKLARDAN , İKİYÜZLÜLÜKLERDEN, ÇİFTE STANDARTLARDAN KURTULMALIYIZ!.. Dün akşam beni telefonla arayıp uzun uzun konuşan içini döken bir tiyatro sanatçısı dostun söylediği gibi karanlık sadece AKP karanlığı değil, karanlık tiyatronun içinde, tiyatrocuların içinde. Eğer küçük menfaatler için, kısa süreli çıkarlar, beklentiler için uzlaşmaya meyilli tiyatrocular bulamasa AKP yada herhangi bir başka parti, veya eli sopalı bağnaz takımı da bu kadar kolay at oynatamazdı!

Tarih yukarıdakilerin tümünü yazdı tiyatrom da yayında olduğu sürece yukarıdakilerin tümünü sayfalarına taşıdı. Unutur gibi olduklarımız varsa hatırlandıkça eklenmiştir, eklenecektir. Elbette tarih bundan sonrasını da yazacak tiyatrom da var olduğu sürece yaşananları görecek, göstermeye çalışacaktır. Hoşunuza giden kısmına alkış tutmaya, hoşunuza gitmeyen kısımları görmezden gelmeye , suratınızı buruşturmaya yada "Ertuğrul Timur sen kim oluyorsun da ....." diyebilme özgürlüğüne sahipsiniz. Ama beğenmedikleriniz, suratınızı buruşturduklarınız yada öfkelendikleriniz sizin "kara" lekelerinizdir, bunların hiç birini tiyatro dünyasına ben kucağımda getirmedim unutmayınız.

İyisi mi temizliğe herkes kendi kapısının önünü (kafasının içini olarak da okuyabilirsiniz) süpürerek başlasın.

***

*1 CHP 70'li yılların despot Sosyal Demokrat Partisidir Şimdi bu bile değil direkt faşizme çok daha yakın bir partidir
(Kaynak: tiyatrom.com)