6 Haziran 2009 Cumartesi

ÇÖP ADAM KURHAN'IN ÇÖP KUTUSU / 6

Yalan makinesi, küfürbaz ve linç çağrıcısı Mustafa Demirkanlı, yaşam cahili Yaşam Kaya, sansür makinesi Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) kankası Bileyci Kurhan, çarpıtmalarını ısrarla ve inatla sürdürüyor. (HB)


Temiz Tiyatro Kampanyası Bir Başlangıç Olsun

Tiyatro alanında internet ortamının sağladığı göreli özgürleşmenin ve yayın yapma olanaklarının tiyatro için bir anlamda can simidi olduğuna kuşku yoktur. Bu özellikle haber, tanıtım ve tartışma platformları inşa etmek adına geçerlidir.

Tiyatro alanında internet yayıncılığı geliştikçe, evrensel basın yayın ilkeleri nedir, ne olmalıdır tartışmasının çıkması kaçınılmazdı. Bu anlamda, yakın zaman önce sona erdirdiğimiz ve kamuoyu oluşturma adına umut verici bir sonuç elde eden temiz tiyatro kampanyası önemli bir başarıya imza attı. İlk defa bir konuda geniş çaplı bir konsensüs yaratıldı: Küfür yayıncılığını bir çizgi haline getirip yayıncılık diye yutturmaya çalışanlar tiyatro yayıncılığını temsil edemez.

Bu demek değildir ki tiyatro yayıncılığı kendisini bayağı magazin kültüründen tamamen arındıracak. Fakat her kesimin üzerinde uzlaşabileceği bazı yapıcı standartların oluşturulabileceği görülmüştür. Bu sürece karşı koyanlar oldu elbette. Küfür, şantaj vs. para etmeyince, bu defa suç duyurularıyla kampanyayı kriminalize etmeye çalıştılar.

Bu noktada, Yeni Tiyatro’nun sahibi ve editörü Erbil Göktaş’ın çıkışı önemlidir. Belki de Nietzche’nin etkisiyle iyinin ve kötünün ötesinde bir yerlerde şansımı deneyeyim derken aklın ve mantığın ötesinde bir yerlere savruldu. Öyle ki, küfür yayıncılığına itiraz eden tiyatro yayıncılarını dergisine sanal saldırı düzenlemekle, bu yalanı ortaya çıkaranları sanal casusluk yapmakla ve beni de bıçakla saldırı tehdidinde bulunmakla suçladı.

Bu gurubun (Bulunmaz-Büktel-Göktaş) bir toplam olarak Ergenekon davasında sanık olarak yargılanan Kerinçsiz’in yolunda emin adımlarla ilerlediklerine kuşkum yoktu zaten. Anlayamadıkları nokta şu: Örenğin benim bu durumdan şikâyet edecek halim yok. Daha önce 301 ve 216 gibi maddelerden yargılanmış, hatta bazı savcılık soruşturmalarında teröre destek verip vermediğime dair sorularla da karşılaşmıştım.

Elbette bütün bu yöntemler boşa çıkarıldı. TEMİZ TİYATRO İÇİN TEMİZ TİYATRO YAYINCILIĞI kampanyasında imzalar kendiliğinden çoğaldı ve küfür yayıncılığı belgeli bir şekilde tescillenip kınanarak tiyatro tarihimizde bir güzel yerini aldı.

Buradan tiyatro yayıncılığı tarihinde, oldukça ciddiye alınması gerektiğinden emin olduğum “Burak Caney” vakasına geçmek istiyorum. Çünkü küfür yayıncıları sıkıştıklarında her zaman “Burak Caney”i gerekçe olarak gösterdiler. Buna karşılık benim gibi birçok insan “Burak Caney” vakasının farkına ancak bu sezon içinde varabildi. Daha sonra da farkına varacak olanlar çıkacaktır muhtemelen.

Biz “Burak Caney”in pek kayda değer olmayan bir ayrıntı olduğunu, internet ortamında muziplik yapmak isteyen bir yeni yetmenin tiyatro milletiyle bir güzel dalgasını geçip sonra da ortadan kaybolduğunu sanıyorduk. Fakat az çok ayrıntılara vakıf olmaya başladığımızda anladık ki, “Burak Caney” adlı sanal şahsiyet, hakikaten ortalığı birbirine katmış.

Pekiyi ne yapmış “Burak Caney”?

Örneğin FACEBOOK ortamında Bulnmaz-Büktel’e karşı imza kampanyasının liderliğini yapmış. Kimdir, nedir bilen yok, ama bunu gerçekten de başarır gibi olmuş. Bir ara önde gelen tiyatro yayıncıları arasına girmeye aday olmuş. Öyle ki, yayıncılık ödülü aldığı bile olmuş. Kısacası tiyatro ortamının örgütsüzlüğünü, dağınıklığını ve belirsizliğini alabildiğine kullanmış.

Asıl gıdasını Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattına duyulan tepkiden aldığına kuşku yok. Pek çok çevre “Burak Caney” ile Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattı arasındaki kavgayı yaklaşık olarak şöyle yorumlamış: Sonunda küfürbazlara haddini bildirecek biri veya birileri çıktı. Bir çeşit dinsizin hakkından imansız gelir yaklaşımı geliştirilmiş.

Fakat gün gelmiş, “Burak Caney” güya Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının başına bela kesilirken öyle jestler gerçekleştirmiş ki, onların küfür yayıncılığının önü tamamen açılmış. Ortada temel nitelikte birkaç jest var ama bana göre en önemlisi şu: “Burak Caney”in FACEBOOK’ta liderliğini yaptığı imza kampanyasına imza veren gençlerin Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattı tarafından “bataklık gülleri” olarak teşhir edilmesi, buna karşılık “Burak Caney”in de Bulunmaz ve Büktel’in FACEBOOK üyesi çocuklarını teşhir etmesi ve aşağılaması. Zaten başından beri “Burak Caney”in yaklaşımı Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattına onların silahlarıyla saldırmak, ama bunu yaparken daha sinir bozucu davranmak.

İş tarafların birbirlerine yazılı ve görsel küfür ve hakareti de aşıp gençlerin ve kadınların teşhiri noktasına geldiğinde tiyatro camiasının basiretinin bağlandığını söyleyebiliriz. Çünkü artık işin içine üçüncü kişiler de girdiğinde, küfürü kim başlattı, kim daha çok küfür etti gibi soruların anlamını yitirdiğini söyleyebiliriz.

Muhtemelen “Burak Caney” ve Bulunmaz-Büktel adil bir mahkemede yargılansalar, birbirlerine yapıp ettiklerinden ziyade, tiyatro yayıncılığına verdikleri zarardan mahkûm olurlardı. Fakat üçüncü kişilerin içine sokulması meseleyi başka bir kulvara daha taşımış. Açıkça çürümüş erkek egemen zihniyet devreye girmiş ve özellikle genç yaşta kadınların onurlarıyla oynanmış. Yoksa öyle sen benim özelimi teşhir ettin, ben de seninkini ederim türünden bayağı magazin atışmaları değil söz konusu olan. İşin içine gençler, aileler ve çocukları sokulmuş.

Pekiyi “Burak Caney” gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğunda tiyatro yayıncılığı adına yaşatılan kepazelik bastırılıp unutulmaya mı terk edilmiş? Tabii ki hayır… Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattı sistemli küfür yayıncılıklarına gerekçe olarak, “Burak Caney” ile birlikte yarattıkları çocuk ve kadın mağduriyetlerine sıkı sıkıya sarılmış ve bu küfür belgelerini muhafaza etme kararı almışlar.

“Burak Caney”i yaşatmakta bu kadar ısrarlı olmaları, kendileriyle birlikte üçüncü kişileri de pornografik sayfalarda kepaze etme gayretleri, bu sayfalara kendi küfürleriyle katkı sunmaları, aslında “Burak Caney”in gerçekte kim olduğunu önemsizleştiriyor. Başka biri olması, belki de onların imalatı olması ya da iddia ettikleri gibi düşmanları olması bu gerçeği değiştirmiyor. Açıkça “Burak Caney” bağımlısı olarak yaşıyorlar.

Bu olguyu bir kez daha küfür yayıncılığına tavır alma konusunda ayağı çekmiş ve hatta canım olur böyle vakalar bu da mesele mi diyen bazı kişi veya kurumlara her zaman hatırlatmakta fayda var. Hatırlatmak yetmez, sormak da gerekiyor:

1) Aynı zamanda gençleri eğitmekten sorumlu ve bu nedenle devletten maaş da alan bir eğitimci olan Erbil Göktaş, sevgili dostları Bulunmaz ve Büktel’in nasıl da “Burak Caney” tarafından mağdur edildiğine gözyaşları döker ve bu arada Bulunmaz sponsorluğunda dergicilik oyunu oynarken, açıkça genç çocukların ve kadınların mağdur edildiği bu yayınlara benim öğrencilerim ve hatta çocuklarım konu olsa anlayışla karşılarım mı demekte?

2) Soldan bakışın organizatörlüğüne soyunan Özgür Başkaya, hali hazırda orada teşhir edilen gençlerden birisi tiyatro eğitimi verdiği bir öğrencisi ya da kendi topluluğuna üye bir arkadaşı olsa, bu iş başka soldan bakış başka demeyi sürdürebilir mi? Ya da n’olmuş, çakarım bir telefon Hilmi Ağabeye çıkartırım listeden bizim arkadaşı; sol insanlığa değil insanlık bize kurban olsun mu demekte?

3) Artık görevden alınmış Orhan Alkaya’yı perişan etmeyi ve cumhuriyet-bayrak mitinglerine tiyatro camiasını katmayı birinci vazife kabul eden Nedim Saban, imza attım, atmadım, acaba attım mı, attıysam çektim, yok vazgeçtim üç kere daha attım, nihayet Musatafa Demirkanlı imzamı kaldırmış pek rahatladım, ben birinci vazifelerin adamıyım gerisi tufan mı demekte?

4) İnsani değerlere sarılma ve tepki gösterme hakkını linç girişimi olarak yorumlayarak dramaturjik değer teorisine sürpriz bir katkı sunmayı başaran ve tiyatro camiasına mavi boncuk dağıtım ihalesinde başa güreşen Amatör Tiyatrolar Çevresi, açıkça pornografi ve teşhirciliğin sentezlendiği sayfalarda doğan mağduriyetleri yok sayıp aynı zamanda empati kurma sanatı olan tiyatro adına terzi kendi söküğünü dikmez mi demekte?

Küfür yayıncılığına karşı temiz tiyatro kampanyası bu yarayı ardında bırakarak kapandı. Ama bu yara Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının sayfalarında yerli yerinde duruyor. Ve küfür yayıncılığının kalbi tam olarak ne orada ne burada, tam da insanlığın bittiği o sayfalarda atıyor.

Olabilir; bırakalım bu işleri demek mümkün elbette. Ne demişti Nedim Saban? Can Yücel’in Türkçe söylediği Shakespeare gibi “Değmez bu yangın yeri…” mi? Hayır, çok daha mühim işlerimiz varmış. Mesela Orhan Alkaya’nın İ.B.B. Şehir Tiyatrosu genel sanat yönetmenliğinden düşürmek ya da Ergenekon’la karışık rüzgârı arkasına alarak tiyatro camiasının yürümesi gibi…

Biraz düşündüm ve kararımı verdim: “Değmez…” demek daha doğru geldi bana, ama şiirin finaline doğru bir fakat kaydı konuluyordu ya, işte bu fakatın sonrasında başka nelerin söylenebileceği hâlâ daha mühim geliyor bana. Emin olduğum tek şey, yeri geldiğinde ve kim yapıyor olursa olsun, küfür yayıncılığını iflah olmaz şahsiyetleri bakımından değil ama etkileri bakımından sorunsallaştırmanın önemli olduğudur. Bu anlamda TEMİZ TİYATRO kampanyasının sadece bir başlangıç olmasını ümit etmekteyim.

(Kaynak: Yalan makinesi)