10 Mart 2008 Pazartesi

Demirkanlı zırvalıyor!

Mustafa Demirkanlı
10 Mart 2008


Ah Büktel, Vah Büktel...


Olmuyor, olmadı, olmayacak. Mütevazılık: Zayıflık değildir, korkaklık hiç değildir, beceriksizlik, başarısızlık da değildir, mütevazılık bir erdemdir. Eleştiri ile saldırı sınırları birbirine karıştı mı, gözler kararır, öfkesine yenilir insan.

Pırıl pırıl bir insan; Özdemir Hoca’ya (Nutku) demediğini bırakmadın. Sana yanıt verdi, senin oyununun özgün olduğuna eminim, dedi, yetmedi sana, yetmedi çünkü saldıracak birini arıyordun. Ne yapmalıydı Özdemir Hoca? Taksim Meydanı’nda intihar mı edecekti? Kaldı ki aynı adla bir oyunun olup olmadığı henüz açıklığa kavuşmadı. Ama kezzap içmiş gibi haykırtan başka bir yazar olacağını sanmadığım için, oyununun özgün olduğuna inanabilirim.

Dünyayı kendi etrafında döndürmeye çalıştın, öyle sandın. Kitapların eleştirildi, tek laf edemedin, yazılarımda tek virgül hatası yok, dedin, çok daha vahim birçok hata önüne kondu, muhatap almam, dedin, yanıtlamadın, hatalarını savunamadın. Evet tiyatrooyun editörü mahlas bir isim, gerekçesini anlattı hak verdim, çok fazla insan hak verdi, hele hele protestoya imza verenleri aramanızdan, hosting firmasını aramanızdan sonra çok daha fazla hak verdim. Kendisi arzu ettiği zaman açıklar kimliğini, açıklamasa da hiç önemli değil, önemli olan yazdıkları. Her konuya anında “salça” olan arkadaşının yalanlarını tek tek gözümüze soktu, ama tek cümle duymadı kimse, küfürlerinin dışında. Tiyatrooyun zaman zaman senin ve kuyumcu arkadaşının üslubuna uydu, eleştirdim. Doğru yazdıklarını destekledim, yine destek veriyorum, ama şartlı olarak. Senin ve kuyumcu arkadaşının düzeyine inerse desteğimi çekerim, sanırım diğer destekleyenler de, çeker desteğini. Ama önemli bir şey yaptı; seni ve arkadaşını insanların daha iyi tanımasını sağladı. Ben bile şaşırdım geldiğin noktayı görünce.

Peki, siz neler yaptınız? “…bundan böyle de, bile bile (ya da bilmezden gelerek) hâlâ destek veren bir tek kişi çıkarsa, o da o….. çocuğudur.” (Bu alıntı Coşkun Büktel’den, adlı adıca yazıyor, ben sansürledim.) dediniz, bu hakarettir ve bir yazara yakışmaz, sözün bittiği yerde kullanılır, bir yazarın ise sözü bitmez. Hatta neden bu küfür ettiğinizi şöyle açıkladınız: “… Hiç kimsenin "şerefsiz, o….. çocuğu" sözlerini kabul etmeyeceğini düşündük.” (Bu alıntı Hilmi Bulunmaz’dan, o da adlı adınca yazıyor.) dediniz, bu tehdittir, yapılmasını istemediğiniz bir şeye karşı insanları engellemek için yapılan bir tehdittir, buna hakkınız yok, insanlar en doğal haklarını kullanarak sizi protesto ediyor. Büktel sana söylüyorum: Bir yazara yakışmaz tehdit etmek, tehdit sözün bittiği yerdedir, bir yazarın ise sözü bitmez, bitmemeli. Bırak arkadaşın istediği gibi her yöntemi kullansın, baksana deştikçe ne ilişkileri çıkıyor ortaya, kim bilir daha neler öğreneceğiz?

“Bir insanın, yalnızca, "Burak Caney'i ait olduğu yere, sanal mezarlığa gömdük" cümlesini (bir sürü karşı kanıta rağmen) yeterli kanıt sayarak ve kanıta muhtaç bu salakça kanıta dayanarak; o cümleyi kurmuş olan insanı (Hilmi Bulunmaz'ı) "hacker" olmakla suçlaması için, belki hukuk nedir bilmeyen bir salak olması yetebilirdi; ama Bulunmaz'ı "hacker" sayan o salağın, Bulunmaz'la arkadaş olan (dürüstlüğüyle maruf) Coşkun Büktel'in de "hacker" olduğunu ilan edebilmesi için, yalnızca salak olması yetmezdi; Mustafa Demirkanlı kadar insanlıktan nasipsiz, ahlaksız, yalancı, pespaye ve alçak olması da gerekirdi/gerekti.”

Birkaç kez yazdım, bu iddia bana ait değil, Hilmi Bulunmaz’n kendi yazdığı, itiraf ettiği bir durum. Merak ettiğim, bu itiraftan sonra (bir sürü karşı kanıta rağmen) derken, karşı kanıt dediğiniz nedir, yazmıştık, biz yapmadık demekten başka karşı kanıt dediğiniz nedir? Yineliyorum: "Burak Caney'i ait olduğu yere, sanal mezarlığa gömdük" cümlesi ya da itirafı bana ait değil. Sen ne diyorsun? (bir sürü karşı kanıta rağmen), nerede bu kanıtlar?

Tekrar arkadaşına döneyim. Altın, elmas, zümrüt ticareti yapacak, video kaydında benim çok param var, 200 metrekarelik, bahçesinde köpeği olan, kapısında biri 2008 model iki arabam var diyecek, sonra 17 yıldır tiyatro dergisi çıkartan bana, dergiye reklam aldığım için “çanak yalayıcısı” diyeceksiniz. Ve ben size, sizin üslubunuzla seslenmediğim için mağdur olacağım, öyle mi? Dergiyi beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz de ama hakaret etme hakkını nerden alıyorsunuz? Daha iyisini, daha güzelini, daha doğrusunu çıkartın, başka bir işten (altın, zümrüt, elmas ticaretinden) kazandığı/nız (Muhtemelen sana da pay düşüyordur diye tahmin ediyorum.) bol parası olan bir arkadaşın var, reklam da almazsınız, istediğiniz gibi de dağıtırsınız, sizin dağıtım maliyetini karşılayacak paranız da var. Ama önce çıkartın. Arkadaşın denedi, ilk sayıdan sonra sen bile dayanamayıp eleştirdin “Ben böyle bir oyunda yokum” diye. Sonrasında, 3-4 sayı çıktı, ses yok, ama bu arada kapitalist oyun dergisi adını taktığı “Oyun” dergisi için dalga geçen yazılar yazmaktan geri kalmadı. Bir ara oğlum askerde, gelsin devam edeceğiz, dedi, anlaşıldığı kadarıyla oğlu da gelmiş askerden, site susturma girişimleri yerine arzu ettiğiniz gibi bir dergi çıkartın, “Ben böyle bir oyunda yokum” diyeceğine, sen de destek ver arkadaşına, arzu ettiğiniz gibi bir dergi çıkartın, engelleyen mi var? Be insanlar, ne diye her gün hakaret edersiniz, Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne ve bana?

Tiyatrom.com editörü ve Yayın Kurulu üyemiz Ertuğrul Timur da ödüllere karşı ve ödül haberini sitesine girmiyor. Ne ben ona kızıyorum ne o bana hakaret ediyor. Herkes kendi doğrularıyla, yanlışlarıyla baş başa, eleştiri tabii ki ama sizin yaptığınız eleştiri değil, hakaret. Ödülleri, ödül verenleri, düzenleyicileri, alanları eleştirebilirsiniz, en doğal hakkınız. Ama, şu cümleler eleştiri mi, hakaret mi? “Ahmet Levendoğlu, yalancılığı defalarca kanıtlanmış Mustafa Demirkanlı'nın elinden ödül alarak, yalancılık suçuna ortak olup, yalancılığa ödün verdi!...” Bu mu eleştiri dediğiniz?

O kadar çok sıralanabilir ki, şimdilik bu kadarı yetsin.

Ama sadece bunlardan dolayı bile, açılmış bir protesto grubuna katılabilinir, ben de katıldım ve katılmakla kalmayıp portal’den destekliyorum ve bugün itibariyle yaygınlaştırmak için de elimden geleni yapacağım. (10 Mart 2008)

Gelelim bugüne…

tiyatrooyun.org sitesinde 18 Şubat’ta duyurulan ve 22 Şubat’ta kanıtlarıyla açıklanan iddiaya. İddialar yayımlandıktan sonra, emin olmak için, hem hosting’i hem de webmaster’ı aradım. Murat Bey’le ve Kemal Halaç ile konuştum. Sitede haber olarak açıklananları her iki şahısta aynı şekilde açıkladı, bir eksiği var, 18 Şubat’tan önce de aranmış hosting, ancak arayanların kimliklerini bilmiyorlar. Ama, Hilmi Bulunmaz ve Cemal Bulunmaz’ın aradığı telefon numaralarıyla sabit, Cemal Bulunmaz’ın msn kayıtları da yayımlandı ilgili sitede. 22 Şubat’tan sonra da aranmışlar, küfür ve hakaret dolu telefonlar, ancak bu kişiler ve numaraları belli değil, hukuksal bir sürece gidilirse, aranılan saatlere ait kayıtların bulunması çok zor değil. Aslında çok önemli de değil. O gün bugündür, ilgili kişiler, suçlanan kişiler tek laf etmedi, adeta suçlarını kabul ettiler, konuları değiştirip hakaretlerine devam ettiler ama “biz aramadık” demediler, “biz aradık ama şu gerekçeyle” de demediler. Sen haykırıp duruyorsun ama bir önemi yok, iyi niyetli bir bakışla sen de kandırılmış olabilirsin, suçlananlar ağzını açıp tek laf etmediler bugüne kadar. (10 Mart 2008) Sen ki, “insanları ismimi ve isimlerini vermeden suçlayacak kadar alçak değilim.” diyen birisin, ama adını ve telefon numarasını gizleyerek arayanları temize çıkarmak için bu kadar çırpınman neden? Bırak aradılarsa neden aradıklarını, kaç kere aradıklarını kendileri açıklasın. Eleştireceksen, adınızı belirtmeden neden aradınız (Sonrasında isim belirtmekten bahsetmiyorum, ilk aradıklarından bahsediyorum.) diye arkadaşlarını eleştir.

Bir ses kaydıdır gidiyor…

22 Şubat’ta siteye ek olarak girmiş editör, ses kaydı yokmuş, arayanlar için önemli bir avantaj, yine hukuksal bir durumda ortaya çıkması hiç de zor değil. Bence çok da önemli değil, Büktel siteye, sitede yazanlara hakaretler yağdıracağına, konunun etrafında dönenip duracağına sık kullandığı bir cümlesini kurarak başlasın: “Açıkça, mertçe, Türkçe ifade ediyorum ki, ben ne hosting’i aradım ne webmaster’ı aradım ne de arandığıyla ilgili bir bilgim var, ben iddiaların hiçbirinde yokum, hiç kimse bu domain’i bize satın demedi.” der veya –aslında senin yaptığına ilişkin bir iddiaya ben rastlamadım ilgili sitede- hiç sesini çıkartmaz veyahut sadece arkadaşlarını savunur, ama ilgisi yoksa ilgiliymiş gibi ortalıkta tek başına dönüp durmaz. Ama nedense bir savumadır gidiyor Büktel’de; ses kaydı var mıydı yok muydu? Yokmuş, ama açılan telefonlar, kayıtlar, tespitler, msn kayıtları ortada duruyor, bu konularda Bulunmaz’lar üç maymunu oynarken, kendi deyimiyle (dürüstlüğüyle maruf) Büktel, arkadaşlarına; “Bu iddialara yanıt verin, ortada ev telefonu, aranan numara kaydı, msn kayıtları var, siz aradınız mı aramadınız mı?” demesi gerekmez mi?

Şunu biliyorsun, bu iddialara yanıt verilmeden rahat edemeyeceksin, içindeki Coşkun, arkadaşlarını korumaya çalışan Coşkun’la sürekli hesaplaşacak, yıllardır iddia ettiğin (dürüstlüğüyle maruf) sözcükleri beynini kemirip duracak ya da zaten bir etiketmiş sadece, önemsemeyip rahat rahat uyuyacaksın. Ama, yapacağın / yapa geldiğin küfretmek olmamalı, en azından senin için olmamalı Büktel. Artık, insanlara küfrederek, küfür tehditleriyle bir sonuç alamayacağını gör, eleştirilerini yap ama hakaret etmekten, küfretmekten vazgeç, bir yazara yakışmıyor, sana bile yakışmıyor.

Gelelim, gerçekten zurnanın zırt dediği yere gelelim:
“Geldik zurnanın zırt dediği yere. Grubunuz (yani Demirkanlı ve 3. Abdülhamid), hele bir suç duyurusunda bulunun da, dünyayı başınıza yıkayım. Şimdiye dek sabırlı davranmamın en büyük nedeni, dünya görüşümün sakinliği buyurmasındandı. Hele bir suç duyurusunda bulunun da dünyanın kaç bucak olduğunu görün…” (Bu alıntı Hilmi Bulunmaz’dan.) Yine tehdit… Suç duyurusunda bulunmak suç mu? İnsanlara, “yalancı” dizileri ile saldıracaksınız, “Mustafa Demirkanlı kadar insanlıktan nasipsiz, ahlaksız, yalancı, pespaye ve alçak olması da gerekirdi/gerekti.” diyeceksiniz, “O….. Çocuğu” diyeceksiniz, -ki bunu açık açık yazacaksınız, yetmeyecek video kaydı ile youtube, veoh gibi uluslararası sitelerde yayacaksınız, canınız istediği gibi hakaret ve küfür edeceksiniz… Sonra da tehditle engellemeye çalışacaksınız.; “Hele bir suç duyurusunda bulunun da dünyanın kaç bucak olduğunu görün…” diye de tehditler savuracaksınız. Ne yapacaktım? Sizin gibi küfür mü edecektim, yoksa gelip işyerinizi, evinizi mi basacaktım eşkıya gibi? Yoksa başımı önüme eğip susacak mıydım? Tabii ki hayır, ikinci dava açmam da size nasip olacakmış, ilk davamı zamanın Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren’e açmıştım, orduda teğmen iken daha, kazanmıştım da. Bana çok dava açıldı, çoğunu kazandım, devam edenler de var, ama (Evren’i saymazsak) ilk davamı sizlere açmış olacağım veya Evren’e ve size dava açmış olacağım. O da tehdit eder, elindeki gücü kullanırdı, konuşmanız, tartışmanız mümkün değildi.

İlgili tüm yazıların, video kayıtlarının mahkeme tarafından resmi tespiti yapıldığı için artık açıklayabilirim. Açacağım davalar hukuk davaları olacak, ceza davası açıp açmama konusunda hala kararsızım, aslında açmayı düşünmüyordum da, ama Bulunmaz’ın yukarıdaki aktardığım tehdit dolu satırları, meydan okuması beni kararsız bıraktı, tetikledi. Kendime yenilirsem, savcılığa suç duyurusunda da bulunabilirim, dediğim gibi kararsızım. Açılacak davalar: H. Hilmi Bulunmaz’a, Coşkun Büktel’e ve videoları yayan/yayımlayan sıfatlarıyla da Kazım Şimşek’e ve Cemal Bulunmaz’a olacaktır.

Çünkü sizin küfür ve hakaretlerinize karşı daha fazla sessiz kalamam, tartışma zemini ve olanağı da olmadığıma göre…

Not: Bir sonraki yazım Sayın Ulvi Alacakaptan’a olacaktır, tiyatrooyun’da yayımlananları okuyunca, Alacakaptan’ın söylemini çok yadırgadım, ama öncesinde ilgili linkleri göndermek istiyorum, belki savunduğu insanların kime hangi gerekçelerle ve nasıl küfrettiklerini görmemiş olabilir.

Coşkun Büktel’i Tanıyalım

(Kaynak: Burak Caney sitesi -Demirkanlı- "Ah Büktel, Vah Büktel...")

***

Bakınız:
Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Bir
YENİ YAZARIMIZ: MUSTAFA DEMİRKANLI

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: İki
DEMİRKANLI İKİNCİ YAZISIYLA DERGİMİZDE

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Üç
DEMİRKANLI ÖLÜNÜN ARKASINDAN YAZIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dört
DEMİRKANLI İŞBAŞINDA

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Beş
DEMİRKANLI TEMİZ OLMAYA ÇAĞIRIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Altı
DEMİRKANLI ANA AVRAT KÜFREDİYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Yedi
DEMİRKANLI KİŞİLERLE UĞRAŞIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Sekiz
DEMİRKANLI TİYATROYU ZEHİRLİYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dokuz
DEMİRKANLI PANELİZME BEL BAĞLAMIŞ

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On
DEMİRKANLI YALANLARINI SÜRDÜRÜYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On Bir
YALANI YALANLA ÖRTMEK

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On İki
COŞKUN BÜKTEL BULAŞMA, İŞİNE BAK!

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On Üç
İŞ YAPAN, BULAŞIR!

Ayrıca bakınız:
YALAN: 28
YALAN: 27
YALAN: 26
YALAN: 25
YALAN: 24
YALAN: 23
YALAN: 22
YALAN: 21
YALAN: 20
YALAN: 19
YALAN: 18
YALAN: 17
YALAN: 16
YALAN: 15
YALAN: 14
YALAN: 13
YALAN: 12
YALAN: 11
YALAN: 10
YALAN: 9
YALAN: 8
YALAN: 7
YALAN: 6
YALAN: 5
YALAN: 4
YALAN: 3
YALAN: 2
YALAN: 1

Daha ayrıca bakınız:
"Onubiryerde yalanlar"
"Onbeşibiryerde yalanlar"
"Yirmisibiryerde yalanlar"

Daha da ayrıca bakınız:
HESAP SORUYORUZ! / 1
HESAP SORUYORUZ! / 2
HESAP SORUYORUZ! / 3
HESAP SORUYORUZ! / 4
HESAP SORUYORUZ! / 5
HESAP SORUYORUZ! / 6
HESAP SORUYORUZ! / 7
HESAP SORUYORUZ! / 8
HESAP SORUYORUZ! / 9

(Kaynak: Büktel, "İftirayı nasıl itiraf ettirdik")

***

Hilmi Bulunmaz'ın notu: Yazıya yanıt verilecek. Davaya karşı dava açılacak!...