29 Eylül 2007 Cumartesi

Yazar oldum!...

Tam kestiremiyorum; sanırım on yılı aşkındır Türkiye Yazarlar Sendikası üyesiyim. Belleğim beni yanıltmıyorsa, hiçbir zaman aidat ödemedim. Hiçbir seçime katılmadım. Üye değilken, fazlasıyla katkıda bulunduğum TYS'ye üye olduktan sonra, selam vermek için bile bir kez uğramadım... Bunun birçok nedeni var. Ancak, en büyük nedeni; kendimi orada duyumsayamamam...

Gün geldi; TYS'nin kapanacağı söylentisi her yanı sardı. 12 Eylül Faşizmi'nin gölgesi egemen olsa da, kendisi iyi saatte olsunların konuğu olduğundan, kapanma olasılığı, iki kat canımı sıktı...

TYS'nin kapanmaması için 228 (salt çoğunluk sayısı) bulunmalı ve Olağanüstü Genel Kurul yapılmalıydı. Bugün (29 Eylül 2007), TYS'nin toplantısına katılmak üzere, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti toplantı salonuna gittim: 50 TL aidatımı ödedim. Orada bulunduğuma dair imzamı attım. Divan seçimi yapılırken oy kullandım...

Yaklaşık bir saat bulunduğum mekan beni sıktı. Süreç beni sıktı. Durum beni sıktı. İlişkiler yada ilişkisizlikler beni sıktı. Neden?...

Toplumun önderi olduğunu sandığım yazarlar (ben de!), toplumdan uzak... Toplumun, düşünsel anlamda "kaymak tabakası" yazarlar (ben de!), terzinin söküğünü dikemediği durumda... Ve daha bir sürü durum...

Neyse ki, uzun yıllardır göremediğim insanları gördüm. Onlarcasıyla sohbet ettim. Anımsadıklarım: Nuray Gök Aksamaz, Ahmet Can Akyol, Suna Aras, Yılmaz Arslan, Nihat Ateş, İdris Atmaca, Cuma Boynukara, Osman Bozkurt, Yılmaz Elmas, Mine Ergen, Cezmi Ersöz, Güngör Gençay, Şenel Gökçe, Cengiz Gündoğdu, Bülent Habora, Ali Kaya, Mustafa Köz, Sabri Kuşkonmaz, Kemal Özer, Mustafa Suphi, Leyla Şahin, Berrin Taş, Tevfik Taş, Afşar Timuçin, Hıfzı Topuz, Öner Yağcı...

Oldum olası iktidarlardan hoşlanmadığımdan olsa gerek, Enver Ercan'ın Divan'ını değil, Afşar Timuçin'in Divan'ını destekledim...

Divan seçimi gerçekleşir gerçekleşmez kendimi sokağa attım... Oh, mis gibi bir hava... Halk, kendi gerçekliğinde müthiş bir kımıltı halinde... Dünya varmış!...

Bir yandan, hızlı hızlı yürüyor ve bir yandan da, bana sentetik gelen durumu düşünüyordum. Yüzlerce yazarın tümünü tanıyordum. Orada olmayan binlercesini de... Hemen tümüyle yolumuz bir biçimde kesişmişti. Bir kısmıyla "ortak işler" yapmıştık:

Cengiz Gündoğdu - Berrin Taş (İnsancıl dergisi) ile birlikte işler yapmıştık: İnsancıl dergisinde, 18 sayı, aralıksız olarak yazı yazdım. İnsancıl binasına sürekli olarak gidip geldim. İnsancıl ile Bulunmaz Kültür Merkezi olarak (yine) birlikte Okuma Tiyatrosu gerçekleştirdik. Hem de uzun zaman sürdü bu tiyatro çalışması. Birlikte Felsefe Seminerleri yaptık. Va daha bir sürü iş...

Güngör Gençay (Gerçek Sanat) ile de birçok işe birlikte imza attık: Gerçek Sanat dergisinde 13 sayı yazı yazdım. Gerçek Sanat yayınlarının okunmasına katkıda bulundum. Gerçek Sanat da, Bulunmaz Kültür Merkezi'ne katkıda bulundu...

Aydın Öztürk (Berfin Bahar) ile de bazı işlere "ortak imza" attık...

Cezmi Ersöz ile 1970'li yılların sonunda birlikte tiyatro yapmaya çalıştık...

Mine Ergen, tiyatro çalışmalarıma katılan bir oyuncuydu...

Nuray Gök Aksamaz, tüm dergilerime omuz veren önemli bir şair...

Nihat Ateş ile hem İnsancıl'da birlikte işler yaptık ve hem de benim sahibi olduğum MuM dergisinin genel yayın yönetmenliğini yürüttü...

Sabri Kuşkonmaz; tüm dergilerime, kültür merkezine, tiyatroma, yayınevime omuz verdiği gibi, tüm hukuksal davalarıma da, savunman olarak çok büyük katkılarda bulundu...

Hıfzı Topuz'un "Lumumba" adlı yapıtı, tiyatro çalışmalarıma yön veren önemli bir yapıt olarak, belleğimdeki yerini koruyor...

Afşar Timuçin ve Kemal Özer'in, Bulunmaz Kültür Merkezi'ne felsefi, estetik, poetik... önemli katkıları oldu...

Yukarıda adlarını sıraladığım diğer şair ve yazarlar, ayrıca unuttuklarım yada anımsayamadıklarım, tümü kurumlarıma katkıda bulundular...

Sonra?... Sonra ayrılık...

Bunun birçok nedeni var. Nesnel nedenleri olduğu gibi, öznel nedenleri de var. Düzenin dayatmasından kaynaklanan nedenler olduğu gibi, yazar olmanın verdiği dayanılmaz incelikten kaynaklanan nedenler de var...

Hem yürüdüm, hem temiz havayı ciğerlerime çektim ve hem de yukarıdaki anıların hücumuna uğradım... Hüzünlendim...

Sünnet olan çocuğa Müslüman, vaftiz olan çocuğa Hıristiyan dedikleri gibi, ben de seçime katılarak yazar oldum!...

Yarın sabah (30 Eylül 2007) seçim için, yine TYS toplantısına katılacağım. Yarın yine hüzünleneceğim...