23 Mart 2009 Pazartesi

DEMİRKANLI'NIN ÇÖP KUTUSU / 1


Okurlarla Bulunmaz Vesile İle Paylaşım

Hilmi Bulunmaz,zaman zaman amatör videosunun karşısında “döktürüyor”, geçenlerde yine böyle bir video kaydının başlığında adım olduğu için (Her zamanki gibi hakaret içeren) videoyu sabırla izledim. Bu vesile ile kısa notlarla okurlarla da bazı konuları paylaşmak istedim, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bu kuyumcu arkadaşın belki kafasını karıştırdığı birkaç okur vardır, onlar için gerçekleri paylaşmak istedim. 1. Tiyatro… Tiyatro… Dergi’sinin aldığı reklama yönelik, reklam aldığı için yayın yaptığını iddia ediyor bu amatör tiyatrocu ama soyut söylemleri dışında herhangi bir örneği yok, her zaman olduğu gibi. Zaten kendisini Sosyalist olarak lanse etmeye çalışan bu şahsın slogan düzeyinin ötesinde hiçbir konuda da bilgisi olmadığı çok aşikar. O örneklememiş, ben örnekleyeyim: a. 2000 yılında, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil’in basında “1. Perde Operasyonu” olarak adlandırılan operasyon Tiyatro… Tiyatro…’nun ortaya çıkarttığı bir olaydır. O sırada da Devlet Tiyatroları’ndan reklam alıyorduk, tabii kesildi. Yani reklam için gazetecilik görevimizi ertelemedik. aa. Öncesinde İ. Rahmi Dilligil, Oyun yazarı Cuma Boynukara’yı aracı kılarak, her ay 3.000 dergi alma önerisinde bulundu, kabul ettik, abone servisimizi arasınlar indirim de yapar arkadaşlar, dedik. Yani, reddetmiş olduk doğal olarak. Diyaloga bile girmedik. (Haa bu arada abone servisi ve diğer bütün servisler toplam 2 kişiden oluşuyordu.) 2. Zamanın Bakanı İstemihan Talay devreye girerek, Oyun Yazarı Refik Erduran’ı aracı kılarak Dergi’ye maddi destek yapma isteğini iletti, kabul ettik, kendilerine basını davet ederek teşekkür plaketi de verebileceğimizi aktardık, çok mutlu olduğumuzu yineledik ama telefon kapanırken “Refik Ağabey, Sayın Bakan’ın yayın politikamıza müdahale etme gibi bir umudu yok değil mi?” diye soruverdik. Sonrasında arayan olmadı, biliyorduk zaten, bu yanıtı da bilmeden vermedik. a. Peki ne oldu? Kültür Bakanlığı desteğinde gerçekleştiriliyor olan, “1. Uluslararası İstanbul Çocuk Tiyatrosu Festivali ve Eğitim Programı” ve “1. Türkiye Çocuk Tiyatrosu Kurultayı”na verilen destek, projeler yürürken kesildi, tamamladık. Kesilen destek 60.000 dolardı. Dergi battı, uzun süre evimden çıkarttım. Cihangir’deki 3 katlı minik bir evimi sattım ama borçları hâlâ bitiremedim, aradan 9 yıl geçmesine rağmen. Bu durum kimseyi ilgilendirmez tabii ki, sadece kuyumculuk mesleğini icra edip, ev, araba vb yaşamsal gereksinimlerini karşılayıp, yetmedi bir de Devlet Desteğine başvurarak yıllarca devletten oyun yapacağım diye para alan Hilmi Bulunmaz’ın bilgisi olsun diye aktardım. Bulunmaz, biz yıllarca gizlediği bu gerçeği kamuoyuna açıklayınca, ne kadar acı çektiğini, kendini sözüm ona aşağılayarak savunduğunu sandı, oysa bu kadar acı çeken biri, gece rüyalarına girip uyku uyuyamayan bu kişi ilk önce, hata yaparak aldığını iddia ettiği desteği iade eder, önce bu yükten kurtulur önerisini yaptık, ama tıss yok, olmayacağını da biliyorduk zaten, o sadece dizilerde oynayanlara hakaret eder, biz ilan alıyoruz diye demediğini bırakmaz. Genel karakteridir. 3. Nurullah Tuncer’in ilk Sanat Yönetmeni olduğu dönemde, yardımcısı Kemal Kocatürk aleyhlerinde yayın yapıyoruz diye görüşmeye davet etti, gittim, şikayetlerini sıraladı, dinledim, sonrasında parmağını kaldırarak; “Kim patron herkes öğrenecek.” dedi , güldük, yapacağı tek şey vardı onu yaptı, ilanları durdurdu. Biz yolumuza devam ettik. 4. Tiyatro… Tiyatro…’nun ilk sayısından bu yana derginin içinde olan, bir dönem Yayın Yönetmenliğ’ni de yürütmüş olan Orhan Alkaya’nın göreve atandığı zaman göğsümü gere gere tabii ki yanında olduk, inandık ama ne zaman yanlış yaptı, gerek dergide gerekse de portalda eleştirilerimizi yöneltmekten bir an olsun geri durmadık. Belki Hilmi Bulunmaz hoşnut olmamıştır dilimizden, eleştirimiz içinde hakaret olmaması tatmin etmemiştir Bulunmaz’ı, ama ne yapabilirim ben eleştiri ile küfür, hakaret arasında fark olduğunu düşünüyorum. (Tüm bu anlattıklarım dergi arşivinde vardır, zamanında yayınlanmış bilgilerdir.) Yeri gelmişken: a. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğu için sürekli yanlış yorum yapıyor Bulunmaz, okurlarını ve yakınındaki gençleri yanıltıyor. aa) Devlet Kurumları ilanlarını Basın Yayın Genel Müdürlüğü aracılığıyla verirler, bu yasa gereğidir. Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün bir yayın organını listesine alabilmesi için 2 aylık dergilerin 6 sayı ara vermeksizin yayınlanmış olmaları gerekir, diğer periyotlar için farklı süreler vardır. Sürekli, “neden Tiyatro… Tiyatro…’ya reklam veriyorsunuz da Yeni Tiyatro’ya vermiyorsunuz?” diye haykırıp durdu Bulunmaz, aklı sıra eşitlik adına muhalefet yaptı ama bu tavrı bilgisizliğinden olduğu kadar Tiyatro… Tiyatro…’ya öfkesindendi. Yeni Tiyatro Dergisi 6 aylık periyodu aşınca listeye girdi ve ilanlarını alabilir konuma geldi, alıyor da, alması da gerekir. Bulunmaz’ın bu tavrı gerçekten eşitlik adına mıydı? bb) İ.B.B. Şehir Tiyatroları, Bulunmaz’ın yine bilgisizliğinden ve öfkesinden kaynaklanan iddiasındaki gibi 2 dergiyle (Tiyatro… Tiyatro… ve Sahne) yıllık anlaşma yapmamaktadır, hiçbir dergiyle yapmamaktadır. Her ay ilan verip veremeyeceğini belirlemektedirler. Bu konuda da bilgisiz olduğu için, yine okurlarını yanıltmakta, ama zaten Bulunmaz’ın esas derdi okura doğru bilgi vermek değil, doğru veya yanlış hiç önemli değil, şahsıma ve dergiye saldırmak, küfretmek için bir neden yaratmak, hiçbir şey bulamazsa dergideki tashihleri ele alır yine karalayacak bir şeyler buldum diye avunur. cc) Bu ay (Mart 2009) İ.B.B. Şehir Tiyatroları, hiçbir dergiye (Milliyet Sanat dahil) ilan vermedi, bütçe Belediye’den onaylandığı için, onaylanmadı yanıtı bize de geldi. Peki, Tiyatro… Tiyatro…’da ki ilan neyin nesi? O ilanı ücretsiz olarak yayımladık, bilgilenme hakkınızı kullanarak Basın İlan Kurumu İstanbul Şubesi’ne başvurabilirsiniz. Size gerekli yanıtı, belgeleriyle verirler. 5. İlan aldığımız tüm tiyatro kurumlarının oyunlarına yönelik olumlunun yanı sıra olumsuz eleştiriler de dergi arşivinde durmakta, zaten yayın yönetmeni eleştirmenlerin hiçbir sözcüğüne müdahale etmemektedir, arzu ederseniz arşiv herkese açıktır, isteyen, istediği kadar çalışabilir, özellikle tek yanlı olarak sadece Bulunmaz’ı dinleyen genç beyinler.. 6. Özel kuruluşlarla –pek işimiz olmaz ama- ilan aldığımız için kayırdığımıza da örnek verebilirsiniz, siz bu örneği bulamazsınız ama ben size tersi örneği vereyim. Yapı Kredi Sigorta yıllardır, Nisan ayında (Afife Tiyatro Ödülleri) arka kapağa reklam verir ama ben kendi yazılarımda zaman zaman sert eleştirilerimi yayınlayıp yayınlamamayı düşünmedim bile, ama Yapı Kredi Sigorta eleştirilerimi okudu, yararlandı veya bir kenara attı bilemem ama ilanı keserim demedi, kesmedi de. 7. Şişli Belediyesi “Muhsin Ertuğrul Ödülleri” ile ilgili arka kapağa ilan verdi, dergi baskıya girmek üzereyken bu tören olduğu için, sadece sonuçları haber olarak verebildik, portalda işlendi, eleştiriler yapıldı -ki en ağırı Yayın Kurulu Üyemiz Üstün Akmen tarafından yapılmıştır- bu sayıda ele alınacak, gerekli eleştiriler yapılacaktır ama lütfen hakaret ve küfür edecek miyiz diye beklemesin Bulunmaz ve yakın mesai arkadaşları , sadece eleştireceğiz, seneye reklam verirler mi vermezler mi diye de düşünecek kimse yok aramızda. 8. Bu sayı neden daha fazla reklam var, onu da açıklayayım; eşim (Tekstil tasarımcısıdır.) işsiz kaldı epey bir süredir, bu kriz ortamında iş bulma umudu da azalınca, derginin reklam müdürlüğünü üstlendi, pek iyi gidiyor, umarım kendi rekorumuzu kırar bir süre sonra. (Rekorumuz 24.5 sayfaydı, ilan olarak.) 9. Kendi profesyonel işi altın ticareti ve elmas kalemleri olan bu şahsı bizim aldığımız reklamlar neden bu kadar ilgilendiriyor bir türlü anlamadım. Ben hobi olarak yapmıyorum ki bu işi, bu iş benim profesyonel mesleğim, keşke ben de kapitalizmin temel metası olan altınla ilgilenebileydim de, elmas kalemleri ihracatı yapabilseydim de tuzum kuru olarak göbeğimi kaşıya kaşıya konuşup, (Bu sadece bir anlam yüklenerek söylenen bir laf değil, video kaydınızdan aklımda kalan görüntüler.) kayda alıp yayımlayabilseydim. Emperyalizmin ağababalarının eşlerine veya sevgililerine sunacakları hizmeti sunabilseydim ne iyi olurdu. Konuştuğum, konuşurken hakaret ettiğim alanda hiçbir üretim yapmadan sadece sanal kahramanlık yapabilseydim ne güzel olurdu. 10. Şu Peter Brook meselesini daha ne kadar kullanacak bu kuyumcu acaba? Ofisime geldi anlattım, bizi Peter Brook’u tanımıyor olarak suçlamasını, Peter Brook’la yapılmış söyleşinin yayınlandığı (Deri için yapılmış söyleşi, çeviri değil) ve kapakta Brook olan sayıyı gösterdim. Hataları bu kadar diline pelesenk etmeden önce 5 sayı olarak çıkarttığı “Oyun” dergisine bir daha baksa, oradaki tashihleri saysa. Sanırım yakın arkadaşının, Coşkun Büktel’in, özensiz bir dergi diye eleştirdiği ve “Ben bu oyunda yokum” diye de bir yazı yazdığını hatırlasa. 11. Bu son olsun, sizi daha fazla sıkmayayım, bu yeteneksiz (tiyatro anlamında) ama kapitalizmin, sadece kapitalist olmak isteyenler sonsuz olarak sunduğu olanaklarla var olabilen bu iş adamı neden her şeyi kendinden menkul sayıyor? Dergi’deki bir tashihi gördüğünde, ilk gören ve uyaran kendi olduğunu düşünecek kadar narsist bu adamı tek yanlı dinlemeyle bilgilendiğini sanan genç beyinler ne yazık ki bu adamın söylediklerini gerçek sanıyor. Bu kapitalist, kapitalizmin en diri mesleğini icra eden Kuyumcu Bulunmaz daha dergiye ulaşmadan biz dergiyi kırmızıya boyamış oluyoruz bile, düzeltme gerektirenleri de bir sonraki sayıda düzeltiyoruz. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün ama gerek yok, fakat bir şey isteyebilirim bu kapitalist kuyumcudan; inanç olarak değil, umarak değil, hıncını kusması için değil, somut örneklerle Tiyatro… Tiyatro…’nun ilan aldığı için herhangi bir olayı görmediğini, para karşılığı gözlerini yumduğunu önce kendine sonra bize gösterebilir mi acaba? İşte 200 sayı arşivde duruyor. Bu kapitalist kuyumcu orada, biz ve dergi arşivimiz de burada. Not: Bu yazıya, kapitalizmin ilk yeşerttiği mesleğinin sahibi Hilmi Bulunmaz değil satı satır, genel olarak bile yanıt vermeyecek. Peki, ne yapacak? Bana ve dergime yaptığı ve yapacağı hakaretlerle kendini haklı kıldığını sanacak, Show yaparak gözlerini boyayacak kendini gerçek biri sanan insanları, önemli olan etrafındaki genç beyinler de buna inanacak, acı olan bu. Onlar da yavaş yavaş Burak Caneyleşecek, ustam dedikleri o korkak ve sinsi birinin var olma çabasının birer aktörü olacak

Mustafa Demirkanli


***

Sorum Basit: “Evet” ya da “Hayır”. Hangisi?


Mustafa Demirkanlı
23 Mart 2009


Büktel’i Her şeye Rağmen Adam Sanırdım

Kendilerinden menkul dürüstlük anlayışları iflas etti sananlar, iflasın ne olduğunu bilmiyor demektir. Rezil olduklarını düşünenler bu ülkede her şey olunur ama rezil olunmaz’ı bilmiyorlar demektir. Ertuğrul Timur, Tiyatro Dergisi’ni ve beni bu süreçte savunma ihtiyacı duymuş ve bir yazı ile meseleyi toparlamış, sağ olsun. Ama gerek yok, yazı ile, laf ile, söz ile bu ikiliye hiçbir şey anlatılamaz, gerek de yok, onlar zaten kendilerini anlatıyorlar, “geri zekalıların bile anlayacağı” bir biçimde. Onun için yapılması gereken tek şey son on günün yazışmalarına bakmak.

Ertuğrul Timur, Tiyatrom’un yayınına son verdikten sonra, tiyatrodan elini eteğini çekti, doğru da yaptı. Bir yıl sonra Bulunmaz&Büktel ikilisi saldıracak kimseyi bulamadıkları bir süreçte –ki onların tek besini birilerine saldırmaktır, tek başına kendilerini ifade edemezler- Timur’a sataştılar, Timur çok az tanık olduğum öfkesiyle, saldırılarının her birine detay detay yanıt verdi. Takip edenlerin bildiği gibi, Timur’un cevap haklarını engellediler, engellemekle kalmadılar “Çöp kutusu” icat edip yazılarını oraya attılar, akıllarınca aşağıladılar. Bizim yapmamız gereken, gerek Timur’a gerekse de aynı terbiyesiz ve seviyesiz tavra maruz kalan İATP-G’ye ve/veya Ömar F. Kurhan’a portalımızı açmaktı, açtık. Sonrasında neler oldu? Aşağıda aktaracağım.

Timur, bu ikilinin faşizan baskılarına boyun eğmedi, kamuya açık ve video kaydına alınacak tartışmaya davet etti, sonucu da belirterek.

“Size yanıtım buyurun seyircili bir salon ortamında yüz yüze polemiğe!
Sinsi ya da açık sansürün olamayacağı tek alana davet ediyorum!
Söz veriyorum masanın altında bana destek veren olup olmadığına bakmanıza da izin vereceğim!

Şunu da hemen belirteyim ki sizin böyle bir cesaretiniz olduğunu sanmıyorum.”

Tabii ki böyle bir cesaretleri yoktu, yanıt bile veremediler, sonrasında Bulunmaz bir video show’unda teke tek yapalım demiş, mahcup bir şekilde. Büktel de üzerine atlayıverdi.

Saçma sapan yazılar, savlar ileri sürdü:

Timur, aşağıdaki net soruma "net olmayan bir yanıt" gönderdi. Timur'un net olmayan yanıtını yine "Timur'un çöp kutusunda" yayınlıyoruz. Timur'un bundan sonraki sataşmalarını, (artık şeref ve haysiyetten bile bahsetse) yine çöp olarak yayınlayacak, ama (Timur aşağıda açıkladığımız Trabzon iftirasıyla ilgili şartımızı yerine getirinceye kadar) bu çöplerin duyurularıyla ana sayfamızın gündemini bir daha işgal etmeyeceğiz.
Evet, ne alaka dediğinizi duyar gibiyim, oysa Trabzon iftirası dediği, olayın kahramanlarından biri olan Levent Çağlayan’ın yazılı açıklamaları ortada durup duruyor ve bu açıklamalar yapıldığında ne Büktel ne de Bulunmaz tek bir laf etmediler, karşı çıkmadılar. Ama zaten konu bu değil ki, gelin videoya da alınacak kamuya açık bir tartışmada ne söyleyecekseniz söyleyin, ben de söyleyeceklerim söyleyeyim, gelinin yeri darmış, sonra yeni dar gelmiş… sonrasını biraz aşağıda tamamlayacağım.

Bu vıdı vıdının arasında not başlığı ile şöyle bir şey yayımladı Büktel: “NOT: Bizim "yalnızlığımıza" güvenerek, bize seyirciler önünde tartışma önerisi getirmiş olan iftiracı Timur, çöpe attığımız yazılarından birinde, Hilmi Bulunmaz'ın korkup o öneriyi reddettiğini söylüyor. Yani yine iftira atıyor: Bulunmaz, öneriyi reddetmedi. Hem kendisi hem de benim adıma, Timur'a kameradan verdiği cevapta (Bakınız: Bulunmaz, "8 Mart 2009 tarihli konuşma") bir karşı öneri getirdi: Timur'a, seyirci önünde ve tribün gürültüsü altında değil: kamera karşısında ve "teke tek" tartışalım, dedi. İster benimle, ister Büktel'le tartışabilirsin, dedi. Benimle tartışırsan orada Büktel olmaz, Büktel'le tartışırsan orada ben olmam; tartıştığımız mekanda, kamera başında durması için bile üçüncü bir kişi olmaz, dedi.”

Kendilerini, kendilerinden menkul olarak “dürüst, mert, sözünün arkasında insanlar” olarak lanse etmeye çalışan bu acınası ikili, kendilerince şunu hesapladılar, Timur, bu öneriye yanaşmaz, biz de yırtmış oluruz.

Ama, Timur’u tanımıyorlardı, tanımak gibi de bir niyetleri de yoktu, çünkü Timur’a yapılacak en son şeyi yapmışlar, birilerinim maşası olduğunu yazmışlardı, zaten Timur da bu “pis” tanımlamadan sonra buyurun, karşıma çıkın demişti. Ama dedim ya tanımıyorlardı, mürit yaşamına alışkın oldukları için herkesi kendileri gibi sanıyorlardı.

Timur, uzun uzun kendine demokrat, hatta sosyalist diyenlerin halktan korkmamaları gerektiğini anlattı, ilkokul öğrencilerine ders verircesine uzattı da uzattı ve sonunda suratlarında patlayan şamarı nakşetti:
“Görüşme esnasında sizin talebinize uygun olarak hiç kimse bulunmayacak bir gün ya da aynı günün değişik zaman dilimlerinde sadece Coşkun Büktel-Ertuğrul Timur, bir diğer zaman diliminde ise Hilmi Bulunmaz-Ertuğrul Timur’un katılımı ile olacaktır.
Görüşmelerimizde masa üzerinde internet bağlantısı olacak, ihtiyaca göre internet üzerinden kanıtlar görüntüye girebilecek, konuşmacılar gerek duyuyorsa diğer belgelerini (video kaydı resim, belge vb gibi) projeksiyon sunumu ile yansıtarak kayda girmesini sağlayabileceklerdir.”

Bütün dünyaları yıkıldı, kaçacak delik bulamaz oldular, bu yazı yazılana kadar da yanıtları boğazlarına düğümlenmiş olarak midelerinden çıkacak bir yol aramaya başladı. Büktel, yıllarca karşıma çıkacak bir kişi yok diye 3-5 okurunu dezenforme ettiğini sandı, kendini ve yakınındakileri avuttu ama artık deniz bitmişti.
Peki Deniz Bitince Ne Yaptı Bu İkili?

Anlatmayayım, son birkaç günün bloglarında tepeye çıkarttıkları haberlere göz atalım.

Büktel’in -Fox Tv’ye yazdığı diziye reyting kazandırma çabası içinde olduğu- kişisel sitesi:

19 Mart:

““İFTİRACI VANDALLARIN İSİMLERİ DEĞİŞEBİLİR AMA YÖNTEMLERİ DEĞİŞMEZ Unutmamakta yarar var
Coşkun Büktel / 7 Nisan 2007 (Yani 2 yıl önce)
Büktel, yıl 2009, aylardan Mart, gel artık, günümüze gel. Timur, sizin önerinizi kabul etti, “olur” dedi, “tek tek gelin” dedi, “peki, kimse olasın” dedi. Heeey, yanıt bekliyor insanlar, müritlerin bile…

Müridi Hilmi Bulunmaz ne yapıyor? Aynı yöntem; tek kale maç yaparak 3-5 iyi niyetli genci yanıltmak için elinden geleni, sahte tavır ve söylemlerle yanıltarak kendini avutmaya çalışıyor. Gündeme ilişkin tek satır yok.

“Tescilli sansürcü Timur, sansürcülüğünü inkâr ediyor; tescilli yalancı Demirkanlı, yalancılığını gizliyor; Bulunmaz çalışanları, teşhirden vazgeçmiyor!” başlıkları attığı video görüntüleriyle “one man show” (yaparken, söylemlerine itiraz eden arkadaşlarına da en küçük bir saygı göstermeyerek, çoğul kullanıp, güç gösterdiğini sanarak sözümona iyiniyet beslediğini iddia ettiği iki genç insanı nasıl kullandığının da farkında değil demeyeceğim, hep yaptığını yapıyor: İnsanları kullanıyor.)ile sosyalistliğine inanmaya ve inandırmaya çalışıyor. Kendi deyim ve tavrıyla sorayım “Kardeşiiiiim, vıdı vıdı yapıp durma! Timur seni ve Şeyhini vıdı vıdıyı bırakın çıkın karşıma yüreğiniz varsa” diye davet etmedi mi? Etti. Bin bir dereden su getirdiniz. Hepsini kabul etti mi? Etti. Bu noktadan sonra kuyruğunuzu kıstırıp, “çöplüğünüze” gömüldünüz mü? Gömüldünüz. Sizin ahlakınız, sadece vur kaç üzerine mi oluşmuş, sizler bu kadar mı yüreksiz, bu kadar mı korkak ve de sıradan ahlaktan uzaksınız?

Ertuğrul Timur size birkaç gömlek fazla geldiyse, nefret içeren kusmalarınızı kiminle tartışmak istersiniz? Hadi utanmayın, bizim çapımız Timur’a yetmez ama şu çıkarsa karşımıza onunla tartışırız demekten çekinmeyin, inanın ki, kimi gözünüze kestirdiyseniz onu ikna etmek için elimden geleni yaparım, korkak ve kaçak dövüşen “ikili”, yeter ki azıcık dürüst olun, mert olun, net olun.

Büktel, bu cümle sana ait değil mi?
“Benimle tartışırsan orada Büktel olmaz, Büktel'le tartışırsan orada ben olmam; tartıştığımız mekanda, kamera başında durması için bile üçüncü bir kişi olmaz, dedi.”

Timur da şunu söyledi mi söylemedi mi?
“Görüşme esnasında sizin talebinize uygun olarak hiç kimse bulunmayacak bir gün ya da aynı günün değişik zaman dilimlerinde sadece Coşkun Büktel-Ertuğrul Timur, bir diğer zaman diliminde ise Hilmi Bulunmaz-Ertuğrul Timur’un katılımı ile olacaktır.
Görüşmelerimizde masa üzerinde internet bağlantısı olacak, ihtiyaca göre internet üzerinden kanıtlar görüntüye girebilecek, konuşmacılar gerek duyuyorsa diğer belgelerini (video kaydı resim, belge vb gibi) projeksiyon sunumu ile yansıtarak kayda girmesini sağlayabileceklerdir.”

Siz de hiç utanma yok mu? Sansür ve dezenformasyon genel karakteriniz mi? Yalan sizin temel besininiz mi? Utanmak ve dürüst olmak sözcükleriyle hiç tanışmadınız mı? Herkesi ahmak mı sanıyorsunuz?

Zavallılar, hadi bakalım tek kale maç yaparak bana ve dergime yönelik hakaretlerinizi tekrar “arşiv”den başlıklarıyla öne çıkartın, mastürbasyonunuzu yapıp, rahatlayınız, nasıl olsa korkaklığınızı, yalancılığınızı hiçbir zaman görmeyecek, kimsenin de görmediğini sanarak mutlu, mesut yaşayacaksınız, tıpkı Bulunmaz’ın yıllarca “devlet desteği” aldığını sakladığı gibi, tıpkı Bulunmaz’a sorduğum şu soruya yanıt vermediği gibi: “sonraki yıllarda devlet desteğine başvurdun mu?”

Tekrar soruyorum: İki yıl üst üste devlet desteği aldıktan sonra, sonraki yıllardan birinde veya birden çoğunda devlet desteği almak için başvurdun mu? Çok zor bir soru mu? Yanıtını dergi kapağını ters çevirerek ve yalan yanlış söylemlerinle mi verdiğini sanacaksın. Sorum basit ve de tek sözcükle yanıtlanacak kadar basit: “evet” ya da “hayır”. Hangisi?

Son söz: Hiç merak ettiniz mi? Neden kamuya açık tartışmadan kaçıyorlar? Hiç merak ettiniz mi? Neden kendi önerileri teke tek tartışmadan kaçıyorlar? Hadi merak edin ve bu küfürbaz, saldırgan ikiliyi değerlendirin. Hiç bir zaman gün yüzüne çıkamazlar, tehdit, küfür ve şantajla insanları sindirmeye, bıktırmaya, lanet olsun size deyip, susmaya sevk ederler ve siz bu nokaya gelince de zafer çoğlıklarını yükseltirler, tıpkı yarasalar gibidirler; ışıktan kaçarlar, gerçeklerden kaçarlar çünkü onların herşeyi yalandır, sahtedir. Tıpkı Bulunmaz'ın kuyumculuk yapıp, dizilerde oynayanlara küfrettiği gibi, tıpkı bu küfürleri sessizce onaylayan Büktel gibilerinin dizi yazarlığını sakladığı gibi, dizilerde oynayan ve mesleği oyunculuk olanlara küfreden Bulunmaz'ın arkadaşının dizi yazarlığına hiç ama hiç ses çıkartamadığı kadar ikiyüzlüdürler. Tıpkı Devlet Desteği alıp yıllarca gizleyerek, Devlet Desteği alanlara küfreden Bulunmaz gibi. Bunlar tıpkı, çok bildik, tanıdık siyasetçiler gibidirler; ne sorarsanız sorun onlar sadece kendi örümcek beyinlerindekileri haykırır, size asla yanıt vermez, asla ikiyüzlülüklerini kabul etmez. Onlar Bukalemun gibidirler asla tanıyamazsınız, sürekli biçim değiştirirler, sitelerinin başına özdeyiş gibi yazdılarını sahi sanmanızı isterler,asla ve asla utanmazlar isim vermeden suçladıklarından, asla utanmazlar kanıtsız, belgesiz insanları suçlamaktan, karalamaktan. Asla tükürdüklerini yalamaktan utanmazlar, yaladıkları tükürüklerini biriktirip tekrar tekrar kullanırlar.

"Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü..." Ahmet Arif

Mustafa Demirkanli

(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)

***

TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 1
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 2
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 3
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 4
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 5
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 6
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 7
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 8
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 9
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 10
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 11