3 Mart 2009 Salı

Tiyatrom Yayıncısı A. Ertuğrul Timur Patladı… (Güncellemeler yazının devamında)


Güncellemeler:

1. Ayrıca, bugün (02.03.2009) A. Ertuğrul Timur’un, Hilmi Bulunmaz’ın “Yorumsuz” başlığı altında yaptığı yorumlara karşı Hilmi Bulunmaz’a yazdığı e-posta yazının en sonundadır.

2. A. Ertuğrul Timur’dan, tiyatrodergisi.com.tr’ye bir e-posta geldi, yazının en altında yayımlıyoruz. (02.03.2009)

3. A. Ertuğrul Timur'un, Coşkun Büktel'e gönderdiği, Büktel'in yayımlamadığı e-postası. (02.03.2009)

4. A. Ertuğrul Timur'un, Hilmi Bulunmaz'a gönderdiği, Bulunmaz’ın önce yayımlamadığı, sonra A. Ertuğrul Timur’un aşağıdaki ikazı sonrası yayımladığı e-postası.(02.03.2009)

5. A. Ertuğrul Timur’un, Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’e gönderdiği “5. ve 6. Abdülhamid Kim Olacak!” başlıklı, Coşkun Büktel'in yayımlamadığı iletisi. (02.03.2009)

6. Sayın Feridun Çetinkaya'ya ilişkin bir düzeltme ve bu nedenle Sayın Hilmi Bulunmaz'a Teşekkür. (03.03.2009)

***

Bir yıldır tiyatro yayıcılığından uzak duran Tiyatrom’un cefakar, dürüst ve seviyeli yayıncısı A. Ertuğrul Timur, bir yıl aradan sonra kendisini hedef alan iftira, saldırı ve karalamalara yönelik yayımlananlar karşısında sabrını daha fazla muhafaza edemeyerek, gerekli yanıtları tokat gibi muhataplarının suratına vurdu. Özellikle Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz’ın bir marifetmiş gibi yüksek sesle haykırarak “biz böyle satır satır hiçbir şeyi atlamadan yanıtlarız” yöntemini burada da kullanacaklarını ya da tiyatro kamuoyundan özür dileyeceklerini beklediğini belirtti.

***

“İşte Ertuğrul Timur'a saldırmak için bulamadıkları geçerli nedeni böylece yaratmış ve günlerce Ertuğrul Timur penis büyütücü satıyor şeklinde bana göre işi aşağılık bir yayıncılığa dek vardırmışlardır.”

***

“FERİDUN ÇETİNKAYA (VE DOLAYSIYLA DİĞERLERİ) TARAFINDAN DİLE GETİRİLMEYEN BİR DİĞER GERÇEK: SANSÜRLENDİĞİ SÖYLENEN COŞKUN BÜKTEL, YAZISI TİYATROM'DA YAYINLANDI! ÜSTELİK DE YAZILDIĞININ HEMEN AYNI GÜNÜ!”

***

“Ahlak bu olsa gerek, dürüst yayıncılık bu olsa gerek! İşte Coşkun Büktel budur! İster theope’nin yaratıcısı olsun, ister çok daha önemli eserlere imza atmış olsun Coşkun Büktel’in kişiliği de kimliği de budur! Ciddiye aldığınız adam budur! Yanıtlama, analiz etme, irdeleme gereği duyduğunuz adam budur!, Gerçekçi sayılıp üstüne örtünülmüş, korumaya alınmış adam budur! Acaba yazısı sansürlendi mi diye savunmaya kalktığınız adam budur! Belden aşağı vurma çabasında bir iftiracı!”
Yukarıda kısa spotlarını verdiğimiz, A. Ertuğrul Timur’un yazısının tamamı aşağıda:

İFTİRA, HAKARET, SÖVGÜ, MAFYA TEZGAHLARI VE TEHDİTLERLE İNTİHARA İTELENİRKEN TİYATROM'UN YANINDA OLMAYANLAR BUGÜN TİYATROM'UN OTOPSİSİNDE TEMİZ RAPORU SUNUYORLAR, TEŞEKKÜR EDERİM.

A.Ertuğrul Timur

Öncelikle İATP-G'nin (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu Girişim) Tiyatrom'a yapıştırılmaya çalışılan sansürcülük iddiasında Tiyatrom'dan yana tavır alması nedeniyle teşekkür ediyorum. Esasen bu konuda artık hiç de yazmayı düşünmüyordum ve doğrusu ya sekiz yılda binlerce okurdan sadece üçünün “Tiyatrom sansürcü site” şeklinde; kendilerinin söyleyip kendilerinin inandığı deyiş üzerinde çok da duracak değildim. Ama İATP-G gibi bir tüzel kimlik, sonuç tiyatromdan yana olsa da bu üç kişiden ibaret söylemi ciddiye alıp üzerinde görüşme yapmışlar ise, ileride başkalarının da belki bu arkası boş sansürcü söylemlerini ciddiye alıp verileri değerlendirme yoluna gideceğini düşünerek en nihayetinde bu konuyu enine, boyuna ve son defa yazmaya karar verdim.

Tiyatrom'un sekiz yıllık yayın yaşamı boyunca ve ardından geçen bir yılı da sayarsak 9 yıl boyunca sansürcülükle suçlanması sadece Coşkun Büktel ve İATP-G üyesi Ömer F.Kurhan’ın fan olarak tanımladığı bir kaç destekleyeni dışında bugüne dek hiç kimseden destek bulamamış bir iddiadır. İATP-G'nin bu iddiayı ciddiye alıp değerlendirme konusu, benim açımdan bu üç kişinin bir yılı aşkın süredir kendi kendilerine Tiyatrom sansürcüdür demesinden çok daha dikkate almam gereken bir konudur. Hem böylece İATP-G gibi bir tüzel kimlik bu yaşananları irdelemeye başlamışsa konu belki ilk kez tarafsız gözlerce irdelenir, akıtılmadan bırakılmış irin akıtılır, tiyatro dünyasının yüz karası yaşanmışlıkları da biraz daha kamuya mal olabilir. Ömer Kurhan’ın yazdığı satırları hatırlar isek :

İATP-G’nin tiyatro alanında insan hakları masası oluşturmak gibi bir misyonu olmadığı doğru bir tespittir. Öte yandan, bu tip bir oluşumun hayata geçirilmesine katkı sunma yükümlülüğü olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, asgari olarak gündemine giren hak ihlallerini ya da anti demokratik uygulamaları daha dikkatli değerlendirmesi ve netlik oluşturması gerektiğini söyleyebiliriz.

Bir-birbuçuk yıl önce açık tacizler, açık iftiralar zinciri ve yaşayan şahidin kendi kaleminden anlatımı ile üzerimizde uygulanmaya çalışılmış mafyatik yöntemler gizli, saklı, kanıtsız değil alenen ve kamuoyunun gözü önünde ve yayın yoluyla yapılmıştı. Her ne kadar bu tacizler “kadına taciz” olmasa da bir kişiye (bana) ve bir yayına (tiyatrom’a) açık tacizdi, cinsel taciz olmasa da kişiliğime tacizdi, hak ihlaliydi, antidemokratik uygulamalardı. O dönemde üzerimde uygulanan bu taciz ve iftiralara sessiz kalan tiyatro dünyasına karşı elbette bir yaptırımım olamazdı. Ama madem ki İATP-G artık bir anlamda, bir kısmına dahil olup masaya yatırmış, görüş beyan etmiştir, o halde yaşanmış gelişmeleri bütünüyle görmek ve değerlendirmek zorundadır, üstelik bu noktadan sonra bu değerlendirmenin bana yada tiyatrom’a değil kendilerine ve tiyatro dünyasının hayrına olacağı da açıktır. En azından muhatap olduğunuz kişileri tanımakla nasıl bir dil kullanmanız yada başınıza nelerin de gelebileceği konusunda bir fikriniz olabilecektir.

Konu edinilen ve masaya yatırılan “tiyatrom’un sansürcü olup olmadığı” olduğuna göre oradan başlayalım.

Tiyatrom'un Theope polemiğinde küfüre, hakarete varan polemiği sonlandırmak dışında sekiz yıl boyunca bir tek sansürleme yaptığına ilişkin bir bulgu bu Coşkun Büktel fanları tarafından yoğun bir şekilde araştırılmış ama bulunamamıştır. Sansürcülük iddialarına bir mesnet, bir dayanak bulabilmek için öylesine yoğun arama tarama yapmışlardır ki neticede Tiyatrom’un resmi sayfaları değil, bağımsız ve dileyenin anında online görüş yazabildiği, bu nedenle de zaman zaman risk de taşıyan mail-grup sayfalarında bir dönem Kemal Oruç tarafından yazılmış bir görüşün silindiği iddiasına “İşte 3.Abdulhamid Ertuğrul’un sansürcülüğünün ilk olmadığının belgesi” manşetleriyle verilmiştir. Fakat hemen ertesi gün Kemal Oruç bu iddiayı yalanlamış ve Tiyatrom’un özgürlükçü tutumundan övgüyle bahsederek söz konusu yazının kendi tarafından yazılmadığını, adının kullanılarak ve "Evlilik testi" gibi tiyatroyla hiç ilgisi olmayan spam/reklam amaçlı abuk bir yazı olduğunu ve kaldırılmasının da kendi isteği ve Tiyatrom editörü ile mutabakatla gerçekleştiğini yazarak bu üçlüyü tekzip etmiştir. Görüldüğü gibi, Tiyatrom'un sansürcülüğüne tartışma konumuz olan polemik dışında bir tek örnek yoktur, bulunamaz da. Bir tek sansürlenmiş yazı bir yayını sansürcü yapar mı? Evet yapar. Ama bunun da ne tür bir sansür olduğu olduğu bu yazıda irdelenecektir.

Esasen Tiyatrom'da, TKP'den Anarşistlere, ÖDP'den Mazlum-Der'lilere çok geniş bir siyasi yelpazeden isimler bağımsız olarak kendi kalemlerinden çıkan yazılarıyla direkt yer bulabilmişlerdir. Artısı bu tür siyasal yapılanmalar genellikle kendi taraftar çevreleri içinde kalan yayıncılık yaparken, büyük medyada da doğal olarak yer bulamazken, Tiyatrom bu tür siyasal yapılanmaların kendi çevrelerini aşarak belki de ilk kez geniş bir okura ulaşmalarında önemli bir köprü olmuştur. Bunu özellikle veda yazılarında Orçun Masatçı, Tiyatro Avesta gibi siyasal tiyatro yapan grupların temsilcileri de aynen benzer ifadelerle vurgulamışlardır. Veda yazılarında düşüncelerini dile getiren Tiyatro Avesta yönetmeni gönderdikleri metne sadece Türkçe değil Kürtçe olarak da sayfalarında yer veren Tiyatrom'un bu tavrının onlarda yarattığı motivasyondan övgüyle söz etmiştir. Zaman zaman tiyatro kapsamının sınırları da aşılarak siyasal tartışmalara dek yer bulabilmiştir. Yine siyasal görüş zenginliğinin yanı sıra mevcut tüm tiyatro derneklerinin kamuoyuna seslenmek için tereddütsüz kullandıkları ortak zemin Tiyatrom olmuş, dönem dönem resmi web siteleri olmayan bu tiyatro derneklerine tiyatrom özel bölümler açarak ev sahipliği yapmıştır.

Elbette ki siyasal, toplumsal bir duruş gerçekleştirmeyi hedeflemeyene hesap sorulmaz. Örneğin hiç kimse bir magazin gazetesine "Neden şu toplumsal konuya yer vermedin?" diye hesap sormaz. Ancak demokrat, politik bir misyonu üstlenmişse ve yer vermemişse hesap sorulabilir. Bu nedenle de tiyatronline.com, tiyatrokeyfi.com, tiyatrodunyasi.com, tiyatro.net gibi siteler belki bazı gündem olaylarına hiç değinmez, yaşanan gelişmeleri hiç olmamış gibi sayfalarına yansıtmaz ama yansıtmadılar diye de pek de kimse hesap sormaz. Zira onların yayın tercihleri, yayın politikaları budur. Dolaysıyla da hiç girmedikleri konulardan dolayı sansürcülükle de suçlanamazlar. Fakat toplumsal duyarlılık gösteren toplumcu ve çok sesli bir portre çizen bir yayın buna uygun davranmazsa hesabı sorulur, sorulmalıdır da. Bu nedenle Tiyatrom'un sorgulanmasını, sizin süzgecinizden geçirilmesini bu yanıyla olumlu bir yaklaşım olarak görmekteyim.

Yayın yaşamım boyunca gördüğüm ve defalarca dile getirdiğim bir yanlış vardır. Bir yayının demokrat olması ille de her görüşe yer vermesi anlamına gelmez. Eğer demokrat olmak sorgusuz sualsiz her yazıya yer vermek olsaydı o halde örneğin 30 muhafazakar kişi bulunur koordine edilir ve örneğin Birgün gazetesinin yarısı bu şekilde her gün muhafazakar kalemlerce işgal edilebilirdi, ya da tersine Zaman gazetesine ben her gün gönüllü olarak kendi görüşlerim doğrultusunda yazı yazabilirdim. Elbette ki her yayının kendisine yollanan her yazıya ille de yer vermesi gibi bir beklenti baştan abestir, mantık dışıdır. Benim görüşüme göre yayıncılıkta demokrat olmak ille de benimsemediğiniz görüşlere de yer vermek demek değil, siz kendi doğrultunuzda yayın yaparken sizinle aynı şekilde düşünmeyenlerin, karşıt görüşlerde olanların da yayın yapabilme, kendi yayınlarını hayata geçirebilme, özgürlüğüne engel olmamanız hatta gerektiğinde onların bu hakkını savunmanızdır.

Bu bağlamda Tiyatrom'un da elbette ille de kendisine her iletilen habere, yazıya, yoruma, soruna yer vermesinin şart olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki olabildiğince geniş toleranslı yayıncılığına karşın, neredeyse 8 yıl boyunca iletilmiş her haberi, yazıyı atlamaksızın yayınlamış olsak da zaman zaman sınırlarımız, kısıtlamalarımız olmuştur. Örneğin belli tarihten itibaren ilan ederek artık “Biz hiç bir tiyatro ödülü haberine yer vermiyoruz” diyebildik, ve buna yayın kurulu üyesi olduğum Tiyatro… Tiyatro… Dergisi ödülleri de dahildir. Ben bu ilkemi uygularken Yayın Yönetmeni Mustafa Demirkanlı da saygı ile karşılamış, ilkemi bozmamamı desteklemiştir. Bu anlamda Coşkun Büktel’in “theope” iddialarını da yeterince ikna edici bulmayıp onun bu iddialarını istediği yerde dile getirme hakkına engel olmadan biz yer vermeyebilirdik. Bu durumda da olsa olsa duyarsızlıkla suçlanabilirdik ama sansürcü olarak anılmazdık. Örneğin tiyatro.net bu iddiaya hiçbir zaman yer vermemiştir ama ne Coşkun Büktel ve fanlarınca ne başka birilerince sansürcü site olarak anılmamıştır.

Tiyatrom zaten temelde “bireysellikten ibaret kalan mücadeleciliklere” de çok fazla taraftar olmamıştır. Maalesef ki tiyatro dünyamızda bireysellik had safhadadır. Örneğin bir Işıl Kasapoğlu'nu ancak kendisinin ödenek dışı bırakıldığında muhalifleşmesini, onun dışında neredeyse hiç bir konuda sesinin duyulmamasının bizde yansıması doğal olarak onu bir muhalif olarak çok da ciddiye almamamızı getirecektir. Buna benzer onlarca geçici ve kişiselliğe dayalı hak arayışını yayın yaşamımız boyunca gördük, ikna edici ve toplumsal yanının olduğuna inanmış isek yer verdik ikna edici bir iddia olarak görmemişsek ve toplumsal hiçbir yanı olmayan bir kuyruk acısı, bir intikamcılık sezinlemişsek yer vermedik.

Şimdi buradan Coşkun Büktel ve "Theope" polemiğine geçersek; Elbette "inanın başka hiç bir sansürümüz olmadı" gerekçesi mazeret değildir, bir tek konuda, bir tek yazıdan ibaret bir sansür de bir yayının sansürcü sayılmasına neden olabilir. Fakat bunun bir sansür olup olmadığını anlamak için konuyu o dönemin nesnel koşulları içerisinde değerlendirmek gerekir.

POLEMİK VE SANSÜRCÜ NİTELEMESİ ÖNCESİ İLİŞKİLERİMİZ:

Öncelikle Sayın Coşkun Büktel "Theope ve Özdemir Nutku" konusunda ilk açıklamasını yolladığında Tiyatrom o dönem yayınına son vermişti. Daha sonra yoğun isteklerle 3 ay gibi bir zaman diliminin ardından yeniden açılmıştı. Bu kapanma sürecinde gelen yazıya da doğal olarak yer verilmemişti. Bu durumun gerçekliği Coşkun Büktel'in bu basın duyurusunu yollaması ve Tiyatrom'un ilk kapanışı tarihleriyle de ispatlanışsa da Coşkun Büktel için kendi yazdıkları ve kendi savları dışında her şey bir safsata, her şey çocukça bahane, her şey geçersiz mazeret anlamına geldiği için dikkate almamak işine gelmiştir.

Bizim açımızdan elbette ki bireysel haksızlıklar da toplumsal çürümenin bir göstergesidir, toplumsal mücadeleden ayrılamaz ve elbette ki haber değeri vardır. Fakat pek çok sorunun yaşandığı, salonların kapatıldığı, yıkılmaya çalışıldığı, bir din bilgisi hocasının Kültür Sanat Dairesi’nin başına getirildiği, bale salonunun mescit yapıldığı ve daha onlarca yakıcı sorunun yaşandığı tiyatro gündeminde Coşkun Büktel'in haksızlığa ve iftiraya uğradığı savı bizim açımızdan kendisinin hissettiği ölçüde yakıcı gelmemiş olabilir ve dolaysıyla da kapalı olduğumuz dönemde yollanmış bu e-mail üç ay kadar sonra yeniden yayına geçince atladığımız konulardan biri olabilir. Tiyatrom ilk kapanış dönemi ardından açıldığında doğal olarak o günkü değişmiş gündemle yayınına başlamıştır. Fakat Coşkun Büktel, gerek kendi kişisel sitesinden, gerek Hilmi Bulunmaz'ın yayınladığı üç ayrı blog üzerinden yani toplamda dört koldan mütemadiyen Tiyatrom'un bu konuya yer vermediğini dile getirmeye başlamış, konuyu adeta psikolojik bir baskı aracına dönüştürmüşlerdir.

Toplumsal hiç bir sorunda kendisini taraf olarak görmediğimiz, yaşanan onca sorun karşısında adeta hiçbir sorun yokmuş gibi davranan, ancak kendisi sistemden zarar gördüğünde herkesin örgütlü bir şekilde kendisine sahip çıkmasını bekleyenler elbette ki çok da sempatiyle karşılanamayacaktır. Bize göre de Coşkun Büktel o dönem itibarıyla bu tarzda bir karakter sergilemektedir. (Sadece bir kaç aydır sitesinde kendi dışında bazı sorunları sayfasına taşıdığını görmeye başladık.) Coşkun Büktel'in isyankarlığı bu anlamda toplumsal yanı olsa dahi bireysel durmaktadır. Kendi bireysel yaşanmışlığını toplumsallaştırma çabası olarak durmaktadır. Dolaysıyla da Coşkun Büktel için bir tek sorun vardır, bizler için pek çok sorun vardır yayıncı olarak üzerine eğilmemiz gereken.

Bırakınız bir eserin "kopya olabilir incelenmesinde yarar var" şeklinde itham edilmesini, eserlerin bire bir çalınıp yayınlandığı, sahnelendiği bir ortamda Türkiye tiyatrosunun adeta çökertilmeye çalışıldığı iktidar döneminde Coşkun Büktel'in kendi mağduriyetinden yola çıkarak en üste oturtmaya çalıştığı sorunu günün koşullarında genel anlamda ne o denli yakıcı bir sorundur ne de Coşkun Büktel'in ben merkeziyetçi tutumu "ille de arkasında durulacak ve mücadelesi toplumsallaştırılacak" bir kişi görüntüsü vermekten uzak bir portredir. Kaldı ki eseri sahnelenirken sansürlenenler, sahnelenme aşamasında kaldırılanlar, yasaklanan çocuk oyunları ve daha pek çok sansürcülük konusunda Coşkun Büktel ya da sadece onun eserinin müdafaası için 6 ayda bir kalemini kullanan Feridun Çetinkaya'yı bir tek kere bir yazara ve bir eserlere sahip çıkan tutumda görmememiz de Tiyatrom gibi çok okunan bir sitenin, onun kişisel sorunundan yola çıkarak verdiği mücadelesinin yılmaz savunucuları olmamamızda elbette etkenlerdendir.

COŞKUN BÜKTEL KENDİ HAKLILIĞINA VE DELİL VAR ŞAHİT VAR SAVLARINA KENDİSİ İNANIYOR MU?

Coşkun Büktel bir başka eserinde kullanılan bazı unsurların çalınarak bir dizide kullanıldığına ilişkin dava açmıştır. Göğüse dövme yaptırılması (ki bugün yaz aylarında kıyı kentlerinde çarşıda yürüyüş yaparsanız ayaküstü göğsüne dövme yaptıran onlarca yerli, yabancı turiste rastlarsınız) ve ardından sevgilisinden ayrıldığı için bu dövmeyi silme, kazıma çabası (ki dövmesinden daha sonra kurtulmak isteyenlerin benzer şeyleri sıkça denediği de bilinen bir gerçektir) ama bunların kendi özgün buluşu olduğu ve çalındığı iddiası ile dava açmıştır. Coşkun Büktel’in eserimi çaldılar diye açtığı dava sürüyor mu yoksa kimin lehine sonuçlandı Coşkun Büktel artık bu konuya yer vermediği için bilemiyoruz.

Bildiğimiz şu ki belki Hilmi Bulunmaz yada İATP-G bu tür konularda hukuğa başvurmayı tercih etmeyen yapılarda olabilir ancak Coşkun Büktel gerçekten haklı olduğuna inandığı konuda gerektiğinde tereddüt etmeden yargıya başvurmaktadır, örneği vardır. O halde Özdemir Nutku hakkında elimde kanıt var, şahit var diyerek kamuoyunu ayağa kaldırmaya çabalarken öte yandan en ufak bir hukuki süreç başlatmadığı bir konuda bizim de onu yeterince inandırıcı, ikna edici ve onunla aynı yakıcı hezeyanda bulunmama hakkımız vardır. Eğer söz ettiği şekilde kanıtlı, şahitli bir haksızlıktan söz ediyorsa daha önce, çok daha tartışabilir bir nedenle başkalarına açtığı davayı neden Özdemir Nutku'ya yönelik açmak yerine kamuoyu baskısından medet ummaktadır?

Coşkun Büktel'in, Özdemir Nutku skandalı olarak nitelendirdiği suçlamalarını yıllardır toplumsallaştırma çabası içerisinde olmasına karşın bugün hala baktığımızda tiyatro dünyasının da çok fazla bu konuyu sahiplenmediği, bunca çabaya karşın sadece bir elin parmakları kadar taraftar bulduğu iddiaları tiyatrom’un da ikna edici bulmama, yayınlamama hakkı da vardır elbette. Yüzlerce kişiden oluşan tiyatro dünyasında sadece Polat İnangül, Feridun Çetinkaya ve Hilmi Bulunmaz'dan ibaret kalındığı da görülmektedir ve bu sahiplenmenin bugün artık Ömer F. Kurhan tarafından adı konmuş bir "fanlaşma" olduğu da hissedilmiştir..

Neden bu bir fan girişimi gibidir, sorusunu kendimize sorarsak;

Feridun Çetinkaya tiyatro eğitiminin ve birikiminin aksine öğrenebildiğimiz kadarıyla reklam sektöründedir ve bir tiyatro yayını (sanal fanzin) gerçekleştirmesine karşın tiyatronun birbirinden yakıcı sorunlarına neredeyse hiç değinmezken (ancak eskiden beri polemikte olduğu kişilere fırsatını buldukça yeni hamlelerde bulunmaktadır), verdiği görüntü itibarıyla Feridun Çetinkaya adeta yedekte saklanan, ancak ihtiyaç duyulduğu anda üçüncü bir kalem olarak ortaya çıkıp, kayıtsız şartsız bir Büktel savunuculuğuna soyunmaktadır ve bu da Ömer F. Kurhan'ın tanımlamasıyla fan görüntüsü vermekte, adeta Coşkun Büktel ve Feridun Çetinkaya adını özdeşleştirmekte “Coşkun Çetinkaya” yapmaktadır. Bu özdeşleştirmeyi anlatan bu isim türetmeyi Hilmi Bulunmaz’ın neden kınadığını anlamakta da güçlük çektim, zira kendisi isimlerle oynamada, isimlerden türetmeler yapmakta, isimlere ön, arka ekler koymakta adeta üstattır Örneğin, Aykut Dokuzışıklar, örhan Aklaya, 3 ve 4. Abdulhamid’ler gibi. Arama motorlarında bulunmaz kaygısını ise boş versin zira her yazı arama motorlarında bulunsun kaygısıyla yazılmıyor, Ömer F.Kurhan’ın özdeşleşmeyi anlatan iki ismin sentezini yaratması tam da amacına uygun bir kullanımdır)

Fanlıkla suçlanan diğer isim Hilmi Bulunmaz’a gelirsek, Sayın Bulunmaz hemen her konuda toplumsal ve sosyalist bir duyarlılık gösterse de Coşkun Büktel konusunda gösterdiği taraftarlık diğer konulardaki ve sosyalist tutumlarındaki tarzda değil adeta birtakım taraftarının kayıtsız şartsız takımını savunması gibi nüksetmektedir. Zira örneklemek gerekirse, Hilmi Bulunmaz'ın en can alıcı konularından birisi tiyatro insanlarının (sadece sosyalist olanlar değil tüm tiyatrocular için) dizilerde ve medyada yer alması af edilemez bir suçtur. Oysa aynı Hilmi Bulunmaz için Coşkun Büktel'in bir dönemler mafya komedi dizisi "Ana"da oynamış olması, halen "Arka Sıradakiler" adlı bir TV dizisinde kısmen yazarlık yaptığını öğrendiğimizde doğal olarak bu tür çalışmalara en ağır eleştirilerde bulunan Hilmi Bulunmaz'ın tutumunu merakla bekledik.

Fakat en ufak bir şekilde konuya girmediğini de gözlemledik. Oysa şunları yapabilirdi:

"Evet Ben Coşkun Büktel'i şu şu yönlerden savunuyorum her zaman arkasındayım ama bu yönünü de şiddetle kınıyorum." Diyebilirdi, demedi ya da diyemedi.

Veya Coşkun Büktel'in eserlerinin ödenekli kurumlara girmesi engellenmiş, o da istemeyerek medyada yer almış diyebilirdi, ki bu durumda benzer mazeretler medyada yer alan herkes için sıralanabilir ve mutlaka herkesin geçerli nedenleri olabilecektir. (Kimi tiyatro bölümünü bitirmiştir ama kendisine tiyatroda yer bulamamıştır, kimi salonunun kirasını, vergi borcunu çıkaramamıştır, mecbur oynamıştır gibi…)
Veya Hilmi Bulunmaz bu konuda üçüncü bir şık olarak "Ben genel anlamda medyaya karşıyım, ama Coşkun Büktel'in bu dizileri farklıdır, yararlıdır, onaylıyorum" diyebilirdi.
Ya da son bir şık olarak; "Coşkun Büktel benim arkadaşımdır, tiyatral olarak yazdığı eserlerini de çok beğeniyorum, diziler ve medya için çalışmasını ise onaylamıyorum, ama arkadaşım olduğu için iltimas geçiyor eleştirmiyorum, ama dizisini de övmüyorum kısaca ben onun bu yönünü görmezden geliyorum" diyebilirdi, ki sanıyorum aslında bu konuda sessiz kalarak tam da bunu söylemektedir.
Zira bugün artık dizilerde oynayan kaybettiğimiz sanatçılara TV’de oynadığı için yine eleştirisini dile getirip, ama öte yandan Tanrıdan rahmet dileme inceliği gösteren sayın Bulunmaz’ın geçmişte bu konuda çok daha sert olduğunu, ölmek üzere olan sanatçılara dahi çok ağır hakaret dolu ifadelerde bulunduğunu hatırlarsak sayın Bulunmaz’ın Coşkun Büktel’in medyaya katkılarına da en azından bir eleştirisi olmalıydı. Siz eğer hiç bir bağlantınız, tanışıklığınız olmayan dizi oyuncularına eleştiri getirip, çekim için gittikleri yerlerde saldırıya uğrayan dizi oyuncularına ağır sözler sarf edip en yakınınızdakini görmüyorsanız bunun adına miyop denmez, iltimas denir.
Peki bir yayıncının dostları lehinde görmezden gelme hakkı var mıdır? Evet diliyorsa TV-Medya konusuna hiç girmeyebilir, görmezden gelebilirdi, ama birisi için gördüğünü diğeri için görmeme hakkı en başta ne bir yayıncılık ne de sosyalistlik etiğine sığmaz hatta ve hatta dürüstlük kavramıyla hiçbir şekilde bağdaşmaz.
Bu olgulardan yola çıkarak da Ömer F. Kurhan'ın, “Coşkun Büktel fanları” nitelemesi farkında olsalar da olmasalar da Feridun Çetinkaya ve Sayın Hilmi Bulunmaz için doğrulanmaktadır. Farkında olarak ya da olmayarak Hilmi Bulunmaz da maalesef aynen Feridun Çetinkaya gibi Coşkun Büktel'in fanı durumuna düşmüştür, düşürülmüştür.
Kaldı ki futbol fanatiği dahi fanatikliğin kayıtsız şartsız körü körüne bağlanmışlığına rağmen zaman zaman takımlarını ve yöneticilerini eleştirirler fakat Coşkun Büktel fanları futbol fanatiklerinden dahi daha fanatikçe bağlı olmalılar ki Coşkun Büktel asla eleştirilemez bir yerde durmaktadır. Hilmi Bulunmaz Büktel’i kendisine yakın bulma ve koruması altına alma nedenini onun “Gerçekçiliğine” bağlamaktadır. Elbette ki gerçekçiliğinden dolayı baş tacı ettiğiniz bir yazara siz de gerçekçi davranıp gerektiğinde eleştirebilmelisiniz.
Şimdi bu saptadığımız gerçekleri göz önünde bulundurursak, özetleyerek:
1- Coşkun Büktel, toplumsal ve genel anlamda siyasal, toplumsal ya da tiyatral duyarlılık geliştirmemiş ya da bunu bugüne dek yansıtamamış bir kişi görüntüsü vermektedir.
2- Ancak bireysel bir mücadeleden yola çıkıp, bunu toplumsallaştırma çabasına girmiştir. Elbette ki bireysel yaşanmış haksızlıklar da toplumsaldır, yapılanmaların sorgulanmasını gerektirir.
3- Fakat Coşkun Büktel, iddiasını kanıtlayamamış, kendine göre geçerli şahidi ve delili olduğunu söylese de bunlara dayanarak ne hukuksal bir sürece geçebilmiş ne de haklılığına kamuoyu itibar etmemiş, sadece fanatik taraftarı üç isimden ibaret bir destekçi bulabilmiştir.
Bu durumda da Tiyatrom için "Bu haklılığı şaibeli iddia" olarak görülecekti ve bu durumda haber değeri taşımayabilir, olmazsa olmaz ya da ille de üstüne gidilmesi gerekli yakıcı bir konu olmayabilirdi. Kaldı ki Tiyatrom'un yayın dışı kaldığı bir dönemde cereyan etmiş, tekrar yayına geçtiğinde ise pek çok yakıcı konu arasında eski bir gündem maddesine dönüşüp göz ardı edilmiştir.
Ancak, o dönemlerde yeni yeni haberdar olduğumuz Hilmi Bulunmaz'ın bloğu pek çok konuda toplumsal bir duruş sergilemekte, Sayın Hilmi Bulunmaz hiç bir şahsi beklenti ya da çıkarı olmaksızın toplumsal yanı olan pek çok konuda duyarlılık göstermektedir. Bu anlamda Tiyatrom'u da açtığı kampanyaları, dile getirdiği konuları nedeniyle sıkça desteklemektedir. Hilmi Bulunmaz'ın ısrarla Tiyatrom'un "Büktel-Nutku" konusuna yer vermediğini vurgulaması ve bunu her gün biraz daha psikolojik baskıya dönüştürerek sürdürmesi sonucu tiyatrom "Büktel-Nutku" konusuna üzerinden bir hayli zaman geçtikten sonra yer vermiştir.
Kaldı ki Coşkun Büktel yıllardır Özdemir Nutku'nun "çalıntı" imasıyla eserini ve kendisini karaladığını iddia ederken ve bunun üzerinden fırtınalar koparma gayreti sergilerken kendisi henüz aramızda en ufak bir sorun ya da sürtüşme yokken beni benzer şekilde itham etmiş ve özgeçmişime ithafen "sözde gazetelerde çalışmış, Hürriyet'te çalışmış, nerden bileceğiz Hürriyet’de yazdığını" benzeri cümlelerle bir anlamda beni yalan söylemekle itham etmiştir. Theope mi daha değerlidir, benim Hürriyet'de ya da basında geçmişim mi diye sorarsanız, herkesin geçmişi, onuru ve eseri kendisi için elbette daha değerlidir. Coşkun Büktel'in kendi onurunun savunuculuğunu yaparken, gerektiğinde başkalarının onuru üzerine ne kadar rahatlıkla iftiraya dek varabilecek açıklamaları olabileceğini yazının ilerleyen satırlarında okuyacaksınız.
SÖZDE SANSÜR NASIL CEREYAN ETTİ
Bu konunun Tiyatrom'da yer almasının ardından Mustafa Demirkanlı ve Hilmi Bulunmaz birer yazı ile polemik başlatmıştır. Bu polemikte o an itibarıyla hiç bir sakınca görülmeden yer verilmiştir. Ancak, Hilmi Bulunmaz'ın polemiğin devamında ikinci yazısı oldukça ağır olmuş, oldukça ağır iadeler, küfür, sövgü ve hakaret boyutunda nitelemelerle tarafımıza ulaşmıştır. (Sıçtığı yere kadar kovalamak, Şerefsiz, alçak Mustafa , pespaye, lağım çukuru gibi ifadelerin bolca yer aldığı bir yazı)
Elbette ki özgürlükten anlaşılması gereken fikir, düşünce, söz ve ifade özgürlüğüdür. Karşısındakine hakaret, sövgü, tehdit hiç bir ideolojinin, dünya görüşünün ve yayıncının onaylamayacağı ve geçit vermeyeceği bir özgürlük türüdür.
Doğal olarak Tiyatrom da yapması gerekeni yapmış ve bu noktaya tırmandırılmış ve muhtemelen daha da aşırı bir tırmanışla seyredeceğini tahmin etmenin zor olmadığı bu polemiğe yer verilmeyeceği ve bu üç kişiden bu konuda gelecek yazılara yer verilmeyeceği açıklanmıştır.
Yani sınırlanan bir tek yazı değil bu konudaki polemiktir. Bu sınırlamaya dahil olan Coşkun Büktel kadar Mustafa Demirkanlı'dır da, Hilmi Bulunmaz'dır da.
İlk yazıyı yazan ve sayfalarımızda yer alan Coşkun Büktel'de olabilirdi ya da sadece Coşkun Büktel'in yazacağı varsayılan yazı değil Mustafa Demirkanlı'nın veya Hilmi Bulunmaz'ın ikinci, üçüncü, dördüncü....... yazılarına da dur denmiştir.
Bu nedenle Feridun Çetinkaya'nın, Tiyatrom "Coşkun Büktel'in henüz yazılmamış yazısına sansür koydu" yaklaşımı yanlıştır. Yayını durdurulan Coşkun Büktel'in henüz yazılmamış yazısı değil bu polemiğin ta kendisidir, bütünüdür, diğer iki kişinin de muhtemel sonraki yazılarıdır.
Nasıl henüz ortada bile olmayan yazılmamış bir Coşkun Büktel yazısından söz edilebiliyorsa aynen henüz ortada olmayan yazılmamış Hilmi Bulunmaz ve Mustafa Demirkanlı'nın bu konuda yeni yazılarından söz edilmesi de o denli beklenen bir durumdur ve dolaysıyla onlara da dur denilmiştir.
Zaten tam da bu nedenle bir kişi ya da bir yazıya değil bu polemiğe son verilmiş ve bu da çok net bir şekilde ifade edilerek tansiyonun istenmeyen seviyelere çıktığı ve sövgüye, küfüre, hakarete vardırılma aşamasındaki bu polemiğe, dolaysıyla da Mustafa Demirkanlı, Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel’den bu anlamda gelecek yazılara yer verilmeyeceği bu kişilerin tırmanmış bu polemik dışında başkaca yazılarına her zaman açık olduğumuz da vurgulanmıştır.
Burada küfür, sövgü, hakarete varan polemiğin yer almayacağı çok net dile getirilirken Feridun Çetinkaya bunun salt Coşkun Büktel'e sansür olduğunu ısrarla işaret ederken fan'lık görevini yerine getiriyor, ortada diğer fan'daşı tarafından yükseltilmiş tansiyonu küfürü, sövgüyü, hakareti ise halının altına süpürüp gizlemeyi tercih ediyor.
Eğer Feridun Çetinkaya henüz ortada bile olmayan yazılmamış Coşkun Büktel yazısının sansürlendiğini iddia ediyorsa aynı şekilde Hilmi Bulunmaz ve Mustafa Demirkanlı'nın da henüz ortada bile olmayan yazılmamış muhtemel ikinci, üçüncü yazılarının, cevaplarının da savunucusu olmalıdır. Nasıl ki Coşkun Büktel'in ortada olmayan yazılmamış bir yazısı söz konusu ise onların da henüz ortada olmayan yazılmamış (bu polemikte) sonraki tüm yazılarına yer verilmeyeceği açıklanmıştır. Daha da doğrusu Feridun Çetinkaya bu durumda bu polemiğin tüm taraflarınca sürdürülmesinin taraftarı olmalıdır. Küfürlü, sövgülü, hakaretli ve kanunen de suç sayılabilecek polemiğin değil.
FERİDUN ÇETİNKAYA (VE DOLAYSIYLA DİĞERLERİ) TARAFINDAN DİLE GETİRİLMEYEN BİR DİĞER GERÇEK: SANSÜRLENDİĞİ SÖYLENEN COŞKUN BÜKTEL, YAZISI TİYATROM'DA YAYINLANDI! ÜSTELİK DE YAZILDIĞININ HEMEN AYNI GÜNÜ!
Burada her ne kadar bir kişinin makalesine, köşe yazısına değil polemiğin tüm taraflarıyla bütününe bu kısıtlama getirildiği çok net ifade edilse de diğer iki katılımcı (Bulunmaz ve Demirkanlı) daha atak davranıp küfürsüz, sövgüsüz ilk yazılarıyla bu durdurma kararımızdan önce yer bulabilmiş, ancak ikinci turda Hilmi Bulunmaz tarafından küfür, sövgü başlatılınca polemik sonlandırılmış, Coşkun Büktel ise henüz yazamadığı yazısı ile bir anlamda mağdur durumunda kalmıştı. Bu nedenle biz bu seviyesizleşen polemiğe son verdik vurgusunu da yaptığımızdan dolayı, polemiği bir daha açılmayacak şekilde yayından çektik, fakat Coşkun Büktel'in bir türlü yazamadığı, o yazılmadan sansürlendi iddialı yazısı yazılıp kendi sitesinde yayınlandığı gün, hemen alıp ana sayfamızda bir makale şeklinde noktasına dahi dokunmadan yayınladık.
Neden?
a) Çünkü diğerlerinin birer yazıyla yer bulduğu ve Coşkun Büktel'in bu anlamda haksızlığa uğradığı vurgulanıyordu, bunu gidermek istedik.
b) Bu konunun (Theope) asal unsuru ve mağduru Coşkun Büktel idi ve onun yazma hakkına daha titizlenerek yer vermemiz doğru olacaktı.
c) Coşkun Büktel'in yazısında Tiyatrom.com a oldukça yoğun eleştiri vardı ve bizim bu yazıya yer vermememiz Tiyatrom'un kendine yönelik eleştirileri susturduğu gibi bir izlenim verebilirdi.
İşte bu nedenle Coşkun Büktel'in yayınlamadılar, daha yazılmadan sansür koydular denilen yazısını POLEMİĞİ KAPATMIŞ OLMAMIZA RAĞMEN YAZININ YAZILIP BİTTİĞİ GÜN HEMEN ANA SAYFAMIZDAN YAYINA GİRDİ… Polemiği durdurmada bütün haklı gerekçelerimizi görmezden gelseniz dahi bu durumda Tiyatrom Coşkun Büktel’in yazısını sansürledi değil ancak sansürleyeceğini söyledi deme hakkınız olabilecektir, çünkü sansürlendiği iddia edilen yazı yazının yazılıp bittiği gün gecikmeksizin tiyatromda yayınlanmıştır!
Elbette bu her şeye rağmen Tiyatrom'un kuyumcu terazisi hassasiyeti ile yaptığı bir duyarlılıktı. Küfürlü, sövgülü polemik evet kapatılmıştı ama Coşkun Büktel'in yazısı yukarıdaki maddelediğimiz hassasiyetlerimizden dolayı bir bağımsız makale gibi tiyatrom okurlarına sunulmuştu. Ama bugün ne Coşkun Büktel ne Feridun Çetinkaya bunu anma gereği duymuyor bile.
Tiyatrom küfürlü sövgülü noktaya varan polemiği durdurdu ama Büktel'in savunma hakkına yer verdi, yazıyı olduğu gibi yayınladı da demiyor.
Hatta Tiyatrom, Coşkun Büktel'in yazılmamış yazısına sansür uygulayacağını söyledi ama uygulamadı, sonradan yer verdi şeklinde de dillendirilmiyor
Zira bunu söyledikleri takdirde aslında Tiyatrom'da hiç bir zaman hiçbir yazının sansürlenmediği, sansürlenen bir tek yazının Hilmi Bulunmaz tarafından gönderilen küfürlü yazı olduğunu kendi ağızlarından itiraf etmiş olacaklardır!
Ne deniyor? Tiyatrom Sansür uyguladı...
Neye uyguladı?
Coşkun Büktel'in söz konusu yazısına mı?
Hayır, polemiğe dair gelecek yazıları yayınlamayacağını açıklamasına karşın, Coşkun Büktel'in yazısını yazı yazılıp bittiği gün yayınladı.
O halde neye yer vermedi Tiyatrom?
Geriye ne kaldı yayınlanmayan?
Sadece "Sıçtığın yere dek kovalarım, bok çukuru, Şerefsiz Mustafa Demirkanı” gibi ifadelerin yer aldığı yazı.
O halde Feridun Çetinkaya Tiyatrom sansürcüydü diye zihinlere yerleştirmeye çalışırken neye dayanıyor?
Coşkun Büktel acaba Feridun Çetinkaya’dan “aslında yayınlanmayacağı söylense de yazım hemen o gün tiyatrom’da yayınlanmıştı” gerçeğini gizledi mi?
Peki ama Feridun Çetinkaya kendi gözlemlemediği, takip etmediği, tanığı olmadığı bir sürecin mi amigoluğunu yapıyor?
Doğrusu ya her ne kadar tanışmasam da sayın Çetinkaya beyefendi ve zeki birine benziyor gözlemcisi olmadığı, bilgi sahibi olmadığı bir konuda fikir yürütecek dangalak biri gibi durmuyor, o halde geriye tek seçenek kalıyor Çetinkaya fanlığının gereğini yerine getirip gerçekleri bilerek ve isteyerek gizliyor, bu yazı tiyatromda yayınlanmamış gibi bir çarpıtmayla tiyatrom’a Coşkun Büktel’in yazısını sansürleme iftirası atıyor. Zira bu gerçeği bilen birisi “tiyatrom sansürcülük yaptı” değil, en fazla “tiyatrom sansürcülüğe niyetlenmişti” diyebilir.
O halde bu fanlar neye dayanarak tiyatrom sansürcülük yapmıştır diyor?
Coşkun Büktel'in söz konusu yazısı yayınlandığına göre, yayınlanmamış tek yazı olan küfürlü sövgülü yazıya mı?
O zaman bu fanlar onu dile getirsin, küfür de olsa yayımlanmalı desin. Zira bir zamanlar ısrarla bu küfürlü yazının yayınlanması gerektiğini de savunmuşlardı.
Tiyatrom'da sekiz yıl boyunca sansürlenmiş tek yazı, bu küfürlü, sinkaflı, sövgülü yazıdır!
Var mı içinizde utanmadan bu yazıyı savunacak?
YAŞASIN SANSÜR YAZISINA GİDEN SÜREÇ
Coşkun Büktel'in bu yayınlanmadığımız iddia edilen yazısına da diğer her yazar gibi ana sayfamızda yer verdikten ve yazı yoğunluğuna göre tüm yazıları belirli süre (bu süre en az bir haftadır) ana sayfamızda tutup çektiğimizden dolayı belli bir süreç sonra bu konuda Coşkun Büktel de cevap hakkını kullanmış olarak yer almış ve konu bizim için kapanmıştır, yazı ana sayfadan arşive çekilmiştir.
Fakat Coşkun Büktel için Türkiye tiyatrosunun en büyük sorunu kendi yaşadığı sorun olsa gerek ki, herhalde Tiyatrom'un da kendi sayfaları gibi bunu kocaman başlıklarla ve bir kaç ay boyunca tutmasını beklediğinden olsa gerek... Ya da en azından fanlarından Hilmi Bulunmaz gibi her gün bir kaç defa Özdemir Nutku-Büktel konusunu üstlere çekerek manşet yapmamızı bekliyor olsa gerek ki tatmin olamadılar. Yani Ertuğrul Timur ve onun çok okunan sitesi de Coşkun Büktel fanlarından olmalıydı ki tatmin olsaydı.
Tabi Coşkun Büktel ve dolaysıyla fanları asla tatmin olmamıştır ve Tiyatrom üzerine ağır eleştiriler, sansürcülük iddiaları adeta yaygaraya dönüştürülerek sürdürülmüştür. İşte tam da bu aşamada Tiyatrom editörü olarak benim verdiğim cevap “Yaşasın Sansür” yazısı ile yerini bulmuştur. Onların bugün itibarıyla suç unsuru olarak sunduğu satırları ben bugün dahi övünçle ve haklılıkla kopyalıyorum:
"Ama birisi kendi oyunundan dolayı kopardığı fırtınanın yıkıcı ve şahsi etkisini buraya taşımadık diye, bir diğeri "alçak, pespaye, şerefsiz, lağım çukuru, dangalak, ve daha buraya asla yazamayacağım kadar duyup okuyabileceğiniz en ağır sözlerle bezediği yazısına yer vermedim diye beni ve tiyatrom'u sansürcü ilan etmiş. Varsın etsin. Bu durumda bana düşen bir tek şey kalıyor, bu düzeysizliğe ve şahsiciliğe taviz vermemek sansür ise "Yaşasın sansür" demek."
Tiyatrom çok seslilikte kendini yeterince kanıtladığı halde ve bu polemiği kaldırma nedenini de küfür ve sövgülerden dolayı olarak çok net sergilediği halde Tiyatrom'un sansürcülüğü iddiası adeta bir yaygaraya dönüştürülerek taraftar bulunmaya çalışılmıştır.
Ne o gün ne bugün bir elin parmağını geçmeyen bu yaygaralar artık çok daha net göstermiştir ki ortada verdikleri mücadele ne bu yaşanan konunun toplumsal boyutu, hak arayışı değil reklamın kötüsü olmaz ya da Ömer F. Kurhan'ın deyimiyle magazinci mantığında yürütülmeye çalışılmaktadır.
İşte o noktada Tiyatrom editörü olarak tarafımdan bugün kendilerine dayanak yapmaya çalıştıkları “Yaşasın Sansür” yazısı kaleme alınmıştır. Tiyatrom okuru da Tiyatrom gibi bu yaygaraya pabuç bırakmayacak niteliktedir, buna güvenerek konuyu bir anketle okurlarımızın denetimine sunduk.
ANKET KONUSU:
Feridun Çetinkaya anketimizi hileli olarak tanımlamaktadır. Hileli diyebilmesi için sayılarla oynanması gerekir. Oysa Tiyatrom anketleri her bir IP'den tek oy kullanma esasına dayalı, sanal ortama göre en güvenilir sayılabilecek yöntemleriyle oluşturulmaktadır ve teknik anlamda bir hile söz konusu olmamaktadır. Anket sonuçları her an herkes tarafından tıklanıp kendiliğinden görülebilecek şekildedir.
Ancak sorunun kasıtlı, yönlendirici ve oy kullanan kişiyi etkileyecek şekilde düzenlendiğini iddia edebilirler ki zaten asıl iddiaları da budur, buna ancak keşke Tiyatrom bugün de hala yayında olsa ve buyurun soruyu siz hazırlayın ben aynen yayınlayayım diyebilseydim.
Zira bunca yıldır kopardıkları fırtınaya rağmen kendilerine bulabildikleri taraftar sayısı 4 (yazıyla dört) kişiden ibaretse daha ne bekliyorlardı?
Nasıl bir sonuç bekliyorlardı?
Bunca çabalarına karşın kendilerine hak veren kişi sayısı dört de kalmışsa Tiyatrom da soru her ne şekilde sorulursa sorulsun alacakları sonuç yine bu dördü aşamayacaktı.
Eğer 4 taraftarın üstüne çıkabiliyordular ise neden kendi kalemlerinden çıkma sayfalar dolusu yazılarla bunu başaramamışken Tiyatrom'un üç satırlık sorusunda kabahat arıyorlardı?
Anket sonuçlarında aksini düşünmeleri, bir galibiyet beklemeleri bile onları yeterince gülünç duruma düşürüyor.
Ha evet soruyu dile getirdiğimizde bir teknik hata yaparak Coşkun Büktel'in eserlerinin repertuar kurulundan geçmediğini yazmıştık, oysa repertuardan geçmiş, sahnelenmek için seçici kurulda seçilmemişti, hatta yıllarca önerilmemişti. Bu düzeltmeyi de zaten yaparak özür dilemiştik.
Sanıyor musunuz ki siz o anket sorusunun üzerindeki yazıda “repertuar kurulu” yerine “seçici kurul” yazsaydı tiyatrom okurunun oy yüzdesi değişecekti?
Ama elbette suratlarında tokat gibi patlayan bu anketle, anketi hileli ilan etmeleri doğaldı.
Eğer anket sonucuyla yüzleşmeyi göze alabiliyorlarsa buyursunlar anket sorularını kendileri yazsınlar ben istedikleri sitede özel rica edip, gerekiyorsa ücretli reklam gibi koydurup yayınlatacağım. (Hoş gerçi Büktel'in karşılaşacağı sonucu bile bile reklamın kötüsü olmaz mantığıyla bu teklifime atlaması da muhtemel.)
İPLERİN KOPTUĞU VE COŞKUN BÜKTEL VE FANLARININ HER TÜR AHLAKİ DEĞERLERİ, ETİK KURALLARI BİR YANA BIRAKARAK TİYATROM'A VE BANA ÇILGINCA SALDIRDIKLARI DÖNEM
Bugüne dek tiyatro dünyası ve tiyatro yayıncıları sadece gönderdikleri metni dikkate almayıp yer vermemişti. Oysa Tiyatrom yer vermeme bir yana onları eleştirmiş, kamuoyu nezrinde reddetmişti.
Yani artık onlar için Ertuğrul Timur'un katli vacipti.
İş o denli çığırından çıktı ki önce sansürcü 3.Abdulhamid şeklinde defalarca atılan manşetler, ardından özel yaşamıma dek kusur arama çabaları, hatta tüm yayıncılığım boyunca asla ve asla sadece bir işçi olarak çalıştığım kurumun adını bile anmadığım, işçi statüsünde çalıştığım kurumla yaptığım internet yayıncılığını hiç bir zaman karıştırmamaya özen gösterdiğim halde sadece benimle uğraşmak ve yıldırmak adına çalıştığım kurumdaki tiyatroyla da benimle de hiçbir ilgisi olmayan faaliyetler dahi (Shell eco-marathon gibi) Hilmi Bulunmaz'a ait sitede ağır eleştirilere hedef olabildi. Oysa elbette ki Hilmi Bey kuyum malzemeleri satın aldığı ya da sattığı kişi ya da kurumlarla ne kadar ilgiliyse, Coşkun Bey dizide çalıştığı Fox TV'nin günah ya da sevaplarından ne kadar sorumluysa, Feridun Bey reklamını yazdığı şirketlerden ne kadar sorumluysa elbette ben de çalıştığım kurumdan o kadar sorumluyum ya da çalıştığım kurum benden o kadar sorumlu. Ama Ertuğrul Timur bir şekilde cezalandırılmalıydı ama nasıl…
Tabi saldırılar ne bununla sınırlı kaldı ne de lakap takmaktan ibaret terbiye düzeyinde. Hani olsa ki geçmişimde bir skandal bulsalar itinayla tam da bir magazinci yaklaşımıyla manşete taşıyacaklardı ki neyse tüm yaşamımla her zaman göz önündeydim ve açık bulamadılar.
Zaten olumlu yaklaştıklarında kullandıkları fotoğrafla, size kızmaya başladıklarında kullandıkları en kötü fotoğrafınızı bulup kullanıyor olmaları bile tam da magazin gazetecisi yaklaşımının tipik ve kompleksli tezahürleri değil midir?
İster istemez bu konuda da Ömer F. Kurhan'ın magazinci yaklaşımı tanımlamasına hak veriyor ve ah ah, bana yayın yoluyla Çin işkencesi uygulanırken neredeydiniz İATP'ciler diye de serzenişte bulunuyorum.
BELDEN AŞAĞI SALDIRILAR
Özel yaşamımda bulamadıkları belden aşağı vuracakları konuyu adeta kendileri yarattılar. Evet, Ertuğrul Timur penis büyütücü pazarlıyordu! Nasıl oluyor da hayatında penis büyütücü görmemiş, dokunmamış Ertuğrul Timur penis büyütücü satardı? Sitesine reklam vermek isteyenlere kusura bakmayın, reklam almıyorum, ama yararlı görmüşse isterseniz bir süre bedava yayınlarım deyip, hosting ve domain parasını cebinden karşılayıp reklam almazken böyle bir ürün pazarlardı?
Doğrusu ya ben de merak ettim.
Meğer tiyatrom.com altında yer alan bir webservis.gen.tr’den edinilen ve sitelerimizin istatistiki bilgilerini tutan 1x1.5 cm olarak Tiyatrom'un altında yer alan sayacın üzerine tıklanırsa bu webservis.gen.tr nin sitesine gidiliyormuş, orada dini sitelerden, sosyalist sitelere binlerce sitenin üye olduğu bu Türkiye'nin en güçlü toplist sitesinde de bir kenarda bir erotik shop reklamı varmış.
Eğer Tiyatrom’un en altındaki sayacı birisi tıklarsa webservis listelerine ulaşır, orada da erotik shop reklamına denk gelebilirmiş.
Kaldı ki İstanbul'un en büyük meydanlarında, yıllarca Taksim Sahnesi’nin üzerinde bu erotik shopların ta kendisi yer alırken, bundan Taksim Sahnesi ne kadar sorumlu ise elbette Ertuğrul Timur'da webservis'in aldığı reklamdan o kadar sorumluydu.
İşte Ertuğrul Timur'a saldırmak için bulamadıkları geçerli nedeni böylece yaratmış ve günlerce Ertuğrul Timur penis büyütücü satıyor şeklinde bana göre işi aşağılık bir yayıncılığa dek vardırmışlardır.
Bir yazısında ya da videosunda hatırlamıyorum, satır arasından öğrendiğimize göre bu müthiş buluşu Coşkun Büktel keşfediyor ve birlikte manşetlerle Hilmi Bulunmaz'ın üç, Coşkun Büktel'in bir olmak üzere dört siteden Ertuğrul Timur penis büyütücü satıcısı olarak günlerce ilan ediliyordu. Ahlak bu olsa gerek, dürüst yayıncılık bu olsa gerek! İşte Coşkun Büktel budur! İster theope’nin yaratıcısı olsun, ister çok daha önemli eserlere imza atmış olsun Coşkun Büktel’in kişiliği de kimliği de budur! Ciddiye aldığınız adam budur! Yanıtlama, analiz etme, irdeleme gereği duyduğunuz adam budur!, Gerçekçi sayılıp üstüne örtünülmüş, korumaya alınmış adam budur! Acaba yazısı sansürlendi mi diye savunmaya kalktığınız adam budur! Belden aşağı vurma çabasında bir iftiracı!
Belki burada İATP-G olarak son derece duyarlı olduğunuz kadına cinsel taciz örneği yoktur ama bir taciz, bir iftira, kişi haklarını ahlaki değerleri hiçe sayarak ayaklar altına alma gayet gözler önünde ve yayın yoluyla yapılmıştır, bu da bir taciz değil midir?
Doğrusu ya o dönem bir aklı başında kişi ya da tiyatral tüzel kişiliklerin çıkıp da “Yeter yahu bu kadar da olmaz” demesini bekledim ama insanlar aman bu çamura bulaşmayalım kaygısıyla olsa gerek veda yazılarına dek suskun kalmayı tercih etti.
Acaba bu belden aşağı saldırı Coşkun Büktel'in "Theope" polemiğine ne katkı sağladı?
Ya da Feridun Çetinkaya sevgili dostlarının şahsıma yönelik bu saldırılarını nasıl değerlendirir acaba?
Ertuğrul Timur'un onuru Coşkun Büktel'in ve Theope'nin onurundan daha mı az ilgilendiriyor yoksa Çetinkaya'yı?
Asla bir yanıt beklemiyorum ama yanıt verme gereği duyarlarsa Coşkun Büktel ve fanları lütfen pek bir öğündükleri cümle cümle, paragraf paragraf yanıtlama sistemini kullansınlar ki bakalım sadece işlerine gelen kısmı değil bu yaşanan vahşilikleri, ahlaksız yöntemleri nasıl savunacaklar görelim.
Bugün halen duran bu yazılarla google da Ertuğrul Timur aramasına üçüncü sırada karşınıza çıkacak tanımlama, bu ifadeyle yer almaktadır.
Ben en azından sosyalist bir ahlaka sahip olduğuna inandığım Hilmi Bulunmaz'ın bir gün çıkıp kendiliğinden özür dileyeceğini ve “orada kantarın topuzunu kaçırdık” diyeceğini, “Bir insanın onuru, benim hiç bir yazıyı silmem prensibimden daha az önemli değildir” deyip bu nitelemeyi arşivinden sileceğini umuyorum. Ama silmezse de, senin onurun ve benim iftiraya alet olmam hiç önemli değil benim yazı silmeme prensibim daha önemli dese de, bu alet olmadan dolayı özür dilemezse de canı sağ olsun ben onun bir hayli süredir sadece olumlu yanlarını görmeyi, diğerlerini olmamış saymayı tercih ediyorum.
YAŞANANLARA DEVAM EDELİM, TİYATROM'UN SESSİZ KARŞI TAVRI
İş hakaret ve belden aşağı vurma noktasına geldiğinde Tiyatrom'un tavrı bu ikiliye asla Tiyatrom'da yer yoktur, asla onlara tek satır yer verilmeyecek, asla onlardan bahseden bir tek satır yazı Tiyatrom'da yayımlanmayacak kararının duyurulmasıdır ki eğer bir sansürden söz edilecekse asıl sansür işte o dönem bu tanımama, yok sayma dönemidir. Bu kararın ardından da geçmişte yer verilmiş yazılar da dahil Tiyatrom'da Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz adı geçen olumlu ya da olumsuz hiç bir yazı yer almamıştır. Onların bu keskin ve belden aşağı iftiraya dayalı saldırgan tavırlarına Tiyatrom'un geliştirdiği tanımama ve sessiz kalma tavrıdır.
DURUN DAHA BİTMEDİ BELDEN AŞAĞI SALDIRIYLA DA YETİNİLMEDİ
RESMEN MAFYAVARİ BİR OYUN TEZGAHLANMAYA ÇALIŞILDI
Şimdi biraz geriye döneceğim. Tiyatrom'un bu polemiklerden uzak yayına devam ettiği süreçte, Levent Çağlayan adıyla bir genç konservatuar adayından zehir zemberek bir mail geldi. Hem dili oldukça kötü, hem imlası kötü en kötüsü de kanıtlayamayacağı iddialarla isimler sıralayarak yazılmış bir mail.
Ben bunun üzerine atlayıp işte polemik malzemesi… Magazinsel bir etkiyle okunur tartışılır diye yer verebilirdim. Ama bunu yayınladığım anda bu gencin hem geleceğini yakacağımın hem de kanunen soruşturmalara, davalara uğrayacağının farkındaydım. Yayınlamakta tereddüt ettim ve bir süre beklettim. Üçüncü defa yeniden yolladığında ise ona bunu yayınlarsam nelerle karşılaşabileceğini sakin bir dille anlattım. Önceleri yayınlamadım diye öfkelenen bu genç arkadaş daha sonra defalarca teşekkürle ve minnetle beni andı ve halen de anar.
Ama bu gencin bana ilk anda öfke duyduğunu sezinleyen Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz benim çok önemsemediğim, benimle olan kavgalarını o boyuta çıkarmışlar ki hiç üşenmeden Levent Coşkun ve bir arkadaşını (Hakan Urcu) bazı vaatleri de dile getirerek Trabzon'dan İstanbul'a getirmişler, Mustafa Demirkanlı ve benimle ilgili olumsuz konuşturmaya ve videoya kaydetmeye çalışmışlar. http://www.tiyatrom.com/aetimur_yeni_54.htm bu adresten okuyabileceğiniz vahim ötesi bu gerçek maalesef ki bu öfkenin nerelere dek vardırılabileceğini ayrıntılarıyla anlatmaktadır.
Bu "Özdemir Nutku'nun, Coşkun Büktel'in Theope'si çalıntıdır gözümle gördüm, okudum tamamı çalıntıdır" deme ihtimalinden bile daha vahim bir durumdur.
İş Trabzon'dan adam getirip mafyavari bir şekilde üzerimizde videolu oyunlar tezgahlanmaya çalışılmış, ama bu tezgahlardan habersiz görünen Feridun Çetinkaya bugün hala Tiyatrom'un sansürcülüğünü konu edinip diğer her şeyi göz ardı edebilmektedir.
Bu mafyavari tezgahlar, belden aşağı iftiralar bana ve Tiyatrom’a atılırken taraf olmamış ve bunu değerlendirmeye almamış İATP-G, bugün bu düzeyde ve acımasızlıktaki kişileri yayıncı sayıp zaman zaman haber yazı yollamakta daha da vahimi onların bu tutumlarını o günlerde ya da bugünlerde sorgulamazken, onların “Tiyatrom sansürcümüydü” iddiasını tartışmaya değer bulup masaya yatırabilmektedir.
Bunlar tiyatrom’da yer aldı ve hala da arşivimizde yer alıyor. Peki Coşkun Büktel ve fanları bu duruma bir cevap verebildi mi?
Hayır! Sadece Hilmi Bulunmaz, daha bir iki gün önce belki hala kafaya alma umudunda oldukları Levent Çağlayan’a övgü dizerken Levent Çağlayan yaşadığı bu durumu tiyatrom sayfalarına yansıtınca İspatlamayan şerefsizdir! Şeklinde bir cümleyle sıyrılmaya çalıştı o kadar. Oysa ki Levent çağlayan mağdur olan değil şahittir, şahit ise ispatın ta kendisi demektir. Yani bu konu hukuksal zemine taşınsa iki şahit söz konusudur ve şahitlere sadece yemin ettirilir ve ispatın kendisi sayılır. Delillere yada şahitlere “ispatla” denilmez, ispatlayacak olan mağdur olan, üzerinde oyunlar oynanmaya çalışılan benimdir ve Levent Çağlayan’ın yayınlanmış yazılı beyanı da ispattır.
İşte bu mafyavari yöntem benim için bardağı taşıran damla olmuştur.
Zaten benim için hızla tükenen tiyatro dünyası artık umutsuz bir vaka halini almıştır. Bugün Feridun Çetinkaya'nın iddiasını ciddiye alıp Tiyatrom'u masaya yatırabilen İATP-G'nin ya da diğer tiyatro dernek veya oluşumlarının ya da Tiyatrom sürmeli diye hala kenardan tezahürat yapanların o dönem "Ertuğrul Timur penis büyütücü satıyor" diye manşet yapılırken, mafyavari tezgahlar hazırlanırken, küçük bir tepkilerini ve sahiplenilmeyi bekledim.
Ama aslında geçen sekiz yıla karşın ve sözde övgü dolu yaklaşımlara karşın ne kadar yalnız ve biçare olduğumu hissettim. İftiralar ve tezgahlar karşısında yalnızdım. Ben tiyatronun ve tiyatrocuların her sorununa başımı derde sokmayı göze alarak sahip çıkarken aslında tiyatrocuların ne kadar bencilce, sadece sorun yaşarken Tiyatrom sayfalarını kullandıklarını kendi sorunları olmadığı sürece ne tiyatrom ne de tiyatronun umurlarında olmadığını anladım.
Ve bu anlamda tiyatrocuların her biri kendi sorununu dünyanın merkezi sanan birer Coşkun Büktel oluverdi gözümde.
Bugün dahi İATP-G ancak kendisi de Hilmi Bulunmaz'ın sitesinde sahte bir kişi tarafından mağdur olunca, artık çoktan geçmişte kalan Tiyatrom'la bir anlamda kader birliği yapmıyor mu?
Ancak şimdi “Tiyatrom sansürcüdür” diyenlere kendi aralarındaki sorunları sıraladıktan sonra son madde olarak da "Hayır tiyatrom sansürcü değildir" demiyor mu?
Eğer İATP-G bu mağduriyeti yaşamasaydı zaman zaman yinelenen ve yinelenecek bir tiyatro yayınına yönelik sansürcü iftiralarının üzerine gidip sahiplenmeyi akıl edebilecek miydi?
Tiyatrom kapandıktan bir yıl sonra benim itinayla uzak kalma çabama ve olan biten her şeye rağmen sayın Hilmi Bulunmaz'a ve Coşkun Büktel'e onların bu yaptıklarından çok çok daha hafif nedenlerden dolayı özür dilemelerime, her şeyi hiç olmamış sayıp dostça ve abi, kardeş türünde yaklaşım çabama karşın hala ısrarla polemiklerinde anılara terk edilmiş Tiyatrom üzerinden politika geliştirmelerine, magazinci edasıyla fotoğraflayarak sayfalarına taşımalarına ne demek gerek, bilemiyorum, gerçekten bilmiyorum.
BURAK CANEY VAKASI
Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'in o dönemki tutumlarının asla savunulacak bir yanı olmadığı çok açıktır.
Fakat zaman zaman bu tutumları gündeme geldiğinde savunmalarını tamamen sanal bir kahraman(!) olan Burak Caney'in ardına saklamaya çalışarak yapmaktadırlar. Burak Caney’in yaptıkları onların bu yaptıklarını temize çıkaracak nedenmiş gibi sunuluyor.
Oysa ki
yukarıda anlatılanlarla, anlatıldığı anlar itibariyle Burak Caney dolaylı ya da direkt hiç bir şekilde ilgili değildir.
Burak Caney'in tiyatro dünyasına musallat olma tarihi Şubat 2007 sıralarıdır. (Kaynak Hilmi Bulunmaz'ın kendi siteleri.)
Fakat o tarihlerde Burak Caney tüm tiyatro yayıncılarını hedef alan bir şekilde piyasaya çıkmış ve çeşitli tiyatro mail grup ve forum sayfalarını kullanmaktadır. http://hilmibulunmaz.com/content/view/1023/109/ adresinde Sezer Soykök adlı arkadaş, Burak Caney konusunu ele almış, bir de Tiyatronline yazarı İhsan Ata, Burak Caney vakasına ilk değnen kişiler olmuş . http://hilmibulunmaz.com/content/view/1027/109/
Bunların yazılarına verdiğim linklerden göz atarsanız önüne gelene sataşarak polemik yaratmaya çalıştığı bellidir. Sezer Soykök'ün yazısından anlıyoruz ki Burak Caney ilk doğduğunda Tiyatrom, Tiyatronline ve Tiyatro Oyun'a ağır bir şekilde saldırmış. Sezer Soykök'ün yukarıdaki linkteki yazıyı yazma nedeni de Tiyatrom, Tiyatronline ve Tiyatro Oyun'u savunmak, Burak Caney'i eleştirmek için olmuş. Yani Burak Caney ilk başlarda Tiyatronline, Tiyatrom ve Tiyatro oyun'un üçüne birden saldıran amacı belirsiz bir kişi ya da kişilerdir. Esasen ilk dönemlerinde Tiyatrom, Tiyatronline, Tiyatro Oyun'a saldırıp Coşkun Büktel'e yönelik hiç bir tek satırı olmaması da bir ipucudur. Tiyatro yayınlarını hedef alan bu kişi muhtemelen bir tiyatro yayını çıkarmayı ve o dönemde var olanları yıpratıp öne geçmeyi hedeflemektedir, ki ilerleyen süreçte gerçekten resmi uzantılı bir site açması (tiyatrooyun.org) ve bir iki ay geçmeden Türkiye Tiyatrolar Birliği’nden ödül bile alması bu kanımı güçlendirmektedir. Fakat umduğunu bulamamaktan ya da yalan üzerine kurduğu ekibi koruyamamaktan olsa gerek doğduğu gibi sır olarak kaybolup gitmiştir.
Tiyatrom küfürlerle, sövgülerle dolu “Theope” polemiğinin yayınını kestiğinde,
Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel Tiyatrom'u sansürcülükle suçlayıp 3. Abdulhamid diye manşetler attığında,
bununla da yetinmeyip “Ertuğrul Timur penis büyütücü satıyor” diye iftiraya başvurduğunda
Henüz Burak Caney bu yaşananlara dahil değildir, dolaysıyla da (daha sonra yaşanacak olan) Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ı uygunsuz fotomontajlarla yayınladı türünde savunmaların en üstten buraya dek anlattığımız yaşananlarla ve Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel tarafından bana ya da Tiyatrom'a yapılan iftira ve saldırılara savunma nedeni olarak sunulması kesinlikle doğru değildir doğru olmaması bir yana mantık dışıdır.
Ancak Şubat 2007’de ortaya çıkıp bütün tiyatro dünyasına özellikle de tiyatro yayını yapanlara sataşarak pirim yapmaya çalışan Burak Caney, Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel ve Tiyatrom arasında başlayan gerginliği taa ki gerginlik ve yukarıda yazılanlar yaşandıktan sonra doğal olarak fark etmiş ve bu gerginliği değerlendirme çabasına girmiştir.
Peki Burak Caney ne zaman bizlerin arasındaki konulara dahil olmuştur?
Ancak Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel, Ertuğrul Timur ve Mustafa Demirkanlı arasında gerginlikler baş gösterip ayyuka çıktıktan sonra bu gerginlikten nemalanmak ve oluşan öfkeyi kendi yararına devşirmekten medet umduğunda konuya dahil olmuş, havlu atıp sessizliği seçen, belki kapanmaktan söz etmeye başlamış Tiyatrom'un kulüpleşmiş okur yapısını kendine de devşireceğini umarak kendince taraf olmuştur.
Gün gelmiş Tiyatrom'un haklarını Tiyatrom'dan fazla savunur görünmüştür. Ertuğrul Timur'u sadece bir küçük bannerdan dolayı cinsel ürün satan mağaza reklamına açılan siteye gidiyor diye eleştirenlerin kendi ücretsiz bloglarındaki "sonraki blog" linklerinden porno sitelere gidiliyor türünde aynen Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel tarzı zihniyette bir çatışma tekniğini sergilemiştir daha da ileri giderek fotomontajlarla bu kişilerin gün ve gün öfkesini kabartmış, bu kabaran öfkelerle Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel, Burak Caney'e küfür yayınlamaya başlamış, son aşamada ise Hilmi Bulunmaz'ın kısmen özür dileyeceği aralarında kendi arkadaşları da olan "Tiyatrom yazarlarına küfür edecek kadar" öfke kabarmasına dek vardırılmıştır.
Zaten bu da artık benim Tiyatrom'un kapısına kilit vurma aşamasında son günlerime denk düşmektedir.
İşte bu noktada Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'i öfkelerini kabartıp kontrolden çıkarmayı başaran Burak Caney (ya da Caney'ler) bizi de kandırmayı başararak Tiyatrom yazarlarına dek varan küfürden sonra asla adları Tiyatrom'da yer almayacak dediğim Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel adlarını da anarak Burak Caney'in açtığı siteyi duyurma, link verme ve facebook üzerinde açtığı "tiyatrodaki küfürbazlara hayır" grubuna üye olmaya götürmüştür.
En baştan düşünülürse Burak Caney doğru zamanda rolünü oynamayı başarmış, kimini öfkeden kudurtup, kiminin biriken iç patlamasını sömürüp bir anlamda amacına ulaşmıştır. En son aşamada çok kısa bir zamanda adının önünde Türkiye gibi bir geniş çerçeve barındıran Türkiye Tiyatrolar Birliği’nden ödül dahi alabilmiştir.
Kaldı ki o tarihlerde ben Tiyatrom'u çoktan kapamış olmama karşın Hilmi Bulunmaz'ın Tiyatro Oyun sitesine yolladığım yazıyla bu ödülü kınamış ve tiyatro dünyasının dikkatini bu tehlikeye çekmiştim ve özellikle Tiyatrom okurları, sevenleri arasında bu sanal kişi ya da kişilere kapılan var ise terk etmeleri çağrısında bulunmuştum.
Aslında bu ödül Burak Caney'in gerçek kimliğinin ortaya çıkarılmasına en çok yaklaşılan dönemdir. Çünkü Burak Caney'le birlikte Tiyatro Dergisine ve Tiyatronline'a da ödül verilmiş, bu iki yayın adına kimse ödül almaya gitmezken Burak Caney'in adıyla bir kişinin (hatırlamıyorum ama arşivlerden taranıp bulunabilir) adıyla soyadıyla da yazılarak Tiyatrooyun.org adına ödülü aldığı haber olarak yer almıştır. Ben artık tiyatro yayıncılığından ve tiyatro dünyasından uzaklaşmış olduğum için üzerinde durmamıştım ama Burak Caney mağduru diğer kişiler gidip bu ödülü tiyatrooyun.org adına alan adı soyadı belli kişiye hesap sorabilirlerdi.
Kısaca Sakın Coşkun Büktel ve fanları yukarıda anlatılan iftiraları, hakaretleri , lakap takmaları, ve mafyavari tezgahları Burak Caney’in kendileriyle dalaşmalarına, yada tiyatrom’un Burak Caney’in sitesine link verip desteklemesine dayandırmasın. Zira Onlar Burak Caney’in bile yaptığından çok daha fazlasını benim üzerimde uygularken, iftiralar atarken, tezgahlar düzenlerken henüz Burak Caney yoktu. Bu onların kendi ruhundaki Burak Caney’liğin yansımasıydı!
SONUÇ OLARAK:
Sekiz yıl insan yaşamında kısa bir zaman dilimi değildir. Tiyatrom yayına geçtiğinde ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi olanlar, Tiyatrom kapanırken üniversite mezunu idi. Burada bir kez daha ne fedakarlıklar yaptığımı, her pazar gecesi mutlaka ama mutlaka güncellemek uğruna neleri ihmal ettiğimi, bir kuruş kazanmayıp, cebimden yüklendiğimi, neleri başarıp başaramadığımızı uzun uzadıya anlatacak değilim Tiyatrom'u bilen biliyor.
Ben çok daha az kabahatli olduğuma inandığım halde ufak tefek ayrıntı ve hatalar için gerektiğinde özeleştirimi verip özür dilemeyi bilirken hiç kimseden özür de beklemedim, bana tüm yaşamım boyunca en ağır ithamlarda bulunmuş kişilere de dostça elimi uzattım, “abi” diye hitap etmeyi seçtim ve tüm yaşananları unutmayı tercih ettim.
Benim sekiz yılın bedeli olarak sizlerden istediğim bir tek şey var o da artık Tiyatrom'un üzerinden bugün dahi fırtınalar koparma ve prim yapma isteğinden lütfen vazgeçin. Tiyatrom kapandı ve bir daha da asla açılmayacak.
Bir dönem için ele geçirilme •hacklenme- girişimleri de olduğundan dolayı arşivimizi de tamamen silmiştim fakat artık o tehlike yok gibi göründüğünden, doktora hazırlayan öğrenciler dahil çok yoğun talep üzerine 20 gün kadar önce arşivi geri plana yükledim.
Zira o arşiv Ertuğrul Timur'un malı değil, yazan haber yollayan herkesin ortak mülkiyetidir.
Ancak ana sayfası olmadığı için arama motorlarında bir konu aranırken o konunun yer aldığı sayfalara bu arşiv üzerinden ulaşılabilecektir ama tiyatrom gerçekte yoktur.
Bu arşivin barınabilmesi ve bulunabilmesi için de halen resmi domain adı ve host alanı ücretini de ödemeyi sürdürüyorum, bir süre daha sürdüreceğim.
Benim tiyatro dünyasına yapabileceğim son şey de budur ve
Hep söylediğim şeyi bir kez daha yineliyorum “tiyatrom’un varlığı dahi bir hataydı ve bundan dolayı özür diliyorum”,
Artık tiyatroyla en ufak bir ilgimin olmadığını,
olmayacağını beyan ve taahhüt ediyorum.
tiyatro oyunu bile izlemiyorum,
izlemeyeceğim
Asla ve asla da tiyatro kapsamında bir yayıncılık düşünmüyorum,
üç yıl sonra emeklilik sürem dolduğunda, dolaylı da olsa şu andaki işimden ayrılarak tiyatroyla bu dolaylı ilişkimi de sonlandıracağım,
bir defaya mahsus sayın Hilmi Bulunmaz'a verilmiş bir çay ziyareti sözüm var yerine getireceğim
ve bunun da ardından da yaşamımda tiyatrocu arkadaşım, dostum dahi olmamasını arzuluyorum.
Sizlere yarattığınız tiyatral dünyanızda esenlikler dilerim.

Not: Son günlerde tiyatrom internet sitesi ve ismim İATP-G, Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya yazışmalarında ve yayınlarında anılmaktadır.

Zaman zaman kısa yanıtlar vermekle birlikte bu kez adı geçen tüm taraf ve yazılanları topluca değerlendirdiğim bir yazım tüm taraflara ve yazılanlarda adı geçen sayın M. Demirkanlı'ya ekte iletilmiştir.

Yazılanlara ve yayınlananlara karşılık cevaben sitelerinizde yer almasını rica eder, saygılar sunarım

*Bazı yayıncılara Özel Not:* Lütfen diğer kesimlerce yazılan yazıların vurgusunda ve süresinde yer verme nezaketini esirgemeyiniz, yayınladıktan kısa bir süre sonra üzerine aceleyle yeni haberler girerek yeterince okunmadan geri planda kaybolması gibi bir yola tenezzül etmeyiniz.

Teşekkür ederim.
Ertuğrul Timur
***

1. Sayın Hilmi Bulunmaz,

Size yazdığım son dönemlerdeki emaillerimde ve diyaloglarımızda bu konunun
yeniden deşilmesini dilemediğimi, bunun ne size , bu saatten sonra ne bana, ne de tiyatro dünyasına yarar getirmeyeceğini, ancak geçmişteki öfkelerin kabartılacağına değinmiştim. Fakat 1 yıl aradan sonra hala tiyatrom üzerinden polemik başlatılmış ve ısrarla da sürdürülmeye çalışılıyorsa benim de düşürüldüğüm şartları bir kez daha hatırlatmam zorunlu hale gelmiştir.

Önce "Yorumsuz" başlığıyla verdiğiniz yazıma kısa da olsa yorum girmeye başladığınızı görmekteyim.

Ben yazımda özellikle altını çizerek eğer taraflardan birisi yanıt verecekse hep övünçle dile getirdiğiniz satır satır paragraf paragraf yanıt verilmesi isteğimi de belirtmiştim.
Çünkü aksi halde ana konular, esas fiiller ve asıl saldırılar unutturulup ayrıntılardan yanıltmaya ve püskürtmeye çalışmalar olabilecektir. Bu yolla okurda kafa karışıklığı yaratma sağlanabilecektir.

Bu nedenle size bir defaya mahsus yanıt veriyorum. Lütfen yanıtlama gereği duymuyorsanız yanıtlamayınız. Yok eğer yanıtlayacaksanız da paragraf paragraf yanıt bekliyorum.

Timur'un yazısı yanıltıcılıklarla dolu diyorsanız bunları tek tek açıklamanız gerekir. Yok açıklamam diyorsanız da o zaman bu cümleniz kafa karıştırmaktan başka hiç bir işe yaramaz ve buna da hakkınız yoktur.

Bakınız ben emin olmadığım konuları zaten yazdım, "Penis Büyütücü" ile ilgili yanıltıcı yayınlarınızın ilk Coşkun Büktel'in aklına geldiği şeklinde açıklamanızın bir videonuzda yada bir yazının satır arasında geçtiğini tam emin olamadığımı yazdım. Satır arasında geçti ile satır aralarından hissettiğimiz şeklinde yaklaşım farklıdır! Satır arasında geçti derseniz yazının ana konusu bu değildi, başka şeylerden bahsedilirken bunu da yazıp geçmişti demektir. Ama satır aralarından okuduğumuz derseniz, bu kişinin aslında direk
yazmayıp alt metinde dolaylı verdiği mesajlar anlamına gelecektir. Ve sanki benim bu yazı boyunca yazdığım iddiaları siz hiç yazmamışsınız da ben sizin yazdıklarınızdan satır aralarından bu yorumları kendiliğimden sezinleyip çıkarmışım, ama aslında yanlış çıkarımlar yapmışım gibi anlaşılacaktır. Bu düpedüz kafa bulanıklığı yaratmaktır.

Şu an yayında olan yazıyı okumuş olan 2 kişi yazıda değil bunun videoda söylenmiş olduğunu hatırladı ve onayladı. Ama derseniz ki "hangi video çıkar ispatla" o zamanlar youtube üzerinden video yayınlamaktaydınız ve ben şimdi onlarca videonuzu tek tek izleyip hangisinde bu cümlecik geçiyordu müsaadenizle uğraşamam.

Kaldı ki bu sadece küçük bir ayrıntıdır, varsın ben yanlış hatırlamış olayım sonuçta bu iftirayı, bu aldatmacayı, her ikiniz de oldukça benimseyip yayınladınız mı?
Evet.
O halde ne fark eder?

Bu tür ayrıntılardan Ertuğrul Timur'u yanlışlar dile getiren yanıltıcılıklar yapan biri gibi aksettirir bir iki konuda yanıltıcılığını ispatlarsak tüm yazdıklarının doğruluğu şaibeli olur gibi bir niyette iseniz bunu başaramazsınız.

İşte bu nedenle size sizin hep vurguladığınız yöntemi öneriyorum buyurun yanıtlama gereği duyuyorsanız satır satır, paragraf paragraf yanıtlayınız, yoksa da tümünü yalanlayıp geçiniz yada yorumsuz yayınlamaya devam ediniz.

Ertuğrul Timur

***
2. Sayın Mustafa Demirkanlı,
Yazı içerisinde sizin de adınız (önemli derecede) geçtiğinden dolayı son yazımı tarafınıza da iletmiş bulunuyorum. Amacım ille de tiyatro dergisi portalında da yayınlanması değildir. Eğer öyle olsaydı diğer tüm tiyatral yayınlara da iletirdim. Bu tabi ki siz yayınlamamalıydınız anlamında yazılmamıştır. Elbette diliyorsanız yayımlayabilirsiniz, hatta ben size yollamamış olsam da diğerlerinden alıp yayımlayabilirdiniz.

Fakat,
Başlıkta kullanmış olduğunuz "*Tiyatrom Yayıncısı Ertuğrul Timur Patladı"* şeklindeki başlığınızın gerçeği yeterince doğru yansıttığını düşünmüyorum. Zira ortada patlamamı gerektirecek yeni bir birikim yoktur, bunların hepsi zaten yazılmış ve bilinen konulardır, sadece son zamanlarda tek yanlı yansıtılan görüşlere o dönemki yaşanan polemikleri, seviyeyi, ve o dönemin nesnel şartlarını hatırlatmak amaçlıdır.

Kaldı ki patlama sözü bana göre bir nevi meydan okuma da içermektedir. Oysa amacım yarım kalmış bir savaşı hadi yeniden sürdürelim, kozlarımızı paylaşalım şeklinde değildir.

Böyle bir savaşa ve yeni atışmalara, suçlamalara gerek duymadığım gibi kaçınmaya da çalıştım, çalışıyorum.

Benim için esas olan artık sadece benim ve severek okuyan okurlarım için nostaljiye dönüşmüş olan tiyatrom'un mazisine sahip çıkmak, daha fazla yıpratılmamasını talep etmek ve eğer yeniden polemik malzemesi yapılıyorsa da o halde o günün nesnel şartlarını ve üzerimde uygulanan psikolojik yıldırma harekatını da göz önüne alarak yargılanmasını temin etmektir.

Takdir edersiniz ki hiç bir bağlantım olmayan, Toplist üyesi olduğum bir sitenin içeriğinde alınmış bir reklamdan sorumlu tutulmaya çalışmam ve "Penis büyütücüsü satışına aracılık ediyor" şeklinde lanse ediliyor olmam, bundan bir kar, menfaat, ortaklık, komisyonculuk, aracılık gibi söz edilmesi elbette ki utanç verici bir durumdur. Bunun kelime oyunlarıyla gizlenecek, öyle demedik şöyle dedik denilecek, aslında amacımız buydu denilecek bir yanı yoktur. Siz tiyatronuzun oyununun ilanını verdiğiniz gün Hürriyet gazetesi yan sayfaya erotik shop reklamı almış olabilir. Bu sizi erotik shopdaki penis büyütücü satışına aracı yapmaz. Benim için söz konusu olan da aynen budur, ücretsiz bir şekilde toplistte üye olarak sitem tanıtılıyor ve istatistiklerim de veriliyor. (tıpkı sosyalist, dini binlerce site gibi) Siz nasıl sizin ilanınız çıkacağı gün Hürriyet yan tarafınıza ne reklamı alacak bilmiyorsanız, ben de webservis ne reklamı alıyor bilemem ve bilsem de bu onların tasarrufundadır. Yani neresinden bakarsanız bakın bunun adı karalamadır, iftiradır.

Bir eser üzerinde (Theope) ve o esere yapıldığı iddia edilen bir iftira üzerinde (Nutku konusu) tartışılıyorsa onun üzerinde tartışılır, tiyatrom sansürcü sayılıyorsa bu vurgulanır. Ama bu tam bu tartışmalar tırmanmışken ortaya bir şekilde suni ve zorlama yöntemlerle "Ertuğrul Timur Penis büyütücü satışına aracılık ediyor" başlığı ve iddiası ile çıkarsanız sizin niyetiniz düpedüz bellidir, bunun açıklanması bile gerekmez. Eğer bunun adı iftira ve psikolojik yıldırma harekatı değilse başka hiç bir şey değildir.

Dolaysıyla taraflar ya kendilerine ve savundukları konuya güvenememektedir, ya da benim karşımda zayıf kaldıklarını düşünmüş olsalar gerek ki sadece savundukları konuları savunmakla kalmayıp bu tür suni çarpıtmalara gitmişlerdir. Bu yaşanan olaylar yeterince serttir, yeterince yakışıksızdır, yeterince öfke kabartacak şekilde cereyan etmiştir.

Bugün bunu yeniden daha fazla kabartmak da gereksizdir. Bu anlamda elbette başlık atmak ya da yorumlayarak girmek hakkınızdır fakat ben yazımın bir patlama, bir yeniden savaş başlatma, bir meydan okuma olmadığını açıklamak zorundayım ve bu açıklamama da başlığınızın altında yer vermenizi rica ediyorum.

Ertuğrul Timur

***

3. Sayın Coşkun Büktel,
Yazıma yer verdiğiniz için teşekkür ederim.
Fakat, Feridun Çetinkaya başta olmak üzere bana ve tiyatrom'a ilişkin ön yazılara kendi sitenizde yayımlayarak yer verdiğiniz gibi kendi alanınızda yayımlayarak yer vermenizi talep etmekteyim.

Gördüğüm kadarıyla kendi alanınızda yayımlamak yerine sayın Hilmi Bulunmaz'ın blogu üzerinden link vermektesiniz. Bilindiği üzere blogların tümü bir mahkeme kararıyla toptan kapatılabilmektedir. Böyle bir sürpriz yaşandığında Sayın Feridun Çetinkaya ve diğer kesimlerin suçlayıcı yazıları kalacak, benim yanıtıma ise ulaşılamayacaktır. Sanıyorum bu konuda sayın Mustafa Demirkanlı gibi git mahkeme kararı çıkart gel öyle yayınlayayım demeyeceksinizdir, zira uzun süredir bu tutumu kınamaktasınız.

Ayrıca,
Yazılarım tekzip niteliği de taşıdığına göre diğerleriyle aynı yerden, aynı değerde manşetle ve aynı sürelerle, ve kendi host alanınızda yer verilmiş olarak ana sayfanızda yer almalıdır, aksi adil olmayacak, bir anlamda sansürleme, gözden kaçırtma olacaktır. Bunu yaptığınız takdirde Abdulhamid'likte gün itibarıyla kaçıncı sıraya gelinmişse onu da size yakıştırmak gerekebilir maazallah.

Bunlara ilaveten, yazımda önemle altını çizmiş olduğum halde, dürüstçe ve net bir biçimde yazımın bütününü ele alıp paragraf paragraf, satır satır yanıtlamak yerine kafa bulandıracak geçmişteki yazılarınızı öne çekmek suretiyle geçiştirmeye çalıştığınızı gözlemlemekteyim.

Satır satır yanıt bekliyorum zira, sizin savunma gibi öne çektiğiniz yazılarda Theope'den bahsederken "penis büyütücüye" gelen seviyenize, Trabzon'dan getirtilip bizim aleyhimize kullanılmaya çalışılan gençlere ve hiçbir zaman yanıtlamadığınız daha çokça utanmazca yapılmış eyleminize yanıt yoktur. Kamuoyu sadece Theope'nin ne kadar muhteşem eser olduğunu değil bu muhteşem eserin yaşını başını almış yazarının bu alçakça tutumlarını nasıl savunabileceğini de merakla beklemektedir.

Onların ve tümünün yanıtını öğrenebilmemizin yolu geçmişten neler bulurum da bunları toz duman içinde bırakırım yoluyla davranmak değildir. Kaldı ki zaten o öne çektiklerinizin yanıtı sakince bir kez daha okumayı başarırsanız iki gün önce yolladığım yazıda vardır.

Yine kaldı ki kendi yazılarınızı kendinize belge yapmaya çalışmaktasınız. Kendi manşetlerinizi bugüne belge yapmaya çalışmaktasınız. İnsanın kendi yazdıkları, kendi manşetleri kendisine belge olsaydı ben bugün oturur Türkiye'de 50 kişi hakkında yorum yazar manşet atar, 10 gün sonra da bu kendi yazılarımı belge gibi öne çeker o kişileri yargılamaya kalkardım ve bu 50 mikroptan kurtulurduk. Gördüğünüz gibi yönteminiz komiktir, inandırıcılıktan uzaktır.

Sizi anlayabiliyorum, bir TV dizisine bölüm yetiştirmek bir hayli yorucudur, zaman almaktadır. Ve üstelik henüz yanıt veremediğiniz Ömer F. Kurhan yanıtları da sizi psikolojik olarak yormaktadır.

Önce ekmek parası gelir elbette, siz dizinizi yetiştirmeye öncelik verin ziyanı yok ben yanıtımı beklerim, fakat yeter ki bu şekilde saptırmalarla değil, bölük pörçük değil, satır satır, paragraf paragraf yanıtlayınız.

Bu arada dizinizi izlemek hiç kısmet olmadı. Dizinin reklam aralarında ne tür ürünlerin reklamlarının izlenmesine vesile olduğunuzu bilemiyorum. Fırsat bulursam izleyeceğim. Fakat en azından TV'lerde penis büyütücü reklamı olmadığına göre yeterince şanslısınız.

Lakin geçmişte Theope'yi tartışırken tam ortasında sizin beni penis büyütücü satışına aracılık etme(!) olayından dolayı dostça(!) uyardığınız gibi ben de katkı verdiğiniz dizi sayesinde ekran başına toplanan gençlere dizi aralarında hangi ürünlerin beyinlere işendiği, bu TV kanalının menşei, ne tür bir TV kanalının gençlerin tercihleri arasında yer aldığına dikkat etmeniz konusunda uyarmış olayım. Hem unutmayın diziniz ne kadar çok.

Başarılıysa, başarısıyla doğru orantıda zehirlediğiniz genç sayısı artacaktır. Zira ne kadar başarırsanız o kadar izleyiciyi ekrana çekecek ve ara reklamlarda, kanalın alt metinlerinde de o kadar çok kişinin bilinç altına inilmesinde vesile olacaksınız. (Tabi bunlar dizinin pür-ü pak olduğunu varsayıp sadece dolaylı yan etkiler olarak aklımıza gelenler. Diziyi izlemediğim için aslının ne derece zararlı olduğu yada olmadığı yorumuna giremem.)

Konumuz Theope ve sansürdü sahi değil mi? Hay Allah birden başka konuya geçmişim tıpkı sizin Thoepe tartışmasının ortasında yanıt verememenin ezikliği ile beni penis büyütücü satışına aracılık etmekle suçlamanız, pardon dostça uyarmanız gibi...

Sizin gibi kendine özgüveni tam, büyüklüğü ve edebi yönü kanıtlanmış bir yazar aldatmaca, karalama, şaibeden medet ummaya sapmaz, tartışmanın göbeğinde araya bir iki kusur sokayım beyin bulandırayım gibi basit ayak oyunları yapmaz değil mi? O halde geçmişte tartışmanın ortasında başka unsurları öne çekmeniz gibi yöntemleri isterseniz bırakınız, diğer sitelerden alıntılarla cephe genişletmeyi bırakınız ve zaten kısıtlı olan zamanınızı yanıtlayamadığınız Ömer F. Kurhan'a yanıtınızı tamamlamaya ve -bana satır satır, paragraf paragraf yanıtınıza saklayınız.

İyi çalışmalar dilerim.

Ertuğrul Timur

Not: Bu yazım öncelikle şu an manşette olan kısma yanıt olduğu için aynı alanda yer almasını talep ediyorum.

***

4. Sayın Hilmi Bulunmaz,

Sıfır sansürünüze teşekkür ederim. Ama sıfır sansürlük seviyede yazmayacağıma, yani yazılarımda küfür, hakaret, sövgü, çarpıtmayla karalama olmayacağına emin olabilirsiniz. Kaldı ki siz zaten başkalarını sansürcü ilan etmişseniz sansürcü olmamakla zaten yükümlüsünüz.

Ancak, sansür her zaman yayınlamayarak olmaz, bazen gözden kaçırmak da sansürdür hatta sinsice sansürdür. Tıpkı zararlı ürünlerin yasal mecburiyetten yayınladıkları uyarıyı çok minicik puntolarla ve çok hızla ekrandan geçirmesi, gazete ilanlarında bunu okunmayacak kadar minik vermesi gibi.

Bende bu anlamda sizin bu tür bir sansürcülüğünüzü gözlemlemekteyim Şöyle ki, Örneğin Sayın Ömer F. Kurhan'ın en son yazısı çok kısa olarak ön sayfanızda kalmış ve peşinden hemen üzerine kedinin pisliğini örtmesi için toprak atması gibi peş peşe eski haberler bir kez daha yığılarak geriye itelenip adeta bu yazı gözlerden saklanmıştır.

Sitenize bir günde 500 kişi girdiğini varsayarsak ve bunu 24 saate bölersek saat başına 20, dakika başına ise 0.3 kişi giriyor demektir.

Siz bu yazıyı ana sayfanızda üç beş dakika tutup üzerine hızla başka haberler girmek suretiyle sadece 2-3 kişinin görmesini geriye kalan 497 kişiden kaçırdığınızı söylemek yanlış olmayacaktır ve bu da bir sinsi sansürcülük örneğidir.

Benim yazıma gelirsek, Yazıma tarafınızdan ve benim tarafımdan eklemeler olmuştur. Bu durumda eklemeleri yazılış sırasına göre ya yazının en altına ilk eklentiden son eklentiye doğru sıralarsınız, ya da ters sıralama yapıyorsanız yazının üstüne ilk eklemeden son eklemeye doğru, yani en son gelen en üstte olacak şekilde sıralarsınız.

Şu an görünen haline bakarsak; sizin dün yazmış olduğunuz yorum en üstte, benim ilk yazım en altta ama son gelen benim eklentim arada... Pardon ama okur yeni bir eklenti olduğunu bile hissetmez bu durumda.

Okur her şeyi her defasında araya bir şey girilmiş midir diye incelemez. O halde lütfen bu gizli sansür sayılabilecek hatayı düzelterek ya bütün eklemeleri yazının en sonuna ve yazılış, size geliş sırasıyla ya da en son gelen en üste olacak şekilde değiştiriniz.

(Bu yazı da dahil.)

Ertuğrul Timur

***

5) 5. ve 6. ABDÜLHAMİTLER KİM OLACAK?

Sayın Coşkun Büktel henüz ek açıklamalarımı girmedi.

Sayın Hilmi Bulunmaz ise yine gizli sansürünü kullanarak eklentileri araya girerek, üzerine yeni haberler istifleyerek okurlarının gözünden kaçırmaya devam ediyor. Dünkü Kendi yorumuna yanıt niteliği taşıyan yanıtımı ve bunu araya girerek eklentiyi gözden kaçırma ikazımı da yine araya girerek sözde kendisine iletilen her yazıyı yayınlamış, ama bu arada okuru da eşek yerine koyarak yeni girilenleri dolambaçlı dehlizlerde gizleyerek yapmayı tercih ediyor.

*"Timur'un aşağıda yayınladığımız yazısına, yukarıdaki açıklamayı ekledikten sonra, Timur, bir "düzeltme" gönderdi."*

*ifadesi bile bu garip istiflemeyi anlatan komik bir deyim değil midir? Yazı neden aşağıda senin açıklaman neden yukarıda? Madem senin açıklaman yukarıda, senin açıklamana yapılan açıklama neden arada? Neresinden bakarsanız bakın bu yazılanları okurun gözünden kaçırma*

*yazılanların okunmasından korkulmasının tezahürüdür.

*Şu an itibarıyla yazışmalar zincirini doğru sırada ve sağlıklı bir şekilde okuyabileceğiniz tek site Mustafa Demirkanlı'nın www.tiyatrodergisi.com.tr si olarak görünmektedir.

Coşkun Büktel bazı ek yanıtlara hiç yer vermeyerek, bazılarını yayınlamayıp sadece diğerlerinden link vererek Hilmi Bulunmaz ise verilen yanıtları kamufle etmeye çalışarak gizli bir sansür uygulamayı seçmiştir. Kişileri Abdulhamid ilan etmeyi kendilerine iş edinenlerin bu durumda kaçıncı sıradaki Abdulhamidlikleri tercih edeceklerini de açıklamalarını bekliyoruz.

Yazıları türlü yollarla kamufle ederek yayınlamak Hem yazılan gerçeklerden tedirgin olup, okunmaması istenip hem de sansürcü görülmeme çabasının bir sonucu olsa gerek.

Yanıtlar hak ettiği şekilde yer alana dek uyarılarım sürecek bu kurnazlıklar, okuru salak durumuna koymalar tarafımdan deşifre edilmeye devam edilecektir. Kamuoyuna duyurulur.

Ertuğrul Timur

***

6) Sayın Feridun Çetinkaya'ya ilişkin bir düzeltme ve bu nedenle Sayın Hilmi Bulunmaz'a Teşekkür.

Merhaba,
"İFTİRA, HAKARET, SÖVGÜ, MAFYA TEZGAHLARI VE TEHDİTLERLE İNTİHARA İTELENİRKEN TİYATROM'UN YANINDA OLMAYANLAR BUGÜN TİYATROM'UN OTOPSİSİNDE TEMİZ RAPORU SUNUYORLAR, TEŞEKKÜR EDERİM." başlıklı yazımda Sayın Feridun Çetinkaya'ya ilişkin bazı görüşler dile getirmiş, Çetinkaya'nın Tiyatro Eğitimi almasına karşın reklamcılık sektörünü tercih ettiğinden, tiyatroyla bildiğim kadar bugün itibarıyla tek bağının bir internet fanzini çıkarmaktan ibaret olduğundan söz etmiş ve başka yazarlara, başka oyunlara uygulanan sansürleri görmek gibi bir alışkanlığı yokken 6 ayda bir Büktel'i öven ya da savunan yazı yazdığından değişik kısımlarda söz etmiştim.
Sayın Hilmi Bulunmaz bir özveri örneği göstererek Feridun Çetinkaya'nın 2000'den 2009'a dek yayınlanmış bütün yazılarını bulup link vermiştir. Kendisine çok teşekkür ediyor ve aşağıdaki düzeltmeyi yapmak istiyorum. Feridun Çetinkaya 9 yılda 18 yazı yazmıştır. Dolaysıyla da evet ortalama olarak 6 ayda bir yazı yazdığı bir gerçektir.
Fakat bu yazıları incelediğimizde bunlardan 9 tanesinde Sayın Coşkun Büktel'e övgü, savunma ya da atıf yer alırken diğer 9 tanesinde başka konulara ilişkin yazılar yer almaktadır.
Gerçi bunların bazılarının Coşkun Büktel nedeniyle başlayan hasımlıkların sürmesinde etken olduğu da düşünülebilir (Can Doğan'la polemikler gibi) ama bu tür zorlama ilişkilendirmeye gerek yoktur. Kısaca Feridun Çetinkaya tiyatro üzerine 9 yılda 18 yazı kaleme almış, bunlardan 9 tanesinde Coşkun Büktel'e övgü, methiye, savunma, atıf yer almış, eğitimini aldığı tiyatro alanında yaptığı faaliyet olarak ortalama 6 ayda bir yazı kaleme almıştır.
Tiyatroyla bir şekilde ilişkili bulunduğum dönemde Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunu çokça arkadaşım oldu. Ve her biri o denli aktif insanlardı ki sık sık övgüyle söz eder, hatta arkadaş toplantılarında Konservatuarlılar ancak oyuncu oluyor, Dil Tarih'li tiyatro mezunlarını ise çok çarpıcı projelerde, çok üretken görebiliyoruz der, tavsiyemi soran gençlere kesinlikle Dil Tarih’i tercih etmelerini önerirdim. Birbirinden verimli Dil Tarih mezunlarına çokça örnek verebilirim, en başta da hem Şehir Tiyatroları sanatçısı olan, hem Türkiye'de az sayıdaki sokak tiyatrosu örneğini yıllardır sürdüren, hem özel aksesuar, dekor tasarımları yapan, hem mim hocası, ustası olan, hem Çağdaş Bale dansçı-hocalarından olan Eftal Gülbudak aklıma geliyor da... Tabi onla hemen hemen tüm bu özellikleri paylaşan Ümran İnceoğlu.. Ve çeşitli projelerle tiyatromuza ivme kazandıran diğer Dil Tarih Tiyatro mezunları..
Çok verimliler, çok dolu dolular ve tiyatromuza da çok şey katıyorlar. Demek kısmet değilmiş, Sayın Feridun Çetinkaya'da aynı okulun mezunuymuş ama olsun o da Türk Tiyatrosuna 6 ayda bir yazı yazıyor bu da bir katkı tabi. Umarım onda ilk tiyatro aşkını ateşleyen sevgili Dilara Kahyaoğlu mutludur bu eski öğrencisinin geldiği noktadan. İlk karşılaştığımda sorarım unutmazsam. Hem eminim Feridun Çetinkaya’da Tiyatro öğrenimi görmesine rağmen tercih ettiği reklamcılık alanında Türk ticaret dünyasına yaratıcı katkılar sunarak oldukça verimli katkılar sunuyordur. Hoş gerçi diğer fan clup arkadaşı Hilmi Bulunmaz bu tür işleri Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaası için yapılan işlerden sayıyor ama olsun. Bu da zaten Sayın Hilmi Bulunmaz'ın kendi handikabı olsa gerek ki son dönemde en çok takdir ettiği iki kişi de en çok öfke duyduğu alandan. Biri dizi oyuncu ve yazarı, diğeri reklamcı. Kaderin cilvesi olsa gerek.
A. Ertuğrul Timur (03.03.2009)


Haber Giriş Tarihi: 28 Subat 2009
Tüm Yorumlar (2 yorum) Yorum Yaz

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)