Gecikme nedeniyle okurlarımızdan özür dileriz!!!
Hilmi Bulunmaz
(Aşağıda sunduğum yazı, bir taslaktır. Zaman zaman güncellemelerle olgunlaştırılacaktır. Taslak halinden çıktığında, bu notu silmiş olacağım. 19 Mart 2009)
Ömer F. Kurhan, İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu-Girişim (İATP-G) Internet sitesinde, 3 Ocak 2009 günü "Talat S. Halman'a Verilen Emek Ödülü Ve TAKSAV Tartışmaları – 2" başlıklı bir yazı yayımladı. Kurhan'ın 29 Aralık 2008 günü birincisini yayımladığı "Talat S. Halman'a Verilen Emek Ödülü ve TAKSAV Tartışmaları" yazısını, 1 Ocak 2009 günü, harf harf, hece hece, sözcük sözcük, tümce tümce, paragraf paragraf yanıtlamıştım. (Bakınız: "TAKSAV'ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' nedeniyle kafa karışıklığı yaşayan Ömer F. Kurhan’a yanıt!") Şimdi de Kurhan'ın ikinci yazısını, harf harf, hece hece, sözcük sözcük, tümce tümce, paragraf paragraf yanıtlıyorum.
(Ömer F. Kurhan, Mart 2009'dan başlayarak, Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesinin hizmetine girdi.)
Kurhan diyor ki:
..........13. Ankara Tiyatro Festivali'nde Talat S. Halman'a verilen Emek Ödülü'nü tiyatro kamuoyunda tartışmaya açan Hilmi Bulunmaz, Bulunmaz Tiyatro sitesinde "TAKSAV'ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a verdiği "Emek Ödülü" nedeniyle kafa karışıklığı yaşayan Ömer F. Kurhan'a yanıt!" adlı bir yazı yayımladı. Bu yazıda beni suyu bulandırmakla, TAKSAV'ın ve festival direktörü Yener Aksu'nun avukatlığını yapmakla vs. eleştiriyor.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Kurhan'a verdiğim bir önceki yanıtımda, bu konuyla ilgili olarak şunu söylemiştim:
"Yener Aksu, Talât Sait Halman'ı, Halman'ın, karşıtını söylemesine karşın, 'aklamaya' çalışıyor. Yener Aksu, Talât Sait Halman'ın avukatlığını yapıyor. Yener Aksu, yalan söylüyor. Ömer F. Kurhan da, Yener Aksu'nun avukatlığını yapıyor."
Neden öyle söyledim? Çünkü belleğime güveniyordum; çünkü belgelere güveniyordum. Talât Sait Halman; "1. Erim Hükümeti'nden istifa eden 11 kişinin içerisinde ben yoktum." demesine karşın, Yener Aksu, yalan söyleyerek, Talât Sait Halman'ı istifa eden 11 bakanın içerisinde gösterme gayretindeydi. Yener Aksu’nun yalancılık suçunu ortaya çıkardığımda, Aksu susup kalarak gıkını çıkaramadı. Ortaya çıkardığım Yener Aksu'nun yalancılık suçunu hafifletmek, yalanı yumuşatarak "yanlış"a dönüştürüp "yalan"dan uzaklaştırmak için kim gayret etti? Ömer F. Kurhan gayret etti. Yener Aksu yalan söylemeyip, "yanlış" yapsaydı, yanlış yapan normal her insan gibi özür dilemeyi yeğlerdi. Aksu, özür dilemedi. Ya ne yaptı? Susup oturmayı, gıkını çıkarmamayı yeğledi; söylediği yalanı, rüzgara terk edip köşesine çekildi; Aksu, siyasal otorite gibi düşünüp "toplum belleğinin zayıflığı"na güvendi. Yener Aksu, Talât Sait Halman’ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı olduğunun unutulduğunu sandığı gibi, rüzgâra terk ettiği yalanının da unutulacağını sandı. Aksu, herkesin belleğinin, kendi belleği gibi zayıf olduğunu sandı; bizim de, kendisi gibi, sadece kişisel çıkarlar neyi gerektiriyorsa, öyle bir belleğe sahip olduğumuzu sandı. Ancak biz, kişisel çıkarlarımızla değil; toplumsal, sınıfsal çıkarlarımızla hareket eden bir belleğe sahibiz. Biz, 12 Eylül Faşizmi'ni unutmadığımız gibi, 12 Mart Faşizmi'ni ve onun kültür bakanını da unutmadık, unutturmadık. Talât Sait Halman’ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı olduğunu unutmadığımız gibi, Yener Aksu’nun söylediği yalanı da unutmadık, unutturmadık. Siz, yalan suçunu "yanlış"a dönüştürüp suçu hafifletme eğilimi gösterirseniz, biz bu durumu, lafı hiç dolandırmadan, Mimesis Dili diye yaftaladığımız "anlamsızlığı anlam diye yutturma çabası"na pabuç bırakmadan, "suyu bulandırmak" diye, "avukatlık yapmak" diye yaftalarız.
Kurhan diyor ki:
..........Bu tartışmayı izleyen bir arkadaşım, konunun teatral ve eğlenceli bir boyut kazanmaya başladığını, söz konusu tiyatronun delileri olduğunda, bir yerde bunun kaçınılmaz olduğunu söyledi. Yanlış anlaşılmasın; "deli" derken beni de işin içine katıyor ve Türkiye tiyatrosunda ayrıntı içeren tartışmalar yürütmenin, hatta zaman zaman polemiklere dalmanın çok uzun zamandır delilik olarak algılandığını ima ediyordu.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Tartışmamızın “teatral ve eğlenceli” olduğu doğru. Siyasal ve tiyatral iktidara karşı savaşım vermek delilikse, ben bu deliliği kabul ederim. Ancak, Kurhan'ın siyasal ve tiyatral iktidara karşı savaşım verdiği kanısında değilim. Ömer F. Kurhan, Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı'nın çöplükten farkı kalmayan www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde yazmaya başlamasıyla birlikte, siyasal ve tiyatral iktidara karşı savaşım verme şansını, olanaksız hale getirdi. “Özdemir Nutku iftirası”na, “Talât Halman skandalı”na karşı çıkmak delilikse, ben deliliği kabul ederim. Türkiye tiyatrosunun çürümesinin başat nedeni, bence, tartışmalardan uzak durulması. Polemiklerden kaçınılması. Türkiye tiyatrosunu, "Altın Çağı" yenileyerek, yeniden yaşayıp yaşatmak isteyen “deli”ler gönendirebilirler. Bizim açımızdan delilik durumu çok net: Biz, emperyalist, kapitalist, faşist kültürün dayattıklarına karşı savaşım veriyoruz. Kapitalist kültürün, Özdemir Nutku’yla, Talat Sait Halman’la hayatiyet kazandığını düşündüğümüzden, siyasal iktidara karşı olduğumuz gibi, tiyatral iktidarın ağababalarına da karşıyız. Bunun için delilik gerekirse, delilik de yapıyoruz. Zaten yaptığımız işin akılla açıklanabilir yanı pek yok. Tüm Türkiye tiyatrosunun “Özdemir Nutku skandalı”nı, “Talât Halman skandalı”nı görmezden geldiği bir süreçte, biz, Kuzuların Sessizliği Korosu’na katılmak yerine, tiyatral faşizmin inşaatına tuğla taşıyan bu skandallara sonuna dek karşı çıktık, karşı çıkıyoruz.
Türkiye’de, Kültür Bakanlığı çanağı yalamayan profesyonel tiyatro yok gibi bir şey; biz yalamıyoruz. Efes Pilsen tezgahtarlığı yapmayan profesyonel tiyatro yok gibi bir şey; biz yapmıyoruz. Eleştirmenlerin burnunun direğine dek yapışmayan profesyonel tiyatro yok gibi bir şey; biz yapışmıyoruz. Oysa deli olmasak, oysa akıllı olsak, diğerleri gibi davranırız; yalarız, yaparız, yapışırız. Böylelikle hem para ve hem de ün kazanırız.
Kurhan diyor ki:
..........Ben de, madem ki ortada hakaret olsun diye yazılmış bir yazı yok, bir ölçüde polemik biçimi de almış ödül tartışmasına bir katkı daha sunayım dedim.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Biz, ancak, adını gizleyerek bize hakaret eden kişilere hakaret ederiz. (Örnekse bakınız: Burak Caney) Adını gizlemeden, açıkça tartışma yürütenlere hakaret etmeyiz. Ben, genel olarak "ödül düzeneği"ne karşı biriyim. Tüm ödüllere karşı olduğum gibi TAKSAV'ın verdiği ödüllere de karşıyım. Ancak, bu benim "öznel" görüşüm. Bu görüşümü "nesnel" hale getirmek için uğraşırım. Ne var ki Halman skandalı konusunda, "Neden ödül veriliyor?" sorusunu yanıtlama derdinde değilim. Ben, toplumcu ögeler taşıdığını sandığım TAKSAV'ın, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı'na neden ödül verdiğini tartışmıştım. Ancak yeni eğilimim, TAKSAV'ı "doğru yol"a davet etmek olmayacak. Çünkü TAKSAV'ın "doğru yol"a gelme gibi bir niyeti olmadığını, geç de olsa kavradım.
Kurhan diyor ki:
..........Burada motivasyon kaynağım kelimenin gerçek anlamında delilik değil tabii ki. Mevzunun kendisinin önemli olduğunu ve tartışılmasının akıl sağlığına gayet iyi geldiğini düşünmekteyim.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Bu saatten sonra, TAKSAV’la ilgili delilik yapmayacağım. TAKSAV'ı ikna etme çabası içerisine girmeyeceğim; bunun yerine, propaganda çalışmasıyla TAKSAV’ı deşifre etme gayretinde olacağım. Benim için, TAKSAV'ın verdiği "Emek Ödülü" tartışması, hızla önemini yitirdi. Çünkü, TAKSAV’ın yanlışlıkla değil; bile isteye Halman’a ödül verdiği, geçen zamanla iyice anlaşıldı. En azından benim için durum çok net; TAKSAV, tiyatro kamuoyunun 12 Mart Faşizmi’ne sıcak bakabilmesi için Halman’a ödül verdi; faşizm anlayışının genlerimize dek işlemesi için ödül verdi; ruhumuzu faşizme satalım diye ödül verdi; Deniz Gezmiş’lerin idam iplerine biz de asılalım diye ödül verdi.
Kurhan diyor ki:
..........Bir önceki yazımda belirttiğim gibi diyalektik gayet iyi bir şeydir. Her ne kadar Hilmi Bulunmaz benim diyalektiğe (ve hatta agonizme) sevdamdan kuşkuya düşse de, ona vereceğim yanıt bu kuşkusunun yersiz olduğuna bir delil daha oluşturacaktır inancı taşımaktayım.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Diyalektiği, gereksinim duyan herkes kullanabilir. Diyalektik, benim tekelimde değil; yeter ki kişisel çıkarlarımız için, demagoji yapmak için, Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı'ya hizmet etmek için kullanmayalım. (Örnekse bakınız: Kurhan, "Tiyatro Yayıncılığına Kısa Bir Bakış")
Deniz Gezmiş’ler nasıl ki diyalektiği toplumsal çıkarlar için kullanarak, bize çok olumlu bir miras bıraktılarsa, biz de bu mirası, yine toplumsal çıkarlar için seve seve kullanırız. Ancak “diyalektik iyi” diye, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a “Emek Ödülü” verenleri bağışlayamam, bağışlayamayız. Kişiler, diyalektiğe önem vermelerini, toplumsal belleğin yitimine karşı çıkmalarıyla gösterirler. 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a “Emek Ödülü” verilmesi ve bunun “yasallaştırılması”, diyalektiğe değil, faşizme hizmet eder; TAKSAV’ın faşizmi kutsadığını kanıtlar; TAKSAV’ı destekleyenlerin faşizmi kutsadığını kanıtlar; Kurhan'ın, 12 Mart Faşizmi'nin yasallaşması için demagoji yaptığını kanıtlar.
Kurhan diyor ki:
..........Lafı uzatmadan, tartışma konusunun ne olduğunu bir kez daha tespit edelim: Halman'a verilen emek ödülü gerçekte kime verilmiştir?
Kurhan'ı değerlendirelim:
"Halman'a verilen emek ödülü, gerçekte" 12 Mart Faşizmi'ne ve tüm diğer faşizmlere verilmiştir. Bu ödül, faşizmi yasallaştırma düşüncesiyle verilmiştir.
Kurhan diyor ki:
..........Festival direktörü Yener Aksu Halman hakkında yalan söylemiş midir?
Kurhan'a değerlendirelim:
"Yener Aksu, Halman hakkında yalan söylemiş"tir. Yalan söylediğinin en somut kanıtı, bu yalan konusunda, yalanı yalanlama anlamında hiçbir beyanda bulunmamış, kös dinleyerek, yalanı bilerek söylediğini belli etmiş, yalan söylerken "yanlışlık" yapmadığını ve böylelikle, bile isteye yalan söylediğini kabul etmiştir. Kendisi konuşmayıp, Kurhan’a avukatlık yaptırmıştır yada Kurhan, kendiliğinden avukat rolünde sahneye çıkmıştır.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz'a göre, emek ödülünü alan kişi bilerek, isteyerek ve hatta mutlulukla 12 Mart faşizmine bakanlık düzeyinde hizmet etmiş birisidir. Durum buyken Yener Aksu yalan söylemiş, Halman'ı aklamak üzere, onun 1. Erim hükümetinden istifa eden bakanlar arasında olduğu açıklaması yapmıştır.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Geçen yazımda gösterdiğim belgeyi bir kez daha göstereyim:
Talât Sait Halman – "O günlerdeki haleti ruhiyemi söyleyeyim… Çok üzüldüm tabii. Çünkü ben daha uzun süreceğini, başladığım kimi işleri daha köklü hale getirebileceğimi, yeni birtakım projelere başlayabileceğimi ümit ediyordum. Birdenbire kesildi. Sonra çok sevdiğim arkadaşların, 11'lerin topluca ayrılması beni gerçekten üzdü. Yine de o dönem (12 Mart Faşizmi Dönemi / HB) hayatımın en renkli, en ilginç, en verimli olan dönemidir. Yeniden yaşamayı isterdim."
Evet, aynen öyle olmuştur: Yener Aksu, Halman'ın 1. Erim hükümetinden istifa eden bakanlar arasında olduğunu belirterek, doğruyu söylemeyip yalan söylemiştir.
Kurhan diyor ki:
..........Bana göre, Halman'ın 12 Mart faşizminin gönüllü bir faşist bürokratı olduğu tespiti hayli tartışmalıdır.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Sana göre tartışmalı. Talât'a göre tartışmasız: "Yine de o dönem (12 Mart Faşizmi Dönemi / HB) hayatımın en renkli, en ilginç, en verimli olan dönemidir. Yeniden yaşamayı isterdim."
Bu arada, ben hiçbir zaman "Halman'ın 12 Mart faşizminin gönüllü bir faşist bürokratı olduğu tespiti"nde bulunmadım. Demek ki Kurhan, "Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Tiyatro-Dramaturji Bölümü'nde yüksek lisans tezini ver"ince, göz göre göre yalan söyleyebiliyor. Benim "Halman'ın 12 Mart faşizminin gönüllü bir faşist bürokratı olduğu tespiti"mi gösterirse, Kurhan'dan özür dileyeceğim. Ancak, Kurhan'dan aynı inceliği beklemeyeceğim.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz'ın "Aklın Yolu Bindir" kitabından yaptığı alıntılar ulaştığı sonucu desteklemediği gibi, Halman'ın niçin 2. Erim kabinesi kurulurken dışlandığı ve Kültür Bakanlığı'nın lağvedildiği sorusunu teğet geçmektedir.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Teğet meğet geçmiyorum. Kurhan, benim söylediklerimden yola çıkmak yerine, bir karanlık işçisi gibi davranıp, kafasındakileriyle hareket etmeyi yeğliyor. Okurda kuşku oluşturmak için laf salatası yapıyor.
Oysa, Talât Sait Halman diyor ki: "Yine de o dönem (12 Mart Faşizmi Dönemi / HB) hayatımın en renkli, en ilginç, en verimli olan dönemidir. Yeniden yaşamayı isterdim."
Bence, Nihat Erim kabinesi (12 Mart Faşizmi hükümeti), Kültür Bakanlığı’nı lağvederken, Talât Sait Halman’a ihtiyacı olmadığını değil, bizatihi Kültür Bakanlığı’na ihtiyacı olmadığını göstermiştir. Ayrıca, spekülasyona açık konuların kıyısında gezeceğimize, somut durumlardan yola çıkmalıyız. Bir kez daha yinelemek zorundayım. Ne diyor Talat Sait Halman? "Yine de o dönem (12 Mart Faşizmi Dönemi / HB) hayatımın en renkli, en ilginç, en verimli olan dönemidir. Yeniden yaşamayı isterdim." diyor.
Kurhan diyor ki:
..........Yener Aksu'nun yalan mı söylediği yoksa yanlış bir bilgi mi verdiği konusuna gelince, bu sorunu açıklığa kavuşturmak gayet kolaydır. Yener Aksu Halman konusuna açıklık getirmek isterken "Talat Halman da istifa edenler arasında yer alıyordu" yerine "Talat Halman 1. Erim hükümeti dağıldıktan sonra tasfiye edilmiş ve bakanlığı lağvedilmişti" dese savunması daha az mı güçlü olurdu?
Kurhan'ı değerlendirelim:
Yooo!!! Hiçbir açıklama, Yener Aksu ve TAKSAV'ı (hele bu saatten sonra) bağışlamamı sağlayamaz. Ödül verilen kişi, 12 Mart hükümetinin en sıradan bakanı bile olsa, iki elim TAKSAV'ın yakasında olur. Ölünceye dek bağışlamam TAKSAV'ı. Katledilen devrimcilerin kanlarıyla beslenen bakanların en masumlarına bile ödül verse, bağışlamam TAKSAV'ı.
Tabii ortada, Hacivat’la Karagöz repliklerini çağrıştıran bir durum var. Yener Aksu, "Talat Halman 1. Erim hükümeti dağıldıktan sonra tasfiye edilmiş ve bakanlığı lağvedilmişti" deseydi, büyük olasılıkla durum tam karşıtı olurdu. O zaman da durum şöyle olabilirdi: Aslında, Talât Halman 1. Erim hükümeti dağıldıktan sonra tasfiye edilmemiş ve bakanlığı lağvedilmemiş olurdu. Aradan bayağı bir zaman geçmesine karşın, Yener Aksu yalan değil, yanlış söylediğini belirtmediğine göre, yalan söylediği kendiliğinden kanıtlanmış oluyor. Ben, öküzün altında buzağı aramıyorum. Yener Aksu’nun ağzında yalan aramıyorum. Yener Aksu, benim, bizim verdiğimiz savaşımı gölgelemek için, bal gibi yalan söylüyor. 12 Mart Faşizmi sürecindeki durumda, Talât Sait Halman, farklı bir rolde sahneye çıksaydı, Yener Aksu, 12 Mart Faşizmi’ni kutsamak için, bir başka yalan uydururdu. Faşizmde zulüm bitmez. Faşizmi kutsayanlarda yalan tükenmez.
Kurhan diyor ki:
..........Bu tip spesifik olguları ele alırken 12 Mart faşizminin geçirdiği evreleri ve 12 Mart rejiminde Halman'ın somut olarak oynadığı rolü göz ardı ederek akıl yürütmek, netleşmeyi sağlamaz.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Sağlar! Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, 12 Mart Faşizmi Hükümeti’nde görev alan ve şimdi durum öyle gerektirdiğinden Festival Danışma Kurulu Üyesi olan Atilla Sav'ın, o zaman ki "zararsız" rolünü bile sorgulamak zorundayız. Faşizmin ne olduğunu bilmeyen, sözde "demokrat kültür adamları" pozundaki kişiler, bir hükümette bakan olurlarken, sosyolojik irdeleme yapamayacak denli cahillerse, vay halimize!
Kurhan diyor ki:
..........Bilgi eksiğiyle ve kestirmeden sonuca ulaşma kaygısı taşırsanız, çok doğru bir tartışma başlatıp sonrasında festivali protesto etmek gibi bir kolaycılığa sürüklenirsiniz.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Kim bilgi eksiğiyle hareket ediyor? Sen mi, ben mi? Daha "Talat S. Halman Kitabı" "aklın yolu bindir"i temin bile etmeden yargıçlık yapmıştın! Ne çabuk unuttun? Daha dün söylediği sözü unutan birinden, 12 Mart Faşizmi’ni anımsamasını beklemek yanlış olur. Bir de beni bilgi eksiğiyle sonuca ulaşmak kaygısı taşımakla suçluyorsun. Şunu unutma, bu süreçte, sen de tıpkı diğer TAKSAVseverler gibi sanık sandalyesinde oturuyorsun. Ne zaman ki, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a verdiği "Emek Ödülü"ne karşı çıkarsın, o zaman sanık sandalyesinden yargıç sandalyesine terfi edebilirsin. Şu anda yargıç sandalyesinde oturan benim. (Hiç de böyle bir niyetim olmamasına karşın!!!)
Bu arada, aklıma gelen bir "kıssadan hisse":
Günün birinde tilki ile kirpi konuşuyorlarmış. Her zamanki gibi kurnazlığını gösterme düşüncesinde olan tilki, kirpiye sormuş:
- Söyle bakalım kirpi kardeş, şimdi acıkmış bir aslan gelip hışımla bize saldırsa, sen ne yaparsın?
- Kirpi demiş ki; kafamı içeriye çekip şu gördüğün susuz derenin en dar yerine kendimi atar kurtulurum.
- Tilki, kirpinin repertuarını beğenmemiş ve demiş ki; sen tek bir kurtuluş yolundan başka bir şey bilmez misin? Oysa, sonsuz kurtuluş yolları vardır. Ben olsam, aslanın o andaki ruh durumuna göre davranırım. Bendeki kurtuluş yolları saymakla bitmez; şu ağaca tırmanırım, ekinlerin arasına gizlenirim, ileride susuz bir kuyu var onun içerisine girerim, hemen arkamızda bulunan küçük mağaranın kuytu köşesine koşarım, tavuk kümeslerine sığınırım, ahıra girerim…
- Ve tilki, sözlerini tamamlayamadan aslan tarafından parçalanırken, kirpi kafasını içeriye çekip susuz derenin en dar yerine atlayıvermiş.
Kurhan diyor ki:
..........12 Mart faşizmine şöyle ya da böyle bulaşmış herkes protesto edilmeyi hak eder gibi bir düşünce varsa, bunun mantıki sonucu bellidir: O zaman bir şekilde devlet kurumlarının ve kadrolarının doğrudan işin içine girdiği neredeyse her etkinlik, kurum ya da kişi protesto edilmeyi hak eder. Dolayısıyla, Ankara Festivali'nde verilen ödül bir kenara, festivalin varlık nedeni dahi sorgulanabilir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ben, bu saatten sonra TAKSAV'ın varlık nedenini hiç mi hiç sorgulamıyorum. Varlık nedenini kendisi saptamıştır: 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a "Emek Ödülü" vererek faşizmi kutsamak.
Kurhan diyor ki:
..........Bu argümana açıklık getirmek için 12 Mart'tan günümüze gelmekte fayda var. Hilmi Bulunmaz'a ve diğer protestoculara şu sorulabilir: Niçin Genco Erkal'a verilmiş olan ödülü de protesto etmiyor ve geri alınmasını talep etmiyorsunuz?
Kurhan'ı değerlendirelim:
Türkiye tiyatro camiasında Genco Erkal'ı en çok protesto edip eleştiren kişi benim. Adım başı, Kültür Bakanlığı çanağı yaladığı için Genco Erkal'ı protesto edip eleştiriyorum. Adım başı, Efes Pilsen tezgahtarlığı yaptığı için Genco Erkal'ı protesto edip eleştiriyorum. Adım başı, toplumsal duyarlılıkları sömürüp paraya tahvil ettiği için Genco Erkal'ı protesto edip eleştiriyorum. Adım başı, Lions Tiyatro Ödülü aldığı için Genco Erkal'ı protesto edip eleştiriyorum. Ancak, yakın zamana dek TAKSAV'ı da, Erkal'ı da, "az kirlenmişler listesi"nde tutuyordum. Daha fazla kirlenmemeleri için dozunda eleştiriyordum. Küçücük de olsa, onlardan bir umudum vardı. Ancak Halman'a verilen Emek Ödülü'nden sonra, Genco Erkal’da bir dirhem vicdan kalmışsa, daha önce aldığı ödülü, şimdi derhal TAKSAV’ın suratına kirli bir eldiven gibi çarpmalı. Çarpmazsa, o da, benim için 12 Mart Faşizmi ittifakı olarak nitelendirilecek.
Kurhan diyor ki:
..........Genco Erkal da nerden çıktı diye sorulabilir.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Yooo!!! Çok güzel oldu. Tam gollük pas. Hem de kale ağzında. Kültür Bakanlığı çanağı yalayıp Efes Pilsen tezgahtarlığı yapan Erkal, şimdi de Halman'ın "yoldaşı" olarak eleştiri oklarımızın hedefi olacak. Anımsattığın için teşekkür ederim.
Kurhan diyor ki:
..........Şöyle izah edeyim: Şahsen ben 12 Eylül'den beri Türkiye'nin faşist, hem de anayasal güvenceye kavuşturulmuş faşist bir rejimle yönetildiği düşüncesindeyim.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Bu noktada yakın düşünüyoruz. Ancak, bu yaklaşım, konudan uzaklaşmamıza neden olur. Topu yitirmemize neden olur. Kırmızı kart görmemize neden olur. Diskalifiye edilmemize neden olur.
Kurhan diyor ki:
..........Bu rejime "askeri vesayet rejimi" ya da "yarı faşizm" de diyorlar.
Kurhan'ı değerlendirelim:
Kimin ne dediği, pek umurumda değil. Adına ne denilirse denilsin, Halman'a "Emek Ödülü" verirseniz, bu rejim ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmeyi sürdürür. Bu rejim, sittin sene yıkılmaz. Bu rejimin yıkılabilmesi için, öncelikle 12 Mart, 12 Eylül gibi açık faşist dönemlerin yargılanması gerekir. İçinde Halman’ın da bulunduğu Nihat Erim Hükümeti’nin yargılanması gerekir.
Kurhan diyor ki:
..........12 Eylül'den sonra kurulan hükümetlerin tamamının da, aslında 12 Mart'taki ara rejim hükümetleri gibi çalıştığı söylenebilir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Eeee!...
Kurhan diyor ki:
..........Bilindiği üzere, şu "tiyatrolara devlet yardımı" denilen vaka da aslında bir 12 Eylül projesinin gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Vallahi Kurhancığım, buna "tereciye tere satmak" denir; yada "günaydın" denir. Bu konuya yüzlerce kez değindim. Üstelik bu durumu yaftaladım; "Kültür Bakanlığı çanağı yalamak!" Bakanlıktan sadaka alan tüm tiyatrolar faşizmin dinlenme ve eğlence tesislerinde saf tutan askerlerdir.
Kurhan diyor ki:
..........Amaçlanan, en başta özel tiyatroları tamamen devlete bağımlı kılmak ve bu şekilde muhalif tiyatronun manevra alanını sıfırlamaktır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ben, bu durumu, yaklaşık olarak yirmi yıldır kamuoyuna taşıyorum. Bu konuda siz ne yaptınız, ne yapıyorsunuz, ne yapacaksınız? İATP-G ne yaptı, ne yapıyor, ne yapacak? Tam anlamıyla beni aydınlatırsanız çok sevineceğim. Tacizle uğraşmanız, bence güzel bir şey. Biz de taciz konusunda kanaatimizi dile getirdik. Sitelerimizde, belki İATP-G sitesinde yayınlanan daha fazla taciz yazılarına yer verdik. Sadece “Özdemir Nutku skandalı” yada “TAKSAV’ın Talât Sait Halman skandalı”na kilitlenip kalmadık. “Olgu” yumağıyla oynayan ev kedisi gibi oyalanıp tiyatral faşizmi deşifre etmekten uzak durmadık. Mimesis diline tutsak olup toplumsal dilden kaytarmadık.
Kurhan diyor ki:
..........Her kim ki bu vakanın bir parçası haline gelmektedir, tez elden özeleştiri verip faşizmin değirmenine su taşımaktan vazgeçmelidir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ben bu saatten sonra faşizmin dinlenme ve eğlence tesislerini şenlendiren tiyatral askerlerden özeleştiri beklemiyorum. O askerler ki, tıpkı Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın tezgahında “faşizm” dokuyanlar denli suçludur. Ne zaman ki TAKSAV, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a verdiği "Emek Ödülü"nü geri alır, belki o zaman bu askerlerden bir şey bekleyebilirim.
Kurhan diyor ki:
..........Bildiğim kadarıyla da, Genco Erkal'ın bu konuda ne bir özeleştirisi ne de tavır değişikliği vardır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Kardeşim, Genco Erkal'ı yüzlerce kez eleştiren benim, beeen!!! Google'da “Dostlar Tiyatrosu” diye arama yapıldığında, bugün itibarıyla 11. sırada ben çıkıyorum. Adamın devrimcilik, halkçılık gibi dertleri yok ki. 12 Eylül öncesi, moda solculuk olduğu için solculuğu kullandı. Şimdi moda Kültür Bakanlığı çanağı yalamak, Efes Pilsen tezgahtarlığı yapmak, Lions’tan ödül almak moda olduğu için çanak yalıyor, tezgahtarlık yapıyor, ödül alıyor. Adam modaya uyuyor.
Kurhan diyor ki:
..........Dostlar Tiyatrosu, yıllardır yüklü devlet yardımları alan özel tiyatrolardan birisidir. Dolayısıyla, daha önce ona verilmiş ödül de protesto edilmelidir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Bu saatten sonra protesto etmekten çok, protesto etmekten öte, kamuoyunu aydınlatma göreviyle karşı karşıyayım. Küçük burjuva aydınlardan gına geldi. İmdat!!! Dostlar Tiyatrosu’nu protesto etmek için, bu tiyatronun aslında devrimci olduğuna inanmak gerekir. Bence, bu tiyatro devrimci bir tiyatro değil. Dostlar Tiyatrosu, “Sağcıyla sağcı, solcuyla solcu, futbolcuyla futbolcu” olabilecek denli mezhebi geniş bir tiyatro! Ayrıca ortada Dostlar Tiyatrosu diye bir kavram kalmadı. “Genco Erkal Tiyatrosu” var. Nâzım Hikmet’i, Aziz Nesin’i, Can Yücel’i kullanıp “Tek Kişilik Dev Prodüksiyon”lar yapan bir tiyatro karikatüründen başka bir şey değil Genco Erkal.
Kurhan diyor ki:
..........Varmak istediğim sonuç şu: Eğer Halman'a uygulanan protesto kriterleri objektif hale getirilirse, "Protestoyu hak etmeyen kaç kişi kalır?" sorusunu sormak daha doğru olacaktır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Halman'a ödül verilmesini içine sindiren herkes, ama herkes protestodan öte, aforoz edilmeyi hak ediyor. Bu aforoz etmeyi de, onlar imana gelsin diye yapmamak gerekiyor. Yukarıda da belirttiğim gibi Dostlar Tiyatrosu, daha yerinde bir deyişle “Genco Erkal Tiyatrosu” gibi tiyatrolar, “modacı” tiyatrolardır. Buradaki protestonun, aforoz etmenin amacı, Genco Erkal Tiyatrosu gibi tiyatroları “devrimci sanan” izleyicileri aydınlatmaktan ibarettir.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz'ın anlaşılmaz bulduğu "Mimesis dili"nden duyduğu rahatsızlık, "İyi de kardeşim ne yapacağız?" sorusunun kestirmeden yanıtlanmamasından kaynaklanıyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Benim dilimle, Mimesis dilinin en büyük farkı, Kurhan’ın fark ettiği fark: “İyi de kardeşim ne yapacağız?” sorusunun kestirmeden yanıtlanması. Vallahi, siz benim yalın dilimi anlamıyorsunuz; ama ben sizin, kulağınızı göstermek için bacak aranızdan kolunuzu çıkarıp kulağınızı tutma gayretinizi bile anlayabiliyorum. Bana göre, "Mimesis dili" = "Maymuna bak" = "İpe un ser" = “Bugün git, yarın gel” = “Dur bakalım ne olacak?” = “12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verilen ‘Emek Ödülü’nü şirin göster” anlamlarına geliyor.
Kurhan diyor ki:
..........Yoksa protesto etmeyenler açısından bir tavır alma sorunu yok.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Statükoyu benimseyenler, zaten bir iş yapmazlar, yapamazlar. Godot'yu bekleyen Oblomov gibi, sürekli olarak yan gelip yatarlar; maymuna baktırırlar; ipe un sererler; bugün gidip yarın gelmemizi söylerler; ne olacağını görmek için sürekli olarak dururlar; 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verilen “Emek Ödülü”nü şirin gösterirler.
Faşizme karşı çıkanlar, Halman'a verilen ödüle karşı çıkarlar. Faşizme karşı çıkanların "tavır alma sorunu" vardır. Godot'yu yada Oblomov'u, ibret almak için okurlar. Hatta üstüne üstlük Tutunamayanlar'ı da, ibret almak için okurlar.
Kurhan diyor ki:
..........Örneğin, Halman'a verilen ödül konusunda nasıl bir tavır alınması gerektiği meselesi İATP-G'ye taşınmış ve orada yer alan topluluklarda protesto yönünde bir eğilim şekillenmemişti.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Allah yardımcınız olsun! Hayırlı uğurlu olsun!! Allah tamamına erdirsin!!! Biraz daha gayret etseniz, “Godot'yu bekleyen Oblomov” ihracatına bile başlayabilirsiniz. Bir de, İATP-G’deki protesto etmeme yönünde eğilim gösteren toplulukların adlarını öğrenebilsek de, tarihe not düşebilsek; onları halkımıza şikayette edebilsek.
Kurhan diyor ki:
..........Festivale katılan İATP-G temsilcisi de, gerek festival gerekse TAKSAV'a dönük olarak eleştiriyi aşan protesto tavrının benimsenmediğini ifade etmişti.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Dediğim gibi: İATP-G’ye hayırlı uğurlu olsun! Allah, İATP-G’ye “Godot’yu bekleyen Oblomov” bereketi versin!
Kurhan diyor ki:
..........Bulunmaz'a göre bu tavır faşizmin değirmenine su taşımaktır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Aynen öyle… Ağzından bal akıyor… Ömrün çok olsun… Demek İATP-G’li de olsan, Mimesis diliyle de konuşsan, istediğin zaman beni (bile) anlayabilecek denli yalınlaşabiliyorsun.
Kurhan diyor ki:
..........Fakat, bu yaklaşımın geliştirilmesinde "Halman gerçekte kim?"
Kurhan’ı değerlendirelim:
The Halman is the Halman. Halman, Halman'dır. Halman, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı'dır. Halman'a ödül verenler, faşizme ödül (ödün) vermiş demektirler.
Kurhan diyor ki:
..........sorusunun netleştirilememiş olması kadar,
Kurhan’ı değerlendirelim:
Bizim için her şey çok net.
Kurhan diyor ki:
..........Festival Komitesi'nin tavrı da belirleyicidir:
Kurhan’ı değerlendirelim:
Festival Komitesi, kendisini yalan üzerinden tanımlayabiliyor. Bu bile, Festival Komitesi’nin ne denli aciz bir durumda olduğunu kanıtlıyor.
Kurhan diyor ki:
.........."Biz yaptık oldu, beğenmeyen festivale katılmaz" dememiş, "Buyurun gelin eleştirilerinizi yapın, tartışılsın" demiştir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Demiş ve 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a “Emek Ödülü” vermiş. Faşizme ödül (ödün) verdiği konusunda, tarafımızdan uyarılmasına karşın, bu kararında diretmiş ve bu ödülü (ödünü) vermesinin rastlantı olmadığını belli etmiştir. 14 Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde, Kenan Evren’e ödül verirlerse şaşmayalım. Tabii ki, buna de bir gerekçe uydururlar.
Kurhan diyor ki:
..........Üstelik, bu tartışmaya katkı sunmak üzere hem festival bütçesinden pay ayırmış ve hem de mekân (TAKSAV salonunu) tahsis etmiştir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Hangi kapitalist kuruluştan aldığı sadakayı, hangi hizmete sunmuş? TAKSAV'ın o denli çok sponsoru var ki, saymakla bitiremiyoruz. O sponsorlar, sosyalist iktidarın oluşumu için mi para veriyorlar; yoksa sosyalist iktidarın ertelenmesi için mi?
Kurhan diyor ki:
..........Ben bu tavır nasıl faşizme hizmet gibi yorumlanabilir, anlayabilmiş değilim.
Kurhan’ı değerlendirelim:
"Mimesis dili" ile Türk dili birbirine çok uzak iki dil. Aynı dil ailesinden değiller. Anlaman olanaksız. Ne zaman ki "Mimesis dili"ni unutup Türkçe öğrenirsin, belki o zaman anlayabilirsin. Yüz kez yineledim. Ölünceye dek yineleyeceğim: 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a "Emek Ödülü" verdiğinizde, faşizme ödül (ödün) vermiş olursunuz. Faşizmin gamalı haçlarla donatılmış kıllı boynuna madalya takmış olursunuz.
Kurhan diyor ki:
..........Sonuç olarak Halman'a verilen ödül konusunda üç tavrın oluştuğu söylenebilir:
Halman her ne yapmış ise yapmış, bizi kültüre sanata verdiği emek ilgilendirir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Please pass / Geçiniz.
Kurhan diyor ki:
..........2. Halman 12 Mart rejiminin faşist bir bakanıdır, dolayısıyla ona verilen ödül protesto edilmelidir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı'dır, dolayısıyla ona verilen ödül protesto edilmeli, TAKSAV sürekli olarak kınanmalıdır.
Kurhan diyor ki:
..........3. Halman'a emek ödülünün verilmesi festival bünyesinde tartışmaya açılmalı ve eleştiri ya da tepkiler orada dile getirilmelidir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Please pass / Geçiniz.
Kurhan diyor ki:
..........Benim desteklediğim tavır üçüncüsüdür.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Hayırlı uğurlu olsun! Afiyet bal olsun. İATP-G’ye de böylesi yakışır. “Özdemir Nutku skandalı”na şaşı bakan İATP-G’nin kör yazıcısı olur.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi bulunmaz bu tavrın suyu bulandırma anlamına geldiğini söylüyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Evet, öyle düşünüyorum. Evet, öyle söylüyorum. Evet, öyle…
Kurhan diyor ki:
..........Ben de diyorum ki, protesto tavrı eğer Festival Komitesi kendisini eleştiri ya da tepkilere kapalı tutsaydı anlamlı olurdu.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Suyu bulandırmayı sürdürüyorsun. Adamlar, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman’a “Emek Ödülü” vermeyi kafalarına koymuşlar. Bu kararı vermeden önce, kamuoyu yoklaması bile yapmıyorlar. Tiyatro kamuoyunu koyun yerine koyuyorlar. TAKSAV’ın faşizmi ödüllendiren kararını açıklar açıklamaz, 3 Kasım 2008 günü uyarıda bulunduk. Körlüklerine sığınıp bizi görmediler. Halman’a bu ödülü vermemeleri gerektiğini söyledik. Herkesin duyabileceği bir yerde söyledik. Sağırlıklarına sığınıp bizi duymadılar. Herkesin görebileceği / duyabileceği bir yerde söylememize karşın, aldıkları karardan bir milim geri adım atmamakla birlikte, bir de bu kararın üzerini yalanla drajelendirdiler. Yalanı Yener Aksu söyledi, Kurhan bu yalanı bir zehir gibi piyasaya sürdü. Başta İATP-G olmak üzere, faşizme karşı olabilecek insanların yanlış düşünmelerine neden oldu. İATP-G, sadece masum bir TAKSAV katılımcısı olmanın ötesine gidip, Kurhan’ın sözcülüğünde faşizme verilen ödülün kulpunu tuttu.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz haklı olarak Halman hakkındaki giz perdesinin aralanmasını talep ediyor ve kendisinin ulaştığı "Aklın Yolu Bindir" kitabından yaptığı alıntıların buna yetebileceğini iddia ediyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Benim için gizli, gizemli bir durum yok. Kitabı, sadece suyu bulandıranları ikna etmek için kullandım. Kitabı didik didik etmeden de, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı'na ödül verilmesine karşıydım. Didik didik ettikten sonra da karşıyım. Ayrıca böyle bir "arınma kitabı" yazılmasaydı da Talat Sait Halman'a "Emek Ödülü" verilmesine karşı çıkardım. Tek başıma kalacağımı bilsem bile karşı çıkardım.
Kurhan diyor ki:
..........Ben de diyorum ki, bu retoriktir. Eğer Halman'ın gerçekten nasıl birisi olduğunu anlamak istiyorsak örneğin şu soruların yanıtlanması gerekir:
..........- Halman o dönemde Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yaparken devlet tarafından izlenmesi gereken kültür-politikası üzerine ne gibi düşünceler ortaya atmış ve 1. Erim hükümetinin Kültür Bakanlığı kurma projesi hakkında hangi tavsiyelerde bulunmuştu?
Kurhan’ı değerlendirelim:
Beni retorik, belagat sözcükleri pek ilgilendirmiyor. Beni TAKSAV'ın faşizme verdiği ödül (ödün) ilgilendiriyor.
-Yükselen sosyalist mücadele, kültürel zenginlikle ivme kazanıyordu. Kültürel olarak faşizmin güçlenmesi için yanılsama yaratacak kişi Talat Sait Halman'dı; onu atadılar. Öküz altında buzağı aramaya gerek yok.
Kurhan diyor ki:
..........- 12 Mart muhtırası bir kafa karışıklığı yaratmış mıydı? Yoksa 1. Erim hükümeti basitçe faşist kadroların oluşturduğu bir yapıya mı sahipti?
Kurhan’ı değerlendirelim:
Basit yada basit değil; ne fark eder? Bizce, yükselen sosyalist dalganın önüne bir dalgakıran inşa etmek gerekiyordu. Kültürel olarak da "demokrat kültür adamı" mankenine gereksinme vardı ve bu mankenin Halman olacağına karar verildi.
Kurhan diyor ki:
..........- 1. Erim hükümetinden istifa etmediği ve Kültür Bakanlığını sürdürmek istediği halde Halman niçin Nihat Erim tarafından tasfiye edildi?
Kurhan’ı değerlendirelim:
Halman, faşizme yeteri kadar hizmet etmişti. Bir görev değişikliği gerekiyordu. Belki de kültürel drajelendirmeye gereksinim kalmamıştı. Tabii bunlar tahmin. Niyet okuyarak bir yere varılamayacağının ayrımındayım. İnandırıcı bilgi ve belgelerle ikna etmeye çalışanlar olursa, ilgilenirim. Yeter ki suyu bulandırma faaliyetleri yürütülmesin. Yeter ki faşizmi kutsayanların avukatlığı yapılmasın.
Kurhan diyor ki:
..........Şimdi Hilmi Bulunmaz diyecek ki, "Soracağına git araştır bunları; ben istediğimde on dakikada kaynaklara ulaşmayı başarıyorum."
Kurhan’ı değerlendirelim:
Yooo!!! Öyle demeyeceğim. Suyu bulandırıyorsun diyeceğim.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz'ın tuzu kuru; belge değeri verdiği ve güya Yener Aksu'nun yalancı olduğunu ispatlayan bir iki paragraf bilgiyle dünyamızı aydınlatabiliyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Çok şükür; tuzum kuru. Halman' a verilen ödüle karşı çıkabilecek denli tuzum kuru. Kültür Bakanlığı çanağı yalamayacak denli tuzum kuru. Efes Pilsen tezgahtarlığı yapmayacak denli tuzum kuru. Sosyalizm diye bir kaygısı olanlara bilinç aşılayacak denli tuzum kuru. Mimesis dili gibi yapay dillerle, TAKSAV’ın avukatlığını yapmayacak denli tuzum kuru.
Kurhan diyor ki:
..........Bu arada benim de hiç bilgiye ulaşamadığım söylenemez elbette.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Mimesisçe söylenen yukarıdaki sözü şöyle tercüme edebiliriz: "Benim bilgim, senin bilgini döver."
Kurhan diyor ki:
..........Örneğin, 12 Mart muhtırası ve 1 Erim hükümeti ile ilgili ciddi bir kafa karışıklığının yaşandığı aşağıdaki alıntılardan anlaşılabilir:
Kurhan’ı değerlendirelim:
Benim kafam hiç karışık değil. Çok net. Sen yine de suyu bulandırma özgürlüğünü kullan. Mimesisçe konuşmayı sürdür.
Kurhan diyor ki:
.........."… I. Erim hükümeti, 'ilerici, Atatürkçü, reformist' görünüm altında, küçük-burjuva aydın çevrelerin desteğini alarak, bu çevreleri bu zümreler üzerinde baskı unsuru olarak kullanıp, kırmaya çalışmıştır. Ve ilk dönemde, en radikal küçük-burjuva kanadının bile bu konuda desteğini almayı da başarmıştır"
..........Mahir Çayan, Bütün Yazılar, sayfa: 298-299, Eriş Yayınları
Kurhan’ı değerlendirelim:
Mahir Çayan'a tamamıyla katılıyorum. Yaşasaydı, o da bana katılırdı. TAKSAV'ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman’a verdiği Emek Ödülü'nü yerden yere vururdu. TAKSAV’ın faşizme hizmet ettiğini dile getirirdi.
Kurhan diyor ki:
.........."Çeşitli ilerici kuruluşlar, kimi cuntacı kimi goşist MDD'ciler, 12 Mart muhtırasını ilk günlerde hararetle desteklerken, TİP ise askeri müdahalenin baskıcı uygulamalara yol açabileceği endişesinde olduğunu açıklamaktan çekinmemiş, daha sonraki günlerde de askeri yönetimce hükümeti kurmakla görevlendirilen Nihat Erim'i, hükümetini demokratik bir anlayışla kurmaya davet etmiş..." Ayrıca aynı kitabın aynı sayfasında 144 numaralı dipnotta şu var: "1 Nisan 1971 tarihli TİP MYK bildirisi şöyledir: Sayın Nİhat Erim'in siyasi tarihimizde faşist eğilimlere kapılmayan bir başbakan olarak yer almak istediğini ümit ediyoruz."
Artun Ünsal, Umuttan Yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi 1961-1971, Tarih Vakfı Yurt yayınları, İstanbul 2002, sayfa: 217
Kurhan’ı değerlendirelim:
Olay ve olgular, tarihin donmuş sayfalarına bakılarak değerlendirilemez. Günümüzden geriye doğru bakılarak değerlendirilir. Sıcak ortamda farklı yaklaşımlar olabilir. Bu son derecede doğal bir davranış biçimi. Tutup, insanlar kafa karışıklığı yaşıyorlardı; şimdi yine kafa karışıklığı yaşayalım demenin anlamı yok. Türkçe düşünen hiç kimse böyle bir şey söylemez, söyleyemez. Ancak Mimesisçe düşünenler böyle söyleyebilir. İATP-G’ciler böyle söyleyebilir.
Kurhan diyor ki:
.........."Sahne, Dev-Genç'ten TÖS'e kadar tüm derneklerin ortak bildirilerle 12 Mart Muhtırasını şükranla karşıladıkları, bağlılık duygularını dile getirdikleri anlatılmaz bir coşku ortamında başlar. (Cumhuriyet Gazetesi, 14-11-1971 s.1) DİSK bile "anayasa ilkelerinin uygulanmasında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yanında olduğunu" belirtmekten kıvanç duyar. Sol basın ve çoğu yazarlar derhal büyük reformlara başlanılması gereğini dile getirirler."
..........Ali Gevgilili, Yükseliş ve Düşüş, Bağlam Yayınları, İstanbul 1987, sayfa: 523
Kurhan’ı değerlendirelim:
Deminden beri anlatılanların özeti şu: "Tecavüzü engelleyemiyorsan, zevk almaya bak!" O zaman öyle düşünülüyor diye, şimdi de aynı düşünmek zorunda değiliz. Önümüzde bir durum var ; 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı’na TAKSAV Emek Ödülü verdi. Biz buna karşıyız. "Kahrolsun Faşizm" sloganı atmak ne denli olağansa, "Kahrolsun TAKSAV'ın Halman’a verdiği ödül demek de o denli doğal.
Kurhan diyor ki:
..........Sonrasında, faşizmin açık saldırıları başlayıp reform balonu patlayınca, durum değişiyor tabii ki.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Balon patlayınca Halman ne yapmış? "Kahrolsun Faşizm" diye haykırmış mı?
Kurhan diyor ki:
..........Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: 12 Mart'ın faşizm olarak tescil edilmesi, "reform hükümeti" iddiasının çökmesiyle gerçekleşmiştir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Neyle gerçekleşirse gerçekleşsin, 12 Mart Faşizmi sürecinde bir gün bile bakanlık yapan, eğer özeleştiride bulunmamışsa, bulunmuyorsa ki Halman’ın böyle bir özeleştirisine rastlamadım, sorumludur. Halman dosyasını bitirince, Atilla Sav dosyasını açacağım. Neden Sav? Bu sorunun yanıtı çok basit; çünkü TAKSAV Danışma Kurulu üyesi.
Kurhan diyor ki:
..........Bu noktada, Halman'ın reformcu mu yoksa faşist mi olduğuna karar vermek gerekiyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
12 Mart Fa-şiz-mi Kül-tür Ba-ka-nı!!!…
Kurhan diyor ki:
..........Netleşmek açısından, "Araştırmaya devam" demekten başka bir şey elimden gelmiyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Atı alan Üsküdar'ı geçti. TAKSAV Halman’a ödül verirken faşizmi kutsadı. İATP-G bu duruma karşı çıkmadı. Karşı çıkmadığı gibi, Kurhan’ın vaf tiziyle Yener Aksu’nun yalanını örtme çabası içerisine girdi.
Kurhan diyor ki:
..........Beni özellikle ilgilendiren, bir kültür insanı olarak örneğin Denizler'in idamı konusunda nasıl bir tutum geliştirdiği ya da ne düşündüğü.
Kurhan’ı değerlendirelim:
En fazla timsah gözyaşları dökmüş olabilir. Timsah gözyaşı dökmüş ve mışıl mışıl uyumak için Shakespeare okumaya yönelmiştir. Ona da pek emin değilim.
Kurhan diyor ki:
..........Bu da, sadece benim değil, ödül tartışmasının önemli olduğunu düşünen herkesin sorumluluk alanına giriyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Bizim için ödül tartışması önemini yitirmeye başladı. Bundan böyle, TAKSAV'ın tavrını yakın izlemeye alıp halka şikayette bulunacağız. Başka hiçbir şey gelmiyor elimizden. Türkiye tiyatrosunda, küçük bir azınlığın dışında, 12 Mart Faşizmi’ne karşı çıkan yok. 12 Eylül Faşizmi’ne karşı çıkan yok. AKP iktidarına karşı çıkan yok.
Kurhan diyor ki:
..........Araştırmam sırasında Halman hakkında hiç mi yargım oluşmadı?
Kurhan’ı değerlendirelim:
Oluştu mu?
Kurhan diyor ki:
..........Oluştu tabii ki.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Örneğin?
Kurhan diyor ki:
..........Örneğin Orhan Pamuk'un aldığı Nobel ödülü tartışılırken onun da bazı açıklamaları olmuştu.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Nasıl?
Kurhan diyor ki:
..........Edebiyat dili Türkçe bazı zaaflar içermekle birlikte Orhan Pamuk'un Nobel'i almasının hakkı olduğunu söylediği "Talat Halman: `Orhan Pamuk Nobel`i zaten kazanacaktı`" başlıklı haber şöyle devam ediyor:
Kurhan’ı değerlendirelim:
Nasıl?
Kurhan diyor ki:
.........."Nobel ödüllü bir edebiyatçı olarak Orhan Pamuk`u kendi kültürüne daha olumlu bir şekilde sahip çıkmaya çağıran Halman, Pamuk`un Ermeniler konusunda verdiği demece ilişkin, `O demeci vermemesi daha doğru olurdu. Ve umarım bu demeçleri tekrar yaymaya kalkmaz. Çünkü Nobel kazanmış bir yazar olarak söyleyeceği sözler daha fazla yankı yaratacaktır` dedi."
Kurhan’ı değerlendirelim:
Peki, Orhan ağabeyimiz ne yaptı?
Kurhan diyor ki:
..........(Orhan Pamuk bu "derin" devlet tavsiyesine uyacak ve köşesine çekilecektir – ne de olsa iş öldürülmeye kadar varabilirdi.)
Kurhan’ı değerlendirelim:
Çok derin konu(!) Bizce Halman da çok derinlerde yüzüyor. Bir amiral çocuğu, bir Robert Kolej mezunu, Amerika'da yaşayıp boy atmış biri…
Kurhan diyor ki:
..........Halman’ın Ermeni ve Kürt meselesi hakkında yaptığı açıklamalar nedeniyle Pamuk’un karşı karşıya kaldığı faşizan tehdit kampanyalarını görmezden gelmesi ve “Uslu çocuk ol!” mesajı vermesi, kültür-sanat politikası ve anlayışı hakkında önemli bir ipucu vermektedir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Halman’ın, hâlâ 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı giysisini çıkarmak istemediğini gösterir bu durum.
Kurhan diyor ki:
..........Öyle ifade özgürlüğünün tavizsiz savunucusu bir entelektüelle karşı karşıya olmadığımız kesindir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
12 Mart Faşizmi savunucusuyla karşı karşıya olduğumuzun kanıtıdır bu dukum.
Kurhan diyor ki:
..........Edebiyat alanında ılımlı ve bilimsel mesajlar veriyor görünmekle birlikte, devletçi ve oldukça muhafazakâr bir aydın portresi çizmektedir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Kurhan’ın replikleriyle bizim repliklerimiz birbirine karışmadı. Okurlar bir yanılsamaya düşmesinler. Sadece, Kurhan’ın Mimesisçe konuştuğunu unutmasınlar yeter!
Kurhan diyor ki:
..........Erim hükümetindeki bakanlığının öngörüsüzlükten kaynaklı vahim bir hata olduğuna dair bir açıklama yapmamış olması da bunu gösteriyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Neyi gösterirse göstersin. Ben, somut durumu yeniden anımsatmak zorundayım: TAKSAV, 12 Mart Kültür Bakanı’na ödül verdi. Kurhan’ın suyu bulandırması, Mimesisçe konuşması, asıl konumuzun unutulmasına neden olabilir.
Kurhan diyor ki:
..........Bunun yerine, askerlerin iktidar olmasını aslında yanlış bulduğunu, ama bu yanlışın tek başına askerden kaynaklı olmadığını söylemektedir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Her zaman için durum böyledir. Askeri faşizm, asker olmayanların çıkarı için tesis edilir. Bu arada üst düzey askerler de çanakta kalan kırıntılarla idare edip, ülkeyi gerçek anlamda idare edenlerin köpeği olmayı sürdürürler.
Kurhan diyor ki:
..........Bu konuda ne düşündüğünü anlamak için, Milliyet’te yayımlanmış “12 Mart / 12 Şart” adlı makalesi hayli ipucu vermektedir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Talat Sait Halman, hemen hemen tüm yazılarını kendini arındırmak için yazdı, yazıyor, yazacak. Ancak bu yazılar, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı olduğunu değiştiremez.
Kurhan diyor ki:
..........Ayrıca, 12 Mart’taki tavrına ilişkin Aksiyon dergisinde yayımlanan “O hâlâ ukala” haberine göz atmak da faydalı olacaktır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Neresine göz atarsak atalım, durum değişmeyecek: Faşizm bakanlığı…
Kurhan diyor ki:
..........Bu haberde 12 Mart’taki pozisyonuna ilişkin örneğin şunları söylemektedir:“Ben bazı yazarların tutuklanmasına engel olmaya, tutuklanmış bazı yazarların serbest bırakılmasını sağlamaya çalışıyordum. Sonra 11’lere katılıp istifa etmemekle de Erim’e sadakat göstermiş oluyordum. Herhalde kamuoyu karşısında kuvvetlendim. Kendisine sadık kalan ve başarılı birisi gibi gözüken bir bakanı, nasıl kabine dışında bırakırım diye düşündü herhalde ve kendi kurduğu Kültür Bakanlığı’nı kaldırmayı yeğledi.”
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ama yalnız “bazı” yazarların. Ama sadece yazarların. 11’lere katılsaydı da, katılmasaydı da 12 Mart Faşizmi’ne hizmet etmiş olacaktı. Nasıl bir hükümete katıldığını öngöremeyecek denli sığ bir insanın nesi savunulur anlayamıyorum. TAKSAV’ın kime oy verdiğini bilmeyecek denli kör olmasını anlayamıyorum. Yener Aksu’nun yalan söylemesini anlayamıyorum. Kurhan’ın suyu bulandırmasını, Yener Aksu’nun avukatlığını yapmasını, Mimesisçe’den başka dil bilmemesini anlayamıyorum. Oysa, aslında, gerçekten, tamamıyla… her şeyi anlıyorum da, anlayamıyorum ayaklara yatıyorum. Yoksa bu durum beni tırnaklı “deli” değil; tırnaksız deli yapacak.
Kurhan diyor ki:
..........Halman’ın nasıl bir kültür insanı olduğunu anlamaya çalışırken, “1. Erim hükümetinden istifa etti mi, etmedi mi?” sorusuna odaklanmak ve “İşte, etmediğini kanıtladım!” diyerek, kendisini 12 Mart faşizmine adamış bir entelektüelle karşı karşıya kaldığımız sonucunu çıkarmak saçmadır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Talat Sait Halman, sadece 12 Mart Faşizmi’ne değil; faşizmin anası kapitalizmin tüm çeşidine, faşizmin babası emperyalizmin tüm çeşidine adamış bir sözde entelektüel. Türkçe yoksunu, İngilizce düşünüp Amerikanca yazan bir görevli Halman.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz yukarıdaki alıntıyı şöyle değerlendirecektir: “Halman Erim’e sadıkmış! İşte Yener Aksu’nun yalan söylediğini gösteren bir belge daha!” Oysa alıntı, bariz bir şekilde Halman’ın kendisine göre taktik bir tutum geliştirdiğini, ama bu tutumun bir işe yaramadığını gösteriyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Kurhan, şimdi de kahve falı bakmaya başladı. Benim, neyi, nasıl değerlendirebileceğimi bile kestirebilecek denli büyük bir zekaya sahip(!) Pes doğrusu! Kimin, kime sadık olması önemli değil. Biz sosyalistler, özne-özne ilişkisine değil, toplumsal sınıfların ilişkisine bakarız. Biz sosyalistler, sadece “akıl-mantık” oyunlarıyla düşünmeyiz; yaşanmışlıklardan yola çıkıp değerlendirme yaparız. Sınıfsal yapısı gereği, Halman 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı olur. Sınıfsal yapısı gereği, Yener Aksu yalan söyler. Sınıfsal yapısı gereği, Kurhan suyu bulandırıp yalancının avukatlığını yapar. Sınıfsal yapımız gereği tiyatro yapan bizler, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı’na ödül veren TAKSAV’a karşı çıkarız. Biz sosyalistler, her şeye, ama her şeye, sadece sınıfsal ölçütlerle bakarız. Mimesisçe değil, Türkçe düşünürüz.
Kurhan diyor ki:
..........Halman, 12 Mart’ın aşırılıklarını kendine göre törpüleme ve Atatürkçü modernleşmeye hız kazandırma derdinde devlete sadık bir entelektüel portresi çizmektedir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
“Atatürkçü modernleşme” yetmediği yerde, kapitalizm faşizme başvurur. Faşizm de, öyle modernleşme gibi dertlerle zaman yitiremez. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve onlarca devrimciyi asıverir; olur biter. Binlerce devrimciyi işkence tezgahından geçiriverir; olur biter. Bütün topluma deli gömleği giydiriverir; olur biter.
Kurhan diyor ki:
..........Buna karşılık, 12 Mart faşizminin “aşırılığa” ihtiyacı vardı ve modernleşme vaat eden reformlar geçici bir göz boyamanın ötesine geçemedi.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Okurlarımızı bir kez daha uyaralım: Kurhan’la repliklerimiz karışmıyor. Yukarıdaki replik Kurhan’a ait.
Kurhan diyor ki:
..........Dolayısıyla Halman’ın kültür bakanlığına ilişkin projeleri de suya düştü.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Demek ki, Halman, “kültür bakanlığına ilişkin projeleri”ni 12 Mart Faşizmi koşullarında hayata geçirebilme cesareti göstermiş! O koşullarda, kültürel etkinliklerinin, en üst düzeye, bakanlık düzeyine taşıma gereği duymuş. Halman, hem kültür adamı ve hem de içinde bulunduğu hükümetin faşizan yanını göremiyor. Bakın şu Allah’ın işine!!!
Kurhan diyor ki:
..........Halman’a anti-faşist demek mümkün değildir; ama faşist bir entelektüel olduğunu iddia etmek de mümkün değildir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Bir Amerikan bilmecesi var: “Biber mi daha yeşil, domates mi daha kırmızı?” Yanıtı: “Limon daha sarı.”
Kurhan diyor ki:
..........Yok eğer bir şekilde faşizmin değirmenine su taşımaktan söz ediliyorsa ve ölçü de tek başına 12 Mart faşizmi olmayacaksa, hazırlanacak isim listesinin kaç kilometre uzayacağını kestirmek zordur.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Bu liste Kurhan’a dek uzayabilir. Bu liste İATP-G’ye dek uzayabilir.
Kurhan diyor ki:
..........Sonuç: Belli bir kişiye odaklanıp günah keçisi imal etme yaklaşımı makul olmadığı gibi adil de değildir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Benim, kişi, kişiler, kişilik, kişiliklerle işim olmadı, olmuyor, olmayacak. Kişiler, olayların, olguların anlatılması için gündeme gelir. Benim ölçütün sınıfsal. İşçi sınıfına kim, kimler karşıysa, o kişi yada kişilerle uğraşırım. Kişilerin teşhiri umurumda değil. 1972 yılından bu yana tiyatro ve siyasetle uğraşmama karşın, hemen hemen şimdiye dek, hiçbir zaman Halman’ın eleştirisini yapmadım. Hemen hemen şimdiye dek, hiçbir zaman TAKSAV’ın eleştirisini yapmadım. Ne zaman ki TAKSAV, Halman’a ödül verdi; o zaman TAKSAV’ı eleştiri masasına yatırdım. Halman’a, örnekse MHP bir ödül verseydi, yine sesimi çıkarmazdım. Çünkü olayda çelişki olmazdı. Kendilerini bir devrimci hareketin uzantısı gibi sunan bir oluşum, Halman’a ödül verirse, ben buna dayanamam. Eleştiririm. Eleştirilerim sonucu durum değişmezse, bunun bile isteye verilen bir ödül (ödün) olduğun anlarım. Ona göre mücadele yolu çizerim.
Kurhan diyor ki:
..........Her şeye rağmen, Halman’ı ödüllendirmek doğru mu?
Kurhan’ı değerlendirelim:
Yanlış!
Kurhan diyor ki:
..........Ben ödülü Halman’a veren festival komitesine, danışma kuruluna vs. 12 Mart faşizmine bulaşmamış olmak gibi özel bir kriterin önerilebileceğini düşünmüyorum.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ben, önermekle hata yaptığımı şimdi anlıyorum.
Kurhan diyor ki:
..........“Yaşasın, emek ödülü Halman’a verilmiş!” diyecek halim de yok.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf’ın (TAKSAV) 13. Uluslar arası Ankara Tiyatro Festivali nedeniyle 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a “Emek Ödülü” verilmemesine karşı çıkmamak, “Yaşasın, emek ödülü Halman’a verilmiş!” diye slogan atmakla eş anlamlıdır.
Kurhan diyor ki:
..........Muhtemelen bu ödül, akademik Ankara entelijansıyasına hakim kültürel-politik çizgiyi yansıtıyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Bu ödül, birkaç anti-faşist tiyatrocunun dışında, tüm Türkiye tiyatro esnafının hakim kültürel-politik çizgisini yansıtıyor.
Kurhan diyor ki:
..........O zaman denilebilir ki, bu akademik çevre festivalden dışlansın – ki ödüller böyle kişilere verilmesin.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Böyle kişilerin kutsanması için kurulduğuna inanmaya başladığım TAKSAV’ın başına kim gelirse gelsin, anlaşılan o ki, faşizmle işbirliği yapanlara ödül verilmeye devam edilecek. Sadece akademik çevrenin değil, tüm Türkiye tiyatrosuna kene gibi yapışan kapitalistlerin, Türkiye tiyatrosundan dışlanması gerekiyor.
Kurhan diyor ki:
..........Fakat Ankara festivalinin iddiası farklı: Hangi görüşten olursa olsun, her tiyatrocu kesim festivale dâhil olabilir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Kurhan, bulanık olan suyu, daha bulandırmak için bayağı çaba harcıyor. Her tiyatrocu kesim festivale dâhil olsun. Buna bir şey söylemiyoruz. Biz, sadece ve sadece 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı’na verilen “Emek Ödülü”nün, devrimcilerin kanlarını, ruhlarını kirlettiğini düşünüyor ve bu nedenle bu ödüle karşı çıkıyoruz.
Kurhan diyor ki:
..........Dahası, tiyatroya katkı sunan akademisyen çevrelerin ödül konusunda söz hakkı da olacaktır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Olsun canım kardeşim. Lanet olsun. Katkıları olsun. Hakları olsun. Ne olursa olsun. Yeter ki 12 Mart Faşizmi’ni kutsamasınlar.
Kurhan diyor ki:
..........Eğer kategorik olarak bu yaklaşım reddedilmiyorsa, “Festivalin yapısı gerçekte ne kadar demokratik ve katılıma açık?” sorusu sorulmalıdır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Festivalin yapısının demokratik olmadığı, 12 Mart Faşizmi’ni kutsamalarından anlaşılıyor.
Kurhan diyor ki:
..........Bu konuda, sadece ödül tartışması eksen alındığında bile netleşmek zor değildir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Doğru. 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a “Emek Ödülü” veren bir kuruluşun faşizmi kutsama görevi olduğunu kavramak için netleşmek hiç de zor değil.
Kurhan diyor ki:
..........Halman tartışmasına ambargo koymayıp kendi bünyesine taşımışsa ve şu topluluk ödül verilmesini eleştiriyor, kınıyor ya da protesto ediyor, öyleyse festivale alınması sakıncalıdır tavrı geliştirmemişse, o festival yapısının faşizmin değil, demokrasinin değirmenine su taşıdığı söylenebilir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Kurhan, gerçekten demagoji yapıyor; gerçekten suyu bulandırıyor; gerçekten faşizmin kutsanmasına yardımcı oluyor! Bir katilin, öldürmek üzere olduğu birine söz hakkı vermesi ne denli demokrasinin değirmenine su taşıdığı anlamına gelirse, devrimcilerin kanlarıyla beslenen 12 Mart Faşizmi Hükümeti'nde Kültür Bakanı olarak görev yapmış Halman'a, hem de “Emek Ödülü” verilmesini eleştiren, kınayan yada protesto edenlere, festivale alınması sakıncalıdır tavrı geliştirilmemesi, o denli demokrasinin değirmenine su taşımaktır.
Kurhan diyor ki:
..........“Festivalin sahibi kim?” tartışmasına bir kez daha değinecek olursam, “Festivalin sahibi TAKSAV’dır” demek, bunun için de Hilmi Bulunmaz gibi TAKSAV sitesindeki festival sunumunu delil olarak göstermek, bu sunumdaki TAKSAV vurgularına kapılmayı önermekten başka bir anlama gelmiyor.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Kurhan’a, TAKSAV’ın faşizmi kutsayan tavrını destekleme görevi verilmemesine, bu destekten hiçbir çıkarı bulunmamasına karşın, bu tavrı desteklemesi, inanılır gibi değil. Festival’in sahibi, tabii ki TAKSAV’dır. Yoksa bizim bilmediğimiz başka sahipleri mi var? Örnekse Festival’in sahibi MHP yada BBP mi?
Kurhan diyor ki:
..........TAKSAV’ın bir başarı olarak değerlendirdiği festivali organize eden yapı olarak kendisiyle övünmesi gayet doğaldır. Bundan hareketle “Festival Komitesi + Danışma Kurulu = TAKSAV” denklemi mi kurulacak?
Kurhan’ı değerlendirelim:
TAKSAV, hem organize eden yapı olacak, hem kendisi düzenlememiş olacak. Sorumluluk almamış olacak. Komplo teorisi içeren romanlarda bile böyle bir kurgu olamaz. Çok ilginç…
Kurhan diyor ki:
..........Bir önceki yazımda, festival iradesinin TAKSAV’a indirgenemeyeceğini belirtmiş ve örneğin salonlarını festivale açan Ankara Devlet Tiyatrosu’nun iradesinin de hesaba katılması gerektiğini belirtmiştim.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Tabii ki Ankara Devlet Tiyatrosu da, AKP’li Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da, İATP-G de, Yenikapı Tiyatrosu da, Ömer F. Kurhan da 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verilen “Emek Ödülü”nden sorumludur. Ancak, birincil dereceden TAKSAV sorumludur. Bundan kaçamaz. Bundan kaçmak için ancak Yener Aksu ağzıyla yalan söyleyebilir. Yener Aksu’nun yalanını örtmek için, Kurhan suyu bulandırıp avukatlık yapabilir. Biz, yine de kavgamızın peşini bırakmayız. Biz, TAKSAV’ın yakasını bırakmayız.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz’ın tavsiyesiyle, bir defa daha TAKSAV’ın sitesine baktığımda, örneğin ulaşım sponsoru Pamukkale Turizm’in de festival iradesine dahil edilmesi gerektiği söylenebilir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Doğru. Bizce, değil Pamukkale Turizm, Pamukkale Turizm’in otobüs muavini bile bu iradeye dahil edilmeli. O muavine bile 12 Mart Faşizmi anlatılmalı. O muavine bile Talat Sait Halman’ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı olduğu anlatılmalı.
Kurhan diyor ki:
..........Ankara Festivali’ne giden bazı arkadaşlar yolculuk yaptıkları otobüsün yukardan su sızdırdığını söylemiş ve ıslandıklarından şikâyet etmişlerdi. Şimdi bu teknik arızadan da TAKSAV mı sorumlu tutulacak?
Kurhan’ı değerlendirelim:
Doğru. O teknik arızadan bile TAKSAV sorumludur.
Kurhan diyor ki:
..........Bu konuda Hilmi Bulunmaz’la anlaşmazlığımız şundan kaynaklanıyor: Festival yapısını analiz ederken, TAKSAV’ın inşa ettiği bir koordinasyon yapısı olduğunu ve nihayetinde bu koordinasyon yapısının (temsili düzeyde Festival Komitesi’nin) muhatap alınması gerektiğini belirtmiştim.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Balık baştan kokar. 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verilen ödülde balığın başı TAKSAV’dır. Ben, daha balık kokmadan, balığın kokacağını, çok erken biçimde dile getirdim. Dile getirmeme karşın, sadece balığın başı değil, her yeri koktu. Balık baştan kokar; ne yazık ki Türkiye tiyatrosu her yerinden kokuyor. Türkiye tiyatrosunu teşkil edenler, adeta birbirleriyle kokma konusunda yarış halindeler. Kurhan da kokmak için sırasını beklemek istemiyor. O da hızla, hem de şimşek hızıyla kokuyor. Kokma yarışında gerilerde kalmak istemiyor.
Kurhan diyor ki:
..........Buna karşılık Hilmi Bulunmaz diyor ki, neyse ne, benim muhatabım TAKSAV’dır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
O zaman öyle diyordum. Şimdi düşüncemi değiştirdim. O zaman Türkiye tiyatrosunu balığa benzettiğim için, TAKSAV’ı balığın başı sanıyordum. Oysa, Türkiye tiyatrosu balık olamayacak denli anlamsız bir yaratık. Türkiye tiyatrosu, tam bir ucube. Türkiye tiyatrosu, baştan değil, daha önce belirttiğim gibi her yerinden kokuyor. Çok küçük bir anti-faşist azınlığın dışında, Türkiye tiyatrosu faşizme teslim olmuş durumda. Türkiye tiyatrosu Kültür Bakanlığı çanağı yalamadan, Efes Pilsen tezgahtarlığı yapmadan, “Özdemir Nutku skandalı”na duyarsız kalmadan, TAKSAV’ın sıcacık kollarına teslim olmadan yaşayamıyor.
Kurhan diyor ki:
..........Ben de diyorum ki, TAKSAV festivalin tek sahibi olduğunu iddia etse bile - ki öyle bir durum yoktur – ortada bir koordinasyon yapısı vardır ve festival iradesi tek bir kuruma indirgenemez.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ağzına sağlık. Faşizmin, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için TAKSAV tek başına başarılı olamaz. Türkiye tiyatrosunun her yerinin hızla, hem de şimşek hızıyla kokması için birçok kişi, grup, topluluk, aşiret, inisiyatif, kuruluş ve kuruma ihtiyaç var. Türkiye tiyatrosunun hızla kirlenmesi için Kurhan’a da ihtiyaç var. Kurhan da bunun farkında. Bu farkındalığın dayatmasıyla, Kurhan da hızla, hem de şimşek hızıyla kokuyor, çürüyor, yok oluyor.
Kurhan diyor ki:
..........Bu ödül işi TAKSAV’ın başının altından çıkıyor diye tutturmak da, sol içi ve temelsiz bir hesaplaşma imal etmenin ötesinde bir değer taşımaz.
Kurhan’ı değerlendirelim:
TAKSAV’ın baştan kokmasıyla çıkmıyor; küçük bir anti-faşist grubun dışında, tüm Türkiye tiyatrosunun başının altından çıkıyor. Benim hesaplaşmam faşizmle. Benim hesaplaşmam kapitalizmle. Faşizme, kapitalizme karşı hesaplaşma içerisine girmek temelsizlikse, ben bu temelsizliği seve seve yaparım.
Kurhan diyor ki:
..........Ödül konusunda doğrudan Pamukkale Turizm’in muhatap alınmasını önermiyorum elbette.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ben, Kurhan’ı muhatap aldığım gibi, Pamukkale Turizmi de muhatap alıyorum..
Kurhan diyor ki:
..........Bu konuda adres bellidir: Festival Komitesi ve Danışma Kurulu.
Kurhan’ı değerlendirelim:
TAKSAV’dan başlayarak, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verilen “Emek Ödülü”ne kim, kimler karşı çıkmamışsa, benim için bunların tümü aynı adreste oturup, aynı hızla kokmaya başlamışlardır.
Kurhan diyor ki:
..........TAKSAV’ın verilen ödüle bir itirazı olmadığını da bilmekteyiz.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Niye itirazı olsun ki. Birkaç iyi niyetli, anti-faşist kişi ve kuruluşun dışında, hiç kimse, bir tek Allah’ın kulu bu ödüle itiraz etmedi. İtiraz edenler de Kurhan tarafından “ti”ye alındı.
Kurhan diyor ki:
..........Buna karşılık festival organizasyonunda doğrudan sorumluluk alan topluluklar arasında ödülü eleştirenlerin, hatta kınayanların olduğunu da bilmekteyiz.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Sonradan çark ettiler. Festival kapsamında olmasına karşın, hem verilen ödülü eleştirip, hem de eleştirisinin arkasında duran Özgür Başkaya ve Orhan Aydın kaldı. Özgür Başkaya, sadece eleştirmekle kalmadı, festivalden de çekilip eleştirilerini anti-faşist temelde sürdürdü, sürdürüyor.
Kurhan diyor ki:
..........Ne yazık ki Ankara Festivali ortamı, indirgemeci yaklaşımlara direnen olgularla dolup taşmaktadır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Mimesisçe söylenen bu sözü Türkçe’ye çevirmeye çalışalım: “12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sat Halman’a verilen ödüle sahip çıkan birçok ‘olgu’ vardır.” Mimesisçe’de bulunan “olgu” sözcüğünü anlamakta zorluk çektiğimiz için, o sözcüğü çevirmeyip özgün dilinde bıraktık.
Kurhan diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz’ın önemli bir eleştirisi de, çifte standart uyguladığımdır.
Kurhan’ı değerlendirelim:
İlk eleştirimdeki bu yaklaşımımı terk ediyorum. Kurhan, çifte standart falan uygulamıyor. Düpedüz suyu bulandırıyor, yalan söyleyen Yener Aksu’nun avukatlığını yapıyor. Türkiye tiyatrosunun kirlenme, kokma hızını ivmelendiriyor. Kurhan, kendisine biçtiği görevin hakkını yerine getiriyor.
Kurhan diyor ki:
..........Söz konusu Esatoğlu ve tiyatro eğitiminde cinsel taciz olduğunda oluşturduğum netliği, Halman’a verilen ödül konusunda oluşturmadığımı iddia etmektedir.
Kurhan’ı değerlendirelim:
O zaman öyle düşünüyordum. Şimdi öyle düşünmüyorum. Netlik metlik umurunda değil Kurhan’ın.
Kurhan diyor ki:
...........Bu eleştiri hakkındaki düşüncelerimi, Esatoğlu ve eğitimde cinsel taciz gündemini ele alacağım yazıda dile getireceğim.
Kurhan’ı değerlendirelim:
İnsanın, savunduğu bir davası olması ve bu davasının arkasında durması hoş bir şey. Bu konuda Kurhan’ı anlayabiliyorum. Ben nasıl ki TAKSAV’a karşı savaşımımda direnç gösteriyorsam, Kurhan’ın da Esatoğlu davasında direnç göstermesi son derecede olağan bir durum.
Kurhan diyor ki:
..........Kısaca tutumumu ifade edecek olursam: Sınır tanımaksızın taciz ve ifade özgürlüğünün ihlali gibi sorunlara gereken önemin verilmesi için, sosyalist hareketin insan hakları ve demokrasi mücadelesini temel alan bir çizgide yapılanmasının ve bunun gereklerini yerine getirmesinin şart olduğunu düşünüyorum.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Ben de bu konuda, farklı bir şey düşünmüyorum. Ama öncelikle kapımızın önünün (tiyatronun) kirlenmesine, kokmasına karşı çıkmamız gerekiyor. 12 Mart Faşizmi, tiyatromuzun kirlenmesine, kokmasına neden oluyor ve Kurhan buna ses çıkarmıyor. Ses çıkarmayarak, Türkiye tiyatrosunun hızla, hem de şimşek hızıyla kirlenmesine göz yumuyor.
Kurhan diyor ki:
..........Örneğin taciz ya da cinsiyetçilik karşıtı kaygılarla faşizm karşıtı kaygıların aynı potada eritilmesinin tutarlılık gereği olduğunu savunuyorum.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Hangi potada eritilirse eritilsin, isterse kuyumcu potasında eritilsin, faşizm karşıtı kaygı taşımayan, TAKSAV’ın Halman’a verdiği ödüle karşı çıkmayan, faşizmi savunur. Faşizmi savunan kişilerin taciz konusunda duyarlı olduklarını iddia etmeleri de pek samimi olmaz.
Kurhan diyor ki:
..........Son olarak: Ben de Hilmi Bulunmaz gibi, Halman’a verilen ödülün protesto edilmesinde epeyce öne çıkan, hem kendisi, hem Özgür Sahne, hem de ATB adına açıklamalar yapan Özgür Başkaya’nın ve tabii ki diğer muhatapların, Yenikapı Tiyatrosu’ndan Orçun Masatçı’nın sansür iddialarına vereceği yanıtı hâlâ beklemekteyim.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Önce bir yanlışı düzeltelim: "Özgür Sahne" değil, Özgür Tiyatro. Orçun Masatçı’nın iddiası, Özgür Başkaya yanıt verme isteğinde olmadığı için askıda kaldı. Ben, tiyatro sahnesinde herhangi bir suç işlenebileceği kanısında değilim. Ben, tartışmaların sürmesinden yanayım. Ancak, hiç kimse adına konuşma yetkisine sahip değilim.
Kurhan diyor ki:
..........Özgür Başkaya’nın Aydın Tiyatro-Drama Günleri üzerine yazdığı yazının, Orçun Masatçı’nın iddialarına yanıt olmadığını değil, somut bir yanıt içermediğini ve ibrenin olgusal ayrıntı içeren iddiaların lehine döndüğünü düşünmeye devam ediyorum.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Sen bilirsin. Nasıl istersen öyle düşün; Mimesisçe düşün, Mimesisçe yaz. Yineliyorum; ben, tiyatro sahnesinde, herhangi bir suç işleneceği kanısında değilim. Tiyatro sanatçılarının, suç işlemek için sahneyi kullanacakları kanısında değilim. Bu benim kanım.
Kurhan diyor ki:
..........Bu konuda Hilmi Bulunmaz gibi nötr pozisyonda değilim, ama Orçun Masatçı’nın iddialarının doğru olabileceği yönündeki kanaatimi de şimdilik tashihe açık bırakmayı ihmal etmiyorum.
Kurhan’ı değerlendirelim:
Nötr falan değilim. Özgür Başkaya’nın anti-faşist tavrını nasıl benimsiyorsam, Kültür Bakanlığı çanağı yalamasını öylece benimsemiyor, karşı çıkıyorum. Benim Başkaya yada bir başka birine diyet borcum yok. Başkaya, anti-faşist tavır göstererek, TAKSAV konusunda kendini kurtarmış oldu. Nasıl ki Kurhan TAKSAV'ı destekleyerek, 12 Mart Faşizmi’ne destek sunduysa, Başkaya da karşı çıkarak tavrını belli etmiş oldu.
***
Ayrıca bakınız: "Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"