16 Mart 2009 Pazartesi

Coşkun Büktel, A. Ertuğrul Timur, Mustafa Şükrü Demirkanlı!...

.
Yukarıdaki "sanat eseri"(!) Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) yönettiği(?) www.medyanoz.net sitesinde yayınlanmıştır!
.
Yukarıdaki "sanat eseri"(!) ile aşağıda yazısı bulunan Ömer F. Kurhan'ın hiçbir ilgisi yoktur. Kurhan'ın, yukarıdaki "sanat eseri"(!)ni yayınlayan Timur'la ilgisi vardır. Bu "sanat eseri"(!), "TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU" başlığına uygun olduğu için konulmuştur. Aşağıdaki yazıyı okuduğunuzda, Kurhan/Timur ilişkisi, kendiliğinden anlaşılacaktır. (HB)

***
.
Tiyatro Yayıncılığına Kısa Bir Bakış

Ömer F. Kurhan
.
Son dönemde, eski Tiyatrom yayıncısı Ertuğrul Timur Oyun sitesinde yayımlanan suçlamalara karşı yanıt hakkını kullanmaya çalışırken haksız ve sansür de içeren uygulamalara maruz kaldı. Bu duruma itiraz edince ben de benzer bir pozisyona düştüm. Bu nedenle, konuyla ilgili son açıklamalarımı meseleye duyarlı davrandığını gördüğüm Tiyatro Dergisi’ne göndermiştim.

Site yöneticisi Mustafa Demirkanlı dilersem tiyatroyla ilgili değişik konularda da yazı gönderebileceğim ve yazarlar köşesinde bir yer açabileceği mesajını iletti. Öncelikle bu teklifi nedeniyle kendisine teşekkür etmek isterim.
.
Yorum yazıları üretmek tiyatrocu kimliğimin sadece bir yönü olduğu için, zaman zaman yazı düzenimde aksamaların yaşanabileceğini belirtmek isterim. Yine de, tiyatro sanatının uygulamacı / yorumcu ayrımının keskin olmadığı bir geleneğe sahip olduğu düşünülecek olursa, meydana gelmesi olası aksamaların uzun sürelere yayılmayacağını umut ediyorum.
.
Tiyatro Dergisi’nin internet sitesinde işlemek istediğim ilk konu, son zamanlarda hayli kafa yorduğum tiyatro yayıncılığı olacak. Buradan, uyarıcı çıkışlarıyla tiyatro yayıncılığına odaklanmamı sağlayan Ertuğrul Timur’a ayrıca teşekkür etmek isterim. Umarım bu alanda yaşadığımız tartışmalar, çirkin ve ifade özgürlüğüne saygısızlık biçimi de alabilen yaklaşımların değil, üretici ve yapıcı çıkışların artmasına vesile olur.
.
***
.
Tiyatro yayıncılığına özel bir ilgi göstermem, 1988’den 2000’e kadar yayımlanmasında aktif roller üstlendiğim Mimesis’le başladı. Mimesis Boğaziçi Üniversitesi’nde bir kulüp (Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları) yayını olarak yayın hayatına girdi ve sonrasında akademik-kuramsal iddiasını arttırarak Boğaziçi Üniversitesi Yayınları arasında yerini aldı.
.
Mimesis’in ilk 12 yıllık dönemi, 12 Eylül darbesinin tiyatro üzerinde yarattığı hasarın hâlâ derinden hissedildiği ve göreli bir rahatlamaya karşın teatral daralma baskısının aşılamadığı bir döneme denk düşer. Yapmak istediğimiz, bu hasarı orasından burasından tamir etmek ve öncü bir duruşla yeni dönemin ihtiyaçlarına yanıt verebilmekti. Yirmi yılı aşkın bir süredir yayımlanan Mimesis, başından beri kitap-dergi formatını benimsemiş ve “akademik-kuramsal” diyebileceğimiz boşluğun doldurulması amacını taşımıştır. Hali hazırda bu kulvarda basılı tek yayın olmayı sürdürmektedir.
.
Aylık peryodlarla tiyatro alanında olup bitenlerin takip edilmesini sağlayan dergicilik kulvarının esas olarak 2000’lerde çeşitlendiğini görüyoruz. Bunun son örneği, Mart ayında ilk sayısı basılan Kavuklu’dur. 2005’te yayımlanmaya başlayan Sahne ve Mart ayı içinde onuncu sayısı yayımlanacak olan Yeni Tiyatro, iki aylık peryodlarla basılmaktadır. Şubat 2009 itibariyle 19. yılına giren Tiyatro Dergisi ise, 12 Eylül sonrası aylık tiyatro dergiciliği kulvarında en eski örnektir ve bugüne kadar 198 sayı basılmıştır. Dolayısıyla, 1991’den başlayarak aylık tiyatro dergisi kulvarındaki en uzun soluklu çıkışı temsil etmektedir.
.
1990’larda Mimesis kulvarındaki Tiyatro Anadolu ve yanlış hatırlamıyorsam iki ayda bir basılan Agon çok geçmeden yayın hayatından çekilmişlerdi. Tiyatrocu gençlerin “underground” nitelikte ve peryodik yayıncılığa geçme hedefi de taşıyan çeşitli denemelerden de söz etmek mümkündür. Bunlar arasında aklımda kalanlardan birisi, İstanbul İktisat Sahnesi’nin Dipsiz dergisidir. 1990’larda ciddi bir çıkışı yaşayan Kürtçe tiyatro alanında şu ya da bu kulvarda bir dergi yayıncılığı yapılmamış olması oldukça dikkat çekicidir. Bu, 2000’leri de içine alacak şekilde yaklaşık yirmi yıldır devam eden ciddi bir boşluğa işaret etmektedir.
.
Kitap yayıncılığı alanında Mitos Boyut’un sabırla ve zorlu dönemeçlerden geçerek 1990’lardan bugünlere geldiği ve nihayetinde kendisini kabul ettirdiği tarihsel bir evrimi vardır. Boğaziçi Üniversitesi Yayınları ya da BGST Yayınları bünyesinde özerk ya da bağımsız editoryal oluşumlar tarafından tiyatro kitapları dizilerinin yayımlanması ise, esas olarak 2000’lerdeki çeşitlenmeye işaret eder. Bir dönem Dost Kitabevi’nin de bu yönde bir açılım gerçekleştirdiğini hatırlamak gerekir. Kürtçe dilinde yayıncılığın ise, tiyatro kitaplarını özerk ya da bağımsız editöryal oluşumlar eliyle yayına hazırlaması bugüne kadar hayata geçmiş değildir. En fazla bazı denemelerden söz edilebilir.
.
Tiyatroyu perişan eden 1980’ler ve zorlu 1990’lar geride bırakılıp AB eksenli demokratikleşme vaadinin damgasını vurduğu 2000’lere gelindiğinde, bir tiyatro patlaması yaşandığını söyleyebiliriz. Bu dönemde meydana gelen çarpıcı bir olgu, yeni bir yayıncılık kulvarı açan tiyatro internet sitelerinin kurulmasıdır. Bilgisayar kullanımı ve internet erişiminin yayılması ve kitle medyasında tiyatronun önemsizleştirilmesi, internet yayıncılığına hayati bir önem kazandırdı. Bu alanda benim en fazla dikkatimi çeken girişim Ertuğrul Timur’un sahipliğini / editörlüğünü yapmış olduğu Tiyatrom’dur. Dinamik ve popüler bir haber-yorum sitesi olarak öne çıkan Tiyatrom, esas olarak 2000’lerde yükselen tiyatro dalgası üzerinde sörf yapan bir yayıncılık pratiği sergiledi.
.
Burada kullandığım “sörf yapma” deyimini Noam Chomsky’den aldığımı belirtmeliyim. Noam Chomsky, entelektüellerin sosyal hareketler üzerinde sörf yaptığını ve söylem ürettiğini söyler. Tiyatrom’u ayırt edici kılan, 2000’lerde tiyatro alanında yaşanan sosyal hareketlenmeyi (yükselen dalgayı) derinden hissetmesi ve internet yayıncılığını bu hareketlenme üzerine inşa etmesiydi.
.
Ertuğrul Timur’un sık sık dile getirmiş olduğu gibi, yeni dönemde büyük bir topluluk ve gösteri çeşitlenmesi vardır. İstanbul merkezli sayılabilecek bu vaka, zamanla Türkiye’nin değişik bölgelerine de yayılacaktır. Tiyatrom bu olguyu dayanak kabul etti ve “amatör” / yarı profesyonel / profesyonel ayrımı gözetmeden kapsamlı bir internet yayıncılığı yapılabileceğini gösterdi. Bu bağımsız tiyatro haberciliğinin devrim niteliğindeki bir atılımı olarak kabul edilebilir. Profesyonel olmayan tiyatro, ilk defa arka bahçe olmaktan kurtulmuş ve Tiyatrom’da istemediği kadar sesini yükseltme olanağı bulmuştu.
.
Pekiyi Tiyatrom niçin kapandı?
.
Bu sorunun yanıtını, tiyatro yayıncılığı alanında bir örnek-olay olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğüm Tiyatrom’a odaklanarak, bir sonraki yazımda vermeye çalışacağım.
.
Yazarın diğer yazılarına ulaşmak için: http://fkurhan.blogspot.com/

mailto:fkurhan@gmail.com
.
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)

***

Eski Tiyatrom Editörü Ertuğrul Timur’a Bir İtiraz ve Çağrı

Ömer F. Kurhan

Normalde Tiyatro Dergisi sitesine yazacağım ikinci yazı, 2000’li yıllardaki tiyatro patlaması üzerine inşa edilen Tiyatrom’un kapanmasını konu alacaktı. Fakat, Tiyatrom’un editörü Ertuğrul Timur ile Coşkun Büktel arasındaki tartışma bir kez daha canlanır gibi olduğu için, arada bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Şu sıralar, video ile kayıt altına alınmış, sadece kendilerinin bulunduğu bir ortamda bir tartışmanın koşullarını müzakere ediyorlar.

Ertuğrul Timur’un tiyatronun ruhuna uygun olarak tiyatrocuların tanıklığında tartışma önerisini hem Bulunmaz hem Büktel reddetmişlerdi. Çünkü yalnızlarmış ve taraftar sayıları azmış. Sanki dehşetli bir spor müsabakası yapılacak ve seyircinin sahaya inip bu ikisini dövme tehlikesi var. Dolayısıyla, tiyatrocuların tanıklığını ve sorularını kâbus gibi algılayan bu sanal âlem cengâverlerini hâlâ Ertuğrul Timur’un kale almasını doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Fakat nihayetinde kendi bireysel tercihidir; yan bir uğraş olarak yazılı belgelere bir de işitsel-görsel belgenin eklenmesi faydalı olabilir.

Pekiyi Ertuğrul Timur tarafından teknik ayrıntısı da verilen, profesyonel diyebileceğimiz ve hileli montajdı, eksiltmeydi vs. hiçbir kuşkuya olanak tanımayan şartlarda bir video tartışma gerçekleşir mi? Eğer Büktel ve Bulunmaz sözlerinin arkasında dururlarsa, şaşıracağımı peşinen söylemek isterim. Tiyatrocuların tanıklığını da aşağılamayı başaran bu “tiyatrocular”, kuyruğu dik tutmak için ortaya attıkları Tek’e Tek video tartışma önerisinin hayata geçirilebileceğini beklemiyorlardı. Fakat Ertuğrul Timur teknik altyapı, süre ve güvenilirlik şartlarını sağlama alan bir öneriyle karşılarına çıkmış bulunuyor. Bilmem kaçıncı kez daha zor duruma düşmüş durumdalar.

Bir görüşümü tekrar etmek istiyorum: Tiyatro ile ilişkisi tedavi edilemez görünen hayal kırıklıkları ve hınç duygularıyla biçimlenmiş bir yayıncılık anlayışını muhatap almak, demagoji üstüne kurulan sözde ifşaatçılığı teşhir etmenin ötesinde bir anlam ve öneme sahip değildir. Nitekim, kendileriyle yaşanmakta olan tartışmalarda gerçekte kamuoyunu ilgilendiren önemli birkaç noktanın netleştiğini görüyoruz:

1) İkinci bir “Theope”yi yoktan var etmekle suçladıkları ve iftiracı olmakla suçladıkları Özdemir Nutku’nun böyle bir eylem gerçekleştirmediği ortaya çıkmıştır. Evet, ikinci bir “Theope” yoktur, ama tıpkı Özdemir Nutku’nun Fransızca bilenler araştırsın diyerek ipucunu verdiği gibi, 17. yüzyıl sonunda dünyaya gelen bir Fransız yazarının (Abbé Prévost) bir Théophé’si vardır. Böylece akademik bir yanı da olan bir ihtilaf, Büktel’in hiç beklemediği bilimsel bir yönde evrim geçirmiş ve araştırma özürlü “iftira” suçlaması gözden düşmüştür.

2) Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının henüz yazılmamış, yani olmayan bir yazının da sansür edilebileceği gibi bir iddiayı şaka olsun diye değil, ciddi ciddi öne sürdüğü ortaya çıkmıştır. Öyle ki, saçma sapan sansür iddiasını sürdürebilmek adına, Ertuğrul Timur’un yaptığı ayrıntılı açıklamalar apaçık, örtülü, sinsi her türlü sansürün nesnesi haline getirilmiştir.

3) Aynı süreçte, Ertuğrul Timur’un sansür konusundaki tezlerini desteklediğim için benim de başıma benzer şeyler gelmiş ve yazılarım sinsi sansüre ve aşağılayıcı bir uygulamaya tabi tutulmuştur. Sonrasında, yazacağım yazıların sitelerinde yayımlanmasını artık onaylamadığımı bildirdiğim halde, yeni yazılarımı da aynen yayımlayarak aşağılama ısrarlarını sürdürmüş ve bu defa da yazar haklarını hiçe saymışlardır.

4) Tiyatro Dergisi tarafından Bulunmaz’ın Kültür Bakanlığı’nın “çanağını yalayanlar” listesinde olduğu, bir değil iki kere (yani yıllarca) devlet yardımı aldığı, bunu gizleyerek okurlarını aldattığı Tiyatro Dergisi tarafından açığa çıkarılmış ve teşhir edilmiştir. Bulunmaz’ın tavrı aldattığı okurlarından ve ikiyüzlü bir pozisyondan sövüp saydığı muhataplarından özür dilemek değil, kendisine sövüp saymak ve güya ne kadar acı çektiğini haykırmak olmuştur. İlk bakışta bir kendisini jiletlemediği kaldı izlenimi edinmek mümkündür; fakat tavrının samimiyetten yoksun olduğu ortaya çıkmıştır: Derdi müptelası olduğu sövüp sayma pratiğini sürdürmektir.

5) Başka bir vakada (2002’deki bir okuma tiyatrosu etkinliğinin tasarımcısı kim tartışmasında), Tiyatrom’un sansürcü ve tarafgir tutum sergilediği tezi, tartışma sahnesine “sürpriz” bir giriş yapan Mehmet Atak tarafından dile getirilmiş ve Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattı bu çıkışa can simidi muamelesi yapmak istemiştir. Fakat Mehmet Atak’ın açıklamalarının yalan ve çarpıtmalar içerdiği, Ertuğrul Timur’un araştırmacı yayıncılık dersi veren yanıtıyla açık ve seçik olarak gösterilmiştir. Bu aşamada, yarattığı temelsiz şaibeyle baş başa kalan Atak tartışmadan kaçma tavrı geliştirmiş ve geçici olarak dâhil olduğu Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattını kaderine terk etmiştir.

Sahneye entelektüel kimliği nedeniyle ciddiye alınması gereken yeni bir Mehmet Atak girerse, elbette ki tartışma devam edecektir. Yoksa bu yayıncılık hattının dürüstlük, açıklık, okur hakları, yazar hakları vs. adına neyi savunduğunu iddia ediyorsa zıddını ürettiği ayan beyan ortadadır.

Bütün bunlar olup biterken Ertuğrul Timur’a bir itirazım olduğunu belirtmek isterim: Tiyatro yayıncılığına tümden son verme kararını kabullenmemiz pek mümkün değildir. Tiyatrom’un bir yerden sonra sürdürülemez hale geldiği düşüncesine ben de katılıyorum. Zaten bir kişinin böyle bir yayının altından nasıl kalkabildiğine her zaman hayret etmişimdir. Fakat kapanmanın ne anlama geldiğini derli toplu ele alabilmeliyiz. Nostaljik bir anma eylemi gerçekleştirmek için değil, önümüzü görebilmek için…

Güncel tiyatro yayıncılığı araştırma, soruşturma ve tartışma süreçlerine odaklanarak mı kendisini var edecek, yoksa gönüllü ya da gönülsüz üç maymunculuk ile dedikodu siyaseti arasında sıkışıp kalacak mı? Asıl dert budur. Bu noktada, Ertuğrul Timur’dan bir şekilde tiyatro yayıncılığına dönmesini talep etmek hakkımızdır diye düşünmekteyim.

Dönüş danışmanlık biçiminde mi olur, haber dosyaları hazırlama biçiminde mi, yoksa daha kapsamlı sorumluluklar alarak mı, bilemiyorum. Fakat tecrübeli ve Tiyatrom’la yepyeni bir perspektif oluşturmuş bir yayıncının zaten aşırı kadro fakirliği içinde yüzen tiyatro yayıncılığı alanından çekilmesi, giderilmesi çok zor bir kan kaybına işaret etmektedir.

Nasıl bir eksiklik olduğu konusunda somut ve güncel bir örnek vermek istiyorum:

Son zamanlarda gündemleşen bir konu İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Yahya Kemal’in sansürlenip sansürlenmediğidir. Benim sansür ile oto-sansür karışımı olarak değerlendirdiğim “Yedi Tepeli Aşk” vakasının aksine, Yahya Kemal vakasında sansür iddiası epeyce zayıf görünmekte ve spekülasyon kokmaktadır. Bunu kesin bir dille söyleyemem. Oturup ayrıntılı bir araştırma yapmadım.

Pekiyi bu benim bir eksikliğim mi?

Hiç sanmıyorum. Sansür gibi önemli bir iddia karşısında okurlardan art arda yayımlanan haber ve yorumları tarayıp bulması, karşılaştırması, kanıtların niteliğini sorgulaması vs. bir yere kadar talep edilebilir. Üstelik tiyatro alanında tek tartışma konusu ya da gündem maddesi de bu değildir. Daha pek çok çarpıcı kabul edilebilecek gündem vardır. İşte tam bu noktada araştırmacı yayıncılığın devreye girmesi gerekmektedir.

Ertuğrul Timur’un “Mehmet Atak Dosyası” ortadadır. Böyle bir dosya hazırlama kapasitesine sahip kaç yayıncı var? Kadro fakirliğinin okur bilinci üzerinde yarattığı sonuçların yapıcı olduğu iddia edilemez herhalde. Kan kaybı derken bunu kast ediyorum. İşler iyiye gideceğine daha da kötüye gidiyor. Bulunmaz’dı, Büktel’di vs. bu kan kaybından besleniyorlar. Kopyala yapıştır, bir de kendine göre haber başlığı icat et, al sana tiyatro haberciliği…

Mantık bu olduğu için, İATP-G’nin özel gündem ve duyuru sitesini bile haber-yorum sitesi ilan ettiler. Çünkü gerçekte şahsi olan sitelerini kelimenin gerçek anlamında kamusal bir haber-yorum sitesi diye yutturmak gibi absürd bir şartlanma içindeler. Pekiyi asıl sorun onlar mı, yoksa tiyatro yayıncılığında kapatılması gereken boşluklar mı?

Tiyatro adına kelimenin gerçek anlamında kamusal bir yayıncılık yapmaya çalışan insanların sayısı gerçekte çok az ve iletişimleri oldukça zayıf. Ne sorunlarını ne de hedeflerini kendi aralarında ele aldıkları tek bir toplantı bile yapıldığını hatırlamıyorum; dolayısıyla kamuoyu da olan bitenlerden habersiz. Bu nedenle işe yapıcı ve pratik sonuçlara ulaşmayı hedefleyen iletişim kanalları açarak başlanması gerektiğini ve ne durumda olduğumuzu ciddiyetle çözümlemeye ihtiyaç duyduğumuzu düşünmekteyim.

Ömer F. Kurhan fkurhan@gmail.com

(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)