....................................A. Ertuğrul Timur
***
Ömer F. KURHAN: Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları
Normalde bu yazının OYUN sitesinde yayımlanması gerekirdi, fakat sinsi ve son olarak çöp sansürüne ben de uğradığım için (açık sansüre sadece Ertuğrul Timur maruz kaldı) konuyla ilgilendiğini gördüğüm sizin sitenize yollamak durumunda kaldım.
İyi çalışmalar...
Ömer F. KURHAN - 10 Mart 2009
Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları
Yaklaşık bir ay önce, benim BFK (Büktel'in Fanları Kulübü) üyesi olarak kabul ettiğim Feridun Çetinkaya, 2008 yılında yayın hayatına veda eden TİYATROM ve sahibi / editörü Ertuğrul Timur'a dönük sansürcü olma iddiasını gündeme getirdi. Bu iddiaya yer verilen yazının gerek Coşkun Büktel'in kişisel sitesinde gerekse Hilmi Bulunmaz'ın yönettiği OYUN'da yüceltilerek yayımlanmasının ardından, Ertuğrul Timur okur kimliğiyle yanıt verme hakkını kullandı ve sansür iddiasının sahiplerini ispata çağırdı.
Fakat Büktel ve Bulunmaz, bu çağrıya yanıt vermedikleri gibi, yaklaşık iki yıl önce Büktel'in yazılmamış bir yazısının (var olmayan, ama var olduğunda - yazıldığında - TİYATROM'da yayımlanmış yazısının) sansür edildiğini iddia etmeyi sürdürdüler. TİYATROM'da hakaret içeren yazıların yayımlanmaması ilkesine itiraz edemediler, fakat Ertuğrul Timur'un onlarca sayfa tutan açıklamaları, basit bir gerçeğin, yani var olmayan (yazılmamış) bir yazının zaten sansürlenemeyeceğini açıklamaya nedense yetmedi.
Hilmi Bulunmaz, BFK üyesi Çetinkaya'yı savunmak adına şunu iddia ediyordu: "Feridun Çetinkaya, "İATP-G 'Bazı' İnsan Hakları İhlallerine Karşı" başlıklı yazısında, benim "sıçıp sıvamak"lı yazımın sansürlenmesinden bahsetmiyor.Coşkun Büktel'in, o günlerde henüz yazılmamış yazısının, Timur tarafından sansürlenmesinden bahsediyor."
Büktel'in yazılmamış yazısına başrolün verildiği absürd sansür suçlaması giderek Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının dezenformasyon ve demagojiye saplandığına işaret ediyordu. Bu absürdizm karşısında Ertuğrul Timur'un ısrarlı açıklama ya da özür talebini sürdürmesi, çok iddialı oldukları "sıfır sansür" ilkesini tehdit etmeye başladı. Bugüne kadar, daha ziyade tartışmadan kaçırma taktikleriyle ayakta tuttukları polemik krallıkları çöktü; çünkü Ertuğrul Timur'un açıklama ya da özür talebini yazılı olarak sürdürmesi karşısında paralize oldular. Büktel fanlarından Feridun Çetinkaya da bekledikleri performansı gösterememiş ve çok çabuk pes etmişti.
Bu durum karşısında, Ertuğrul Timur'un yanıtını veremedikleri yazılarını gündemden düşürmek üzere arşive sepetleme taktiği uygulandı. OYUN sitesini takip altına alan Ertuğrul Timur "sinsi sansür" dediği bu tutumu deşifre edince, "yazılmamış yazıyı sansür" iddialarını sürdürmenin tek yolu kaldı: AÇIK SANSÜR. Böylece, "sıfır sansür" serüveni ifade özgürlüğünün açık ihlaliyle sonuçlanmış oldu.
Büktel içine düştükleri berbat pozisyonu yana yakıla açıklamaya çalışırken hâlâ mağdurları oynuyordu. Bir okur çıka gelmiş, yazılmamış (var olmayan) bir yazısını sansürü nedeniyle özür dilemesi gerekirken, ne yazık ki adını veremediği bazı güç odaklarının kışkırtmasıyla sitelerini art arda yazdığı yazılarla bloke etmeye çalışmıştı. Bir süre sinsi sansür ve açık sansürle direnmek zorunda kalmışlar, ama nihayet bir çözüm bulmuşlardı: Bir çöplük blogu açarak yazıları oraya yığmak. Böylece sansür yapma eylemlerine son verme ve "sıfır sansür" ilkelerini tekrardan hayata geçirme imkânı doğmuştu.
Gerçekten de, Ertuğrul Timur'un yanıt ya da özür talep eden yazıları "Timur'un Çöplüğü" adını verdikleri bloga sepetlendi. Açık sansür yerini hem sinsi hem aşağılayıcı sansüre bırakmıştı. Eğer Ertuğrul Timur'u destekler nitelikte bir yazı gönderirseniz onun da kaderi çöpü boylamaktı. Bunu tecrübe ederek öğrendim: Tabii ki küfür ve hakaret içermeyen bir yazım "iftira" ile suçlanarak sanal çöplüğe sepetlendi. Yani çöplüğe atılan sadece Ertuğrul Timur'un yazıları değildi. Böylece görüşlerine itiraz eden okur yorumlarını çöplüğe atmak gibi bir yayıncılık anlayışının sahipleri haline gelmeyi de başardılar.
Bununla da yetinmediler: Büktel'in yazısında hem kendilerine hem muhatap aldıkları insanlara dönük pornografi ve küfür içeren bir sayfaya "tek tıklamayla" ulaşılabilen bir link verdiler. Sayfaya bakıldığında kendilerini pornografik malzeme olarak kullanmış resimlere yer verildiği, buna karşılık onların da bu saldırıyı gerçekleştiren ve destekleyenlere "o... çocuğu" dedikleri görülüyordu. Aynı sayfanın altında ise, iki tiyatro yayıncısının resimleri verilerek "o... çocuklarına" iki örnek veriliyordu. Bu nedenle,İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi bu "tartışma" dosyasını hazırlarken, Büktel'in yana yakıla niçin sansüre başvurmak zorunda kaldıklarını anlatmaya çalıştığı yazısındaki linkleri silmek ve yazının sonuna bir uyarı notu düşmek zorunda kalmıştı.
Her şeye rağmen yapıcı çıkış yine Ertuğrul Timur'dan geldi. Gelin dedi, bu meseleyi tiyatrocuların huzurunda, katılmak isteyen herkesin gözü önünde tartışarak halledelim. Büktel zaten ilkesizlik çukurunda debelenmekle meşguldü. Bulunmaz ise, Fatih Altaylı'ya özenip bir Tek'e Tek programı önerdi. Büktel'in yol göstericiliğinde pornografi ve açık hakareti de meşru gören magazin yayımcılığının doğal bir sonucu olarak, internet ortamında bedavaya getirdiği Bulunmaz TV'de reytingini yükseltme hayalleri kurmaktaydı. Kısacası, sansür, hakaret, aşağılama vs derken, iş kamusal alana inmeye, tarafların serbestçe görüşlerini ifade edecekleri katılımcı bir tartışma ortamı yaratmaya gelince, anında toz olmayı tercih ettiler.
Tabii ki Ertuğrul Timur sosyalist ilkeler adına Hilmi Bulunmaz'ı güvenilir bulup derdini anlatabileceğini düşünmekle hata yaptı. Söylem yanıltıcı olabilir. "Leninist" ya da "anarko-komünist", hangi sosyalist tiyatrocu gün boyu iç içe yaşadığı işçiler dururken internet üzerinden toplamaya çalıştığı gençlerle tiyatro yapmaya kalkar? TİYATROM'a taciz ve tecavüz girişimlerini tahlil ederken işin sınıfsal boyutunu ve hayal kırıklıkları ile oluşmuş seçkinci tercihleri ihmal etmemekte fayda var. Bulunmaz'ın Beyoğlu kozmopolitizminin "radikal" ve de yaygaracı bileşeni olmak için gösterdiği yirmi yıllık çabayı değerlendirirken, içinden geldiği ve sonrasında yönetici pozisyon da aldığı emekçi ortama yabancılaşmasına mı dikkat edeceğiz, yoksa sanal âlemde esip savurmalarına mı?
Sonuç olarak Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının internet ortamında tiyatro yayıncılığına kattıkları nedir? Buna, hayal kırıklıkları ve hınç duygusunun besleyip büyüttüğü "sanal lümpenlik" diyebiliriz. Tiyatro ortamındaki çürümeden besleniyor ve kendi tarzlarında bu çürümenin tamamlayıcı ve teşvik edici bir kutbunu temsil ediyorlar. TİYATROM ve Ertuğrul Timur niçin onları rahatsız etti? Çünkü tiyatro yayıncılığı alanında bir dönem popüler açılım da içeren yapıcı bir girişim olmayı başarmıştı. Bu girişim varlık nedenlerinin ortadan kalkması anlamına geliyordu. Yapıcı emeği aşağılamaya, küfretmeye, sansürlemeye bu nedenle ihtiyaç duydular. Onlar yenilmişse, herkes yenilmeliydi.
Beklenmedik bir şekilde bu "tartışma" sürecine girilirken ben çok basit bir şey yapıyordum: Coşkun Büktel'in sahte entelektüel kabadayılığına ve "Theope" eksenli uydurmalarına meydan okuyordum. Tartışma daha başlangıç aşamasındayken söyleyecek bir sözü kalmadı. Yokluğunu ilan ettikleri ikinci Théophé'nin varlığı sadece bir ayrıntıdır. "Theope" aslında nasıl bir oyundur? İçinde tutarsızlıklar barındırır mı? Uzayıp giden "tiradları" Türkçe birer şiir harikası mı, yoksa yazarın savunduğu dünya görüşünü seyircinin kafasına çakmak üzere tasarlanmış nutuk atma denemeleri mi? İlk bakışta Antik Yunan tragedyası, daha çok Shakespeare tiyatrsou, biraz da Brecht tiyatrosunun harmanlandığı görülen bu eserin kurgusal aksaklıkları var mı? Gerçekten de Türk tiyatrosunun en hacimli ve kompleks eseri olma iddiasıyla yazılmış "Theope"nin ulaştığı gerçek sanatsal sonuçlar nelerdir?
Antik mitoloji eksenli Türkçe oyun yazma geleneğinin en birinç eseri o mudur? Güldürü niteliğindeki televizyon skeçleri ya da kısa oyunları ya da "tadımlık" dizi film diyalogları sanatsal olarak ne kadar ciddiye alınabilir?
Yıllar önce yanıtlanması gereken ve tiyatro alanındaki eleştiri kültürünün yerini tanıtımcılığa bırakması nedeniyle yanıtlanmamış bu ve benzeri soruları gündemime almış ve Büktel'in eleştirilerim karşısında vaat ettiği, ama bir türlü veremediği gümbürtülü yanıtını beklerken, TİYATROM etrafında bir tartışma başladı.
Tabii ki bu tartışmada bir tarafım: Bugüne kadar iyi niyetinden ve yapıcı olma kaygısından şüphe etmediğim bir medya ve tiyatro emekçisinin yanında olmak entelektüel sorumluluk gereğidir. Fakat, sansüre de batma başarısı gösteren sanal lümpenliğe itiraz etmenin çözüm olmadığı, çözüm için gerekli ayrıntı bir jest olduğu gerçeği unutulmamalıdır. TİYATROM geride en azından bilimsel araştırmanın ihtiyaç duyduğu zengin bir miras bıraktı. Aydınlanmanın savunusu adına tabii ki bu mirasın kirletilmesine ve hiçleştirilmesine itiraz edeceğiz.
Bu "tartışmanın" tiyatro adına önemli bir kazanımı, TİYATROM'un bıraktığı yapıcı mirasın açığa çıkarılması ve korunması olmuştur. Sanal lümpenliğin taciz ve tecavüz (daha kibar bir deyişle "vandalizm") girişimleri boşa çıkarılmış ve nihayetinde yapıcı bir sonuç elde edilmiştir. Aksi takdirde, bütün o yazılıp çizilenler sınırlı da olsa bir zaman kaybı olmanın ötesine geçemeyecekti.
Sıra bu kazanımın değerlendirilmesine gelmiştir.
Haber Giriş Tarihi: 11 Mart 2009
(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)
***
Hilmi Bulunmaz
12 Mart 2009
Ömer F. Kurhan, bize gönderdiği bir mektupta, artık yazılarına yer vermememizi istedi. Kurhan’ın, içinde bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği yazılarını, okurlarımızdan gizleyemeyeceğimiz için yayınlamak zorundayız. Kurhan, yazılarına yer vermememizi istiyorsa, yazılarında bizim adımızı geçirmemesi, bizi konu etmemesi, bizden bahsetmemesi gerekiyor. Biz, talimatlarla yazı yazan, talimatlarla yazı kaldıran yada talimatlarla yazı yazmaktan vazgeçen insanlar değiliz. Kurhan, talimat vermeyi bırakmalı. Ne yapacağımıza Kurhan değil, biz karar veririz.A. Ertuğrul Timur’un iftira içeren çöp değerindeki yazılarını, İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu - Girişim Yayıncılık İnisiyatifi, nasıl ki ayrı bir bölüm (blog) oluşturarak sunuyorsa, biz de, Timur ve Kurhan’ın, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği ve iftira içeren çöp değerindeki yazılarını, "Timur’un Çöp Kutusu"nda yayınlamayı sürdürüyoruz. Kurhan, Mustafa Demirkanlı'nın sahibi olduğu www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde "Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları" başlıklı bir yazı yayımladı. Kurhan’ın, içinde bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği söz konusu yazısını "Timur’un Çöp Kutusu" bölümünde bir tıkla bulup okuyabilirsiniz. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)
***
Gündeminize dair
Ertuğrul Timur <aetimur@gmail.com>kimetiyatroyun@gmail.com
tarih12 Mart 2009 Perşembe 00:48
Merhaba Hilmi bey,
Ana sayfanızı işgal ederek sizi bloke ettiğimi, etmek isteyenlere alet olduğumu iddia etmiştiniz ve benim kendimi savunma hakkımı
elimden alarak çöp kutunuza layık görmüştünüz.
Merakla şu bloke olmaması için beni sansürlediğiniz gündeminizi beklemekteydim ve bu önemli gündemin bloke olmaması
içinde sessizliğimi korumaktaydım.
Fakat gündeminizde birer satır yeni eklenmiş üç beş yazı dışında bir şey göremedim "Acaba ben bunları mı bloke ediyordum?" diye kendimi
sormaktan alıkoyamadım tabi.
Ayrıca madem ki benimle ilgili konuların yer alması bloğunuzu bloke ediyorsa neden hala benimle ilgili Coşkun Büktel'in yazılarını
taşıyarak bu kez de siz kendi kendinizin o çok önemli bloke olmaması gereken gündeminizi bloke ediyorsunuz bunu da merak ettim tabi.
Ayrıca madem ki bunlar sizin ana blogunuzda yer alacaksa ve ana sayfanızda yer alacaksa yanıt haklarının da aynı yayında olması gerekmez mi
iddiaları tiyatroyun.blog da buna cevapları farklı bir blogda yayınlamak da nasıl bir adalet acaba?
Ve yine ayrıca Sayın Mehmet Atak'a yarın akşama dek süre vererek yanıt istedim
ondan gelecek yanıtla birlikte bu konuda sizin bile çok şaşıracağınız bir çok belge, bilgi, döküman ve şahitle bir yanıtım yer alacak
Ben artık sinsi sansür mekanizması uyguladığınız için sitenize yazı yollamayı asla düşünmüyorum AMA
belki siz ve Coşkun Büktel Ertuğrul Timur için değil ama OKURLARIMIZ İÇİN bunu taşıyalım da okurlarımızı yanıltmış olmayalım, eşek
yerine koymuş olmayalım diye düşünerek haber vermek istedim. Hayır okurların zaten haberi olacak zira artık sizin kapatmaya çalıştığınız sesim
gemen tüm diğer tiyatro sitelerinden ve çok sayıda tiyatro dışı siteden birden duyulacak sağolsunlar her biri sansürünüze karşı dayanışma örneği veriyorlar ben
sadece sizin okurlarınız karşısında onları eksik bilgilendirmeniz, onları eşek yerine koymanız konusunda son bir bilgilendirme yapayım istedim
Son not olarak Az önce Kültür Bakanlığından 2 yıl boyunca aldığınız yardımı okudum, inanın bu kadarı beni bile şaşırttı. Tabi zaman zaman hepimiz hatalar yapabiliriz siz de
yapabilirsiniz ama keşke bunu siz özeleştiri olarak çok daha önce hatta bu yardımlar konusunu daha ilk haber yaptığınızda açıklasaydınız.
Bu sizinle yapacağım son samimi yazışmadır, kısa zamanda bir duyuru yayımlayarak bundan böyle hiç bir şekilde cevap hakkı olarak dahi sitenizde yazmayacağımı
duyuracağım
İyi geceler
***
Ömer F. Kurhan: H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama
Kültür Bakanlığı’ndan Yıllarca Yardım Aldığı Ortaya Çıkarılan Hilmi Bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama
Son dönemde sansürün her çeşidine batan OYUN’a artık yazılı açıklama yollamayacağıma ve hiçbir şekilde yazılarımın yayımlanmasını istemediğime dair kısa bir mail yollayarak Bulunmaz’a bildirmiştim. Sansür tartışmasında yolun sonuna gelindi: Sansürle suçlayanların sansürcü oldukları ortaya çıktı. Dolayısıyla Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattına şöyle ya da böyle dürüst ve açıklıktan yana bir haber kaynağı değeri biçmek imkansız hale geldi.
Bu yayıncılık hattının kamusal sorumluluk adına teşhirin ötesinde ciddiye alınmaması gerektiği doğru bir düşüncedir. Nitekim Tiyatro Dergisi, olgusal olarak farklı, ama "sansürle suçla, sansür yap" mantığıyla bire bir örtüşen bir gerçeği kamuoyunun bilgisine sunmuş: Yıllardır Kültür Bakanlığı’ndan yardım alanları lanetleyen Bulunmaz, aynı yardımı Bulunmaz Tiyatro adına almış.
Bulunmaz da ister istemez yirmi yıla yakın bir süre kamuoyundan sakladığı bu gerçeği itiraf ediyor. Bu arada benim ismimi de vererek aslında bu gerçeği saklamadığını, bir hafta önce bir sohbet sırasında bana da bildirdiğini söylemiş.
Madem ki kendisi açıklamış, öyleyse benim de rahatlıkla konuşmamın önü açılmıştır. Kişisel yazışmalarda ya da sohbetlerde insanların kendi aralarında belirsiz bir şekilde konuştuklarını araştırıp soruşturmadan kamuoyuna açıklamak gibi bir anlayışın sahibi değilim. Başka türlü, magazin yayıncılığına bir katkı da siz yapmış olursunuz. Nitekim, bir hafta önce kendisiyle yaptığım görüşmenin ardından sert eleştiriler kaleme aldığım ve bu nedenle Ertuğrul Timur’un peşi sıra sinsi sansür uygulamasının mağduru haline geldiğim halde, bu konuya hiç değinmediğim ve aleyhine kullanmadığım fark edilecektir.
Kültür Bakanlığı yardımı bahsi açıldığında edindiğim ilk izlenim, Kültür Bakanlığı “çanağı yaladığı” gerçeğinin Sayın Demirkanlı tarafından yüzüne vurulacağını tahmin ettiği şeklindeydi. Buna rağmen gerçeği kamuoyundan saklamaya devam etmesi beni şaşırtmıştı. Ama yine de bir sıkıntı yaşadığı belliydi. Sohbetimizde verdiği bilginin çarpık olduğunu söyleyebilirim. Şöyle ki, kendisi Kültür Bakanlığı yardımı alma gafletine düştüğünü söylemiş, ama bu eylemi iki kez üst üste, yani yıllara yayılacak şekilde gerçekleştirdiğini söylememişti. Tiyatro Dergisi’nden bunu öğrendiğimde çok şaşırdım. İşte bu nedenle yazıp çizerken dedikodudan uzak durmakta fayda vardır; araştırıp soruştururken hiç beklemediğiniz sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.
İnsan bir an gaflete düşerek inanmadığı bir eylem gerçekleştirebilir, ama bu eylem ikinci kere tekrar ettiğinde bir anlık gaflet açıklaması artık inandırıcı olmaz. Hukuk sisteminde de böyledir: Aynı suçun bir kere işlenmesi başka, iki kere üst üste işlenmesi başkadır. İkinci kere aynı suç işlendiğinde, ceza artar da artar.
Dolayısıyla şapka düşünce, Bulunmaz’ın kendisini lanetlemesi ve hatta sözle taciz etmesi inandırıcı olamıyor. Yirmi yıla yakın bir süre kamuoyundan Kültür Bakanlığı’ndan yardım aldığı gerçeğini gizlemekle kalmadı, yardımı alanlara ağır bir dille, yeri geldiğinde sövüp sayarak saldırdı. Bu saldırı ciddi bir özeleştirinin ardından gelmiş olsaydı, her şeye rağmen bir inandırıcılığı olabilirdi. Fakat ne zaman ki Tiyatro Dergisi gerçeği açıklıyor, o zaman ortaya çıkıp yirmi yıla yakın bir süre kamuoyundan gizlediği “çanak yalama” eyleminde bulunduğunu itiraf ediyor. Bu şekilde Kültür Bakanlığı yardımını samimi bir şekilde eleştirenleri de zor durumda bırakıyor. En azgın “eleştirmenimizin” hali ortada: Yirmi yıla yakın bir süre kamuoyunu aldatmış.
Her şeye rağmen Bulunmaz biraz samimiyse, hesap vermesi gereken bir kamuoyu olduğunu kabul eder ve kamuoyunu bir değil, iki değil, üç de değil, yirmi yıla yakın bir süre aldattığı için özür diler. Bu yetmez; “çanak yalama” eyleminden sorumlu tutarak saldırdığı muhataplarından da ikiyüzlü tutumundan dolayı özür diler. Kendisinin bu teşhir nedeniyle Tiyatro Dergisi’ne bir teşekkür borcu olduğunu anlaması gerekir. Kamuoyunu aldatma eyleminin ve içine düştüğü ikiyüzlü konumun 20. zafer yılına girmesini Tiyatro Dergisi engellemiş ve kendisine ciddi bir özeleştiri verme olanağı yaratmıştır.
Fakat Tiyatro Dergisi’nin haberine baktığımızda, Bulunmaz’ın bu fırsatı değerlendirmeye pek niyetli olmadığı anlaşılmaktadır. Saniyeler içinde kendisine dönük sözlü tacizini “dış mihraklara” yönlendirmeye hazırlandığı görülmektedir. Sorun şu ki, inandırıcılığını tamamen kaybetmiştir.
Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının en zor günlerini yaşadığına kuşku yoktur. Sıfır sansürcüyüz diyorlar, sansürcülükten yıldızlı on alıyorlar; belgelerle konuşuruz diyorlar, yazılmamış bir yazının sansürlendiğini iddia ediyorlar; Kültür Bakanlığı “çanağı yalayanları” lanetliyorlar, lanetliler listesinde olduklarını saklıyorlar... Mikro ölçekli bu skandallar zinciri daha ne kadar uzar? Tahmin etmek gerçekten de kolay değil.
En son, TİYATROM ve Ertuğrul Timur’a ithamlarda bulunan Mehmet Atak’ın Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattını desteklediğini gördük. Bana göre onun bu tartışmaya katkısı dedikoduyla sınırlı kalmayacak ve uzayıp giden mikro skandallar zincirine bir halka da o ekleyecek.
Bu arada dikkatleri çekmiş midir bilemiyorum, Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattı yazar haklarına ve iradesine karşı da bir saldırı başlatmış durumda. Tiyatro Dergisi’nde yayımlanan “Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları” adlı yazım çöplüğe çevirmeye karar verdikleri OYUN sitesinde yayımlanmış. Böylece, Büktel’in yazar hakları bağlamında verdiğini iddia ettiği yirmi yıllık mücadelenin nasıl bir anlayışın ürünü olduğunu da göstermiş oldular. Yazar haklarını savunduklarını iddia edenler, yazar haklarını çiğnemeyi olağanlaştırıyor ve yazdıklarını gasp ediyorlar.
(12 Mart 2009)
***
Kurhan'dan:
"Zorunlu Bir Açıklama
Sayın Bulunmaz, İki kere üst üste, yani yıllara yayılacak şekilde Kültür Bakanlığı yardımı almış olmanız Tiyatro Dergisi tarafından ifşa edilince, bir açıklama yapma gereği duymuş ve ismimi zikretme gereği duymuşsunuz. Hakkınızda yazdığımda haber verme ilkesine bağlı kalarak, knuya açıklık getirmek üzere yazdığım yazının linkini veriyorum: http://fkurhan.blogspot.com/2009/03/kultur-bakanlgndan-yllarca-yardm-aldg.html Sizden yayımlanmamasını talep ettiğim ve yayımlanmasını onaylamayacağımı belirttiğim bir yazımı çöplüğe çevirme kararı aldığınız sitenizde yayımlamanız, yazar haklarını ve iradesini tanımadığınızın bir kanıtıdır. Yazı sizi de bağladığı için alıntı yapmanızı ya da link vermenizi tabii ki anlayışla karşılarım. Ama tamamını alıp yayımlamanız, bir gasp etme eylemidir. Sözkonusu yazı anonim ya da kolektif bir ürün değildir. Şahsıma ait ve nerede yayımlanacağı konusunda karar alma hakkına sahip olduğum bir yazıdır. Böylece, Büktel'in yazar haklarına verdiğiniz önemin şahsi ve a-kamusa niteliği de açığa çıkmış oluyor. Şu anda yazarın iradesini tanımayan bir yayıncılık anlayışının temsilcileri durumundasınız. Ömer F. Kurhan"
***
Hilmi Bulunmaz
13 Mart 2009
Kurhan, bize gönderdiği yeni bir "açıklama"yla, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği ve tıka basa iftiralarla dolu çöp değerindeki "H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama" yazısının tamamını değil, sadece bir kısmını yayınlamamızı istiyor:
.........."Yazı sizi de bağladığı için alıntı yapmanızı ya da link vermenizi tabii ki anlayışla karşılarım. Ama tamamını alıp yayımlamanız, bir gasp etme eylemidir."
diyor.
Kurhan'ın, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği yazılarının (bize hangi bağlamda iftira ettiğini okurlarımızdan gizleyemeyeceğimiz için), tabii ki tamamını yayınlamak zorundayız. Kurhan'ın bizi konu ettiği yazılarının tamamını değil de, bir kısmını sunduğumuzda, okurlarımızın bize atılan iftiraları öğrenme hakkını gasp etmiş oluruz. Denebilir ki; "link verirsin olur biter." Tecrübemiz bize şunu gösterdi; iftirayı, sansürü, kara çalmayı, yalan söylemeyi "meslek" edinmiş kişilerin ne yapacağı belli olmaz. A. Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) yaptığı sansürler, attığı "Yaşasın Sansür" sloganı belleklerde yankılarını sürdürürken, Timur'dan çok Timurcu Kurhan'a güvenemeyiz. Link verdiğimizde, okurlarımızın karşısına böyle bir yazı çıkmayabilir.
Ayrıca, "Timur'a zarar vermek için mafyavari usullerle Trabzon'dan adam getirttiğimize dair iftirası için kanıt göstermesi veya özür dilemesi şartını" (CB) unutmuş değiliz. Timur ve Timur'dan çok Timurcu Kurhan, "Trabzon'dan adam getirttiğimiz" iftirası için kanıt göstermedikleri yada özür dilemedikleri sürece, tıka basa iftiralarla dolu olmasa bile, hatta hiç iftira içermese bile, onların yazılarına çöp muamelesi yapmayı sürdüreceğiz.
Kurhan, Mustafa Demirkanlı'nın sahibi olduğu www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde "H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama" başlığıyla yayımladığı yazısında, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği için, yazısını "Timur’un Çöp Kutusu" bölümünde yayınlıyoruz. Kurhan'ın yazısını bir tıkla bulup okuyabilirsiniz. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)
***
Kendimi ihbar ediyorum! yarın yine ecinliler bana gelecek...
kimdenErtuğrul Timur
kimetiyatroyun@gmail.com,
buktel@yahoo.com,
fkurhan@gmail.com,
Mustafa Demirkanlı
tarih13 Mart 2009 Cuma 01:11
konuKendimi ihbar ediyorum! yarın yine ecinliler bana gelecek...
gönderengmail.com
ayrıntıları gizle 01:11 (20 saat önce) Yanıtla
Baylar !
Mehmet Atak bazı iddialarla 7 yıl aradan sonra 7 yıl önceki etkinliğine 2004 de yanlış haber yapıldığı
düzeltme yazısının da tiyatrom'ca yayınlanmadığı iddiasında bulunmuş Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel
ise bunu son dönemlerde kendilerine acımasızca ithamlarla sorular yönelten bana karşı yeni bir saldırı aracı
olarak kullanmayı, tiyatrom'da bugüne dek yayınlanmamış tek yazı küfürlü sövgülü yazı dışında da, hak ettikleri tutum gereği
kendilerine konan ambargo dışında da sansürcülüğe belge sayarak tam da ihtiyaç duydukları anda can simidi gibi gelen
bu iddiaya araştırmadan, incelemeden atlayıvermişlerdi.
Sayın Mehmet Atak'a konuyla ilgili 2 kez email yollayarak bazı sorular yöneltmiştim.
Fakat Sayın Atak oldukça nazik, ama bu konuda yazmak yerine ilkinde cumartesi anneleri, mahkum çocuklar için ne denli çok çaba sarf
ettiğini, zamanını nasıl bunlara ayırdığını anlattığı kısa bir yanıt vermiş, ikinci mailime ve somut sorularıma ise
yanıt vermemiştir.
Gerekli belgeler, dökümanlar tarafımdan toparlanmış ve yarın sabahtan itibaren tarafımdan yazıya dökülmeye başlanacaktır.
Arkamda bir ekip olduğundan, bir teorisyenler grubu yada uzaylılar olduğundan, yada belki de iyi saatte olsunların bana
yardımcı olduğundan şüphelenen artık sayınlık mertebesini çoktan kaybetmiş komik beyler diliyorlarsa yarın sabahtan itibaren bir adam tahsis ederek bu yazıyı her satırı ile
benim kaleme aldığıma tanıklık ettirebilirler.
Bilginize...
***
Ömer F. KURHAN: Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları
Normalde bu yazının OYUN sitesinde yayımlanması gerekirdi, fakat sinsi ve son olarak çöp sansürüne ben de uğradığım için (açık sansüre sadece Ertuğrul Timur maruz kaldı) konuyla ilgilendiğini gördüğüm sizin sitenize yollamak durumunda kaldım.
İyi çalışmalar...
Ömer F. KURHAN - 10 Mart 2009
Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları
Yaklaşık bir ay önce, benim BFK (Büktel'in Fanları Kulübü) üyesi olarak kabul ettiğim Feridun Çetinkaya, 2008 yılında yayın hayatına veda eden TİYATROM ve sahibi / editörü Ertuğrul Timur'a dönük sansürcü olma iddiasını gündeme getirdi. Bu iddiaya yer verilen yazının gerek Coşkun Büktel'in kişisel sitesinde gerekse Hilmi Bulunmaz'ın yönettiği OYUN'da yüceltilerek yayımlanmasının ardından, Ertuğrul Timur okur kimliğiyle yanıt verme hakkını kullandı ve sansür iddiasının sahiplerini ispata çağırdı.
Fakat Büktel ve Bulunmaz, bu çağrıya yanıt vermedikleri gibi, yaklaşık iki yıl önce Büktel'in yazılmamış bir yazısının (var olmayan, ama var olduğunda - yazıldığında - TİYATROM'da yayımlanmış yazısının) sansür edildiğini iddia etmeyi sürdürdüler. TİYATROM'da hakaret içeren yazıların yayımlanmaması ilkesine itiraz edemediler, fakat Ertuğrul Timur'un onlarca sayfa tutan açıklamaları, basit bir gerçeğin, yani var olmayan (yazılmamış) bir yazının zaten sansürlenemeyeceğini açıklamaya nedense yetmedi.
Hilmi Bulunmaz, BFK üyesi Çetinkaya'yı savunmak adına şunu iddia ediyordu: "Feridun Çetinkaya, "İATP-G 'Bazı' İnsan Hakları İhlallerine Karşı" başlıklı yazısında, benim "sıçıp sıvamak"lı yazımın sansürlenmesinden bahsetmiyor.Coşkun Büktel'in, o günlerde henüz yazılmamış yazısının, Timur tarafından sansürlenmesinden bahsediyor."
Büktel'in yazılmamış yazısına başrolün verildiği absürd sansür suçlaması giderek Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının dezenformasyon ve demagojiye saplandığına işaret ediyordu. Bu absürdizm karşısında Ertuğrul Timur'un ısrarlı açıklama ya da özür talebini sürdürmesi, çok iddialı oldukları "sıfır sansür" ilkesini tehdit etmeye başladı. Bugüne kadar, daha ziyade tartışmadan kaçırma taktikleriyle ayakta tuttukları polemik krallıkları çöktü; çünkü Ertuğrul Timur'un açıklama ya da özür talebini yazılı olarak sürdürmesi karşısında paralize oldular. Büktel fanlarından Feridun Çetinkaya da bekledikleri performansı gösterememiş ve çok çabuk pes etmişti.
Bu durum karşısında, Ertuğrul Timur'un yanıtını veremedikleri yazılarını gündemden düşürmek üzere arşive sepetleme taktiği uygulandı. OYUN sitesini takip altına alan Ertuğrul Timur "sinsi sansür" dediği bu tutumu deşifre edince, "yazılmamış yazıyı sansür" iddialarını sürdürmenin tek yolu kaldı: AÇIK SANSÜR. Böylece, "sıfır sansür" serüveni ifade özgürlüğünün açık ihlaliyle sonuçlanmış oldu.
Büktel içine düştükleri berbat pozisyonu yana yakıla açıklamaya çalışırken hâlâ mağdurları oynuyordu. Bir okur çıka gelmiş, yazılmamış (var olmayan) bir yazısını sansürü nedeniyle özür dilemesi gerekirken, ne yazık ki adını veremediği bazı güç odaklarının kışkırtmasıyla sitelerini art arda yazdığı yazılarla bloke etmeye çalışmıştı. Bir süre sinsi sansür ve açık sansürle direnmek zorunda kalmışlar, ama nihayet bir çözüm bulmuşlardı: Bir çöplük blogu açarak yazıları oraya yığmak. Böylece sansür yapma eylemlerine son verme ve "sıfır sansür" ilkelerini tekrardan hayata geçirme imkânı doğmuştu.
Gerçekten de, Ertuğrul Timur'un yanıt ya da özür talep eden yazıları "Timur'un Çöplüğü" adını verdikleri bloga sepetlendi. Açık sansür yerini hem sinsi hem aşağılayıcı sansüre bırakmıştı. Eğer Ertuğrul Timur'u destekler nitelikte bir yazı gönderirseniz onun da kaderi çöpü boylamaktı. Bunu tecrübe ederek öğrendim: Tabii ki küfür ve hakaret içermeyen bir yazım "iftira" ile suçlanarak sanal çöplüğe sepetlendi. Yani çöplüğe atılan sadece Ertuğrul Timur'un yazıları değildi. Böylece görüşlerine itiraz eden okur yorumlarını çöplüğe atmak gibi bir yayıncılık anlayışının sahipleri haline gelmeyi de başardılar.
Bununla da yetinmediler: Büktel'in yazısında hem kendilerine hem muhatap aldıkları insanlara dönük pornografi ve küfür içeren bir sayfaya "tek tıklamayla" ulaşılabilen bir link verdiler. Sayfaya bakıldığında kendilerini pornografik malzeme olarak kullanmış resimlere yer verildiği, buna karşılık onların da bu saldırıyı gerçekleştiren ve destekleyenlere "o... çocuğu" dedikleri görülüyordu. Aynı sayfanın altında ise, iki tiyatro yayıncısının resimleri verilerek "o... çocuklarına" iki örnek veriliyordu. Bu nedenle,İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi bu "tartışma" dosyasını hazırlarken, Büktel'in yana yakıla niçin sansüre başvurmak zorunda kaldıklarını anlatmaya çalıştığı yazısındaki linkleri silmek ve yazının sonuna bir uyarı notu düşmek zorunda kalmıştı.
Her şeye rağmen yapıcı çıkış yine Ertuğrul Timur'dan geldi. Gelin dedi, bu meseleyi tiyatrocuların huzurunda, katılmak isteyen herkesin gözü önünde tartışarak halledelim. Büktel zaten ilkesizlik çukurunda debelenmekle meşguldü. Bulunmaz ise, Fatih Altaylı'ya özenip bir Tek'e Tek programı önerdi. Büktel'in yol göstericiliğinde pornografi ve açık hakareti de meşru gören magazin yayımcılığının doğal bir sonucu olarak, internet ortamında bedavaya getirdiği Bulunmaz TV'de reytingini yükseltme hayalleri kurmaktaydı. Kısacası, sansür, hakaret, aşağılama vs derken, iş kamusal alana inmeye, tarafların serbestçe görüşlerini ifade edecekleri katılımcı bir tartışma ortamı yaratmaya gelince, anında toz olmayı tercih ettiler.
Tabii ki Ertuğrul Timur sosyalist ilkeler adına Hilmi Bulunmaz'ı güvenilir bulup derdini anlatabileceğini düşünmekle hata yaptı. Söylem yanıltıcı olabilir. "Leninist" ya da "anarko-komünist", hangi sosyalist tiyatrocu gün boyu iç içe yaşadığı işçiler dururken internet üzerinden toplamaya çalıştığı gençlerle tiyatro yapmaya kalkar? TİYATROM'a taciz ve tecavüz girişimlerini tahlil ederken işin sınıfsal boyutunu ve hayal kırıklıkları ile oluşmuş seçkinci tercihleri ihmal etmemekte fayda var. Bulunmaz'ın Beyoğlu kozmopolitizminin "radikal" ve de yaygaracı bileşeni olmak için gösterdiği yirmi yıllık çabayı değerlendirirken, içinden geldiği ve sonrasında yönetici pozisyon da aldığı emekçi ortama yabancılaşmasına mı dikkat edeceğiz, yoksa sanal âlemde esip savurmalarına mı?
Sonuç olarak Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının internet ortamında tiyatro yayıncılığına kattıkları nedir? Buna, hayal kırıklıkları ve hınç duygusunun besleyip büyüttüğü "sanal lümpenlik" diyebiliriz. Tiyatro ortamındaki çürümeden besleniyor ve kendi tarzlarında bu çürümenin tamamlayıcı ve teşvik edici bir kutbunu temsil ediyorlar. TİYATROM ve Ertuğrul Timur niçin onları rahatsız etti? Çünkü tiyatro yayıncılığı alanında bir dönem popüler açılım da içeren yapıcı bir girişim olmayı başarmıştı. Bu girişim varlık nedenlerinin ortadan kalkması anlamına geliyordu. Yapıcı emeği aşağılamaya, küfretmeye, sansürlemeye bu nedenle ihtiyaç duydular. Onlar yenilmişse, herkes yenilmeliydi.
Beklenmedik bir şekilde bu "tartışma" sürecine girilirken ben çok basit bir şey yapıyordum: Coşkun Büktel'in sahte entelektüel kabadayılığına ve "Theope" eksenli uydurmalarına meydan okuyordum. Tartışma daha başlangıç aşamasındayken söyleyecek bir sözü kalmadı. Yokluğunu ilan ettikleri ikinci Théophé'nin varlığı sadece bir ayrıntıdır. "Theope" aslında nasıl bir oyundur? İçinde tutarsızlıklar barındırır mı? Uzayıp giden "tiradları" Türkçe birer şiir harikası mı, yoksa yazarın savunduğu dünya görüşünü seyircinin kafasına çakmak üzere tasarlanmış nutuk atma denemeleri mi? İlk bakışta Antik Yunan tragedyası, daha çok Shakespeare tiyatrsou, biraz da Brecht tiyatrosunun harmanlandığı görülen bu eserin kurgusal aksaklıkları var mı? Gerçekten de Türk tiyatrosunun en hacimli ve kompleks eseri olma iddiasıyla yazılmış "Theope"nin ulaştığı gerçek sanatsal sonuçlar nelerdir?
Antik mitoloji eksenli Türkçe oyun yazma geleneğinin en birinç eseri o mudur? Güldürü niteliğindeki televizyon skeçleri ya da kısa oyunları ya da "tadımlık" dizi film diyalogları sanatsal olarak ne kadar ciddiye alınabilir?
Yıllar önce yanıtlanması gereken ve tiyatro alanındaki eleştiri kültürünün yerini tanıtımcılığa bırakması nedeniyle yanıtlanmamış bu ve benzeri soruları gündemime almış ve Büktel'in eleştirilerim karşısında vaat ettiği, ama bir türlü veremediği gümbürtülü yanıtını beklerken, TİYATROM etrafında bir tartışma başladı.
Tabii ki bu tartışmada bir tarafım: Bugüne kadar iyi niyetinden ve yapıcı olma kaygısından şüphe etmediğim bir medya ve tiyatro emekçisinin yanında olmak entelektüel sorumluluk gereğidir. Fakat, sansüre de batma başarısı gösteren sanal lümpenliğe itiraz etmenin çözüm olmadığı, çözüm için gerekli ayrıntı bir jest olduğu gerçeği unutulmamalıdır. TİYATROM geride en azından bilimsel araştırmanın ihtiyaç duyduğu zengin bir miras bıraktı. Aydınlanmanın savunusu adına tabii ki bu mirasın kirletilmesine ve hiçleştirilmesine itiraz edeceğiz.
Bu "tartışmanın" tiyatro adına önemli bir kazanımı, TİYATROM'un bıraktığı yapıcı mirasın açığa çıkarılması ve korunması olmuştur. Sanal lümpenliğin taciz ve tecavüz (daha kibar bir deyişle "vandalizm") girişimleri boşa çıkarılmış ve nihayetinde yapıcı bir sonuç elde edilmiştir. Aksi takdirde, bütün o yazılıp çizilenler sınırlı da olsa bir zaman kaybı olmanın ötesine geçemeyecekti.
Sıra bu kazanımın değerlendirilmesine gelmiştir.
Haber Giriş Tarihi: 11 Mart 2009
(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)
***
Hilmi Bulunmaz
12 Mart 2009
Ömer F. Kurhan, bize gönderdiği bir mektupta, artık yazılarına yer vermememizi istedi. Kurhan’ın, içinde bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği yazılarını, okurlarımızdan gizleyemeyeceğimiz için yayınlamak zorundayız. Kurhan, yazılarına yer vermememizi istiyorsa, yazılarında bizim adımızı geçirmemesi, bizi konu etmemesi, bizden bahsetmemesi gerekiyor. Biz, talimatlarla yazı yazan, talimatlarla yazı kaldıran yada talimatlarla yazı yazmaktan vazgeçen insanlar değiliz. Kurhan, talimat vermeyi bırakmalı. Ne yapacağımıza Kurhan değil, biz karar veririz.A. Ertuğrul Timur’un iftira içeren çöp değerindeki yazılarını, İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu - Girişim Yayıncılık İnisiyatifi, nasıl ki ayrı bir bölüm (blog) oluşturarak sunuyorsa, biz de, Timur ve Kurhan’ın, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği ve iftira içeren çöp değerindeki yazılarını, "Timur’un Çöp Kutusu"nda yayınlamayı sürdürüyoruz. Kurhan, Mustafa Demirkanlı'nın sahibi olduğu www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde "Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları" başlıklı bir yazı yayımladı. Kurhan’ın, içinde bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği söz konusu yazısını "Timur’un Çöp Kutusu" bölümünde bir tıkla bulup okuyabilirsiniz. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)
***
Gündeminize dair
Ertuğrul Timur <aetimur@gmail.com>kimetiyatroyun@gmail.com
tarih12 Mart 2009 Perşembe 00:48
Merhaba Hilmi bey,
Ana sayfanızı işgal ederek sizi bloke ettiğimi, etmek isteyenlere alet olduğumu iddia etmiştiniz ve benim kendimi savunma hakkımı
elimden alarak çöp kutunuza layık görmüştünüz.
Merakla şu bloke olmaması için beni sansürlediğiniz gündeminizi beklemekteydim ve bu önemli gündemin bloke olmaması
içinde sessizliğimi korumaktaydım.
Fakat gündeminizde birer satır yeni eklenmiş üç beş yazı dışında bir şey göremedim "Acaba ben bunları mı bloke ediyordum?" diye kendimi
sormaktan alıkoyamadım tabi.
Ayrıca madem ki benimle ilgili konuların yer alması bloğunuzu bloke ediyorsa neden hala benimle ilgili Coşkun Büktel'in yazılarını
taşıyarak bu kez de siz kendi kendinizin o çok önemli bloke olmaması gereken gündeminizi bloke ediyorsunuz bunu da merak ettim tabi.
Ayrıca madem ki bunlar sizin ana blogunuzda yer alacaksa ve ana sayfanızda yer alacaksa yanıt haklarının da aynı yayında olması gerekmez mi
iddiaları tiyatroyun.blog da buna cevapları farklı bir blogda yayınlamak da nasıl bir adalet acaba?
Ve yine ayrıca Sayın Mehmet Atak'a yarın akşama dek süre vererek yanıt istedim
ondan gelecek yanıtla birlikte bu konuda sizin bile çok şaşıracağınız bir çok belge, bilgi, döküman ve şahitle bir yanıtım yer alacak
Ben artık sinsi sansür mekanizması uyguladığınız için sitenize yazı yollamayı asla düşünmüyorum AMA
belki siz ve Coşkun Büktel Ertuğrul Timur için değil ama OKURLARIMIZ İÇİN bunu taşıyalım da okurlarımızı yanıltmış olmayalım, eşek
yerine koymuş olmayalım diye düşünerek haber vermek istedim. Hayır okurların zaten haberi olacak zira artık sizin kapatmaya çalıştığınız sesim
gemen tüm diğer tiyatro sitelerinden ve çok sayıda tiyatro dışı siteden birden duyulacak sağolsunlar her biri sansürünüze karşı dayanışma örneği veriyorlar ben
sadece sizin okurlarınız karşısında onları eksik bilgilendirmeniz, onları eşek yerine koymanız konusunda son bir bilgilendirme yapayım istedim
Son not olarak Az önce Kültür Bakanlığından 2 yıl boyunca aldığınız yardımı okudum, inanın bu kadarı beni bile şaşırttı. Tabi zaman zaman hepimiz hatalar yapabiliriz siz de
yapabilirsiniz ama keşke bunu siz özeleştiri olarak çok daha önce hatta bu yardımlar konusunu daha ilk haber yaptığınızda açıklasaydınız.
Bu sizinle yapacağım son samimi yazışmadır, kısa zamanda bir duyuru yayımlayarak bundan böyle hiç bir şekilde cevap hakkı olarak dahi sitenizde yazmayacağımı
duyuracağım
İyi geceler
***
Ömer F. Kurhan: H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama
Kültür Bakanlığı’ndan Yıllarca Yardım Aldığı Ortaya Çıkarılan Hilmi Bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama
Son dönemde sansürün her çeşidine batan OYUN’a artık yazılı açıklama yollamayacağıma ve hiçbir şekilde yazılarımın yayımlanmasını istemediğime dair kısa bir mail yollayarak Bulunmaz’a bildirmiştim. Sansür tartışmasında yolun sonuna gelindi: Sansürle suçlayanların sansürcü oldukları ortaya çıktı. Dolayısıyla Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattına şöyle ya da böyle dürüst ve açıklıktan yana bir haber kaynağı değeri biçmek imkansız hale geldi.
Bu yayıncılık hattının kamusal sorumluluk adına teşhirin ötesinde ciddiye alınmaması gerektiği doğru bir düşüncedir. Nitekim Tiyatro Dergisi, olgusal olarak farklı, ama "sansürle suçla, sansür yap" mantığıyla bire bir örtüşen bir gerçeği kamuoyunun bilgisine sunmuş: Yıllardır Kültür Bakanlığı’ndan yardım alanları lanetleyen Bulunmaz, aynı yardımı Bulunmaz Tiyatro adına almış.
Bulunmaz da ister istemez yirmi yıla yakın bir süre kamuoyundan sakladığı bu gerçeği itiraf ediyor. Bu arada benim ismimi de vererek aslında bu gerçeği saklamadığını, bir hafta önce bir sohbet sırasında bana da bildirdiğini söylemiş.
Madem ki kendisi açıklamış, öyleyse benim de rahatlıkla konuşmamın önü açılmıştır. Kişisel yazışmalarda ya da sohbetlerde insanların kendi aralarında belirsiz bir şekilde konuştuklarını araştırıp soruşturmadan kamuoyuna açıklamak gibi bir anlayışın sahibi değilim. Başka türlü, magazin yayıncılığına bir katkı da siz yapmış olursunuz. Nitekim, bir hafta önce kendisiyle yaptığım görüşmenin ardından sert eleştiriler kaleme aldığım ve bu nedenle Ertuğrul Timur’un peşi sıra sinsi sansür uygulamasının mağduru haline geldiğim halde, bu konuya hiç değinmediğim ve aleyhine kullanmadığım fark edilecektir.
Kültür Bakanlığı yardımı bahsi açıldığında edindiğim ilk izlenim, Kültür Bakanlığı “çanağı yaladığı” gerçeğinin Sayın Demirkanlı tarafından yüzüne vurulacağını tahmin ettiği şeklindeydi. Buna rağmen gerçeği kamuoyundan saklamaya devam etmesi beni şaşırtmıştı. Ama yine de bir sıkıntı yaşadığı belliydi. Sohbetimizde verdiği bilginin çarpık olduğunu söyleyebilirim. Şöyle ki, kendisi Kültür Bakanlığı yardımı alma gafletine düştüğünü söylemiş, ama bu eylemi iki kez üst üste, yani yıllara yayılacak şekilde gerçekleştirdiğini söylememişti. Tiyatro Dergisi’nden bunu öğrendiğimde çok şaşırdım. İşte bu nedenle yazıp çizerken dedikodudan uzak durmakta fayda vardır; araştırıp soruştururken hiç beklemediğiniz sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.
İnsan bir an gaflete düşerek inanmadığı bir eylem gerçekleştirebilir, ama bu eylem ikinci kere tekrar ettiğinde bir anlık gaflet açıklaması artık inandırıcı olmaz. Hukuk sisteminde de böyledir: Aynı suçun bir kere işlenmesi başka, iki kere üst üste işlenmesi başkadır. İkinci kere aynı suç işlendiğinde, ceza artar da artar.
Dolayısıyla şapka düşünce, Bulunmaz’ın kendisini lanetlemesi ve hatta sözle taciz etmesi inandırıcı olamıyor. Yirmi yıla yakın bir süre kamuoyundan Kültür Bakanlığı’ndan yardım aldığı gerçeğini gizlemekle kalmadı, yardımı alanlara ağır bir dille, yeri geldiğinde sövüp sayarak saldırdı. Bu saldırı ciddi bir özeleştirinin ardından gelmiş olsaydı, her şeye rağmen bir inandırıcılığı olabilirdi. Fakat ne zaman ki Tiyatro Dergisi gerçeği açıklıyor, o zaman ortaya çıkıp yirmi yıla yakın bir süre kamuoyundan gizlediği “çanak yalama” eyleminde bulunduğunu itiraf ediyor. Bu şekilde Kültür Bakanlığı yardımını samimi bir şekilde eleştirenleri de zor durumda bırakıyor. En azgın “eleştirmenimizin” hali ortada: Yirmi yıla yakın bir süre kamuoyunu aldatmış.
Her şeye rağmen Bulunmaz biraz samimiyse, hesap vermesi gereken bir kamuoyu olduğunu kabul eder ve kamuoyunu bir değil, iki değil, üç de değil, yirmi yıla yakın bir süre aldattığı için özür diler. Bu yetmez; “çanak yalama” eyleminden sorumlu tutarak saldırdığı muhataplarından da ikiyüzlü tutumundan dolayı özür diler. Kendisinin bu teşhir nedeniyle Tiyatro Dergisi’ne bir teşekkür borcu olduğunu anlaması gerekir. Kamuoyunu aldatma eyleminin ve içine düştüğü ikiyüzlü konumun 20. zafer yılına girmesini Tiyatro Dergisi engellemiş ve kendisine ciddi bir özeleştiri verme olanağı yaratmıştır.
Fakat Tiyatro Dergisi’nin haberine baktığımızda, Bulunmaz’ın bu fırsatı değerlendirmeye pek niyetli olmadığı anlaşılmaktadır. Saniyeler içinde kendisine dönük sözlü tacizini “dış mihraklara” yönlendirmeye hazırlandığı görülmektedir. Sorun şu ki, inandırıcılığını tamamen kaybetmiştir.
Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının en zor günlerini yaşadığına kuşku yoktur. Sıfır sansürcüyüz diyorlar, sansürcülükten yıldızlı on alıyorlar; belgelerle konuşuruz diyorlar, yazılmamış bir yazının sansürlendiğini iddia ediyorlar; Kültür Bakanlığı “çanağı yalayanları” lanetliyorlar, lanetliler listesinde olduklarını saklıyorlar... Mikro ölçekli bu skandallar zinciri daha ne kadar uzar? Tahmin etmek gerçekten de kolay değil.
En son, TİYATROM ve Ertuğrul Timur’a ithamlarda bulunan Mehmet Atak’ın Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattını desteklediğini gördük. Bana göre onun bu tartışmaya katkısı dedikoduyla sınırlı kalmayacak ve uzayıp giden mikro skandallar zincirine bir halka da o ekleyecek.
Bu arada dikkatleri çekmiş midir bilemiyorum, Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattı yazar haklarına ve iradesine karşı da bir saldırı başlatmış durumda. Tiyatro Dergisi’nde yayımlanan “Tiyatro Yayıncılığı Alanında Sanal Lümpenlik ve Sonuçları” adlı yazım çöplüğe çevirmeye karar verdikleri OYUN sitesinde yayımlanmış. Böylece, Büktel’in yazar hakları bağlamında verdiğini iddia ettiği yirmi yıllık mücadelenin nasıl bir anlayışın ürünü olduğunu da göstermiş oldular. Yazar haklarını savunduklarını iddia edenler, yazar haklarını çiğnemeyi olağanlaştırıyor ve yazdıklarını gasp ediyorlar.
(12 Mart 2009)
***
Kurhan'dan:
"Zorunlu Bir Açıklama
Sayın Bulunmaz, İki kere üst üste, yani yıllara yayılacak şekilde Kültür Bakanlığı yardımı almış olmanız Tiyatro Dergisi tarafından ifşa edilince, bir açıklama yapma gereği duymuş ve ismimi zikretme gereği duymuşsunuz. Hakkınızda yazdığımda haber verme ilkesine bağlı kalarak, knuya açıklık getirmek üzere yazdığım yazının linkini veriyorum: http://fkurhan.blogspot.com/2009/03/kultur-bakanlgndan-yllarca-yardm-aldg.html Sizden yayımlanmamasını talep ettiğim ve yayımlanmasını onaylamayacağımı belirttiğim bir yazımı çöplüğe çevirme kararı aldığınız sitenizde yayımlamanız, yazar haklarını ve iradesini tanımadığınızın bir kanıtıdır. Yazı sizi de bağladığı için alıntı yapmanızı ya da link vermenizi tabii ki anlayışla karşılarım. Ama tamamını alıp yayımlamanız, bir gasp etme eylemidir. Sözkonusu yazı anonim ya da kolektif bir ürün değildir. Şahsıma ait ve nerede yayımlanacağı konusunda karar alma hakkına sahip olduğum bir yazıdır. Böylece, Büktel'in yazar haklarına verdiğiniz önemin şahsi ve a-kamusa niteliği de açığa çıkmış oluyor. Şu anda yazarın iradesini tanımayan bir yayıncılık anlayışının temsilcileri durumundasınız. Ömer F. Kurhan"
***
Hilmi Bulunmaz
13 Mart 2009
Kurhan, bize gönderdiği yeni bir "açıklama"yla, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği ve tıka basa iftiralarla dolu çöp değerindeki "H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama" yazısının tamamını değil, sadece bir kısmını yayınlamamızı istiyor:
.........."Yazı sizi de bağladığı için alıntı yapmanızı ya da link vermenizi tabii ki anlayışla karşılarım. Ama tamamını alıp yayımlamanız, bir gasp etme eylemidir."
diyor.
Kurhan'ın, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği yazılarının (bize hangi bağlamda iftira ettiğini okurlarımızdan gizleyemeyeceğimiz için), tabii ki tamamını yayınlamak zorundayız. Kurhan'ın bizi konu ettiği yazılarının tamamını değil de, bir kısmını sunduğumuzda, okurlarımızın bize atılan iftiraları öğrenme hakkını gasp etmiş oluruz. Denebilir ki; "link verirsin olur biter." Tecrübemiz bize şunu gösterdi; iftirayı, sansürü, kara çalmayı, yalan söylemeyi "meslek" edinmiş kişilerin ne yapacağı belli olmaz. A. Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) yaptığı sansürler, attığı "Yaşasın Sansür" sloganı belleklerde yankılarını sürdürürken, Timur'dan çok Timurcu Kurhan'a güvenemeyiz. Link verdiğimizde, okurlarımızın karşısına böyle bir yazı çıkmayabilir.
Ayrıca, "Timur'a zarar vermek için mafyavari usullerle Trabzon'dan adam getirttiğimize dair iftirası için kanıt göstermesi veya özür dilemesi şartını" (CB) unutmuş değiliz. Timur ve Timur'dan çok Timurcu Kurhan, "Trabzon'dan adam getirttiğimiz" iftirası için kanıt göstermedikleri yada özür dilemedikleri sürece, tıka basa iftiralarla dolu olmasa bile, hatta hiç iftira içermese bile, onların yazılarına çöp muamelesi yapmayı sürdüreceğiz.
Kurhan, Mustafa Demirkanlı'nın sahibi olduğu www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde "H.bulunmaz’ın Adımı Zikretmesi Nedeniyle Zorunlu Bir Açıklama" başlığıyla yayımladığı yazısında, bizim adımızı geçirdiği, bizi konu ettiği, bizden bahsettiği için, yazısını "Timur’un Çöp Kutusu" bölümünde yayınlıyoruz. Kurhan'ın yazısını bir tıkla bulup okuyabilirsiniz. Lütfen, TIKLAYINIZ! (HB)
***
Kendimi ihbar ediyorum! yarın yine ecinliler bana gelecek...
kimdenErtuğrul Timur
kimetiyatroyun@gmail.com,
buktel@yahoo.com,
fkurhan@gmail.com,
Mustafa Demirkanlı
tarih13 Mart 2009 Cuma 01:11
konuKendimi ihbar ediyorum! yarın yine ecinliler bana gelecek...
gönderengmail.com
ayrıntıları gizle 01:11 (20 saat önce) Yanıtla
Baylar !
Mehmet Atak bazı iddialarla 7 yıl aradan sonra 7 yıl önceki etkinliğine 2004 de yanlış haber yapıldığı
düzeltme yazısının da tiyatrom'ca yayınlanmadığı iddiasında bulunmuş Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel
ise bunu son dönemlerde kendilerine acımasızca ithamlarla sorular yönelten bana karşı yeni bir saldırı aracı
olarak kullanmayı, tiyatrom'da bugüne dek yayınlanmamış tek yazı küfürlü sövgülü yazı dışında da, hak ettikleri tutum gereği
kendilerine konan ambargo dışında da sansürcülüğe belge sayarak tam da ihtiyaç duydukları anda can simidi gibi gelen
bu iddiaya araştırmadan, incelemeden atlayıvermişlerdi.
Sayın Mehmet Atak'a konuyla ilgili 2 kez email yollayarak bazı sorular yöneltmiştim.
Fakat Sayın Atak oldukça nazik, ama bu konuda yazmak yerine ilkinde cumartesi anneleri, mahkum çocuklar için ne denli çok çaba sarf
ettiğini, zamanını nasıl bunlara ayırdığını anlattığı kısa bir yanıt vermiş, ikinci mailime ve somut sorularıma ise
yanıt vermemiştir.
Gerekli belgeler, dökümanlar tarafımdan toparlanmış ve yarın sabahtan itibaren tarafımdan yazıya dökülmeye başlanacaktır.
Arkamda bir ekip olduğundan, bir teorisyenler grubu yada uzaylılar olduğundan, yada belki de iyi saatte olsunların bana
yardımcı olduğundan şüphelenen artık sayınlık mertebesini çoktan kaybetmiş komik beyler diliyorlarsa yarın sabahtan itibaren bir adam tahsis ederek bu yazıyı her satırı ile
benim kaleme aldığıma tanıklık ettirebilirler.
Bilginize...