A. Ertuğrul Timur: "Büktel Faşizmi!"
Büktel despotizmi sansürden faşizme dönüşürken Büktel ünlü sansürcü 2. Abdulhamid'e bile rahmet okutuyor!
Son bir haftadır tiyatro kamuoyu coşkun Büktel’i pek çok yönden tanıdı. Kurallarının, prensiplerinin sadece kendi işine geldiğinde prensip olduğunu, ama aleyhinde açıklamalara sıra gelince bütün kurallarının çöpe atılıverdiğine tanık oldu.
İsim vermeden insanları suçlamam dedi, isim vermeden suçlamalar yaptı, Sansüre karşı olduğunu söyledi kendi sansürcülükle kalmayıp sadık müridi Hilmi Bulunmaz’ı da sansür bataklığına sürükledi
Araştırmadan, belgelemeden suçlamalara karşı olduğunu söylerdi, Mehmet Atak’ın iddialarını gündeme getirmekle kalmadı birde Mehmet Atak’dan da ileri taşıyacak yorumlarla belgelemeden, şahitlere sormadan büyük lokmalar etti gerçekler karşısında ezildi.
Kendine ait olmayan sözler, kendine mal edildiğinde kişileri şerefsizlikle suçlardı, bana ait olmayan cümlelerin bana ait olduğunda direndi, ispatlayamadı ve kendi değer yargılarıyla şerefsizliğini ispatladı. 1,5 yıl öncesinin yazılarını tek yanlı yansıtıp nesnel şartları açıklamadan gururla yeniden yeniden yayınlayan bir adam, eğer bu konuda da elinde gerçek belge olsa gururla ve zevkle yayınlardı tabii ki, ama iftira attığı için ispatlayamadı, şerefsizliği tercih etti.
Sansür yapmak için bahane ararken (dünya üzerindeki her sansürcünün kendince haklı olduğu bahaneleri vardır, Büktel’de kendi bahanelerini bulmaya çalışacaktı elbette) uyduruktan bir kelime oyunu üzerinden “savlamak” sansürcülüğünü ilan etti, sonra bu bahanenin saçmalığı altında ezildi hemen bunun yerini Trabzon’dan adam getirtme iddiasına dönüştürdü. İddiayla ilgili yazılı beyan Levent Çağlayan tarafından kamuoyuna dönük olarak kendi kaleminden yayınlandığında yalanlayamadığını, yalanlamadığını hatırlatalım.
Başkalarını okurlarını dezenforme etmekle suçlardı, Mehmet Atak’ın iddialarının asılsızlığı ve asıl Mehmet Atak'ın beyanlarında tutarsızlık olduğu asla inkar edilemeyecek belge ve şahitlerle ispatlandı, ama okurlarına yeni bilgileri iletmek yerine Mehmet Atak’ın asılsız iddialarını sayfalarında tutarak okurlarını dezenforme etti. Kaldı ki Sansür sadece sansür edilen kişiyi değil okurları da mağdur eden bir uygulamadır ve işte bunun en güzel örneğini de Coşkun Büktel’de gördük. Beni sansürleme bahanesi altında okurlarını yanlış bilgilerle bırakarak mağdur etmeyi seçerek sadece bana değil okurlarını da sansür illetinin mağduru etti.
Satır satır, paragraf paragraf yanıt vermekten söz ederdi, bırakınız satır satırı en temel sorulara ve suçlamalara yanıt veremedi, bunun yerine kaçamak yapmayı seçti, bizlerin sesini kesmeyi, sansürlemeyi seçti.
Şimdi de kendisi ve yandaşlarının sansürüyle yetinmeyen Büktel tam bir faşizan yaklaşımla yeni bir hamleye girişmiştir.
Benim ve Ömer Faruk Kurhan’ın sesini kendi sitesinde ve sadık, sorgusuz sualsiz müridi Hilmi Bulunmaz’ın sitesinde kesen böylece antidemokrat yüzünü gösteren Büktel bununla yetinemedi. Kendisi ve yandaşları bizim sesimizi kesse de bizim sesimiz İATP-G sayfalarının yanı sıra Tiyatro Yayıncılığımızın halen süren en köklü yayını Tiyatro Dergisi portalı da bize özgür sesimizi kamuoyuna duyurmakta yer açtı. İşte burada Coşkun Büktel’in kendi ve yandaşlarının sitelerindeki antidemokratik tutumu faşizme dönüştü. Sadece kendi sansürlemekle kalmayıp, bizlerin sesine yer veren Tiyatro dergisine ve editörü Mustafa Demirkanlı’ya saldırıya geçti.
Oysa daha iki gün önce Mustafa Demirkanlı, Coşkun Büktel’in övünçle sitesinde yayınladığı dizi reytingini kutlama inceliğini göstermişti. Olumlu, olumsuz hiçbir yorum yapmadan kutlamıştı.
Ve yaşanan bu süreç içerisinde Mustafa Demirkanlı bazı küçük hatırlatıcı anekdotlar dışında neredeyse hiç bu polemiğe dahil olmamış, tartışmaya girmemiş daha çok mağdur edilmeye çalışılan benim ve Ömer F. Kurhan’ın sesine yer vermiş ve karşımızdakiler yanıt haklarımıza ya hiç yer vermezken ya da sinsi sansürle gözlerden kaçırırken Mustafa Demirkanlı yine demokrat bir tutumla bu kişilerin iddialarına da yer vermişti.
Yani bugün şu aşamada Mustafa Demirkanlı duyarlı ve demokrat bir yayıncının yapması gerekeni yapmıştı. Ama Coşkun Büktel’in Mustafa Demirkanlı’ya saldırması için bu yeterliydi. Kendisiyle ilgili gerçekleri ortaya serdiğimiz yazıları yayınlamış olması yeterliydi. Mustafa Demirkanlı üzerinde müritleri gibi yaptırımı olmayan Büktel bunun yerine saldırmayı tercih etti. Geçmişte kalmış tartışmaları tek yönlü yansıtarak saldırıya geçti.
Coşkun Büktel’e sadık bir mürit olduğunu her fırsatta sergileyen Hilmi Bulunmaz da Büktel’e bu konuda da gereken hizmete başladı ve kendi çöplüğünden Mustafa Demirkanlı’ya ve Tiyatro Dergisine yoğun bir salıdır başlattı. Zaten Hilmi Bulunmaz’ın ne sosyalist, ne dürüst olmayan yanını çok güzel sergileyen bir gerçeği, Devlet yardımı aldığını da ilk kez ortaya çıkaran ve kamuoyuna deşifre eden Mustafa Demirkanlı, Hilmi Bulunmaz’ın intikamcı saldırılarına hedef olmaya başlamıştı. Kendisi bu şaibeli devlet yardımını alıp bunu kamuoyundan gizleyerek diğer destek alanlara karşı efelik yapan Hilmi Bulunmaz, bu yardımlar karşılığı ne tavizler verdiğini, kendi iddiasındaki gibi o yıllarda hükümet borazanı olup olmadığını, Diğer devlet yardımı alanları hicvettiği “Çanak yalayan köpeğin” ne derece kendini de yansıttığını açıklamak yerine bunu unutturmayı ve Mustafa Demirkanlı’nın Yasal prosedürlerle ve yasal bir şekilde alınmış reklamları şaibeli göstermeye zaman harcamayı tercih etti.
Büktel gerçekler karşısında, ortaya serilen karakteri karşısında giderek çaresizleşiyor, verecek yanıtı olmadığı gibi insana özgü bir tavır olan özrü de beceremiyor ve bu çıkmaz içinde kuyruğu sıkışmış kedi gibi hırçınlaşıp saldırganlaşıyor. Ama bu tutumu bizleri değil kendisini yok etmekte, eritmekte, tüketmektedir.
Yani nereden bakarsanız bakınız şu son bir hafta Coşkun Büktel isimli zatın tam bir zavallılık sergilediği, zavallılaştıkça da saldırganlaştığı bir süreç oldu. Bu sürecin bana kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Ama bu dönem Türk tiyatrosuna önemli bir kazanç sağlamıştır. Bu da kendisini oyun yazarı olarak sunan bir kişinin karakter yapısının net bir şekilde görülmesini sağlamasıdır. Elbette kendisiyle birlikte sansürcülüğe, kanıtsız iddialara sürüklediği müritlerinin de ne olup ne olmadığı daha net görülmüştür. Bu nedenle bu süreç son derece yararlı geçmiştir. Bu kişiler çok güzel bir şekilde deşifre edilmiştir. Şimdi bize düşen tüm bunları bütün tiyatro ve sanat dünyasına olabildiğinde geniş çevrelere yayıp bu gayet net çıkan tablodan olabildiğince geniş kitleleri haberdar etmektir. Zira bu tür kişilerin varlığı herkesin zararınadır. Bu anlamda önümüzdeki günleri Büktel despotizminin, Büktel sansürcülüğünün, Büktel faşizminin ve yandaşlarının gerçek yüzlerini ortaya serme ve buna karşı ortak bir tavır almayı yaygınlaştırma süreci olacaktır.
Zira bu despotizm , bu faşizm sadece bize karşı değil zaman zaman bütün tiyatro yayıncılarına ve tiyatro insanlarına karşı tehdit olarak kullanılmıştır, izin verirsek bundan sonra da kullanılacaktır.
Ertuğrul Timur
Haber Giriş Tarihi: 18 Mart 2009
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)
***
TİYATROM VE ERTUĞRUL TİMUR YALNIZ DEĞİLDİR: “SANSÜRCÜLER” İDDİASINDAKİLERİN SANSÜRÜ
Dizi ve oyun yazarı, dizi oyuncusu Coşkun Büktel, Reklam Yazarı Feridun Çetinkaya ve Kuyumcu Amatör Tiyatrocu Hilmi Bulunmaz bir süre önce tam 1 yıl önce kapanmış olan Ertuğrul Timur’a ait internetin en kapsamlı ve şeffaf tiyatro sitesi tiyatrom.com’a yönelik sansürcülük iddiasını uzun bir aradan sonra yeniden gündeme taşımışlardı. İATP-G (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu) ile yaşadıkları sürtüşmede İATP-G’ye eleştiri getirmek adına tiyatrom’u bir koz gibi sunmaya çalışan üçlü daha önce de olduğu gibi tiyatrom editörünün karşı tavrıyla püskürtüldü. Tiyatrom editörü yazdığı yazıyla (http://www.tiyatrodergisi.com.tr/detay.php?hng=582) bu gruba neden sitesinde yer vermemeyi seçtiğini, nesnel koşulları, yaratılan psikolojik baskıyı, üzerinde oynanan oyunları, iftiraları, yıldırma yöntemlerini ve mafyatik yöntemleri bir bir anlattı, bu şartlarda tartışma olamayacağını, doğal olarak da bu noktalara çekilen tartışmadan çekilip bu adı geçen kişilere yer vermemeyi seçtiğini tüm çıplaklığıyla yayınladı.
Beklemedikleri bu deşifre ve somut suçlamalar karşısında cevap vermekten ısrarla kaçınan Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz yazılmış bu somut suçlamaları yayınlamak yerine geçmişteki yazılarını yinelemeyi seçtiler. Ertuğrul Timur’un ısrarla bu konularda cevap bekliyorum yaklaşımı karşısında suskunluğu seçip konuyu bertaraf etmeye çalışan üçlü bugün artık bir internet yayınına sahip olmayan Ertuğrul Timur’a savunmalarına yer vereceklerini beyan edip ve sıfır sansür vaadinde bulundular.
Fakat bu sıfır sansür vaadi uzun sürmeden bu üçlü önce Ertuğrul Timur’un deyimiyle sinsi bir sansürcülüğe ardından açık aleni sansüre başladılar.
Sinsi sansür nasıl başladı?
Düzensiz, kullanışsız, menü sistemi olmayan amatörler için hizmet veren ve asıl amacı her kişi ya da her kuruluş için kartvizit blog yapma amaçlı olan blog sistemi üzerinden yayın yapan Hilmi Bulunmaz’ın TiyatrOyun blogu üzerine yeni yazı girildikçe öncekileri alta ve arka sayfalara taşıyan bir sistemdir. Bu Hilmi Bulunmaz tarafından zaman zaman sinsi sansürün bir yöntemi olarak da kullanılmaktadır. Hoşuna gitmeyen bir yanıt geldiğinde bu yanıta yer veriyor fakat, birkaç dakika içersinde üzerine çokça haberi peş peşe girerek bu yer verdiği yazının hızla ana sayfadan kaybolmasını sağlıyordu. Bunu gerek Ertuğrul Timur’un yazılarına, gerekse İATP-G üyesi Ömer F. Kurhan’ın yazılarına son dönemde sıkça uygulayarak bu sinsi sansürü işletmişti. Ayrıca yeni gelen yazıları belirgin bir üst başlıkla vermek yerine okurun gözünden kaçırırcasına daha önce yayınlanmış yazının aralarına ekleyerek de adeta bu sinsi sansür uygulamasını pekiştirmişti.
SIFIR SANSÜRDEN SİNSİ SANSÜRE, SİNSİ SANSÜRDEN ŞARTLI SANSÜRE
Hilmi Bulunmaz bu sinsi sansür uygulamasını yaparken Coşkun Büktel tarafı ve nedeni olduğu konuda Ertuğrul Timur’dan gelen yanıtlara yer vermeyerek açık sansürünü başlatmıştı. Fakat son aşamada sinsi sansürün de yetersiz kaldığını düşünmüş olacaklar ki açık sansürcülüğe başladılar.
Ertuğrul Timur, Coşkun Büktel tarafından bir kolaj altında tiyatrom’a yönelik suçlamaların da bolca yer aldığı yazısına bir yanıt verdi. Bu yanıtla dizi ve oyun yazarı, dizi oyuncusu Coşkun Büktel’in toplumsallıktan, siyasal terminolojiden ne denli uzak biri olduğunu ve sadece kendi ihtiyaçları doğrultusunda bu kavramları kendisi için kullanma çabasını, dolaysıyla da uzak olduğu bu söylemlerin inandırıcı olmamaktan da öte ne denli sakil durduğunu yanıtıyla deşifre etti. Ünlü bir yazar olduğunu savlayan (Bugüne dek profesyonel bir ekip tarafından sadece kısa bir süre bir oyunu kesilerek sahnelenmiştir.) Coşkun Büktel’in dağarcığının da birikiminin de aslında yetersizliğini ortaya seren bu yanıta ne Coşkun Büktel ne de Hilmi Bulunmaz yer vermedi. Coşkun Büktel’in bu şekilde sunulmasından rahatsızlık duyduklarını, okurların onun bu birikimsizliğini görmelerini istemedikleri açıktı.
Fakat bir yandan birilerine sansürcülük yaftasını yapıştırmaya kalkarken, öte yandan sıfır sansür uygulayacaklarını vaat ederken öte yandan da sansürcülük yapmalarına da bir açıklama getiremediler. Önce Ertuğrul Timur’un kendi yorumu olan bir kelimeyi sebep göstererek bu kelimeyi biz kullanmadık, özür dilesin yayınlayalım gibi ortak bir açıklama kaleme aldılar.
Bunun ardından Ertuğrul Timur gerekli açıklamayı yaptı, ayrıca bu sinsi, gizli ve şartlı sansür girişiminize karşı blöfünüzü görüyorum o kelime kendi yorumum olsa da bunu sansürünüze koz olarak ortada bırakmamak için özür diliyorum açıklamasını iletti.
Fakat elbette ki bu sadece bir blöftü, amaç Ertuğrul Timur’un Coşkun Büktel’in düzeyini deşifre ettiği yazısının okura ulaşmamasıydı. Özrün ardından hemen yazına yer vereceğiz ortak imzalı açıklamalarına karşın tükürdüklerini yalamayı ve bu yazıyı yayınlamayarak AÇIK SANSÜRCÜLÜĞE geçtiklerini bir anlamda ilan ettiler.
SANSÜRCÜLÜKLE SUÇLAYANLARIN SANSÜRCÜLÜĞÜ BELGELENDİ.
Bugüne dek kendi kişisel sorunlarından ibaret söylemlerini, kendi düşünceleri doğrultusunda iftiraya, küfüre, hakarete, düzeysizliğe dayalı metinlerini yayınlamayı reddeden siteleri sansürcülükle suçlayıp lakaplar takmayı yayıncılık sayan bu kişiler kısa sürede asıl sorunlarının sadece kendi çıkarlarının sitelerde yer bulabilmesi olduğunu, haber yorum özgürlüğünden anladıklarının kendilerine ve bu tür iftira, küfür ya da kendi reklamlarının yapılmasının özgürlüğü olduğunu, kendilerini deşifre eden yazılara karşı ise en ufak bir tahammülleri olmadığını sergilemiş oldular. Bu sansürcülük kavramını bile kendileri için kullananların sansürle imtihanı ve sınıfta kalması olarak belgelendi, deşifre oldu.
Biz, tiyatrodergisi.com.tr olarak, internette tiyatro yayıncığın yüz akı olan, Ertuğrul Timur’a sayfalarımızı sonuna kadar açıyor, Timur’un açıklamalarını yayımlamayarak, eski yazılarını “arşivden” başlığı ile öne çıkartıp, dezenformasyonun en kabasını yapan, kendilerine sorulan en basit sorulara bile yanıt vermeyerek, muhataplarına hakarete varan saldırılarla yıldırmaya çalışan bu üç saldırgana karşı sayfalarımız bütün mağdurlara açık olacaktır.
KISACA KİM OLDUKLARIN VE NASIL BİR ÇİFTE STANDART UYGULADIKLARININ ÖRNEĞİNİ VERDİKTEN SONRA ERTUĞRUL TİMUR’UN VE ÖMER. F. KURHAN’IN İKİNCİ THEOPE’YE İLİŞKİN YAZISINI SUNUYORUZ.
Coşkun Büktel, bugüne kadar Ömer F. Kurhan’ın yazısına karşı tek kelime söylememiş ama “İftirica Özdemir Nutku” yalanlarını arşivden başlıklarıyla sunmaya devam etmiştir.
“İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu Yayıncılık İnisiyatifi, sitemiz hakkında yanlış yönseme oluşturan başlık atarak, kafa bulandırmaya çalışıyor!”
Yukarıdaki alıntı, Hilmi Bulunmaz’ın İATP-G’nin yazısının başlığına (Tiyatrom ve Ertuğrul Timur’a Dönük Tarafgir / Lekeleyici Yaklaşım Yapıcı Emeğe Saygısızlıktır) blogspot’unda başlıktan yaptığı yorum. Bu yoruma katkı olması, blogspot’u için “yanlış yönseme” oluşmaması adına aşağıdaki alıntıları, renklerle oluşan minik bir yorumla katkı olarak aktarıyorum.
Mustafa Demirkanlı
Tiyatro… Tiyatro… Dergisi Yayın Yönetmeni
***
Mehmet Akan yoğun bakıma alınmış...Cuma, 07 Temmuz 200612 Eylül Faşizmi ülkemizin “miladı” sayılır. Cuntanın tüm ülkenin özgürlüklerini askıya aldığı gün, birçok kişi ve kuruluş “nasıl teslim oluruz?” sorusuna yanıt arıyordu. Dostlar Tiyatrosu ve “emekçileri” de bu soruyu nesnel olarak soranlardan… Cunta iktidara el koyduğunda, Mehmet Akan Dostlar Tiyatrosu’ndaydı ve “sanırım” yine nesnel anlamda bu sorunun yanıtını arayan “emekçiler”dendi. Gel zaman git zaman zaten ödünç alınmış sosyalizm lafı rafa kaldırıldı ve televizyon gülü olmaya karar verildi. Şişede durduğu gibi durmayan faşizm, birçok kişi ve kuruluşla birlikte Mehmet Akan’ı da teslim almıştı. O dizi senin, bu dizi benim koşturan Mehmet Akan, Bizimkiler dizisinin apartman yöneticisi Sabri Bey olduğunda, kendi yazgısını da belirlemişti. Halkın ruhunu yok eden televizyon canavarına ruhunu teslim eden Mehmet Akan, yıllar önce ölmüştü. 67 yaşında bir ceset olan Akan’ın fiziksel ölümü pek bir anlam taşımıyor…Kaynak: Hilmi Bulunmaz, tiyatroyun
***
Büktel'in senaryo doktoru (script writer) olarak görev yaptığı "Arka Sıradakiler", geçtiğimiz Pazar günü (11 Ocak 2009) yalnızca diziler arasında değil, günün "tüm" programları arasında da, "BİRİNCİ" oldu.
"ARKA SIRADAKİLER" ADLI TV DİZİSİNDE BÜKTEL KATKISINDAN tadımlık BİR ÖRNEK
(Aşağıda, geçtiğimiz Pazar günü yayınlanarak gün birincisi olan 57. Bölüm'den, tümünü Büktel'in yazdığı bir sahnenin metnini sunuyoruz.)
12 Ocak 2009 Pazartesi
Kaynak: Coşkun Büktel
***
Bir ölüm haberi daha gelecek“Kralın soytarısı, padişahın dalkavuğu, burjuvazinin tiyatrocusu” olan insanlardan biri Lale Oraloğlu yoğun bakımda. Seksen iki yaşında olan Oraloğlu, doğal bir sürecin sonuna geldi. Ölecek…Beyin kanaması geçiren Oraloğlu, kendine gelir gibi olduğu anlarda neler düşünüyor?.. Çok merak ediyorum doğrusu…"Politik ve ekonomik sosyeteye hizmet edeceğime, işçi sınıfına hizmet etmiş olsaydım daha doğru bir iş yapmış olur muydum?..” Bu ve buna benzer sorular soracak düşünce kırıntılarına sahip bir insan olabilir mi Oraloğlu?.. (Salı, 28 Kasım 2006)
Kaynak: Hilmi Bulunmaz, tiyatroyun
***
“Gazetenizin imtiyaz sahibi Nezih Demirkent'in ölümü nedeni ile çok üzgün olduğumuzu belirtir, gazetenizin başarıyla devamını dileriz. Kuyumcu Dünyası, Uluslararası Gazete İmtiyat Sahibi / Hüseyin Hilmi Bulunmaz Genel Yayın Yönetmeni / Mehmet Cemalettin Bulunmaz”
***
Tiyatrom Yayıncısı A. Ertuğrul Timur Patladı…
ERTUĞRUL TİMUR’UN SANSÜRLENEN YAZISI VE DEVAMINDA ÖNCE ŞARTLI SANSÜRE SONRA AÇIK SANSÜRE GİDEN KARŞILIKLI YAZIŞMALAR
Ömer F. Kurhan: İkinci bir "Theope" Var mı?
Haber Giriş Tarihi: 06 Mart 2009
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)
***
GÜNDEME SADIK KALMAK YERİNE HAYALETE SIĞINMAK
BÜKTEL’İN BUGÜN İTİBARIYLA GELDİĞİ NOKTA BURAK CANEY’E SIĞINMAK
DÜNÜ VE BUGÜNÜ İLE TİYATRO YAYINCILIĞIMIZDA BURAK CANEY HADİSESİ
Coşkun Bükel ve Hilmi bulunmaz’ın artık normal düşünebildiğinden emin değilim ve ruhsal durumlarına yansıyan bu durumdan istemeden de olsa kendimi de bir anlamda sorumlu tutarak artık bu yazışmaların son bulmasını dilediğimi dile getirerek söze girmek istiyorum.
Neden normal düşünebildiklerinden emin değilim açmam gerekiyor sanırım. Hatırlarsanız bizi (önce beni ardından da Ömer F.Kurhan’ı) sansürlemenin hemen öncesinde bir iddiaları vardı. Beni birilerinin yönlendirdiği, hatta yazılarımın yarısına kadar kendime, yarısından sonra ise arkamdaki ekibe ait olduğu gibi ecnnililer uydurmaya dek vardırmışlardı. (Ecinniler diyorum çünkü isim vermeden suçlamama prensipleri olduğuna göre bu arkamda olduğunu iddia ettikleri ekip “isimli” yani kişilerden değil de ecinnililerden oluşuyor olsa gerekti) Zaten madem öyle gelin yazıyla değil salon ortamında buluşalım bakalım o zaman da ağzımın içine yada beyin kıvrımlarıma cinler girmemişse, masa altında da gizlenip tüyo veren yoksa neye mal edeceksiniz görelim demiştim.
Büktel ve Bulunmazın artık normal düşünemediklerine ilişkin tek bulgu bu değil elbet. Yine hatırlarsanız bütün yazdıklarımızın aslında kendilerini bloke etmek için, o gündeme taşıdıkları çok önemli konuları örtülemek için olduğunu iddia etmişler ve sonrası açık sansüre dek uzanacak sinsi sansürü de bu gerekçeyle başlatmışlardı (her sansürcünün kendince geçerli nedeni vardır, bunlar da bu gerekçeye ve birkaç ipe sapa gelmez gerekçeye sığınmışlardı)
Efendim acaba o ülke ve tiyatro gündemine ilişkin o çoookkk önemli konuları nelermiş merakla beklemeye başladık. Ama bir de baktık ki bunlar hem bizi sitelerini bloke etmekle suçluyor, bu nedenle cevap hakkımızla sitelerinin bloke edilmeyeceğini açıklıyor (aslında sansür ediyor) hem de bizler üzerine kocaman manşetler atıp sayfalarca yazılar yazmaktan geri durmuyor. Bu durumda da evet sitelerini yine biz bloke ediyoruz ama bunu biz değil kendileri yapıyor. Bu durumda “Eee ne oldu sizin önemli gündem konularınız?” , “E…, ne oldu eyvah bloke ediliyoruz endişeleriniz?” deme ve “Eee, madem sayfalarınızda bize kocaman yerler ayıracaksanız neden bizi sansürlediniz?” diye sorma hakkımız da doğuyor. Yani kendi sansürcülük gerekçelerini kendileri ortadan kaldırmış olmadı mı şimdi?
Hoş gerçi gerekçelerini de bir türlü tutturamadılar ya… İlk gün “savlamak” kelimemi iftira sayıp özür dilemezsem yazılarıma yer vermeyeceklerine, ikinci gün bunun çok sudan bahane olduğunu görüp sitelerini bloke ettiğim için ve aslında arkamda kökü dışarıda nifak tohumu ekipler olduğu, sitelerinin bloke olmaması gerekçesine, birkaç gün sonra da “Trabzon-video” skandallarından dolayı özür gerekçesine dayandırdılar. Yani her fırsatta yazıyorum “her sansürcünün mutlaka kendince haklı gerekçeleri vardır” Ama bunlar gerekçe uydurabilmekten bile aciz kaldılar. Bunların sansürünün karın ağrısına bağlı bir sansür olduğu her geçen gün daha netleşti.
Efendim konumuza dönersek, Bulunmaz ve Büktel’in artık normal düşünemediğinin bir kanıtı da bugün itibarıyla ortaya çıktı. Bizim yazdıklarımıza yanıt veremeyenler, Mehmet Atak konusunda özür bile dilemeyi beceremeyenler, okurlarını dezonforme ettikleriyle kalanlar, bizim karşımızda sonuç alamayınca sanal kahramanları Burak Caney’i yeniden ve kendi elleriyle hortlatarak acındırma, mağduru oynama politikasını devreye soktular ama bunu yaparken de adeta bir mazoşist gibi davrandılar.
Öyle ya, ciddi bir yazar fotomontajla dansöz kıyafetiyle çizilmiş resmini ana sayfadan bir kez daha servis edip arkadaşına da servis ettirirken bir kez de kendi eliyle kendisini mağdur etmiyor mu? Burak Caney bu fotomontajı bir kez kullandı ama bunlar kendi fotomontajlarını defalardır kullanıyor. Bu durumda mağduru oynamak adına kendilerini biraz daha rezil ediyorlar diyebiliriz ki bu da olsa olsa mazoşist bir mağduriyet oyunu olsa gerek.
Elbette Coşkun Büktel durduk yerde bunu öne çıkarmadı. Veremediği cevapların getirdiği yıkım psikolojisiyle son çare olarak başvurdu. Ve daha önce de defalarca yaptığı gibi sinsi bir şekilde Burak Caney’le bizleri özdeşleştirme çabasına girişti. Oysa ki isterse Burak Caney’in bütün montajlarını alt alta sıralasın benim son bir haftadaki somut sorularımın yanıtı olmadığı, yaptığı gafları temizlemediği, iftirasını temize çıkarmadığı, sansürcülüğünü ve dezenformasyonunu gizleyemediği tiyatro kamuoyunca gayet net görülüyor. Bu sadece kafaları karıştırma beyinleri bulandırma girişimidir ki çok acemice, çok zavallıca ve sadece tıpkı Burak Caney’in yaptığı gibi kendini rezil etmektir başka hiçbir şey değil.
Şimdi bu aşamada belki geçmişi yeterince takip etmemiş okurlar olduğunu düşünerek Burak Caney hadisesini özetlemekte yarar var. Daha önce de yazdığım bazı satırları detaylandırarak anlatacağım.
TİYATRO DÜNYAMIZDA BURAK CANEY VAKASI :
BURAK CANEY İLK NE ZAMAN NASIL DOĞDU?
Burak Caney'in tiyatro dünyasına musallat olma tarihi Şubat 2007 sıralarıdır. (Kaynak Hilmi Bulunmaz'ın kendi siteleri.) Fakat o tarihlerde Burak Caney tüm tiyatro yayıncılarını hedef alan bir şekilde piyasaya çıkmış ve çeşitli tiyatro mail grup ve forum sayfalarını kullanmaktadır.
Sezer Soykök’ün Hilmi Bulunmaz’ın sitesindeki yazısı bunun kanıtıdır : http://hilmibulunmaz.com/content/view/1023/109
İkinci kanıt da yine Hilmi Bulunmaz’ın sitesindeki o dönem Tiyatronline yazarı olan ihsan Ata’nın yazısıdır.
http://hilmibulunmaz.com/content/view/1027/109
Hilmi Bulunmaz’ın sitesi Burak Caney’in ortaya çıktığı tarih olarak Şubat 2007’yi ispatlamaktadır ki Şubat 2007 tarihinde henüz Hilmi Bulunmaz ile benim olumsuz hiçbir çatışmam, fikirsel tartışmam olmadığı gibi tam tersine Hilmi Bulunmaz sık sık tiyatromun ele aldığı konuları, açtığı kampanyaları desteklemektedir. Coşkun Büktel’le ise bu tarihte e-mail alışverişimiz dahi olmamıştır.
Zaten yukarıda linklerini verdiğim yazılardan da görüleceği üzere Burak Caney önüne gelene sataşarak polemik yaratmaya çalıştığı bellidir. Sezer Soykök'ün yazısından anlıyoruz ki Burak Caney ilk doğduğunda Tiyatrom, Tiyatronline ve Tiyatro Oyun'a ağır bir şekilde saldırmıştır. Yani en çok okunan iki tiyatro sitesini ve sosyalist olduğu vurgusu yapan Tiyatro Oyunu hedef almıştır. Benim kişisel kanaatime göre tiyatrocuları değil tiyatro yayınlarını hedef alan bu kişi muhtemelen bir tiyatro yayını çıkarmayı ve o dönemde var olanları yıpratıp öne geçmeyi hedeflemektedir, ki ilerleyen süreçte gerçekten resmi uzantılı bir site açması (www.tiyatrooyun.org) ve bir iki ay geçmeden Türkiye Tiyatrolar Birliği’nden ödül bile alması bu kanımı güçlendirmektedir. Fakat umduğunu bulamamaktan ya da yalan üzerine kurduğu ekibi koruyamamaktan olsa gerek doğduğu gibi sır olarak kaybolup gitmiştir.ALTINI ÖNEMLE ÇİZİYORUM, BURAK CANEY İLK ORTAYA ÇIKTIĞINDA TİYATROM, TİYATRONLINE VE TİYATRO OYUNU HEDEF ALMIŞTIR. NE COŞKUN BÜKTELE NE DE HERHANGİ BİR TİYATRO YAZARI YADA OYUNCUSUNA YÖNELİK SALDIRISI OLMAMIŞTIR.
Şimdi, Hilmi Bulunmaz’ın kendi sitesindeki kanıtlarıyla ortada olan bu gerçeği düşünerek, bir fikir jimnastiği yapalım.
Coşkun Büktel’in başı sıkıştıkça imalı yolla Burak Caney’in biz olduğumuz iddiası gerçek olsa ancak şöyle bir saçma öngörü olması gerek :
Hilmi Bulunmaz beni destekliyor, bir çok yazım ve kampanyam için destek veriyor, ama belki ilerde ben onunla ters düşerim, Bir Burak Caney diye sanal tip yaratayım, ilerde Hilmi Bulunmaz beni desteklemezse Hilmi Bulunmaz’ı yıpratmak için onu kullanırım. Hatta ilerde anlaşılmasın diye şimdi Burak Caney’i kendime de saldırtayım gibi bir komik durum söz konusu olurdu.
Hele Coşkun Büktel için bu iddiayı uyarlarsak daha da komik bir hal alır. Bir yerlerde benim hiç tanımadığım bir yazar var, belki bir gün o bana saldırır bende şimdiden önlem alıp bir sanal karakter yaratayım ilerde gerek olunca böyle bir yazar çıkarsa Burak caney’e fotomontaj yaptırtırım…..
Evet henüz Hilmi Bulunmaz’ı yeni tanımaya başladığım ve gayet uyumlu yaklaşımlarımız varken, Coşkun Büktel’i hiç tanımadığım bir dönemde Şubat 2007’de Burak caney diye bir sanal tip forum sayfalarında tiyatro yayınlarına ateş püskürtüp yıpratmaya çalışmaktadır.
Bundan sanıyorum birkaç sonra tiyatrom’dan theope polemiğine yer vermesi talebi Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz tarafından yükseltilmiş, tiyatrom bu polemiğe en nihayetinde yer vermiş, fakat editör olarak ben de bu konuda düşüncelerimi yazarak “Ben Özdemir Nutku’ya hak veriyorum, böyle bir kurulun başında ben de olsam ve en ufak bir şüphe hissetmişsem araştırılmasını önerirdim” yorumu yazılmıştır.
İşte ancak bu yazımın ardından kızılca kıyamet kopmuş ve daha bir gün öncesine dek Tiyatrom’u yorumları ve kampanyaları ile destekleyen Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel resmen savaş ilanı sayılabilecek yaklaşımla tiyatrom’a ateş püskürmeye başlamıştır. Ardından Theope polemiği başlamış, Hilmi Bulunmaz’ın ilk yanıtına Mustafa Demirkanlı’dan karşı yanıt, buna cevaben de Hilmi Bulunmaz’dan küfür, sövgü dolu yanıt gelmiştir. Bu poleimik bu seviyede tiyatromda sürdürülemez denilerek tarafımdan sonlandırılmıştır. Bunun ardı ise bugün bile halen süren tartışmayı aşıp adeta sanal çatışmaya dönüştürülmüş durumdur.
Fakat, unutulmamalıdır ki :
Tiyatrom küfürlerle, sövgülerle dolu “Theope” polemiğinin yayınını kestiğinde,Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel Tiyatrom'u sansürcülükle suçlayıp 3. Abdulhamid diye manşetler attığında,Bununla da yetinmeyip “Ertuğrul Timur penis büyütücü satıyor” diye iftiraya başvurduğundaHenüz Burak Caney bu yaşananlara dahil değildir.
Ancak bu çatışma bir hayli ilerledikten sonra ki tabi çok hızlı tırmanmıştır, işte o zaman Burak Caney bu konuya da dahil olmuştur. Yukarıda da değindiğim gibi önceleri tüm tiyatro yayıncılarını hedef alırken bu kez tiyatro yayıncıları arasındaki çatışmayı dikkate alarak tarafları bu çatışma psikolojisi altında kullanmayı denemiş ve başarılı da olmuştur.
Burak caney evet başarılı olmuştur ama bu iki taraflı başarıdır. Bir noktada bizim ona dayanmamızı sağlarken bizim üzerimizde, ortamı daha da gerip Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’i bize karşı kışkırtırken, geride sahte ipuçları bırakıp onları bize küfürler ettirecek kadar öfkelendirirken de onları kullanmıştır.
Burak Caney’in sahtekarlıkları : Burak Caney ortamı germekle kalmayıp zaman zaman sahte ipuçları da bırakmaktaydı. Gönderdiği bir fotoğrafta , bir p.point sunumda bazen Microsoft yazar hanesinde Yaşam Kaya, bazen Ertuğrul Timur, bazen Mustafa Demirkanlı, Bazen Hilmi Bulunmaz adı görülüyordu.
(Bir resim yada p.point üzerinde Mouse sağ tıklayıp özelliklere girdiğinizde görülen yazar adı. Bizlerin bunları yollayan aslında kim merakı ile belgeleri inceleme ihtimalini göz önüne alıyordu elbette ve ipuçları sunuyordu)
Öyle ki aynı resmi birimize farklı, diğerine değiştirilmiş farklı adlar işleyerek gönderebiliyordu. Bizlerin birbirinden bağımsız davrandığı düşüncesiyle herkese farklı ipuçları sunuyordu. Amaç herkesi birbirine düşman yapmak herkesi birbirinden şüphelendirmekti.
Oldukça da başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki bir ara bu tiyatro dünyasında geyik konusu oluyor, Burak Caney sen misin soruları şakalarla soruluyordu. “Hilmi Bulunmaz sana çalak yalayıcı demişti Burak Caney belki de sensin” iddiaları tiyatro çevrelerinde şaka konusu oluyordu. Herkesten şüphelenilebiliyordu hatta ve hatta Burak Caney en çok Hilmi Bulunmaz ile uğraştığı halde Burak Caney’in aslında Hilmi Bulunmaz olduğu iddiası dahi Tiyatronline editörü Yaşam Kaya tarafından ispatladığı iddiası ile dile getiriliyordu ama o dönem Hilmi ve Coşkun beylerin en az bizler kadar hışmına, alaylarına, aşağılamalarına maruz kalan Yaşam Kaya’da Burak Caney olarak anılabiliyordu.
Artık ciddi yada gayriciddi olarak herkesin Burak caney olup olamayacağı iddiaları konuşulurken elbette ilk zanlılar Mustafa Demirkanlı ve Ertuğrul Timur ve bizim kadar olmasa da çok sıklıkla Yaşam Kaya olarak akla geliyordu. Çünkü Burak Caney en çok (hatta uzunca bir dönem sadece) Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’e saldırıyordu, bunlarla en çok çatışma olanlar da bizlerdik. Burak Caney de bu kanıyı güçlendirmek üzere adeta bizi bizden fazla savunur hale geliyordu.
Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel Burak Caney tarafından bugün yayınladıkları türden fotomontajlarla aşağılayıcı ifadelerle öfkeden kudurtulurken Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’de bize saldırı dozunu günden güne artırıyordu, öyle ki Burak Caney O….. Ç……dur ve Mustafa Demirkanlı ve Ertuğrul Timur’dur diyecek kadar ileri gidebiliyorlardı. (onlar yazıyla ve videoyla bu kelimelerin açık halini defalarca kullanmıştır ben kısaltmalarla yazıyorum)
İşte tam bu şartlarda Hilmi Bulunmaz ve coşkun Büktel Burak Caney’in oyununa gelip saldırganlaşırken biz de küfür yiyecek kadar sertleşmiş saldırılar karşısında Burak Caney’in oyununa gelip onun açtığı kampanyaya ve “Küfürbazları Kınıyoruz” grubuna üye olarak oyuna geliyorduk.
Baştan beri zaten amaç tiyatro yayıncılarının çatışmasını kızıştırmaktı ve gerginliğin artmasıyla da bunu başardı.
Öyle ki Hilmi Bulunmaz videolarla kameranın içine baka baka Burak Caney O…… Ç…. dur ve Burak Caney Ertuğrul Timur, Mustafa Demirkanlı ve Yaşam Kaya’dır demeyi de aşıp en son “tiyatrom yazarları şerefsizdir!” deme noktasına dek vardırmıştır öfkesini ve küfürlerini.
Bilindiği gibi ben özeleştirimi verdim ve öfkeyle de olsa Burak Caney gibi bir bilinmezin açtığı küfürbazları protesto ediyoruz grubuna üye olmam ve link vermem hataydı, mücadelemizi kendimiz vermeliydik deyip özür dilemiştim, fakat Hilmi Bulunmaz yada Coşkun Büktel ne ettikleri küfürler için, ne şerefsiz dedikleri tiyatroma yazanlar için, ne de bu gerginliği tırmandırdıkları için özür dilemedikleri gibi ŞİMDİ ARTIK ORTADA OLMAYAN BURAK CANEYİN GEÇMİŞTEKİ HAZİNESİNİ KULLANARAK YİNE GERGİNLİĞİ TIRMANDIRMAYI TERCİH EDEBİLİYORLAR.
Minik bir ara not: Hilmi Bulunmaz tiyatrom okurlarından ve yazarlarından hatta arkadaşı Ulvi Alacakaptan’dan büyük tepki alınca bir minik özür diledi ki bu bize hak veren tiyatrom yazarlarından özür dilerim demişti ki bu da bir tek kişiye tekabül eden özürdü zira diğer hiçbir tiyatrom yazarı Coşkun Büktel’e yada Hilmi Bulunmaz’a hak verir bir yazı kaleme almamıştı. Yani bu özürden çok o kişi dışındakilere hakaretini pekiştiren bir özür!)dü.
İDDİALAR :
Yukarıda da yazdığım gibi artık bir geyik konusuna dönen Burak Caney hadisesinde iddialar ortaya atılmış ama kimse kim yada kimler olduğunu ispatlayamamıştı. Ne ortaya çıkardık, %99 tamam diye açıklamalar yapan Hilmi Bulunmaz ve coşkun Büktel ispatlayabildi, ne de somut bir şekilde kanıtladım Burak Caney aslında Hilmi Bulunmaz’ın kendisi diyen Yaşam Kaya ispatlayabildi ne de bir başkası…
HİLMİ BULUNMAZ BURAK CANEY’İN BEN OLMADIĞIMI ONAYLADI
Tiyatrom’u kapadıktan bir süre sonra yukarıda da sıraladığım yanlış yanıltıcı ipuçları gibi ortaya salınan bir sahte ipucu ile yeniden tiyatrom’un dolaysıyla benim Burak Caney olduğum iddiası yine gündeme gelmiş, ama ben tiyatromu kapadıktan sonra yumuşayan ortamla az da olsa yakınlaşma başlamıştı ve Hilmi Bulunmaz’a dilerlerse bu işin artık ortaya çıkarılması için her tür açıklığı sunmaya hazır olduğumu belirtmiş, Hilmi Bulunmaz’ın son dönemdeki en uzun süreli öğrencilerinden olan İ.T.Ü. Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü mezunu ve bilgisayar, internet konusunda da hepimizden daha uzman olan Kazım Şimşek arkadaşla bağlantı kurmuştuk. Kazım Şimşek oldukça yapıcı, son derece değerli ve alanında gerçekten uzman bir kişidir. Şifrelerime dek açıkça ortaya koyup dilerse gelip evimde de işyerimdeki bilgisayarlarda da inceleme yapması için davet ettim. Kendisi bu konuya oldukça zaman ayırarak , mesai harcayarak karşılıklı yazışmalarımızla da konuyu inceden inceye ele aldı. Bana da son derece değerli önerileri oldu. Ve sonuç olarak Burak Caney’in ben olmadığım kanaatinden emin olunca Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’de bu konuda biz teknik bilgisine güvendiğimiz Kazım şimşek’i hakem kıldık ve o ikna olmuşsa bizim için de tamamdır açıklamasında bulundu.
DAHA SONRASI
Artık Mustafa Demirkanlı, Ertuğrul Timur, Yaşam Kaya, Hilmi bulunmaz, Coşkun Büktel çatışması/tartışması son bulmuştu. Tiyatrom kapanmış, Tiyatro Dergisi yeni tasarım nedeniyle uzunca süre yayından çekilmiş, Yaşam Kaya da kabuğuna çekilmişti. Çatışma sürecinin sonlarına, sükunet sürecinin başlarına doğru Burak Caney bir siteyle ortaya çıktı. Resmi bir siteyle üstelik de. www.tiyatrooyun.org adıyla yayına geçti.
Artık tiyatrom yoktu, tiyatro dergisi portalı yayın dışıydı ama bu kez alenen ve açıkça Burak Caney resmi sitesiyle Hilmi bulunmaz ve Coşkun Büktel çatışması sürecekti bir süre daha. Bu süreçte beni en çok hayal kırıklığına uğratan Üstün Akmen, Orhan Aydın, hatta çok sevgili mizahçı dostum Cihan Demirci ve gibi isimlerin bu ne idüğü belirsiz kişi yada kişilerce çıkarılan ve artık hileleri çok net ortaya çıkmış tiyatro sitesine yazı yazması oldu. Hatta Özdemir Nutku hoca dahi açık destek vermiş, Tuncer Cücenoğlu başyazar gibi yer bulmuştu. Hayal kırıklığı diyorum çünkü bu kişiler tiyatrom’a yazarken bir değer yarattığımı ve bu kişilerin de bu yaratılan değerden dolayı tiyatrom’a yazdıklarını düşünürdüm hep bu da bana motivasyon olurdu. Oysa bu kişiler daha dün bir bugün iki ortaya çıkan bir siteye , üstelik de yayıncısı belirsiz bu siteye de hiç düşünmeden yazabiliyorlardı.
İkinci hayal kırıklığım ise daha birkaç aylık bir yayın olan ve yayıncısı sanal bir kişilik olan www.tiyatrooyun.org a Türkiye tiyatrolar Birliği bir ödül vermeyi uygun buluyordu ve bunu da sosyalist bir tiyatronun yönetmeni Orçun Masatçı öneriyordu. Bu aslında beni hiç ilgilendirmeyen durum olsa da gerçekten 8 yıl gece gündüz tiyatro yayıncılığına emek vermiş benim için hayal kırıklığıydı, zira her şey bu kadar kolay ve basit olmamalıydı. Sanıyorum ki o an Burak Caney adlı kişiye duyduğum öfke Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’in montajlarını gördüklerinde Burak Caney’e duydukları öfkeden de büyüktü. Bu ödülün üzerine yazdığım kınama yazısını ne zaman istersen bizde yazabilirsin diyen ne Tiyatrodunyasi.com’a , ne Tiyatronline’a ne de Tiyatro dergisi portalına değil Hilmi Bulunmaz’ın sitesine yolladım, yayınlattım zira kendilerine bir özür borcum olduğunu da düşünüyordum.
En baştan düşünülürse Burak Caney doğru zamanda rolünü oynamayı başarmış, kimini öfkeden kudurtup, kiminin biriken iç patlamasını sömürüp bir anlamda amacına ulaşmıştır. En son aşamada çok kısa bir zamanda adının önünde Türkiye gibi bir geniş çerçeve barındıran Türkiye Tiyatrolar Birliği’nden ödül dahi alabilmiştir. BUGÜNE GELİRSEK
EVET BİZLER DE HİLMİ BULUNMAZ VE COŞKUN BÜKTEL DE BO OYUNA, BU DOLDURUŞA GELDİK. BELKİ SERTLEŞEN BİR POLEMİK OLARAK BAŞLAYIP BİTECEKKEN BU İŞ KÜFÜRLERE HAKARETLERE DEK VARDI. AMA BUGÜN HALEN ARTIK ORTADA OLMAYAN BURAK CANEY BİLİNMEZİNİN BU DEFA COŞKUN BÜKTEL ELİYLE HORTLATILIP ORTAYA ÇIKARILMIŞ OLMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR.
COŞKUN BÜKTEL NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR? DİLİYORSA SESSİZ KALMAMA HAKKINI KULLANIP SORDUĞUM HİÇ BİR SORUYA YANIT VERMEZ, DİLİYORSA TİYATRO DÜNYASI GÖZÜ ÖNÜNDE MAHKUM OLUP SANSÜRCÜLÜĞÜ VE DEZENFORMASYONCULUĞU GÖZE ALABİLİR VE SANSÜRE DEVAM EDEBİLİR. AMA BU KONULARDA SESSİZ KALDIĞI İÇİN YENİDEN BURAK CANEY HAYALETİNİ CANLANDIRMASININ AMACI NEDİR? BUNUN DEVAMINDA YENİDEN KÜFÜRLER Mİ GELECEK? YARIN Kİ BAŞLIĞI BURAK CANEY O…. Ç… DUR VE ERTUĞRUL TİMUR, MUSTAFA DEMİRKANLI (BELKİ YENİ İSİM OLARAK YAŞAM KAYA YERİNE ÖMER F.KURHAN EKLENEREK) BURAK CANEY2DİR Mİ DİYECEKLER?
LÜTFEN YAPMAYIN. BİZ BU FİLMİ İZLEDİK. ARTIK HİÇ KİMSE AYNI FİLME BİR KEZ DAHA KANMAZ, VE BEN ŞAHSEN BURAK CANEY’İ SİZDEN DE FAZLA LANETLİYORUM! ORTAMI KÜFÜRLE HAKARETLE GERMENİN ANLAMI YOK. DİLİYORSANIZ TARTIŞIRIZ, YÜZYÜZE , İKİLİ ÇOKLU, YAZILI.. DİLİYORSANIZ DİLEDİĞİNİZCE SERTLEŞEBİLİR SUÇLAMALARINIZ.. DİLİYORSANIZ DA YANIT VERMİYORUZ GÜNDEMİMİZİ KORUYORUZ DER SESSİZLİĞİ SEÇERSİNİZ. AMA ORTAMI BİR KEZ DAHA HAKARETE KÜFÜRE SAHTE CANAVARLARA BOĞMAYINIZ…
Haber Giriş Tarihi: 21 Mart 2009
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)
Büktel despotizmi sansürden faşizme dönüşürken Büktel ünlü sansürcü 2. Abdulhamid'e bile rahmet okutuyor!
Son bir haftadır tiyatro kamuoyu coşkun Büktel’i pek çok yönden tanıdı. Kurallarının, prensiplerinin sadece kendi işine geldiğinde prensip olduğunu, ama aleyhinde açıklamalara sıra gelince bütün kurallarının çöpe atılıverdiğine tanık oldu.
İsim vermeden insanları suçlamam dedi, isim vermeden suçlamalar yaptı, Sansüre karşı olduğunu söyledi kendi sansürcülükle kalmayıp sadık müridi Hilmi Bulunmaz’ı da sansür bataklığına sürükledi
Araştırmadan, belgelemeden suçlamalara karşı olduğunu söylerdi, Mehmet Atak’ın iddialarını gündeme getirmekle kalmadı birde Mehmet Atak’dan da ileri taşıyacak yorumlarla belgelemeden, şahitlere sormadan büyük lokmalar etti gerçekler karşısında ezildi.
Kendine ait olmayan sözler, kendine mal edildiğinde kişileri şerefsizlikle suçlardı, bana ait olmayan cümlelerin bana ait olduğunda direndi, ispatlayamadı ve kendi değer yargılarıyla şerefsizliğini ispatladı. 1,5 yıl öncesinin yazılarını tek yanlı yansıtıp nesnel şartları açıklamadan gururla yeniden yeniden yayınlayan bir adam, eğer bu konuda da elinde gerçek belge olsa gururla ve zevkle yayınlardı tabii ki, ama iftira attığı için ispatlayamadı, şerefsizliği tercih etti.
Sansür yapmak için bahane ararken (dünya üzerindeki her sansürcünün kendince haklı olduğu bahaneleri vardır, Büktel’de kendi bahanelerini bulmaya çalışacaktı elbette) uyduruktan bir kelime oyunu üzerinden “savlamak” sansürcülüğünü ilan etti, sonra bu bahanenin saçmalığı altında ezildi hemen bunun yerini Trabzon’dan adam getirtme iddiasına dönüştürdü. İddiayla ilgili yazılı beyan Levent Çağlayan tarafından kamuoyuna dönük olarak kendi kaleminden yayınlandığında yalanlayamadığını, yalanlamadığını hatırlatalım.
Başkalarını okurlarını dezenforme etmekle suçlardı, Mehmet Atak’ın iddialarının asılsızlığı ve asıl Mehmet Atak'ın beyanlarında tutarsızlık olduğu asla inkar edilemeyecek belge ve şahitlerle ispatlandı, ama okurlarına yeni bilgileri iletmek yerine Mehmet Atak’ın asılsız iddialarını sayfalarında tutarak okurlarını dezenforme etti. Kaldı ki Sansür sadece sansür edilen kişiyi değil okurları da mağdur eden bir uygulamadır ve işte bunun en güzel örneğini de Coşkun Büktel’de gördük. Beni sansürleme bahanesi altında okurlarını yanlış bilgilerle bırakarak mağdur etmeyi seçerek sadece bana değil okurlarını da sansür illetinin mağduru etti.
Satır satır, paragraf paragraf yanıt vermekten söz ederdi, bırakınız satır satırı en temel sorulara ve suçlamalara yanıt veremedi, bunun yerine kaçamak yapmayı seçti, bizlerin sesini kesmeyi, sansürlemeyi seçti.
Şimdi de kendisi ve yandaşlarının sansürüyle yetinmeyen Büktel tam bir faşizan yaklaşımla yeni bir hamleye girişmiştir.
Benim ve Ömer Faruk Kurhan’ın sesini kendi sitesinde ve sadık, sorgusuz sualsiz müridi Hilmi Bulunmaz’ın sitesinde kesen böylece antidemokrat yüzünü gösteren Büktel bununla yetinemedi. Kendisi ve yandaşları bizim sesimizi kesse de bizim sesimiz İATP-G sayfalarının yanı sıra Tiyatro Yayıncılığımızın halen süren en köklü yayını Tiyatro Dergisi portalı da bize özgür sesimizi kamuoyuna duyurmakta yer açtı. İşte burada Coşkun Büktel’in kendi ve yandaşlarının sitelerindeki antidemokratik tutumu faşizme dönüştü. Sadece kendi sansürlemekle kalmayıp, bizlerin sesine yer veren Tiyatro dergisine ve editörü Mustafa Demirkanlı’ya saldırıya geçti.
Oysa daha iki gün önce Mustafa Demirkanlı, Coşkun Büktel’in övünçle sitesinde yayınladığı dizi reytingini kutlama inceliğini göstermişti. Olumlu, olumsuz hiçbir yorum yapmadan kutlamıştı.
Ve yaşanan bu süreç içerisinde Mustafa Demirkanlı bazı küçük hatırlatıcı anekdotlar dışında neredeyse hiç bu polemiğe dahil olmamış, tartışmaya girmemiş daha çok mağdur edilmeye çalışılan benim ve Ömer F. Kurhan’ın sesine yer vermiş ve karşımızdakiler yanıt haklarımıza ya hiç yer vermezken ya da sinsi sansürle gözlerden kaçırırken Mustafa Demirkanlı yine demokrat bir tutumla bu kişilerin iddialarına da yer vermişti.
Yani bugün şu aşamada Mustafa Demirkanlı duyarlı ve demokrat bir yayıncının yapması gerekeni yapmıştı. Ama Coşkun Büktel’in Mustafa Demirkanlı’ya saldırması için bu yeterliydi. Kendisiyle ilgili gerçekleri ortaya serdiğimiz yazıları yayınlamış olması yeterliydi. Mustafa Demirkanlı üzerinde müritleri gibi yaptırımı olmayan Büktel bunun yerine saldırmayı tercih etti. Geçmişte kalmış tartışmaları tek yönlü yansıtarak saldırıya geçti.
Coşkun Büktel’e sadık bir mürit olduğunu her fırsatta sergileyen Hilmi Bulunmaz da Büktel’e bu konuda da gereken hizmete başladı ve kendi çöplüğünden Mustafa Demirkanlı’ya ve Tiyatro Dergisine yoğun bir salıdır başlattı. Zaten Hilmi Bulunmaz’ın ne sosyalist, ne dürüst olmayan yanını çok güzel sergileyen bir gerçeği, Devlet yardımı aldığını da ilk kez ortaya çıkaran ve kamuoyuna deşifre eden Mustafa Demirkanlı, Hilmi Bulunmaz’ın intikamcı saldırılarına hedef olmaya başlamıştı. Kendisi bu şaibeli devlet yardımını alıp bunu kamuoyundan gizleyerek diğer destek alanlara karşı efelik yapan Hilmi Bulunmaz, bu yardımlar karşılığı ne tavizler verdiğini, kendi iddiasındaki gibi o yıllarda hükümet borazanı olup olmadığını, Diğer devlet yardımı alanları hicvettiği “Çanak yalayan köpeğin” ne derece kendini de yansıttığını açıklamak yerine bunu unutturmayı ve Mustafa Demirkanlı’nın Yasal prosedürlerle ve yasal bir şekilde alınmış reklamları şaibeli göstermeye zaman harcamayı tercih etti.
Büktel gerçekler karşısında, ortaya serilen karakteri karşısında giderek çaresizleşiyor, verecek yanıtı olmadığı gibi insana özgü bir tavır olan özrü de beceremiyor ve bu çıkmaz içinde kuyruğu sıkışmış kedi gibi hırçınlaşıp saldırganlaşıyor. Ama bu tutumu bizleri değil kendisini yok etmekte, eritmekte, tüketmektedir.
Yani nereden bakarsanız bakınız şu son bir hafta Coşkun Büktel isimli zatın tam bir zavallılık sergilediği, zavallılaştıkça da saldırganlaştığı bir süreç oldu. Bu sürecin bana kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Ama bu dönem Türk tiyatrosuna önemli bir kazanç sağlamıştır. Bu da kendisini oyun yazarı olarak sunan bir kişinin karakter yapısının net bir şekilde görülmesini sağlamasıdır. Elbette kendisiyle birlikte sansürcülüğe, kanıtsız iddialara sürüklediği müritlerinin de ne olup ne olmadığı daha net görülmüştür. Bu nedenle bu süreç son derece yararlı geçmiştir. Bu kişiler çok güzel bir şekilde deşifre edilmiştir. Şimdi bize düşen tüm bunları bütün tiyatro ve sanat dünyasına olabildiğinde geniş çevrelere yayıp bu gayet net çıkan tablodan olabildiğince geniş kitleleri haberdar etmektir. Zira bu tür kişilerin varlığı herkesin zararınadır. Bu anlamda önümüzdeki günleri Büktel despotizminin, Büktel sansürcülüğünün, Büktel faşizminin ve yandaşlarının gerçek yüzlerini ortaya serme ve buna karşı ortak bir tavır almayı yaygınlaştırma süreci olacaktır.
Zira bu despotizm , bu faşizm sadece bize karşı değil zaman zaman bütün tiyatro yayıncılarına ve tiyatro insanlarına karşı tehdit olarak kullanılmıştır, izin verirsek bundan sonra da kullanılacaktır.
Ertuğrul Timur
Haber Giriş Tarihi: 18 Mart 2009
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)
***
TİYATROM VE ERTUĞRUL TİMUR YALNIZ DEĞİLDİR: “SANSÜRCÜLER” İDDİASINDAKİLERİN SANSÜRÜ
Dizi ve oyun yazarı, dizi oyuncusu Coşkun Büktel, Reklam Yazarı Feridun Çetinkaya ve Kuyumcu Amatör Tiyatrocu Hilmi Bulunmaz bir süre önce tam 1 yıl önce kapanmış olan Ertuğrul Timur’a ait internetin en kapsamlı ve şeffaf tiyatro sitesi tiyatrom.com’a yönelik sansürcülük iddiasını uzun bir aradan sonra yeniden gündeme taşımışlardı. İATP-G (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu) ile yaşadıkları sürtüşmede İATP-G’ye eleştiri getirmek adına tiyatrom’u bir koz gibi sunmaya çalışan üçlü daha önce de olduğu gibi tiyatrom editörünün karşı tavrıyla püskürtüldü. Tiyatrom editörü yazdığı yazıyla (http://www.tiyatrodergisi.com.tr/detay.php?hng=582) bu gruba neden sitesinde yer vermemeyi seçtiğini, nesnel koşulları, yaratılan psikolojik baskıyı, üzerinde oynanan oyunları, iftiraları, yıldırma yöntemlerini ve mafyatik yöntemleri bir bir anlattı, bu şartlarda tartışma olamayacağını, doğal olarak da bu noktalara çekilen tartışmadan çekilip bu adı geçen kişilere yer vermemeyi seçtiğini tüm çıplaklığıyla yayınladı.
Beklemedikleri bu deşifre ve somut suçlamalar karşısında cevap vermekten ısrarla kaçınan Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz yazılmış bu somut suçlamaları yayınlamak yerine geçmişteki yazılarını yinelemeyi seçtiler. Ertuğrul Timur’un ısrarla bu konularda cevap bekliyorum yaklaşımı karşısında suskunluğu seçip konuyu bertaraf etmeye çalışan üçlü bugün artık bir internet yayınına sahip olmayan Ertuğrul Timur’a savunmalarına yer vereceklerini beyan edip ve sıfır sansür vaadinde bulundular.
Fakat bu sıfır sansür vaadi uzun sürmeden bu üçlü önce Ertuğrul Timur’un deyimiyle sinsi bir sansürcülüğe ardından açık aleni sansüre başladılar.
Sinsi sansür nasıl başladı?
Düzensiz, kullanışsız, menü sistemi olmayan amatörler için hizmet veren ve asıl amacı her kişi ya da her kuruluş için kartvizit blog yapma amaçlı olan blog sistemi üzerinden yayın yapan Hilmi Bulunmaz’ın TiyatrOyun blogu üzerine yeni yazı girildikçe öncekileri alta ve arka sayfalara taşıyan bir sistemdir. Bu Hilmi Bulunmaz tarafından zaman zaman sinsi sansürün bir yöntemi olarak da kullanılmaktadır. Hoşuna gitmeyen bir yanıt geldiğinde bu yanıta yer veriyor fakat, birkaç dakika içersinde üzerine çokça haberi peş peşe girerek bu yer verdiği yazının hızla ana sayfadan kaybolmasını sağlıyordu. Bunu gerek Ertuğrul Timur’un yazılarına, gerekse İATP-G üyesi Ömer F. Kurhan’ın yazılarına son dönemde sıkça uygulayarak bu sinsi sansürü işletmişti. Ayrıca yeni gelen yazıları belirgin bir üst başlıkla vermek yerine okurun gözünden kaçırırcasına daha önce yayınlanmış yazının aralarına ekleyerek de adeta bu sinsi sansür uygulamasını pekiştirmişti.
SIFIR SANSÜRDEN SİNSİ SANSÜRE, SİNSİ SANSÜRDEN ŞARTLI SANSÜRE
Hilmi Bulunmaz bu sinsi sansür uygulamasını yaparken Coşkun Büktel tarafı ve nedeni olduğu konuda Ertuğrul Timur’dan gelen yanıtlara yer vermeyerek açık sansürünü başlatmıştı. Fakat son aşamada sinsi sansürün de yetersiz kaldığını düşünmüş olacaklar ki açık sansürcülüğe başladılar.
Ertuğrul Timur, Coşkun Büktel tarafından bir kolaj altında tiyatrom’a yönelik suçlamaların da bolca yer aldığı yazısına bir yanıt verdi. Bu yanıtla dizi ve oyun yazarı, dizi oyuncusu Coşkun Büktel’in toplumsallıktan, siyasal terminolojiden ne denli uzak biri olduğunu ve sadece kendi ihtiyaçları doğrultusunda bu kavramları kendisi için kullanma çabasını, dolaysıyla da uzak olduğu bu söylemlerin inandırıcı olmamaktan da öte ne denli sakil durduğunu yanıtıyla deşifre etti. Ünlü bir yazar olduğunu savlayan (Bugüne dek profesyonel bir ekip tarafından sadece kısa bir süre bir oyunu kesilerek sahnelenmiştir.) Coşkun Büktel’in dağarcığının da birikiminin de aslında yetersizliğini ortaya seren bu yanıta ne Coşkun Büktel ne de Hilmi Bulunmaz yer vermedi. Coşkun Büktel’in bu şekilde sunulmasından rahatsızlık duyduklarını, okurların onun bu birikimsizliğini görmelerini istemedikleri açıktı.
Fakat bir yandan birilerine sansürcülük yaftasını yapıştırmaya kalkarken, öte yandan sıfır sansür uygulayacaklarını vaat ederken öte yandan da sansürcülük yapmalarına da bir açıklama getiremediler. Önce Ertuğrul Timur’un kendi yorumu olan bir kelimeyi sebep göstererek bu kelimeyi biz kullanmadık, özür dilesin yayınlayalım gibi ortak bir açıklama kaleme aldılar.
Bunun ardından Ertuğrul Timur gerekli açıklamayı yaptı, ayrıca bu sinsi, gizli ve şartlı sansür girişiminize karşı blöfünüzü görüyorum o kelime kendi yorumum olsa da bunu sansürünüze koz olarak ortada bırakmamak için özür diliyorum açıklamasını iletti.
Fakat elbette ki bu sadece bir blöftü, amaç Ertuğrul Timur’un Coşkun Büktel’in düzeyini deşifre ettiği yazısının okura ulaşmamasıydı. Özrün ardından hemen yazına yer vereceğiz ortak imzalı açıklamalarına karşın tükürdüklerini yalamayı ve bu yazıyı yayınlamayarak AÇIK SANSÜRCÜLÜĞE geçtiklerini bir anlamda ilan ettiler.
SANSÜRCÜLÜKLE SUÇLAYANLARIN SANSÜRCÜLÜĞÜ BELGELENDİ.
Bugüne dek kendi kişisel sorunlarından ibaret söylemlerini, kendi düşünceleri doğrultusunda iftiraya, küfüre, hakarete, düzeysizliğe dayalı metinlerini yayınlamayı reddeden siteleri sansürcülükle suçlayıp lakaplar takmayı yayıncılık sayan bu kişiler kısa sürede asıl sorunlarının sadece kendi çıkarlarının sitelerde yer bulabilmesi olduğunu, haber yorum özgürlüğünden anladıklarının kendilerine ve bu tür iftira, küfür ya da kendi reklamlarının yapılmasının özgürlüğü olduğunu, kendilerini deşifre eden yazılara karşı ise en ufak bir tahammülleri olmadığını sergilemiş oldular. Bu sansürcülük kavramını bile kendileri için kullananların sansürle imtihanı ve sınıfta kalması olarak belgelendi, deşifre oldu.
Biz, tiyatrodergisi.com.tr olarak, internette tiyatro yayıncığın yüz akı olan, Ertuğrul Timur’a sayfalarımızı sonuna kadar açıyor, Timur’un açıklamalarını yayımlamayarak, eski yazılarını “arşivden” başlığı ile öne çıkartıp, dezenformasyonun en kabasını yapan, kendilerine sorulan en basit sorulara bile yanıt vermeyerek, muhataplarına hakarete varan saldırılarla yıldırmaya çalışan bu üç saldırgana karşı sayfalarımız bütün mağdurlara açık olacaktır.
KISACA KİM OLDUKLARIN VE NASIL BİR ÇİFTE STANDART UYGULADIKLARININ ÖRNEĞİNİ VERDİKTEN SONRA ERTUĞRUL TİMUR’UN VE ÖMER. F. KURHAN’IN İKİNCİ THEOPE’YE İLİŞKİN YAZISINI SUNUYORUZ.
Coşkun Büktel, bugüne kadar Ömer F. Kurhan’ın yazısına karşı tek kelime söylememiş ama “İftirica Özdemir Nutku” yalanlarını arşivden başlıklarıyla sunmaya devam etmiştir.
“İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu Yayıncılık İnisiyatifi, sitemiz hakkında yanlış yönseme oluşturan başlık atarak, kafa bulandırmaya çalışıyor!”
Yukarıdaki alıntı, Hilmi Bulunmaz’ın İATP-G’nin yazısının başlığına (Tiyatrom ve Ertuğrul Timur’a Dönük Tarafgir / Lekeleyici Yaklaşım Yapıcı Emeğe Saygısızlıktır) blogspot’unda başlıktan yaptığı yorum. Bu yoruma katkı olması, blogspot’u için “yanlış yönseme” oluşmaması adına aşağıdaki alıntıları, renklerle oluşan minik bir yorumla katkı olarak aktarıyorum.
Mustafa Demirkanlı
Tiyatro… Tiyatro… Dergisi Yayın Yönetmeni
***
Mehmet Akan yoğun bakıma alınmış...Cuma, 07 Temmuz 200612 Eylül Faşizmi ülkemizin “miladı” sayılır. Cuntanın tüm ülkenin özgürlüklerini askıya aldığı gün, birçok kişi ve kuruluş “nasıl teslim oluruz?” sorusuna yanıt arıyordu. Dostlar Tiyatrosu ve “emekçileri” de bu soruyu nesnel olarak soranlardan… Cunta iktidara el koyduğunda, Mehmet Akan Dostlar Tiyatrosu’ndaydı ve “sanırım” yine nesnel anlamda bu sorunun yanıtını arayan “emekçiler”dendi. Gel zaman git zaman zaten ödünç alınmış sosyalizm lafı rafa kaldırıldı ve televizyon gülü olmaya karar verildi. Şişede durduğu gibi durmayan faşizm, birçok kişi ve kuruluşla birlikte Mehmet Akan’ı da teslim almıştı. O dizi senin, bu dizi benim koşturan Mehmet Akan, Bizimkiler dizisinin apartman yöneticisi Sabri Bey olduğunda, kendi yazgısını da belirlemişti. Halkın ruhunu yok eden televizyon canavarına ruhunu teslim eden Mehmet Akan, yıllar önce ölmüştü. 67 yaşında bir ceset olan Akan’ın fiziksel ölümü pek bir anlam taşımıyor…Kaynak: Hilmi Bulunmaz, tiyatroyun
***
Büktel'in senaryo doktoru (script writer) olarak görev yaptığı "Arka Sıradakiler", geçtiğimiz Pazar günü (11 Ocak 2009) yalnızca diziler arasında değil, günün "tüm" programları arasında da, "BİRİNCİ" oldu.
"ARKA SIRADAKİLER" ADLI TV DİZİSİNDE BÜKTEL KATKISINDAN tadımlık BİR ÖRNEK
(Aşağıda, geçtiğimiz Pazar günü yayınlanarak gün birincisi olan 57. Bölüm'den, tümünü Büktel'in yazdığı bir sahnenin metnini sunuyoruz.)
12 Ocak 2009 Pazartesi
Kaynak: Coşkun Büktel
***
Bir ölüm haberi daha gelecek“Kralın soytarısı, padişahın dalkavuğu, burjuvazinin tiyatrocusu” olan insanlardan biri Lale Oraloğlu yoğun bakımda. Seksen iki yaşında olan Oraloğlu, doğal bir sürecin sonuna geldi. Ölecek…Beyin kanaması geçiren Oraloğlu, kendine gelir gibi olduğu anlarda neler düşünüyor?.. Çok merak ediyorum doğrusu…"Politik ve ekonomik sosyeteye hizmet edeceğime, işçi sınıfına hizmet etmiş olsaydım daha doğru bir iş yapmış olur muydum?..” Bu ve buna benzer sorular soracak düşünce kırıntılarına sahip bir insan olabilir mi Oraloğlu?.. (Salı, 28 Kasım 2006)
Kaynak: Hilmi Bulunmaz, tiyatroyun
***
“Gazetenizin imtiyaz sahibi Nezih Demirkent'in ölümü nedeni ile çok üzgün olduğumuzu belirtir, gazetenizin başarıyla devamını dileriz. Kuyumcu Dünyası, Uluslararası Gazete İmtiyat Sahibi / Hüseyin Hilmi Bulunmaz Genel Yayın Yönetmeni / Mehmet Cemalettin Bulunmaz”
***
Tiyatrom Yayıncısı A. Ertuğrul Timur Patladı…
ERTUĞRUL TİMUR’UN SANSÜRLENEN YAZISI VE DEVAMINDA ÖNCE ŞARTLI SANSÜRE SONRA AÇIK SANSÜRE GİDEN KARŞILIKLI YAZIŞMALAR
Ömer F. Kurhan: İkinci bir "Theope" Var mı?
Haber Giriş Tarihi: 06 Mart 2009
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)
***
GÜNDEME SADIK KALMAK YERİNE HAYALETE SIĞINMAK
BÜKTEL’İN BUGÜN İTİBARIYLA GELDİĞİ NOKTA BURAK CANEY’E SIĞINMAK
DÜNÜ VE BUGÜNÜ İLE TİYATRO YAYINCILIĞIMIZDA BURAK CANEY HADİSESİ
Coşkun Bükel ve Hilmi bulunmaz’ın artık normal düşünebildiğinden emin değilim ve ruhsal durumlarına yansıyan bu durumdan istemeden de olsa kendimi de bir anlamda sorumlu tutarak artık bu yazışmaların son bulmasını dilediğimi dile getirerek söze girmek istiyorum.
Neden normal düşünebildiklerinden emin değilim açmam gerekiyor sanırım. Hatırlarsanız bizi (önce beni ardından da Ömer F.Kurhan’ı) sansürlemenin hemen öncesinde bir iddiaları vardı. Beni birilerinin yönlendirdiği, hatta yazılarımın yarısına kadar kendime, yarısından sonra ise arkamdaki ekibe ait olduğu gibi ecnnililer uydurmaya dek vardırmışlardı. (Ecinniler diyorum çünkü isim vermeden suçlamama prensipleri olduğuna göre bu arkamda olduğunu iddia ettikleri ekip “isimli” yani kişilerden değil de ecinnililerden oluşuyor olsa gerekti) Zaten madem öyle gelin yazıyla değil salon ortamında buluşalım bakalım o zaman da ağzımın içine yada beyin kıvrımlarıma cinler girmemişse, masa altında da gizlenip tüyo veren yoksa neye mal edeceksiniz görelim demiştim.
Büktel ve Bulunmazın artık normal düşünemediklerine ilişkin tek bulgu bu değil elbet. Yine hatırlarsanız bütün yazdıklarımızın aslında kendilerini bloke etmek için, o gündeme taşıdıkları çok önemli konuları örtülemek için olduğunu iddia etmişler ve sonrası açık sansüre dek uzanacak sinsi sansürü de bu gerekçeyle başlatmışlardı (her sansürcünün kendince geçerli nedeni vardır, bunlar da bu gerekçeye ve birkaç ipe sapa gelmez gerekçeye sığınmışlardı)
Efendim acaba o ülke ve tiyatro gündemine ilişkin o çoookkk önemli konuları nelermiş merakla beklemeye başladık. Ama bir de baktık ki bunlar hem bizi sitelerini bloke etmekle suçluyor, bu nedenle cevap hakkımızla sitelerinin bloke edilmeyeceğini açıklıyor (aslında sansür ediyor) hem de bizler üzerine kocaman manşetler atıp sayfalarca yazılar yazmaktan geri durmuyor. Bu durumda da evet sitelerini yine biz bloke ediyoruz ama bunu biz değil kendileri yapıyor. Bu durumda “Eee ne oldu sizin önemli gündem konularınız?” , “E…, ne oldu eyvah bloke ediliyoruz endişeleriniz?” deme ve “Eee, madem sayfalarınızda bize kocaman yerler ayıracaksanız neden bizi sansürlediniz?” diye sorma hakkımız da doğuyor. Yani kendi sansürcülük gerekçelerini kendileri ortadan kaldırmış olmadı mı şimdi?
Hoş gerçi gerekçelerini de bir türlü tutturamadılar ya… İlk gün “savlamak” kelimemi iftira sayıp özür dilemezsem yazılarıma yer vermeyeceklerine, ikinci gün bunun çok sudan bahane olduğunu görüp sitelerini bloke ettiğim için ve aslında arkamda kökü dışarıda nifak tohumu ekipler olduğu, sitelerinin bloke olmaması gerekçesine, birkaç gün sonra da “Trabzon-video” skandallarından dolayı özür gerekçesine dayandırdılar. Yani her fırsatta yazıyorum “her sansürcünün mutlaka kendince haklı gerekçeleri vardır” Ama bunlar gerekçe uydurabilmekten bile aciz kaldılar. Bunların sansürünün karın ağrısına bağlı bir sansür olduğu her geçen gün daha netleşti.
Efendim konumuza dönersek, Bulunmaz ve Büktel’in artık normal düşünemediğinin bir kanıtı da bugün itibarıyla ortaya çıktı. Bizim yazdıklarımıza yanıt veremeyenler, Mehmet Atak konusunda özür bile dilemeyi beceremeyenler, okurlarını dezonforme ettikleriyle kalanlar, bizim karşımızda sonuç alamayınca sanal kahramanları Burak Caney’i yeniden ve kendi elleriyle hortlatarak acındırma, mağduru oynama politikasını devreye soktular ama bunu yaparken de adeta bir mazoşist gibi davrandılar.
Öyle ya, ciddi bir yazar fotomontajla dansöz kıyafetiyle çizilmiş resmini ana sayfadan bir kez daha servis edip arkadaşına da servis ettirirken bir kez de kendi eliyle kendisini mağdur etmiyor mu? Burak Caney bu fotomontajı bir kez kullandı ama bunlar kendi fotomontajlarını defalardır kullanıyor. Bu durumda mağduru oynamak adına kendilerini biraz daha rezil ediyorlar diyebiliriz ki bu da olsa olsa mazoşist bir mağduriyet oyunu olsa gerek.
Elbette Coşkun Büktel durduk yerde bunu öne çıkarmadı. Veremediği cevapların getirdiği yıkım psikolojisiyle son çare olarak başvurdu. Ve daha önce de defalarca yaptığı gibi sinsi bir şekilde Burak Caney’le bizleri özdeşleştirme çabasına girişti. Oysa ki isterse Burak Caney’in bütün montajlarını alt alta sıralasın benim son bir haftadaki somut sorularımın yanıtı olmadığı, yaptığı gafları temizlemediği, iftirasını temize çıkarmadığı, sansürcülüğünü ve dezenformasyonunu gizleyemediği tiyatro kamuoyunca gayet net görülüyor. Bu sadece kafaları karıştırma beyinleri bulandırma girişimidir ki çok acemice, çok zavallıca ve sadece tıpkı Burak Caney’in yaptığı gibi kendini rezil etmektir başka hiçbir şey değil.
Şimdi bu aşamada belki geçmişi yeterince takip etmemiş okurlar olduğunu düşünerek Burak Caney hadisesini özetlemekte yarar var. Daha önce de yazdığım bazı satırları detaylandırarak anlatacağım.
TİYATRO DÜNYAMIZDA BURAK CANEY VAKASI :
BURAK CANEY İLK NE ZAMAN NASIL DOĞDU?
Burak Caney'in tiyatro dünyasına musallat olma tarihi Şubat 2007 sıralarıdır. (Kaynak Hilmi Bulunmaz'ın kendi siteleri.) Fakat o tarihlerde Burak Caney tüm tiyatro yayıncılarını hedef alan bir şekilde piyasaya çıkmış ve çeşitli tiyatro mail grup ve forum sayfalarını kullanmaktadır.
Sezer Soykök’ün Hilmi Bulunmaz’ın sitesindeki yazısı bunun kanıtıdır : http://hilmibulunmaz.com/content/view/1023/109
İkinci kanıt da yine Hilmi Bulunmaz’ın sitesindeki o dönem Tiyatronline yazarı olan ihsan Ata’nın yazısıdır.
http://hilmibulunmaz.com/content/view/1027/109
Hilmi Bulunmaz’ın sitesi Burak Caney’in ortaya çıktığı tarih olarak Şubat 2007’yi ispatlamaktadır ki Şubat 2007 tarihinde henüz Hilmi Bulunmaz ile benim olumsuz hiçbir çatışmam, fikirsel tartışmam olmadığı gibi tam tersine Hilmi Bulunmaz sık sık tiyatromun ele aldığı konuları, açtığı kampanyaları desteklemektedir. Coşkun Büktel’le ise bu tarihte e-mail alışverişimiz dahi olmamıştır.
Zaten yukarıda linklerini verdiğim yazılardan da görüleceği üzere Burak Caney önüne gelene sataşarak polemik yaratmaya çalıştığı bellidir. Sezer Soykök'ün yazısından anlıyoruz ki Burak Caney ilk doğduğunda Tiyatrom, Tiyatronline ve Tiyatro Oyun'a ağır bir şekilde saldırmıştır. Yani en çok okunan iki tiyatro sitesini ve sosyalist olduğu vurgusu yapan Tiyatro Oyunu hedef almıştır. Benim kişisel kanaatime göre tiyatrocuları değil tiyatro yayınlarını hedef alan bu kişi muhtemelen bir tiyatro yayını çıkarmayı ve o dönemde var olanları yıpratıp öne geçmeyi hedeflemektedir, ki ilerleyen süreçte gerçekten resmi uzantılı bir site açması (www.tiyatrooyun.org) ve bir iki ay geçmeden Türkiye Tiyatrolar Birliği’nden ödül bile alması bu kanımı güçlendirmektedir. Fakat umduğunu bulamamaktan ya da yalan üzerine kurduğu ekibi koruyamamaktan olsa gerek doğduğu gibi sır olarak kaybolup gitmiştir.ALTINI ÖNEMLE ÇİZİYORUM, BURAK CANEY İLK ORTAYA ÇIKTIĞINDA TİYATROM, TİYATRONLINE VE TİYATRO OYUNU HEDEF ALMIŞTIR. NE COŞKUN BÜKTELE NE DE HERHANGİ BİR TİYATRO YAZARI YADA OYUNCUSUNA YÖNELİK SALDIRISI OLMAMIŞTIR.
Şimdi, Hilmi Bulunmaz’ın kendi sitesindeki kanıtlarıyla ortada olan bu gerçeği düşünerek, bir fikir jimnastiği yapalım.
Coşkun Büktel’in başı sıkıştıkça imalı yolla Burak Caney’in biz olduğumuz iddiası gerçek olsa ancak şöyle bir saçma öngörü olması gerek :
Hilmi Bulunmaz beni destekliyor, bir çok yazım ve kampanyam için destek veriyor, ama belki ilerde ben onunla ters düşerim, Bir Burak Caney diye sanal tip yaratayım, ilerde Hilmi Bulunmaz beni desteklemezse Hilmi Bulunmaz’ı yıpratmak için onu kullanırım. Hatta ilerde anlaşılmasın diye şimdi Burak Caney’i kendime de saldırtayım gibi bir komik durum söz konusu olurdu.
Hele Coşkun Büktel için bu iddiayı uyarlarsak daha da komik bir hal alır. Bir yerlerde benim hiç tanımadığım bir yazar var, belki bir gün o bana saldırır bende şimdiden önlem alıp bir sanal karakter yaratayım ilerde gerek olunca böyle bir yazar çıkarsa Burak caney’e fotomontaj yaptırtırım…..
Evet henüz Hilmi Bulunmaz’ı yeni tanımaya başladığım ve gayet uyumlu yaklaşımlarımız varken, Coşkun Büktel’i hiç tanımadığım bir dönemde Şubat 2007’de Burak caney diye bir sanal tip forum sayfalarında tiyatro yayınlarına ateş püskürtüp yıpratmaya çalışmaktadır.
Bundan sanıyorum birkaç sonra tiyatrom’dan theope polemiğine yer vermesi talebi Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz tarafından yükseltilmiş, tiyatrom bu polemiğe en nihayetinde yer vermiş, fakat editör olarak ben de bu konuda düşüncelerimi yazarak “Ben Özdemir Nutku’ya hak veriyorum, böyle bir kurulun başında ben de olsam ve en ufak bir şüphe hissetmişsem araştırılmasını önerirdim” yorumu yazılmıştır.
İşte ancak bu yazımın ardından kızılca kıyamet kopmuş ve daha bir gün öncesine dek Tiyatrom’u yorumları ve kampanyaları ile destekleyen Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel resmen savaş ilanı sayılabilecek yaklaşımla tiyatrom’a ateş püskürmeye başlamıştır. Ardından Theope polemiği başlamış, Hilmi Bulunmaz’ın ilk yanıtına Mustafa Demirkanlı’dan karşı yanıt, buna cevaben de Hilmi Bulunmaz’dan küfür, sövgü dolu yanıt gelmiştir. Bu poleimik bu seviyede tiyatromda sürdürülemez denilerek tarafımdan sonlandırılmıştır. Bunun ardı ise bugün bile halen süren tartışmayı aşıp adeta sanal çatışmaya dönüştürülmüş durumdur.
Fakat, unutulmamalıdır ki :
Tiyatrom küfürlerle, sövgülerle dolu “Theope” polemiğinin yayınını kestiğinde,Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel Tiyatrom'u sansürcülükle suçlayıp 3. Abdulhamid diye manşetler attığında,Bununla da yetinmeyip “Ertuğrul Timur penis büyütücü satıyor” diye iftiraya başvurduğundaHenüz Burak Caney bu yaşananlara dahil değildir.
Ancak bu çatışma bir hayli ilerledikten sonra ki tabi çok hızlı tırmanmıştır, işte o zaman Burak Caney bu konuya da dahil olmuştur. Yukarıda da değindiğim gibi önceleri tüm tiyatro yayıncılarını hedef alırken bu kez tiyatro yayıncıları arasındaki çatışmayı dikkate alarak tarafları bu çatışma psikolojisi altında kullanmayı denemiş ve başarılı da olmuştur.
Burak caney evet başarılı olmuştur ama bu iki taraflı başarıdır. Bir noktada bizim ona dayanmamızı sağlarken bizim üzerimizde, ortamı daha da gerip Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’i bize karşı kışkırtırken, geride sahte ipuçları bırakıp onları bize küfürler ettirecek kadar öfkelendirirken de onları kullanmıştır.
Burak Caney’in sahtekarlıkları : Burak Caney ortamı germekle kalmayıp zaman zaman sahte ipuçları da bırakmaktaydı. Gönderdiği bir fotoğrafta , bir p.point sunumda bazen Microsoft yazar hanesinde Yaşam Kaya, bazen Ertuğrul Timur, bazen Mustafa Demirkanlı, Bazen Hilmi Bulunmaz adı görülüyordu.
(Bir resim yada p.point üzerinde Mouse sağ tıklayıp özelliklere girdiğinizde görülen yazar adı. Bizlerin bunları yollayan aslında kim merakı ile belgeleri inceleme ihtimalini göz önüne alıyordu elbette ve ipuçları sunuyordu)
Öyle ki aynı resmi birimize farklı, diğerine değiştirilmiş farklı adlar işleyerek gönderebiliyordu. Bizlerin birbirinden bağımsız davrandığı düşüncesiyle herkese farklı ipuçları sunuyordu. Amaç herkesi birbirine düşman yapmak herkesi birbirinden şüphelendirmekti.
Oldukça da başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki bir ara bu tiyatro dünyasında geyik konusu oluyor, Burak Caney sen misin soruları şakalarla soruluyordu. “Hilmi Bulunmaz sana çalak yalayıcı demişti Burak Caney belki de sensin” iddiaları tiyatro çevrelerinde şaka konusu oluyordu. Herkesten şüphelenilebiliyordu hatta ve hatta Burak Caney en çok Hilmi Bulunmaz ile uğraştığı halde Burak Caney’in aslında Hilmi Bulunmaz olduğu iddiası dahi Tiyatronline editörü Yaşam Kaya tarafından ispatladığı iddiası ile dile getiriliyordu ama o dönem Hilmi ve Coşkun beylerin en az bizler kadar hışmına, alaylarına, aşağılamalarına maruz kalan Yaşam Kaya’da Burak Caney olarak anılabiliyordu.
Artık ciddi yada gayriciddi olarak herkesin Burak caney olup olamayacağı iddiaları konuşulurken elbette ilk zanlılar Mustafa Demirkanlı ve Ertuğrul Timur ve bizim kadar olmasa da çok sıklıkla Yaşam Kaya olarak akla geliyordu. Çünkü Burak Caney en çok (hatta uzunca bir dönem sadece) Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’e saldırıyordu, bunlarla en çok çatışma olanlar da bizlerdik. Burak Caney de bu kanıyı güçlendirmek üzere adeta bizi bizden fazla savunur hale geliyordu.
Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel Burak Caney tarafından bugün yayınladıkları türden fotomontajlarla aşağılayıcı ifadelerle öfkeden kudurtulurken Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’de bize saldırı dozunu günden güne artırıyordu, öyle ki Burak Caney O….. Ç……dur ve Mustafa Demirkanlı ve Ertuğrul Timur’dur diyecek kadar ileri gidebiliyorlardı. (onlar yazıyla ve videoyla bu kelimelerin açık halini defalarca kullanmıştır ben kısaltmalarla yazıyorum)
İşte tam bu şartlarda Hilmi Bulunmaz ve coşkun Büktel Burak Caney’in oyununa gelip saldırganlaşırken biz de küfür yiyecek kadar sertleşmiş saldırılar karşısında Burak Caney’in oyununa gelip onun açtığı kampanyaya ve “Küfürbazları Kınıyoruz” grubuna üye olarak oyuna geliyorduk.
Baştan beri zaten amaç tiyatro yayıncılarının çatışmasını kızıştırmaktı ve gerginliğin artmasıyla da bunu başardı.
Öyle ki Hilmi Bulunmaz videolarla kameranın içine baka baka Burak Caney O…… Ç…. dur ve Burak Caney Ertuğrul Timur, Mustafa Demirkanlı ve Yaşam Kaya’dır demeyi de aşıp en son “tiyatrom yazarları şerefsizdir!” deme noktasına dek vardırmıştır öfkesini ve küfürlerini.
Bilindiği gibi ben özeleştirimi verdim ve öfkeyle de olsa Burak Caney gibi bir bilinmezin açtığı küfürbazları protesto ediyoruz grubuna üye olmam ve link vermem hataydı, mücadelemizi kendimiz vermeliydik deyip özür dilemiştim, fakat Hilmi Bulunmaz yada Coşkun Büktel ne ettikleri küfürler için, ne şerefsiz dedikleri tiyatroma yazanlar için, ne de bu gerginliği tırmandırdıkları için özür dilemedikleri gibi ŞİMDİ ARTIK ORTADA OLMAYAN BURAK CANEYİN GEÇMİŞTEKİ HAZİNESİNİ KULLANARAK YİNE GERGİNLİĞİ TIRMANDIRMAYI TERCİH EDEBİLİYORLAR.
Minik bir ara not: Hilmi Bulunmaz tiyatrom okurlarından ve yazarlarından hatta arkadaşı Ulvi Alacakaptan’dan büyük tepki alınca bir minik özür diledi ki bu bize hak veren tiyatrom yazarlarından özür dilerim demişti ki bu da bir tek kişiye tekabül eden özürdü zira diğer hiçbir tiyatrom yazarı Coşkun Büktel’e yada Hilmi Bulunmaz’a hak verir bir yazı kaleme almamıştı. Yani bu özürden çok o kişi dışındakilere hakaretini pekiştiren bir özür!)dü.
İDDİALAR :
Yukarıda da yazdığım gibi artık bir geyik konusuna dönen Burak Caney hadisesinde iddialar ortaya atılmış ama kimse kim yada kimler olduğunu ispatlayamamıştı. Ne ortaya çıkardık, %99 tamam diye açıklamalar yapan Hilmi Bulunmaz ve coşkun Büktel ispatlayabildi, ne de somut bir şekilde kanıtladım Burak Caney aslında Hilmi Bulunmaz’ın kendisi diyen Yaşam Kaya ispatlayabildi ne de bir başkası…
HİLMİ BULUNMAZ BURAK CANEY’İN BEN OLMADIĞIMI ONAYLADI
Tiyatrom’u kapadıktan bir süre sonra yukarıda da sıraladığım yanlış yanıltıcı ipuçları gibi ortaya salınan bir sahte ipucu ile yeniden tiyatrom’un dolaysıyla benim Burak Caney olduğum iddiası yine gündeme gelmiş, ama ben tiyatromu kapadıktan sonra yumuşayan ortamla az da olsa yakınlaşma başlamıştı ve Hilmi Bulunmaz’a dilerlerse bu işin artık ortaya çıkarılması için her tür açıklığı sunmaya hazır olduğumu belirtmiş, Hilmi Bulunmaz’ın son dönemdeki en uzun süreli öğrencilerinden olan İ.T.Ü. Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü mezunu ve bilgisayar, internet konusunda da hepimizden daha uzman olan Kazım Şimşek arkadaşla bağlantı kurmuştuk. Kazım Şimşek oldukça yapıcı, son derece değerli ve alanında gerçekten uzman bir kişidir. Şifrelerime dek açıkça ortaya koyup dilerse gelip evimde de işyerimdeki bilgisayarlarda da inceleme yapması için davet ettim. Kendisi bu konuya oldukça zaman ayırarak , mesai harcayarak karşılıklı yazışmalarımızla da konuyu inceden inceye ele aldı. Bana da son derece değerli önerileri oldu. Ve sonuç olarak Burak Caney’in ben olmadığım kanaatinden emin olunca Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’de bu konuda biz teknik bilgisine güvendiğimiz Kazım şimşek’i hakem kıldık ve o ikna olmuşsa bizim için de tamamdır açıklamasında bulundu.
DAHA SONRASI
Artık Mustafa Demirkanlı, Ertuğrul Timur, Yaşam Kaya, Hilmi bulunmaz, Coşkun Büktel çatışması/tartışması son bulmuştu. Tiyatrom kapanmış, Tiyatro Dergisi yeni tasarım nedeniyle uzunca süre yayından çekilmiş, Yaşam Kaya da kabuğuna çekilmişti. Çatışma sürecinin sonlarına, sükunet sürecinin başlarına doğru Burak Caney bir siteyle ortaya çıktı. Resmi bir siteyle üstelik de. www.tiyatrooyun.org adıyla yayına geçti.
Artık tiyatrom yoktu, tiyatro dergisi portalı yayın dışıydı ama bu kez alenen ve açıkça Burak Caney resmi sitesiyle Hilmi bulunmaz ve Coşkun Büktel çatışması sürecekti bir süre daha. Bu süreçte beni en çok hayal kırıklığına uğratan Üstün Akmen, Orhan Aydın, hatta çok sevgili mizahçı dostum Cihan Demirci ve gibi isimlerin bu ne idüğü belirsiz kişi yada kişilerce çıkarılan ve artık hileleri çok net ortaya çıkmış tiyatro sitesine yazı yazması oldu. Hatta Özdemir Nutku hoca dahi açık destek vermiş, Tuncer Cücenoğlu başyazar gibi yer bulmuştu. Hayal kırıklığı diyorum çünkü bu kişiler tiyatrom’a yazarken bir değer yarattığımı ve bu kişilerin de bu yaratılan değerden dolayı tiyatrom’a yazdıklarını düşünürdüm hep bu da bana motivasyon olurdu. Oysa bu kişiler daha dün bir bugün iki ortaya çıkan bir siteye , üstelik de yayıncısı belirsiz bu siteye de hiç düşünmeden yazabiliyorlardı.
İkinci hayal kırıklığım ise daha birkaç aylık bir yayın olan ve yayıncısı sanal bir kişilik olan www.tiyatrooyun.org a Türkiye tiyatrolar Birliği bir ödül vermeyi uygun buluyordu ve bunu da sosyalist bir tiyatronun yönetmeni Orçun Masatçı öneriyordu. Bu aslında beni hiç ilgilendirmeyen durum olsa da gerçekten 8 yıl gece gündüz tiyatro yayıncılığına emek vermiş benim için hayal kırıklığıydı, zira her şey bu kadar kolay ve basit olmamalıydı. Sanıyorum ki o an Burak Caney adlı kişiye duyduğum öfke Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel’in montajlarını gördüklerinde Burak Caney’e duydukları öfkeden de büyüktü. Bu ödülün üzerine yazdığım kınama yazısını ne zaman istersen bizde yazabilirsin diyen ne Tiyatrodunyasi.com’a , ne Tiyatronline’a ne de Tiyatro dergisi portalına değil Hilmi Bulunmaz’ın sitesine yolladım, yayınlattım zira kendilerine bir özür borcum olduğunu da düşünüyordum.
En baştan düşünülürse Burak Caney doğru zamanda rolünü oynamayı başarmış, kimini öfkeden kudurtup, kiminin biriken iç patlamasını sömürüp bir anlamda amacına ulaşmıştır. En son aşamada çok kısa bir zamanda adının önünde Türkiye gibi bir geniş çerçeve barındıran Türkiye Tiyatrolar Birliği’nden ödül dahi alabilmiştir. BUGÜNE GELİRSEK
EVET BİZLER DE HİLMİ BULUNMAZ VE COŞKUN BÜKTEL DE BO OYUNA, BU DOLDURUŞA GELDİK. BELKİ SERTLEŞEN BİR POLEMİK OLARAK BAŞLAYIP BİTECEKKEN BU İŞ KÜFÜRLERE HAKARETLERE DEK VARDI. AMA BUGÜN HALEN ARTIK ORTADA OLMAYAN BURAK CANEY BİLİNMEZİNİN BU DEFA COŞKUN BÜKTEL ELİYLE HORTLATILIP ORTAYA ÇIKARILMIŞ OLMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR.
COŞKUN BÜKTEL NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR? DİLİYORSA SESSİZ KALMAMA HAKKINI KULLANIP SORDUĞUM HİÇ BİR SORUYA YANIT VERMEZ, DİLİYORSA TİYATRO DÜNYASI GÖZÜ ÖNÜNDE MAHKUM OLUP SANSÜRCÜLÜĞÜ VE DEZENFORMASYONCULUĞU GÖZE ALABİLİR VE SANSÜRE DEVAM EDEBİLİR. AMA BU KONULARDA SESSİZ KALDIĞI İÇİN YENİDEN BURAK CANEY HAYALETİNİ CANLANDIRMASININ AMACI NEDİR? BUNUN DEVAMINDA YENİDEN KÜFÜRLER Mİ GELECEK? YARIN Kİ BAŞLIĞI BURAK CANEY O…. Ç… DUR VE ERTUĞRUL TİMUR, MUSTAFA DEMİRKANLI (BELKİ YENİ İSİM OLARAK YAŞAM KAYA YERİNE ÖMER F.KURHAN EKLENEREK) BURAK CANEY2DİR Mİ DİYECEKLER?
LÜTFEN YAPMAYIN. BİZ BU FİLMİ İZLEDİK. ARTIK HİÇ KİMSE AYNI FİLME BİR KEZ DAHA KANMAZ, VE BEN ŞAHSEN BURAK CANEY’İ SİZDEN DE FAZLA LANETLİYORUM! ORTAMI KÜFÜRLE HAKARETLE GERMENİN ANLAMI YOK. DİLİYORSANIZ TARTIŞIRIZ, YÜZYÜZE , İKİLİ ÇOKLU, YAZILI.. DİLİYORSANIZ DİLEDİĞİNİZCE SERTLEŞEBİLİR SUÇLAMALARINIZ.. DİLİYORSANIZ DA YANIT VERMİYORUZ GÜNDEMİMİZİ KORUYORUZ DER SESSİZLİĞİ SEÇERSİNİZ. AMA ORTAMI BİR KEZ DAHA HAKARETE KÜFÜRE SAHTE CANAVARLARA BOĞMAYINIZ…
Haber Giriş Tarihi: 21 Mart 2009
(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)