3 Mart 2009 Salı

Kendi yazdıklarını bile silip yok ederek sansürlediği bilinen Ertuğrul Timur'un, hiç değilse şu aşağıdaki yazısının kaybolmasına gönlümüz razı olmadı!

KİRLENEN İNTERNET DEĞİL, BU O İNSANLARIN KENDİ BEYİN VE SÖZ KİRLİLİĞİ...


A. Ertuğrul Timur


Nobel buluşunu insanlık için yaptığını düşünmüş ama silah sanayinde kullanmışlar. Gutenberg'de matbaayı bir gün porno dergi basılsın diye icat etmemiş. Yada medya 4.kuvvet olup insanların iradesi üzerinde tahakküm kursun diye değil. Örnekleri çoğaltmak gereksiz. İnternet de öyle elbette. Ne porno siteler yapılsın diye planlandı, ne bu ucuz ve rahat yayıncılık sayesinde birileri egolarını tatmin etsin, hırslarını tatmin etsin, başarısızlıklarının kılıfı yapsın diye planlamadılar ama elbette böyle birileri de çıkacaktı. Çok sorun yapmamak çok da büyütmemek gerek.

Bu bağlamda Mustafa Demirkanlı'nın yada Yaşam Kaya'nın kirli internet yada temiz internet nitelemelerini de ben insanların temizliği, yada kirlenmişliği olarak değiştirmek istiyorum. Eğer bu insanlar yada benzer başka insanlar bu niyette bir tutum içinde olacaklarsa yapacaklardır sitelerini. İnternet olmasaydı belki dergi çıkarırlardı, kitap yazarlardı öyle yaparlardı (ki yaptılar da) Hiç bir şey yapamasalar girdikleri üç, beş yada üçyüz, beşyüz kişilik toplantılarda muhabbetlerde bu tutumlarını yayın yoluyla olmasa da "çene yoluyla" yine yayacaklardı.

Kısaca engel olamazsınız. Bu onlar için bir katharsis yöntemi, bir rahatlama yöntemi olmuş ise yine yapacaklardır. Hatta şimdi eminim umursanmış olmanın coşkusu ile iştahlarını kabartmaktan öte bir şey de yapmadınız, yapmıyoruz.

Peki umursamayalım mı, görmeyelim mi? Karşımdaki güç umursanmaya değerse umursarım, görülmeye değerse görürüm, uğraşılmaya değerse uğraşırım. Yada dikkate almaya değer bir zeka belirtisi, dikkate alınmaya değer bir eleştiri varsa dikkate alırım. Belki bir süre geçmişten gelen deneyimleri olduğu düşüncesi, birikimleri olduğu düşüncesi ile dikkate aldığım da oldu fakat hata yapmışım. Geçmişte olmasa da bugün itibarıyla hiç bir değerleri olmadığı sadece uzayda yer kaplayan iki cisim oldukları o kadar net ortada ki inanın olumsuz şekilde bile olsa da en ufak bir umursama onlara hak etmedikleri bir değeri bahşetmek olmaktadır.

Hilmi Bulunmaz... Burak Caney mahlaslı ve gizli kalmayı tercih eden (ve seviyesi en az onlar kadar düşük) kişinin yazdığı gibi geçmişte sünnetlerde komedyenlik mi yapıyor muş, yoksa gazinolarda sayılı komedyenlerden miymiş bana ne? Geçmişte sosyalist miymiş, oportünist miymiş, şimdi hala öyle miymiş bana ne? Çok iyi bir tiyatro sanatçısı mıdır? Çok iyi bir tiyatro öğreticisi midir? Yoksa asla tutunamamış başarısız biri midir bana ne? Ben önce bugününe bakarım bugün sosyalizm adına yeni bir şey söylüyor mu söylüyorsa ne diyor anlamaya çalışırım. Tiyatro adına bir şeyler mi yazıyor, fikirler, eleştiriler mi üretiyor? üretiyorsa ona bakarım. Yada herkes gibi yada herkesten farklı oyunlar yöneterek mi ortada? Tanıtırım, izlerim. Beni bunlar ilgilendirir. Var mı böyle bir şey? Yok. Eğer bir ideoloji adamıysa Sosyalizm adına yeni hiç bir cümlesi yok (Kim kapitalizmin çanak yalayıcıları bunları sıralamak ideolojik söylem falan değil) Tiyatro adına farklı bir söylemi yok (Klavyenin başına oturup yada kameranın karşısına geçip Burak Caney yada Mustafa Demirkanlı dedikodusu yada eleştirisi yapmak tiyatral söylem değil) Yeni bir oyunu, alternatif bir çalışması mı var yüzlerce oyun tanıtımı sayfamıza girmeye değer? O da yok. Eeee, ne yapar bu adam? İnternet kullanmayı öğrenmiş oturur blog hazırlar kim nerede oynuyor, kim dizilerde oynuyor, kim dergi çıkarıyor da bunun istediği gibi değil, kimin oyunları yurt dışında oynuyor da buna göre iyi değil oturur onları yazar durur. Kimde ne hata bulurum, kiminle nasıl dalga geçerim, kime nereden laf geçiririm diye pusuda bekler gibi bekler. Kameranın karşısına geçip konuştukları mıdır sanatsal üretim? İnsanları yaftalaması mıdır ideolojik açılım? Hayvan resimleri koyup ezeli rakibini (Burak Caney) her gün bir başka hayvana benzetmesi midir yayıncılığı, araba resimleriyle doldurduğu sitesinde düştüğü komik durumlar mıdır yayıncılık ciddiyeti? Küfürlerle bezeli yazılar yollayıp yayınla demesi midir tiyatroya boyut kazandıracak tiyatro adamlığı?... Buna bir tek şey söyleyebilirim HADİ CANIM SENDE!... Ne benim onunla bir işim olur, ne de tiyatrom öylelerine yer verecek seviyeye düşer, o kendi bloğunda debelenmeye devam etsin kendi katharsisini yaşamaya devam etsin hiç işim olmaz.

Coşkun Büktel.. Hilmi Bulunmaz'la kıyaslayınca daha mantıklı yada düzgün bir kalem olduğunu söylemek elmalarla armutları toplamak olacaktı. Her ağacın kurdu kendindendir. Evet en azından ille de kıyaslanacaksa bir yazardır. Çevirmendir. Eserleri vardır. Eserlerinin dolaysıyla kendinin hakkını savunmak da en doğal hakkıdır. Bulduğu her ortamı değerlendirmeye çalışıyor değerlendirsin elbette. İnternetle medyayla da sınırlı kalmasın diliyorsa gitsin tiyatrocuların olduğu her toplantıda sesini yükseltsin söz alsın kendine yapıldığını düşündüğü haksızlığı her yerde yüksek sesle ifade etsin. İstiyorsa haksızlığa uğradığını düşünüyorsa bakana şikayet etsin, ister Avrupa mahkemelerine. Hak savunmanın kızılacak, kınanacak bir yanı yok. Ama... Herkesin kendi düşündüğü gibi düşünmesini beklemesi, yaşadığı soruna olabilir doğal bir süreç neden olmasın denilmesine tahammülsüzlüğü, herkesin, tüm yayıncıların, tüm dernek üyelerinin her tür sorunu boş verip her şeyi bırakıp kayıtsız şartsız kendisine destek vermesini beklemesi, yaşanan toplumsal yada tiyatro dünyasının hiç bir sorununda böyle bir aydın böyle bir tiyatro adamı yokmuş gibi, hiç böyle biri dünyada var olmamış gibi hiç bir örgütlü yada bireysel tepkisini, eleştirisini, düşüncesini lütfedip açmazken her sorunu, her problemi, her yayını, her yaşanan olayı adeta kendisi için kullanmaya çalışıyormuş izlenimi veren ille de kendi problemlerine bağlayan tutumu, beklediği yaklaşımı ve duyarlılığı göstermeyenlere karşı adeta intikam alırcasına saldırgan bir tavırla, adeta öç alma duygularıyla pusuda bekleyip hatalar arayıp fırsatını bulunca da dişlerini, pençelerini geçirirmişcesine saldırganlığı, kendi sorunları içinde boğulup gitmesi, ve Hilmi Bulunmaz gibi seviyesi, ciddiyeti ortada birini onaylar hale gelmesi Coşkun Büktel'i gözümüzde "Tartışılmaz, konuşulmaz, dikkate alınmaz, değersiz" konuma getirmiştir.

Eğer Coşkun Büktel, Coşkun Irmak'ın bir yazısında Coşkun Büktel için yazdığı "insanların üzerine giderek, onları daha iyiye doğru gitmeleri için motive ettiği" türünde bir konuma oturtuyorsa (ki Coşkun Irmak'ın kendisiyle ilgili bu tespitine Büktel itiraz etmemişti) o zaman O'na söyleyecek sözüm şudur: Hadi oradan! İstesen allame'i cihan ol, istersen tiyatro dünyasının en usta kalemi ol nerden alıyorsun bu hakkı?

İnsanların onuruyla oynayacaksın, rencide edeceksin, mihenk taşı olarak kendini ve senin yaşadıklarına yaklaşımlarını koyacaksın ve sözde provoke ederek o kişiyi daha iyiye yönlendirmek için yapmış olacak, o kişiyi adam edeceksin... Kim verdi benim yada başkasının üzerinde bu yöntemle bizi adam etme hakkını size? İnsanların üzerine giderek daha iyiye yönlendirmek yada Adam etmek üzerine bildiğiniz bir pedagojik formasyon yöntemi mi var? yazın da eğitim camiası da öğrensin.

Hitler'in babası da eğitimi için oğlunu kamçılarmış. Fiziki yada manevi yada sanal kamçıcılık yapmak mı göreviniz? Eğer bu değilse neden Coşkun Irmak'a itiraz etmemiştiniz bu tespiti için? İnsanları daha iyiye yönlendirmeyi kendine iş edinmişsen buna yaşamının son döneminde kendine yoldaş edindiğin Hilmi Bulunmaz'dan başlamaya ne dersin? Yaptığı komik ötesi rezillikler sana yeterince rahatsız edici gelmiyor mu? Önce en yakınındakinden başla bu insanları iyiye sevketme(!) , adam etme (!) hakkını kullanmaya ki görelim yönteminin başarısını.

Okumadım... Sizden yeterince soğuduğum için okumak da içimden gelmiyor, okumayı da düşünmüyorum. Theope dünyanın en değerli, en edebi eseri olabilir, siz de çok iyi bir oyun yazarı olabilirsiniz. Öyle de olsa sizin insanları rencide etme, tepeden bakma, açık kollayıp, pusuda bekler gibi bekleyip en ufak hatada tırnaklarınızı geçirme girişimleriniz tüm bu (farazi) üstün vasıflarınızı bir kalemde alıp götürürdü bundan emin olabilirsiniz.

Dün akşam bir arkadaşla bir ortak tanıdık yayıncı arkadaş üzerine konuştuk. Kullandığı bir sıfatın çok yanlış olduğundan ve bazı çevrelerde kendisini eleştiri konusu haline getirmesinden konuştuk. Onu uyarmamız gerektiğini, bunu yapmaması için düşüncelerimizi iletmenin doğru olacağını düşündük. Yarım saat kadar bunu ona nasıl üzmeden, rencide etmeden, demoralize etmeden ama söylememiz gerekeni yine de ve mutlaka söylemek gerektiği düşüncesiyle formülünü aradık. Bir tek insanı bile kırmamak, motivasyonunu bozmamak için ince eleyip sık dokuduk. Oysa siz tam da pusuda avını bekleyen bir çakal gibi açığını yakaladığınızı düşündüğünüz ilk fırsatta da tırnaklarınızı geçiriyorsunuz. Son örneği de Yaşam Kaya oldu. Coşkun Irmak'ın tanımlamasıyla bu mudur sizin insanların daha iyiye gitmeleri için yaptığınız?.. Yere vur, kır, dök, parçala, darmadağın et ve bunu hayra yoralım. Kusura bakmayın ama bu hiç de eğitimci tavrı değil bu olsa olsa kendi kuyruk acısına aldırmayan birinden daha intikam alma teşebbüsü başka bir şey değil. Egosunun tatmin edilmemişliğiyle kıvranan bir zavallı tavırdır başka hiç bir şey değil!

Okumadım... Sizden yeterince soğuduğum için okumayı da düşünmüyorum. Theope mükemmel bir eser olabilir. (Hoş gerçi Hamdi Mümkün örneğini şu hiç onaylamadığım Burak Caney sayesinde okuma fırsatı buldum da yazın konusunu ne kadar ciddiye aldığınızla ilgili ciddi kuşkularım oluştu.. "Hamdi Mümkün" adlı tretmanınız da övgüler almış.. Eğer Theope de o değerde bir eserse ve ona yapılan övgülerde Hamdi Mümkün tretmanınıza yapılan övgüler gibiyse bu gölge sadece Hamdi Mümkün'ü değil Theope'yi de gölgeler ve Hamdi Mümkün tretmanı gibi bir şeyin aldığı övgüler de (bazıları saygın isimler de olsa) övenleri gölgeler ya neyse..) Theope kötü bir referans olan "Hamdi Mümkün" örneğine rağmen mükemmel bir eser olabilir ve siz de müthiş bir oyun yazarı olabilirsiniz. Ama şu kinci, intikamcı, rencide edici, her şeyin merkezine kendini ve eserlerini koyan, hiç bir toplumsal yada tiyatral sorunda çıkar beklemeksizin, kendi eserini öne sürmeksizin var olmayan siz de benim için yoksunuz. İster ağzınızla kuş tutun, ister dört sütun üzerine manşetle her gün yeniden "Sansürcü Timur" diye manşet atın umurumda bile değilsiniz, ne siz ne de adınızla müstesna siteniz. Eğer sizi ve bulanık beyinlerinizin öfkesini, sevgili destekçiniz Hilmi beyin küfürlerini, bayağılıklarını tiyatro dünyasından uzak tutmak sansürcülükse bir kere daha yazıyorum "Evet ben sansürcüyüm!"

Tiyatrom'da bugüne dek bırakın tiyatroda yaşananlar üzerine dile getirilme olanağı bulmuş farklı görüşleri; birey olarak asla onaylamadığım ve en az radikal İslam yada Faşizm kadar karşısında olduğumu her fırsatta dile getirdiğim ulusalcı görüştekiler de yazdı, yazıyor. Liberter sol düşüncedekiler de yazdı yazıyor. Otoriter sol, otoriter komünist düşüncedekiler de yazdı yazıyor. Anarşist-komünist düşüncede yazanlar da oldu, olacak da. Yasal sınırlar, söylemler içinde ve edeplice yazan herkes yer buldu. Ama tiyatrom'da ne Hilmi Bulunmaz'ın, Ne Coşkun Büktel'in yeri yok tiyatrom'u o seviyeye düşürmem hiç kusura bakmayın. Haa cevap hakkı mı? Siz aylardır sitenizde atmadığınız başlık bırakmadınız ben cevap hakkı falan kullanma gereği duymadım, siz yine sitenizde yazın rahatlayın ille de burada cevap hakkı diyorsanız aynen Mustafa Demirkanlı'nın geçmişte söylediği gibi gidin yasal süreçten geçin cevap hakkı alın gelin!

Burak Caney, Kimsin necisin bilmiyorum. Artık tiyatro dünyasında komedi unsuru oldu. Herkes birbirini Burak Caney olmakla suçluyor. Sevgili arkadaşım Adnan Tönel bana "Burak Caney sen misin? Hilmi seni eleştirmişti" diye soruyor, bir kaç gün sonra ben ona "Yoksa Burak Caney sen misin? Hilmi Bulunmaz Sana YapıKredi'nin çalak yalayıcısı demişti" diye soruyorum gülüp geçiyoruz. Daha böyle çok sayıda geyik konusu oluyorsun. Yaptıklarını asla onaylamıyorum, tiyatro dünyası ve tiyatro yayıncılığı bu seviyelere düşürülemez, düşürülmemeliydi. Dinsizin hakkından imansız gelir gibi bir mantık güdüyor olabilirsin ama sen onun hakkından gelir misin bilmem de köyümüzün delisi birdi iki oldu. Adın Burak mıdır soyadın nedir hiç umurumda değil. Mahlas kullanmak da bir haktır. Demek ki kendinden korkun var yada uğraştığın insanlardan korkun var kullanıyorsun. Mahlasın beni ilgilendirmese de her bir kimsenin üzerinde anlık da olsa leke olduğun muhakkak. Hatta en son bir arkadaş aslında senin Hilmi Bulunmaz'ın ta kendisi olduğunu da iddia etti ve bunu ispatlayacağım dedi hadi hayırlısı merakla bekliyoruz. Bak Burak Caney, ne yaparsan yap, istediğinde zaman zaman yaptığın gibi yine beni de eleştir, bana da sataş ne halt edersen et umurumda bile değil. Ama yaptığın bir şey var ki bunu sana bugüne dek yazdığım tek emailde de dile getirmiştim ve yayınlamıştın burada bir kez daha yazıyorum sahtecilik yapıyorsun. İşte bu sahteciliklerin suçtur yanlıştır buna hakkın yok. Aynı powerpoint sunumları özelliklere girip baktığımızda Tiyatronline belgenin yazarı Ertuğrul Timur, bana yolladığında Yaşam Kaya olarak değiştirildiğini de gördük. Diğer tiyatro yayınlarına başka adlarla geçtiğini fark edemeyecek kadar birbirimizden kopuk değiliz tiyatro yayıncıları olarak. Her birimizin bir diğerinden şüphelenmesini hedefliyor olabilirsin. Bu konuda bilgisayar bilgin de iyi görünüyor. Ama kusura bakma bizler de salak değiliz. Git sorunun kimse onunla hallet ortalıkta serseri mayın gibi, hedefini şaşırmış kurşun gibi dolaşma! Hilmi Bulunmaz'la kedili köpekli maymunlu atışmaların beni ilgilendirmez herkes kendi seviyesince gösterir kendini demek ki sizin seviyeniz bu der geçerim. Ama bu tür yayıncılıkla bir yere gelemezsin. Eğer ki "Hamdi Mümkün" eleştirindeki ciddiyetini ve üslubunu kullanırsan, bu ciddiyetde ve olgunlukta yazılar, eleştiriler kaleme alırsan inan ki bana Tiyatro Dergisi de, Tiyatronline da, Gölge Tiyatro da ister mahlasla ister adınla sana yer verir yazını yayınlar ve çok daha etkili olur muhalefetin. Tiyatrom mu? Hayır Tiyatrom yer vermez. Çünkü tiyatrom son kez bu sayfalarda Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel adlarını sayfalarında geçirdi bundan sonra sadece onların cevaplarına sansür değil onların adının geçtiği her satıra, her habere, her olaya sansür uyguluyoruz herkesin haberi ola! Tiyatrom'un bir seviyesi var, Kediyle köpekle maymunla yazarlık-yayıncılık yapanlarla; yada arzın merkezine theope yi koyup üzerine bağdaş kurup oturanlarla oyalanamayız, tiyatrom'un seviyesini o kadar da düşüremeyiz.

Mustafa Demirkanlı, Yaşam Kaya..., Sevgili Dostlar, onayladığınız yanlarım var, onaylamadığım yanlarınız var elbette. Örneğin 3-4 gün önce Tiyatro Dergisi Ödül törenini tiyatrom da asla haber yapmam dedim ve yapmadım. Bundan sonra da sizlerle de diğer yayıncı dostlarımızla da hemfikir olduğumuz konular da çıkacak, karşıt olduğumuz da.. Ama ben Ertuğrul Timur olarak da, Tiyatrom.com sahibi ve editörü olarak da "Ben sıkı bir sansürcü olarak" bundan sonra asla ve asla tek bir satırla bile Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel ve Burak Caney adlarını bu sitede geçirmeyeceğim sizlerin de bu kişilere yada onlarla ilgili konulara ilişkin yazılarınıza asla link yada yer vermeyeceğim buradan kamuoyu önünde ilan ediyorum lütfen bu konuda bundan sonra teklifte bile bulunmayınız. Kamuoyu önünde size şu öneride bulunuyorum: Gelin tiyatro yayıncıları olarak bir toplantı yapalım iğneyi de çuvaldızı da kendimize batırıp belli kişilere yönelik değil genel anlamda tiyatro yayıncılığımızı sorgulayıp asgari etik değerlerimizi ve asgari ortak yayın kurallarımızı belirleyip deklare edelim. Kişilerle uğraşmak bizleri hiç bir yere götürmez. Bırakın onlar kendi bir avuç bataklığında boğulsunlar, çünkü üzerinde durulmaya değer çok daha önemli konularımız var.

Okurlarım.., Son kez daha bu kirliliğe yer verdiğim için, okurlarımdan özür diliyorum ve başlığımı yineliyorum. Bu internetin yada tiyatronun kirliliği değil o kişilerin kendi kirliliğidir.

***

COŞKUN IRMAK'DAN AÇIKLAMA / DÜZELTME (8.Aralık 2007)

"(...) Coşkun Büktel, bana da kızdı. “Halkının Atı Olmak” diye bi yazı yazdım, “isim ver isim, korkak...” filan diye yazdı. Ben de egosu yüksek biriyim, inatçıyım... Şöyle, içim bir diklendi:

“Ben her yazımı bir kişi için ve bir kişiyle polemik olsun diye yazmıyorum. Olgular, kişilere indirgenmeden ele alınırlar. Burjuva sınıfını eleştiren bir yazı yazacak olsam, senin aklına uyup, Türkiye burjuvazisinin tek tek isim listesini mi çıkaracağım. Sen sosyolojiyi inkâr mı ediyorsun”, diye sormak geçti aklımdan. Ya da doğrudan, “cahil” diyebilirdim. “Yok”, dedim kendi kendime sonra, “kızmana gerek yok. Sana ‘korkak’ diye saldırarak, provoke etmeye çalışıyor. Seninle iletişim kurmaya çalışıyor...” Sidikli kontesini takdim ediyordu Coşkun Büktel bana... (...)

"Sanırım, "Yazar Yalnız Yazar"daki bu bölümü anımsadığınız kadarıyla yazmışsınız "Kirlenen İnternet Değil, Bu O İnsaların Kendi Beyin ve Söz Kirliliği" başlıklı yazınızda. Fakat görüldüğü gibi, anlam değişiyor. Ben, Coşkun Büktel'in, alıntıladığım bölümdeki özelliğini vurgularken, bunu başkalarıyla iletişim kurma yolu olarak gördüğünü ve kullandığını belirttim. Yoksa, başkalarını adam etmek için kullandığı bir yöntem olarak kullandığını yazmadım. ..

***

Sayın Coşkun Irmak'a

Sayın Irmak, sizin bu dile getiriş şekliniz Coşkun Büktel'in sizin şahsınıza uyguladığını düşündüğünüz olumlu bir kışkırtıcılık gibi aksettirilmiştir tarafınızdan. Fakat sizin bu şahsınıza olan yaklaşımdan yola çıkarak bir başka oyun yazarı arkadaşımız (Mine Ölce) Coşkun Büktel'in kişilere karşı uyguladığı bu tutumu kendi payına algılamak istediği olumlu bir şekilde devşirerek genelleştirmiştir ve bunu Coşkun Büktel'in "insanların üzerine giderek" şeklinde bir girişle genelleştirmiş, ve "iyiye doğru gitmeleri için" motivasyon yöntemi olarak algılayıp böyle de yansıtmıştır.

İlgili bölüm şu şekildedir

(...) Sayın Büktel, yazınızı okuduğumda, Coşkun Irmak'ın hakkınızdaki bir tespiti aklıma geldi. Sizin, insanların üzerine giderek, onları daha iyiye doğru gitmeleri için motive ettiğiniz mealinde idi yazı, hatırlarsınız. Bu doğrultuda, adımın geçtiği her yerde, beni kışkırttığınızı hissettim Sanırım bende bir ışık gördünüz. Daha önce, Sadık Aslankara'nın yazısında adım geçtiği halde yazmayışım da, sizi hayal kırıklığına uğrattı. "Üzerine gidersem, şöyle dişime, beynime göre bir tartışma ortamı yaratırım" diye düşündünüz. İnanın bunu ben de çok isterim.(...)

Yazının tamamı : http://web.archive.org/web/20071209054345/http://www.coskunbuktel.com/mineolcecevap.htm
Coşkun Büktel bu yaklaşımı sizin şahsınıza münhasır yapmış olsa da, yada siz bunu şahsınıza münhasır yapılan bir yaklaşımın değerlendirmesi olarak kaleme almış olsanız da bu genelleştirilerek "insanlara, iyiye gitmeleri için" uyguladığı bir yöntemmiş gibi vurgulanmıştır. Kaldı ki böyle algılanması da doğaldır. Coşkun Büktel için bu bir yöntemse sizin için uyguladığını başkaları için de uyguluyor olabilir. Bunu değiştirerek genelleştiren yazarın yazısı ne sizin tarafınızdan (görmemiş olabilirsiniz elbette) ne de bunu dikkatlice okumuş ve yanıtlamış olan Coşkun Büktel tarafından düzeltilmemiş, bir insanın şahsıyla ilgili bir saptama yapılırken "Hayır böyle bir iddiam yada çabam yok" gibi açıklama gereği hissetmemiştir.

Doğal olarak da Coşkun Büktel'in "insanların üzerine giderek, onları daha iyiye doğru gitmeleri için motive ettiği" düşüncesini birileri olumluya yorup algılama hakkına sahip olduğu gibi bu yöntemi son derece yararlı bulduğu gibi benim de "Hayır ne münasebet, sen benim yada bir başkasının üzerinde bazı yöntemler deneme hakkını nereden alıyorsun?" demek gibi bir hakkım olduğunu düşünüyorum. Kırıp, döküp, rencide edip, sövgü derecesine varan ithamlarda bulunup, yalancılıkla suçlayıp (henüz beni hiç tanımadığı, bir tek satır karşılıklı yazışmadığımız, Tiyatrom'da bir tek kez Coşkun Büktel adı olumlu yada olumsuz geçmediği zamanda dahi "Sözde Hürriyet yazarıymış" ifadesiyle yalancılıkla itham ettiğini de hatırlatırım. Özdemir Nutku ile ilgili sorunlar konusunda ise Benim bugün de hala savunduğum Özdemir Nutku'ya hak veriyorum görevini yapmıştır şeklindeki yaklaşımımdan sonra ise zaten kızılca kıyameti koparmış, beni iyiye yönlendirme(!) seanslarını psikolojik işkenceye, hakaret, sövgü boyutlarına vardırmıştır. ) Böyle bir iyiye yönlendirme düşünemiyorum. Ne benim için, ne de bir başkası için böyle bir yöntem olamaz, varsa da bu kamçıyla, hakaretle, sövgüyle eğitme, yönlendirme yöntemini alsın başına çalsın diyorum.

Coşkun Büktel sizin "Bana saldırarak beni provoke etmeye çalışıyor (burada olumlu bir provoke olduğu açıktır) , benimle iletişime geçmeye çalışıyor" şeklindeki olumlu değerlendirmenizi reddetmemişti. Yine Mine Ölce'nin bunu genelleştirerek Coşkun Büktel'in "insanların üzerine giderek, onları daha iyiye doğru gitmeleri için motive ettiği" gibi olumlu değerlendirmesi üzerine de herhangi bir açıklama yapıp böyle bir yöntemi olmadığını söylemedi. Bende bunu alıp yöntemini yere çalıyorum, ilk iki yakıştırmaya ses etmedi dilerse benimkiyle üçüncü kez dile getirilen bu tespitlere hala "Hayır benim böyle bir yöntemim yok" açıklamasında bulunma şansı var.

Hatta diliyorsa evet Coşkun Büktel için öyleydi, Mine Ölce'nin söz ettiği insanlar için de öyleydi ama sana bunu hiç denemedim sana en baştan beri sadece eleştiri, hakaret, yalancılıkla itham ettim deme hakkı var.Ama ne sizlerin olumlu değerlendirmenize ne benim olumsuz değerlendirmeme değinmeyip başka satırları yanıtlayıp bunu her defasında atladığına göre sanırım bu eli sopalı (yada dili sopalı) öğretmen rolünü kabullenmiş olsa gerek.

Elbete üçüncü bir yazarın sizin cümlenizi alıp genelleştirmesine karşın sizin yine de beni düzeltme hakkınız da var, ve sayfa altına açıklamanızı eklemekle bunu sağladım. Ama o halde yukarıda sayfa adresini verdiğim yerdeki Mine Ölce'nin yazısı altına da lütfen not düşülmesi için aynı hassasiyeti gösteriniz. Aksi halde sizin tiyatromdaki yazınızı görmeden direkt o yazıyı okuyan herkes size ait olmayan bir tespiti size aitmiş gibi görecek ve belki onlarda başka yerlerde kullanacak.

Düzeltme duyarlılığınız için teşekkürler

A.E.Timur

(Kaynak: tiyatrom.com)