27 Mart 2009 Cuma

DEMİRKANLI'NIN ÇÖP KUTUSU / 2

Aşağıda sunduğumuz çöp hükmündeki yazıda geçen "tabi" sözcüğünün karşılığı, Vikisözlük'te şöyle belirtilmiştir:

Anlamlar:
[1] (eskimiş) bağımlı
[2] (
eskimiş) bağlı
[3] (
eskimiş) basan
[4] (
eskimiş) basıcı
[5] (
eskimiş) basımcı
[6] (
eskimiş) uyruk
"
http://tr.wiktionary.org/wiki/tabi" adresinden alındı.


TAM 1 YIL SONRA TİYATROM’A DAİR


Sayın Ömer Faruk Kurhan son dönemde yoğun bir şekilde Tiyatro yayıncılığını konu alan çalışmalara ve yazılara imza atmıştır. Tabi tiyatro yayıncılığını konu edinen yazılardan söz edince doğal olarak bir döneme imza atmış olan tiyatrom.com'dan da sıklıkla bahsetmiştir. Tiyatrom daha yolun başlarındayken ikinci yılında bir üniversite öğrencisi tarafından tez konusu edilmişti. Ama ondan bu yana ilk kez bir başkası tiyatrom üzerine bu denli kapsamlı yazıyor. Bu nedenle yanıtlamakta biraz geciktim. Zira bu denli ele alınan bir konu tiyatrom ise benim de yanıtlarım uzun uzadıya olacaktı ve bir türlü başlayamadım.

Mümkün Olduğunca Sayın Ömer Faruk Kurhan'ın yazdıklarına bağlı kalarak yazmaya çalışacağım. Mavi (Biz kırmızı yaptık. HB) italik kısımlar Ömer F.Kurhan’dan alıntıdır.

Ömer F.Kurhan "Tiyatro Yayıncılığına Kısa Bir Bakış" başlıklı yazısında tiyatrom’a ilişkin şu tespitleri yapmıştır.

Ertuğrul Timur’un sık sık dile getirmiş olduğu gibi, yeni dönemde büyük bir topluluk ve gösteri çeşitlenmesi vardır. İstanbul merkezli sayılabilecek bu vaka, zamanla Türkiye’nin değişik bölgelerine de yayılacaktır. Tiyatrom bu olguyu dayanak kabul etti ve “amatör” / yarı profesyonel / profesyonel ayrımı gözetmeden kapsamlı bir internet yayıncılığı yapılabileceğini gösterdi. Bu bağımsız tiyatro haberciliğinin devrim niteliğindeki bir atılımı olarak kabul edilebilir. Profesyonel olmayan tiyatro, ilk defa arka bahçe olmaktan kurtulmuş ve Tiyatrom’da istemediği kadar sesini yükseltme olanağı bulmuştu.

Sayın Kurhan haklıdır, Tiyatrom'un belki de en büyük özelliği bu sanat dalındaki herkesi birden yakalayabilmiş olmasıdır. Bu konunun akademisyenleri de henüz bir lise öğrencisi de tiyatro adına bir şeyler bulabildiği gibi kendini burada ifade etme olanağı da bulmuştur. Aslına bakarsanız tiyatrom.com önce Genç Tiyatro adıyla doğduğu ve sadece okul topluluklarına destek olmayı amaçladığı için temelinde okul toplulukları ve amatörler vardır. Bu nedenle de başlangıçta tamamen devamında ve son güne kadar da öğrenci toplulukları ve amatörler hep eşit koşullarda temsil hakkı bulmuştur. Bunda elbette benim yaşamımın her döneminde çocukların, gençlerin çok önemli yeri olmasının, her bulunduğum alanda onlara yer açmamın (gazetelerdeki mizah köşelerim, yönetiminde bulunduğum radyolar gibi) gençlere ve çocuklara yaklaşımımdan ve onlara mutlaka fırsat tanınmasının gereğine işaret etmem etkili olmuştur. Öte yandan sadece tiyatronun değil her tür sanatın ve edebiyatın sadece amatörce yapılmasına, sanatın hiç kimsenin geçim kaynağı olmamasına sanatta ve yazın dünyasında gerçek özgürlüğün sadece ve sadece amatörce yapıldığında başarılacağına olan inancım da amatörlere saygı duymamı ve onlara gerektiğince yer vermemi sağlamıştır. zaten tiyatrom'un kendi yayıncılığı da amatördür. Amatör başlamış amatör sürmüştür. (Sanırım amatörlükten kastımın acemilik olmadığını açmama gerek yok)

Dolaysıyla aslında yadırganacak olan ve beni de ilk başlarda şaşırtan tiyatrom'da amatörlere, öğrencilere yer açılması değil tam tersine profesyonellerin ve akademisyenlerin de kendini burada ifade etmeye, buradan yararlanmaya başlamasıdır. Ki bunda da etken bu alanda ciddiyetle, düzenlilikle yayınlanan fazla alternatif olmaması, tiyatrom'un körler sağırlar birbirini ağırlar durumundan çıkıp geniş kitlelere ulaşabilmesi etkili olmuş ve bu kesimler de tiyatrom'dan yararlanmayı seçmiştir.

Tiyatrom zaman zaman kamuoyu nabzını tutmaya, okur profilini tespit etmeye çalışmıştır. İşte bunlardan sonuncuya bakarsak ;

Tiyatrom Okur Profili toplam 1432 kişinin katılımı ile :

Okul Tiyatrosundayım (258) 18.02%
Amatör Oyuncu yada yönetmenim (243) 16.97%
İyi bir seyirciyim (188) 13.13%
Profesyonel Oyuncu yada yönetmenim (177) 12.36%
Ödev araştırmak için girdim (170) 11.87%
Ortalama bir seyirciyim (133) 9.29%
Tiyatro Bölümü Öğrencisiyim (93) 6.49%
Tamamen tesadüfen girdim (37) 2.58%
Bu alanda akademisyenim (35) 2.44%
Yazar , eleştirmen yada medya çalışanıyım (29) 2.03%
Tiyatro sektöründeyim ama sanatçı değilim (28) 1.96%
Hiçbiri (41) 2.86%

Görüleceği gibi son döneme dek okul topluluğu ve amatör topluluk üyeleri tiyatrom'un en fazla okur kitlesini oluşturmaktadır. Ama hemen hatırlatmalıyım ki tiyatro bölümü öğrencisiyim diyenlerin %6,5 da kalması tiyatro bölümünde okuyanların çok azının tiyatrom'u takip ettiği anlamına gelmeyecektir. Elbette ki Türkiye genelinde tiyatro bölüm öğrencisi sayısı zaten sınırlıdır ve bu oran diğer bütün okurlarla kıyaslanma oranıdır tiyatro bölümünde olup tiyatrom okuyanlar %6,5 , okumayanlar %93.5 gibi bir anlama gelmez.

Öte yandan iyi bir seyirciyim %13.13 , ortalama bir seyirciyim %9.29 olarak görünse de ankete okul topluluğundayım, amatör tiyatrodayım yada ödev aramak için girdim diyenler de aynı zamanda birer seyircidir de. Dolaysıyla tiyatrom sadece tiyatro yapanların sesini, fikrini, sorunlarını duyurduğu bir platform değil ayrıca tiyatrocuların seyirciye ulaşmakta kullandığı bir yoldur da. Bu anlamda profesyonel tiyatroya da seyirci katkısı sunarken amatörlerin de belki de anne-baba, arkadaşlar dışında dışardan seyircilere de ulaşmasında da bir köprü olmuştur ki bunu bazı topluluklar dile getirmiş seyirci sayılarındaki gözle görülür artışı hissedebilmiştir. Ama tiyatrom'un amatörlere en büyük katkısı sanıyorum eskiden kendi çapında yapılan ve sadece kendi güçleri oranında yakın çevrelerine duyurabildikleri festivalleri duyup katılmaları olmuştur. Türkiye'nin dört bir yanından topluluklar birbirlerinin festivalinden haberdar olup başvurmaya ve bir sahnede daha fazladan oyun sahneleme fırsatlarını değerlendirmeye başlamıştır.

Peki bu tiyatrom'la mı başlamıştır diyebilmek için öncesine bakmakta yarar var. Tiyatrom'dan önce sadece iki tiyatro sitesinden bahsedebiliyoruz. Tiyatronline ve sehirtiyatrolari.com. Ve maalesef sehirtiyatroları.com zaten sınırlı bir yayın kapsamında ve tiyatronline da ise amatörler ancak minik duyurular arasına girebilmekteydi. Tiyatrom'da öğrenci ve amatörler manşete girmek de dahil profesyonellerle eşit hatta daha fazla görünmeye başlayınca diğer siteler içinde bu önemsenecek bir büyük kitle olarak görünmeye başlamıştır.

Yine sayın Ömer F.Kurhan'ın bir başka yazısından devam edelim.

Eski Tiyatrom Editörü Ertuğrul Timur’a Bir İtiraz ve Çağrı

Bütün bunlar olup biterken Ertuğrul Timur’a bir itirazım olduğunu belirtmek isterim: Tiyatro yayıncılığına tümden son verme kararını kabullenmemiz pek mümkün değildir. Tiyatrom’un bir yerden sonra sürdürülemez hale geldiği düşüncesine ben de katılıyorum. Zaten bir kişinin böyle bir yayının altından nasıl kalkabildiğine her zaman hayret etmişimdir. Fakat kapanmanın ne anlama geldiğini derli toplu ele alabilmeliyiz. Nostaljik bir anma eylemi gerçekleştirmek için değil, önümüzü görebilmek için…

Doğrusu ya bugün tiyatrom'un yayınlandığı dönemdeki içeriğine bakınca buna ben de hayret ediyorum. Tiyatrom'un altından nasıl kalkabildim inanın bugün ben de şaşkınlık içerisindeyim. Bir dergi bir ekip tarafından hazırlanır. Örneğin Mustafa Demirkanlı'nın tiyatro dergisi en az olduğu döneminde (yayın kurulu vb hariç) üç kişilik bir ekibin ürünüdür. Ve ayda bir dergi çıkarır bu ekip. Elbette onların benden fazla olarak matbaaya koşuşturmak, dağıtımla ilgilenmek, reklam görüşmeleri yapmak, vergi vb türü resmi prosedürlerle ilgilenmek gibi işleri de var ama yayın içeriği olarak baktığımızda tiyatrom'un her bir sayısının yazı, tanıtım, eleştiri, haber zenginliğiyle bir dergiye bedel içeriği olmaktaydı ve üstelik haftalıktı. Yani tek başına ayda 4 sayı dergi çıkarmak gibi bir iş.

Kaldı ki bir basılı dergide her sayı üç, beş bilemediniz on oyun tanıtırsınız. Oysa internet sitesi olunca ve tüm Türkiye'yi kapsayınca bir sezonda 600-700 oyunun tek tek tanıtım sayfalarını hazırlamak, her yeni bilgi geldikçe bu sayfalara yeniden dönmek ve değişiklikler yapmak var.

Daha da önemlisi her gün onlarca emaili ayıklamak, haberleştirmek, onlarcasını tek tek yanıtlamak var. Amatörlerin, öğrencilerin isteklerine cevap verebilme çabası var. Yukarıdaki istatistiklerde gördük hiç azımsanmayacak seyirciye de hitap ediyorsak sadece polemikler, tiyatro dünyasında yaşanan haberler değil oyun sayfaları da titizlikle hazırlanmalıydı, eksiksiz sunulmalıydı.

Yada %11.87 kişi ödev araştırmak için girdim diyorsa kaynak sayfalar zenginleştirilmeliydi. Tiyatro alanında internette ne kadar az döküman olduğu ortadayken ve siz de bu alanın en büyük yayınını çıkarıyorum diyorsanız kaynaklık etme göreviniz de oluşuveriyordu. Bütün bunlar elbette 8 koca yıla yayılan bir emeğin birikimiydi ve ben asıl geçimimi sağladığım işe günde 8 saat, hiç bir kazanç sağlamadığım tiyatrom'a ise günde 10-12 saat ayırıyordum. Oradan bazıları iş buldu, bazıları oyuncu buldu, salon buldu, ekmek kapısını tiyatrom araladı, bazıları oyununu orada gördü sevinçten havalara uçtu bunu bilmenin ağır yükü ve sorumluluğu vardı tabi.

Şimdi sanırım bunca emek ve çabanın sonrasında tiyatrom'a rahatça ve küstahça laf etmeye kalkan iki, üç kendini bilmeze neden öfke duyduğum daha net anlaşılacaktır. Kapsamını ve benden aldıklarını şimdi düşününce asla yeni bir tiyatrom yaratmaya cesaret edemezdim sanırım.

Güncel tiyatro yayıncılığı araştırma, soruşturma ve tartışma süreçlerine odaklanarak mı kendisini var edecek, yoksa gönüllü ya da gönülsüz üç maymunculuk ile dedikodu siyaseti arasında sıkışıp kalacak mı? Asıl dert budur. Bu noktada, Ertuğrul Timur’dan bir şekilde tiyatro yayıncılığına dönmesini talep etmek hakkımızdır diye düşünmekteyim.

Aslında bunların her biri bir diğerini besleyen unsurlardır. Yani bir yayında tüm Türkiye'deki tüm oyunların tanıtımı var ise insanlar bu hafta bir oyuna gitsek ama hangisine diye karar vermek için bu siteye girer, ödev, tez hazırlayacaksa kaynak bulmak için bu siteye girer, bu siteye çok girilince de tiyatronun dertleri sorunları daha çok kişiye duyurulmuş olur, AKM yıkılacakmış denilince daha fazla kamuoyuna ulaşılmış olur.

Yani bu doğru hedef kitlenin doğru bir reytngle yakalanması ve bundan yararlanılıp o kitleye seslenebilme olanağının sunulmasıdır. sayın Ömer F.Kurhan zaman zaman yazışmalarımızda az çok Hilmi Bulunmaz'ın bloğunu da genel konseptde bir tiyaro sitesi gibi anmıştır. Oysa şimdi düşününüz, bu hafta sonu bir oyun izlemek istiyorsunuz orada kaç oyun tanıtımı bulabilirsiniz? Çocuğunuzu bir oyuna götürmek istiyorsunuz kaç çocuk oyunu yer almıştır orada? Yada bir tiyatrocunun hayatını araştıracaksınız kimi bulabilirsiniz? Yada araştırma konunuz ışık tekniği bu konuda ne bulabilirsiniz? Oysa bunlar birbirini destekleyecek unsurlardır. Bunlardan herhangi biri için girsin ki sizin araştırma, soruşturmanıza da, köşe yazınıza da, tiyatro dünyasının sorununa da görüp tanık olsun.

Eğer siz salt belli bir misyonla belli bir gruba hitap eden bir yayın çıkaracaksanız tamam sorun yok, ama bir genel konseptten, bir genel okura yönelik tiyatro yayıncılığından söz ediyorsanız bunun kapsamını göz ardı edemezsiniz. Tiyatrom'a hergün en az 50-60 hafta sonlarına doğru yüzlerce kişi google da "çocuk tiyatroları" yazıp aratarak giriyordu. O halde tiyatroya yada topluma hizmet ediyorum deyip ama bizim kapsamımızda çocuk tiyatrosu yok derseniz daha baştan kocaman bir kesimi dışlayıp atmış olursunuz. Belki o kişi çocuk oyunu seçmek için girecek ama kendisinin de bir oyun ilgisini çekecek ve gitmek isteyecek... Ya da AKM yıkılıyormuş diye okuyup irkilecek...

Dönüş danışmanlık biçiminde mi olur, haber dosyaları hazırlama biçiminde mi, yoksa daha kapsamlı sorumluluklar alarak mı, bilemiyorum. Fakat tecrübeli ve Tiyatrom’la yepyeni bir perspektif oluşturmuş bir yayıncının zaten aşırı kadro fakirliği içinde yüzen tiyatro yayıncılığı alanından çekilmesi, giderilmesi çok zor bir kan kaybına işaret etmektedir.

Ertuğrul Timur'un tiyatro yayıncılığına dönüşü söz konusu değildir. Tiyatrom'un yada tiyatrom stilinin dönüşünü ise ilerleyen satırlarda ele alabiliriz.

Ertuğrul Timur’un “Mehmet Atak Dosyası” ortadadır. Böyle bir dosya hazırlama kapasitesine sahip kaç yayıncı var? Kadro fakirliğinin okur bilinci üzerinde yarattığı sonuçların yapıcı olduğu iddia edilemez herhalde. Kan kaybı derken bunu kast ediyorum. İşler iyiye gideceğine daha da kötüye gidiyor. Bulunmaz’dı, Büktel’di vs. bu kan kaybından besleniyorlar. Kopyala yapıştır, bir de kendine göre haber başlığı icat et, al sana tiyatro haberciliği…

Doğrusunu söylemek gerekirse Mehmet Atak dosyasını abarttığınızı düşünüyorum. internet çağında bu o kadar kolay ki. Google başına oturup "Mehmet Atak okuma tiyatrosu" yazıp arattığınızda açılan sayfaları 1-2 saat boyunca sabırla tıkladınız mı benim ulaştığım tüm bilgilere ve küpürlere ulaşmanız mümkün. Bunun üzerine şahit diye adları sıralanan tiyatroculardan da tanıdığınız varsa bir mesaj yada telefonla yahu böyle bir şey var sen nasıl hatırlıyorsun bu konuyu diye sormanız yeterli. Mehmet Atak dosyasını bir kenara bırakırsak 8 yıl içerisinde tiyatrom'un gerçekten ortaya çıkardığı çok önemli haberler ve dosyalar olmuştu. Adana Seyhan'da kapatılan salondan sansürlenen oyunlara, Şehir Tiyatrolarında , Devlet Tiyatrolarında yaşanan bir çok olaya, İzmit’te yaşananlara, şehir tiyatrolarında Tickettürk yolsuzluğu iddialarına, onlarca haberi ilk biz duyurduk, bir çok ulusal gazete, TV bizden aldı haberi, kiminde kamuoyu da yaratıp geri püskürttüklerimiz de oldu, hayatımda hiç gitmediğim bir şehirde bir tiyatro salonu kurtarılmasına vesile olduğum da oldu. Nasıl oluyordu da bu geri planda yaşananları hep tiyatrom bulup ortaya çıkarıyordu? Tiyatrom'un bir sürü ilde, bir sürü yerde muhabirleri mi vardı? Bunun sırrını açıklayayım size....

Eğer siz korkmadan çekinmeden bir şeyleri haber yapıyorsanız, bir de bu alanda az denilmeyecek bir okura ulaştırıyorsanız, haber yapmakla kalmayıp peşini bırakmıyor kampanyalarla sonuç almaya gidiyorsanız bir süre sonra haber ağınız kendiliğinden oluşuyor. Siz çekinmeden, kayırmadan, ürkmeden haber yaptığınız için başı sıkışan, bir takım şeylere şahit olan size başvuruyor. Dolaysıyla da bunları ilk siz haber yapıyor, dosyalar oluşturabiliyorsunuz. örneğin vatandaşın bir yolsuzluk sorunu olsa bunu Reha Muhtar'a mı haber verir Uğur Dündar'a mı? Tabi ki araştırmacı gazetecilik yaptığı dönemlerdeki bu tür konuların üzerine gitmesinden dolayı tercih Uğur Dündar oluyordu ve o da kendisine akan bu pasları gole çeviriyordu. Biz de ekran başında helal olsun adam nerden buluyor, nereden araştırıyor neleri ortaya çıkarıyor diye izliyorduk. Benim tiyatro dünyasıyla uzaktan yakından hiç ilgim olmaması benim için avantaj oldu ve ben ister DSP'li seyhan belediyesi, ister AKP'li İzmit belediyesi, İster Şehir Tiyatrosu, ister devlet tiyatrosu ne öğrendimse çekinmeden haber yaptım dolaysıyla da haber akmaya başladı. Yani hem çıkarsız ilişkisiz bağlantısız olmam hem de oyun tanıtımı, kaynak sayfalar, çocuk tiyatrosu vb deyip ayrım yapmadan zengin bir site yapmanın sonucu çok okura ulaşıyor olmam bu haberlerin , dosyaların tiyatrom'a akmasını sağladı. Eh, bunu da yapabiliriz diyen herkes yapabilir, Ertuğrul Timur'un tiyatro yayıncılığına dönmesi şart değil elbette.

Kadro fakirliğinin okur bilinci üzerinde yarattığı sonuçların yapıcı olduğu iddia edilemez herhalde. Kan kaybı derken bunu kast ediyorum. İşler iyiye gideceğine daha da kötüye gidiyor. Bulunmaz’dı, Büktel’di vs. bu kan kaybından besleniyorlar. Kopyala yapıştır, bir de kendine göre haber başlığı icat et, al sana tiyatro haberciliği…

Bulunmaz yada Büktel'in tiyatro haberciliği yaptığını sanmıyorum. Sanırım Bulunmaz da artık üç yıldır falan internette var. Ama bugüne dek kaynağı kendine ait yada birinci elden kendine ulaşmış kaç haber yaptı bakmak gerek. Bildiğim kadar bir Mehmet Tekkanat, bir Orçun Masatçı, Bir de Orhan Aydın herkese yollarken onlara da yolluyor yazı yada haberlerini. Gerisi kes kopyala üstüne de 3 satır ahkam kes yayınla. Bir şeyden beslendikleri falan da yok, tiyatro dünyasının ciddiye aldığı da yok. zaten nerden neyi bulup okuyacaklar ki ciddiye alsınlar? Sonuçta amatör blog mantığıyla tren gibi alt alta eklenen yazı girdileri. Bir konu aramaya yada bir süre önce yayınlanmış bir yazıya ulaşmaya kalksanız bulamazsınız. Onlarca kez tekrarlamalar arasında kaybolup gidersiniz. Bakmayın siz şu kadar kişiye ulaştık dediklerine de. Bildiğim kadar google adsense ile istatistiklerine bakıyorlar ki o da sağlıklı değil.

Onlar beslense beslense google dan tesadüfi aramalarla bulunmalarından besleniyorlar ki google da çıksalar da insanlar bir konu bulduk diye girseler de gayriciddi yayınları karşısında sonuçsuz kalıp kapatıp çıkıyorlardır. Yani bir şeyden beslenmedikleri gibi kimsenin de dikkate aldığı yok.

Bugün tiyatrom kapanalı bir yıl olduğu halde benim emailime hala ısrarla günde 40-50 tiyatro haberi geliyor bende tek tek siliyorum. Eğer Hilmi Bulunmaz tiyatro dünyasında ciddiye alınıyor olsa ona da bu haber akışı çoktan başlamış olurdu da o da tiyatro dünyasından, tiyatro dergisinden diye ibareler koymak zorunda kalmadan birinci elden aldığı haberi yayınlardı. Tiyatro yayıncılığında elbette asıl sorun onlar yada onların varlığı değil o tür parazit yayınlar radyoda da karşımıza çıkardı ama biz net dinleyebileceğimiz istasyonları bulana dek ibreyi çevirirdik. Tiyatro kamuoyu da olayları objektif, zengin içerik ve net bir sesle ortaya koyacak yayınlar olduğu takdirde bunlara yönelecektir.

Yine Ömer F.Kurhan'ın bir başka yazısı

Tiyatrom’un Kapanması Ne Anlama Geliyor?

Ertuğrul Timur 2008 Mart ayında Tiyatrom’u kapatmaya hazırlanırken yedi tane yazı yayımladı. Kapanışın ilan edildiği hafta her gün bir yazı yazıldı. Bunlar “VEDA SAYISI”nda yayımlandı ve http://www.tiyatrom.com/index3.htm linkinden ulaşmak mümkün.Bu yedi yazının ilkinde, Bulunmaz-Büktel ikilisinin Tiyatrom’a dönük bıktırıcı saldırılarının kapanmada belirleyici olmasa da yıpratıcı bir faktör olduğunu belirtildi. Fakat asıl şikâyet konusu bu saldırı karşısında tiyatro çevrelerinin duyarsızlığı ve müdahaleden uzak durmaları.

Evet ben bu duyarsızlıktan şikayetçiydim ve bu duyarsız kitle için artık parmağımı bile kımıldatmak içimden gelmiyordu. Ama bu sadece bu konuya duyarsızlıkları meselesi değildir. Tiyatro dünyasında genel bir duyarsızlık vardı. Kendilerinin mağdur olmadığı hiç bir konuya duyarlı değillerdi neredeyse hiç biri. Lütfen Bu konudaki yazımı da okuyunuz.

Düşünün Harbiye yıkılmasın diye eylem yapıyoruz Harbiye'den asıl ekmek yiyen tiyatrocular ortada yok. Orhan Aydın, Orhan Kurtuldu toplamış kendi kitlesini, TMMOB var plastik sanatçıların temsilcisi var, siyasal bir gençlik örgütü doldurmuş orayı, duyarlı tiyatroseverler var ama şehir tiyatrolular perdenin arkasından seyrediyor. Neden? Çünkü oradaki muhalif örgütlenme İŞTİSAN dı ve o da Orhan Alkaya Volkan Sağırosmanoğlu, Macit Koper falandı. Ama iktidar uyanıklık yapıp onları şehir tiyatrosunda iktidar yapınca muhalefet bitiverdi, kepçenin önüne ilk ben yatarım diyenler yapılacak salona övgüler dizmeye başladı, sanatçıların vasıfsız işçi yapılması iğrençliğini savunmaya kalktı, .

Oysa onlardan bazıları yakın zamana kadar bana bilgi sızdırıyorlardı, AKP'li belediyeye salvo ateş püskürttüğümüz yazıların kaynağını sağlıyorlardı. Demek ki Orhan Alkaya'nın, Volkan Sağırosmanoğlu'nun kaygısı ne AKP imiş, ne Türkiye halkının özgür sanatla daha aydınlanmasıymış, ne de Şehir Tiyatroları imiş, tek kaygıları kendilerinin orada var olması ve iyi bir yerlere gelmesiymiş. Ben bir kurumda işçi olarak çalışırken oradan bana şehir tiyatroları basın sorumluluğu görevi teklif edildi geri çevirdim. Yada Orhan Alkaya çok sevgili dostum Volkan Sağırosmanoğlu artık orada iktidar oldu ben nasıl yararlanabilirim demedim. Çünkü ilkeli olmak vardı yaşamsal değerlerim vardı.

Onların bu tutumu, tiyatro dünyasının duyarsızlığı fena halde kanıma dokundu ve tiyatrom'a noktayı koymadan uzun bir yazı dizisi ile şehir tiyatrolarının son sekiz yılını özetleyip yaşananları bir bir anlatıp Orhan Alkaya ekibini de eleştirip noktaladım. (Lütfen linke tıklayıp okuyunuz)

Toplumsal olmayan mücadeleler beni ilgilendirmiyor, ama artık çok daha netti ki herkesin mücadelesi sadece kendi içinmiş. Bu durumda fena halde kullanıldığınızı hissediyorsunuz. Bakın Coşkun Büktel eserini oynatmadılar diye DT'ye veryansın ediyor ama orada işe girmek içinde başvurmuş. Yarın gel bu kurumun şu makamına deseler “ben AKP'li bir bakanın emrine girmem” demez koşar. (Hilmi Bulunmaz bunu yapmaz, dizi de yazmaz ama Coşkun Büktel yapar) Coşkun Büktel'in kavgasının ilkesel, ideolojik, toplumsal değil kişisel kavga olduğunu bildiğim için arkasında durmadım ben. (Mesela Tiyatrodan insan Manzaralarını kitabını ele alın kitap salt kendisini mağdur edenleri deşifre etmek için, kendinden başka hiç bir tiyatro sorunundan dolayı başka bir tek isim yok mu tiyatroda?)

Ama meğer bunların her biri birer Coşkun Büktel'miş. Sosyalist geçmişiyle tanıdığımız Orhan Alkaya daha bir ay önce kepçenin altına yatarım derken Genel Sanat Yönetmeni olunca yepyeni tiyatro binası diye yutturulacak Çok Amaçlı salonu Kadir Topbaş'la birlikte savunmaya başlamışsa ben kimin için, kimlerle, neyin kavgasını veriyorum? Ne için günde 8-10 saatimi harcayıp uykusuz kalıyorum? Sayın Ömer F.Kurhan veda yazılarımdan önce yazdığım Bu Sanatçılar için Değer mi? başlıklı yazımı da okumasını öneririm

Kaldı ki bir tek bu değil onlarca örneği var. Ben yeri geldi İATP-G yi de aynı şekilde suçladım. Yahu tamam iyi güzel çok doğru ve verimli işler yapıyorlar ama AKM yıkılacak, Harbiye kapanacak deniyor sokaktaki sütçüye mikrofon uzatılınca görüş bildiriyor da İATP-G, OYÇED, ASSITEJ bunlar tiyatro örgütü değil mi neden yoklar? Neden sesleri çıkmıyor? Yani olumsuz bile olsa bir görüş bildirilmez mi? Ödenekli tiyatroya karşıyız o nedenle de taraf değiliz deseler bile razıyım ama olumsuz anlamda bile yoklar. Kaldı ki İATP-G ye de bu sorumu bir yazıyla yöneltmiştim

Bugün, Üstün Akmen gibi pozitif enerji yaymaya çalışan tiyatro eleştirmenleri dahi Türkiye tiyatrosuna dönük gelecek endişesi içinde olduklarını açıklamak zorunda kalıyorlar. Bunlar Tiyatrom’un kapanışını doğrulayan çıkışlardır: 2000’lerdeki tiyatro patlaması ne aydınlanma ne de politik duyarlılık adına pek bir şey vaat etmiyor. Dolayısıyla, Tiyatrom devam etse bile yine bir ekip kurulamayacak ve organik geri besleme kanalları açılamayacaktı.

Ben bir kaç çeşit tiyatrocu tandım. Bunların içinde tiyatroyu tapınma gibi yapanlar da var. Öyle ki sahnenin büyüsüne kapılmışlar. Kültür Bakanlığı çıksa dese ki alın size bedava salon, her birinize de maaş bağlıyorum yani para kaygınız yok dese bunlar seyirciyi de dışlar. Aman seyirci ortamı bozuyor der ve her akşam boş salonda çıkıp sahnede oynar oynar inerler. Bir nevi mastürbasyon gibi bir nevi ayin gibi. "Sahnenin büyüsü" onlar için yeterli neden. Tabi böyle olunca da ne toplumcu tiyatro, ne seyirci, ne insanlara aktarılacak duygu ve düşünce hiç biri önemli değil. Öyleleri de benim umurumda değil. Onlar sahnede mutlu olacak ayin yada mastürbasyon yapacak diye yokum ben.

Tiyatrom'u açarken ilk yazımda ne demiştim ? Bir muhalif güç olarak tiyatro, bir aydınlanma aracı olarak tiyatro. Kendi sorunlarına bile sahip çıkmayıp kolayca satılmış insanlara dönüşüveriyorlarsa ben daha neden ve kimin için uğraşacaktım? İşte benim tiyatro yayıncılığından çekilmem için en büyük nedenlerden biri de budur tiyatroculara yeterli güvenimin kalmayışı. Başka alanlarda daha yararlı olacağım düşüncesi.

Ekip konusuna gelince evet ekip çıkmayacaktı ve çıkmadı da. Zaman zaman bu çağrıyı yaptım işte en son çağrım budur

Tiyatrom kapanırken şu söylense daha iyi olabilirmiş: Ben hâlâ buradayım; bu işi gerçekten paylaşarak ve hakkını vererek yapmak isteyenler öne çıksın. Şahsen ben Tiyatrom’un sekiz yıllık tiyatro yayıncılığı deneyiminin sonlandırılmasını bir meydan okuma olarak değerlendirme eğilimindeyim.

Ömer F.Kurhan yazısını bu şekilde noktalamış. Ben zaten son gün dahi bu çağrıyı yaptım. Varsa gönüllüler çıksın vereyim devam ettirsin. Ama çıkmadı. Bugün de diyorum ki hayır ben artık burada değilim, eğer nasıl bir yayıncılık konusunda toplantılar yaparsanız deneyim ve görüşlerimi aktarmak için katılırım. Ama ben artık burada değilim.. Ama tiyatrom burada. Arşivi de herkesin ortak malıdır. Varsa yapacaklar buyursun. Ama bana sorarsanız kapsamlı, geniş, objektif, haber atlamadan, bıkmadan tek tek önemseyerek her haberi takip edecek her oyunu tek tek tanıtacak, her emaili yanıtlayacak bir ekip kurulursa ve böyle bir site başarılırsa zaten çok kısa zamanda bu boşluğu dolduracaktır adı tiyatrom adresi tiyatrom.com olmasa da.

Meydan okumaya gelince evet tiyatrom’un son eylemi bir intihar eylemi ve intihar eylemiyle meydan okumaydı, doğrudur.

Haber Giriş Tarihi: 27 Mart 2009

(Kaynak: Mustafa Demirkanlı'nın tiyatrodergisi.com.tr sitesi)

***

COŞKUN BÜKTEL, “ÇIPLAKSIN VE ÜSTELİK SEN KRAL DEĞİLSİN!”
Ertuğrul Timur (28.03.2009)
KOMEDİ GİBİ BİR GERÇEK : COŞKUN BÜKTEL HİLMİ BULUNMAZ’I SANSÜRLEDİ”
Coşkun Büktel şirretlik olarak da adlandırılan ve insanlara karşı küstahça tutumuyla yıldırmayı ve bu küstahlıktan onları kaçırmayı başardığı için kendisini ve savlarını kesin doğru gibi görüyor ve yansıtıyordu. İnsanların onun bu küstah ve mantık dışı tutumunun karşısında onu ve iddialarını dikkate almama tercihini kendi galibiyetine ve haklılığına yoruyordu.
Fakat en nihayetinde birinin Coşkun Büktel’in kulağına “Sen çıplaksın ve üstelik de kral falan değilsin” diye bağırması gerekiyordu ve bu görev de yine bana düştü.
Doğrusu ya ortalıkta muzaffer komutan edasında dolaşan Coşkun Büktel’in süngüsünü indirmek sandığımdan da çok daha kolay oldu. Kendi yarattığı efsanesi tuz buz olup yere çalınırken Büktel ve müritleri de çaresizce son debelenmelerini yaşadı.
İnsanları ismimi ve ismini vermeden suçlamam vecizesini(!) yedi yaladı yuttu. Oysa bir özdeyiş der ki : Aptallar kişilerle, orta zekadakiler olaylarla, zekiler ise kuramlarla ilgilenir, tartışır. Coşkun Büktel daha en baştan birinci merhaleyi yani kişilerle uğraşmayı kendine tarz olarak seçerken zeka seviyesini mi sergilemişti yoksa işine böylesi mi gelmişti bilemiyorum ve Coşkun Büktel’in zekası üzerine hakaret sanılabilecek yorumlar yapmaktan da kaçınıyorum zira hakaret benim tarzım değildir. (Hak edene bile!)
Coşkun Büktel’in iflas eden diğer iddiası ise başkalarını dezonformasyonla suçlaması idi ki Mehmet Atak olayıyla bugüne dek tiyatro dünyasında gelmiş geçmiş en büyük dezenformasyona alet olduğunu en aptal birinin bile anlayacağı şekilde ortaya serdik ama Coşkun Büktel (benden değil) okurlarından özür dileyerek “Aldatılmışım, dezenformasyona neden olmuşum, Mehmet Atak’ın iddiaları doğru olmadığı gibi beyanları da gerçek dışıymış” yazamadı.
Neden?
Coşkun Büktel en aptalların bile anlayabileceği belgeleri anlayamayacak kadar aptal mıdır? Hayır yine Coşkun Büktel’in zekası üzerine yorum yazmayacağım çünkü hakaret benim tarzım değildir bu yorumu okuyanlara bırakıp bunu da geçiyorum.
Yine Coşkun Büktel “belge belge” diye tuttururken belge diye sakladığı video kaydının aslında kendini haklı değil haksız çıkardığını gayet iyi biliyor olsa gerek ki yıllarca bunu yayınlamadı. Ancak sevgili rakibi Burak Caney bulup ortaya çıkarınca yayınlamak zorunda kaldı. Böylece de belge var dediği video kaydının belge değil zırva olduğu, haklılığını değil yanıltmacı yayıncılığını sergilediği de ortaya çıktı.
Kaldı ki video kaydı dünyanın hiçbir yerinde tek başına delil sayılmazken Coşkun Büktel bu video yada şahitlerle mahkemeye gitmek yerine gizleyip tehdit aracı gibi kullanmayı seçmişti. Neden? Acaba Coşkun Büktel elindeki video kaydının hiçbir şeyi ispatlamadığının farkında değil miydi? Yada bunu bir belge zannedecek kadar aptal mıydı? Hayır, hayır yine bu paragrafta da ben Coşkun Büktel’in zekası üzerine yorum yapmayacağım kararı da yorumu da okuyanlara bırakacağım.
Ve kendi mızıldanmalarına yer vermeyenleri, yada müritlerinin küfürlü sinkaflı hakaretlerine yer vermeyeni sansürcülükle suçlayan Coşkun Büktel’in aslında sansür konusu üstünde bu kadar dururken sanırım bir gün biri çıkıp ona “Sen çıplaksın ve üstelik kral da değilsin” deyince nasıl sansürcü olabileceğini hesaplayamamıştı. Acaba Coşkun Büktel despot kimliğinin, işine gelmeyince sansürcü hatta faşist damarının farkında değil miydi bunca yaşına dek?
Hayır hayır Coşkun Büktel başarılı bir yazar olmayabilir, eserleri ödüller almış, tiyatrolarda sahnelenmiş olmayabilir ama aptal olduğunu gerçekten ve tüm kalbimle söyleyeyim ki hiç ama hiç sanmıyorum. O aptal değildir, onun tek sorunu insanların aptal olduğunu sanmasıdır.
Çünkü
insanları ismini vererek suçlayınca isimlerini verdiği için kesin kendisini haklı göreceklerini sanmaktadır. Öyle ya insanlar aptaldı sırf isim verdin diye demek ki sen haklısın sanacak.
Dezenformasyonu için özür dilese Coşkun Büktel gibi hırslı ve mağrur birine yakışmayacaktı o halde bir daha o konuya hiç değinmeyip bu yanlış bilgilerle okurlarını bırakabilirdi çünkü okurlarının aptal yerine konulmuş olması umurunda değildi, önemli olan kendi mağrur gururu idi.
Elimde tartışmasız belge var diye yaygara yapmasının etkili olacağını ve insanların fazla kafa yormadan ve videoyu izleme gereği duymadan Özdemir Nutku’yu suçlayacağını sanıyordu insanları aptal sanıyordu ya…
Sansürcülük yaparken de yine insanları aptal zannedecekti insanlar okumayacak, kendisine “sen çıplaksın üstelik kral da değilsin” denilmesini gözlerden saklayabilecek sanıyordu. Çöp kutusu formülünün aptal yerine koyduğu insanlara yutturabileceğini ve sansürcülüğünü gizleyebileceğini sanıyordu.
Kendi seviyelerine yakın bir dil ve yöntem kullanan Burak Caney’in kendisini rezil etmek için kullandığı dansözlü fotomontajları öne çıkarırsa bizi bertaraf edeceğini, somut soruları gözlerden kaçırabileceğini zannetmesi de aptallığından değil insanları aptal sanmasındandı.
İşin en garibi ise Coşkun Büktel insanları aptal yerine koyarken şartlı refleks yaratıyor ve iddialarını “En aptalların bile anlayacağı dille yazılmış” türünde ibarelerle yayınlıyordu. Oysa ki onu gerçekten sadece ve sadece en aptallar anlamış olmalıydı ki sadece ve sadece 2-3 kişi yanında yer almıştı.
Efendim Coşkun Büktel nihayet birisi çıkıp da “Sen çıplaksın ve üstelik de kral mral değilsin üstelik de rezilin tekisin” deyince ve bunu ortaya serince kalakaldı. Ne satır satır, ne paragraf paragraf ne kabaca yanıt veremedi. Aptallar için yazılmış dizisinde kullandığı kaleminin tiyatro kamuoyunda işe yaramaması ile şaşakaldı. Ama yine de insanları aptal yerine koymaktan ve yine bir kez daha aldatabileceğini zannetmekten geri duramıyor.
Bunun son örneğini de dün akşam (26.3.2009) gördük.
Coşkun Büktel Tiyatrom’un bugüne kadar sansürlediği, yayınlamadığı tek yazı olan Hilmi Bulunmaz’ın kaleminden çıkma “lağım çukuru” “şerefsiz” “sıçarım sıvarım” “sıçtığın yere kadar kovalarım” gibi hakaret, küfür ve sinkaflarla dolu fikir(!) yazısını kendisinin özgürce yayınladığını iddia etti. Oysa baktığınız zaman bu yazı öncesi bu yazıya dair ve bu yazıdan sonrası yazılmış bir çok yazışma, bu yazışmalara konu olmuş linkler, bu linklerde geçen iddialar vs vs yani yığınla abur cubur var ama asıl sansürlenmiş olan küfürlü sinkaflı yazı yok!
Yani Hilmi Bulunmaz’ın kaleminden çıkma yüksek fikir eseri “lağım çukuru” “şerefsiz” “sıçarım sıvarım” “sıçtığın yere kadar kovalarım” gibi hakaret, küfür ve sinkaflarla dolu fikir(!) yazısı ortada yok…
Coşkun Büktel ya bu küfürlü sövgülü hakaretli yazıyı bir türlü yayınlayamadı müridinin yazdıklarından utandı ve Hilmi Bulunmaz’ı sansürledi
Ya da bir kere daha insanları aptal sanıp linklerle yazı öncesi sonrası yazının kendisi değil yazıya dair yazışmalarla okuru yine kandırabileceğini sandı.
Coşkun Büktel !
Artık aç kulağını ve yüzleş!
Sen artık çıplaksın hem de rezilce gözler önündesin
Ve üstelik de sen kral mral değilsin
Ve daha da vahimi sana inanan 2,5 kişiyi bilmem ama
Başka hiç kimseyi kandıramıyorsun
Çünkü sen öyle zannetsen de hiç kimse aptal değil!
İyisi mi sen git dizilerini yazmaya devam et
Onların zeka seviyesine seslenmeye devam et…
Ya burada somut sorulmuş sorulara cevap ver
Ya dezenoformasyonun, sansürlerin için özür dile
Ya da çek git be kardeşim
Biz de işimize bakalım
Zira kişilerle uğraşmaktan çok daha önemli konularımız var bizim.
Değmezsin be Coşkun Büktel
Vallahi de billahi de bu kadar vakit ayırmama değmezsin
Çekil kenara da işimize bakalım.
Not: Coşkun Büktel Arka sıradakiler adlı dizide yazdığını gizlemiş sonra kendini senaryo doktoru (script writer) olarak tanıtmayı seçmişti. Hilmi Bulunmaz da bu doktor terimini sevmiş sağlıkçılığa, ameliyatçılığa öykünmüştür.
Parantez içindeki İngilizce script writer ile parantez dışındaki "senaryo doktoru" ne kadar örtüşüyor derseniz http://www.seslisozluk.com/?word=script&ssQBy=0 den script i bulabilirsiniz.
Script: senaryo, Komut Dosyası, el yazısı şeklinde matbaa harfleri, senet, konuşmacının elindeki notlar, yazılı metin, betik, sınav kâğıdı, sinema TV senaryo, diyalog, alfabe anlamlarına gelmektedir.
Writer ise yazar anlamındadır. Script writer olarak bir tanımlama ise sözlükte geçmemektedir. mektup, senet, alfabe gibi ilgisiz anlamları atarsak
script writer sinema tv dizi senaryo yazarı anlamına gelmektedir. Senaryo doktorluğu gibi uydurukça terimlerle yada ingilizce tanımlamalarla konumunu hafifletse de sanıyoruz bu düpedüz bildiğimiz Dizi senaryo yazarlığıdır. Coşkun Büktel burada dahi aldatmacılık örneği sergilemeyi seçmektedir.
Bu dizinin izleyicilerinin zeka düzeyine ilişkin ana kaynağından izlenim edinebilirsiniz http://www.mint.com.tr/arkasiradakiler/?p=553
İŞTE COŞKUN BÜKTEL'İN DİZİSİYLE HİTAP ETTİĞİ SEYİRCİ KİTLESİNDEN COŞKUN BÜKTEL'İN DİZİSİNE İLİŞKİN YÜZLERCE GÖRÜŞTEN(!) SADECE BİR SAYFA :
1478 esma diyor ki: 23 Mart 2009 20:37 senı sevıyorummmmmmmmmmmmmmmmmmmmm
1477 alici diyor ki: 23 Mart 2009 14:32 zehra nerden çıktı yhaaaa zehra kim ali kimm
1476 Başak diyor ki: 22 Mart 2009 20:38 çok yakışıklısın.
1475 derya diyor ki: 22 Mart 2009 19:57 saffete tam lafi verdin haa
1474 sss diyor ki: 21 Mart 2009 17:31 bence aliyle eda değil bence aliyle zehra sewgili olcak ilerleyen zamanda
1473 cemre diyor ki: 20 Mart 2009 20:54 hayır olamaz lütfen yalan söylüyorum de melis
1472 gamze diyor ki: 20 Mart 2009 15:27 ben sana inanıodum senin mavi sakal olmadığını biliodum ama nie edaya kötü davranıyosun
1471 ah ah diyor ki:
19 Mart 2009 23:51 Ali sende cok iyi birisin….bence sacini biraz uzatmalisin oyle daha karizmatik oluyorsun hadi gozun aydin gercek mavi sakal bulundu ama gercekden bulunmasini istemiyordum cunki mavi sakal diziye renk katiyordu oyle diyilmi cocuklar??
1470 melisss diyor ki: 19 Mart 2009 15:59 arkadaşlar karmatürk radyoda bugün telefonla ali bağlandı ve edayla aralarında bir şey olmayacakmış ilerleyen zamanlardada
1469 ayla diyor ki: 19 Mart 2009 15:44 seni çok seviyorum çok yakışıklısın yaaaaaaaaaaaaa
1468 cemre diyor ki: 18 Mart 2009 22:28 hayır ayrılmadı.trafik kazası geçirdi o yüzden bu aralar dizide oynamıyor.galiba bu sezonon sonuna kadarda oynamıcak.gibi yani…ayrıca ali bencede edaya yüz vermesin.ama şimdilik.yazık olmasın ikisinede.bak ne güzel ali edaya aşıktı.şimdide yavaş yavaş eda aliye aşık oluyo.ali aşkta eşitlik istediğini söylemişti.işte şimdi edayla arasındaki ilişki eşit duruma geliyo
1467 efe diyor ki: 18 Mart 2009 20:04 gozun aydın alı sende bu mavı sakal dan kurtuldun bence edaya yuz verme bı sure ama sonra bırlıkte olun bu arada yadıgar tamamen dızıden ayrıldımı bılen var mı var sa lutfen yardım pls
1466 büşra diyor ki: 18 Mart 2009 15:29 çok karizma, entellektüel takılıyo yakışıyoda bırak edayıda yaw
1465 begüm diyor ki: 17 Mart 2009 22:44 evet bencede birlikte olsunlar
1464 ten.....Su.... diyor ki: 16 Mart 2009 22:14 alinin yaptiqi doqru simdilik yüzvermesin ama ilerde eda aliden ümidini kesmeden beraber olsunlar
1463 cemre diyor ki: 16 Mart 2009 21:54 eee gün olur devran döner diye boşuna dememişler.bi zamanlar sen edanın peşinde koşuyodun.ona sinama teklifinde bulunuyodun.ama o sana yüz vermiyodu.hatta seni ve yadigarı yedek lastik olarak görüyodu.şimdide o seni sinemya çağırıyo ama bu seferde sen yüz vermiyosun.
1462 GüLnİhAl diyor ki: 16 Mart 2009 15:15 Oh be sonunda hersey acığa cıktı sende kurtuldun ali hadi bakalım gözün aydın cok seviniorum rahata cıktığına dayaklar yedin,silahla vuruldun ama yinede pes etmedin gercek sevgi bu işte romanlar yazıcam die bir kızın hayatını bitirmek diil seni cok seviorum ali kendine iyi bak byesssssss
1461 sevgi diyor ki: 13 Mart 2009 17:49 ali hepinizi çok seviyorum

(Kaynak: istanbul alternatif tiyatrolar platformu - girişim)

***

TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 1
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 2
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 3
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 4
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 5
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 6
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 7
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 8
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 9
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 10
TİMUR'UN ÇÖP KUTUSU / 11

***

DEMİRKANLI'NIN ÇÖP KUTUSU / 1
DEMİRKANLI'NIN ÇÖP KUTUSU / 2

***

Çöp Biraderler; Yalancı Mustafa Çöp, Sansürcü Ahmet Ertuğrul Çöp, Karanlık İşçisi Ömer F. Çöp, aynı çöplükte buluşup seri iftira imâlatına başladılar!