11 Kasım 2007 Pazar

ASIL MESELE, VANDALLARIN KENDİNİ YARATICI SANIYOR OLMASINDA


BÜKTEL / KOCATÜRK POLEMİĞİ : 5


Kemal Kocatürk


Stadyumda tirbünlerin arka sıralarından bir adam kalkıp ön tarafa doğru “Mehmet” diye bağırmış. Ön sıralardan birinde oturan başka bir adam, sesin geldiği yere doğru dönüp, kimin bağırdığını görmeye çalışmış ama görememiş. Tam yerine oturduğu sırada, arkadaki adam tekrar “Mehmet” diye bağırınca tekrar arkaya doğru dönüp, sesin geldiği yere bakmış ama yine kimin bağırdığını görememiş. Yine yerine otururken, aynı kişi “Mehmet” diye tekrar seslenince, bizimki ayağa kalkıp arkaya doğru bağırmış: “Ne bağırıyorsun kardeşim, benim adım Mehmet değil ki”

Coşkun Büktel de “maydanozluğa” devam ediyor, ne olmuş ki.

“Asıl savaş, vandallarla yaratıcılar arasında” diyerek bir hayli uzunca bir yazı kaleme alarak “maydanozluğunu” pekiştirmek yanında yeni sıfatlar elde etme konusunda da büyük bir başarı sağlıyor. “Asıl savaş, vandallarla yaratıcılar arasında” diyor ve de tespiti doğrudur. Ama asıl mesele, vandalların kendini yaratıcı sanıyor olmasında.

“Korkaklar, yalancılar, iftiracılar, hainler ve sanat bezirgânları arasında tiyatro yapmak” başlığıyla bir yazı yazmışım, bakalım bu yazıya hangi “korkaklar, yalancılar, iftiracılar, hainler ve sanat bezirgânları” tepki gösterecek diye beklerken, kısacası ben “Bürüksel(!) lahanası” tarlasından yanıt ve yanıtlar beklerken “maydanoz tarlası”ndan ses kesilmediği gibi dayanılmaz bir gürültüyle sürüyor. Tekrar ediyorum, “Bürüksel (!) lahanasının” “Brüksel” ya da “Büktel” ile ilgisi yoktur. “Bürüksel (!) lahanası”, “Bürüksel (!) lahanasıdır” zinhar karıştırılmaya ve de üzerinden “mamacılıkçılık(!)” da yapılmaya. Ayrıca, herkesin “Delikanlı tiyatrocu olmak”lığı kendine ama “maydanozluk” yaparak, başkalarının yazıları üzerinden kendi hesaplarını kesmeye çalışmak, "Delikanlı Tiyatrocu olmak"sa, ben "Delikanlı Tiyatrocu olmak"tan istifa ediyorum. “Devrimcilik, kuvvacılık” benim tekelimde olmadığı gibi “Delikanlı tiyatroculuk” da Büktel’in tekelinde değil ama olsun. Belki karıştırılırız. Çünkü ben o denli "delikanlı" değilim. Benim raconumda ve de lügatımda küfre varan kara çalma hemi de aşağılama yer almaz. Ben ve benim gibilerin kendimizi sevme biçimimiz Büktel ve de Büktel gibilerinkiyle hiç uyuşmaz. Çünkü zor değildir ona göre biz ve bizim gibi olmak. Ama harbiden de zordur hepimize göre Coşkun Büktel ve de Coşkun Büktel gibi olmak. Zordur çünkü ayna karşısında günler geceler boyu uzun polemik yazıları yazmak. Ne yazık ki ben Kemal Kocatürk olarak bunca zırvayla uğraşmak yerine üretmeyi seçtim her zaman. Kalın kalın eleştiri kitapları yazıp yayınlamak yerine eleştirilebilecek kişi olmayı ve de eleştirilebilecek ürünler vermeyi onurla tercih ettim, ediyorum ve de edeceğim de. Bunun içindir ki, (Büktel’in deyimiyle) "özürlü Türkçemle" de olsa oyunlar yazmayı sürdüreceğim ama Büktel ve de Büktel gibilerle "sidik yarıştırmayı" ise asla.

Kendinde bir hak olarak gördüğü her yere ve herkese "maydanoz" olma durumunun, bir davranış biçimi olduğunu Büktel'in uzun yazısını okuyabilen herkesin de hemen anladığını sanıyorum. Bu durumu önceden beri biliyor ve kabullenmiş olmasından dolayı da ona artık "maydanoz" diye hitap etmemizde sanırım bir sakınca yok, çünkü bu sıfatı kendi de sevdiğini yazısında defalarca itiraf ediyor. “Çağrılmadan gelen Yakup” olarak -affedersiniz- "maydanoz" olarak getirip bıraktığı yazının peşine hiç düşmediğini ve beni bu yazıyla ilgili olarak da, hiç arayıp sormadığını söylüyor ve aradıysa da, bunu benim kanıtlamamı, kanıtladığım taktirde de kendisi “yalancı” sıfatını seve seve kabul edeceğini söylüyor. O zaman önce bu sıfatı kendisine derhal giydirelim ki çıplak kalmasın. Sayın "maydanoz", bir kez daha söylüyorum, sizinki ya hafıza bulanıklığı ya da “yalan” söylüyorsunuz. Kanıtı ise o zaman ki sekreterim Nilay Kulakçeken’dir. Şimdi belgeci "maydanoz" Büktel, hala beni hiç aramadığını söyleyecek mi? İspat istiyordu; ispatım şahidimdir. Şimdi, benim ağzıma sürmek istediği o “biberi” bir "maydanoz" neresine sürer bilemem. Nazım Hikmet ile ilgili yazısına gelince, zaten o yazıyı bir çok yerde yayınladığına göre, orada savlamış olduklarının muhatabı ve sahibi ben değil, her zamanki gibi polemiğe davet ettikleridir. Gerekli yanıtı verirlerse onlar verirler. Çünkü herkes kendi yazısının sahibidir. Ama "maydanoz-yalancı" Büktel, bu gidişle hepsinin.

Gelelim Mehmet Atak meselesine, “Size soru sordu diye Mehmet Atak’ı kurumdan attınız! Onu gerçekten işe yaramaz olduğu için (ve tabii sana “iznin var mı?” diye soru sormadan önce) atsaydınız, aferin bile diyebilirdim size!” demiş "maydanoz-yalancı Büktel. Mehmet Atak’ın, yönetim kurulu kararıyla tiyatrodaki stajyer sanatçılığının sona erdirilmesi tarihinde de yanıldı belgeci ulu tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı" Büktel. Mehmet Atak, bazı sorular sorduğu ya da AKP genel merkezine şikayet dilekçesi sunarak siyasilerin kucağına oturdu diye kadrosu feshedilmedi. Tam tersine kadrosu feshedildi diye yakışıksız bir şekilde, yakışıksız yerlerde yalan yanlış iftiralarda bulundu. Şimdi, Mehmet Atak’ın kadrosu daha önce feshedildiyse “aferin” diyecek olan "maydanoz-yalancı" Büktel’in aferinine muhtaç değilim şükürler olsun. Ama aynı aynalı delikanlılığını sürdürmesini Türk Tiyatrosu adına isterim doğrusu. Çünkü yanılgı insana mahsus. Meğer "maydanoz -yalancı" Büktel sandığı gibi Tanrı değilmiş. Ödevini iyi çalışmamış kendini zeki zanneden bir çamur atıcıymış. Buraya kadar ne oldu şimdi: Meğer Büktel "maydanoz" olmanın yanında hem "yalancı" hem de "iftiracı"ymış. Daha önce giymiş olduğu "yalancı" sıfatı üstüne iyice yapışarak pek de güzel yakıştığı gibi bir de "iftiracı" diye apoleti olmuş.

"iktidarın nimetlerinden alabildiğince yararlanarak Makedonyalarda gezinmek! Sakın ana yurt dışında tiyatro yapmanla gururlanmam gerektiği mavallarını okumaya kalkışma! Biliyorum o mavalları! Dışarıda tiyatro yapma olanağı varsa, bırak da senden iyiler gitsin! Senden iyilere teklif ettin de, gitmediler mi? Yoksa senden iyi yönetmen mi yok?“ diye buyurmuş hazret. Ben de bu saçmalıklara oturmuş cevap veriyorum. "Maydanoz-yalancı-iftiracı" belgeci Büktel, ben Makedonya’ya söylediğin gibi "iktidarın nimetlerinden" yararlanarak değil, 1999 yılının yazında yönetmiş olduğum Aristophanes'in "Barış" adlı oyunuyla ki; ülkemizde de bir çok ödülle ödüllendirilmişti, Ohrid, Bitola ve Skopje festivallerine davet edilmesi de oradan gelen bir kurul tarafından bir çok oyun seyredildikten sonra seçilip davet edildiğinde, Şehir Tiyatrolarının başında da Kenan Işık vardı. Oradaki üç festivalde de oynayan "Barış" oyunu büyük bir ilgi görüp, Skopje Summer Festival programının en iyi oyunu seçildi ve bana da en iyi yönetmen ödülü verildi. İktidarın nimetleriyle değil en iyi oyun ve en iyi yönetmen ödülünün karşılığında daha hemen oracıkta Bitola National Teatre ve Üsküp Halklar Tiyatrosundan oyun yönetmek üzere davet aldım. Bu tekliflerden ilkine icabet ediş tarihim 2001-2002 sezonu. Yani yine benim iktidarımın değil, Şükrü Türen iktidarının hüküm sürdüğü dönem. Gördünüz mü yine "Yalan" yine "iftira". "Yalan ve iftira"lar sayenizde yıldızlanıyor. Ve de başka ne buyurmuşsunuz bakın, “Sanırım, tiyatroyu da ancak bu kadar anladığın, bu zekâyla yaptığın için, yurtdışında oyun yönetmen ancak iktidardayken mümkün olabiliyor." (Yine "YALAN" ve de yine "İFTİRA") "Yakında yine Bosna mı olur, Makedonya mı olur, Romanya mı olur, (ama kesinlikle Comedie-Francaise olmaz) karşılıklı değiş tokuş ayarlayarak, bir yerlere gidip oyun yönetir ve Türk zekâsını dışarıda temsil edersin!)” Ulu Türk tiyatro büyüğü "Maydanoz-yalancı-iftiracı" Büktel, yukarıda saydığın ülkeleri aşağılayacağına onlarla tanış ol, omuz ver. Bırak senin ışığından bir parça nuru onlara çok görme. Bundan bir kaybın olmaz, aksine kazancın bile olabilir. Belki biraz olsun o insanların görgü ve becerileri senin sayende artar da senin işaret ettiğin "Comedie-Francaise" düzeyine ulaşırlar. Orada da yaşayan insanlar var, onlarında sanat yapma ve izleme hakları olduğunu unutmadan, onları senin bu üstün devrimci, delikanlı, kuvvacı, şaibesiz, lekesiz, ve daha senin sıkılmadan sayıp da benim sayamayacağım dünya dolusu meziyetinden mahrum bırakmamalısın. Benden ve de bilumum Türk Tiyatrosunun emekçilerinden daha iyi olan sen, belki de açacağın o ışıklı yoldan "Comedie-Francaise" gibi bir tiyatroyu bile kapılarımızda yalvartır duruma getirebiliriz. Biliyorum tabii,"Coşkun Büktel olmak çok zor" ama sen istesen yaparsın. Sadece "Comedie-Francaise" senin yazdığın metinlerden haberdar değil. Onları haberdar etmiş olsan, değil "Comedie-Francaise" tüm Fransa dar gelir. Hatta tüm dünya halkları yerlerde sürünerek kapılarımıza gelir ve ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı" Büktel'in eşi benzeri olmayan tiyatro metinlerinin derinliğini sahne üzerinde yansıtabilecek yönetmenleri de senin sayende kapışır. Biz de sayende "Comedie-Francaise" yüzü görmüş oluruz. Fena mı? Bunu bizden esirgeme ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı" Büktel. Yok ama sen şimdi ona da itiraz eder, “bu ülkede benim metinlerimi sahneleyebilecek kimse yok” der, bizi bir kenara savuruverirsin. Sen de haklısın yani. Bizden ne köy olur ne kasaba. Ama "Comedie-Francaise" öyle mi? Ya yönetmenleri! İnan senin metinlerini en iyi onlar değerlendirirler. Oyuncuları da öyle. Senin oyunların da zaten oraya yakışır. Aslında sen de bal gibi yakışırsın oraya yani. Uyarsın. Uyuşursunuz yani.

Ey ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı" Büktel, birileriyle itişip, tepişme isteğini bana yazdığın yanıt yazısı üzerinden yapıyor olman sana bir yeni sıfatı daha ekliyor. N’aber? Gerçi bunu daha önceki yazımda sana vermiştim ama bir kez daha bunu da yıldızladığını söylemem gerek. "Fırsatçı"! Yanıtın bana mı, benim üzerimden dövüştüğün, sövüştüğün herkese mi? Eğer öyleyse onlarla kendi kabından hesaplaş. Benim kabımdan çık artık. Senin meziyetlerin ve de sıfatların benim kabıma sığmanı engelliyor. Sen ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı-fırsatçı" Büktel'sin, unuttun mu? Git ait olduğun yerde dur. Meselâ “Comedie-Francaise”. Dediğin gibi, ben kimim ki? Elbette bu kap sana küçük geliyor. Ne diyordu ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı" Büktel benim için, “senden iyileri içeri sokmamaya çalıştın.” “Senden iyiler”den kastı kendiyse buna bir diyeceğim yok. Çünkü, yıllarca konservatuar okumuş, tiyatroyu bir meslek olarak seçmiş, onun uğruna yıllarını harcamış onca genç tiyatrocularsa, olmaz. Yok onlar değil de, ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı" Büktel ise boynumuz kıldan incedir. Çünkü en iyi o oynar, en iyi o yönetir, en iyi o yazar, en iyi o demagoji yapar, en iyi o eleştirir. O en ender endir. Onun dışında kim var ki?

Son olarak, "Merak etme, artık yeniden iktidardasınız. Karşındakilerle (Demirkanlı’yla bile) çabucak uzlaşırsınız. Aynı hamurdansınız." demiş ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı-fırsatçı" Büktel. Ama ey ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı-fırsatçı" Büktel, şu an ben iktidarda değilim. Eğer ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı-fırsatçı" Büktel, Nurullah Tuncer'in yeniden Genel Sanat Yönetmeni olmasını kastediyorsa, bu doğrudur ama bunun benimle ilgisi ne? Biz yollarımızı ayıralı iki yıl oldu. Müthiş bir belgeci olan ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı-fırsatçı" Büktel bunu nasıl atlamış olabilir ben de şaştım doğrusu. Nurullah Tuncer'e soracağı soruları direk ona sormalı, bana değil. Ayrıca kimin kimle uzlaştığı ve uzlaşacağı meselesi onlarındır, benim değil. Çünkü uzlaşı politikanın işidir gerçek anlamda sanatın, sanatçının hiç değil.

Hülâsa onca ayna karşısında yazı yazmış ulu Türk tiyatro büyüğü "maydanoz-yalancı-iftiracı" Büktel’e son bir söz; aynana iyi bak. “Asıl savaş, vandallarla yaratıcılar arasında” diyorsun ya, doğrudur. Ama ondan da önemlisi, asıl acı olan, vandalların kendini yaratıcı sanıyor olması.


16 Şubat 2006

Bu yazı, www.sineklimarket.com ’dan aynen aktarılmıştır.


Coşkun Büktel'in bu yazıya cevabı:

KOCATÜRK'E ÜÇÜNCÜ CEVAP:
KİŞNEYEN KONSÜLÜN “A, KUŞA BAK!” TAKTİĞİ COŞKUN BÜKTEL


Büktel'in bir önceki yazısı:

KOCATÜRK'E İKİNCİ CEVAP:
ASIL SAVAŞ, YARATICILARLA VANDALLAR ARASINDA! COŞKUN BÜKTEL

tıklayınız