Kemal Oruç
11 Kasım 2007
Son dönemde, özellikle öğretmenler ve daha çok tiyatroyla ilgilenen kişilerden aldığım telefonlar ve e- postalarda buram buram kokan tembellik beni rahatsız etti ve bu yazıyı yazma gereği hissettim. Bu yazımda, ülkemizdeki genel atalet(eylemsizlik) halini sanat ve eğitimden yola çıkarak nasıl yıkacağımızı inceleyeceğim.
Günümüzde insanlar galiba, biraz da yönetilmekten hoşlandıklarından, her işi başkalarının yapmasını bekliyor; bir işi yapmak için ya emir bekliyor ya da işi yapanlara ağzı açık bakıyor.
Eylem, hareket gerektirir. Eylemsizlik hali yani atalet hali de tembelliktir ve işsizliği getirir(Bakınız: http://www.tdk.gov.tr/ ‘atalet’). Bunalım dönemlerimizde hareket etmek istemeyiz. Yavaş ve seyrek eylemlerde bulunuruz; bunun tam tersinde yani çok mutlu olduğumuz dönemlerde ise çok hareketli oluruz, vücudumuz kıpır kıpır olur, sözcükler ağzımızdan büyük bir enerjiyle çıkar.
Ülkemizin de büyük bir bunalım döneminde olduğunu eylemsizliğinden anlayabiliyoruz. Yaşayan her şey yavaşlıyor, işlemler bitmek bilmiyor, insanlar artık neredeyse eş dost ziyaretine gitmiyor. O güzelim pazar günleri bile insanlar evinde oturmayı yeğliyor. Durum böyle olunca haftanın her günü yayınlanan koca karı programlarına hapsoluyorlar. Beyin sömürüsü bütün hızıyla devam ediyor. Teknoloji ve makineler büyüyerek hızlanmaya ve insanları yavaşlatmaya devam ediyor. Tiyatro salonları, kültür merkezleri hızla yağmalanıyor ve alışveriş merkezleri hızla dikiliyor. Yönetenler ve patronlar hızla ceplerini doldururken, yönetilenlerin kafası hızla boşaltılıyor. Kapitalizm hızla ülkeyi sarıyor.
Bunun çözümü nedir peki? Sanat ve eğitim… Olabilir mi? Bakalım…
Sanat; kesinlikle üretimi gerektirir. Eğitim; kafamızı çalıştırmamızı gerektirir. Öyleyse sanat ve eğitim bize yardımcı olabilir. Ama öncelikle ülkemizdeki eğitime, sanat ve sanatçılığa bir göz atalım:
Eğitim deyince ilk olarak öğretmenler aklımıza gelir; çünkü altı yaşından neredeyse yirmi beş yaşına kadar öğretmenlerle birlikteyiz. Ama var olan eğitim sistemi öğretmenlerimizi de kalıplaştırmaktadır.
Buna birkaç örnek verebilirim:
*Öğretmenlik eğitimi(pedagojik formasyon) alan ve üniversitede üç yıldan beri drama ve tiyatro atölyesinde liderlik yapan biri olarak şunu söyleyebilirim ki öğretmenlik eğitimi de ezberciliğe dayanıyor. Hem aldığım eğitimde, hem yönettiğim atölyedeki öğretmen adaylarında bunu gördüm. Bir profesör derste şunu söyledi “Eğitimde ezbercilik olmamalıdır.” Sınavdan bir hafta önce ise “En baştan yüz altmışıncı sayfaya kadar sorumlusunuz, boşluk doldurmalı soru soracağım.” Boşluk doldurma herhangi bir cümleden olabilir; dolayısıyla yüz altmış sayfayı da ezberlemek zorunda öğrenci. Sınavdan iki gün önce ezberleyip hemen sınavdan iki saat sonra da hafızalarına format atabiliyorlar. Stajda ise mutlaka stajyer öğrencilerin uyuyabileceği bir oda ya da boş bir sınıf vardır(Diğerleri tembelliği hep sevdiler.) Okul bitince aldığı nota göre, atama varsa, hepsi öğretmen oluyor. Vay öğrencilerinin ve ülkemin başına gelenler!
Bu ezberci sistemin sonucunda nasıl öğretmenler yetişiyor bir bakalım:
*2006 yılında, Öncü Çiftçi Yaz Eğitim Kampı’nda drama liderliği yaptım ve daha ilk dönemde en iyi eğitmen seçildim. Çok utandım ve bu duruma çok kızdım; çünkü benim dışımda eğitim veren on dört tane yıllarca öğretmenlik yapmış rehber ve dört tane de mühendis vardı. Aralarında çocuk yaşta kalan ben ise henüz formasyonumu bile bitirmemiştim; ama kırk çocuğun da adını ve genel özelliklerini bilen tek kişi bendim. Diğer öğretmenler tembellik yapıp öğrencilerinin adını bile öğrenmediler! Yıllarını eğitime adamış o değerli öğretmenlerin arasında en iyi eğitmen seçilmek hayatımın en büyük utançlarından biriydi.
*Bundan bir yıl sonra da yine eğitim hayatına yıllarını vermiş otuz kadar öğretmene ‘Eğitimde Drama’ konuşu bir seminer düzenledik ve uygulama yoluyla bu konuyu değerli öğretmenlere vermeye çalıştık. Sonuç mu? Felaket! Öğretmenler bile iletişim kurmakta zorlanırken, birbirine dokunmaktan çekinirken, birbirlerinden utanırken, iş almaktan kaçarken ve izlemeyi yeğlerken bu öğretmenlerin yetiştirdiği öğrencilerden ne bekleyebiliriz ki? Gördük ki bundan yıllar önce formasyon almış öğretmenler hala aldıkları o sistemle eğitim vermeye devam ediyor ve yeniliklere hiç de sıcak bakmıyorlar. Tembellik bu!
Sanırım vereceğim en kötü örnek bu olacak:
*Üniversitede bir doçent bana şunu söyledi: “Ya tiyatro yapacaksın ya da bu okula devam edeceksin.” Söz söylememe fırsat vermeden devam etti: “ Okuldan eve, evden okula… Ne tiyatrosu!” “İyi ama hocam, ben tiyatro yaparak kendimi daha da geliştiriyorum, iyi bir öğretmen olabilmek için çabalıyorum.” derseniz kesinlikle o dersten kalırsınız. Biliyorum; ben dedim ve kaldım. “Tiyatro mu okul mu” dedi. “Bu şartlar altında kesinlikle tiyatro…” dedim. Bir yıl sonra yine “Tiyatro mu okul mu” dedi ve ben yine “Kesinlikle tiyatro…” dedim. “ Seninle mi uğraşacağım be!” geçer not vermek zorunda kaldı. Sonuç olarak sınıfımda, mezun olan arkadaşlar arasında, kitap okuyan yok, sinemaya, tiyatroya giden yok. Öğretmen olacaklar bunlar! Vay başımıza gelenler! Yine de altmış kişide beş kişinin hakkını yememek lazım ama; geri kalanlar evden okula, okuldan eve gitmekten başka bir şey yapmayan tembeller!
Eğitim sisteminden bize pek yarar gelecek gibi görünmüyor. Gelin bir de sanat ortamına bakalım:
Hem içinde olduğum için hem de diğer sanatlarını da içinde barındırdığı için tiyatro üzerinden gitmek sanırım daha akıllıca olacaktır.
*Tiyatro yapabilmek, insanı insana anlatabilmek için öncelikle bir tiyatro sanatçısının insanları iyi tanıması gerekmektedir. Ülkesinin genel durumunun yanında, dünyadaki durumları bilmeli, evrensel gerçekleri kesinlikle göz ardı etmemelidir. Tiyatro da öncelikle toplumsal kaygı taşımalı; tiyatro sanatçısı oyun yoluyla insanları geliştirmeli, onlara bir şeyler verebilmek için herkesten daha çok çabalamalıdır. Ama gelin görün ki ülkemizde bu böyle değil. Gişe kaygısı, devletten yardım almaya muhtaç olmak; bu gerçekleşmezse seyirciye küsmek, seyirciyi geliştirecek değil aksine, salt eğlendirerek vaktini çalmak veya marjinal olmak için anlaşılmayan ve bizi hiç mi hiç ilgilendirmeyen oyunlar sergilemek vs. İşte bizim ülkemizde sanat!
*Aylarca tiyatro sahipleri üstadlarla toplantı yaptık(konu devlet yardımı), bir bağlılık bir bağlılık ki sormayın; ama “Sahneler yıkılıyor” dedim kimseden ses çıkmadı. “64. madde kalkıyor.” dedim kimse yanaşmadı.
*Sahneler yıkılırken seyirci kalan sanatçılar, daha doğrusu sanat memurları!
*Belediyeye bağlı Kültür Merkezleri’ni özel tiyatroların gasp etmesi ve amatör tiyatrolara neredeyse hiç yer kalmaması…
*Amatör tiyatro karşıtı özel tiyatrolar!
En iyisi şimdilik sanat dünyasından da ümidimizi keselim. Vay başımıza gelenler!
Son olarak da sanat ve eğitim dünyasındaki tembelliği gösteren en iyi örneği göstermek istiyorum:
Uzun zamandır her gün onlarca telefon alıyorum ve yine onlarca e- posta geliyor: "3 erkek, 2 kız olan bir oyun" gibi söylemlerle oyun teksti istiyorlar bizden. Bunu yapanlar daha çok öğretmenler!
Bu tekst isteyenlerin % 90'ı henüz kitabevine ya da kitaplığa gitmemiş ve neredeyse % 50'si de oyun tekstini bizim araştırmamızı istiyor. Bu ne beleşçilik! Lütfen biraz araştırmacı olun. Çabalayın. Gidip kitabevi dolaşın ya da kitaplıklara gidin. Neden her işi başkasının yapmasını bekliyorsunuz? Lütfen atın artık şu üstünüzdeki eylemsizlik halini! Silkinin azıcık! Sizler tiyatro yapacak olan insanlarsınız! Sizler öğretmensiniz!
Daha kötüsü öğrenci arkadaşların tiyatroyla ilgili ödevlerini bizim hazırlamamızı istemeleri!
En kötüsü de ödev olarak(!) tiyatroya gitmeleri gereken öğrenci arkadaşların, tiyatroya gitmeyip, bizden tarihi geçmiş bilet ve oyun özeti istemeleri! (Bakınız: http://gibiyapanlar.googlepages.com/cihanozdeniz)
YAZIK SİZLERE ARKADAŞLAR, YAZIK!
Eğer okullar için oyun gerekliyse http://www.gibiyapanlar.com/ 'a seçilmiş 120 oyun tekstini koyduk. Lütfen zahmet olmazsa oyunları tek tek okuyun ve hangi oyunu oynayacağınıza karar verin. Sizin oynayacağınız oyunu en iyi siz bilirsiniz; çünkü kadrodaki oyuncuları en iyi siz tanırsınız. Ey güzel öğretmen arkadaşlarım! Lütfen biraz daha gayret gösterelim de kendi işimizi kendimiz yapalım.
Ayrıca http://www.sehirtiyatrolari.com/tiyatro-metinleri/mitos-katalog.htm adresine tıklayarak da Mitos- Boyut yayınevinde bulunan oyunlardan 500’ünün özeti ve oyuncu sayısı gibi bilgilere ulaşabilirsiniz.
Fikir ve bilgi paylaşımına her zaman açığım; ama lütfen herkes kendi işini kendisi yapsın.
Okul Tiyatrosunda uygulama yaparken yapılabilecek en büyük yanlışı bir öğretmenden(ismi ve okul ismi tarafımca kısaltılmıştır.) gelen şu e- posta bize açıkça göstermektedir:
Öğretmenden gelen e- posta:
“merhaba ben hilal n. h. a. i.ö.o öğretmenlerinden
e. u.
oyunlarınızdan "hayaller ve gerçekler"ve "karma kabare"nin metnini
istiyorum
içeriğine baktım ve çok beğendim öğrencilerime oynatmak
istiyorum özellikle
de "hayaller ve gerçekler" yardımcı olursanız sevinirim”
Bu e- postaya cevabım:
“Merhaba,
Bu iki oyun çocuklar için uygun değil. Hayaller ve Gerçekler bir psikolojik oyun, çocuklar bundan kötü etkilenebilir. Karma Kabare de çocukları aşan politik eleştiriler içeriyor.
Size tavsiyem http://gibiyapanlar.googlepages.com/oyuntekstleri adresini tıklayarak çocuklara uygun bir oyun metni bulmanızdır.
Ayrıca http://kemoruc.googlepages.com/okultiyatrosundauygulama adresine tıklayarak Okul Tiyatrosunda Uygulama adlı araştırma yazısını okumalısınız.
Sevgilerle...
Kemal ORUÇ”
Öğretmenden gelen cevap:
“teşekkür ederim ama çocuk dediklerim 7. sınıf öğrencileri ve
kötü
etkileneceklerini sanmıyorum çünkü hepsi yıllardır tiyatroyla
uğraşıyorlar
yinede gönderirseniz sevinirim”
Bu e- postaya cevabım:
“Buse Hanım, bu iki oyunu üniversitede sergiledim ben; onlara bile ağır geldi. Lütfen ısrar etmeyin. Çocuklar için ağır oyunlar bunlar. Siz bir öğretmensiniz ve çocuklar için en uygun olanı bulmalısınız. Bunu bir tiyatrocu ve pedagojik formasyon almış biri olarak söylüyorum.
Hoşça kalın.”
Gelen e -postalara isim kısaltmaları dışında hiç dokunmadan yayınladım. Tiyatroyla uğraşan bir öğretmenin e- postada da olsa yazısı böyle olmamalı! Nasıl yazılacağını, noktalama işaretlerini, saygıyı bilmiyorsa, tembellik etmeyip öğrenmeli!
Sanatta ve eğitimde tembelliğin yeri yoktur!
GÜNLERİNİZ AYDIN OLSUN SEVGİLİ DÜŞÜNCE DOSTLARI!