Ahmet Cemal
(...) Köy Enstitüleri, körü körüne inançların yerini aklın ve eleştirel düşüncenin alması, dünyayı, yaşamı ve insanı dogmalar ve inançlar yoluyla değil, ama bilim ve akıl yoluyla kavrama doğrultusunda başlatılmış dev bir girişimdir. Kısa sayılabilecek bir eğitim sürecinin ardından köy çocuklarının Sophokles'i, Moliere'i, Shakespeare'i ve Çehov'u küçümsenemeyecek bir başarıyla oynamaya başlamaları, bunların yanı sıra eğitimde halk kültürüne de bilinçli bir biçimde yer verilmesi, ancak böyle bir girişimle elde edilebilecek sonuçlardı. Can Dündar, "Köy Enstitüleri" başlıklı kitabında (İmge Kitabevi), Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü mezunlarından Pakize Türkoğlu'nun halk müziği ezgilerinin nasıl eğitim programlarına dahil edildiğini anlatan şu sözlerine yer verir: "O insanlar o ezgileri biliyorlar, ama kendileri söylemiyorlar, oynamıyorlardı... Bu ezgiler, bu oyunlar Türkiye'de okullarda kullanılmıyordu. İşte eğitimin amaçlarından biri, halkın bu kültürünü bu okullara sokarak, eğitimi kullanarak, insanın kendi kültürü içinde zenginleşmesini sağlamaktı... Ve şimdi de halk oyunları stadyumlarda oynanıyor. Köy Enstitüleri'nin büyük payı vardır bunda. Ruhi Su'nun, Aşık Veysel'in ezgileri Köy Enstitüleri'nde hep ortam buldu ve kullanıldı. Bu çok önemlidir." (...)
(...) Haftaya, yazımın son bölümünde, "Aydınların İhaneti ve Köy Enstitüleri" başlığı altında, bu kurumların kapatılmasıyla ortaya çıkan 'yanlış aydınlar'dan söz edeceğim.
8 Kasım 2007 / Cumhuriyet