11 Kasım 2007 Pazar

MİDE GAZINA MAYDANOZ İYİ GELMEZ

BÜKTEL / KOCATÜRK POLEMİĞİ : 3


Kemal Kocatürk


“Korkaklar, yalancılar, iftiracılar, hainler ve sanat bezirgânları arasında tiyatro yapmak” başlığıyla bir yazı yazmışım, bakalım bu yazıya hangi “korkaklar, yalancılar, iftiracılar, hainler ve sanat bezirgânları” tepki gösterecek diye beklerken, kısacası ben “Bürüksel(!) lahanası” tarlasından yanıt beklerken “maydanoz tarlası”ndan ses yükseldi.

Ayrıca bu yazı, bazı yayın organlarında lanse edildiği gibi, ne “kendim dışında herkese bir eleştiri” niteliği taşımakta ne de “durduk yerde tesadüfen şimdi sahneye çıkma” hevesimdir. Ben zaten yıllardır sahnedeyim. Bu yakıştırmayı yapanlar nerede? Soru bu olmalı, bu bir. Büyük bir kara çalmanın ardından temize çıkmış bir insanın onur mücadelesini, yeri gelmiş bir açıklama ve hesap somayı, “kendi dışında herkese bir eleştiri” diye açıklamak, hakkımda kendilerinin de ortak olduğu yapılmış yayınları objektif gazetecilik anlayışının neresine koyduklarını, “özgür, objektif” yayıncılık yapanların hangi ilkelerine sığdırdığını da sormadan edemiyorum, bu da iki. “Özgür, objektif” yayıncılık, yazılmış bir yazının başına, okuyucuları etkileyecek, durumu hafifletecek bir takım “abidik kubudik” numaralar çekmeye gelmez. Benim eleştirilmeme değgin onca haberin önüne hiç böyle numaralar çekmeden yazıları yayınlayıp, bana gelince önüne “yumurtalı, peynirli, maydanozlu” yakıştırmalar yapmak da ayıptır, bu da üç! Ayrıca sayın Coşkun Büktel, benim “Korkaklar, yalancılar, iftiracılar, hainler ve sanat bezirgânları arasında tiyatro yapmak” başlıklı yazımın yayınlandığı internet sitelerinden olan www.sehirtiyatrolari.com sitesi, şehir tiyatrolarının resmi sitesi değildir, bilginize, bu da dört.

Şimdi asıl konuya gelelim; Coşkun Büktel, Şehir Tiyatrolarının yayın organı olan “Türk Tiyatrosu” dergisinde, ki bu dergi belli zamanlarda inkıtaa uğrayarak Ertuğrul Muhsin’den bu yana gelen bir dergidir, bana getirip yayınlamamı istediği bir yazı vardı. Meğer ben bu dergide bu yazıyı yayınlamamışmışım(!) da o yüzden boynu bükük kalmışmış(!) anladığım kadarıyla. Onun için de beni “Korkak ve Yalancı” sıfatlarını üstlenmem konusunda, onu, yazımın gazının hafifliği ile ilgilenmek zorunda bırakmışmışım(!). Öncelikle bunun için özür dilerim. Sizi bunca işinizin arasında bir de benim yazım rahatsız etmiş. Ama yine de alçak gönüllü bir davranış göstermişler, sağ olsunlar, var olsunlar. Kendileri benim belirttiğim sıfatların hiçbirini, yani “korkaklar, yalancılar, iftiracılar, hainler ve sanat bezirgânları” bölümlerinden hiçbirini yakıştıramamış kendisine. Buna karşın, her ne hikmetse, yazımın onda, “Kocatürk’ün mide gazı kadar hafif yazısı” başlığıyla bir yazı yazma gereği duyurtması kadar da “maydanozlu” bir hassasiyet hissettirmesi, kendilerinin bu bağlamda, bir yer, yeni bir sıfat arayışı hissetmesine katkıda bulunmamak da benim için ayrı bir görgüsüzlük olur kanısındayım. Üzülmeyin, türkçenin geniş denizinde size de kayığınızı yüzdürecek bir yer, bir sıfat bulunur sayın Coşkun Büktel.

Hülâsa ben Coşkun Büktel’i tanımam. Orada burada birkaç yazısını okumuşluktan ve bulaştığı polemiklerden gayrı. Kendisinin de beni, “çamur at izi kalsın” şeklindeki “genellemeciler” gibi tüm yöneticilik yapmış ve yapacak olanlara yapıştırdığı ortak yaftadan gayrı tanıdığını da pek sanmam. Bana o yazıyı getirdiği günkü dışında, ki, o yazı da başka bir “maydanozluk” halidir, o güne kadar herhangi bir yüz yüze gelmişliğimiz de yoktur. “Türk Tiyatrosu” dergisinin oluşumunda her zaman bir yayın kurulu vardır ve derginin o sayısının içeriğine aylar öncesinden bu kurul karar verir –ki dergi üç ayda bir çıkar- ve ona göre de dosyalar oluşturarak yayına hazırlanılır. Bu dosyalar bağlamında da bazı konular belirlenir ve o konular hakkında bazı yazarlardan konuyla ilgili yazı ve görüşler istenir. Yani bu iş bir tür önceden belirlenmiş sipariş verme usulü ile işler. Coşkun Büktel’e de ne kimse bir sipariş vermiş ne de konuyla ilgili engin bilgisine başvurulmuş. “Çağrılmadan gelen Yakup” misali bir gün çıkıp “benim böyle bir yazım var ve bunu yayınlar mısınız” demiş. Aynen onun belirttiği şekilde gelişmiş bir ilişki şeklidir. Ne diyor bakınız: “Her zamanki gibi, yine isim vererek yazdığım eleştiri yazılarımdan birini, (“Nâzım Hikmet Tiyatrosu ve ‘Üç Maymun’ Tavrı”) yönetici olduğu dönemde Şehir Tiyatrosu dergisinde yayınlanması talebiyle Kocatürk'e de götürmüştüm. Kocatürk yazıyı teslim aldı ve birkaç gün içinde okuyacağını söyledi. Okuduktan sonra bana telefon edecekti ve yazı üzerinde görüşecektik. Kocatürk sözünü asla tutmadı.” diyor ama bu söylediği ya “yalan” ya da hafıza bulanıklığı. Ben, kendisinin de belirttiği gibi, yazıyı yayınlamakla ilgili kendisine bir söz vermiş değilim, veremem de. Çünkü, bu yazıyı ben ve yayın kurulunda ki diğer arkadaşlarım da okumalı ve öyle karar verilmeli. Ki onlar da okudular. Bu yazının çıkacak olan sayımızda yerinin olamayacağı görüşüne vardık. Bu görüşü de kendisinin sürekli bizi telefonla aradığı bir sırada kendisine ilettik. Çünkü “Türk Tiyatrosu” dergisi, türlü isimler verilerek, satır aralarında sürekli karşısındakini yanıtlar vermeye çağıran “polemik” üsluplu bir dergi değildir. Bu güne değin, en azından genel yayın yönetmenliğini benim yaptığım dönemde, bu şekilde “maydanozca” gelen yazılara açık bir dergi olmadığını o günde bir kez daha göstermiştir. Kendisine telefonda yapılan bu açıklamadan sonra birkaç kez benimle görüşmek istemiş ama benim o dönem fazla meşgul olmamdan kaynaklı olarak görüşememesini “korkaklık” olarak betimliyorsa, bu korkaklık değil olsa olsa “maydanoz” meraklısı olmadığımın o günlerden bir göstergesi sayılmalıdır.

Coşkun Büktel! Şimdi soruyorum “yalancı” kim? “korkak” kim? Senden ve yazılarından neden ve ne için korkayım! Korkmam ve bu konuda yalan söylemem için çıkarım ne olabilir? Türk tiyatrosu için verdiğin emeği anlıyor ve bu emeğin kutsallığı konusunda en ufak bir şüphem dahi olamaz ama verdiğin emeğin karşılığını bulamamış, hayal kırıklığına uğramış olman, hıncını başkalarından alma hakkını sana ve başkalarına da vermez! Ama “korkaklar, yalancılar, iftiracılar, hainler ve sanat bezirgânları” arasında kendine bir yer bulamıyorsan “maydanozca” durumu fazla zorlama! Madem ki benim yayınlamadığım yazıların yayınlandı ve yeni çıkan kitabında da yer alacak, benimle ve benim yukarıda belirttiğim sıfatlarla zorun ne? Sakın bu, söylediğin yeni çıkacak kitabının bir ön reklamı olmasın? O zaman, bu sıfatlarımın arasına, “maydanozlar” için bir de “fırsatçılar” sözcüğü mü eklemeliyim? Benim işim, “Bürüksel lahanası” tarlasıyla, “maydanoz tarlasıyla” değil. Ne olur şimdilik buraya değil, başka yerlere “maydanoz” ol.

Ayrıca “İsim vermeye korktuğuna göre, hiç kimse hakkında bir tane kanıt ya da belge gösteremediğine göre, Kocatürk’ün yazısındaki bütün o esip gürlemelerin ne mide gazından daha fazla bir ağırlığı, ne de önemi veya değeri var.” Demişsiniz; belge de çok, isim de. Bunu bilen pekâla bilir. Tarlanın zerzevatlarının listesini saymaya kalksam, o yazıya yer düşmezdi. Mide gazının ağırlığına gelince, gaz hele bir çıksın, gaz sonrasında gelecek olan için “maydanoza” zaten mutlak ihtiyaç olacaktır. O vakit geldiğinde Türk tiyatrosunun delikanlılarıyla hanım evlâtları arasındaki savaş daha da bir netlik kazanacak. O zaman gel de “maydanoz” olma...

1 Şubat 2006

Bu yazı, http://www.sineklimarket.com/ ‘dan aynen aktarılmıştır.


Coşkun Büktel'in bu yazıya cevabı:

KOCATÜRK'E İKİNCİ CEVAP:
ASIL SAVAŞ, YARATICILARLA VANDALLAR ARASINDA!
COŞKUN BÜKTEL


Coşkun Büktel'in bir önceki yazısı:

KOCATÜRK’ÜN MİDE GAZI KADAR “HAFİF” YAZISI
COŞKUN BÜKTEL

tıklayınız