24 Nisan 2009 Cuma

Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı'nın kankası, Burak Caney ruhlu Vandal Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) dayanılmaz çöp kutusu / 35

24 Nisan 2009 Cuma

HİLMİ BULUNMAZ NASIL BİR ADAM?
HİLMİ BULUNMAZ VE GERİCİ İLİŞKİLERİARAŞTIRMA YAZIMIZ KAPSAMLI BİR ŞEKİLDE 24 SAAT İÇERİSİNDE YAYINA GİRECEKBÜTÜN LAFAZANCA GEREKSİZ VE GÜNDEM ÇARPITMA AMAÇLI TARTIŞMALAR GERİYE İTELENECEKHÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN KENDİ ÖĞRENCİLERİ DAHİL GÖZ GÖRE GÖRE YALAN BEYANLARINI TEK TEK BELGELEYEREKTAMAMI BELGELİ KANITLARLA VE TÜM ÇIPLAKLIĞIYLA...OKUDUĞUNUZDA BU ADAM SOSYALİST OLAMAZ, YA DA BİR SOSYALİST BÖYLE BİR ADAM OLAMAZ DİYECEĞİNİZ ARAŞTIRMA YAZISI....BU ARAŞTIRMA VE BELGELEMEDEN SONRA ARTIK SÖYLENECEK BİR TEK SÖZ KALACAK ............
Gönderen Özgür Sanat zaman: 02:43 0 yorum
23 Nisan 2009 Perşembe

ÖRDEK PAŞA OLMANIN DAYANILMAZ KURTARICILIĞI - İLGİ VE BEĞENİ ÜZERİNE İLAVELİ İKİNCİ BASKI :)
“Hava bulutlu olunca yağmur yağar, göl olur, gölde de ördek olur; demek ki sen bana ördek dedin”insanlara lakap takmayı sevmem. Hele bu lakabı alay etmek aşağılamak amacıyla kullanmak bir zayıflıktır, zaaftır. Düşünceyle, fikirle ortaya çıkamayanların karşılarındakileri aşağılayarak mücadele etme yöntemidir ki aslında aşağılanan kendileridir.Bu anlamda Her önüne gelene ille de bir lakap takmaktan kendini alamayan az çok kitap okumuşluğuna ve az çok sanatla uğraşmışlığına rağmen kültürel alt yapısı ancak bu şekilde tartışmalara müsait Hilmi Bulunmaz bu tarzıyla bizi pek yadırgatmıyor doğrusu. Ama aynı tarzı sık sık kullanmakta sakınca görmeyen Coşkun Büktel de elbette "yazar" ünvanına karşı farklı bir değerde değildi bu tarzıyla.Evet her ne kadar lakap takmayı sevmesemde şu son dönemlerde Coşkun Büktel'in bir iyice deşifre olduğu, suskun , biçare kaldığı ve artık kamuoyunu daha fazla yanıltamıyacağını anladığı bu günlerde son çırpınışlarını görünce kendimi ona "ördek paşa" ünvanı vermemek için zor tutuyorum doğrusu.Kendi eksilerini, suçlarını, yanlışlarını yanıtlayamayan Coşkun Büktel karşısında gördüğü kişilere evet ben suçluyum ama senin de kulakların kepçe dercesine karşı suçlar yükleme çabasına girdi.Bunun tipik örneklerinden birisini geçen hafta denedi.Benim, Hilmi Bulunmaz'ın sosyalist görünme çabasına karşın asla sosyalist bir tavra uygun olmayan tavırlarını kastederek "bu hainliklere yaşam hakkı verilmemelidir" sözümü hele ki kendisi ve Feridun Çetinkaya ile en ufak ilintisi dahi yokken Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya ve kendisi için tetikçi çağrısı gibi göstermek istedi.Gel bunu kamuoyuna soralım bakalım başka senin gibi değerlendirebilecek var mı deyince de tabi bu gerçekle yüzleşmeye ve ancak bir aptalın yada insanları aptal sanan birinin kullanacağı bu argümandan vazgeçti.Ama bu kez de Ömer F.Kurhan'ın Erbil Göktaş'la yazışmasında geçen "Bıçakları Bilemek" deyimini Ömer F.Kurhan bıçağı çekip üstlerine gelip gırtlaklarını kesecekmiş gibi yansıtma çabasına girdi. (Gerçi bunu ilk Erbil Göktaş böyle kullanarak bu ikiliye malzeme verdi yada bu ikiliye katılan üçüncülüğü seçti)Oysa ki elbette bu bir deyimdi. Elbette ki bütün bu manevralar artık insani kaliteleriyle de ne olup ne olmadıkları iyice ortaya serilip kamuoyu karşısında mahkum edilme aşamasına geldiklerinde kendilerine haklılık payı kazanma "Evet biz böyleyiz ama onlar da şöyle" imajı yerleştirme çabasından başka bir şey değil. Burak caney'in arkasına saklanmak da bunun göstergesi değil miydi?Kısacası nafile çırpınış. Aylara yayılan ve göz önünde yaşanan çirkefi bir kaç hamle ile, üstelik de inandırıcılığı olmayan hamle ile bertaraf edilemez."Gemiler yakıldı geri dönüş yok" diyeceğim bu kez de "Ertuğrul bizi gemiye doldurup yakmaktan söz etti!!!" , "İşte canilik, bizi diri diri yakacak bunlar!!!" gibi bir malzemeye sarılacaklar.Kısaca bu sıralar ördek paşalık Coşkun Büktel'in tarzı oldu. Onun çevresinde kümelenenlerse Ördek Paşa dergahı müridleri oluyor bu durumdaA.Ertuğrul TimurYARIM SAATDE 17 OKURUMUZ BEĞENİ BİLDİRİP 3 KİŞİ DE ÖRDEK PAŞA OLAYINI SORUNCA KONUYA İLİŞKİN ANEKDOT EKLEYEREK İKİNCİ BASKIYI YAPTIK :)ÖRDEK PAŞA HİKAYESİ :"PADİŞAH'A ÖRDEK DEDİN"..."Jurnalcilik" öyle bir hale gelmiştir ki, son padişahlardan birisi dönemindeki "sen padişaha ördek dedin" jurnalciliği bile "yeni jurnalcilikler" yanında hafif kalmaya başlamıştır. O ördek fıkrası şöyledir: Jurnal döneminde İstanbul'da çok yağmur yağmış. O gün sokaktaki birisi "Amma çok yağmur yağdı" demiş. O sırada oradan geçen bir jurnalci adamın yakasına yapışmış "yürü karakola diye" onu sürükleyivermiştir.Adamcağız karakolda sorguya çekilirken "Sen padişahımıza ördek dedin" diye zabıt tutmuşlar. Adam şaşırmış. "Yahu ben yağmur çok yağdı dedim" diyerek kendisini savunmuş, Jurnalci kime yutturuyorsun diyerek şöyle bir tarif yapmış: "Bak sen kasıtlı olarak yağmurdan söz ettin. Çünkü yağmur yağınca ne olur? Göl olur. Göl olunca da ne olur? İçinde ördekler yüzmeye başlarlar. Peki ördeğin gagası nasıldır? Büyüktür. Peki padişah efendimizin de burnu büyük. İşte sen aslında padişahımız efendimize ördek dedin".
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:36 0 yorum

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ VE GOOGLE

Hüseyin Hilmi Bulunmazyazınca sekizinci madde sitemiz (hızla yükseliyor ve diğer sitelerimiz de yükselişte ve daha şimdiden ilk 20 maddenin beşi bize ait) Görmek İçin yukarıdaki isme tıklayınız..Hüseyin Hilmi Bulunmazyazıp görsellerde ara dediğimizde ilk on maddeden tam beşi bizim sitelerimiz Görmek için yukarıdaki isme tıklayınız
Ayrıca Faşist Hilmi Bulunmaz , Goygoycu Hilmi Bulunmaz gibi tanımlamalarda da ilk sırada sitelerimiz var
Ayrıca wikipedia ve Tiyatrodunyasi ilgili maddelerde tanıtımlara da katkılarımız olmuştur
Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ı Türkiye kamuoyuna tanıtma görevini artırarak sürdüreceğiz gururluyuz. DHİ (DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ) HABER SERVİSİ
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:21 0 yorum

MİMESİS'DEN AÇIKLAMA
Tiyatro Kamuoyu’nun dikkatine,Sayın Erbil Göktaş’ın editörlüğünü yaptığı Yeni Tiyatro dergisinin internet sitesinde, Erbil Göktaş imzasıyla yayınlanan bir yazıda dergimizi de ilgilendiren bir konuda yanlış bilgilere dayalı bazı açıklamalar yapılmıştır. Bu yazıda öne sürülen iddiaya göre İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği 2008 Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleştirilen “Türkiye'de Tiyatro Yayıncılığı Ne Durumda?” başlıklı panele Yeni Tiyatro Dergisi adına katılacak olan Erbil Göktaş’ın katılımı engellenmiştir. Yazının devamına bakıldığında panelin İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu-Girişim ile İKSV işbirliğiyle gerçekleştirildiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. Oysa söz konusu panelin İATP-G ile hiçbir ilişkisi yoktur; bu panel Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi’nin önerisi ve inisiyatifiyle İKSV tarafından gerçekleştirilmiştir. Sayın Erbil Göktaş’a bu panele katılımına dair resmi hiçbir davette bulunulmamıştır. Kabul etmek gerekir ki Sayın Göktaş’ın şahıslarla yaptığı özel konuşmalar dergimizi ve İKSV’yi kurumsal olarak bağlamamaktadır.Ayrıca İATP-G’nin düzenlediği 2008 İstanbul Amatör Tiyatro Günleri kapsamında, dergimizde yayınlanmak perspektifiyle, 26 Mayıs 2008 tarihinde “Konservatuarlarda Tiyatro Eğitimi” başlıklı bir panel gerçekleştirilmiş ve Erbil Göktaş da bu panele konuşmacı olarak katılmıştır. Bu panel öncesinde ya da esnasında Sayın Göktaş “Türkiye'de Tiyatro Yayıncılığı Ne Durumda?” başlıklı panelle ilgili herhangi bir rahatsızlığından söz etmemiştir.Aradan geçen bunca zaman içinde Sayın Göktaş’ın dergimize (ya da İKSV’ye) herhangi bir itiraz, uyarı ya da eleştiride bulunmayıp konuyu şimdi ve söylenti şeklinde gündeme getirmesine anlam veremedik. Sayın Göktaş’ın bu süreç hakkında yanlış bilgilere sahip olduğunu, dolayısıyla kamuoyunu yanıltıcı ithamlarda bulunduğunu belirtmek istiyoruz.Mimesis Tiyatro Çeviri/Araştırma DergisiadınaSahibi ve Yazı İşleri MüdürüCüneyt Yalaz23.04.2009
Gönderen Özgür Sanat zaman: 14:32 0 yorum
Etiketler: ,

ÖRDEK PAŞA OLMANIN DAYANILMAZ KURTARICILIĞI

“Hava bulutlu olunca yağmur yağar, göl olur, gölde de ördek olur; demek ki sen bana ördek dedin”insanlara lakap takmayı sevmem. Hele bu lakabı alay etmek aşağılamak amacıyla kullanmak bir zayıflıktır, zaaftır. Düşünceyle, fikirle ortaya çıkamayanların karşılarındakileri aşağılayarak mücadele etme yöntemidir ki aslında aşağılanan kendileridir.Bu anlamda Her önüne gelene ille de bir lakap takmaktan kendini alamayan az çok kitap okumuşluğuna ve az çok sanatla uğraşmışlığına rağmen kültürel alt yapısı ancak bu şekilde tartışmalara müsait Hilmi Bulunmaz bu tarzıyla bizi pek yadırgatmıyor doğrusu. Ama aynı tarzı sık sık kullanmakta sakınca görmeyen Coşkun Büktel de elbette "yazar" ünvanına karşı farklı bir değerde değildi bu tarzıyla.Evet her ne kadar lakap takmayı sevmesemde şu son dönemlerde Coşkun Büktel'in bir iyice deşifre olduğu, suskun , biçare kaldığı ve artık kamuoyunu daha fazla yanıltamıyacağını anladığı bu günlerde son çırpınışlarını görünce kendimi ona "ördek paşa" ünvanı vermemek için zor tutuyorum doğrusu.Kendi eksilerini, suçlarını, yanlışlarını yanıtlayamayan Coşkun Büktel karşısında gördüğü kişilere evet ben suçluyum ama senin de kulakların kepçe dercesine karşı suçlar yükleme çabasına girdi.Bunun tipik örneklerinden birisini geçen hafta denedi.
Benim, Hilmi Bulunmaz'ın sosyalist görünme çabasına karşın asla sosyalist bir tavra uygun olmayan tavırlarını kastederek "bu hainliklere yaşam hakkı verilmemelidir" sözümü hele ki kendisi ve Feridun Çetinkaya ile en ufak ilintisi dahi yokken Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya ve kendisi için tetikçi çağrısı gibi göstermek istedi.
Gel bunu kamuoyuna soralım bakalım başka senin gibi değerlendirebilecek var mı deyince de tabi bu gerçekle yüzleşmeye ve ancak bir aptalın yada insanları aptal sanan birinin kullanacağı bu argümandan vazgeçti.Ama bu kez de Ömer F.Kurhan'ın Erbil Göktaş'la yazışmasında geçen "Bıçakları Bilemek" deyimini Ömer F.Kurhan bıçağı çekip üstlerine gelip gırtlaklarını kesecekmiş gibi yansıtma çabasına girdi. (Gerçi bunu ilk Erbil Göktaş böyle kullanarak bu ikiliye malzeme verdi yada bu ikiliye katılan üçüncülüğü seçti)Oysa ki elbette bu bir deyimdi. Elbette ki bütün bu manevralar artık insani kaliteleriyle de ne olup ne olmadıkları iyice ortaya serilip kamuoyu karşısında mahkum edilme aşamasına geldiklerinde kendilerine haklılık payı kazanma "Evet biz böyleyiz ama onlar da şöyle" imajı yerleştirme çabasından başka bir şey değil. Burak caney'in arkasına saklanmak da bunun göstergesi değil miydi?Kısacası nafile çırpınış. Aylara yayılan ve göz önünde yaşanan çirkefi bir kaç hamle ile, üstelik de inandırıcılığı olmayan hamle ile bertaraf edilemez."Gemiler yakıldı geri dönüş yok" diyeceğim bu kez de "Ertuğrul bizi gemiye doldurup yakmaktan söz etti!!!" , "İşte canilik, bizi diri diri yakacak bunlar!!!" gibi bir malzemeye sarılacaklar.Kısaca bu sıralar ördek paşalık Coşkun Büktel'in tarzı oldu. Onun çevresinde kümelenenlerse Ördek Paşa dergahı müridleri oluyor bu durumdaA.Ertuğrul Timur
Gönderen Özgür Sanat zaman: 13:45 0 yorum
Etiketler:

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'A SOĞUK TERLER DÖKTÜREN SORULAR
SUNİ GÜNDEM YARATMA ÇABALARI........
SATIR ARALARINDAN SUÇ İSNAT ETME ÇABALARI...
DEYİMLERDEN KARŞI ATAK GELİŞTİRME ÇABALARI...
ERBİL GÖKTAŞ DESTEĞİ....
HİÇ BİRİ AMA HİÇ BİRİ
ORTADA KALAN SORULARI SIVAYAMIYOR
YANİ
GÜNEŞİN
"BALÇIKLA SIVANAMAYACAĞI"
BİR KEZ DAHA GÖRÜLÜYOR
1- Hüseyin Hilmi Bulunmaz, bir sosyalist olduğunuzu ve TV'lerin de kapitalizmin halkı uyutma aracı olduğunu sık sık yineleyerek TV'lerde oynayan tiyatro sanatçılarına çok ağır eleştiri hatta hakaretlerde bulunmuşsunuz. Örneğin yılların usta oyuncusu Mehmet Akan komadayken ağır sözler söylemişsiniz. Lale Oraloğlu ölümle pençeleşiyor haberleri gazetelerde yer alırken siz Kralın Soytarısı burjuvazinin uşağı birinin daha ölümünü bekliyoruz tarzında ağır yazılar yazmışsınız. Sadece eskiden solcu olan tiyatroculara değil tüm tiyatroculara bu nedenle ağır sözleriniz olmuş. Örneğin bir dizi çekimi sırasında saldırıya uğrayan oyuncuları saldıran gözü dönmüş kişilerle eşdeğer gördüğünüzü ifade eetmişsiniz. Siz tiyatroyla ilgili kişiler TV'lerde dizilerde yer aldı diye bu kadar ağır hakeretlerde bulunurken en yakın dostunuz olarak bilinen ve her fırsatta işbirliği içinde olduğunuz Coşkun Büktel'in TV dizisinde oynamasına, TV dizisi yazmasına hemde İsrail kökenli bir kapitalistin kanalı için çalışmasına dair görüşlerinizi de kamuoyuyla paylaşmanız istendiği halde neden paylaşmadınız? Şimdi bu konuda bir şeyler söyler misiniz?
2- Tiyatrom.com'a içerisinde direkt Mustafa Demirkanlı'ya hitaben yazılmış "sıçtığın yere kadar kovalarım" "şerefsiz" "lağım çukuru" gibi ağır hakaretlerle dolu bir yazınız oldu mu? Ve tiyatrom'un yayınlamayı reddettiği yazınız bu mudur? Size göre söz ve düşünce özgürlüğü içerisinde küfür etme, hakaret etme özgürlüğü de bulunmalı mıdır? Bulunmalıdır diyorsanız buna gelmiş geçmiş eski yeni sosyalist rejimlerde dahil bir örnek ülke, bir örnek yasa var mıdır?
3- Geçen yıla dek çok okunan ve özellikle amatör gençlerin okuduğu, hem çok sayıda ünlü tiyatro hocasının, tiyatro sanatçısının hemde liseli üniversiteli gencin yazarlık yaptığı tiyatrom.com a yönelik olarak video kaydıyla ve yazıyla Tiyatrom yazarları şerefsizdir dediniz mi? Bir yayın organına yazanlara şerefsiz olarak hakaret etmek yayın özgürlüğü anlayışınızla nasıl bağdaşıyor? Daha sonra da Coşkun Büktel'e hak verenler hariç, bir tek onlardan özür diliyorum tarzı bir açıklamanız oldu mu? Bu herkes Coşkun Büktel'e hak vermelidir hak vermiyorsa şerefsizdir gibi düşünceye konmuş bir ambargo bir faşizan zorlama değil midir?
4- Evelki yıl büyük iddialarla bir basılı dergi çıkarmayı deneyip dört sayı sonra kapatmak zorunda kaldınız mı? Neden kapattınız? Yasal sorumlu yazı işleri oğlumda idi askerden dönünde devam edeceğim açıklamasında bulundunuz mu? Oğlunuz askerden döneli ne kadar oldu? oğlunuz mu sizin derginizde sorumluluk almayı istemedi yoksa başka nedenler mi var? Siz Mustafa demirkanlı'nın dergisinde her ay yazım hatalarına dikkat çekerken bu dört sayı çıkan derginizde çokça yazım ve montaj sayfa düzeni hataları var mıydı? En yakın dostlarınızdan olan Coşkun Büktel dahi daha ikinci sayıda bu kadar özensiz bu kadar kötü bir dergide yazmam deyip ayrıldı mı?
5- Siz her fırsatta Ertuğrul Timur'la ilgili başlıklarda da olsa üç beş satırla iddialar dile getiriyorsunuz. bir yayıncı bazı iddiaları ortalığa yayıyorsa bu iddialara muhatap olan kişinin savunmalarını da yayınlamak zorunda değil midir? Burjuva basın yasası dahi cevap hakkı aynı yayında, ve haberin iddianın yer aldığı aynı yayının aynı sayfa ve sütunlarında yayınlanır derken siz daha özgürlükçü olması gereken bir sosyalist olarak daha fazlasını yapmanız gerekirken bu yanıt haklarını daha az okunan bloglarınızda ve yazıların satırlarını dahi birbirine karıştırarak kötü bir düzenlemeyle ve çöp kutusunda yayınlıyorum ibaresiyle yanıt hakkını tam tanımadığınız gibi hakaretle de yanıt hakkını savuşturdunuz mu?
6- Yanıt hakkını savuşturmak için önce savlamak kelimesini bahane gösterip özür dile yayınlayayım, deyip buna kendinizde inanmayıp ertesi gün başka, üçüncü gün de başka sebepleri şart koyup yayınlamamanızı nasıl açıklıyorsunuz? Düşünce ve savunma özgürlüğü şartlara bağlanabilir mi? örneğin Aydın Doğan'a bir kişi hakaret dahi etse alınmış yanıt hakkı kararını uygular hakaret içinse istiyorsa gidip ayrıca dava açar. Savlamak kelimesi hakaret midir yada bu yazıları Ertuğrul Timur bir ekiple yazmış iddianız (ki bir ekip de hazırlayabilirdi bu da bir haktır) sansür için mazeret midir? Bu sansürlerinizi nasıl açıklıyorsunuz?
7- İddia sahibi iddiasını kanıtlamakla zorunludur açıklamasını Coşkun Büktel'de siz de sık sık yinelerken ve isim vermeden suçlama yapmayacağınızı söylerken Ertuğrul Timur'un yazılarını birilerinin dikte etmesiyle yada ekip halinde yazdığı iddianızı kanıtlama gereği duydunuz mu? Ertuğrul Timur'un bunun üzerine madem öyle yazıyı bırakalım salonda karşılıklı seyirci önünde panel yapalım çağrısına neden olumsuz yanıt verdiniz?
8- Ertuğrul Timur'un seyircili panel teklifine yanaşmayıp teketek video çekimli görüşme çağrısı yaptınız ve kabul etti. Ya anında gerçek zamanlı kayıt yapılarak söyleşi biter bitmez 10 kopya ilgili taraflara montajsız dvd dağıtımı şartıyla buyurun gelin bende yapalım yada aynı olanağı sağlayacak bir ortam önerin orada yapalım teklifine yanıt vermediniz. Bu sizin gerçek zamanlı kaydedilip üzerinde hiç bir montaj yapılmadan taraflara kopyası verilecek tartşmadan kaçınmanızın nedeni nedir?
9- iki yılı aşkın süredir devlet yardımı alan tiyatroculara ağır sözler söylemekte ve yazmaktasınız. Çanak yalayan köpek resmiyle de devlet yardımı alan tiyatrocuları bir anlamda köpek yerine koymaktasınız. Fakat Mustafa Demirkanlı sizin de 2 yıl üst üste devlet yardımı aldığınızı belgeledi ve ancak o belgeleyip yayınladıktan sonra siz de bunu kabul ettiniz.
a) Neden bir başkası ortaya çıkarmadan bir özeleştiri yapmadınız, Devlet yardımı alınması yanlıştır bende bu hatayı yapmıştım demediniz
b) Bir başkası açıklamadan durduk yerde bahsetmek istemedim gibi bir mazeret öne sürmüşsünüz neden durduk yerde Hadi Çaman Devlet yardımı alıyor, durduk yerde Ankara Birlik Tiyatrosu çanak yalıyor, Müjdat Gezen çanak yalıyor diye her birini durduk yerde ara ara yazarken kendinizin de daha önce almış olduğunu yazmamanız sorulunca bunun durduk yerde yazmak istemedim gibi bir gerekçesi olabilir mi?
c) Devlet yardımı alanların hükümetin burjuvazinin borazanı olduğunu da iddia etmişsiniz. Siz 2 yıl boyunca hükümet yada burjuvazi borazanımıydınız? Size gelip biz sana bu parayı verdik karşılığında şunu bekliyoruz diye bir şart öne sürmüş müydü, sürmüşse nasıl bir şartdı?
d) Mustafa Demirkanlı iki yıl bu yardımı alıp harcamışsın. Başvurdukların ayrı. Bu iki yılın dışında şimdi kameralar ve biz öğrencilerinin önünde bir daha yardım için hiç başvurmadım der misiniz?
10- Bir sosyalistin gerici kanallarda çalışmasını ağır bir dille eleştiriyorsunuz. sizin de geçmişte Fetullah Gülen'e ait bir kültür merkezinde oyunculuk çalışmaları ve onlarla ortak 27 mart dünya tiyatro günü kutlamanız olmuş. her fırsatta paraya ihtiyacınız olmadığını dile getiriyorsunuz. O halde para yada salon ihtiyacınız olmadığı halde (paranız varsa onların dışında da mekan bulabilirdiniz) maddi bir kaygınız olmadığı halde neden Fetullah Gülen'cilerle çalıştınız?
11- Daha önce satır satır paragraf paragraf yanıt yazmayanları suçlarken Ertuğrul Timur'un sorularına ve suçlamalarına neden bu yöntemle yanıt vermediniz? Yanıt vermeye değer bulmadıysanız neden hem yanıt vermeyip hemde onu her fırsatta her gün alakalı alakasız haberlerin başında dile getiriyorsunuz?

12- Ertuğrul Timur'a sansür uygularken onun gündeminizi bloke etmek için oyun oynadığını sebep gösterip gündemimizi doldurmamak için çöplük diye bir kısım açtık orada yayınlıyoruz biz onun yazılarını diye cevapları gözden kaçırırken öte yandan siz onunla kendi gündeminizi doldurup her gün bir kaç kez ondan bahsediyorsunuz?
Gönderen Özgür Sanat zaman: 12:22 0 yorum
Etiketler: ,
22 Nisan 2009 Çarşamba

HİLMİ BULUNMAZ BURJUVAZİYE UŞAKLIK GÖREVİNDEN ISRARLA VAZGEÇMİYOR

HİLMİ BULUNMAZ MASUM BİR ÖNERİ GİBİ SUNDUĞU ÖNERİYLE BURJUVAZİYE UŞAKLIK GÖREVİNİ YERİNE GETİRİYORZATEN GEÇMİŞİ
"GERİCİ İTTİFAKLARI İLE" ,
"ERGENEKONCU BİR PARTİDEN RESMEN ADAYLIKLA"
ŞAİBELİ OLAN HİLMİ BULUNMAZ EMEKÇİ VE SOSYALİST DÜNYANIN EN TARTIŞILMAZ EN ŞANLI GÜNÜNÜ BURJUVAZİNİN EMRİ UYARINCA ÇARPITMAYA ÇALIŞIYOR!SOSYALİST YENİKAPI TİYATROSU YÖNETMENİ ORÇUN MASATÇI'NIN DA DESTEKLEDİĞİ "BELGE NİTELİĞİNDEKİ" YORUMUMUZU OKUYUNUZBE HEY ŞAŞKINLARIN ŞAŞKINI HİLMİ BULUNMAZ EFENDİ!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:41 0 yorum
Etiketler: ,

SAĞ İLE KUCAKLAŞIP SOLA GÖZ KIRPAN TİYATROCUNUN SERÜVENLERİ
FETULLAH GÜLEN KÜLTÜR MERKEZİ HİLMİ BULUNMAZ'A İLK,
ULVİ ALACAKAPTAN'A İKİNCİ OLMA ONURU BAHŞETMİŞTİ......?
NASIL MI?
BU KONU VE DAHA DA FAZLASI ÇOK YAKINDA...
SÖYLEMDE SOSYALİST HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN GERİCİ VE FAŞİST GÖRÜŞLERLE YANYANALIKLARINA DAİR BELGELERLE......
..
İFTİRALARLA YILDIRAMAZLAR.. SÖZ VERDİK YAYINLIYACAĞIZ... SÖZDE SOSYALİST HİLMİ BULUNMAZ'IN ÖZELEŞTİRİ İLE KENDİ AÇIKLAMASINI BEKLEDİK AMA O ÖZELEŞTİRİ YERİNE İFTİRAYLA ÜSTE ÇIKMAYA ÇALIŞTI...
YAKINDA...SAĞDA DURUP SANAT'A SOL'DAN BAKIYORMUŞ GİBİ YAPMAYI ANLATACAĞI PANELDEN MUTLAKA ÖNCE!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:29 0 yorum
Etiketler: ,

ÖMER F. KURHAN'DAN AÇIKLAMA

Erbil Göktaş’a Zorunlu Bir Yanıt
Birkaç gündür kendime çeşitli tartışmalara müdahil olmama izni vermiş ve elimdeki bir oyun metnini çözümlemekle meşguldüm ki, bir de baktım bu defa da Erbil Hocam kapıları yumrukluyor.“Kapıları yumruklama” gibi bir söz ettiğime göre, sanıyorum tarafımdan bıçakla “tehdit” edildiğini düşünüp beni kamuoyuna şikayet eden Erbil Hocam’a bir açıklama yapmam lazım: Ben bıçak bileylerken siz de misilleme olarak gerçekten kapıları yumruklayarak rahatsızlık vermek ya da haneye tecavüz etmek gibi bir girişimde bulundunuz iddiasında değilim. Yani bu tartışmayı karşılıklı suç duyurularıyla yürütmek gibi bir niyetim yok.Bu açıklama ile Göktaş kurgusundan rahatsızlık duyan ve Hilmi Bulunmaz’a bazı sorular sormak üzere Özgür Tiyatro’nun Ankara’daki paneline gitmekten vazgeçtiğini söyleyen Ertuğrul Timur’a da bir yanıt vermiş oluyorum. Kendi adıma, ne kadar uğraşsam da bu tip dehşet senaryolarını ciddiye alıp acaba şöyle yapsam daha mı doğru olur diyemiyorum.Her neyse, sonuç olarak Erbil Hocam’a hoş geldiniz demekten başka bir çarem yok. Belki üzüntü verici, ama oyun çözümleme işini bir süre için beklemeye alıyorum. Umarım bu yazı üzerinde sakinleştirici bir etki yaratır.Kendisi muhtemelen bir önceki yazımda tiyatro yayıncısı misyonuyla hareket ederken meslektaşlarının karşı karşıya kaldığı açık hakaretleri göz önünde bulundurmadan hareket etmesini eleştirmeme kızdı. Olabilir; ben sakin olmakta ve aklı selimi yitirmemekte, örneğin mecaz nedir, tehdit nedir, hakaret nedir gibi konularda netleşmeye çalışmakta fayda vardır diyorum. Aksi takdirde, YÖK’ün akademik düzeyde yarattığı tahribatı bir de bu vaka bağlamında ele almak zorunda kalacağız.Öncelikle vurgulamak istediğim bir nokta var: İlkesel olarak iç yazışmalardan alıntı yapılarak tartışma yürütülmesine karşıyımdır. Kamuoyuna dönük her ne söylenecekse kamuoyu önünde söylenmelidir. Fakat bu yazışmalar açığa vuruluyorsa – ki Erbil Göktaş bunu yapmıştır, aramızdaki meseleyi özetle kamuoyunun bilgisine sunayım. Böylece alıntıların bağlamına ilişkin de bir fikre sahip olurlar.İki ay kadar önce, “Theope” tartışmaları bağlamında kısa bir yazıyı internet ortamında dolaşıma sokmaya karar vermiş ve Yeni Tiyatro sitesine de göndermiştim. Hocam yazıyı önemsemiş olacak ki, bir teklifte bulundu: Yazımı genişletmemi ve dergide basmak istediğini söyledi. Ben de dediğini yaptım ve yazının genişletilmiş versiyonunu kendisine yolladım. Daha sonra yazının akıbetini sormam üzerine yayımlanacağını bildiren bir mail attı.Fakat aradan bir ay geçtikten sonra yazının basılamayacağını bildiren oldukça tuhaf ve mantığa kırk takla attıran bir mail daha attı. Ben de itirazda bulundum ve yazının basılması talebimin olmadığını ekledim. Yanıt beklerken Erbil Hocamın yarattığı editoryal bürokrasiye (kargaşaya mı?) takılmak gibi ilginç bir süreç yaşadığımı söyleyebilirim. Fakat sonunda iş başa düştü deyip kendi olanaklarımı kullanarak konuya açıklık getirmeyi başardım.Öncelikle Erbil Hocam’a bir müjde vereyim. “Theope” tartışmasına ilişkin olarak ortaya koyduğum yazının akademik olarak sorunlu görülmediği, düzgün bir içeriğe sahip olduğu bilgisine zorlukla da olsa ve dolaylı yollardan ulaşmayı başardım. Basmama kararı, Yeni Tiyatro’nun “Theope” etrafında dönen tartışmaları uzatmamak gibi bir yayın politikası nedeniyle verilmiş.Belirtmeliyim ki, bu yayın politikası nedeniyle mağdur edildiğimi düşünmüyorum. Yazının kısa versiyonu zaten dolaşımda. Uzun versiyonu da mutlaka Yeni Tiyatro tarafından basılacak diye bir mecburiyet olmadığı gibi, benim de bu yönde bir talebim olmamış ve teklif Yeni Tiyatro’dan gelmişti. Yani konu benim açımdan netleşmiş ve de kapanmış oldu.Bu konuda kara kara düşünmesi gereken en başta Bulunmaz ve Büktel’dir; çünkü Yeni Tiyatro’da “Theope” konusu Büktel-Nutku ihtilafı çerçevesinde tartışılamayacakmış. Ben bu tutumu sansür ya da engelleme olarak görmüyorum. Düzenli olarak küfür ve hakarete batırılan bir “tartışmanın” sağlıklı yürütülmesi ve organize edilmesi gerçekten de çok zordur. Her editör bu işin altından kalkamaz.Benim ikinci “Theope” konusundaki yazımın ilerde ve uygun bir zamanda basılması konusunda Mustafa Demirkanlı’ya bir başvurum oldu. Fakat başvurumu yaparken mümkünse Özdemir Nutku’nun görüşünü alıp alamayacağını sordum. Özdemir Nutku yazıdaki bazı noktaların eleştiriye açık olduğunu belirtmekle birlikte, akademik içerik bakımından yayımlanması taraftarı olduğunu söylemiş.Yayıncılık yapmanın zorluklarına vakıf olan birisi olarak Erbil Hocam’ın içine düştüğü durumu anlayışla karşılama eğilimindeydim. Fakat kendisinin yazışmalarımızdan bıçakla “tehdit” ya da olası bir bombalama eylemi sonucu çıkarması ilginç bir fantezi dünyasına sahip olduğunu gösteriyor. Mademki iç yazışmalarımızı kendine göre ifşa etme gereği duymuş, ben de bunda sorun yok diyerek kendisini yanıtlayacağım. Fakat ikinci “Theope” yazısı konusundaki editoryal tutarsızlıklarını bu yazıda ele almayacağım. Umarım ilerde yapacağım değerlendirme, editoryal bilgisine ve görgüsüne katkıda bulunur ve hatalarını görmesine yardımcı olur.Kendisinin iç yazışmalarımızı ifşa etme amacı, bir çeşit güvenlik konseptini tiyatro alanında da kurgulama ihtiyacından kaynaklanmış görünüyor. Muhtemelen milli güvenlik konseptinden esinlenerek teatral güvenlik konsepti icadında bulunması “tehdit” paranoyasına bir geçerlilik kazandırma amacını taşıyor. Kamuoyuna dönük anlayan beri gelsin açıklaması, bir yayıncı olarak kendisini doğrudan bağlayan asıl gündemi boğma amacını taşıyor. Örneğin olur da Ertuğrul Timur Ankara’daki panelde küfür yayıncılığı ile sol söylem arasındaki ilişki hakkında sorular sorarsa, ne yaparız kaygısı taşıyor.Bu durum karşısında devletler ne yapıyorsa o da aynısını yapıyor: Tehdit icat ediyor. Sonra bu tehdide kendisini de inandırıp gerçekten de bıçaklı, bombalı terör eylemlerine maruz kalabileceklerini, ama panelin terörize edilmesi ihtimaline karşı Özgür Tiyatro ile birlikte her türlü önlemi alacaklarını ilan ediyor. İşin komik yanı, bu sırada biz de Özgür Tiyatrocuların da içinde olduğu Facebook gurubunda Ulvi Alacakaptan’ı protesto eylemine nasıl biçim verebileceğimizi konuşuyoruz.Göktaş’ın amacı içinden çıkılmaz bir tartışma yaratmak ve bir yayıncı olarak şu basit soruyu yanıtlamaktan kaçmak: Küfür yayıncılığına karşı mısınız? Bu konuda maddi ve manevi destekçisi Bulunmaz ve Büktel nettir ve durum ayan beyan ortadadır. Bu yayıncılık hattına eklemlenen Göktaş ise, küfür retoriğine destek sunma konusundaki kurumsal sorumluluğunu ört bas etmeye çalışmaktadır.Hocamıza gayet net bir soru: Yeni Tiyatro’nun 6. sayısında yayımlanan Hilmi Bulunmaz’ın yazısı bir küfür yazısı mı, değil mi? Dikkat edin hocam, “cevap hakkı” gerekçesiyle, cevap hakkını kullanırken hakaret etmek serbesttir gibi ilginç bir içtihat önermek üzeresiniz.Hocamıza bir soru daha: Maddi ve manevi dayanışma sergilediğiniz Hilmi Bulunmaz’ın sitesinde Tiyatrom ve Tiyatro Dergisi düzenli olarak aşağılanır ve hakarete uğrar ve paralel bir kurguyla Yeni Tiyatro yüceltilirken bu duruma itiraz etmeniz gerekmez mi?Olmuyor hocam, yanıt veremiyorsunuz. Üstelik “nesnellik” adına meslektaşınız Musatafa Demirkanlı’nın sizi engellediği gibi bir imada bulunarak misilleme mantığını devreye soktuğunuzu da açıkça belli ediyorsunuz.Her ne kadar devrime ve devrimcilere çağrı yapıyor olsanız da, ben bu tür durumlarda meydana gelen öz pohpohlama ile karışık mağduriyet edebiyatının, kendini sisteme kabul ettirme, sevdirme, ama olmuyorsa küsme, bağırma, çağırma arzusunun sonucu olduğu düşüncesindeyim. Buna “Büktel karmaşası” da diyebiliriz ve galiba bir salgın haline gelmiş durumda.Büktel’in “Shakespeare’siz Herifler” kitabını okumuşsunuzdur. Oradaki birinci değil de, ikinci oyundan (“Samimiyet Buhranı”ndan) söz ediyorum. Birincisinden farklı olarak doğrudan absürd oyun kategorisine sokulabilecek bu ikinci oyunda, Büktel kendi karakterinin sunumunu bölünmüş olarak yapar. Bir tarafta ödenekli tiyatro sisteminde anlaşılamadığı, oyunu katledildiği ve sistem dışına itildiği için intihar eden oyun yazarı Ümit Sessiz, diğer tarafta sözünü esirgemeyen, yeri geldiğinde sövüp sayan ve hatta dayak atan eleştirmen Yıldırım Gürler vardır - ki o da sistem dışına itilecek ve çalıştığı gazeteden atılacaktır.Kendilerine verilen isimlerle de tarif edilen bu iki kahramanı sistem karşıtı olarak yorumlamak yanıltıcı olacaktır. Aksine, kendilerini sisteme kabul ettirmek gibi bir “kahramanlığın” peşinde koşmuş, ama sonuç alamamışlardır. Yani alternatif ve sistem karşıtı bir yerlerde konum almak gibi bir derdin sahibi değildirler.Bu sizin hikâyeniz değil elbette. Fakat tüm yazınıza “Büktel karmaşası” sinmiş durumda. Aslında ortada ne Yıldırım Gürler ne de Ümit Sessiz’ler var. Ortada bir samimiyet değil samimiyetsizlik buhranı var. Bu durum Bulunmaz için de, Büktel için de, sizin için de geçerlidir. Herkes işinde gücündedir, ama bir yandan da bu ikiliyi temsil etme iddiası vardır. İnleyen nameler eşliğinde atıp tutmalar da bu temsiliyet iddiasının görünümleridir.Temsiliyet iddiasına inanmamız için, Coşkun Büktel’in bir dizi film yazarı ya da Hilmi Bulunmaz’ın takı sektöründe orta boy bir işletmeci olduğunu, yani apaçık olguları unutmamız gerekir. Bildiğim kadarıyla siz de kadrolu bir akademisyensiniz ve Yeni Tiyatro da iyi kötü reklâm gelirleriyle destekleniyor. Dolayısıyla ayakta kalmaya çalışırken bir yandan gözyaşlarına boğulmamız diğer yandan ayakta alkışlamamız gereken bir yayıncılık pratiği ile karşı karşıya olmadığımızı söyleyebiliriz.Tuhaf zamanlar yaşıyoruz: Yeni Tiyatro dergisinin editörü neredesiniz ey devrimciler diyerek, bayrak eylemi düzenlememizi istiyor. Yani Hilmi Bulunmaz’ı örnek almalıymışız. Yahu hocam ne yapıyorsunuz? Siz zaten yapmanız gereken işi yapmaya çalışıyor gibisiniz; kitap da dergi de çıkarmak, hem de dolu dolu çıkarmak işiniz zaten.Biz şunu tartışırız; sistemin size tanıdığı ayrıcalığı entelektüel sorumluluk adına nasıl kullanıyorsunuz? Sizden bir Nâzım Hikmet ya da İsmail Beşikçi olmanız, kendinizi ölümcül risklere atmanız talep edilmiyor. İşini düzgün yapmak, dolu dolu bir dergi çıkarmak, tiyatro yoluyla halk aydınlanmasına hizmet etmek özel bir fedakârlığın değil, asgari entelektüel sorumluluğun gereğidir.Bir konuda emin olabilirsiniz: Yeni Tiyatro dergisinin yayımlanmasını engellemek ya da sansür etmek gibi bir zihniyet devreye girerse, dayanışma içinde olmak zaten ilkesel bir gerekliliktir. Bununla birlikte, Mustafa Demirkanlı tarafından tiyatro alanında yayıncılık yapan insanlara ulaştırılan ve küfür yayıncılığını mahkûm eden metini desteklemek de ilkesel bir gerekliliktir. Benim başıma gelirse bağırır çağırır isyan ederim, başkalarının başına gelirse buz gibi “nesnel” kesilirim demek doğru mu?Elbette şunu söyleyebilirsiniz: Şu ve şu nedenle ben ortada bir haksızlık ya da küfür yayıncılığı olduğu kanaatinde değilim. Örneğin ben Yeni Tiyatro’da yayımlanan Hilmi bulunmaz imzalı cevap yazısının hakaret içerdiği kanısındayım. Bir yazıda yüz kere “iftira” sözcüğü geçiyorsa, durup bir düşünmekte fayda var diyorum. Fakat bugüne kadar siz bu konuda bir görüş beyan etmiş değilsiniz. Hatta Yeni Tiyatro adına, cevap hakkı kullanırken hakaret etmeniz serbesttir gibi ilginç bir içtihada imza atmış durumdasınız.Belirtmeliyim ki, Hilmi Bulunmaz’ın Yeni Tiyatro’da yazması ya da orada kalıcı bir yazar kimliği edinmesi beni rahatsız etmez. İnsanların maddi ve manevi ittifak kurması da, dayanışma içinde olması da doğal bir haktır. Benim itiraz edilmesine destek verdiğim şey, örneğin cevap hakkı adı altında insanlara hakaret edilmesi ve buna zemin sunulmasıdır. Bu konuyu teğet geçerek bakın benim başıma şunlar ve şunlar geldi, şimdi de bana bıçak çekiliyor, isyanım bunadır türünden komikliklere gerek yoktur.Anladığım kadarıyla İstanbul Tiyatro Festivali’nde düzenlenen bir panelde bir sorun yaşamışsınız ve bundan şikâyet etmektesiniz. Üstelik isim vererek işin içinde şunlar ve şunlar var diyorsunuz. İddianıza göre, panele katılmanız engellenmiş ve mağdur edilmişsiniz.Ben her zamanki kuşkuculuğumla söylediklerinizi evirip çevirip anlamaya çalıştım. Dikkatimi çeken şu oldu: Bu suçlamayı 11 ay geçtikten sonra yapıyorsunuz. Sanki aradan fazlasıyla uzun bir süre geçmiş gibi geldi bana. Belki de bir kafa karışıklığı yaşadınız: Bu bir engelleme mi, yoksa davet edilmeme durumu mu? Ortada davet edilmeniz gibi bir zorunluluk var mı? Davet edilmeme gerekçesi belli ve bu da bir engellemeye mi işaret ediyor? Bu vakada sakın kafanız karışmış olmasın.Kafa karışıklığınızı gidermek üzere ben size biraz yardımcı olmaya çalışayım. Eğer panele katılım konusunda mağdur edildiğinizi düşündüyseniz, elden geldiğince hızlı davranmalıydınız. Yok eğer bu olay beni derin bir travmaya sürükledi, uzun süre kendime gelemedim ve bu yüzden bir sene kadar gecikme oldu diyorsanız – ki olabilir – kendinize geldiğinizde, gecikme nedenini de açıklayarak Festival Komitesi’ne ve Mimesis’in yönetiminden birinci dereceden sorumlu olan yazı işleri müdürüne başvuru yapmalıydınız derim. Sanıyorum kurumsal muhataplarınız bunlar.Varsayalım ki benim Yeni Tiyatro ile yaşadığıma benzer bir sorunu yaşayarak belirsiz bir şekilde itiraz dilekçenize yanıt bekleyen vatandaş konumuna düştünüz ve buna da bir çare bulamadınız, işte o zaman kamuoyuna şikâyetinizi yapmalıydınız. Bunları yapmadan – ki yaptığınızı söylemiyorsunuz – 11 ay sonra ortaya çıkıp mağduriyet nutukları atmak biraz tuhaf kaçmıyor mu? Üstelik hakkınızı arama konusunda ne kadar hızlı ve aktif olabildiğinizi “İsmet Küntay Ödülleri” vakasından çok iyi biliyoruz.Kusura bakmayın ama inandırıcı olamıyorsunuz. En kötüsü de şu: Tacizdi, sansürdü, engellemeydi, küfürdü vs. evrensel olarak karşı çıkılması gereken eylemleri seyirlik reel politik malzeme haline getiriyorsunuz.Zamanında Büktel’e yaptığım öneriyi size de yapayım: Doğru ya da yanlış, bir hak ihlaline uğradığınızı düşündüğünüz noktada, kamusal aydın portresi çizmekte ve elden geldiğince örgütlü bir şekilde kamusal alana inmekte fayda var. Bunu yapmak yerine öz pohpohlamaya dayalı bayrak sallamaların ve nutuk atma egzersizlerinin kamusal alanın tasfiyesine katkı sunmaktan başka bir işlevi yoktur. Bugün için soru bellidir: Küfür yayıncılığına karşı mısınız ve tavrınız ne olacak?Son olarak: Erbil Hocam, ben buradayım ve her zaman beklerim. Sakin ve esen kalınız.***Erbil Göktaş’ın yazısı için: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/detay.php?hng=865
Ömer F. Kurhan fkurhan@gmail.com

Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:29 0 yorum
Etiketler: ,

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ VE GOOGLE

Hüseyin Hilmi Bulunmazyazınca sekizinci madde sitemiz (hızla yükseliyor ve diğer sitelerimiz de yükselişte ve daha şimdiden ilk 20 maddenin beşi bize ait) Görmek İçin yukarıdaki isme tıklayınız..Hüseyin Hilmi Bulunmazyazıp görsellerde ara dediğimizde ilk on maddeden tam beşi bizim sitelerimiz Görmek için yukarıdaki isme tıklayınızHüseyin Hilmi Bulunmaz'ı Türkiye kamuoyuna tanıtma görevini artırarak sürdüreceğiz gururluyuz. DHİ (DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ) HABER SERVİSİ
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:07 0 yorum
Etiketler: ,

YAZARLARIMIZI TANIYALIM TANITALIM
OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
LEMAN PANYA KOÇ'U TANIYA(MAYA)LIM
Gönderen Özgür Sanat zaman: 13:19 0 yorum
Etiketler: ,