29 Nisan 2009 Çarşamba

Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı'nın kankası, Burak Caney ruhlu Vandal Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) dayanılmaz çöp kutusu / 37

29 Nisan 2009 Çarşamba

BİZ GECENİN YARISI YETKİLİLERİ BULUP BİLGİ ALDIK AMA NEDENSE ONLAR KENDİ FİRMALARINDAN HALA BİLGİ ALAMADI
Bir iftira attılarEğer belgeleyemeseydik bu çamur bize yapıştığı ile kalacaktıFakat bizim de o saatlerde ayakta olmamız ve az çok teknik bilgimizle derhal Erbil Göktaş'ın internet hizmeti aldığı firmayı domain whois sorgulamayla ortaya çıkararak firmayla bağlantı kurup yenitiyatro.com a böyle bir saldırının söz konusu olup olmadığını sorgulamamız ve böyle bir saldırı olmadığını ama sunucularında genel bir sorun olduğunu , bundan kaynaklanan bir problem bilgisini alabilmemize karşın Bizim gecenin yarısında beş dakika gibi bir sürede ulaştığımız bilgiye nedense kirli ittifak üyeleri hala ulaşamadı...BİZİM ALDIĞIMIZ BU BİLGİYİ ERBİL GÖKTAŞ ALAMAZ MIYDI?dün sitesine girilme sorunu yaşandığında ilk yapması gereken firmasını arayıp bir sorun mu var demek olmalıydı. Elektriğiniz kesildiğinde önce sigortalarınıza bakarsınız, sonra elektrik idaresine sorarsınız beni sabote ettiler diye ortalığı kaldırmadan...Elbette bir akademisyen bunu düşünemeyecek ve firmasını arayıp bir sorun mu var diyemeyecek kadar düşünce yoksunu olamaz. Bu durumda mevcut durumu fırsat bilip kullanma ihtimali ne yazık ki güçlüdür.Bu yalandan, bu iftiradan yeni bir yalanla kurtulmanın senaryolarını düşünmediklerini umuyoruz çünkü son günlerde görüyoruz ki panik halindeki her hamleleri kendilerine dönüyor.Bu rezillik yeter özür dileyin yanlış değerlendirmişiz deyin bakın bu çok daha kolay ve çok daha erdemli!Hilmi Bulunmaz Feridun Çetinkaya ve Coşkun Büktel'in artık tiyatro dünyasından fazlaca bir beklentisi kalmamış olabilir, bu hoyratlıklarını, bu saldırganlıklarını, bu efelenmelerini bu beklentisizliklerinden hayal kırıklıklarından alıyor olabilirler. Ama ya Erbil Göktaş?Bu tiyatro dünyasında da , bu yayıncılık dünyasında da , akademik dünyada da daha beklentileri olduğunu düşünürsek bu yanlış adımlar onun için sanıyoruz ki onulmaz yaralar açacaktır.Dileğimiz elbette ki bu değildir, bir akademisyeni, sanat eğitimcisini yaralamak değildir, fakat bu yaşanırsa bunun nedeni biz olmayacağız kendisi olacaktır ve bu çok açıktır.ÖZÜR DİLEME ERDEMİNİ GÖSTERECEKLERİNİ UMUYOR VE HALA BEKLİYORUZ...
Gönderen Özgür Sanat zaman: 05:54 0 yorum

HİLMİ BULUNMAZ'DAN GERİ ADIM
EN SONUNDA BİR AKEDEMİSYENİN ADINI DA İFTİRAYA BULAŞTIRAN AKADEMİ DÜNYASINDA VE ÖĞRENCİLERİ ARASINDA BÜYÜK BİR PRESTİJ KAYBINA NEDEN OLACAK HİLMİ BULUNMAZ ŞİMDİLİK GERİ ADIM ATTIBir komployla karşı karşıya olmayan Demirkanlı, "DDoS Attack" konusunda belki haklı olabilir. Bu durumu inceliyoruz. Gelişmelerden okurlarımızı haberdar edeceğiz. Demirkanlı'nın söz konusu yazısını okuyunuz. (HB)UMUYORUZ YAŞAMLARINDA İLK KEZ ÖZÜR DİLEME ERDEMİNİ DE HİÇ OLMAZSA BU AKADEMİSYENİN KARİYERİNİ DÜŞÜNEREK GÖSTEREBİLİRLERBUNU YİNE DE ÇARPITARAK KULLANMA İHTİMALLERİNE KARŞI İNTERNET ŞİRKETİYLE YAPTIĞIMIZ BAZI YAZIŞMALARI ŞİMDİLİK BEKLEMEDE TUTUYORUZ...
Gönderen Özgür Sanat zaman: 04:23 0 yorum

İFTİRA GERİ TEPTİ!... TİYATRO ÖĞRENCİLERİ BU İFTİRA İŞBİRLİĞİNDEN UTANIYOR AMA YA HOCA ? UTANIP ÖZÜR DİLEYECEK Mİ ACABA?
DÜN GECE ORTAYA ÇIKARDIĞIMIZ İFTİRA ŞOKU BU SABAH TİYATRO DÜNYASINDA İNFİAL YARATTI. ÇOK SAYIDA TİYATRO İNSANI BİR TİYATRO HOCASININ, ÖĞRETİM ÜYESİNİN BU DERECE BU SEVİYEDE BİR KAVGANIN İÇİNDE İFTİRAYLA YER ALMASINI ŞAŞKINLIKLA VE NEFRETLE KARŞILADI.. BUNLARDAN SADECE BİR TEK ÖRNEĞİ İLE BİR MSN SOHBETİNİ YAYINLIYORUZ. İŞİ İFTİRA BOYUTLARINA VARDIRAN KİŞİLERE MALZEME YAPMAMAK ADINA BU TİYATRO ÖĞRENCİSİ KARDEŞİMİZİN İSMİ BİZDE SAKLIDIR.MSN sohbeti olduğu ve konuşma dilinde sürdüğü için yazım hataları gözardı edilerek yayınlanmıştırBir Tiyatro Bölüm Öğrencisi: ne var yok dıcem erbıl göktaşla aranızda ne gecmışse okudum ilginç geldi banaaetimur: malesef o da üç kuruş reklam alıyorum diyemidir bilemiyorum ama onlarla işbirliğine girdi ve böyle garip iddialarla ortaya çıktı en sonundaBir Tiyatro Bölümü Öğrencisi : çok uzuldum erbıl hocanın bu kadar ............... senın neyıne laızm hocasın ya doç.sun.. nasıl bır camiadır buaetimur: evet inanki bende üzüldüm sen bi hocasın ayıptır, kırk kere düşünüp bir kere konuşman tartman gerek bir iftiraya sebep olmadanBir Tiyatro Bölümü Öğrencisi : burak caney gıbı davrandı bırden gırdı piyasayavay vay vayaetimur: evet evet aynenBir Tiyatro Bölümü Öğrencisi : yazıklar olsun o oniversitenin dekanına kı bu adamı orda tutuyorlanet olsun nıye muhendıslık okumuyorum benaetimur: ama dur bakalım bu işler ortaya çıkınca da bu kadar itibarlı olabilecek mi bu gece büyük bi kampanya başlatıyoruz tiyatro dernekleri ve tüm yayınlarBir Tiyatro Bölümü Öğrencisi : Banada verın bır gorev kargalarla mucadele için bende varım.. solcu aydın gecınen yolda yurumesını bılmeyen, kendını bır b.. zanneden ınsanlara benımde bır sozum olacaktır.aetimur: senin ismini kullanmadan "Bir Tiyatro Bölümü öğrencisi" durumu değerlendiriyor diyerek şu diyaloğumuzu yayınlayabilir miyim belki utanır okursa ve bir kez daha düşünür zararın neresinden dönülse kardırBir Tiyatro Bölümü Öğrencisi : ne demek ısım versen de olur nasılsa ben Kocaeli'de öğrenci değilim. yaz abı 30 yasında 50 yasında adamları topladın unıversıteye yazarlık bolumune sonrada dergı çıkarttın babanın okulumu orasıaetimur: yok isim vermeyelim sen gençsin daha bu piyasada olacaksın ve bunlar işi iftiralara kadar götürüyor kimseyi bulaştırmak istemem.Bir Tiyatro Bölümü Öğrencisi : şaka gibi yanı koskoca adamların yaptığına bak kı kım ne ner de nasıl.. ya koskoca hocasın senın neyıne lazım yanı nasıl bır sey bu ben anlamadımsen ısıne bak adam yetıstır ama yok ılla kavga edecek herkesle
Sohbet bir süre daha devam etmiştir. Maillerle MSN'le benzer tepkiler düşünceler gelmektedir.
Bir öğretim görevlisi, bir eğitimci olmak sorumluluk ister, kırk kere düşünüp bir defa söylemeyi icap ettirir. Bir kuyumcu-tiyatrocu, Bir dizi yazarı, Bir reklam yazarı ve şimdi de bir öğretim üyesi... İşte bu Şaşırtıcı... Üç kuruşluk reklamın buna neden olduğunu düşünmek bile istemiyoruz. Tiyatro...tiyatro dergisine karşı içinde birikmiş bir öfke var idiyse de bunu senin farklı düzlemde ve kirli ittifakçılara bulaşmadan çözmen mümkün değil miydi? Hocam; Onların bütün yükünü omuzlayabilecek misiniz? Küfürü, sövgüyü, hakareti, sanal canavarları, iftiraları omuzlayabilecek misiniz? Oysa ki biz sizi farklı platformlarda ve akademik bir düzlemde tartışmalarda tanımıştık... gerçekten üzücü hem de çok...
Gönderen Özgür Sanat zaman: 02:21 0 yorum

PEKİŞTİRME
GECE GEÇ SAATLERDE KARŞILAŞTIĞIMIZ İFTİRA GİRİŞİMİNİ GEÇ SAATLERE DEK YAPTIĞIMIZ VE AŞAĞIDA OKUYABİLECEĞİNİZ AÇIKLAMADAKİ ŞEKİLDE BERTARAF ETTİK. BERTARAF ETMEKLE KALMAYIP YALANIN VE İFTİRANIN NE BOYUTLARA DEK VARABİLDİĞİNİ GÖSTERDİK.GECE HEM SÖZLÜ HEM YAZILI OLARAK İNTERNET FİRMASINDAN KESİNTİLERİN SEBEBİNİ ONAYLATTIĞIMIZ HALDE SABAH SAATLERİNDE DE FİRMA YETKİLİSİ BİR İSİMDEN BÖYLE BİR SALDIRIYA KARŞI SİSTEMLERİNİN KORUMADA OLUP OLMADIĞI BİLGİSİNİ YAZILI OLARAK SORARAK SİSTEMLERİNİN GÜVENLİ VE KORUMALI OLDUĞU TEYİDİNİ ALDIK. YANİ "İNTERNET ŞİRKETİMİZDE TEKNİK BİR SORUN OLABİLİR AMA AYRICA BİZ SÖZ ETTİĞİMİZ TÜRDE SALDIRIYI DA YAŞADIK" GİBİ BİR İDDİA DA DA BULUNAMAZLAR. EN AZINDAN DÜN İÇİN BÖYLE BİR SALDIRI OLMADIĞININ TEYİDİ VARDIR.ALDIĞIMIZ TÜM BİLGİLER BU DURUMDA 2 İHTİMALİ GEÇERLİ KILIYORA) ERBİL GÖKTAŞ SİTESİNDE DÜN YAŞANAN TEKNİK SORUNLARI PANİK ATAĞA KAPILARAK BİR SALDIRI GİBİ ALGILAMIŞTIR VE BU NEDENLE BELKİ İSTEMEDEN AMA PANİK ATAK BİR DAVRANIŞLA ARAŞTIRMADAN İFTİRA SAYILACAK AÇIKLAMADA BULUNMUŞTUR. BU DURUMDA BİZİM YAPTIĞIMIZ GİBİ İNTERNET ŞİRKETİNİ ARAYIP SAĞLIKLI BİLGİ EDİNMEDEN ORTALIĞI AYAĞA KALDIRIP İSTEMEDEN DE OLSA İFTİRA ATTIĞI İÇİN ÖZÜR DİLEMELİDİRB) BU TEKNİK AKSAKLIĞI (Kİ ASLINDA ERBİL GÖKTAŞIN SİTESİNDE DEĞİL O FİRMANIN TÜM SİSTEMİNDE YAŞANMIŞ) BİLEREK VE İSTEYEREK BÖYLE BİR ÇARPITMAYLA DEĞERLENDİRMEYİ DENEMİŞTİR Kİ BU DURUMDA ACABA BU DENLİ BİLİNÇLİ BİR KARALAMA VE İFTİRAYA BULAŞMIŞ BİR AKADEMİSYEN İŞİ DAHA NERELERE GÖTÜRECEKTİR? BİR KEZ DAHA DÜŞÜNMEYE VE KAMUOYUNDAN ÖZÜRE DAVET EDİYORUZ
Gönderen Özgür Sanat zaman: 01:03 0 yorum
28 Nisan 2009 Salı

ÖĞRETİM GÖREVLİSİ , YAYINCI ERBİL GÖKTAŞ'IN DA DAHİL EDİLDİĞİ BÜYÜK İFTİRA İŞTE BÖYLE AÇIĞA ÇIKARTILDI!
ARTIK TİYATRO YAYINCILARI DERNEKLERİ VE KİŞİLERİN ORTAK BİR İNSİYATİFLE KİRLENMİŞ KÜFÜRBAZ, İFTİRACI, SANSÜRCÜ COŞKUN BÜKTEL VE HİLMİ BULUNMAZ'IN KAMUOYUNDA MAHKUM EDİLMESİ AŞAMASINDA ÇIKAR YOLU KALMAYAN BU İFTİRACILAR ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ERBİL GÖKTAŞ'IN DA KATILIMI İLE YENİ BİR İFTİRAYI GECENİN YARISINDA YAYINA GİRDİLER.
NEYSE Kİ ANINDA MÜDAHALE EDEREK İFTİRAYI AÇIĞA ÇIKARDIK. ÜSTELİK DE İFTİRA ERBİL GÖKTAŞ'IN İNTERNET HİZMETİ ALDIĞI FİRMANIN TEKNİK YETKİLİSİNİN HEM TELEFONLU HEM YAZILI BEYANI İLE ORTAYA ÇIKARILDI
BU İBRET VESİKASI ARTIK BU YALANCILIĞIN BU İFTİRANIN VE KİRLENMİŞLİĞİN NERELERE DEK VARABİLDİĞİNİN İBRET VERİCİ BELGESİDİR!
.
TÜM TİYATRO KAMUOYUNA SUNARKEN BU KİRLENMİŞLİĞE ALET OLAN ERBİL GÖKTAŞ'IN YARIN SABAH DERSLERİNDE ÖĞRENCİLERİNİN YÜZÜNE NASIL BAKACAĞINI DOĞRUSU MERAK EDİYORUZ!
OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
.
http://www.tiyatrom.com/tyt/erbilin_yalani.htm
.
.
.
.
.
.
.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 17:06 0 yorum

FERİDUN ÇETİNKAYA YERALTINA ÇEKİLDİ.....
Feridun Çetinkaya http://tiyatrofanzini.blogspot.com/ sitesini sadece davetli okuyuculara açık hale getirerek yeraltı faaliyetlerine çekildi...Feridun çetinkaya'nın bu kararı alma sebebinde artık ittifak halinde olduğu Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz yüzünden utanır hale gelmesi mi etkili oldu yoksa aldığı yazarlık eğitimine karşın onca yıldır sadece 6 sı Büktel'e övgü olan 12 yazı yazabilmiş olmasından mı utandı bilemiyoruz.Bildiğimiz şudur ki Feridun Çetinkaya'nın bu utancı geriye çekilerek göstermiş olması da bir erdemdir ama ondan da önce utanması gereken iki isim vardır. Onların da yer yarılsa da içine girsek diyeceği ve utanacakları günü umutla beklemekteyiz.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 14:47 0 yorum

HİLMİ BULUNMAZ'DAN YENİ BİR CEHALET ÖRNEĞİ DAHA
Artık iyiden iyiye deşifre olan ve sahte kimliklerini ortaya serdiğimiz sahte sosyalist ilmi Bulunmaz koltuk değnekleriyle ayakta durmaya çalışıyor. Fakat koltuk değneği olarak dayanmaya çalıştığı az sayıda dostunu dahi aslında ne kadar az tanıdığını da belli ediyor.Tiyatro Bölümü Dramatik Yazarlık bölümü okuyan (okuduğu okul itibarıyla yazar, yaptığı iş itibarıyla reklamcı) Feridun çetinkaya'yı "TİYATRO SANATÇISI" zannettiği gibi bugün de Erbil Göktaş'ı bilim adamı ilan etti.

Her üniversite bölümünün bilim, her üniversite hocasının da bilim adamı olmayacağını bilemeyen Hilmi Bulunmaz bir sanat hocasını fizikçi, kimyacı, biyolog yada en yakın alanla sosyal bilimlercilerle karıştırdı.Bilim alanına ve kapsamına neler girer ve hangi dallarda bilim eğitimi yapılır ?ve hangi alanların hocalarına bilim adamı denilir?hangileri bilim adamı olarak asla anılmaz ?tez zamanda öğrenmesini temenni ederiz.(çok istiyorsa akademisyen diyebilir )bu ayrımları yapamayan ve dostlarım dediği çok az sayıda kişinin mesleklerini bile henüz bilemeyen Hilmi Bulunmaz'ın Erbil Göktaş'ın gece yada gündüz derslerine girebilmesi için önce en kısa zamanda ortamektepten başlayarak eğitim yaşamını tamamlamasını diliyoruz. Zira bilim nedir kimler ve hangi alanlar bilim kapsamındadır ancak oradan başlarsa öğrenebilir.Hilmi Bulunmaz her ne kadar Erbil Göktaş'ın paketlerini taşıyarak asistanlığa heves etmişse de henüz bu aşama için hazır olmadığı aşikardır
BİLİM NEDİR?http://tr.wikipedia.org/wiki/BilimYüzyıllardır insanoğlunun yeryüzündeki yaşama ortamına duyduğu merak, yaşam standartlarını yükseltecek bir etkinliğe bürünmeye başladı. Olağan gibi görünen olayları anlama çabası, aslında dünyanın gizemlerle dolu bir yer olduğunu ve bunları çözümlemek gerektiği gerçeğini doğurmuştur. Geleneksel bilim sadece anlamaya ve çözmeye gereksinim hissetse de, ileri safhalara bölünen bilim türleri sadece çözmeyi değil çözümden öte ilerlemeyi de kapsar. Geçmişe bakıldığında en önemli sayılan bilim dallarından bazıları matematik, geometri, gök bilimi ve tıptır. Çok çeşitli matematiksel çözümleme sistemlerinin geliştirildiği ilk zamanlardan bu yana hâlâ yeni formüller, sistemler, kuramlar geliştirilmektedir ki bu da bilimin sürekliliğine bir örnektir.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 14:22 0 yorum

SEÇME OKUMA PARÇALARI...
KİRLİLİK!...
***
HİLMİ BULUNMAZ'IN DİLİNDEKİ KİRLİLİK YAYINCILIK VE RUH KİRLİLİĞİNİ DE GÖSTERİYOR! * Hilmi Bulunmaz Burak caney'den şikayet ederken Burak Caney ağzıyla konuşuyor!
***
YAŞAM KAYA BURAK CANEY-HİLMİ BULUNMAZ KONUSUNA IŞIK TUTUYOR***
GERÇEKLER GİZLENEMİYOR... HAKARET KÜFÜR, KOMPLO KURMA GİRİŞİMLERİ...BÜTÜN BUNLAR TİYATRO KAMUOYUNUN GÖZLERİ ÖNÜNDE YAŞANMIŞTI
***
.
İŞTE LEVENT ÇAĞLAYAN VE İŞTE DELİLİN SÖZDE VİDEOSU DEĞİL TA KENDİSİ !
DÖNEKLERİ, HAİNLERİ TESPİT EDEN BİR BİZ DEĞİLDİK!
***
ORHAN AYDIN BUGÜN İTİBARIYLA HAFIZALARIMIZI TAZELEDİ! HALA GERÇEKLERİ GÖRMEYİP SÖZLERE ALDANANLARIN DİKKATLERİNE SUNULUR!
***
ORÇUN MASATÇI'DAN DOĞRULAMA VE DESTEK!
***
Gönderen Özgür Sanat zaman: 11:01 0 yorum

HİLMİ BULUNMAZ ve 1 MAYISA DOĞRU BURJUVAZİYE UŞAKLIĞI
BE HEY ŞAŞKINLARIN ŞAŞKINI HİLMİ BULUNMAZ EFENDİ!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 10:59 0 yorum

ÖRDEK PAŞA OLMANIN DAYANILMAZ KURTARICILIĞI - İLGİ VE BEĞENİ ÜZERİNE ÜÇÜNCÜ BASKI
“Hava bulutlu olunca yağmur yağar, göl olur, gölde de ördek olur; demek ki sen bana ördek dedin”
ÖRDEK PAŞA OLMANIN DAYANILMAZ KURTARICILIĞI
.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 10:57 0 yorum

TEŞEKKÜRLER........ TEŞEKKÜRLER...........

* Dün sitemizi 475 farklı kişi ziyaret etti, tekrar girişlerle 1.455 giriş yapıldı* En fazla ziyaretçi gönderen site 183 kişiyle Tiyatro Dergisi.com.tr idi teşekkür ediyoruz.* Arama motorlarından bulup giren ziyaretçi sayısı 47 idi.* Arama motorlarından en çok aranan kelime Arka sıradakiler Burak kelimesi oldu (8 kişi) *1* Saatlik ortalama ziyaretçi sayısı 19 kişidir
Okurlarımıza teşekkür ediyoruz.*1 : Arka Sıradakiler dizisi sitemizde Coşkun Büktel'den dolayı geçmektedir ve bu da aramalarda bizim de çıkmamıza neden olmaktadır. Bizim dolaylı bahsetmemize rağmen bir günde 8 kişi Arka sıradakilerin yakışıklı maçolarından Burak'ı arayarak sitemize giriş yapmışsa Arka sıradakilerin video, bölüm özeti vs gibi her tür materyaline bolca yer veren Coşkun Büktel'in sitesine günde kaç kişinin Coşkun Büktel ve sıkıcı yazıları için değil tesadüfen Arka sıradakilerin yakışıklı jönleri yada çıtır kızları için girdiğini varın siz tahmin edin.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 10:05 0 yorum
27 Nisan 2009 Pazartesi

KAMUOYUNA KİŞİSEL AÇIKLAMA
Bugün bir arkadaşım Gülriz Sururi ve Nedim Saban'ın öncülüğünü yaptığı 18 Mayıs yürüyüşünün çağrıcıları arasında adımın geçtiğinden söz etti. Beni şaşırtan bu haberi nerede gördüğünü net hatırlayamadığı için birlikte bütün tiyatro sitelerini, facebook gruplarını taradık fakat bulamadık.Sanıyorum ki büyük ihtimalle arkadaşım yanlış görmüş yanılsama yaşamış. Fakat yine de böyle bir yanlış yayın söz konusu ise diyerek bir açıklama yapma gereği duyuyorum zira bu beni son derece rahatsız edecek bir durumdur.Ergenekoncu değilim, Kirli Ergenekon davasının (Hazır fırsat çıkmışken şunları da katıp kurtulalım gibi bir mantıkla bütün muhalif güçlere yönelmediği takdirde) sonuna dek gitmesini ve kirli yakın tarihimizle yüzleşmemizi destekliyorumOrdu'cu , statükocu, CHP'li değilim, en kötü şartlar altında dahi darbe çığırtkanlığını asla onaylamadım, onaylamam, onaylamıyacağım.Demokrat değilim, Demokratlık burjuva aydınlığı ve burjuva demokrasisinden ibaret olarak anıldıkça.Atatürkçü değilim Atatürk'ün liderliğini, emperyalist paylaşım savaşı döneminde güçlere karşı verilen kurtuluş savaşının öncülüğünü, kendi çağı ve kendi yaşadığı şartlar içerisindeki ilerici , öncü konumunu takdirle anarım ama bunun aynı zamanda bugün yaşadığımız kapitalist sürecin başlangıç unsurlarını da içerisinde barındırdığını düşünürümKemalist değilim, Kemalizmin bir ideoloji olduğunu da düşünmüyorum. Kendi özgün ekonomik modelini sunmayan kapitalist bir model olduğunu, sonuçta biraz daha az devletçi yada biraz daha çok devletçi, biraz daha liberal yada biraz daha disiplinli tüm bu türevler kapitalizmin ülkeden ülkeye ufak değişimler gösteren uygulama şekilleridir.Dolaysıyla, ne tiyatroyu, ne tiyatrocuyu, ne emeği, ne emekçiyi tüm yaşamı boyunca aklına bile getirdiğinin emarelerini hiç görmediğimiz Gülriz Sururi'nin 18 mayıs yürüyüşünün çağrıcısı olmayacağım gibi, Herhangi bir Hepimiz Ergenekoncuyuz tarzı yürüyüşün tarafı yada çağrıcısı hatta katılımcısı da olamam. Statükocu, Kemalist yada burjuva demokrat çizgisinde bir duruşun yanında yer almam kendime de o kesimlere de samimiyetsizlik olur.Bir yayıncı olarak böyle bir tiyatrocu etkinliği bana ulaştırılsaydı mutlaka haber yapar kamuoyuna duyururdum. Ama gerek duyuyorsam ayrıca da eleştirimi de haberin peşinden köşe yazısı olarak girerdim. Habercilik onaylamasanız da size gelen bir haberi gözardı etmemenizi gerektirir fakat taraf olmanızı gerektirmez.Kamuoyunun BilgisineA.Ertuğrul Timur
Gönderen Özgür Sanat zaman: 13:24 0 yorum

TKP SİYASİ BÜRO'DAN GELEN MESAJ VE TKP'NİN TAKSİM KARARLILIĞI
YAŞASIN 1 MAYIS !Türkiye Komünist Partisi işçi sınıfının birlik, dayanışma, mücadele günü olan 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacaktır. TKP bu kararı, gerici siyasi iktidarın elini güçlendirmemek ve şu ana kadar 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için ortaya çıkan iradeyi zayıf düşürmemek için almıştır. TKP’nin konuya ilişkin değerlendirmesi ve gelecek yıldan itibaren 1 Mayıs’ların kutlanmasına ilişkin önerileri aşağıdadır. Bugünden itibaren bütün TKP örgütleri, parti yönetiminin bu yılki 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin kaygı ve çekincelerini bir kenara koyarak, sermaye iktidarının emekçi sınıflara karşı saldırısına karşı örgütlü mücadelemizi güçlendirici bir 1 Mayıs için bütün olanaklarını seferber edeceklerdir.YAŞASIN 1 MAYIS, YAŞASIN ENTERNASYONALİZM, YAŞASIN SOSYALİZM!1 Mayıs 2009’a ilişkin değerlendirme1. Türkiye Komünist Partisi 2007 ve 2008 yıllarında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması için ortaya çıkan kolektif iradenin tereddütsüz parçası olmuş, bütün güçlerini Taksim için seferber etmiş, devlet terörüne karşı koymuş, TKP’ye yakışır bir örgütlü tavır sergilemiştir. Bunu yaparken, bir yandan da 1 Mayıs’ların kitleselleşmesi, emekçi sınıfların siyasallaşması ve mücadele azmini artırıcı bir içerik ve biçim kazanması için çaba harcamış, emekten yana güçler nezdinde girişimlerde bulunmuştur.2. TKP’nin ilk hareket noktası, 1 Mayıs’ın bir alan tartışmasına indirgenmemesi ve güçlü bir siyasal temele kavuşturulmasıydı. Ne yazık ki 2007 ve 2008 yıllarında Taksim’de kutlama yapmak için birlikte hareket eden ortak irade, geniş işçi yığınlarına ortak hedeflerle seslenmeyi becerememiştir. TKP, 2009 yılında benzer bir yanlışa düşülmemesi için defalarca çağrı yapmasına karşın çeşitli nedenlerle bu çağrıya olumlu bir yanıt alamamıştır. Şu anda milyonlarca işçi için 1 Mayıs bir alan inatlaşmasından ibaret durumdadır ve yazık ki 1 Mayıs’ın anlamına ilişkin sağlıklı bir toplumsal kavrayış yine yaratılamamıştır.3. TKP’nin ikinci hareket noktası, 1 Mayıs’ın tek ve kitlesel bir biçimde kutlanmasıydı. Yıllardır bu konuda ısrarlı olan Türkiye Komünist Partisi, hep bu ısrarın gereklerine uygun davranmış ve bütün güçlüklere karşın Türkiye’deki tüm örgütlerini tek 1 Mayıs için seferber etmiştir. Katılmamakla birlikte 1 Mayıs’ların birçok yerde kutlanması gerektiğine ilişkin görüşlere saygı duyan TKP, 2007 yılından itibaren özel bir durumun ortaya çıktığını, bu nedenle tüm sendikal ve siyasal yapıların Taksim dışında hiçbir kentte miting başvurusu yapmaması gerektiğini ileri sürmüştür. 2007 yılında bazı güçler tarafından kabul gören bu yaklaşım, 2008’de istisnalar dışında bir kenara konmuş, 2009’da ise neredeyse tamamen gündemden düşmüştür. AKP iktidarının ve genel olarak devletin son iki 1 Mayıs işçi sınıfına karşı sergilediği “kararlı” tutumun geriletilmesi için emekten yana güçlerin de benzer bir kararlılıkla hareket etmesi gerekmekteydi. Bu kararlılığın dört boyutu vardı: Siyasal tutarlılık, örgütlülük, birlikte hareket etme yeteneği ve kitlesellik. Sadece Marmara bölgesinde, yani İstanbul’un yanı başında onlarca miting düzenlenirken bir kararlılıktan ne yazık ki söz edemiyoruz.4. TKP, kitlesellikten ve merkezi karakterden uzaklaşmış bir Taksim kutlamasının işçi sınıfının kazanç hanesine fazla bir şey yazmayacağı düşüncesindedir. Nitekim geçmişte 1 Mayıs’larda küçük ölçekli kutlamalar devletin müdahalesine karşın yapılmış, Taksim’e çıkılmıştır. Hemen her 1 Mayıs’ta Taksim alanında gösteri yapan devrimciler olmuştur. 1996’da TKP 2 bin kişiyle Taksim’de kutlama yapmıştı. 2007’de birkaç bin kişi Taksim’de toplanmayı başarmıştı. Dolayısıyla 2009’da bunun çok ötesine geçen ve işçi sınıfını gerçekten temsil eden bir güçle Taksim’e yönelmek gerekirdi ve bunun için koşullar uygundu. TKP kitlesel bir gösteri yerine, protokoler bir kutlamanın olumsuzluklarına işaret etmiş, bütün dost güçlere yeniden bir çağrı yapmıştır. Kitlesel bir kutlamanın zorlanması için kendi adına bazı önlemler de alan TKP, Şişli’de toplanmak ve sendikal rekabetin ürünü olarak Avrupa yakasında ayrı bir miting başvurusunun önünü kesmek için Çağlayan’da miting için İstanbul Valiliği’ne dilekçe vermiştir.5. Çağrısı yine yanıt bulmayan TKP daha sonra DİSK yönetimi ve bazı siyasi güçlerle sürdürdüğü temaslardan çeşitli nedenlerle bir sonuç alamamıştır. Dahası, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamaya dönük yürütülen çalışmalarda gözle görülür bir dağınıklık ortaya çıkmıştır.6. Bu koşullarda TKP, geride kalan 5 günü en iyi şekilde değerlendirmek, günahıyla-sevabıyla 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için gösterilen iradeye güç vermek için, her tür ayrıntıyı bir kenara koyup 1 Mayıs günü sermayeye karşı işçi sınıfının örgütlülüğünü temsil eden bir ortaklığın mümkün olan en büyük kitleyle oluşması için çaba harcamaya karar vermiştir. Bu çerçevede TKP, kendi ilkelerine, işçi sınıfına, üye ve dostlarına dönük sorumluluğunu da gözeten bir biçimde 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına yoğunlaşacaktır.7. TKP Türkiye’nin başka hiçbir yerinde 1 Mayıs kutlamalarına katılmayacaktır.Türkiye Komünist Partisi’nin 1 Mayıs’lara ilişkin önerileriTürkiye Komünist Partisi, 2010 yılından başlayarak 1 Mayıs’ların Türkiye işçi sınıfına yakışır bir biçimde kutlanması için aşağıdaki yaklaşımı tüm sendikal yapılar ve siyasi güçlerle paylaşır:1. DİSK ve KESK Genel Merkezleri, 1 Mayıs’a ilişkin içerik, biçim ve kutlama yerlerine ilişkin bir kararı kamuoyuna ilan etmeden önce, hazırlıklar için gerekli zamanı sağlayacak makul bir tarihte 1 Mayıs’ı ortak bir iradeyle kutlamak isteyen bütün siyasi parti ve siyasi çevrelerle demokratik kitle örgütlerini bir araya getirmeli, kendi düşüncelerini açmalı ve onların düşüncelerini almalıdır.2. Bu toplantı ya da toplantılardan sonra DİSK ve KESK yönetimleri, herkesi en ileri noktada kapsamayı gözeten bir öneriyi yazılı olarak iletmeli, bu önerilerin değerlendirildiği bir toplantı daha yapılmalı ve ortaya çıkan genel eğilim doğrultusunda hareket etmeye karar veren bütün örgütlerin içinden bir yürütme komitesi seçilmelidir.3. 1 Mayıs için ortak çağrı yapan bir bildirge ve kutlama yapılacak alan ya da alanlar 1 Nisan itibariyle açıklanmış olmalıdır.4. Bütün katılımcı örgütler ortak 1 Mayıs propaganda araçlarını ve bu araçlarla aynı doğrultudaki kendi araçlarını etkili bir biçimde kullanmalı, mümkün olduğunca ortak bir dil tutturmalıdır.5. TKP 1 Mayıs’ın tek bir alanda ve İstanbul’da kutlanması konusundaki yaklaşımını korumaktadır ve her yıl bu önerisini tekrarlayacaktır. Bununla birlikte, eğer bu görüş genel kabul görmüyorsa, hiç değilse güçlerin çok fazla dağılmayacağı az sayıda bölgesel mitingler için karar alınması sağlanmalıdır.6. 1 Mayıs mitinglerinde kürsü ortak iradeyi sergileyecek bir biçimde düzenlenmeli, sendikal rekabetin dışa vurulmasına, şu veya bu siyasi odağın öne çıkmasına izin verilmemelidir. 1 Mayıs kürsüsü, ortaklaşılan siyasi çerçevenin kamuoyuna sunulduğu, kararlılığımızın ve coşkumuzun kitlelerle paylaşıldığı bir platform olmalıdır.7. Türk-İş’in bu iradenin parçası olması için girişimde bulunulmalı ancak hiçbir dayatmaya izin verilmemelidir.8. Türkiye Komünist Partisi, aslında hemen hemen bütün siyasi çevrelerin ve birçok sendikal yapının paylaştığı bu temel ilkeler konusunda bir adım atılmadığı takdirde, bundan sonra 1 Mayıslar’da benzer kaygılar taşıyan güçlerle daha farklı arayışlara girecektir.Türkiye Komünist PartisiSiyasi Büro
Gönderen Özgür Sanat zaman: 06:46 0 yorum

Bin yürekli bir sevda…

ODUN KIRICIYDI,
ADI İLYASTI.
YANAŞTIM YANINA,
YÜZÜNÜ ASTI.
İŞİN NASIL DEDİM,
BİR KÜFÜR BASTI.
ARKASINDAN BALTASINI BİLEDİ.
BANA BAK ARAKADAŞ DEDİM,
DEDİ NE.
DEDİM SEN BİR VATANDAŞSIN,
DEDİ HE.
DEDİM KANUNUN VAR,
DEDİ ÇEKİL BE.
ARKASINDAN BALTASINI BİLEDİ.
DEDİM İLİN NERE SENİN,
DEDİ VAN.
DEDİM ÇOLUK ÇOCUK,
DEDİ SEKİZ CAN.
DEDİM DÜZELECEK,
DEDİ NE ZAMAN.
ARKASINDAN BALTASINI BİLEDİ.
DEDİM GİDİŞ,
DEDİ ONLARA GÖRE.
DEDİM KÖTÜMÜ Kİ,
DEDİ BİN KERE.
DEDİM HAK ADALET,
TUU DEDİ YERE.
ARKASINDAN BALTASINI BİLEDİ.
DEDİM AMERİKAN,
DEDİ ONU SİL.
DEDİM NASIL OLUR,
DEDİ ÖYLE BİL.
DEDİM VATAN,
DEDİ SAHİPSİZ DEĞİL.
ARKASINDAN BALTASINI BİLEDİ.
Ülke, 12 Mart karanlığından çıkmak için yeni bir kavgaya hazırlanıyordu.
Cezaevlerinde katledilen, işkencelerden geçirilerek ezilip yok edilmeye çalışılan, örgütlenme hakları ellerinden alınan, taleplerini haykıracakları tüm zeminleri yok edilen, yoksullaştırılıp ötekileştirilen ülke emekçilerinin ve devrimcilerinin artık sabrı kalmamıştı.
Hayat kıpır kıpırdı.
Bir gün, İstanbul Kartal’dan grev sesleri yükseliyor, çadırlar kurulup halaya duruluyor; diğer gün, Ankara Siyasal veya ODTÜ’de gençlik, işçi eylemlerini selamlamak için yan yana geliyordu.
Sokaklardan, mahallelerden ‘Kahrolsun Faşizm’ sesleri çoğalıyordu.
1975 ilkbaharından söz ediyorum.
Tiyatro salonları dolup taşıyor; emekçiler, işçiler ve gençlik sahnelerden kendilerine seslenen sanatçı dostlarıyla yan yana gelip, hayatı yeniden selamlamanın yollarını arıyorlardı.
İşçi halaylarına Nazım şiirleri karışıyor, Brecht oyunları sokaklarda sahipleriyle buluşuyordu.
Dayanışma safları sıklaşıyor; işçi-köylü-gençlik-aydın meydan meydan özgürlüğü, barışı ve kardeşliği haykırmak için ortak çabalar harcıyorlardı.
Nisan ayının son haftası, Kızılay Meydanı’nı anımsıyorum.
Aynı anda, yirmi ayrı yapılaşmanın dergi satışı yaptığı ve “Yaşasın işçi sınıfının birlik ve dayanışma günü - Yaşasın 1 Mayıs” seslerinin kalabalığa karıştığı o an, dün gibi.
Onun sesi, 68’den taşıp gelmişti bize.
Gürül gürül.
Belki de biz taşımıştık onu, o güne!
Her meydanda, her salonda elindeki sazını öpüp, kucaklar öyle çıkardı sahneye.
Ozan geleneğimizin kabına sığmayan bu asi, isyankar adamının adı; İHSANİ idi.
Ortak ses olmak zordur.
Yürekleri ortaklaştırmak daha da zor.
Daha ilk merhabasında aynı slogan haykırılır, onun ağzından taşan türküler, hep bir ağızdan halaya dönüşürdü.
SÖZÜM HAİN HIRSIZADIR,
ÇABALAMA BAY DÜZENBAZ.
TABAN UYANIYOR TABAN.
HELE BİR AYAĞA KALKSIN,
DURDURAMAZ ONU BABAN.
SANMA BÖYLE KALACAKSIN,
ALIN TERİ ÇALACAKSIN.
ETTİĞİNİ BULACAKSIN ULAN.
TABAN UYANIYOR TABAN.
HELE BİR AYAĞA KALKSIN,
DURDURAMAZ ONU BABAN.
NİYE BENİM BİR İŞİM YOK,
NİYE SENİN GÖBEĞİN TOK.
SİLAHINI AĞZINA SOK ULAN.
TABAN UYANIYOR TABAN.
HELE BİR AYAĞA KALKSIN,
DURDURAMAZ ONU BABAN.
YETER AÇTIĞIN YARA,
ALNIMA ÇALDIĞIN KARA.
KENDİNE BİR DELİK ARA ULAN.
TABAN UYANIYOR TABAN.
HELE BİR AYAĞA KALKSIN,
DURDURAMAZ ONU BABAN.
SÖYLEDİĞİN YALANA SON,
EYLEDİĞİN TALANA SON.
YÜZBİN YÜZBİN,
MİLYON MİLYON.
TABAN UYANIYOR TABAN.
HELE BİR AYAĞA KALKSIN,
DURDURAMAZ ONU BABAN.
Karış karış dolaştığı Anadolu ellerinden derlediği acıyı, aşkı, kini, umudu, kardeşliği ve barışı coşkun bir sele dönüştürmek için türküler yakan ve yoksulluğu sevdasına aş eden bu koca yürekli adam, çıkınında yaşam sevinci taşırdı.
Onu ilk tanıdığım günü anımsıyorum.
Ankara Zafer Çarşının giriş katında, her yeri kitaplarla dolu küçücük bir dükkanda, Remzi İnanç’ın yanında, çay yudumlarken bile öfkeli!
Birlikte olduğumuz birçok etkinliğin en coşkun sesi-soluğu olarak, yoksulların yüreklerine umut serpiştirmek için, yine yoksulların deyiş ve türkülerinin coşkusunu kullanıyor olması bir başka ustalıktı.
Anadolu emekçilerinin, tarım işçilerinin, marabaların kardeşi, haksızlıklara karşı mücadele eden Pir Sultan Abdal’ın, Dadaloğlu’nun, Köroğlu’nun dostu, Nazım’ın sevdalı yol arkadaşıydı.
77 yaşında göçüp gitti.
Yüreğinden taşanlar kaldı geriye.
Alanlardan çoğalıp gelen, hep başı dik ve onurlu olmaya çağıran o isyankar ses elbette unutulmayacaktır.
Ağıtlara bezenmiş türküler, marşlara karışmış bağımsızlık sesleri çoğaldıkça, İHSANİ bin kez daha yarınlara taşacaktır.
OY DERE KIZIL DERE,
BÖYLE AKIŞIN NERE.
BENDE HALMI BIRAKTIN,
SANA CAN VERE VERE.
OY OY OY OY
DERE BİZİM YARİMİZ,
SUYU ALIN TERİMİZ.
SÖYLE NEDENDİR DERE,
VURULUR GENÇLERİMİZ.
OY OY OY OY
DERE SANA NE ETTİM,
HER YANIM YOKSUL YETİM.
SÖYLE DERE NE ZAMAN,
KURTULUR MEMLEKETİM.
OY OY OY OY
Bu 1 Mayıs, ülkemizde 100. yılına giriyor.
Taksim Meydanı’nda Eşitlik ve Özgürlük şarkıları söylemek için saf tutmaya hazırlanıyoruz.
2003 yılında, Çağlayan 1 Mayıs kutlamalarında TKP aracının üstüne çıkıp, yol arkadaşlarını selamlayan İHSANİ’yi işçilerin, emekçilerin, yurtseverlerin, devrimcilerin, sosyalistlerin ve namuslu aydınların alkışları ile selamlıyorum.
Toprağı ışıklı, türkülü, çiçekli, aşk ve kavga dolu olsun.
oaydinoaydin@gmail.com
Gönderen Özgür Sanat zaman: 04:41 0 yorum
26 Nisan 2009 Pazar

İLK BEŞ BÖLÜM YAYINDA OKUMAYAN KALMAYACAK....
HİLMİ BULUNMAZ, ULVİ ALACAKAPTAN VE FETULLAHÇI FKM İLİŞKİLERİ GİZLEDİĞİ YÖNLERİYLE DE YAYINDA!
EKLEDİĞİMİZ YENİ BÖLÜMLE YENİ BELGELERİ VE YALANLARI DA ORTAYA SERİYORUZ!
1955 DOĞUMLUYUM, 20 YAŞINDAN BERİ DEVRİMCİYİM DİYOR
YA KAÇ YAŞINDAN BU YANA OPORTÜNİST?
KAÇ YAŞINDAN SONRA GERİCİ İŞBİRLİKÇİSİ?
KAÇ YAŞINDAN BU YANA FAŞİSTLERE AĞIT YAKANLARA YAKIN?
KAÇ YAŞINDAN BU YANA VİDEOLU ŞANTAJCILIKLAR PEŞİNDE?
OKUYUNUZ
http://www.tiyatrom.com/tyt/fkm_bulunmaz.htm
Gönderen Özgür Sanat zaman: 05:08 0 yorum

İŞTE LEVENT ÇAĞLAYAN VE İŞTE DELİLİN SÖZDE VİDEOSU DEĞİL TA KENDİSİ !

Taksim’de Biri Günah Çıkarıyor
Merhaba,Uzun zamandır tiyatro camiasından, ayrı kalmaya çalışsam da serde sanat severliliğin verdiği tatla bir göz atayım dedim neler oluyor. Asker de, askerlerin gülmesi biraz zordur, yaklaşık 372 günlük askerliğim içinde kahkaha dolu bir gün geçirdiğimi bilmem.Bereket versin ki bazı ismini anmak bile istemediğim kişiler, her günümü kahkaha dolu geçiriyormuşum gibi beni çok güldürdüler.Hatırlarsanız bundan bir yıl önce HHB’la İstanbul’da tanışmıştım. Konunun tamamına girmiyorum, çünkü bu defalarca yazıldı çizildi. Beni ve arkadaşım Hakan Urcu’yu İstanbul’a davet eden HHB’la tanışmam, onun küçük sahne yaptığı ve videolarını çektiği, provalarda ne yapmaya çalıştığını kimsenin çözemediği sahnesinde Hakan arkadaşımla iki ya da üç saat kaldık. onra sağ olsun HB, bizi evine davet etti Sultanahmet’de köpekli bahçesinde çiçekleri, duvarlarında kızının yaptığı resimlerle kaplı güzel bir evi var. Haa unutmadan söyleyeyim bir de pek konuşmayı sevmeyen mimar karısı.Çok sevdiğim ve saygı duyduğum Ertuğrul Timur ağabeyimle bunları paylaştım, tabi bunları paylaşmam, kişiliğimize ve onurumuza hakaret edeceğini henüz çözemediğim Sayın HHB’ı tanıyana kadar bize küfür edeceğini henüz kavrayamamıştım. Yaptığı misafirperverliğinin karşılığını alamayan sayın HHB deliye döndü. Sabahlara kadar uyuyamayan, sinirinden köpeğini döven, aç bırakan, emekli maaşını artık eve bırakmayan HHB etrafa saldırmaya başladı. Kesinlikle şüphe duymadığım, adım gibi kendi olduğu ve kendi reklamını yapmak için ortaya attığı Burak Caney HHB ta kendisidir. Kendi kendine senaryolar üreten, kendine yazan ve küçük bir çocuk gibi kendini büyütmeye çalışan HHB kendisinin yazdığı, ürettiği ve sadece kendisinin okuduğu abuk sabuk senaryolarıyla herkesin kafasını karıştırdı bu güne kadar. Şu apaçık bir gerçek ki HHB bazı kişileri kandırmayı (kendisini bile) çok rahatlıkla başarmıştır. Başardığı bir şey daha var, çocukluğunda Müslüman, büyüdüğünde orta yolcu, yaşlandığında ise kapitalizme bulaşmış sosyalist oluşudur. Sonuna kadar sosyalistim diyen HHB Çemberlitaş’daki dükkanında müşteriye ikram etmek için kartonlar dolusu malboro almayı da ihmal etmiyor ve çeşitli ülkelerde dükkan açıp parasına para katıyor.Mustafa Demirkanlı ve benim için ispatlasınlar, eğer ispatlarlarsa O Ç diye meydanlara çıkacağım, ispatlayamazlarsa ikiside O Ç’ dur diyen HHB, kendi kurduğu tuzağa kendi düştü.Neden açıkladığım günden bu yana bu söylediklerimi çürütecek hiçbir açıklama yapmadı?Evet bu ne anlama geliyor Sayın HHB, yarından itibaren Ttaksim Meydanı’nda bağıra bağıra kendi yarattığı repliği herkesle paylaşabilir.Eğer bir ispat gerekiyorsa o tarihlerde bulunmaz soy isminden hesabıma aktarılan yol ücretinin yeterli olacağını düşünüyorum. Yarından itibaren artık HHB kendine benzeyen birini mi bulur bilmem ama şimdiden hazırlıklara başlasın.Son dört ayHoşçakalınY.N: Levent Çağlayan’ın adını anmak istemediği için baş harfleriyle andığı HHB; Hüseyin Hilmi Bulunmaz’dır.
Levent Çağlayan
http://www.tiyatrodergisi.com.tr/yazi.php?hng=143
ÖZGÜR SANAT'DAN NOT : BU DELİLİN VE ŞAHİDİN VİDEO KAYDI DEĞİL TA KENDİSİDİR. YOK BİZ CANLI DEĞİL VİDEO KAYITLI İSTERİZ DİYORSANIZ BİR KEZ DE VİDEOYA KAYDETSİN! ZİRA SİZ ŞANTAJCILAR GİBİ VİDEO KULLANMAYI SEVERSİNİZ!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 04:37 0 yorum
25 Nisan 2009 Cumartesi

ÜMRAN İNCE'DEN ŞEHİR TİYATROLARI AİLESİNE AÇIK MEKTUP!
İBB Şehir Tiyatroları Ailesine Açık Mektup,http://www.tiyatrodergisi.com.tr/detay.php?hng=872
Gönderen Özgür Sanat zaman: 14:45 0 yorum
24 Nisan 2009 Cuma

SOSYALİST MASKELİ HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ VE GERİCİ ÇEVRELERLE İLİŞKİLERİ
1955 DOĞUMLUYUM, 20 YAŞINDAN BERİ DEVRİMCİYİM DİYOR
BLOĞUNDA KOPYALADIĞI HABERLERİN ÜZERİNE SLOGAN GİBİ DÜŞTÜĞÜ BİR KAÇ SATIRLA DEVRİMCİ OLDUĞUNA KİTLELERİ İNANDIRMAK İSTİYOR, KİMİNİ DE KANDIRMAYI BAŞARIYOR.
FAKAT GERÇEKLER BUNUN AKSİNİ GÖSTERİYOR.
TARTIŞILMAZ ŞEKİLDE, KENDİSİNİN DAHİ YALANLAYAMADIĞI GERÇEKLER VE BELGELERLE HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ GERİCİ-FAŞİST BAĞLANTILARI
KAPSAMLI YAZI DİZİMİZİN İLK BÖLÜMÜ SÖZ VERDİĞİMİZ GİBİ YAYINDA...
ÖZGÜN BİR TASARIM GEREKTİRDİĞİNDEN DOLAYI BLOGLARIMIZDA
YER VERMİYORUZ.
OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
..
Gönderen Özgür Sanat zaman: 02:43 0 yorum
23 Nisan 2009 Perşembe

ÖRDEK PAŞA OLMANIN DAYANILMAZ KURTARICILIĞI - İLGİ VE BEĞENİ ÜZERİNE İLAVELİ İKİNCİ BASKI :)
“Hava bulutlu olunca yağmur yağar, göl olur, gölde de ördek olur; demek ki sen bana ördek dedin”insanlara lakap takmayı sevmem. Hele bu lakabı alay etmek aşağılamak amacıyla kullanmak bir zayıflıktır, zaaftır. Düşünceyle, fikirle ortaya çıkamayanların karşılarındakileri aşağılayarak mücadele etme yöntemidir ki aslında aşağılanan kendileridir.Bu anlamda Her önüne gelene ille de bir lakap takmaktan kendini alamayan az çok kitap okumuşluğuna ve az çok sanatla uğraşmışlığına rağmen kültürel alt yapısı ancak bu şekilde tartışmalara müsait Hilmi Bulunmaz bu tarzıyla bizi pek yadırgatmıyor doğrusu. Ama aynı tarzı sık sık kullanmakta sakınca görmeyen Coşkun Büktel de elbette "yazar" ünvanına karşı farklı bir değerde değildi bu tarzıyla.Evet her ne kadar lakap takmayı sevmesemde şu son dönemlerde Coşkun Büktel'in bir iyice deşifre olduğu, suskun , biçare kaldığı ve artık kamuoyunu daha fazla yanıltamıyacağını anladığı bu günlerde son çırpınışlarını görünce kendimi ona "ördek paşa" ünvanı vermemek için zor tutuyorum doğrusu.Kendi eksilerini, suçlarını, yanlışlarını yanıtlayamayan Coşkun Büktel karşısında gördüğü kişilere evet ben suçluyum ama senin de kulakların kepçe dercesine karşı suçlar yükleme çabasına girdi.Bunun tipik örneklerinden birisini geçen hafta denedi.Benim, Hilmi Bulunmaz'ın sosyalist görünme çabasına karşın asla sosyalist bir tavra uygun olmayan tavırlarını kastederek "bu hainliklere yaşam hakkı verilmemelidir" sözümü hele ki kendisi ve Feridun Çetinkaya ile en ufak ilintisi dahi yokken Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya ve kendisi için tetikçi çağrısı gibi göstermek istedi.Gel bunu kamuoyuna soralım bakalım başka senin gibi değerlendirebilecek var mı deyince de tabi bu gerçekle yüzleşmeye ve ancak bir aptalın yada insanları aptal sanan birinin kullanacağı bu argümandan vazgeçti.Ama bu kez de Ömer F.Kurhan'ın Erbil Göktaş'la yazışmasında geçen "Bıçakları Bilemek" deyimini Ömer F.Kurhan bıçağı çekip üstlerine gelip gırtlaklarını kesecekmiş gibi yansıtma çabasına girdi. (Gerçi bunu ilk Erbil Göktaş böyle kullanarak bu ikiliye malzeme verdi yada bu ikiliye katılan üçüncülüğü seçti)Oysa ki elbette bu bir deyimdi. Elbette ki bütün bu manevralar artık insani kaliteleriyle de ne olup ne olmadıkları iyice ortaya serilip kamuoyu karşısında mahkum edilme aşamasına geldiklerinde kendilerine haklılık payı kazanma "Evet biz böyleyiz ama onlar da şöyle" imajı yerleştirme çabasından başka bir şey değil. Burak caney'in arkasına saklanmak da bunun göstergesi değil miydi?Kısacası nafile çırpınış. Aylara yayılan ve göz önünde yaşanan çirkefi bir kaç hamle ile, üstelik de inandırıcılığı olmayan hamle ile bertaraf edilemez."Gemiler yakıldı geri dönüş yok" diyeceğim bu kez de "Ertuğrul bizi gemiye doldurup yakmaktan söz etti!!!" , "İşte canilik, bizi diri diri yakacak bunlar!!!" gibi bir malzemeye sarılacaklar.Kısaca bu sıralar ördek paşalık Coşkun Büktel'in tarzı oldu. Onun çevresinde kümelenenlerse Ördek Paşa dergahı müridleri oluyor bu durumdaA.Ertuğrul TimurYARIM SAATDE 17 OKURUMUZ BEĞENİ BİLDİRİP 3 KİŞİ DE ÖRDEK PAŞA OLAYINI SORUNCA KONUYA İLİŞKİN ANEKDOT EKLEYEREK İKİNCİ BASKIYI YAPTIK :)ÖRDEK PAŞA HİKAYESİ :"PADİŞAH'A ÖRDEK DEDİN"..."Jurnalcilik" öyle bir hale gelmiştir ki, son padişahlardan birisi dönemindeki "sen padişaha ördek dedin" jurnalciliği bile "yeni jurnalcilikler" yanında hafif kalmaya başlamıştır. O ördek fıkrası şöyledir: Jurnal döneminde İstanbul'da çok yağmur yağmış. O gün sokaktaki birisi "Amma çok yağmur yağdı" demiş. O sırada oradan geçen bir jurnalci adamın yakasına yapışmış "yürü karakola diye" onu sürükleyivermiştir.Adamcağız karakolda sorguya çekilirken "Sen padişahımıza ördek dedin" diye zabıt tutmuşlar. Adam şaşırmış. "Yahu ben yağmur çok yağdı dedim" diyerek kendisini savunmuş, Jurnalci kime yutturuyorsun diyerek şöyle bir tarif yapmış: "Bak sen kasıtlı olarak yağmurdan söz ettin. Çünkü yağmur yağınca ne olur? Göl olur. Göl olunca da ne olur? İçinde ördekler yüzmeye başlarlar. Peki ördeğin gagası nasıldır? Büyüktür. Peki padişah efendimizin de burnu büyük. İşte sen aslında padişahımız efendimize ördek dedin".
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:36 0 yorum

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ VE GOOGLE

Hüseyin Hilmi Bulunmazyazınca sekizinci madde sitemiz (hızla yükseliyor ve diğer sitelerimiz de yükselişte ve daha şimdiden ilk 20 maddenin beşi bize ait) Görmek İçin yukarıdaki isme tıklayınız..Hüseyin Hilmi Bulunmazyazıp görsellerde ara dediğimizde ilk on maddeden tam beşi bizim sitelerimiz Görmek için yukarıdaki isme tıklayınız
Ayrıca Faşist Hilmi Bulunmaz , Goygoycu Hilmi Bulunmaz gibi tanımlamalarda da ilk sırada sitelerimiz var
Ayrıca wikipedia ve Tiyatrodunyasi ilgili maddelerde tanıtımlara da katkılarımız olmuştur
Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ı Türkiye kamuoyuna tanıtma görevini artırarak sürdüreceğiz gururluyuz. DHİ (DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ) HABER SERVİSİ
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:21 0 yorum

MİMESİS'DEN AÇIKLAMA
Tiyatro Kamuoyu’nun dikkatine,Sayın Erbil Göktaş’ın editörlüğünü yaptığı Yeni Tiyatro dergisinin internet sitesinde, Erbil Göktaş imzasıyla yayınlanan bir yazıda dergimizi de ilgilendiren bir konuda yanlış bilgilere dayalı bazı açıklamalar yapılmıştır. Bu yazıda öne sürülen iddiaya göre İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği 2008 Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleştirilen “Türkiye'de Tiyatro Yayıncılığı Ne Durumda?” başlıklı panele Yeni Tiyatro Dergisi adına katılacak olan Erbil Göktaş’ın katılımı engellenmiştir. Yazının devamına bakıldığında panelin İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu-Girişim ile İKSV işbirliğiyle gerçekleştirildiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. Oysa söz konusu panelin İATP-G ile hiçbir ilişkisi yoktur; bu panel Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi’nin önerisi ve inisiyatifiyle İKSV tarafından gerçekleştirilmiştir. Sayın Erbil Göktaş’a bu panele katılımına dair resmi hiçbir davette bulunulmamıştır. Kabul etmek gerekir ki Sayın Göktaş’ın şahıslarla yaptığı özel konuşmalar dergimizi ve İKSV’yi kurumsal olarak bağlamamaktadır.Ayrıca İATP-G’nin düzenlediği 2008 İstanbul Amatör Tiyatro Günleri kapsamında, dergimizde yayınlanmak perspektifiyle, 26 Mayıs 2008 tarihinde “Konservatuarlarda Tiyatro Eğitimi” başlıklı bir panel gerçekleştirilmiş ve Erbil Göktaş da bu panele konuşmacı olarak katılmıştır. Bu panel öncesinde ya da esnasında Sayın Göktaş “Türkiye'de Tiyatro Yayıncılığı Ne Durumda?” başlıklı panelle ilgili herhangi bir rahatsızlığından söz etmemiştir.Aradan geçen bunca zaman içinde Sayın Göktaş’ın dergimize (ya da İKSV’ye) herhangi bir itiraz, uyarı ya da eleştiride bulunmayıp konuyu şimdi ve söylenti şeklinde gündeme getirmesine anlam veremedik. Sayın Göktaş’ın bu süreç hakkında yanlış bilgilere sahip olduğunu, dolayısıyla kamuoyunu yanıltıcı ithamlarda bulunduğunu belirtmek istiyoruz.Mimesis Tiyatro Çeviri/Araştırma DergisiadınaSahibi ve Yazı İşleri MüdürüCüneyt Yalaz23.04.2009
Gönderen Özgür Sanat zaman: 14:32 0 yorum
Etiketler: ,

ÖRDEK PAŞA OLMANIN DAYANILMAZ KURTARICILIĞI

“Hava bulutlu olunca yağmur yağar, göl olur, gölde de ördek olur; demek ki sen bana ördek dedin”insanlara lakap takmayı sevmem. Hele bu lakabı alay etmek aşağılamak amacıyla kullanmak bir zayıflıktır, zaaftır. Düşünceyle, fikirle ortaya çıkamayanların karşılarındakileri aşağılayarak mücadele etme yöntemidir ki aslında aşağılanan kendileridir.Bu anlamda Her önüne gelene ille de bir lakap takmaktan kendini alamayan az çok kitap okumuşluğuna ve az çok sanatla uğraşmışlığına rağmen kültürel alt yapısı ancak bu şekilde tartışmalara müsait Hilmi Bulunmaz bu tarzıyla bizi pek yadırgatmıyor doğrusu. Ama aynı tarzı sık sık kullanmakta sakınca görmeyen Coşkun Büktel de elbette "yazar" ünvanına karşı farklı bir değerde değildi bu tarzıyla.Evet her ne kadar lakap takmayı sevmesemde şu son dönemlerde Coşkun Büktel'in bir iyice deşifre olduğu, suskun , biçare kaldığı ve artık kamuoyunu daha fazla yanıltamıyacağını anladığı bu günlerde son çırpınışlarını görünce kendimi ona "ördek paşa" ünvanı vermemek için zor tutuyorum doğrusu.Kendi eksilerini, suçlarını, yanlışlarını yanıtlayamayan Coşkun Büktel karşısında gördüğü kişilere evet ben suçluyum ama senin de kulakların kepçe dercesine karşı suçlar yükleme çabasına girdi.Bunun tipik örneklerinden birisini geçen hafta denedi.
Benim, Hilmi Bulunmaz'ın sosyalist görünme çabasına karşın asla sosyalist bir tavra uygun olmayan tavırlarını kastederek "bu hainliklere yaşam hakkı verilmemelidir" sözümü hele ki kendisi ve Feridun Çetinkaya ile en ufak ilintisi dahi yokken Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya ve kendisi için tetikçi çağrısı gibi göstermek istedi.
Gel bunu kamuoyuna soralım bakalım başka senin gibi değerlendirebilecek var mı deyince de tabi bu gerçekle yüzleşmeye ve ancak bir aptalın yada insanları aptal sanan birinin kullanacağı bu argümandan vazgeçti.Ama bu kez de Ömer F.Kurhan'ın Erbil Göktaş'la yazışmasında geçen "Bıçakları Bilemek" deyimini Ömer F.Kurhan bıçağı çekip üstlerine gelip gırtlaklarını kesecekmiş gibi yansıtma çabasına girdi. (Gerçi bunu ilk Erbil Göktaş böyle kullanarak bu ikiliye malzeme verdi yada bu ikiliye katılan üçüncülüğü seçti)Oysa ki elbette bu bir deyimdi. Elbette ki bütün bu manevralar artık insani kaliteleriyle de ne olup ne olmadıkları iyice ortaya serilip kamuoyu karşısında mahkum edilme aşamasına geldiklerinde kendilerine haklılık payı kazanma "Evet biz böyleyiz ama onlar da şöyle" imajı yerleştirme çabasından başka bir şey değil. Burak caney'in arkasına saklanmak da bunun göstergesi değil miydi?Kısacası nafile çırpınış. Aylara yayılan ve göz önünde yaşanan çirkefi bir kaç hamle ile, üstelik de inandırıcılığı olmayan hamle ile bertaraf edilemez."Gemiler yakıldı geri dönüş yok" diyeceğim bu kez de "Ertuğrul bizi gemiye doldurup yakmaktan söz etti!!!" , "İşte canilik, bizi diri diri yakacak bunlar!!!" gibi bir malzemeye sarılacaklar.Kısaca bu sıralar ördek paşalık Coşkun Büktel'in tarzı oldu. Onun çevresinde kümelenenlerse Ördek Paşa dergahı müridleri oluyor bu durumdaA.Ertuğrul Timur
Gönderen Özgür Sanat zaman: 13:45 0 yorum
Etiketler:

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'A SOĞUK TERLER DÖKTÜREN SORULAR
SUNİ GÜNDEM YARATMA ÇABALARI........
SATIR ARALARINDAN SUÇ İSNAT ETME ÇABALARI...
DEYİMLERDEN KARŞI ATAK GELİŞTİRME ÇABALARI...
ERBİL GÖKTAŞ DESTEĞİ....
HİÇ BİRİ AMA HİÇ BİRİ
ORTADA KALAN SORULARI SIVAYAMIYOR
YANİ
GÜNEŞİN
"BALÇIKLA SIVANAMAYACAĞI"
BİR KEZ DAHA GÖRÜLÜYOR
1- Hüseyin Hilmi Bulunmaz, bir sosyalist olduğunuzu ve TV'lerin de kapitalizmin halkı uyutma aracı olduğunu sık sık yineleyerek TV'lerde oynayan tiyatro sanatçılarına çok ağır eleştiri hatta hakaretlerde bulunmuşsunuz. Örneğin yılların usta oyuncusu Mehmet Akan komadayken ağır sözler söylemişsiniz. Lale Oraloğlu ölümle pençeleşiyor haberleri gazetelerde yer alırken siz Kralın Soytarısı burjuvazinin uşağı birinin daha ölümünü bekliyoruz tarzında ağır yazılar yazmışsınız. Sadece eskiden solcu olan tiyatroculara değil tüm tiyatroculara bu nedenle ağır sözleriniz olmuş. Örneğin bir dizi çekimi sırasında saldırıya uğrayan oyuncuları saldıran gözü dönmüş kişilerle eşdeğer gördüğünüzü ifade eetmişsiniz. Siz tiyatroyla ilgili kişiler TV'lerde dizilerde yer aldı diye bu kadar ağır hakeretlerde bulunurken en yakın dostunuz olarak bilinen ve her fırsatta işbirliği içinde olduğunuz Coşkun Büktel'in TV dizisinde oynamasına, TV dizisi yazmasına hemde İsrail kökenli bir kapitalistin kanalı için çalışmasına dair görüşlerinizi de kamuoyuyla paylaşmanız istendiği halde neden paylaşmadınız? Şimdi bu konuda bir şeyler söyler misiniz?
2- Tiyatrom.com'a içerisinde direkt Mustafa Demirkanlı'ya hitaben yazılmış "sıçtığın yere kadar kovalarım" "şerefsiz" "lağım çukuru" gibi ağır hakaretlerle dolu bir yazınız oldu mu? Ve tiyatrom'un yayınlamayı reddettiği yazınız bu mudur? Size göre söz ve düşünce özgürlüğü içerisinde küfür etme, hakaret etme özgürlüğü de bulunmalı mıdır? Bulunmalıdır diyorsanız buna gelmiş geçmiş eski yeni sosyalist rejimlerde dahil bir örnek ülke, bir örnek yasa var mıdır?
3- Geçen yıla dek çok okunan ve özellikle amatör gençlerin okuduğu, hem çok sayıda ünlü tiyatro hocasının, tiyatro sanatçısının hemde liseli üniversiteli gencin yazarlık yaptığı tiyatrom.com a yönelik olarak video kaydıyla ve yazıyla Tiyatrom yazarları şerefsizdir dediniz mi? Bir yayın organına yazanlara şerefsiz olarak hakaret etmek yayın özgürlüğü anlayışınızla nasıl bağdaşıyor? Daha sonra da Coşkun Büktel'e hak verenler hariç, bir tek onlardan özür diliyorum tarzı bir açıklamanız oldu mu? Bu herkes Coşkun Büktel'e hak vermelidir hak vermiyorsa şerefsizdir gibi düşünceye konmuş bir ambargo bir faşizan zorlama değil midir?
4- Evelki yıl büyük iddialarla bir basılı dergi çıkarmayı deneyip dört sayı sonra kapatmak zorunda kaldınız mı? Neden kapattınız? Yasal sorumlu yazı işleri oğlumda idi askerden dönünde devam edeceğim açıklamasında bulundunuz mu? Oğlunuz askerden döneli ne kadar oldu? oğlunuz mu sizin derginizde sorumluluk almayı istemedi yoksa başka nedenler mi var? Siz Mustafa demirkanlı'nın dergisinde her ay yazım hatalarına dikkat çekerken bu dört sayı çıkan derginizde çokça yazım ve montaj sayfa düzeni hataları var mıydı? En yakın dostlarınızdan olan Coşkun Büktel dahi daha ikinci sayıda bu kadar özensiz bu kadar kötü bir dergide yazmam deyip ayrıldı mı?
5- Siz her fırsatta Ertuğrul Timur'la ilgili başlıklarda da olsa üç beş satırla iddialar dile getiriyorsunuz. bir yayıncı bazı iddiaları ortalığa yayıyorsa bu iddialara muhatap olan kişinin savunmalarını da yayınlamak zorunda değil midir? Burjuva basın yasası dahi cevap hakkı aynı yayında, ve haberin iddianın yer aldığı aynı yayının aynı sayfa ve sütunlarında yayınlanır derken siz daha özgürlükçü olması gereken bir sosyalist olarak daha fazlasını yapmanız gerekirken bu yanıt haklarını daha az okunan bloglarınızda ve yazıların satırlarını dahi birbirine karıştırarak kötü bir düzenlemeyle ve çöp kutusunda yayınlıyorum ibaresiyle yanıt hakkını tam tanımadığınız gibi hakaretle de yanıt hakkını savuşturdunuz mu?
6- Yanıt hakkını savuşturmak için önce savlamak kelimesini bahane gösterip özür dile yayınlayayım, deyip buna kendinizde inanmayıp ertesi gün başka, üçüncü gün de başka sebepleri şart koyup yayınlamamanızı nasıl açıklıyorsunuz? Düşünce ve savunma özgürlüğü şartlara bağlanabilir mi? örneğin Aydın Doğan'a bir kişi hakaret dahi etse alınmış yanıt hakkı kararını uygular hakaret içinse istiyorsa gidip ayrıca dava açar. Savlamak kelimesi hakaret midir yada bu yazıları Ertuğrul Timur bir ekiple yazmış iddianız (ki bir ekip de hazırlayabilirdi bu da bir haktır) sansür için mazeret midir? Bu sansürlerinizi nasıl açıklıyorsunuz?
7- İddia sahibi iddiasını kanıtlamakla zorunludur açıklamasını Coşkun Büktel'de siz de sık sık yinelerken ve isim vermeden suçlama yapmayacağınızı söylerken Ertuğrul Timur'un yazılarını birilerinin dikte etmesiyle yada ekip halinde yazdığı iddianızı kanıtlama gereği duydunuz mu? Ertuğrul Timur'un bunun üzerine madem öyle yazıyı bırakalım salonda karşılıklı seyirci önünde panel yapalım çağrısına neden olumsuz yanıt verdiniz?
8- Ertuğrul Timur'un seyircili panel teklifine yanaşmayıp teketek video çekimli görüşme çağrısı yaptınız ve kabul etti. Ya anında gerçek zamanlı kayıt yapılarak söyleşi biter bitmez 10 kopya ilgili taraflara montajsız dvd dağıtımı şartıyla buyurun gelin bende yapalım yada aynı olanağı sağlayacak bir ortam önerin orada yapalım teklifine yanıt vermediniz. Bu sizin gerçek zamanlı kaydedilip üzerinde hiç bir montaj yapılmadan taraflara kopyası verilecek tartşmadan kaçınmanızın nedeni nedir?
9- iki yılı aşkın süredir devlet yardımı alan tiyatroculara ağır sözler söylemekte ve yazmaktasınız. Çanak yalayan köpek resmiyle de devlet yardımı alan tiyatrocuları bir anlamda köpek yerine koymaktasınız. Fakat Mustafa Demirkanlı sizin de 2 yıl üst üste devlet yardımı aldığınızı belgeledi ve ancak o belgeleyip yayınladıktan sonra siz de bunu kabul ettiniz.
a) Neden bir başkası ortaya çıkarmadan bir özeleştiri yapmadınız, Devlet yardımı alınması yanlıştır bende bu hatayı yapmıştım demediniz
b) Bir başkası açıklamadan durduk yerde bahsetmek istemedim gibi bir mazeret öne sürmüşsünüz neden durduk yerde Hadi Çaman Devlet yardımı alıyor, durduk yerde Ankara Birlik Tiyatrosu çanak yalıyor, Müjdat Gezen çanak yalıyor diye her birini durduk yerde ara ara yazarken kendinizin de daha önce almış olduğunu yazmamanız sorulunca bunun durduk yerde yazmak istemedim gibi bir gerekçesi olabilir mi?
c) Devlet yardımı alanların hükümetin burjuvazinin borazanı olduğunu da iddia etmişsiniz. Siz 2 yıl boyunca hükümet yada burjuvazi borazanımıydınız? Size gelip biz sana bu parayı verdik karşılığında şunu bekliyoruz diye bir şart öne sürmüş müydü, sürmüşse nasıl bir şartdı?
d) Mustafa Demirkanlı iki yıl bu yardımı alıp harcamışsın. Başvurdukların ayrı. Bu iki yılın dışında şimdi kameralar ve biz öğrencilerinin önünde bir daha yardım için hiç başvurmadım der misiniz?
10- Bir sosyalistin gerici kanallarda çalışmasını ağır bir dille eleştiriyorsunuz. sizin de geçmişte Fetullah Gülen'e ait bir kültür merkezinde oyunculuk çalışmaları ve onlarla ortak 27 mart dünya tiyatro günü kutlamanız olmuş. her fırsatta paraya ihtiyacınız olmadığını dile getiriyorsunuz. O halde para yada salon ihtiyacınız olmadığı halde (paranız varsa onların dışında da mekan bulabilirdiniz) maddi bir kaygınız olmadığı halde neden Fetullah Gülen'cilerle çalıştınız?
11- Daha önce satır satır paragraf paragraf yanıt yazmayanları suçlarken Ertuğrul Timur'un sorularına ve suçlamalarına neden bu yöntemle yanıt vermediniz? Yanıt vermeye değer bulmadıysanız neden hem yanıt vermeyip hemde onu her fırsatta her gün alakalı alakasız haberlerin başında dile getiriyorsunuz?

12- Ertuğrul Timur'a sansür uygularken onun gündeminizi bloke etmek için oyun oynadığını sebep gösterip gündemimizi doldurmamak için çöplük diye bir kısım açtık orada yayınlıyoruz biz onun yazılarını diye cevapları gözden kaçırırken öte yandan siz onunla kendi gündeminizi doldurup her gün bir kaç kez ondan bahsediyorsunuz?
Gönderen Özgür Sanat zaman: 12:22 0 yorum
Etiketler: ,
22 Nisan 2009 Çarşamba

HİLMİ BULUNMAZ BURJUVAZİYE UŞAKLIK GÖREVİNDEN ISRARLA VAZGEÇMİYOR

HİLMİ BULUNMAZ MASUM BİR ÖNERİ GİBİ SUNDUĞU ÖNERİYLE BURJUVAZİYE UŞAKLIK GÖREVİNİ YERİNE GETİRİYORZATEN GEÇMİŞİ
"GERİCİ İTTİFAKLARI İLE" ,
"ERGENEKONCU BİR PARTİDEN RESMEN ADAYLIKLA"
ŞAİBELİ OLAN HİLMİ BULUNMAZ EMEKÇİ VE SOSYALİST DÜNYANIN EN TARTIŞILMAZ EN ŞANLI GÜNÜNÜ BURJUVAZİNİN EMRİ UYARINCA ÇARPITMAYA ÇALIŞIYOR!SOSYALİST YENİKAPI TİYATROSU YÖNETMENİ ORÇUN MASATÇI'NIN DA DESTEKLEDİĞİ "BELGE NİTELİĞİNDEKİ" YORUMUMUZU OKUYUNUZBE HEY ŞAŞKINLARIN ŞAŞKINI HİLMİ BULUNMAZ EFENDİ!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:41 0 yorum
Etiketler: ,

SAĞ İLE KUCAKLAŞIP SOLA GÖZ KIRPAN TİYATROCUNUN SERÜVENLERİ
FETULLAH GÜLEN KÜLTÜR MERKEZİ HİLMİ BULUNMAZ'A İLK,
ULVİ ALACAKAPTAN'A İKİNCİ OLMA ONURU BAHŞETMİŞTİ......?
NASIL MI?
BU KONU VE DAHA DA FAZLASI ÇOK YAKINDA...
SÖYLEMDE SOSYALİST HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN GERİCİ VE FAŞİST GÖRÜŞLERLE YANYANALIKLARINA DAİR BELGELERLE......
..
İFTİRALARLA YILDIRAMAZLAR.. SÖZ VERDİK YAYINLIYACAĞIZ... SÖZDE SOSYALİST HİLMİ BULUNMAZ'IN ÖZELEŞTİRİ İLE KENDİ AÇIKLAMASINI BEKLEDİK AMA O ÖZELEŞTİRİ YERİNE İFTİRAYLA ÜSTE ÇIKMAYA ÇALIŞTI...
YAKINDA...SAĞDA DURUP SANAT'A SOL'DAN BAKIYORMUŞ GİBİ YAPMAYI ANLATACAĞI PANELDEN MUTLAKA ÖNCE!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:29 0 yorum
Etiketler: ,

ÖMER F. KURHAN'DAN AÇIKLAMA

Erbil Göktaş’a Zorunlu Bir Yanıt
Birkaç gündür kendime çeşitli tartışmalara müdahil olmama izni vermiş ve elimdeki bir oyun metnini çözümlemekle meşguldüm ki, bir de baktım bu defa da Erbil Hocam kapıları yumrukluyor.“Kapıları yumruklama” gibi bir söz ettiğime göre, sanıyorum tarafımdan bıçakla “tehdit” edildiğini düşünüp beni kamuoyuna şikayet eden Erbil Hocam’a bir açıklama yapmam lazım: Ben bıçak bileylerken siz de misilleme olarak gerçekten kapıları yumruklayarak rahatsızlık vermek ya da haneye tecavüz etmek gibi bir girişimde bulundunuz iddiasında değilim. Yani bu tartışmayı karşılıklı suç duyurularıyla yürütmek gibi bir niyetim yok.Bu açıklama ile Göktaş kurgusundan rahatsızlık duyan ve Hilmi Bulunmaz’a bazı sorular sormak üzere Özgür Tiyatro’nun Ankara’daki paneline gitmekten vazgeçtiğini söyleyen Ertuğrul Timur’a da bir yanıt vermiş oluyorum. Kendi adıma, ne kadar uğraşsam da bu tip dehşet senaryolarını ciddiye alıp acaba şöyle yapsam daha mı doğru olur diyemiyorum.Her neyse, sonuç olarak Erbil Hocam’a hoş geldiniz demekten başka bir çarem yok. Belki üzüntü verici, ama oyun çözümleme işini bir süre için beklemeye alıyorum. Umarım bu yazı üzerinde sakinleştirici bir etki yaratır.Kendisi muhtemelen bir önceki yazımda tiyatro yayıncısı misyonuyla hareket ederken meslektaşlarının karşı karşıya kaldığı açık hakaretleri göz önünde bulundurmadan hareket etmesini eleştirmeme kızdı. Olabilir; ben sakin olmakta ve aklı selimi yitirmemekte, örneğin mecaz nedir, tehdit nedir, hakaret nedir gibi konularda netleşmeye çalışmakta fayda vardır diyorum. Aksi takdirde, YÖK’ün akademik düzeyde yarattığı tahribatı bir de bu vaka bağlamında ele almak zorunda kalacağız.Öncelikle vurgulamak istediğim bir nokta var: İlkesel olarak iç yazışmalardan alıntı yapılarak tartışma yürütülmesine karşıyımdır. Kamuoyuna dönük her ne söylenecekse kamuoyu önünde söylenmelidir. Fakat bu yazışmalar açığa vuruluyorsa – ki Erbil Göktaş bunu yapmıştır, aramızdaki meseleyi özetle kamuoyunun bilgisine sunayım. Böylece alıntıların bağlamına ilişkin de bir fikre sahip olurlar.İki ay kadar önce, “Theope” tartışmaları bağlamında kısa bir yazıyı internet ortamında dolaşıma sokmaya karar vermiş ve Yeni Tiyatro sitesine de göndermiştim. Hocam yazıyı önemsemiş olacak ki, bir teklifte bulundu: Yazımı genişletmemi ve dergide basmak istediğini söyledi. Ben de dediğini yaptım ve yazının genişletilmiş versiyonunu kendisine yolladım. Daha sonra yazının akıbetini sormam üzerine yayımlanacağını bildiren bir mail attı.Fakat aradan bir ay geçtikten sonra yazının basılamayacağını bildiren oldukça tuhaf ve mantığa kırk takla attıran bir mail daha attı. Ben de itirazda bulundum ve yazının basılması talebimin olmadığını ekledim. Yanıt beklerken Erbil Hocamın yarattığı editoryal bürokrasiye (kargaşaya mı?) takılmak gibi ilginç bir süreç yaşadığımı söyleyebilirim. Fakat sonunda iş başa düştü deyip kendi olanaklarımı kullanarak konuya açıklık getirmeyi başardım.Öncelikle Erbil Hocam’a bir müjde vereyim. “Theope” tartışmasına ilişkin olarak ortaya koyduğum yazının akademik olarak sorunlu görülmediği, düzgün bir içeriğe sahip olduğu bilgisine zorlukla da olsa ve dolaylı yollardan ulaşmayı başardım. Basmama kararı, Yeni Tiyatro’nun “Theope” etrafında dönen tartışmaları uzatmamak gibi bir yayın politikası nedeniyle verilmiş.Belirtmeliyim ki, bu yayın politikası nedeniyle mağdur edildiğimi düşünmüyorum. Yazının kısa versiyonu zaten dolaşımda. Uzun versiyonu da mutlaka Yeni Tiyatro tarafından basılacak diye bir mecburiyet olmadığı gibi, benim de bu yönde bir talebim olmamış ve teklif Yeni Tiyatro’dan gelmişti. Yani konu benim açımdan netleşmiş ve de kapanmış oldu.Bu konuda kara kara düşünmesi gereken en başta Bulunmaz ve Büktel’dir; çünkü Yeni Tiyatro’da “Theope” konusu Büktel-Nutku ihtilafı çerçevesinde tartışılamayacakmış. Ben bu tutumu sansür ya da engelleme olarak görmüyorum. Düzenli olarak küfür ve hakarete batırılan bir “tartışmanın” sağlıklı yürütülmesi ve organize edilmesi gerçekten de çok zordur. Her editör bu işin altından kalkamaz.Benim ikinci “Theope” konusundaki yazımın ilerde ve uygun bir zamanda basılması konusunda Mustafa Demirkanlı’ya bir başvurum oldu. Fakat başvurumu yaparken mümkünse Özdemir Nutku’nun görüşünü alıp alamayacağını sordum. Özdemir Nutku yazıdaki bazı noktaların eleştiriye açık olduğunu belirtmekle birlikte, akademik içerik bakımından yayımlanması taraftarı olduğunu söylemiş.Yayıncılık yapmanın zorluklarına vakıf olan birisi olarak Erbil Hocam’ın içine düştüğü durumu anlayışla karşılama eğilimindeydim. Fakat kendisinin yazışmalarımızdan bıçakla “tehdit” ya da olası bir bombalama eylemi sonucu çıkarması ilginç bir fantezi dünyasına sahip olduğunu gösteriyor. Mademki iç yazışmalarımızı kendine göre ifşa etme gereği duymuş, ben de bunda sorun yok diyerek kendisini yanıtlayacağım. Fakat ikinci “Theope” yazısı konusundaki editoryal tutarsızlıklarını bu yazıda ele almayacağım. Umarım ilerde yapacağım değerlendirme, editoryal bilgisine ve görgüsüne katkıda bulunur ve hatalarını görmesine yardımcı olur.Kendisinin iç yazışmalarımızı ifşa etme amacı, bir çeşit güvenlik konseptini tiyatro alanında da kurgulama ihtiyacından kaynaklanmış görünüyor. Muhtemelen milli güvenlik konseptinden esinlenerek teatral güvenlik konsepti icadında bulunması “tehdit” paranoyasına bir geçerlilik kazandırma amacını taşıyor. Kamuoyuna dönük anlayan beri gelsin açıklaması, bir yayıncı olarak kendisini doğrudan bağlayan asıl gündemi boğma amacını taşıyor. Örneğin olur da Ertuğrul Timur Ankara’daki panelde küfür yayıncılığı ile sol söylem arasındaki ilişki hakkında sorular sorarsa, ne yaparız kaygısı taşıyor.Bu durum karşısında devletler ne yapıyorsa o da aynısını yapıyor: Tehdit icat ediyor. Sonra bu tehdide kendisini de inandırıp gerçekten de bıçaklı, bombalı terör eylemlerine maruz kalabileceklerini, ama panelin terörize edilmesi ihtimaline karşı Özgür Tiyatro ile birlikte her türlü önlemi alacaklarını ilan ediyor. İşin komik yanı, bu sırada biz de Özgür Tiyatrocuların da içinde olduğu Facebook gurubunda Ulvi Alacakaptan’ı protesto eylemine nasıl biçim verebileceğimizi konuşuyoruz.Göktaş’ın amacı içinden çıkılmaz bir tartışma yaratmak ve bir yayıncı olarak şu basit soruyu yanıtlamaktan kaçmak: Küfür yayıncılığına karşı mısınız? Bu konuda maddi ve manevi destekçisi Bulunmaz ve Büktel nettir ve durum ayan beyan ortadadır. Bu yayıncılık hattına eklemlenen Göktaş ise, küfür retoriğine destek sunma konusundaki kurumsal sorumluluğunu ört bas etmeye çalışmaktadır.Hocamıza gayet net bir soru: Yeni Tiyatro’nun 6. sayısında yayımlanan Hilmi Bulunmaz’ın yazısı bir küfür yazısı mı, değil mi? Dikkat edin hocam, “cevap hakkı” gerekçesiyle, cevap hakkını kullanırken hakaret etmek serbesttir gibi ilginç bir içtihat önermek üzeresiniz.Hocamıza bir soru daha: Maddi ve manevi dayanışma sergilediğiniz Hilmi Bulunmaz’ın sitesinde Tiyatrom ve Tiyatro Dergisi düzenli olarak aşağılanır ve hakarete uğrar ve paralel bir kurguyla Yeni Tiyatro yüceltilirken bu duruma itiraz etmeniz gerekmez mi?Olmuyor hocam, yanıt veremiyorsunuz. Üstelik “nesnellik” adına meslektaşınız Musatafa Demirkanlı’nın sizi engellediği gibi bir imada bulunarak misilleme mantığını devreye soktuğunuzu da açıkça belli ediyorsunuz.Her ne kadar devrime ve devrimcilere çağrı yapıyor olsanız da, ben bu tür durumlarda meydana gelen öz pohpohlama ile karışık mağduriyet edebiyatının, kendini sisteme kabul ettirme, sevdirme, ama olmuyorsa küsme, bağırma, çağırma arzusunun sonucu olduğu düşüncesindeyim. Buna “Büktel karmaşası” da diyebiliriz ve galiba bir salgın haline gelmiş durumda.Büktel’in “Shakespeare’siz Herifler” kitabını okumuşsunuzdur. Oradaki birinci değil de, ikinci oyundan (“Samimiyet Buhranı”ndan) söz ediyorum. Birincisinden farklı olarak doğrudan absürd oyun kategorisine sokulabilecek bu ikinci oyunda, Büktel kendi karakterinin sunumunu bölünmüş olarak yapar. Bir tarafta ödenekli tiyatro sisteminde anlaşılamadığı, oyunu katledildiği ve sistem dışına itildiği için intihar eden oyun yazarı Ümit Sessiz, diğer tarafta sözünü esirgemeyen, yeri geldiğinde sövüp sayan ve hatta dayak atan eleştirmen Yıldırım Gürler vardır - ki o da sistem dışına itilecek ve çalıştığı gazeteden atılacaktır.Kendilerine verilen isimlerle de tarif edilen bu iki kahramanı sistem karşıtı olarak yorumlamak yanıltıcı olacaktır. Aksine, kendilerini sisteme kabul ettirmek gibi bir “kahramanlığın” peşinde koşmuş, ama sonuç alamamışlardır. Yani alternatif ve sistem karşıtı bir yerlerde konum almak gibi bir derdin sahibi değildirler.Bu sizin hikâyeniz değil elbette. Fakat tüm yazınıza “Büktel karmaşası” sinmiş durumda. Aslında ortada ne Yıldırım Gürler ne de Ümit Sessiz’ler var. Ortada bir samimiyet değil samimiyetsizlik buhranı var. Bu durum Bulunmaz için de, Büktel için de, sizin için de geçerlidir. Herkes işinde gücündedir, ama bir yandan da bu ikiliyi temsil etme iddiası vardır. İnleyen nameler eşliğinde atıp tutmalar da bu temsiliyet iddiasının görünümleridir.Temsiliyet iddiasına inanmamız için, Coşkun Büktel’in bir dizi film yazarı ya da Hilmi Bulunmaz’ın takı sektöründe orta boy bir işletmeci olduğunu, yani apaçık olguları unutmamız gerekir. Bildiğim kadarıyla siz de kadrolu bir akademisyensiniz ve Yeni Tiyatro da iyi kötü reklâm gelirleriyle destekleniyor. Dolayısıyla ayakta kalmaya çalışırken bir yandan gözyaşlarına boğulmamız diğer yandan ayakta alkışlamamız gereken bir yayıncılık pratiği ile karşı karşıya olmadığımızı söyleyebiliriz.Tuhaf zamanlar yaşıyoruz: Yeni Tiyatro dergisinin editörü neredesiniz ey devrimciler diyerek, bayrak eylemi düzenlememizi istiyor. Yani Hilmi Bulunmaz’ı örnek almalıymışız. Yahu hocam ne yapıyorsunuz? Siz zaten yapmanız gereken işi yapmaya çalışıyor gibisiniz; kitap da dergi de çıkarmak, hem de dolu dolu çıkarmak işiniz zaten.Biz şunu tartışırız; sistemin size tanıdığı ayrıcalığı entelektüel sorumluluk adına nasıl kullanıyorsunuz? Sizden bir Nâzım Hikmet ya da İsmail Beşikçi olmanız, kendinizi ölümcül risklere atmanız talep edilmiyor. İşini düzgün yapmak, dolu dolu bir dergi çıkarmak, tiyatro yoluyla halk aydınlanmasına hizmet etmek özel bir fedakârlığın değil, asgari entelektüel sorumluluğun gereğidir.Bir konuda emin olabilirsiniz: Yeni Tiyatro dergisinin yayımlanmasını engellemek ya da sansür etmek gibi bir zihniyet devreye girerse, dayanışma içinde olmak zaten ilkesel bir gerekliliktir. Bununla birlikte, Mustafa Demirkanlı tarafından tiyatro alanında yayıncılık yapan insanlara ulaştırılan ve küfür yayıncılığını mahkûm eden metini desteklemek de ilkesel bir gerekliliktir. Benim başıma gelirse bağırır çağırır isyan ederim, başkalarının başına gelirse buz gibi “nesnel” kesilirim demek doğru mu?Elbette şunu söyleyebilirsiniz: Şu ve şu nedenle ben ortada bir haksızlık ya da küfür yayıncılığı olduğu kanaatinde değilim. Örneğin ben Yeni Tiyatro’da yayımlanan Hilmi bulunmaz imzalı cevap yazısının hakaret içerdiği kanısındayım. Bir yazıda yüz kere “iftira” sözcüğü geçiyorsa, durup bir düşünmekte fayda var diyorum. Fakat bugüne kadar siz bu konuda bir görüş beyan etmiş değilsiniz. Hatta Yeni Tiyatro adına, cevap hakkı kullanırken hakaret etmeniz serbesttir gibi ilginç bir içtihada imza atmış durumdasınız.Belirtmeliyim ki, Hilmi Bulunmaz’ın Yeni Tiyatro’da yazması ya da orada kalıcı bir yazar kimliği edinmesi beni rahatsız etmez. İnsanların maddi ve manevi ittifak kurması da, dayanışma içinde olması da doğal bir haktır. Benim itiraz edilmesine destek verdiğim şey, örneğin cevap hakkı adı altında insanlara hakaret edilmesi ve buna zemin sunulmasıdır. Bu konuyu teğet geçerek bakın benim başıma şunlar ve şunlar geldi, şimdi de bana bıçak çekiliyor, isyanım bunadır türünden komikliklere gerek yoktur.Anladığım kadarıyla İstanbul Tiyatro Festivali’nde düzenlenen bir panelde bir sorun yaşamışsınız ve bundan şikâyet etmektesiniz. Üstelik isim vererek işin içinde şunlar ve şunlar var diyorsunuz. İddianıza göre, panele katılmanız engellenmiş ve mağdur edilmişsiniz.Ben her zamanki kuşkuculuğumla söylediklerinizi evirip çevirip anlamaya çalıştım. Dikkatimi çeken şu oldu: Bu suçlamayı 11 ay geçtikten sonra yapıyorsunuz. Sanki aradan fazlasıyla uzun bir süre geçmiş gibi geldi bana. Belki de bir kafa karışıklığı yaşadınız: Bu bir engelleme mi, yoksa davet edilmeme durumu mu? Ortada davet edilmeniz gibi bir zorunluluk var mı? Davet edilmeme gerekçesi belli ve bu da bir engellemeye mi işaret ediyor? Bu vakada sakın kafanız karışmış olmasın.Kafa karışıklığınızı gidermek üzere ben size biraz yardımcı olmaya çalışayım. Eğer panele katılım konusunda mağdur edildiğinizi düşündüyseniz, elden geldiğince hızlı davranmalıydınız. Yok eğer bu olay beni derin bir travmaya sürükledi, uzun süre kendime gelemedim ve bu yüzden bir sene kadar gecikme oldu diyorsanız – ki olabilir – kendinize geldiğinizde, gecikme nedenini de açıklayarak Festival Komitesi’ne ve Mimesis’in yönetiminden birinci dereceden sorumlu olan yazı işleri müdürüne başvuru yapmalıydınız derim. Sanıyorum kurumsal muhataplarınız bunlar.Varsayalım ki benim Yeni Tiyatro ile yaşadığıma benzer bir sorunu yaşayarak belirsiz bir şekilde itiraz dilekçenize yanıt bekleyen vatandaş konumuna düştünüz ve buna da bir çare bulamadınız, işte o zaman kamuoyuna şikâyetinizi yapmalıydınız. Bunları yapmadan – ki yaptığınızı söylemiyorsunuz – 11 ay sonra ortaya çıkıp mağduriyet nutukları atmak biraz tuhaf kaçmıyor mu? Üstelik hakkınızı arama konusunda ne kadar hızlı ve aktif olabildiğinizi “İsmet Küntay Ödülleri” vakasından çok iyi biliyoruz.Kusura bakmayın ama inandırıcı olamıyorsunuz. En kötüsü de şu: Tacizdi, sansürdü, engellemeydi, küfürdü vs. evrensel olarak karşı çıkılması gereken eylemleri seyirlik reel politik malzeme haline getiriyorsunuz.Zamanında Büktel’e yaptığım öneriyi size de yapayım: Doğru ya da yanlış, bir hak ihlaline uğradığınızı düşündüğünüz noktada, kamusal aydın portresi çizmekte ve elden geldiğince örgütlü bir şekilde kamusal alana inmekte fayda var. Bunu yapmak yerine öz pohpohlamaya dayalı bayrak sallamaların ve nutuk atma egzersizlerinin kamusal alanın tasfiyesine katkı sunmaktan başka bir işlevi yoktur. Bugün için soru bellidir: Küfür yayıncılığına karşı mısınız ve tavrınız ne olacak?Son olarak: Erbil Hocam, ben buradayım ve her zaman beklerim. Sakin ve esen kalınız.***Erbil Göktaş’ın yazısı için: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/detay.php?hng=865
mailto:fkurhan@gmail.com

Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:29 0 yorum
Etiketler: ,

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ VE GOOGLE

Hüseyin Hilmi Bulunmazyazınca sekizinci madde sitemiz (hızla yükseliyor ve diğer sitelerimiz de yükselişte ve daha şimdiden ilk 20 maddenin beşi bize ait) Görmek İçin yukarıdaki isme tıklayınız..Hüseyin Hilmi Bulunmazyazıp görsellerde ara dediğimizde ilk on maddeden tam beşi bizim sitelerimiz Görmek için yukarıdaki isme tıklayınızHüseyin Hilmi Bulunmaz'ı Türkiye kamuoyuna tanıtma görevini artırarak sürdüreceğiz gururluyuz. DHİ (DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ) HABER SERVİSİ
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:07 0 yorum
Etiketler: ,

YAZARLARIMIZI TANIYALIM TANITALIM
OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
LEMAN PANYA KOÇ'U TANIYA(MAYA)LIM
Gönderen Özgür Sanat zaman: 13:19 0 yorum
Etiketler: ,
21 Nisan 2009 Salı

HİLMİ BULUNMAZ BİR KEZ DAHA GÜNDEMİ SAPTIRMAYI BAŞARABİLECEK Mİ?
Hilmi Bulunmaz bir kez daha gündemi Burak Caney'e kilitlemeye çalışıyor. Ben Hilmi Bulunmaz Burak caney'dir demiyorum. Hiç kimse için de söylemiyorum. Burak Caney'in başlangıçta ve zaman zaman hepimize saldırmasına karşın (ama gerçek ama kurmaca) en çok Hüseyin Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'e saldırdığını da kabul ediyorum. Ama her ne hikmetse Burak Caney bu en çok saldırdığı ikilinin aynı zamanda en büyük kurtarıcısı oldu. Ne zaman başları sıkışsa cevap veremedikleri konular birikse Burak Caney ve saldırılarının altına sığındılar ve mağduru oynayarak asıl soru ve sorunları unutturmaya çalıştılar.Şimdi yine köşeye sıkıştılar ve kamuoyunun Burak Caney'le oyalanması için adeta çırpınıyorlar.Bu şimdi neye yanıt Hüseyin Hilmi Bulunmaz?- Sosyalist sloganları başlık eyleyip Senin Fetullahçı'larla ortak aktivitene mi?- TODER adına(?) Alacakaptan'ın taziyesine sessiz onay vermene mi?- Sinsice ve açık sansürcülüğüne mi? (En son örneği, eğer ki Erbil Göktaş'ın iddialarını, düşüncelerini yayınlıyorsan onun yanıtlarını da aynı sitede ve aynı sayfada yayınlamalıydın herhangi bir başka sitende değil! ama sansürcülükte onlarca örneğini gördüğümüz için artık hiç yadırgamıyoruz)ve daha cevap beklediğimiz onlarca sorudan hangisine yanıt?Bu şimdi neye yanıt coşkun Büktel?-Mehmet Atak konusunda dezenformasyonuna ve ortaya çıkardığım belgelerden okurunu habersiz bırakmana mı?- Despot ve sansürcü tutumuna mı?ve cevap veremediğin onlarca somut soruya mı?HANGİSİNE YANIT?HAYIR BEN BURAK CANEY SİZSİNİZ FALAN DEMİYORUM AMA EMİNİM İÇİNİZDEN,"BURAK CANEY HER KİMSE VE KİM ÇIKARMIŞSA ALLAH RAZI OLSUN"DEMEYE BAŞLADINIZBURAK CANEY SİZİN SIĞINDIĞINIZ PELERİNİNİZ OLDU, ÜSTÜNÜZE DE PEK UYDUHAYIRLI OLSUN!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 13:52 0 yorum
Etiketler: ,

İLGİLENEN KAMUOYUNA DUYURU
Hilmi Bulunmaz'ın da panelist olarak katılacağı Özgür Tiyatro 15.yıl etkinlikleri kapsamındaki "Sanat'a sol'dan bakmak" konulu panele daha önce katılacağımı açıklamıştım.Katılmamdaki başlıca sebeplerden birisi elbette "Buyurun salon ortamında, panel ortamında karşılıklı konuşalım ve izleyenler bizi değerlendirsin" çağrıma sudan bahanelerle olumsuz yanıt vermiş olan Hilmi Bulunmaz'a bazı soruları yüzyüze ve fiziki ortamda yöneltme arzumdan dolayı idi.Bu sorularım aşağı yukarı bellidir, yazılı olarak defalarca sorulmuş ama yanıt yerine karalama iftira ile karşılanmış konulardır. Bu soruları gözlerinin içine bakarak net ve yalın bir şekilde seyirci önünde yinelemek ve kaçamaksız, hakaretsiz, net yanıtlar istemek arzusundaydım.Fakat, gerek Sayın Ömer F.Kurhan'ın yazdığı bir e-mailinde, gerek Sayın Erbil Göktaş'ın ona cevaben yazdığı satırlarda benim o panele gitme arzum da dahil bu panelin adeta bir hesaplaşma, bir zorbalığa dayalı aşamaya evrilme girişimi gibi anılması yada öyle anılmış gibi değerlendirilmesi son derece rahatsız edicidir.Bana bu kişiler tarafından en ağır suçlamaların yapıldığı günlerde dahi sükunetimi koruduğuma yazılarım şahittir.Elbette suçlamalar sürdüğü sürece bir hesaplaşma da sürecektir. Fakat bu hesaplaşma yazı yoluyla, eğer bir gün kabul ederlerse panelle, ille de konu o noktaya varırsa hukuk yoluyla olacaktır.Panele katılma arzumun hiç bir zaman onaylamayacağım bir tarzda ve bir meydan muharebesi olacakmış havasında sunulmasının verdiği rahatsızlık nedeniyle ve durumun gerginliğini tırmandırmamak adına bu söz konusu panele katılmayacağımı açıklama gereği duyuyorum.Zaten Hilmi Bulunmaz'ın konuşmacı benimse gidersem sadece dinleyici olacağım panelde şartların eşitsizliğine rağmen dinleyici olarak da olsa bulunmayı arzulamıştım. (Dinleyicilere söz ve soru hakkı verilip verilmeyeceği dahi belirsizdir)Gerginlik unsuru gibi sunulmamın verdiği rahatsızlıkdan ve bu yapıcı tutumdan dahi kendilerine "Panel kaçkını" şeklinde propaganda malzemesi çıkaracaklara aramızdaki soru işaretlerini ayrı ve eşit bir panel ortamında tartışma teklifimi bir kez daha yineliyorum.Hilmi bulunmaz dahil katılan tüm panelistlere başarı diliyor, Özgür Tiyatro'nun 15.yılını kutlayarak panelin Türk Tiyatrosuna yarar getirmesini temenni ediyorum.A.Ertuğrul Timur
Gönderen Özgür Sanat zaman: 12:03 0 yorum
Etiketler: ,

YAŞAM KAYA BURAK CANEY-HİLMİ BULUNMAZ KONUSUNA IŞIK TUTUYOR
Burak Caney ile ilgili yaşadığım olay... (Ertuğrul Timur'un bahsettiği konuyu burada gündeme açıyorum)Konuyu gündeme getirmeden önce şunu özellikle belirtiyorum. Bu yazdığım yazı ile hiç kimseyi suçlamak gibi bir niyetim yok. Sadece bundan 1.5 ya da 2 sene önce yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum... Burak Caney tiyatro sahnesine çıktığı ilk günlerde Hilmi Bulunmaz'la büyük bir polemiğin içine girmişti. Öncelikle bu polemikten haberdar olmayan biz yayıncıları günde yaklaşık 5 maille bilgilendiriyor (Mutafa Demirkanlı'yı, Ertuğrul Timur'u ve beni) bu gereksiz polemiklerin içine çekmek için büyük bir uğraş sarf ediyordu. İşte bu günlerde Burak Caney'in kimliği üzerine müthiş bir tartışmadır sürüyordu. Bulunmaz, Burak Caney 'o.... çocuğu" dedikten sonra Demirkanlı'nın, Timur'un adını ve benim adımı küfrün sonuna ekleyerek, biz tiyatro yayıncıları ile Burak Caney ismini yan yana getirme gayreti içine giriyordu. Biz yayıncılar inatla sustuk. O günlerde Bulunmaz ile Caney arasında süren tartışmaları tarafsız biçimde izledik. Karşılıklı atışmalar sürüp giderken Bulunmaz, Caney'e kimliğini açıkla diye yazılar yazmaya başlamıştı. Caney, Bulunmaz'a kimliğini açıklayacağını ve kimliğini açıklamadan geçmişte yaşadıkları olayla ilgili Bulunmaz'ın yaptığı hatayı kabullenmesini istediğini belirtmişti. Neyse bu kavga Burak Caney'in kimliğini açıklayacağı geceye kadar sürdü. İşte o gece 23*30 da pc başına oturarak Bulunmaz'ın ve Caney'in blog sayfalarını açtım ve karşılıklı atışmalarını okumaya başladım. Gece yarısı Burak Caney, Hilmi Bulunmaz'ın tarihsel hatasını açıklayacak ve kimliğini tüm tiyatro kamuoyuna duyuracaktı. Bulunmaz blogunu güncellemeye başladığı zaman Burak Caney'in sitesine giriliyordu. Burak Caney blogunu güncellemeye başladığı zaman da Hilmi Bulunmaz'ın bloguna giriş yapabiliyordum. Önce bu durumu çok önemsemedim. Fakat saatler ilerledikçe atışmalar ve kavgalar büyüdü. Ama nedendir bilinmez güncellemeler aynı anda olmuyordu. Ve giriş çıkışlar belli bir sıra ile sürüp gidiyordu. Bu durum ilerledikçe ben de bu duruma karşı inanılmaz bir kuşku doğmuştu. Saatler ilerledikçe şunu da fark ettim. Bulunmaz, Caney'e saldırdığında ya da soru sorduğunda, Caney 1 dakika içinde Bulunmaz'a 1 sayfalık cevaplar yazıyordu. Yani bir sorunun bu kadar hızlı bir biçimde ve güzel bir Türkçe ile cevaplanması mümkün değildi. Soruyu cevaplayan Caney'in bu soruyu önceden bilmesi ve bu soruya uygun cevaplar yazması lazımdı. Bulunmaz ile Caney o gece aynı anda güncelleme yapmadılar. 23*30' dan 02*30 a kadar pc başında anı anına her iki blogu da okudum. 1 dk içinde verilen uzun cevaplar; önceden hazırlanmış hissi veren "köpek, maymun ve inek" karikatürleri o gece dikkatimden kaçmadı. Mesela Bulunmaz, Caney'i köpek yerine koyan karikatürleri yayınladığı zaman daha aradan 15 sn geçmeden Caney'in sitesine Bulunmaz'ı maymun yapan karikatürler girişi yapıyordu. Ayrıca Caney'in elinde Bulunmaz fotoğrafları da vardı. Hem de aile fotoğrafları. O gece çok iyi hatırlıyorum Burak Caney, Hilmi Bulunmaz'ın kızının fotoğrafını bloguna koymuştu. Ve aradan 1 dakika geçmeden yarım sayfalık muzzam bir Türkçe ile Bulunmaz'ın bu fotoğrafa karşı cevabı geliyordu. Madem Bulunmaz, Caney'i tanımıyordu. Peki ya Caney, Bulunmaz'ın ailesini nereden tanıyordu ve Bulunmaz'ın aile fotoğrafları nasıl oluyorda Caney'in elinde bulunuyordu? Neyse uzun lafın kısası Burak Caney kimliğini açıklayacağı saat gelince, suskun biçimde her yazdığını siteden bir bir yok etmeye başladı. O gece 3 saat gibi süren Bulunmaz ve Caney atışmalarının hepsini blogundan kaldırdı. Bunu neden yaptığına anlam verememiştim. Yoksa Caney o geceden kalan bir iz olmamasını mı istiyordu? Peki ama neden? Madem Bulunmaz'la kavga ediyordu ve kimliğini açıklayacaktı ama neden sayfasını siliyordu. Bu silme işlemi sürerken Hilmi Bulunmaz'ın da bloguna giriş yapılamıyordu. Bu da çok garip bir durumdu. Burak Caney silme işlemini tamamladıktan sonra kimliğini açıklamadı ve Bulunmaz'ın da kendisine yaptığı hatayı açıklamayacağını söyledi. Bu hatayı ilerleyen zamanlarda açıklayacağınu duyurdu. Tam bu güncellemeyi okuduktan 30 sn sonra Bulunmaz'ın bloguna tıkladım ve gözlerime inanamadım. "O... Çocuğu Burak Caney'i susturduklarını; Burak Caney'în sanal bir canavar olduğunu; Burak Caney'in arkasına gizlenmiş yayıncılar olduğunu savunan yazısı ile karşılaştım. Yazı hatırladığım kadarıyla 1 sayfa kadar vardı. Yani 30 sn içinde böyle bir yazının kaleme alınma ihtimali yok gibiydi. Burak Caney blogunun güncellemesini yaparken Bulunmaz'ın blogu kapalı idi. Ve Caney'in açıklamasının ardından 30 sn içinde yine muazzam bir Türkçe ile yazılmış uzunca bir yazı ile karşılaşmak beni bütünüyle şok etti. Şimdi bunları neden yazdığıma gelince. Ben bu olayı yaşadıktan sonra durumu Ertuğrul Timur ile paylaştım. O gece yaşadıklarımı ve içimdeki kuşkuları bir bir o'na söyledim. Ama oturupta kimsleri suçlamadım. Keşke o gece bu olayları kaydetmiş olsaydım ve elimdeki kanıtlarla konuşuyor olsaydım şimdi. Yaşadığım bu olay kelimesi kelimesine gerçektir. Hatta bu olayın hemen ardından durumu Ertuğrul Timur ile konuştum. Banan inanmayanlar ondan da bilgi alabilirler. Benim Burak Caney olayına tanıklığım budur. Bu olayın yorumunu sizlere bırakıyorum... -- Yaşam KAYATiyatronline EditörTaraf Gazetesi Kültür/SanatEğitimci, Tiyatro Eleştirmeni
Gönderen Özgür Sanat zaman: 09:15 0 yorum
Etiketler: ,

ERBİL GÖKTAŞ'A YANIT VE TAM BİLGİSİ OLMADIĞINI SANDIĞIM KONULARDA AÇIKLAMADIR
ERTUĞRUL TİMUR
Sayın hocam,
Gerek Sizinle gerek sayın eşinizle olan tanışıklığımız her zaman saygı sevgi ve takdire dayalı bir paylaşım içerisinde sürdü ve gerek sizin gerek Sayın Sema Göktaş'ın aktif yanlarınızı her zaman beğeni ve gıpta ile izledim. Bundan sonra da sizlerle benim karşı karşıya gelmeme hiç bir sebep olacağını zannetmiyorum. Dönem dönem insanlar belli konularda yan yana durur zaman zaman farklı düşünebilir, Hiç birimiz bir dinin, taassubun etrafında kümelenmiş kayıtsız şartsız bağımlılık altında değiliz birleştiğimiz konular kadar farklı düşüncelerimiz de olacaktır mutlaka.
Buradan sözü hemen İATP-G ve Tiyatro Dergisi ile bir ittifak içerisinde gibi görülmem konusuna getirmek istiyorum. İATP-G ile hiç bir dönem kayıtsız şartsız bir ittifak içersinde olmadım şu anda da değilim. Örneğin İATP-G için her zaman birinci derecede öncelikli görünen konu olan Esatoğlu konusunda farklı noktadaydım, bunu da çok kısa bir süre önce yine yazarak üstelik de Hilmi Bulunmaz'ın sitesinde yazarak bir kez daha deklare ettim. İATP-G de diğer oluşumlara, birliklere, derneklere göre Tiyatrom.com a hep daha uzak durmuştur ki bunu da yakın zamanda bazı yazılarında özeleştiri gibi kendileri de dile getirdiler. Bugün bizi birlikte hareket ediyormuş gibi gösteren neden belki Hilmi Bulunmaz-Coşkun Büktel mağduru gibi görünüyor olmamızdır. Oysa ki İATP-G’nin benle asıl yakınlaşma nedeni bir süredir nasıl bir yayıncılık arayışına yoğunluk vermeleri ve benim de bu alanda deneyimim olduğunu düşünerek katkı sağlamam yolunda çabalarıdır. Buna ilişkin olarak da defalarca yeniden ya da yeni bir tiyatro yayıncılığı içerisinde olmayacağımı sadece bir deneyimim olduğuna inanılıyorsa elbette paylaşabileceğimi kamuoyu önünde yazılı olarak dile getirdim.
Tiyatro Dergisi’nde görev almam hususuna gelince bunu da nedenleriyle açıklamıştım ama belki tüm yazılarımı okuma olanağı bulamadığınız için okumamış olabileceğinizi düşünerek kısaca açıklayayım. Siz de bir Assitej üyesi olduğunuz ve defalarca aynı ortamları paylaştığımıza göre, mail grup içerisindeki tartışmalar size de gelmiş olduğuna göre ve İstanbul'da Assitej adına Ali Kırkar ve benim organize ettiğim Assitej toplantısına da katılmıştınız yanılmıyorsam sürekli dile getirdiğim ve en çok önemsediğim konu Türkiye'de gençlik tiyatroları olmayışı, gençlik oyunu olmayışı ve adında Gençlik de olmasına karşın Assitej'in de bu yanının güdük kaldığı konusuydu. Bu nedenle İstanbul toplantıları sonrası önce Assitej içerisinde bir Gençlik Komisyonu kurduk, oradan da bir sonuç alamayınca da Adnan Tönel ve 60 kadar gencin katılımı ile Gençlik Tiyatroları Oluşumunu kurduk. Yani artık kimseden medet ummadan önemsediğim Gençlik Tiyatroları için kendimin harekete geçmesi gerektiği noktasına gelmiştim. Tam bu aşamada Tiyatro Dergisi’nden gelen yayın kurulu üyeliği teklifini orada Gençlik Tiyatroları bölümü yapmak koşuluyla kabul ettim ve bunu da seve seve kabul ettiler ve Gençlik Editörlüğünü de verdiler. Takdir edersiniz ki medyada tiyatronun yeri yokken tüm olanakları kullanmamız gerekiyordu ve o dönem için de basılı tek Tiyatro Dergisi’nin bu olanağı sağlaması yola çıktığımız Gençlik Tiyatroları adına bir sacayağın önemli bir üçüncü ayağı idi bizim adımıza.
Yani ne sizin söz ettiğiniz gibi oradan bana verilen sıfat, ne onur etken değildir. Tiyatro Dergisi’ne geçmek gibi bir cümle ise hiç bir zaman olmamıştır ben oraya dışarıdan katkı sağlamıştım ve Tiyatrom sürdüğü süre içindeydi, Tiyatromu kapadığım gün tüm tiyatro bağlantılarımı da kopardım zaten.
Kısıtlı toplantılarda beni yeterince tanıma şansı bulamamış olabilirsiniz, fakat bu tür onurlar ödüller, boş gurur şu dünyada en az etkileyeceği kişilerden birisi benim. Bana 8 yıllık tiyatro yayıncılık yaşamım sırasında bundan çok daha önemli teklifler de geldi fakat hiç düşünmeden tereddütsüz hayır dedim, (Bunların içerisinde bir üniversitede ders verme ve o sıralar çıkmaya hazırlanan Oyun Dergisi editörlüğü de dahil, konuyu örneğin Adnan Tönel'den doğrulatabilirsinizdir o dönemimin yakın tanığıdır) Yine bu boş gurura ihtiyacım olmadığındandır ki hiç oyuncu olmadığım halde TODER'in bana verdiği onur üyeliğini hiç tereddütsüz iade ettim. Program Müdürü olduğum radyoyu yayıncı gençlere söz verilen zam yapılmadı diye bırakmıştım, TV’lerde senaryo ve metin yazarlığını ise bu kirli medyaya artık üretim yapmak istemiyorum açıklaması yaparak bırakmıştım. Şehir Tiyatrolarından gelen Basın sözcülüğü teklifini de halen işçi statüsünde olmama ve o sıfatın çok daha gurur kaynağı olacağını bilsem de kabul etmemiştim çünkü boş gurura ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum. Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin bana verdiği plaketten iki gün sonra sıkı bir eleştiri yapabildim. Sanıyorum ki yeryüzünde boş gururdan etkilenebilecek son kişilerden birini boş gurur için dergide görev almakla itham etmektesiniz sayın hocam.
Basılı bir yayında Gençlik Tiyatroları için bir mevzi daha kazanmak bir fırsattı bunu değerlendirdim. Ki o dönemlerde yeni bir dergi daha basılmaya başlandı "Tiyatral İstanbul" orada da benzer bir görevi Adnan Tönel'in üstlenmesi ve böylece oradan da öncülüğünü yaptığımız Gençlik Tiyatroları alanında bir alan bulabilmemiz de gündemimizdeydi ama ne yazık ki o dergi uzun ömürlü olamadı. Tiyatro Dergisi’nin bunun dışında bana getirdiği ne bir külfet ne de bir artı olmamıştır ki sonuçta da biliyorsunuz oradaki bu görevleri de ben yine kendim bıraktım.
Benim geçmişimde Tiyatro yok ama yayıncılık vardır, basılı, sesli ve görsel medyada oldukça uzun süre bulundum. Hürriyet gibi bir gazetede mizah editörlüğü, Ulusal bir radyoda program müdürlüğü yapmış birisi için kısıtlı bir çevreye hitap eden bir dergide editörlük düşündüğünüz gibi benim için erişilmesi mutlu eden yada vazgeçilmez bir görev asla olmamıştır.
Sayın Hocam, Burak Caney hadisesine en çok kafa yoran kişilerden birisi de benim takdir edersiniz ki. Zira mağdurlarından birisi de benim. Bu nedenle de bu konuyu da oldukça araştırdım ve bunu da yazdım. Sanırım okuma şansınız olmadı. Sakın bunu sitem ya da eleştiri gibi almayınız zira o kadar çok ve sayfalarca yazılar yazıldı ki karşılıklı sanırım herhangi biri kadar bu konuyla ilgili olsam ben de bu yazılanların tümünü oturup okumazdım. Çok kısa özetlemek gerekirse Burak Caney'in doğduğu yer e-mail grupları ve forum köşeleridir. Ve doğduğu dönemde de alabildiğine uğraştığı üç kişi vardır. "Ertuğrul Timur, Yaşam Kaya ve Hilmi Bulunmaz" bunu belgeleriyle tarihleriyle verdim. Ancak ve ancak, biz Coşkun Büktel'le ters düşünce , (Buna paralel olarak Hilmi Bulunmaz'la da) bu ters düşme tırmanıp gerginlik halini aldıktan sonra Burak Caney üç yayıncıya da düşmanlık yerine zaman zaman taraf olarak, taraf gibi görünerek aradaki kızgın ortamı körükleme görevi üstlenmiş buradan beslenmeyi seçmiştir.
Burak Caney kimdir? Yukarıda da söylediğim sertleşen polemiklerden sonra Burak Caney'in ben ya da Mustafa Demirkanlı y ada Yaşam Kaya olması (Zira şu an dışında kalmasına karşın o dönem Yaşam Kaya-Hilmi Bulunmaz sertleşmesi de doruktaydı) bunlar tabi ki akla gelen olasılıklardı. Hele ki siz biriyle ters düşmüş ve kıyasıya bir tartışmaya girmişseniz bu sizi baş zanlı da yapıyordu. Ama şu meşhur suçlanan değil suçlayanlar ispatlamalıdır ilkesine karşın ben yine de bunu ispatlamak için canla başla seferber oldum, En Son Hilmi Bulunmaz'ın teknik danışmanı da denilebilecek Kazım Şimşek'le karşılıklı yazışmalara, ortak çalışma yapmaya, tüm şifrelerimi, tüm bilgilerimi ve bilgisayarlarımı kendisine incelenmek üzere açmaya dek teklif ettim kısmen de ortak çalışmada bulunduk. Sonuç olarak Kazım Şimşek ben Ertuğrul Timur'un Burak Caney olduğunu düşünmüyorum ve Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel'de bu konuda beni yetkili kılmıştı benden çıkacak karara uyacaklarını söylemişti tarzında bir açıklamada bulundu. Fakat aylardır gündemde olmayan Burak Caney yeniden sayın Bulunmaz ve Büktel ile bir tartışma sürecine girdiğimizde kendi elleriyle hortlatıldı. Buyurun inceleyin diyerek bilgisayarlarıma, mail ve sitelerimin şifrelerime dek verdiğim vermeyi, açmayı taahhüt ettiğim dönemde ikna olanlar bana diğer konularda yanıt veremedikçe "Ama Burak Caney de bize bunu yapmıştı..." gibi bir savunmaya geçtiler. Burak Caney belki çok canlarını yaktı ama aynı Burak Caney bir anlamda da hep kalkanları oldu.
Bakınız Burak Caney konusunda farklı iddialar da vardır. Daha dün akşam yine Yaşam Kaya bana ben Burak Caney'in Hilmi Bulunmaz'ın ta kendisi olduğundan adım kadar eminim, ispatladım da ama Allah kahretsin ki kaydedemedim elimde delil yok" şeklinde mail yolladı. Zaman zaman Burak Caney Coşkun Büktel'dir Hilmi Bulunmaz'ın yatıştığı dönemde yeniden onu yeniden alevlendirmek için kullandı iddiaları da olmuştur. Ama Ben bunlara sadece iddia diyebilirim. Yaşam Kaya adım kadar eminim dese de elinde belge yoktur kimsenin de yoktur. O halde Burak Caney'in kim olduğu hala bir sırdır ve hiç kimse diğerini bu nedenle suçlayamaz, kimse de Burak Caney'in arkasına sığınıp zavallıyı, mağduru oynamasın. Tiyatro Dergisi’nde de fotomontaj vardı, Ertuğrul'un sitesinde de fotomontaj vardı Burak Caney de fotomontaj yapardı gibi yaklaşım ve iddialar ise komik ötesi salaklıktır. Sonuçta alfabede de 29 harf vardır ve bir katil de bu harflerden yararlanır, bir yazar da, bir bakkal da. Katil de bu alfabeyi kullanmıştı diye yazarla özdeşleştirebilir misiniz? Bilgisayarda da yapılabilecek, kullanılabilecek programlar vardır. O halde bir fotoğraf programını bir word programını, bir fotomontaj programını ben de kullanabilirim daha binlerce kişi de. Eğer öğrenirse Hilmi bey de kullanır ve bu onu Burak Caney'leştirmez! Bu gibi iddialar komiktir, inandırıcılıktan uzaktır. Burak Caney'in kimliği konusunu isterse tespit ettirmesi oldukça kolaydır ve yapabilir. Madem ki kendilerinin bu derece rahatsız edildikleri düşüncesi vardır yayını sürdüğü dönemde savcılığa verecekleri bir tek dilekçe ile bu tespiti yaptırabilirlerdi.
Burak Caney'e sövüldüğü halde küfrü üzerimize almış olduğumuz iddiasına gelince; Sayın hocam bu konuda da benim açıklamalarımı okumamış ve tek yanlı bilgilenmeye maruz kalmışsınız anladığım kadarıyla. Şöyle ki... Bir dolaylı bir de direkt olarak bizlere de küfür edilmiştir. Önce dolaylıyı açıklayayım. "Ertuğrul Timur, Mustafa Demirkanlı, Yaşam Kaya Burak Caney'dir ve Burak Caney Orospu çocuğudur" şeklinde cümleler kurarsanız bunun nasıl bir özdeşleştirme içerdiğini anlamanız için fazla bir felsefe bilgisi gerekmez sanırım. Hiç Bir şey olmazsa google da bu kelimelerle birlikte adınız bulunur. Size empati yapabilmeniz için bunun benzeri bir cümle asla kurmayacağım ve örnek vermek içinde olsa size saygısızlık yapmak ve adınızın aramalarda böyle bulunmasına neden olmak istemem ama lütfen cümleyi bir kez daha ve empati yaparak okuyunuz. "................ .......... Burak caney'dir ve Burak caney Orospu çocuğudur" size de rahatsız edici gelmedi mi? Bu dolaylı küfürdü.
Direk küfürü de oldu. Hilmi Bulunmaz açık ve net olarak "Tiyatrom'a yazanlar şerefsizdir, Orospu Çocuğudur, Bakın Coşkun Irmak artık yazmıyor, Neden? Çünkü şerefsiz değil, çünkü Orospu Çocuğu değil" şeklinde video kaydını yayınladı. (Coşkun Irmak bir anlamda tekzip etti) Hilmi Bulunmaz ise iki gün sonra da sözde yazılı bir düzeltme yaparak hakaretini pekiştirdi. Tiyatrom'da yazıp da Büktel'e hak verenler hariç. Bir tek onlardan özür diliyorum, Onlar hariç şerefsizdir, orospu çocuğudur" yazdı. Şimdi bu nedir hocam? Bir dönem siz de tiyatrom yazarı idiniz. Bu topyekün sövgünün yapıldığı tarihte siz hala bize yazıyor muydunuz bilmiyorum ama oldukça saygın isimler ya da oldukça saygın olmayabilir pek çok isimler varken bu küfür sövgü nasıl sindirilebilir? Ve Büktel'e hak verenler gibi bir ayrım (ki ben Büktel'e hak verdiğini yazan bir tiyatrom yazarı hatırlamıyorum) hariç demek nasıl bir yaklaşımdır? Ya bizim düşündüğümüz gibi düşüneceksiniz ya da küfür eder ananıza bile söveriz. Bu nasıl bir mantık? Ve siz bir öğretim üyesi olarak hala kendinizin adıyla bu kişilerin adının bir arada bulunmasını nasıl yakıştırabiliyorsunuz? Şimdi hala biz küfürbazlara hayır dediğimizde size ne sanal birine küfür etti siz neden üzerinize alınıyorsunuz diyebilecek misiniz?
Burak Caney'e yazıyla destek vermekten söz etmişsiniz. Burada da yanlış biliyorsunuz sayın hocam. Ben asla ve asla hiç bir zaman bu kişi ya da kişilerin sitesine yazı yazmadım. Hilmi Bulunmaz'ın dergisine ve sitesine özel yazı yazdım ama Burak Caney'in sitesine asla. Sayın Özdemir Nutku, Sayın Tuncer Cücenoğlu, Sayın Üstün Akmen yazdı, Demirkanlı iki yazı yazıp çekildi ama ben asla ve asla yazmadım.
Ona verdiğim destek 2 şekilde olmuştur. Bunu da defalarca açıkladım ama sanırım onu da okumamış o konuda da tek yanlı bilgiye maruz kalmışsınız zararı yok bir kez daha yazayım. Şimdi size özel olunca okursunuz belki. Benim ilk desteğim Burak Caney adlı kişi yada kişilerin "Facebook üzerinde açtıkları "Küfürbazlara Hayır" kampanyasına katılmak ve duyurmak olmuştur. Bu küfürlerden nasibini almış biri olarak ve de bu açılan gruba bine yakın kişi üye olduğu için, Aralarında çok saygın tiyatro insanları da olduğu için Bu açılan grubun Burak Caney'i aşıp tiyatro dünyasına mal olduğunu düşündüğüm için katıldım ve sitemden haber yaptım. İkinci desteğim ise yeni ve temiz bir yayıncılık sözü vererek resmi bir domainle ve org uzantısı ile site açtıklarında yeni bir site açıldı şeklinde haber yaparak ve diğer tiyatro siteleri arasına linkini koyarak olmuştur. Ben her yeni açılan tiyatro sitesini destekledim. İsterseniz Sayın Kemal Başar'a sorunuz Tiyatro Keyfi açıldığında onun tanınması için bir hafta kendi sitemi kapatıp onun sitesine yönlendirme yaptım ve bunu yaparken de Kemal Başar'la henüz tanışmıyorduk bile. Dolaysıyla temiz bir yayıncılık sözü ile yola çıkan bu resmi uzantılı tiyatrooyun.org un açıldığı haberini yapıp linkini verdim. Fakat geçen kısa sürede abuk sabuk yayınlar yeniden başlayınca da eleştirdim ve eleştirimi de üstelik Hilmi Bulunmaz'ın sitesinde yaptım. Hele ki Türkiye Tiyatrolar Birliği o siteye ödül verdiğinde çok ağır eleştiride bulundum! Kısa bir süre de olsa o siteyi tanıtmış olmam, facebookda açtığı gruba katılmış olmam nedeniyle de özeleştiri verdim
Uzun süre bu ortamdan uzak kalmam önerinizi tüm içtenliğimle ve teşekkürle karşılıyorum. İnanın ki bana uzun süre değil tamamen tiyatro dünyasının dışında kalmak üzere çekildim. Seyirci olarak dahi. İşte bu kadar açık ve net. Yeniden tiyatrom'u açmak asla ve asla düşünmediğim gibi hangi kademede olursa olsun tiyatro yayıncılığı anlamında tekliflere kapalıyım. Sadece ve sadece sekiz yılın deneyimini dinlemek isteyen, tecrübemi aktarmamı isteyen olursa elimden geldiğince katkı veririm, gençlerden bir ekip kurulur ve biz tiyatrom u devam ettirmek istiyoruz derlerse tiyatrom adını ve alanını karşılıksız devrederim (ki o konuda da parayla devir alma teklifi gelmiştir geri çevirdim) Peki Tiyatro dünyasından uzak kalmayı seçtiğim halde neden şu sıralar tartışmalara malzeme yapılıyor ya da katılıyorum derseniz o zaman da ben size sekiz yıllık mazime, emeğime ve sekiz yıl boyunca bana güvenmiş bir kitlenin güvenine sahip çıkıyorum derim. Kapandıktan 1 yıl sonra hala tiyatrom'a iftira atılmasa, dil uzatılmasa ben zaten her şeyi unutmuştum her şeyi af etmiştim ve Sayın Bulunmaz'la da dostça bir diyalog içindeydim. Benim tavrım açık ve nettir. Ben geçmişe sünger çektim, çok net küfürlerinize, hakaretlerinize, düzeysiz yaklaşımlarınıza karşın hepsini unutup dostluğu seçtim. Ama siz de hem suçlu hem güçlüyü oynamayın ve tiyatromun anılarını rahat bırakın kendinize malzeme yapmayın. Devlet bile af ederken diyor ki bir kez daha suç işlersen öncekini de üstüne eklemek koşuluyla af ederim. Ama bunlar kabuk bağlamış yarayı kanatmayı seçtiler bu durumda da sonuna kadar giderim.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 09:10 0 yorum
Etiketler: ,

YENİ TİYATRO DERGİSİ’NE “TEHDİTLER” VE KAMUOYUNA ZORUNLU BİR AÇIKLAMA
19.04.2009 Pazar gecesi Mustafa Demirkanlı’dan aşağıdaki elektronik mektubu aldım:
“Arkadaşlar,
İlişikte bir metin gönderiyor, tiyatro yayıncılığına ve tiyatroya yapılan saldırılara karşı ortak bir metin ile tiyatro kamuoyunu 'küfürsüz' bir yayıncılık için duyarlı olmaya ortak imza ile davet etmeyi öneriyorum.
Mustafa Demirkanlı
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi”
Mektup benimle birlikte gerek basılı gerek elektronik ortamda yayın yapan üç beş kişiye daha gönderilmişti. İlk başta bu çağrıya olumlu yanıt vermemeyi düşünmüştüm; çünkü benim Demirkanlı’yla “dayanışmamak için” geçmişten gelen pek çok olumsuz anılarım vardı. Bunları da şimdiye kadar “sonuçsuz polemik” yaratmamak için açıklamamıştım. Benimle ilgili konularda yine öyle yapacağım; yaralarımı kimseye göstermeyeceğim. Ama Yeni Tiyatro Dergisi’yle ilgili yaratılmaya çalışılan spekülasyonlar üzerinde durmak ve bir iki konuya değinmek zorundayım.
En başta şunu söylemeliyim: Az önce söylediklerime karşın ne Demirkanlı’ya, ne Tiyatro… Tiyatro’ya en küçük bir kızgınlık, öfke, kıskançlık ya da akla gelebilecek başka olumsuz duygular içinde değilim. Olayları “nesnel” olarak izlemekteyim. Yeni Tiyatro ve onun editörü olarak ben, hiçbir zaman yayın politikamızı, yayıncılık anlayışımızı başkalarına ya da başka yayınlara endekslemedik. Bunları, şu satırları yazarken içinde bulunduğum rahat ve kendinden emin ruh halimi ifade etmek için yazıyorum… Bu açıklamaları da çekilmeye çalışıldığım kavga, polemik ve “kamplaşma” ortamının tehlikelerine dikkat çekmek üzere yapıyorum. Yani bir tür sorumluluk duygusuyla. Çünkü “gidişat” onu gösteriyor ve “küfürsüz” bir yayıncılık için Yeni Tiyatro Dergisi’ne de “sözde” çağrı yapılırken “kırk katır mı, kırk satır mı?” seçeneksizliğinde dergimiz “yıpratılmak” isteniyor.
Örneğin Ömer Faruk Kurhan bana yazdığı elektronik mektubunda şöyle diyor:
“Bıçak sırtı yazılar için bıçakların bilenmeye başladığını belirtmekte fayda var…”
Yaklaşık iki aydır Tiyatro… Tiyatro Dergisi’nin sitesinde yazan Kurhan, bu sözleriyle ne demek istiyor? Acaba beni tehdit mi ediyor? Niçin? Bunun sebebi Yeni Tiyatro’ya gönderdiği “İkinci Bir Theope Var mı?” başlıklı yazısının “hakem kurulunca” reddedilmesi mi diye düşünürken, bir iki gün sonra Demirkanlı’nın yukarıda aktardığım mektubu geliyor. Demek ki, “bıçaklar gerçekten bilenmiş” ve Tanrılara sunulmak istenen “kurbanların” arasında Yeni Tiyatro Dergisi de var. Niye? Çünkü Hilmi Bulunmaz, sitelerinde Yeni Tiyatro Dergisi’ni övüyormuş… Övebilir, ama bunun benim ve Yeni Tiyatro’nun “hedef” haline getirilmesiyle ne ilgisi var? Ben Bulunmaz’a dergiyi tanıtsın diye reklam ücreti mi ödüyorum? Yoksa ona gerek konuşmalarını yaparken, gerek yazılarını yazarken “bıçak” mı dayıyorum? Ne Yeni Tiyatro Dergisi’ni överken, ne de Tiyatro… Tiyatro Dergisi’ni yererken benden en ufak bir telkin bile almamışken bu olanlar neyin nesidir? Kaldı ki gerek Coşkun Büktel’e, gerek Hilmi Bulunmaz’a, aşağı yukarı üç beş gün arayla Demirkanlı’ya böylesine “acımasızca” ne yapmak istediklerini sorduğumda, her ikisi de yıllardır nasıl bir “yok etme” eylemiyle karşı karşıya olduklarını, bunun başını Demirkanlı’nın çektiğini ancak “iktidarda” olmasına ve “18 yıllık bir dergi” çıkarmasına karşın bunu başaramadığını ve artık Büktel ve Bulunmaz’ın okuyucularının da çoğalmasıyla Demirkanlı’nın “kontrolünü kaybedip belden aşağı vurmaya başladığını” söyleyerek bana Demirkanlı’nın belgelenmiş yalanlarını ve “Burak Caney” olayını anımsattılar.
Burak Caney Olayı neydi? Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz’la baş edemeyenlerin, “başka bir isim” altında oluşturdukları “küfürün”, “aşağılamanın” ve “pornografik göndermelerin” açıkça yapıldığı bir siteydi. Örneğin oral seks yapan bir kadının ağzındaki erkeklik organı Büktel’in portreleriyle kapatılmıştı. Yine Büktel ve Bulunmaz’ın yüz fotoğrafları fotomontajla çeşitli böceklerin vücuduna monte edilmişti. Büktel’in portresi, yine bir dansözün vücuduna eklemlenmişti. En kötüsü de, Bulunmaz’ın o sıralar ölümcül bir hastalıkla boğuşan on beş yaşındaki kızı, bu sitede “malzeme olarak” kullanılmıştı. Son olarak da, daha beş-on gün önce Demirkanlı’nın sitesinde, tıpkı eskiden Burak Caney’in sitesindeki fotomontajlara benzer biçimde, Büktel’in fotoğrafı, Nazi bayrağıyla birlikte fotomontajlanmıştı. Ben “o” meşhur küfürün Burak Caney tarafından Büktel’e dansöz fotomontajı yapıldığı sırada söylendiğini biliyorum ve olmayan bir kişiye (Burak Caney’e) karşı söylendiğini de… Ama Demirkanlı ve A. Ertuğrul Timur, sanki kendilerine söylenmiş gibi üstlerine alındılar ve Burak Caney’in korsan sitesine destek verdiler. Hatta Ben “o” meşhur küfrün bu sırada söylendiğini biliyorum ve olmayan kişilere karşı söylendiğini de… Hatta tiyatro dünyasından çoğu kişi, bu siteyi Demirkanlı ve Timur’un kurduğunu ya da kurdurduğunu bile düşünüyorlardı. Yani daha bir yıl öncesine kadar bu küfür sitesine “herkesin gözü önünde” en azından yazılarıyla destek veren Demirkanlı ve Timur’un, bugün, “küfürsüz bir yayıncılık” girişimleri bana “hiç” inandırıcı gelmiyor. Bu noktada Timur’un da, “Tiyatrom” sitesini yıllarca “başarıyla” sürdürdükten sonra, “sonuçsuz polemik” ve “gereksiz kavgalarla” 15. yılında iyice yıpranmış ve tiyatrocu okurlarının büyük bir bölümünü yitirmiş olan Tiyatro… Tiyatro Dergisi’ne geçmesi “en büyük hatası” oldu. Timur, zaten esas işinin yanında bu işi yapıyordu; bir de Tiyatro… Tiyatro’nun pek çok sorumluluğunun yanında “yıpratıcı polemiklerin” içine girince çok yoruldu ve sitesini bir süre kapatmak zorunda kaldı. O zamana kadar “Tiyatrom” bizim açılış sayfamızdı; tiyatro dünyamıza Tiyatrom’un penceresinden açılırdık; bunu Timur’a da söyledik; hatta 2005 ya da 2006 yılında “Tiyatrom”da yazdığım bir yazıda Tiyatro… Tiyatro’nun çok yıprandığını, onun “çığlık kampanyası” için abone arayışımı sürdürürken konuştuğum onlarca kişiden ancak yedi kişiyi abone yapabildiğime değinmiş ve Timur’u uyarmak istemiştim. Ancak Timur da, o zamanın “tek popüler dergisi”nin yayın kurulu üyesi ve “çocuk ve gençlik” sorumlusu olmanın verdiği “boş gururla” bu uyarımı göremedi. Ve “Tiyatrom”u da, kendisini de “bitiren” bugünkü sürece geldi. Bugün kör bir boşlukta çığlıklarını kimse duymuyor, husumet dolu yazılarına cevap alamıyor, bağırdıkça düşüyor, düştükçe bağırıyor; çok zor bir durum tabii ki… Artık o pırıl pırıl, ilk zamanların “Tiyatrom”u geri gelemeyeceğine göre, Timur’a sağlığı açısından “uzun bir süre” bu ortamdan uzak kalmasını öneriyorum. Yazılarında 25 Nisan 2009 günü “Tiyatroya Soldan Bakmak” paneline “Ankara’dan okur ve dostlarımızın da yoğun katılımı ile” gelip Bulunmaz’ı orada “mahkum edeceğini” söyleyebiliyor. Şu an elinizde bulunan bir sürü sitede “mahkum” edemiyorsanız, “çiğnendiğini” söylediğiniz haklarınızı “yasal yollardan” arayamıyorsanız, kurduğunuz “konsorsiyumlar” da, oluşturduğunuz “ittifaklar” da bana göre “nafile” çabalardır. Ayrıca orada yapılmak istenecek en küçük bir kışkırtmaya ne toplantıyı düzenleyen Özgür Tiyatro izin verir, ne de böyle bir şeye biz göz yumarız. Şimdi aynı yanlışa, Ömer Faruk Kurhan da düşüyor;son günlerde yazdığı bütün yazılarda “sonuçsuz polemiklerin” kahramanı olmaya soyunuyor. Soyunması iyi de, sonra giyinemeyecek ben ona üzülüyorum; bana yazdığı mektubunda diyor ki;
“Derginizin reklam verenlerinden Hilmi Bulunmaz'ın Oyun sitesinden yaptığı Yeni Tiyatro sunumları ve Tiyatro Dergisi'ne karşı açtığı "savaş" ilginç sonuçlar doğuracak gibi duruyor.”
Ne gibi “sonuçlar” doğurabilir acaba? Ülkemdeki pek çok “aydının” karşılaştığı gibi, bombalar, kurşunlar durduramamış da insanları, “bileylenmiş” üç beş tane bıçak mı beni korkutacak? Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Yarın “hıyar salatası yaparken” bir tarafımı kessem ilk suçlanacakların kim olacağını biliyor musunuz? Ve hala ısrarla diyorsunuz ki;
“25 Nisan'da Hilmi Bulunmaz'la birlikte katılacağınızı öğrendiğimiz ‘Sanata Soldan Bakmak’ paneline eski Tiyatrom editörü Ertuğrul Timur da katılacak muhtemelen.”
Eee? Katılsın ne var bunda? İnsanlar kalkıp İstanbul’dan ya da başka yerlerden geleceklerse Panel yeterince “yankı” uyandırmış demek ki!.. Hatta siz de katılın, herkese açık “demokratik bir toplantı”nın nesi kötü? Ayrıca ben niye Bulunmaz’la katılıyorum da, 25 yıllık dostum Semih Çelenk’le ya da sevgili Orhan Aydın’la katılmış olmuyorum?.. O panelde daha nice isim var; niye Hilmi çalıp ben oynayacakmışım gibi bir izlenim yaratıyorsunuz? Niye ikide bir Bulunmaz’la olan “husumetinize” beni de sokmaya çalışıyorsunuz? Bulunmaz’a verdiğim, üstelik “hakem denetiminden geçmiş” “yanıt hakkı” mı çok göründü size?..“Yanıt hakkının” evrensel bir “hak” olduğunu ve en temel “insanlık hakkı” olduğunu bilmiyor musunuz? Herkesin “garezi” bana bu yüzden mi?.. Ayrıca o yazıda Bulunmaz, “kıyasıya” beni eleştiriyor, bunu niye görmezden geliyorsunuz?.. Sizin devrimciliğiniz, demokratlığınız bu kadar mı? Bu kadar olmadığını elbette biliyorum: Geçen yıl İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği “yayıncılık” (!) panelinde İATP-G’nin de, sizin de ne kadar “demokrat” olduğunuzu gördük… Bülent Sezgin taa Kocaeli Hereke’ye kadar geldi, Fırat Güllü bana zaman ayırıp o panele katılmam için ricalarda bulundu ama ne oldu? Bilin bakalım ne oldu? Uçtu uçtu kuş uçtu, İATP-G’nin “G”si, buhar olup “G”itti!!! Yeni Tiyatro Dergisi adına katılacak olan Erbil Göktaş’ın katılımı engellendi. Bu olay üzerine İKSV’yi dergide yazdığım yazıda “protesto” etmiştim; o zaman niye “birlikler” oluşturmadınız? Bırakın birliği mirliği, neden hiç sesinizi çıkarmadınız? Yeni Tiyatro Dergisi “yayın”, Erbil Göktaş “yayıncı” değil miydi? O panele Festival’in gerçekleştiği Mayıs-Haziran 2008’den sonra çıkamayan “OYUN”un yayın yönetmeni Gülsün Odabaş bile katılırken NERELERDEYDİNİZ?... Üstelik Bayan Odabaş, çıkardığı “kitapçığa” “dergi” bile diyemezken… ALLAHAŞKINA SİZ NERELERDEYDİNİZ?.. “Devrim” yapmaya mı gitmiştiniz, yoksa “burjuva demokratlığı” mı ithal etmekle meşguldünüz? Anlaşılan o ki, daha “ithalat” gerçekleşememiş; 2010’da verilen pek çok “kıytırık” projeden size de “pay” düşerse olur İNŞALLAH!.. Allah’ın izniyle burjuva demokrasisi güzel yurdumun “yayıncılarına” da bir gün güler elbet!.. Biz mi, bizim de elbet “çok özgün” projelerimiz vardı, ama çok şükür ki, “tekelci bir dönemde” yaşadığımızı az çok idrak edebiliyoruz. Sizler “sosyalist demokrasi” iddiasındasınız ya, bilmiyorum ki, “burjuva demokratlığı” bile beceremediğiniz halde, o dediğinizi nasıl oluşturacaksınız?.. Evet, şimdi can alıcı soruya “G”eliyorum; ey İATP-G!..
Bay Fırat Güllü, Sevgili Bülent Sezgin ve “büyük polemikçi”, “gerçek yayıncı dostu” (!) Ömer Faruk Kurhan; 2008 İstanbul Tiyatro Festivali’nde, “yayıncılık paneli”nde Yeni Tiyatro Dergisi’ni kim engelledi?.. Dikmen Gürün Uçarer mi?... Mustafa Demirkanlı mı?... Kim?... Bunu bilip de kamuoyu önünde açıklamayan namerttir!.. Evet Bay Güllü, önce sizi dinliyoruz… Yok öyle bedavaya devrimcilik!... Biraz bedel ödeyeceksiniz!.. Yoksa “hesabı ödemeden kaçtı” diye adınızı çıkaracağım!..
Aradan 11 ay geçmesine karşın bunu açıklamaya yürekleriniz yetecek mi?.. Yoksa “semiz ve temiz” küçük burjuvalar olarak, “her şeyin küfre dönüştüğü” şu oluşturamadığınız iki yüzlü “burjuva ahlakının” itkisiyle “ittifakçılık” ve “küfürsüzlük” oyunları oynamaya devam mı edeceksiniz?.. Evet sizden acilen yanıt bekliyorum?.. Tüm bunlar olurken Bay Kurhan bana hesap sormayı da ihmal etmemiş tabii;
“Bu konuda Tiyatro Dergisi sitesinde yayımlanan ‘Özgür Tiyatro'ya Sorular’ makalemde küçük bir giriş yaptım. Sizin Oyun sitesinin Tiyatro Dergisi Tiyatrom ve Yeni Tiyatro dergisine yaklaşımı hakkında niçin sessiz kaldığınızı anlayamadığımı belirttim.”
Bu kadar açıklamadan sonra ARTIK ANLAMIŞSINIZDIR sanırım… Ben 20 aydır, Yeni Tiyatro Dergisi çıkmaya başladığından beri, başta da belirttiğim gibi, ne kimseye “husumet” besledim, ne reklam gelirlerini sorgulayıp engellemeye çalıştım, ne de çeşitli ayak oyunlarıyla “sıkıştırmaya” çalıştım. Hilmi Bulunmaz, Yeni Tiyatro’yu eline alıp “bayrak gibi” dalgalandırdığında durup düşünmek yerine, Yeni Tiyatro’yu bazı yerlerde ya görmezden gelmeye çalıştınız, ya haksızlık yapıldığında sustunuz, ya da sıkıştırılmaya çalışıldığı yerlerde “du bakali n’olcek” deyip kıs kıs güldünüz. Ne olduğu ortada, bugün 1000 basılan 10. sayısıyla İstanbul’un gözde kitapçılarının ve bayilerinin çoğunda dalgalanıyor Yeni Tiyatro bayrağı!.. Hele Anadolu’da onlarca kişinin elinde, elden ele dolaşıyor. 100’ü aşkın “abonesi”ni de söylemiyorum bile; yani sadece Hilmi Bulunmaz sallamıyor o bayrağı… Yeni Tiyatro artık ne Ömer’in, ne Erbil’in, ne Sema’nın, ne de Göktaşlarındır; o artık herkesin dergisidir; sizin bile… Hatta Kurhan’ın da!.. “Yanlış” ittifaklarda ve “sonuçsuz polemiklerde” yeteneklerini köreltmeyip “hakem” denetiminden geçtiği sürece… Kurhan’ın geceler boyu bana yazdığı mektuplarından bir alıntı daha:
“Bu tartışmanın bir boyutunu da ‘Yeni Tiyatro-Oyun-Tiyatro Dergisi-Tiyatrom’ ilişkileri oluşturuyor ister istemez.”…
Kendinize haksızlık etmeyin, İATP-G de bu “tartışmanın önemli bir parçasıdır, sanırım yanıtını da almıştır; yanıtını da verecektir… Diğerlerine gelince… Onlara da pek bilinen bir marşımızı biraz değiştirerek seslenmek istiyorum:
“Dik duruşlar ola/Mustafa Kemal Paşa!..” Aman sakın ha, unutmayın…
Kurhan’dan son bir “inciyle” bitiriyorum:
“Son yıllarda önemli bir avantajım her hangi bir derginin yayın kurulunda yer almıyor olmam. Böylece, meseleye daha mesafeli ve çeşitli yayıncı kaygılarından uzak bakma şansım oluyor.”
Ben size daha ne diyeyim Sayın Kurhan?.. İyi ki “mesafelisiniz” ve iyi ki “uzak açıdan” bakıyorsunuz… Yoksa bıçak bilemek yerine, bomba imalatına mı girişecektiniz?.. Size yazdığım mektupta, bu konuların sizinle çok fazla ilgisi olmadığını ve “taraf” konumuna düşmemenizi önermiştim; ama siz beni dinlemeyip (kendileri hakkında çarşaf çarşaf yazarak siteler doldurduğunuz halde, size cevap bile vermeye gerek görmemiş olan Bulunmaz ve Büktel’in, yalnızca arşiv yazılarını yeniden gündeme getirmekle yetinmelerine bile tahammül edemediğiniz için) şimdi onlara karşı, bir de üstüne “ittifak” oluşturmaya çalışıyorsunuz ve büyük bir dezenformasyon, misenformasyon, spekülasyon ve en önemlisi de “artikülasyon” yapıyorsunuz; yani “bileyciliğe” soyunup üslubunuzu bozuyorsunuz… Aman artikülasyonunuza da dikkat edin!..
Sözcükler ağzınızdan ve klavyenizden yanlış çıkmasın, biliyorsunuz bugünlerde savcılarımız çok duyarlı… Maazallah!..
Konuşmamı istiyordunuz, “birazcık” konuştum işte, üç nokta.
Oğuz Atay ne demişti: “Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız.”
Kaynak : http://www.yenitiyatrodergisi.com/component/content/article/9-frontpage/63-yen-tyatro-dergsne-tehdtler-ve-kamuoyuna-zorunlu-br-aciklama.html
Gönderen Özgür Sanat zaman: 09:05 0 yorum
Etiketler: ,
20 Nisan 2009 Pazartesi

GERÇEKLER GİZLENEMİYOR... HAKARET KÜFÜR, KOMPLO KURMA GİRİŞİMLERİ...BÜTÜN BUNLAR TİYATRO KAMUOYUNUN GÖZLERİ ÖNÜNDE YAŞANMIŞTI
Levent Çağlayan bu yazılı beyanı yapalı yaklaşık 13 ay oldu. Levent Çağlayan bu gerçekleri yazılı ve sözlü olarak dile getirdiğinde ne Hilmi Bulunmaz ne Coşkun Büktel yalanlayamadı bile... Sadece o güne dek kandırabileceklerini zannedip övgü dizdikleri Levent'e karşı olmadık abuk sabuk demogojiye dayalı saldırılar deneyip sustular, bu gerçeği unutturmayı seçip itiraz bile etmeden sessizce sindiler.Ancak 1 yıl kadar sonra konuyu geçiştirmeye çalışmak için yanıt vermeyi denedi ama yine inandırıcılıktan uzaktılar.Geçen hafta konuştuğumuz ve tezkeresine çok az kalan Levent kardeşime bu tür çamur kişi ve polemiklerden uzak bir yaşam ve hayırlı tezkereler diliyorum.Bu satırlardan sonra yer alan aşağıdaki yazının tamamı tam 13 ay önce tiyatrom veda yazılarının birinci yazısı olarak yayınlanmıştır. Bugün itibarıyla renklendirme ve bold vurgulama dışında hiç bir değişiklik yapılmamıştır. 13 ay önce yayınlanmış ve Coşkun Büktel hilmi Bulunmaz tarafından cevap bile verilememiş Orijinali : http://www.tiyatrom.com/aetimur_sonveda.htm den görülebilir.
Bu kişilerin sahte sosyalistliğini sadece ben söylemiyorum bunu benden de önce Levent Çağlayan'ın tespit etmiş olduğunu ve kurulmaya çalışılan mafyabozuntusu komployu okuyacaksınız.
BU KİŞİLERİ HALA SOSYALİST, YAZAR, YAYINCI SAYAN KALDIYSA ONLAR DA ÖĞRENECEKLER EMİNİZ...
....................................................................................................................................................LEVENT ÇAĞLAYAN
EĞER YAZMAK BİR ALÇAKLIKSA BEN BİR ALÇAĞIM Uzun zamandır bazı tiyatro sitelerinde yapılan tartışma ortamında yerimin olmadığı düşünerek olaylara uzaktan seyirci kalıyordum.Bazı kişilerin aralarında çıkan tartışmanın sevgi saygı dostluk içinde çözüme ulaşacağını düşünürken,birden kendimi ve benim gibi bir çok insanı hakaretlere maruz kaldığını gördüm.Ve bir insanın birileri onu savunmuyor onun mücadelesinde yer almıyor diye bazı olaylardan uzak kalıyor diye küfürlerine ve hakaretlerine inanamadım. Daha sonra izleyip tekrar başa döndüğüm video da söylenenlerin kimlere ve neden söylendiğini anlamaya çalıştım. Anladığım tiyatrom.com da yazmayan kişiler alçak olmayan o.....ç olmayan kişiler olduğuydu.Yaşanılan olaylara bakıldığında da her ne kadar bu tartışma ortamında kendime yer edinmek istemesem de son yapılan hakaretlerden sonra gerçekten bir tarafta olunması gerektiği kanısına vardım.Ve tiyatrom.com sitesin de yazan birisi olarak sanatın ve sanatçının bu kadar ağır sözlerle hakaretlere maruz kalmasını içime sindiremedim sindirmeyeceğimde.İnsanlar arasında elbette tartışma olabilir ama yaşanan bu tartışmanın Türkiye'nin en önemli sebeplerindenmiş gibi insanları da ortak etmek katılmayanları yada destek vermeyenleri de aşağılamak bencilliktir bence. Hiç kimsenin sanat ortamında ki kişilere bu olaylardan habersiz kaldığı halde bir tiyatro sitesin de yazıyor diye hakaret etmeye küfür etmeye hakkı yoktur.Eğer ki eleştiri durumunu kapsayan bir durum varsa o tamamıyla kendi ve karşısındakinin sorunudur.Eleştiri yapmak, birine karşı çıkmak, hele ki sanatın içinden olduğunu söylüyorsa bir video çekip sağa sola küfür etmek ve hakaret etmekten ibaret değildir olamazda.Ülkede yaşanılan bunca ciddi sahne yıkımlarında biz sanatın reel değerlerini konuşurken birisinin çıkıp bana ve benim gibi yazan bir çok yazar a hakaret etmesi bardağın son damlasını taşırmıştır.Biz Türkiye'nin kaybolmaması değerlerini konuşurken birileri kalkıp siz bunu yapamazsınız eğer yaparsanız alçaksınız o .... ç... sunuz diyor.Bu nedir bu akıla mantığa sığar mı bu bir yazar a bu bir yönetmen e bu bir site sahibine yakışır mı? Burası Türkiye değil mi nasıl bu kadar gözümüz kara dalabiliyoruz nasıl bu kadar hiç tanımadığımız bir insan hakkında bile yazar sa alçaktır o ....ç dur diyebiliyoruz. Kendi sorunumuzu nasıl başkalarına mal ederek günah çıkarabiliyoruz? Bu sanat severlik mi bu demokratlık mı bu ne?Yaşanan bunca olaydan sonra safımı belli etmem ve gerçekten birilerine destek vermem gerekiyorsa, ben sanatın hiç kaybolmayan kalıcı değerlerini savunan insanlardanım.Ve tiyatrom.com sitesi de buna aracılık ettiğini düşündüğüm içinde yazıyorum yazacağımda.Eğer birilerinin bitmek bilmeyen kavgalarından uzak daha ciddi şeyler adına uğraşmak ve çaba sarf etmek alçaklıksa ben sonuna kadar alçağım.Ben kendi adıma yapılan bu hakareti üzerime alıyorum ve bu suçlamaları kınıyorum. Eğer yazmak bir alçaklıksa ben bir alçağım.Eğer tiyatrom.com sitesinde yazmak doğru insan olmamaksa ben doğru insan değilim.Hiç kimsenin kimseye olaylardan habersiz olmasına rağmen hakaretlerle küfürlerle ifade etmesine hakkı yoktur.Eğer bu demokratik bir ortamsa bizde demokrasiye göre hakkımızı ararız.Levent Çağlayan
YAZININ BUNDAN SONRASI ERTUĞRUL TİMUR TARAFINDAN EKLENMİŞTİRSevgili Levent Çağlayan bir çok genç tiyatrom okurundan biri. Ve bir süredir tiyatrom yazarlarından da..Levent Çağlayan'ı ilk bize yazdığı ve bir konservatuar sınavındaki sınava girenlerle sınavı yapanlara yönelik isimler de vererek yazdığı yazıyla tanımıştım. Ve elinde somut kanıt olmadıkça mutlaka hukuksal bir zemine yansıtılacak bu yazı hem bu sorunun çözülmesine vesile olamayacak, hem de ispatı mümkün olamayacağı için suçlular güçlü olarak davadan galip çıkacaktı. Olan gencecik bir arkadaşımızın tazminat ödemesi hatta belki daha ağır bir cezayla tanışmasından başka hiç bir şeye yaramayacaktı. Elbette bir yolsuzluk varsa mücadele edilmeliydi ama daha mantıklı davranarak olmalıydı anlık öfkeyle kaleme sarılarak değil. İşte bu nedenle sevgili Levent'in yazısındaki isimleri çıkararak ve bunu da yazının altına not düşerek yayınladım.Uzunca bir süredir "kendilerini ve kendileriyle ilgili yazıları" sansürlemem dışında benim sansürcülüğümün genel bir sansürcülük olduğunu ispatlama çabası içerisinde olan kişiler (Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel) önce Kemal Oruç'un adıyla sahte birisi tarafından tiyatrom mail grup sayfalarına yazılmış eşler anketi gibi saçma sapan bir yazıyı Kemal Oruç'u bilgilendirerek kaldırmamı sansür gibi sunmaya çalışmış, Kemal Oruç gereken tekzibi yapınca bundan vazgeçmişlerdi. Başkaca da kendileriyle ilgili yazılar dışında sansür iddialarını pekiştirecek sansür kırıntısına rastlayamayan bu ikili yukarıda anlattığım Levent Çağlayan'ın yazısına ilişkin isimlerin çıkarılması konusunu sansür saymış ve iddialarına delil olması için bunun üzerine gidip bir takım girişimlerde bulunmuşlar.Ben Levent Çağlayan'la bu konuda bir daha hiç bir şey konuşmamıştım ve arka planda olan bitenden de doğal olarak haberim yoktu. Ara sıra Levent Çağlayan yazı yada röportaj yolluyor bende bu genç arkadaşın yolladıklarıyla mutlu olup yayınlıyordum. Ta ki bir gün Levent samimiyetimiz artıp yazdığı maille bazı konuları açıklayınca haberim olacaktı. Ortada çok ciddi komplo girişimleri vardı. 2 gencecik insanı sırf kendi yararlarına kullanmak üzere bazı vaadlerde taa Trabzon'dan İstanbul'a getirecek kadar hırsa kapılmış 2 insanın komplosu vardı. Demek ki artık ortada kendi az sayıda okuru olan sitelerinde bir çok kişiyle birlikte benim adımı da anarak yaptıkları türlü türlü hakaretten de öte komploya varmıştı olayların boyutu ama benim haberim yoktu.Arkamda bana kurulmaya çalışılmış komplo girişiminden ancak 30 Aralık 2007 tarihinde sevgili Levent Çağlayan'ın aşağıdaki emaili ile haberdar olacaktım. Belki de bir başkasının küplere binip üstüne gideceği bu durumu öğrenmeme karşın konuyu hiç bir yerde açıklamayıp, Levent'e de boşver kardeşim onlar ne yapar yapsın biz işimize bakalım diyecek kadar sabırla davrandım. Onların komploya karıştırmak için taa Trabzon'dan vaadlerle getirtebildiği bu genç insanların daha fazla bu kirli tartışmaya bulaşmaması uğruna yuttum bu durumu ve sineye çektim.Şimdi bu 30 Aralık tarihli emailleri okuyalım (Orjinali postakutumda durmaktadır, sanıyorum Levent Çağlayan'da da saklıdır)
kimden levent çağlayan
<mailto:levent.caglayan@hotmail.com>
kime aetimur@gmail.com tarih 30.Ara.2007 02:39
Sevgili Ertuğrul Abi, Sizi bu saatte rahatsız ediyorum öncelikle çok özür dilerim.Size aylar önce göndermiş olduğum bir yazı vardı belkiunutmuşsunuzdur. Yetenek sınavlarıyla ilgili,O yazıya binaen başkaları tarafından size karşı kışkırtılmış hatta İstanbul a bile davet edilmiştim.Bunu ilerleyen zamanlarda sizinle paylaşmak isterim. Bana gösterdiğiniz ilgi beni gerçekten çok duygulandırdı. Şimdi bir takım insanların sizinle neden uğraştıklarını gayet iyi anlıyabiliyorum. En iyisini siz yapıyorsunuz ya dikkate almıyorsunuz yada kesin ve oldukça haklı açıklamalar yapıyorsunuz.Ben bir genç olarak sizinle onur duyuyorum.Tekrar başarılar dilerim...Gecenin geç saati gelen bu emaili okur okumaz Levent'e yazdığım yanıtkimden
Ertuğrul Timur

kime levent çağlayan levent.caglayan@hotmail.com
tarih 30.Ara.2007 02:58
Sevgili kardeşimbeni rahatsız etmiyorsun istediğin zaman yazabilirsin bende vakit bulabildiğim ölçüde cevaplamaya çalışırım. Eskiden daha uzun yazabiliyordum ama okur sayısı o kadar arttı ki zaman bulmakta sıkıntı çekiyorum.Bende daha 8-9 yaşlarında yazmaya başlamış yayınlansın diye dergilere yollamış biri olarak bir gencin yazı yollayıp umutla yayınlanacak diye beklemesini iyi bilirim bu nedenle de mümkün olduğunca gençlere fırsat verme çabasındayım. Ama fırsat verirken de onlar için yararlı olmalı yoksa sırf yayınladım diye olumsuz şeylere de yer verirsem ne olur? Ha demek ki çok özenmesem de çok kafa yormasam da burada çıkıyor diye ya buraya olan güven azalır verilen değer azalır, yada bu yazan gençler daha iyi olmaya çabalamak yerine o yanlışlarını sürdürür durur. Bana karşı seni kışkırtmaları elbette iğrenç bir durum. Ama kim olduğunu tahmin etmek de zor değil. Zira 17 gün sonra 45 yılı geride bırakacağım yaşamımda bir tek insanla küsmedim, bir tek insanla kırgın bir ilişkim olmadı. Arada olduysa da mutlaka düzeldi. Ancak bir süredir birisi ve benzer özelliklerde birde yandaşı diline doladı uğraşıyor. Sabırla bir şeyleri onlara da anlatmaya çalıştım nafile. Artık umursamamayı tercih ediyorum, okumuyorum. Peki neden seni yanına çekmek istedi dersin? Çünkü o kişinin köşe yazısı diye yolladığı küfürlerle sövgülerle dolu abuk sabuk yazısını yayınlamadım diye beni sansürcü ilan etti. Tabi sadece kendilerinin bu küfür dolu mailden dolayı sansürlenmesi beni sansürcü ilan etmesine yetmediği için başkalarını da sansürlüyor gibi bir kanıt arama derdine düştüler anlamsızca. İşte seni de bu amaçla kullanmak istemiş olabilir. Seni de sansürlediğim gibi bir hava yaratmak için olabilir. Boşverelim hiç değmez. Onlar zaten kendi çamuru içinde boğuluyor, biz işimize bakalım, okurlarımıza bakalım yazılarımıza bakalım sevgili Levent.Bak gecenin bu saatinde hala bir şeyler yapma yarınki siteyi hazırlama telaşındayım ve ne için? Bir menfaatim mi var? Yok. Bir kuruş gelir mi var? yok. Sadece olumlu bir çabanın içinde olmak ve daha iyi bir Türkiye ve daha kültür sanatla donanımlı bir halkımız olması için küçük bir katkıda ben yapayım diye İyi geceler
Levent'le bu yazışmadan sonra hatırladığım kadar bir daha onlarla ilgili (Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel) konuşmadık, isimlerini anmadık, ben üstüne de gitmedim. Levent bu konuyu anlatmaya hazır olduğunu belli ettiği halde anlattırmadım. Meraktan dahi nasıl oldu diye sormadım. Yok saydım.Bu iki kişi ise (Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel) yine bir çok kişinin yanısıra hakkımda Abdulhamit gibi ifadelerle, alaycı üsluplarla, çok ağır hakaretlerle ve nihayetinde küfürlerle adımı sitelerinden doldurdukları videolardan anmayı sürdürdüler. Doz giderek artı. Uzunca bir süre tiyatrom altında yer alan 0,5cmX1 cm ebatındaki webservis.gen.tr bannerindan dolayı porno ürün pazarlamacısı ilan ettiler. Bu binlerce sitenin üye olduğu bir toplist bannerıdır ve bu bannera tıklanınca binlerce sitenin listelendiği topliste ulaşılmaktadır. orada onların aldığı paralı reklamlar da vardır. Benden tıklanıp oraya, oradan tıklanıp bir cinsel ürün mağazası sitesine geçiliyormuş diye erotik ürün satıcısı ilan ettiler. Oysa oradaki onlarca reklamın sorumluluğu tabi ki bana ait değildi bir sonraki hafta belki bir cinsel ürün reklamı değil bir dini kitap reklamı da alabilirlerdi orada bir çok reklam vardı. Ama bunu onlar da gayet iyi bildiği halde sözde dürüst adam Coşkun Büktel'in buluşu olarak günlerce yaptıkları yayınla İsmim google da artık böyle de (erotik ürünle de) bulunmaya başlamasına karşın bunu da sineye çektim. ne bir açıklama girdim ne de savunma gereği duydum.Bu arada ezeli düşmana dönüştükleri Burak Caney adlı kişi bunlara karşı 25 e varan çeşitli iddialarda bulunurken bu iddialarından birisi de bana yönelttikleri bu dolaylı cinsel ürün reklamlarının hatta yasal cinsel ürünlerle de sınırlı kalmayan düpedüz porno yayınların aynen onların kendi sitelerinde yer aldığını hatta daha fazla şekillerden bu geçişlerin barındığını keşfetti ve bunu da onlara karşı kullandı. Bizim sessiz kaldığımız yerde bize yönelik suçlamaları da Burak Caney adlı kişi kullandıkça bu kez benim inatla vermediğim yanıtlar, görmezden gelmelerime karşı Burak Caney isimli kişi benimle, Tiyatro Dergisi editörü Mustafa Demirkanlı ile zaman zaman Tiyatronline editörü Yaşam Kaya ve Gölge Tiyatro editörü Yaşam Kaya ile özdeşleştirildi. Bizim vermediğimiz yanıtları, muhatap almadığımız bu iki kişi Burak Caney adlı hayali kişi üzerinden bize saldırmaya vesile yaptı. Burak Caney Ertuğrul Timur'dur, Burak Caney Mustafa Demirkanlı'dır, Burak Caney Yaşam Kaya'dır ve Burak Caney O.... Ç... dur denecek kadar ileri gidildi.Burak Caney kimdir bu benim sorunum değil. Üzerinde çok spekülasyon yapıldı hatta artık bilenler arasında sen misin gibi şaka unsuru oldu. Bir ara Tiyatronline editörü Yaşam Kaya Burak Caney'in de aslında bize saldırmak ve polemik oluşturabilmek için bu iki kişi yani Hilmi Bulunmaz-Coşkun Büktel'in ta kendileri olduklarını iddia edip kanıtlayacağını söylese de sanırım zamanla bu kuşkusundan vazgeçti bilinmez olarak kaldı. Fakat ilk ortaya çıkışı yaptığım taramalara göre şubat 2007 de mail grup sayfalarında başlamış. Oysa Hilmi Bulunmaz'ın biz tiyatro yayıncılarına ve tiyatro dünyasına karşı öfke ve hakaret dolu satırları, tiyatro dünyasından değerli insanlara karşı hakaretlere varan yazıları çok daha önce başlamış. Yani Burak Caney diye birisi olduğu için değil kendi ahlak yapısından gelen bir sorun olduğu ortada. Burak Caney önce kendini Hilmi Bulunmaz'ın geçmişten ona öfke duyan bir eski arkadaşı gibi ortaya çıktı. Şimdilerde ise onun devamında bu ikilinin tiyatroya zarar verdiğini ve onlara ancak onların dilinden cevap verilebileceğini iddia eden bir grup olduğu iddia edilmekte. Fakat Burak Caney'le biz tiyatro yayıncılarının özdeşleştirilmesi de tesadüf değildir. Burak Caney adına yapılan yayınlarda bu özellikle yaratılmaya çalışılmıştır. Bizimle zaten kozunu paylaşmaya can atan Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel ise bu özdeşletirme çabasına fazla kafa yormadan böyle olduğu fikrini kabul etmiştir. Burak Caney zaman zaman bizden destek istemiş çok okunan sitelerden de bu kavgasını duyurabilmenin yolunu aramış ama her defasında reddedilmiştir. Ancak Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel tarafından webservis bannerından dolayı erotik ürün satışı ile suçlandığımdan kısa bir süre sonra sanat sitelerinden erotik ve porno sitelere geçiş olmasın yönünde bir kampanyasına destek olunmuştur. Zira az da okunsa Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'in sitesinden böyle bir suçlamayla karşılaşmıştım bu kampanyaya destek vererek buna (erotik ürün bulunan sitelere istemeden de olsa link verilmesine) taraf olmadığımı da gösterebilirdim. Daha sonra ise aynı kişi yada kişiler tarafından yakın bir zamanda artık açık açık video kayıtlarla küfür edip bu video kayıtları internette yayınlayan, yazıyla da sitelerinde küfür eden Hilmi Bulunmaz'ı ve Coşkun Büktel'i kınayan bir facebook grubu açıldı ve bende destekledim, desteklemek üzere sitemde yer verdim arkadaş listeme de yolladım. Ne yani iki kişi aylarca bana iftira edecek, hakaret edecek, en sonunda da küfür edecek ve buna karşı açılmış kınama girişimine ben destek olmayacağım bu mantıklı mı? Özdemir Nutku'dan Tuncer Cücenoğlu'na tiyatroda önemli isimlerin yanı sıra çok sayıda bildiğim tanıdığım dostumun üye olduğu ve artık tiyatrooyundan çıkıp kitleselleşmiş bu protestoya en çok hakaret ve küfür yemişlerden biri olarak elbette destek oldum! Artık bıçağın kemiğe dayandığı bu noktada açık olarak bu protesto grubuna destek oldum, arkadaş listeme de katılmaları için yolladım.Bu arada aynı kişi yada kişilerin açtığı iddialı bir tiyatro portalı olarak yayına geçen tiyatrooyun.org'a da seviyeli bir yayıncılık yapmaları sözü verdikleri müddetçe sitelerine link verebileceğimi belirttim.Nihayetinde benim aylarca bana iftirayla, erotik ürün satıcılığıyla, sansürcülükle adımı özdeşleştirmek için özel çaba harcamış, en sonunda açık açık sövgüye başlamış kişilere karşı artık açık karşı duruşum öfkelerini iyiden iyiye artırdı ve daha da saldırılardan nasibimi almaya başladım.
Yukarıda yazısını ve bana Aralık ayında (2007)yazdığı emailini okuduğunuz sevgili Levent Çağlayan ben sizi kullanarak bize karşı ne komplo yaptılar diye sormadığım , boşverelim işimize bakalım dediğim halde yaklaşık 3 ay sonra bu kez emaille değil facebook üzerinden yaptığımız mesajlaşmada bu yaşananları anlattı. Çünkü olan bitenin yakından tanığıydı ve artık varılan noktaya dayanamamıştı. Üstelik de kendisini dahi onların kendilerinden yanaymış gibi malzeme yaptığını görüyor çileden çıkıyordu.
Şimdi de sevgili Levent'le yaptığımız facebook konuşmalarını buraya aktarıyorum.Bütün dostlarımın Boşverelim aldırmayalım, şu kişilere uymayalım diye bana telkin ettikleri kişilerin sadece küfürden ibaret olmayan artık bu işi nerelere vardırdıklarını görelim
Levent çağlayan11:00am Mar 1stCanım Ertuğrul abicim,Benimle bu samimi duygularını paylaştığın için ne denli onur duyduğumu anlatamam.Evet seninle ilk tanışmamız öyle olmuştu.Yani sen isimleri kaldırmasaydın dava edilecektim.Başım derde girecekti.Ama ben yine de göze almıştım her şeyi,bunlara rağmen senin beni hiç tanımıyor olmana rağmen yinede beni korudun.Bunu kolay kolay kimse yapmaz.Bense aptal bir şekilde yazının sonunda yaptığın eleştirilere kızdım.Ben o an anlamışım ki gerçekten acemiymişim.Sonra anladım ki gerçekten o eleştirileri hakketmişim .Bu seninle ilk zaman muhabbetlerinde senin en ufak yanlışını kollayan zatı muhteremler hemen bana ulaşıp bu konuyu masaya yatırmak istediler. Yok o sana nasıl böyle yaparda böyle nasıl yapar.Biz sana yardım edeceğiz diye beni ve arkadaşım Hakan urcuyu İstanbul'a çağırdılar.Gittik,bizi Hilmi Bulunmaz karşıladı.Kıç kadar yeri olan çalışma sahnesinde koyu bir sohbet başladı.Ama ben pek fazla konuşmak istemiyorum sadece gözlemliyorum.Hilmi bulunmaz ilk olarak Mustafa Demirkanlı'ya yükleniyor.O zamanlar da bu Burak Caney yeni yeni hortluyor. Aslında biz İstanbul a coşkun büktel ile görüşmeye çağrıldık.Ama her ne olduysa bir bahaneyle coşkunun ayağı sakat diye görüştürülmedik. Ama biz bunu anlamayacak kadar salak değildik. O sıralar,yani senin hilmi bulunmaz ın telefonlarına artık cevap vermediğin günler. bu benim yazım için oldukça düşünüldü fotolar çekilmek istendi filan.Hakanda durumun çirkeflğini kavrayınca Hilmi bulunmazdan ayrıldık.Ve o an hakan la biz anlamıştık ki aslında durum ne sosyalistlikmiş ne demokratikleşme çerçevesiymiş nede gerçekten yardım severlikmiş.Olay tamamen coşkunun Hilmiye yem attığı hilminin de yediği daha sonra ben ismleri vermek istemeyince coskun'un vazgeçtiği bir kumpasmış.Yani biz ise oraya çağırılan bir maşaymışız.Bu protestoya destek vermeye gelince,abi bende daha iki gün öncesine kadar üye olduğumu bilmiyordum.Yani gelen davete hayır diyeceğime evet demişim.Bundan iki gün önce ben rizedeydim.Hilmi bulunmaz benş aradı Hakanı sordu aslında bu sadece bir bahaneydi benmle konuşmak için konuyu bu destek verme olayına getrdi bende bundan haberim yok dedim.O da ben çok yanlış düşünmüşüm leventcim senden çok özürlierim dedi.Bende durumun vahametini anlatan bir yazı gönderdim hilmi bulunmaz ile tiyatrooyun.org sitesine yani olay öyle bir şekil almaya başladıki Ertuğrul abi bu protestoyla kınamakla bile olmaktan çıktı ne yazıkki.Bende bu tartışma ortamında bunun sadece burak caney ve hilmi coskunun sorunu olduğunu düşündüğüm için bulaşmak istemedim açıkcası evet birilerine küfrediyorlar.Yaptıları çok ahlaksızca ama durumun vahameti çok ciddi yerlerde geziniyor.Mesela özdemir nutku Coskun buktel tartışması adam özdemir nutkuya atıp tutuyor.Gerçi özdemir nutkuda tiyatro dergisinde bunlara bir nebzede olsa cevap verdi ama ben bu davetlerle protesto işine karşıyım abicim yani bu olayı protesto etmek için yazı yazabilirz sitelerde ama facebookta davetlerle birilerini davet etmek pek etik gelmedi bana.Ertuğrul abicim seni ne kadar çok sevdiğimi bilirsin seni senin karşı olduğun her şeyin karşısındayım.Ama ben tavrımı üye olarak değil çok başka türlü göstermek istiyorum. Bunu sende ilerleyen zamanlar anlıyacaksın.Belki de bu yılın bombası olacak...Görüşmek üzere abicim..Ertuğrul Timur12:03am Mar 9th
Levent bu arada artık bu mikrop ikili iyice tepemi attırmaya başladıBiliyorsun onları görmezden gelmeyi denedim hatta sen ilk olarak bana bir şeyler anlatmaya niyetlendiğinde kim olduklarını tahmin ediyorum ama boş ver hiç onlara aldırmayalım diyordum. Ama artık iyice iftiralar kara çalmalar arttı Artık bunlara bir cevap yazmadan yapamayacağım. Bize karşı size yaptıkları dalavereden de istemezsen isminizi kullanmadan kısaca bahsetmek istiyorum sakıncası yoksa.. Çünkü artık dur demek gerekiyor yoksa yarın size kadar uzanır bu iftiralar. O iftira atmadan biz açıklarsak kamuoyu olayı anlar ve iftira atsa bile nedenini bilir inanmazcevabını bekliyorum selamlar..Levent çağlayan8:41pm Mar 9thErtuğrul abi Dediğim gibi ben senin her konuda yanındayım her konuda ismimi kullanabilirisn.Zamanı gelince bende söylemem gerekenleri söyliyeceğim selamlar
ve bugünLevent çağlayan10:58pm Mar 16th
Ertuğrul abi Merhaba uzun zamandır görüşemedik umarım iyisindir.Bu son yapılan saçmalık benm çok canımı sıktı nasıl bir terbiyesizliktir bu?Ama az kaldı yakında silinecekler buna eminim tutrmuşlar bir sürü saçmalık gidiolar yazık vallahi yazık yaaaa
Nihayet Levent Çağlayan bu hafta köşe yazısında tamamen kendi isteğiyle bu konuyu yazınca bende bu olan biteni aktarmayı uygun buldum. Üstelik tiyatro dünyasından tamamen (sadece tiyatromu kapatmak değil tiyatrodan tamamen) kopmadan önce bunları artık açıklamak da gerekiyordu.
Bu ikilinin (Hilmi Bulunmaz , Coşkun Büktel) iftira, karalama, hakaret yada küfürlerine aldırmazdım yine de. İsterse videoyu açsın ve günlerce küfür edip yayınlasınlar. İsterse her ikisi de devasa boyutlarda küfürle manşet atsınlar sitelerinden. Onların yapacağı hiç bir şey bana koymadı. O küfürler benim ne olduğumu değil, onların ne olduğunu sergilemekteydi kuşkusuz.Ben kendim cevap vermediğim bulaşmadığım gibi bir çok kişiye aman sakın karşılık verme, aman sakın bulaşma, aman bize bulaştılar sana bulaşmasınlar diye telkinde bulunduğumun da şahitleri belki bir ara çıkar söyler benim bunlardan ne denli uzak durmayı telkin ettiğimi.O nedenle bunların yapabileceği hiç bir şey, söyleyebilecekleri hiç bir söz beni etkilemedi, bana koymaz. Ama artık iftira, kara çalma, internet sayfalarından küfür değil iş bu boyutlara dek ulaşmış ise tiyatro dünyası artık aman görmezden gelelim deme lüksüne sahip değildir bu konuda kafa yormalıdır diye düşünüyorum. Üstelik bu iki kişi en son aşamada artık sadece bizleri değil tiyatrom'da yazan herkesi onursuz, şerefsiz saymıştır.TODER (Tiyatro Oyuncuları Derneği) ONUR ÜYELİĞİNİ İADE EDİYORUMOnlarca tiyatrocuyu temsil eden TODER'in yeni başkanı, bir önceki genel sekreteri Ulvi Alacakaptan'ın da tiyatroda yaşanan bunca önemli sorun karşısında herhangi bir yere tek satır kınama yazısı yazmazken , kapanan tiyatrolar, yıkılan salonlar, ihaleyle sanatçı alımları, vasıfsız işçi yapılan sanatçılar, ve daha tiyatro için pek çok can alıcı konuda bir yerde bir satır görüş bildirmezken (Kendi adına ne düşünürse düşünsün, isterse İBŞT yada Devlet Tiyatrosu kapansın görüşünde de olabilir kişisel anlamda. Ama o TODER başkanıdır ve şehir tiyatrosu sanatçı üyeleri adına da tavır göstermek zorundadır) Bütün bu konularda son bir yılda hiç bir yere hiç bir tepki yazısı eklemeyen yada bizim görmediğimiz Ulvi Alacakaptan maalesef Tiyatro dünyasından ölmüş yada yaşayan pek çok değerli insana dil uzatan, biz tiyatro yayıncılarına iftira, kara çalma, hakaret ve sövgülerle kendilerine yer edinmeye çalışan bu ikiliye destek mahiyetinde cümleler sarf etmiş olmasını ise asla hazmedemiyorum. Korumacılığını onları meslekten ilan etmeye dayandırsa da birisi geçimini kuyumculukla sağlayıp tiyatrodan gelir elde etmediğini kendisi beyan etmektedir, diğeri yıllardır profesyonel bir tiyatroya oyun yazmamış kendi beyanıyla TV'ye yazmaktadır. Kaldı ki meslekten de olsalar Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel TODER üyeleri midir bunu da bilmiyorum. Yine kaldı ki TODER üyesi de olsalar diğer onlarca şehir tiyatrolu, devlet tiyatrolu, özel tiyatrolu, tiyatro hocası pek çok insan da meslektendir, TODER'lidir neden bir tek kere onları savunmamıştır? Tek becerileri oyunculuk olan insanların dizilerde oynayışını hakaret konusu yapan bu ikilinin aslında dolaylı da olsa Gülben Ergen'in dadısında, Hayat Bilgisinde ve başka dizilerde oynamış kendisine de hakaret ettiğini düşünememekte midir? Ancak çok üzerine gidilince ben küfür eden herkesi kınıyorum diyen Ulvi Alacakaptan 2 yılı aşkın süredir meslekten tiyatroculara küfürler edilirken neden sesini çıkarmamıştır da bu ikili protesto edilirken protestoyu başlatan kişinin adını açıklamaması mazeretine dayanıp Hilmi Bulunmaz Coşkun Büktel ikilisine arka çıkmıştır? Protestoyu başlatan kişi bilinmese de protestonun altına imza koymuş kendisinin de gayet iyi bildiği bilinen kişiler de mi bu küfürbazları korumasının önüne geçememiştir? Hiç kimseyi dikkate almıyorsa dahi bu kınamanın altında imzası olan TODER yönetim kurulu üyesi arkadaşı Tuncay Özinel'i de mi görmezden geliyor?Son genel kurulda bana TODER (Tiyatro Oyuncuları Derneği) ONUR ÜYELİĞİ payesi verilmişti. Bana ve çok sayıda tiyatrocuya küfürlere dek varan hakaretler edilirken suskun kalıp görüş bildirmeyen bir başkanın, altına TODER başkanı sıfatını da ekleyerek bu küfürleri aleni bir şekilde eden 2 kişiyi koruyucu tarzda sözlerle açıklama yapabilmesini kabul edemiyorum. isminin altına TODER Başkanı sıfatını da ekleyerek yaptığı bu açıklamaya maalesef ne bir başka TODER yönetim kurulu üyesinden ne de bir tek TODER üyesinden karşı çıkış da gelmemiştir. Toder Başkanı sıfatı ile yapılan bu kişilerin kamuoyu önünde savunusunu TODER adına bir onursuz durum sayıyor ve bu onursuzluk içerisinde gördüğüm TODER'in bana verdiği Onur üyeliğini iade ediyorum..
Gönderen Özgür Sanat zaman: 12:32 0 yorum
Etiketler: ,

BAŞINDA HİÇ BİR EK-EKLENTİ-YAMA VE DÖNEK OLMAYAN "OYUN" DAHA GÜÇLENMİŞ BİR KADRO VE DAHA PROFESYONEL BİR YAYINEVİNDEN ÇOK YAKINDA YAYINDA
HABERİ SİZE İLK BİZ VERMİŞTİK : MÜJDE! TÜRK TİYATROSUNUN HAK ETTİĞİ "OYUN" ÇOK YAKINDA BAYİLERDE !...
BUGÜN DE TİYATRO DERGİSİ HABERİ OKURLARINA ULAŞTIRDI : Oyun Dergisi Tekrar Yayına Başlıyor
Amatör ve başında sonunda eklentili yani sahte Oyun ile karıştırmayınız...
Gönderen Özgür Sanat zaman: 10:11 0 yorum
Etiketler: ,

DÖNEKLERİ, HAİNLERİ TESPİT EDEN BİR BİZ DEĞİLDİK!

Kardeşler,
Kirlilik diz boyuna varınca...arşivimi taradım.
Geçen yıl bu vakitler siz değerli dostlarımla
birlikte bizler, Muhsin Ertuğrul önünde iken
birileri İstiklal deAKP ile kol kola idiler..zaman çabuk geçti.
Adamın biri meğer 'katil övücü' imiş.
Ve ne yazık ki, TO-DER başkanlığı yapıyor...
bu ayıp bize yeter!
Ertuğrul Timur kardeşim haklısın evet..arınmanın yolu el yıkayarak olmuyor.Hepinize dostça sevgiler..
ORHAN AYDIN BUGÜN İTİBARIYLA HAFIZALARIMIZI TAZELEDİ! HALA GERÇEKLERİ GÖRMEYİP SÖZLERE ALDANANLARIN DİKKATLERİNE SUNULUR!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 10:09 0 yorum
Etiketler: ,

SOSYALİZMİ AĞZINDAN DÜŞÜRMEYEN H.HİLMİ BULUNMAZ'IN GERİCİLERLE VE FAŞİSTLERLE MÜNASEBETLERİ VE BULUNMAZ'I ONLARIN KARŞISINDA SESSİZ BIRAKAN NEDENLER..

SÖYLEMDE SOSYALİST HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN GERİCİ VE FAŞİST GÖRÜŞLERLE YANYANALIKLARINA DAİR BELGELERLE...... İFTİRALARLA YILDIRAMAZLAR.. SÖZ VERDİK YAYINLIYACAĞIZ... SÖZDE SOSYALİST HİLMİ BULUNMAZ'IN ÖZELEŞTİRİ İLE KENDİ AÇIKLAMASINI BEKLEDİK AMA O ÖZELEŞTİRİ YERİNE İFTİRAYLA ÜSTE ÇIKMAYA ÇALIŞTI... YAKINDA
Gönderen Özgür Sanat zaman: 10:07 0 yorum
Etiketler: ,

BİR SAĞA BİR SOLA
Tam otomatik çamaşır makinaları çıkmadan önce merdaneli makinaların reklamlarını hatırlayacaksınız. "Bir sağa, bir sola.., bir sağa, bir sola... şanzımanlı arçelik.." Bir sağa bir sola devri çamaşır makinalarında bile bitti ama insanların hala bu reklamdaki gibi dönekliklerine ve çift taraflı işlemelerine tanık oluyoruz. Her gönle göre şerbet vermeyi becerebilenlerden Ertuğrul Günay Ocak ayında Ramazan'da okulların tatil olabileceğini müjdeleyerek Yeni şafak kitlesinin gönlünü okşamış...AKP'de yıldızı çabuk sönen ve ilk kabine değişikliğinde bakanlık koltuğunun gideceğini anlayan Günay AKP'de sıradan milletvekili olmaktansa yeniden sosyal demokratlarda vitrine oynamaya niyetlendi ve Ergenekon davasında AKP'lileri kızdıran CHP'lileri mutlu eden mesajlara başladı.Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın bir salon uğruna fetullahçılarla yanyana durması, Sadece Muammer Karaca sahnesinde bir kaç oyun sahnelenmesine izin verildiği için REFAH PARTİSİNE övgü dizmesi, geçmişteki minnet borçlarından olsa gerek Ulvi Alacakaptan'ın faşizme güzellemesine sessiz kalması gibi. Menfaat! sadece menfaat uğruna... Bir sağa bir sola... Tıpkı demode makinalar gibi.....
Gönderen Özgür Sanat zaman: 09:23 0 yorum
Etiketler: ,

GERÇEKLER ÇILDIRTIYOR...
SANSÜRCÜLÜKLERİNİ, DESPOTLUKLARINI, FAŞİZAN YÖNTEMLERİNİ, DEZENFORMASYONLARINI, GERİCİ-FETULLAHÇI İLİŞKİLERİNİ, FAŞİZME TAZİYEYE SESSİZ ONAYLARINI İSPATLADIK YÜZLERİNE VURDUK.
SOL SÖYLEMLERLE KİMSENİN KANMAYACAĞINI VE GERİ PLANLARDAKİ KİRLİLİKLERİNİ DİLE GETİRDİK.
CEVAPLARI BİR KEZ DAHA İFTİRA ATMAK OLDU
YILMADIK YILACAK DA DEĞİLİZ
"ASLINDA NE OLDUKLARINI" SERGİLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!...
Gönderen Özgür Sanat zaman: 07:01 0 yorum
Etiketler: ,
19 Nisan 2009 Pazar

SIRF TİYATROM.COM'U SUÇLAYABİLMEK İÇİN COŞKUN BÜKTEL VE ONUN ÇEŞNİCİBAŞISI HİLMİ BULUNMAZ YALAN SÖYLÜYOR VE YALAN SÖYLERKEN DE SAÇMALIYOR
Düzeltme /Ekleme : 13.21Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz şahsımı ve tiyatrom.com u suçlayabilmek adına ilk defa yalan söylemiyor. Tiyatrom'un webservis bannerindan dolayı erotik ürün satışına aracılık ettiğimi söylerken de Coşkun Büktel'in savunmasını yayınlamadığımı söylerken de ve daha onlarca defa da yalan söylediklerini defalarca kanıtladık.Coşkun Büktel somut gerçekler arasında sıkışınca yine karalama , iftira ve yalana başvurdu ve tiyatrom'u pornoya destekle suçladı. Bunu daha önce webservis üyeliğini bahane gösterip yapmışlardı. Buradan sonuç alamayacaklarını çabuk hissetmiş olacaklar ki bu defa da değiştirip burak Caney'e ait olan tiyatrooyun.blogspot.com ve tiyatroyun.org sitelerinde yer almış bir fotomontajı bahane göstermeyi deniyorlar ama yine yalan söylüyorlar.ŞÖYLE Kİ1-Burak Caney adlı kişi yada kişiler Hilmi Bulunmaz'ın sitesinde sürekli olarak yer alan bir linkin değişik sitelere link verdiğini bunun bazılarının da porno siteler olduğunu yayınladılar. Haklılık payları vardı zira o dönem daha kontrolsüz olan üzretsiz bloglar porno dahil bölücü hatta uyuşturucu teşvikçisi bloglara dahi açılabiliyordu.2- Burak Caney adlı kişi yada kişiler Hilmi Bulunmaz'ın sitesinden dolaylı da değil direkt olarak bu sitelere geçilebildiğini gösterirken bunların nasıl ne türde yayınlar olduğundan da örnekler verdiler ki bunlardan biri yada birkaçı da (hatırlamıyorum) erotik veya porno site örnekleriydi. Hatta bu tıklama ve o sitelere gidişi filme kaydederek dahi ispatladıklarını hatırlıyorum.Yani tarafsız ve gerçekçi olmak gerekirse Burak Caney'in sitesi pornoya yer vermedi, Hilmi Bulunmaz'ın sitesinden porno sitelere gidildiği haberine yer verdi ve bunu da sansürleyerek bir kaç örnek resimlerle gösterdi. Bu verilen porno resim örneklerinden birisini de Coşkun Büktel görüntüsü ile sansürleyerek verdiler.Elbette ki bu porno resmin sansürünün Coşkun Büktel'in vesikalık resmi ile yapması hoş bir durum değildir ama bu da bizim sorunumuz değil, Coşkun Büktel'in ve Burak caney'in sorunudur. Hoşnutsuz kaldıysa bu konuda suç duyurusunda bulunmalıydı bana yapılsa, şahsen hiç tereddüt etmeden bunu yapardım.ŞİMDİ BU BİLGİLER IŞIĞINDA
A) Tiyatrom.com iki defa Tiyatrooyun blog yada resmi sitesine destek vermiştir. Birincisi "küfürbazlara hayır" kampanyası nedeniyledir ki bu kampanya 1000 e yakın katılan insan sayısı ile Burak Caney'i aşıp tiyatro kamuoyuna malolan bir kampanya idi ve çokça da saygın tiyatro insanı da desteklemişti. Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'in küfürlerinden mağdur olan kişilerin başında geldiğimiz için de biz de bu "KÜFÜRBAZLARA HAYIR" kampanyasına destek verdik. Bu desteği verdiğimizde henüz söz konusu olan resim bu blogda yayınlanmadığı gibi biz daha çok facebook grupta açılan ve bin civarında kişinin üye olduğu grup linkine link verdik.B) Tiyatrom.com Tiyatrooyun.org resmi sitesi açıldığında da bu siteden verilen bazı sözlere güvenerek daha önce nasıl tiyatrokeyfi, tiyatrodunyasi ve bizden sonra açılan tüm siteleri tanıtmış isek aynen bu yeni açılan ve parasız blog değil resmi bir site olan sitenin tanıtımını yaptık ki bu şartlı desteğimiz düzgün bir yayın şartıylaydı, bunu göremediğimizde de desteğimizi çektiğimiz gibi özeleştirimizi de verdik.C) Biz kimsenin biz destek verdikten sonra ileride ne yapacağını bilemeyiz. Nasıl ki bir gün Hilmi Bulunmaz adlı birinin sitesine "orospu çocuğu" deyip durduğu videolar yükleyeceğini bilemezsek, (kime ve sen sebeple söylenmiş olur olsun küfür küfürdür) Coşkun Büktel adlı birinin sitesinde "orospu çocuğu" diye küfürler yazacağını bilemezsek (kime ve ne sebeple yazmış olursa olsun küfür küfürdür) diğerlerinin de ne zaman ne yayınlayacağını küfürmü edeceğini, erotik resimler mi koyacağını bilemeyiz.Bizim küfürbazlar protesto grubundan dolayı yada yeni açıldığı için tanıtım desteği verdiğimiz günlerde bu söz konusu resimler yoktur. Coşkun Büktel sanki direk bilerek isteyerek bu fotoğrafa yada fotoğrafların yer aldığı dönemde bu sayfalara yer vermişiz gibi bir hava yaratmayı işine geldiği için kullanmaktadır.D) Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ın iddiası şu anlamda da komiktir: Bu kişiler Burak Caney'in bir oral seks resminin (sansürlenerek) yayınlamasını sebep göstererek bizim de bir dönem bu siteye destek verdiğimizi neden göstererek bize pornoya destek vermekle suçlamaktadır. O resim söz konusu sitede yayınlandığında herhangi bir link içermiyor herhangi bir oral seks sitesine açılmıyordu. Sadece Hilmi Bulunmaz'ın sitesinden bu tür sitelere gidildiğinin belgesi olarak sansürlenerek sunulmuştu.Eğer ki bu resmi veren tiyatrooyun.org sitesi porno yayın yapmışsa bu resmi tıpatıp aynen birebir alıp kendi sitesine de koyan Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'da aynı oranda porno yayını yapmıştır!Evet Tiyatrooyun.org diyelim ki xxxx.com adlı bir porno siteden alıp bu resmi yayınladığı için okurlarının, insanların pornoyla karşı karşıya kalıvermesine neden olduO halde Hilmi Bulunmaz siteleri ve Coşkun Büktel siteleri de aynen ondan alıp yayınlayarak okurlarının insanların pornoyla karşı karşıya kalmasına neden oldu VE HALA DA OLUYORYani insanların bu resimle karşılaşması, bu resmin örnekleme amaçlı ve sansürlenmiş olarak da olsa alınıp yayınlanmış olması porno yayıncılığı ise ve Tiyatrooyun.org porno yayıncılığı yaptı deniliyorsaO halde bu resmi aynen alıp yer veren ve hala da vermeye devam eden Hilmi Bulunmaz'da Coşkun Büktel'de porno yayıncılığı yaptı ve yapmaya devam ediyor. ELBETTE Kİ HİLMİ BULUNMAZ VE COŞKUN BÜKTEL'in BURADAKİ AMACI NE KADAR AHLAKÇI OLDUKLARINI GÖSTERMEK FALAN DEĞİL, ÖYLE OLSAYDILAR KENDİLERİ DEFALARCA AYNI RESMİ YAYINLAMAZLARDI. BURAK CANEY BU PORNO DENİLEN RESME BİR DEFA YER VERİP İNSANLARIN BİR DEFA KARŞILAŞMASINA NEDEN OLMUŞSA BUNLAR BELKİ 50 DEFA BU RESMİ YAYINLAYARAK İNSANLARIN 50 DEFA BU RESİMLE KARŞILAŞMASINA NEDEN OLDU. BU ÖRESME YER VERMESİ BURAK TİYATROOYUN.ORG UN PORNO YAYINCILIĞIYSA AYNI RESME BENZER SEBEPLE YER VERMELERİ DE COŞKUN BÜKTEL VE HİLMİ BULUNMAZ'IN PORNO YAYINCILIĞIDIR!Yada tersten düşünürsek, Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel biz tiyatrooyun.org un nasıl bir resim yayınladığını göstermek için buna yer verdik, veriyoruz bu nedenle pornocu değiliz diyorsa,Aynı savunma o dönem tiyatrooyun.org tarafından da dile getirilip biz Hilmi Bulunmaz'ın sitesinden nasıl bir siteye geçildiğini örneklemek için bunu sansürleyip örnek verdik deniliyordu.Yani eğer ortada sansürlenmiş de olsa bir porno fotonun yayınlanmış olması sorunu var ise bunu yayınlayan tiyatrooyun.org, coskunbuktel.com ve Hilmi Bulunmaz'a ait tüm sitelerdir. Her üçünün de mazereti aynıdır, benzerdir.Bu resim tiyatrom.com da asla ve asla hiç bir zaman yayınlanmadı, yayınlanmazdı, örnek için de olsa asla giremezdi, girmedi, bunu da Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel dahil herkes biliyor. Tiyatrom.com un yaptığı sadece 2 defa ve yukarıda nedenleri açıklandığı sebeplerle tiyatrooyun.org sitesine sayfalarında yer vermiş olmasıdır ki o günlerde de bu söz konusu resim yayında yoktur.KALDI Kİ BU PORNO SİTESİ GİBİ SUNULAN TİYATROOYUN.ORG SİTESİ ELBETTE Kİ PORNO YAYINI YAPAN BİR SİTE DEĞİLDİR VE YUKARIDA DA ANLATTIĞIM GİBİ SADECE HİLMİ BULUNMAZ'IN NASIL SİTELERE LİNKE NEDEN OLDUĞUNU ÖRNEKLEME İÇİN BU SANSÜRLÜ PORNO ÖRNEKLERİNİ YAYINLAMIŞTIR. VE BU SÖZ KONUSU SİTE TÜRKİYE TİYATROLAR BİRLİĞİNDEN ÖDÜL ALMIŞTIR. TÜRKİYE TİYATROLAR BİRLİĞİ ELBETTE BİR PORNO SİTESİNE ÖDÜL VERMEYİ DÜŞÜNÜP VERMİŞ DEĞİLDİR. FAKAT,BU SÖZ KONUSU TİYATROOYUN.ORG SİTESİ SADECE BU PORNO ÖRNEĞİNDEN DOLAYI DEĞİL GEREK FOTOMONTAJLARI, GEREK DİLİ, GEREK DİĞER DÜZEYSİZLİKLERİ NEDENİYLE SONRADAN TARAFIMDAN DA MAHKUM EDİLMİŞ VE BİZZAT HİLMİ BULUNMAZ'IN SİTESİNDE YER ALAN YAZIMLA KINANARAK TARAFIMDAN GEÇMİŞTE SEBEPLİ VE KISMİ DE OLSA ÖZELEŞTİRİ VERİLMİŞTİR. BİR KONUDA ÖZELEŞTİRİ VERİLMİŞ İSE ZATEN BU KONUDA BİR YANLIŞIN VARLIĞI KABUL EDİLMİŞ DEMEKDİR. BUNU BİLDİKLERİ HALDE , ÖZELEŞTİRİ VERDİĞİMİ DE BİLDİKLERİ HALDE BU KONUYU ŞİMDİ YENİDEN GÜNDEME GETİRMELERİ ÇARESİZLİKLERİNİN VE KÖŞEYE SIKIŞMIŞLIKLARININ İŞARETİDİR!Elbette ki SS sıfır sansürcü Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz ahlakçı tavırlarından dolayı bizim dışımızda bir sitede, sansürlü olarak yayınlanmış bir oral seks resmi örneğine takmış, takılmış değiller. Bu resimlerin yer almadığı bir dönemde bu siteye link vermiş olmamıza dayandırdıkları bu iddialarındaki asıl amaçları, tek dertleri hiç bir suçlayacak neden bulamadıkları Ertuğrul Timur'u bu sebeple suçlayabilmektir!Bu kadar dolaylı bir nedenle bu kadar zorlama bir sebep gösterilerek Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'în beni ve tiyatrom'u pornoya destek veren kişi, yayın olarak tanıtması son derece ayıptır, düzeysizliktir, suçtur ve bu suçu ikinci kez işleyen Coşkun Büktel'in hem kamuoyu vicdanında hem de resmi anlamda bu iftirasından dolayı mahkum olması ve bu iftiracı sıfatının boynuna asılması benim boynumun borcu olmuştur!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 22:36 0 yorum
Etiketler: ,

SON KATILIM TARİHİ 30 NİSAN'A DEK UZATILDI İLGİ BÜYÜK
Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP) 23 Nisan 2009’da 3. doğum gününü hediye dağıtarak kutlamak istiyor.“Çizgi Roman En Keyifli Böyle Okunur” diyen çizgi roman okuru çizgi roman okurken çektirdiği fotoğrafı gönderiyor ve jürimizin seçtiği ilk üç AKAN AJANS - BERRAK HADIMLI (gönüllü) Sponsorluğunda Nikopol Üçlemesi, Asterix, Red Kit, Tenten çizgi romanlarından oluşan küçük bir paket kazanacak!Yarışmaya katılan tüm fotoğraflar ÇROPBlog naklen yayınlanacaktır!- Jüri -Firuz Kutal - Karikatürist, onlarca dergide çiziyor, Oslo'da yaşıyor, çizgi roman okuruErtuğrul Timur - Tiyatro-Mizah yazarı, efsanevi Tiyatrom.com'un ve Medyanoz.com'un yöneticisi, çizgi roman okuruCemal Arığ - Karikatürist, Karikatürcüler derneği üyesi, kitapları yayınlanmış, İstanbul'da yaşıyor, çizgi roman okuruAytül Akal - Çocuk-gençlik edebiyatı yazarı, ilk Mandrake, Kızılmaske çevirmeni, Uçanbalık Yayınları sahibi, çizgi roman okuruÖmer Bahadır - Kırtasiyeci olmanın avantajından olsa gerek binlerce yerli çizgi romanı toplamış olan koleksiyoncu, başarılı bir arşivci, çizgi roman okuruGürcan Gülseven - Sabiha Gökçen yer hostu, karikatürist bir asker babanın oğlu, fanatik çizgi roman okuruBanu Fırat - Halen Ankara'da TÜBİTAK'ta uzman olarak görev yapan bir Biyolog, doğa fotoğrafçısı ve Japon animasyon filmleri meraklısı, çizgi roman okuru- Kriterler -Jüri üyelerimiz tamamen eğlence temelli bir bakışla değerlendirecekelerdir. Fotoğraf sanatı veya farklı sanatların kriterleri yerine içtenlik, keyif ve çizgi roman okuma zevkinin yansıyışı göz önüne alınacaktır.- Koşullar –“Çizgi Roman Okuru” olmakFotoğrafta bizzat poz vermek veya çekmek Kurgu veya doğal poz verilebilir Fotoğrafta yer alan kişinin elinde “Çizgi Roman” görülmelidirMizah, comics, fumetti, manga, frankofon, çocuk dergisi, her tür çizgi roman kullanılabilirBilgisayar’la hazırlanan Photoshop kullanılan fotoğraf veya çalışmalar kabul edilmeyecektir- Başvuru –Fotoğraflar croplatform@gmail.com adresine gönderilecektirYarışmacı adını, soyadını açık bir şekilde yazacaktırYarışmacı dilerse “rumuzla” katılabilecektirKısa bir özgeçmiş eklenmesi şık olacaktır (İsim, yaş, meslek, yaşadığı şehir) - (Bu bilgiler bizde saklı kalacaktır)Fotoğraflarınızı "Ben Çizgi Roman Okuruyum" başlığıyla gönderin lütfen!Son katılma tarihi : 30 Nisan 2009Not : ÇROP ailesi olarak Akan Ajans Genel Müdürü Berrak Hadımlı'ya ve Jüri üyesi olma konusunda gönüllü olarak ortaya atılan değerli yazar, çizer ve okur arkadaşlarımıza (Firuz Kural, Aytül Akal, Cemal Arığ, Ertuğrul Timur, Banu Fırat, Ömer Bahadır, Gürcan Gülseven), afişimizi hazırlayan Rıdvan Şoray'a sonsuz teşekkürler ediyoruz.ÇROP'UN DOĞUM GÜNÜ 23 NİSAN, NEŞE DOLUYOR İNSAN!http://cizgiromanokurlariplatformu.blogspot.com/2009/04/crop-3-dogrum-gunu-kutlamas-yarsmas.htmlÇİZGİ ROMAN OKURLARI PLATFORMU (ÇROP)http://cizgiromanokurlariplatformu.blogspot.com/http://cizgiromanokurlari.deviantart.com/
Gönderen Özgür Sanat zaman: 17:54 0 yorum
Etiketler: ,

BEYKOZ'DA YAPTIRILAN ORKESTRA ÇUKURLU ŞAHANE "TİYATRO" SALONUNDA AKP SANAT ANLAYIŞINI SORGULUYORUZ 2
Muharrem Ergül...Şehir Tiyatrolarından AKP üyesi olarak Beykoz Belediye Başkanlığına sıçramıştı
Belediye Başkanı seçilince ilk işlerinden birisi orada bir tiyatro salonu inşasını başlatmak oldu
Bakın Kültür Merkezi değil "Tiyatro Salonu"
Bu Türkiye'de önemli bir farktır.
Biz her şeyin etinden sütünden yararlanmayı seven bir millet olduğumuz için sadece opera binası, sadece tiyatro salonu, sadece konferans salonu.....vb yapmak yerine hep ÇOK amaçlı salonlar yaparız. O nedenle "Tiyatro salonu" tanımlaması önemlidir.
Açılışta Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Lemi Bilgin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay içimizi umutla dolduran konuşmalar yaptılar; Beykoz’u Anadolu yakasının “kültür ve turizm ilçesi” yapmayı kafasına dolamış Muharrem Ergül’den hak ettiği övgülerle söz ettiler.
Üstün Akmen http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=560
İstanbul'a çokça salon kazandırmakla, dolaysıyla sanata verdikleri öneme vurgu yapan AKP iktidarı ve belediyeleri acaba gerçekten sanat için mi çırpınmakta incelemeye devam ediyoruz. Bu kez de bakalım "Tiyatro" salonu olmasının altı çizilen salon Devlet Tiyatrolarına şimdilik kiraya verilene dek yada AKM yeniden açıldıktan ve DT gittikten sonra ne için kullanılmış ve muhtemelen de kullanılacak bakalım.

Bu ülkenin delikanlıları... Bir süre önce ölen Muhsin Yazıcıoğlu'nun MHP'ye alternatif ülkü (Alperen) ocakları toplantılarını bu salonda yaparlarmış... Acaba nasıl bir "tiyatro" oyunu sergiliyorlardı? Orkestra çukurundan da yararlanıyorlar mıydı toplantılarında? http://www.alperenlerdernegi.org/index.php?Itemid=2&id=176&option=com_content&task=view Beykoz Alperen Ocakları tarafından eğitim faaliyetleri kapsamında düzenlenen,”Tarih Sohbetleri”nin ilk konuğu Araştırmacı Yazar Mehmed Niyazi ÖZDEMİR Hocamız oldu. Beykoz Belediye Kültür Merkezi 1Nolu Salonda düzenlenen konferansın konusu “Yakın Tarihimiz ve Yemen”di
http://www.beykoz.bel.tr/g_haber_detay.asp?id=1980 Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt, Aleaddin Özdenören, M. Akif İnan ve Nazif Gürdoğan altı kişiden dördünün ortak noktaları Maraş'lı olmak. M.Akif maraş'lı değil ama daha Lise öğrencisiyken Maraş'a sürgüne gitmiş. Necip Fazıl'a katılmış.... Diğerleri de öyle. Tümü de Necip Fazıl Kısakürek öğrencisi, savunucusu, Büyük doğu düşüncesinin temsilcisi.İçlerinde biri ANAP'tan diğeri AKP den milletvekili olmuş. Önemli mevkilerde bulunmuşlar Büyük Doğu, Diriliş, Mavera gibi dergilerde ve Yeni Devir, Milli Gazete ve Zaman gibi gazetelerde yazarlık yapmışlar. Bu muhteşem Tiyatro salonunda sık sık anma toplantıları ve panellerde muhteşem tiyatro oyunları sergilemedikleri bir gerçekNecip Fazıl'ı panellerle anmak yetmez oyunları da sahnelenmeli (Neyse ki tiyatro bari) Bu salon açıldıktan sonra Muharrem Ergül'ün kurdurduğu tiyatro topluluğundan... http://www.misafir.net/gunluk-guncel-olaylar/50467-gazeteci-yazar-levon-panos-dabagyan-beykozda.html Gazeteci Levon Panoz Dabağyan Ermeni meselesinin iç yüzü ve Türkiye üzerine oynanan oyunlar panelinde tiyatro(!) yapıyor muhteşem salonumuzda
http://www.gorele.gen.tr/ozeldosya.php?id=15 Köy kasaba derneklerinin toplantıları da sık sık Bu muhteşem orkestra çukurlu "tiyatro" salonunda yapılmış. Nedense genelde de Giresun ve Görele derneklerinin...http://www.ufukotesi.com/habergoster.asp?haber_no=20060305 Milliyetçi kalemlerle dolu bu yayından da bu muhteşem salonun Giresunlu'lar toplantısına ev sahipliği yaptığına bir başka örnek. Acaba orkestra çukurunda mangal da yapmışlar mıdır köy, kasaba, şehir dernekleri?
http://www.birgun.net/economics_index.php?news_code=1211493448&year=2008&month=05&day=23 Kültür Merkezinin bağlı birimleri sanırım diğer katlardaki bürolar... AKP li kiracılar aylarca kirasız otururken Tükoder bir konuyu gündeme getirince kirasını ödediği halde apar topar atılıvermiş
Evet,
"Tiyatro" salonu olduğunun altı çizilen ve açılırken tiyatro yazarlarının da heyecanla karşıladığı tiyatro dostu belediye başkanı Muharrem Ergül'ün ve sanat binası inşa etme şampiyonu AKP'nin sanatsal çalışmalarından bir kesiti de Beykoz durağımızda inceledik....
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:09 0 yorum
Etiketler: ,
18 Nisan 2009 Cumartesi

EL İNSAF! BU KADAR MI ÇARESİZ KALDIN BE BÜKTEL?
BU İFTİRA VE KARALAMALARININBENİM ADIMA BİR LEKE GETİRMEYECEĞİ AÇIKTIR
AMA KENDİ ADININÖMÜR BOYU İFTİRA, YALAN VE KARALAMAYLAANILMASININ BELGESİ OLACAK!
BU DEFA NASIL BİR ÇAMURA BATTIĞININBANA YÖNELİK BU İFTİRA VE KARALAMANIN KENDİSİNE NASIL DÖNECEĞİNİNFARKINA BELKİ VARACAK
AMA ARTIK İKİNCİ DEFA AYNI İFTİRAYI YİNELEYEN COŞKUN BÜKTEL'İN BU İFTİRACI SIFATI
BOYNUNDA ÖMÜR BOYU TAŞIYACAĞI MUSKASI OLACAKTIR!
Coşkun Büktel,
2 yıldır bana yönelttiği haksız suçlama iftira ve karalamalara karşı yazdığım somut gerçekleri ve soruları yanıtlamaya , yayınlamaya gelince bizi umursamıyor görünüyor,
Bana yönelik Mehmet Atak dezenformasyonundan dolayı okurlarından özür dileyip yeni bilgileri girmelisin dediğimizde ne bizi ne okurlarını önemsemiyor görünüyor
Daha onlarca somut soru ve tespitimizi görmezden geliyorMUŞ gibi yapıyor Ama pusuda bekiyor
Özdemir Nutku'ya yönelik suçlamalarını onaylamadığım, Beklediği türde bir yayın yapmadığım için 2 yıldır bana yönelik süren karalama çabaları , attığı iftiralar dinmek bilmedi! 2 yıldır sineye çektim. Ama bu iftira ve karalama çabasının dinmeden süreceği bellidir!
Avını bekleyen herhangi bir canlı gibi pusuda bekliyor. Açık verse de saldırsam. Geçmişimde bulamadı saldıracak bir açık. Alnım ak. Çok çabaladı biliyorum. Satır satır taradı suç bulabilmek için.
Sandı ki bana bulacağı suçlar bana yönelttiği suçlamalarına , iftiralarına karşı kendine sorulmuş somut soruları tespitleri yok edecek. Beni karalarsa bana güveni sarsacak ve kendi temize çıkacak. Bulamadı. Satır satır taradı bulamadı.
Ve suni suçlar isnat etti.
Sitemizdeki dini, islami, sosyalist yada erotik onbinlerce sitenin kayıtlı olduğu topliste kayıtlı olmamızı sanki bir kabahatmiş gibi sunuldu. Buyurun işte adresi http://www.webservis.gen.tr/ buyurunuz inceleyiniz.
Bu topliste üye olan binlerce, binlerce siteden biri de tiyatromdu istatistik takibi için. Bunu bahane göstererek beni erotik ürün satışına aracılık etmekle suçladı. Zira bu toplistin olduğu sitede bir çok değişik reklamdan birisi de bir erotik ürün dükkanının reklamıymış.
Zaten tiyatrom'un bu durumla doğrudan bir ilgisi olmadığını bir gerizekalı bile anlar. Ama yine de örnekleyelim, zaman zaman Hilmi Bulunmaz yada Coşkun Büktel diyelim Milliyet gazetesinden bir habere link veriyor. Milliyet gazetesinin devam linklerinin büyük bir bölümünde aynı erotik ürün mağazasının reklamı vardır. Şimdi Coşkun Büktel'in verdiği haber linkini tıklayıp o sayfaya giden bu ürünün reklamıyla karşılaştı diye Coşkun Büktel pornoya destek mi vermiş oldu?
Bugün 19 Nisan 2009 saat 01.30 gece.. Şu an itibarıyla Hilmi Bulunmaz'ın sitesinde en tepede olan haber.. Hilmi Bulunmaz'ın verdiği Milliyet Linkini tıklayınca gidilen sayfanın altında bakınız ne tür reklam var? Erkekler için performans artırıcı, Geciktirici.. Coşkun Büktel biz onlar gibi söyleyip geçmiyor belgeliyoruz diyor.
Belgelemekse buyurun bu da belge. Yarın Coşkun Büktel Hilmi Bulunmaz porno içeren bir sayfaya link vererek pornoya destek verdi yazacak mı?
Bu porno mudur? Ve bu sayfadan dolayı Hilmi Bulunmaz suçlanabilir mi? Bu mu belge? Erotik shopa da değil pornoya destek verdi diyen Coşkun Büktel porno diyorsun madem belgeliyormuşsun hani porno belgen ? Göster pornoya verdiğim desteğin belgesini!
http://www.milliyet.com.tr/GaleriHaber.aspx?aType=GaleriHaber&KategoriID=19&ArticleID=1083313&PAGE=1&Date=18.04.2009&b=Dunya%20Turu
Bu Milliyet'in sayfasında yasal bir erotik ürünün yasal bir reklamıdır. Ve Hilmi Bulunmaz'ın sitesinde değil Milliyet'in sayfasındadır. Şimdi ben Hilmi Bulunmaz'a Sen bu habere yer vermekle, bu linki koymakla okurlarının bu sayfaya gidip bu ürünle karşılaşmasına neden oluyorsun ve dolaysıyla PORNOYA destek veriyorsun diyebilir miyim? Böyle bir iddiada bulunsam bana herkes dangalak der. Ama işte Coşkun Büktel bugün hala aynı iddiasını yinelyior ve hala beni Pornoya destek veren kişi ilan etmeye kalkıyor
Farkı nedir? bizim sitemizdeki bir linki tıklayıp gidilen bir site erotik ürün reklamı almış insanlar onunla karşılaşabilirmiş. E, senin verdiğin haberi tıklayan da gidip bununla karşılaşabiliyor o halde farkı ne? sen de mi pornoya destek veriyorsun Coşkun Büktel?
Ben de sana böyle adice yakıştırmalar yapayım mı? Bende senin daha önce de yazdığın gibi Coşkun Büktel penis büyütücü , performans arttırıcı ürün satışına aracılık yapıyor mu diyeyim?Kaldı ki orası başka bir sitedir siz müdahale edemezsiniz. Milliyet'i arayıp kardeşim ben bugün senin şu haberini önemli gördüm link koydum sakın o sayfaya "erotik ürün reklamı alma emi" diyebilir misiniz?Webservis.gen.tr de bağımsız bir sitedir. Sitelere istatistik hizmeti verir. Bunun karşılığı bir ücret almayan reklamlarla yaşayan bir yayındır. Ne reklam alacağını bilemezsiniz. Bugün bir erotik ürün reklamı alır tıpkı Milliyetteki gibi, yarın kalkar İncil reklamı alabilir, öbür gün bakarsınız Said-i nursi kitabı reklamı alır bilemezsiniz ve karışamazsınız.
Ama bir firma sitesidir, denetlenmektedir sonuçta zaten yasadışı, illegal bir reklam almayacağından eminsinizdir. Alabileceği en uçta reklam örneği erotik ürün mağazası reklamıdır. (Büktel'in bugün itibarıyla iddia ettiği gibi PORNO DEĞİL!!!) Sonuçta bu reklamı Miliyet'de alabilmektedir.Bırakın reklamı bunlar kentin en önemli merkezlerinde kocaman ışıklı tabelalarla satış yapmaktadır. Taksim sahnesi üzerinde de vardı bir tane.Ama SS Sıfır Sansürcüyüz diyen Coşkun Büktel nasıl oluyorsa çarşaflı, şalvarlı , çember sakallı yobazlardan daha gerici olabiliyor ve tiyatrom.com da da değil orada yer alan bir linkle gidilen bir sitedeki erotik shop reklamından dolayı sırf Ertuğrul'a kusur bulabilmek iftira atabilmek adına muhafazakarlaşabiliyor ve utanmadan belgelemekten söz edebiliyor!ÖZETLEYELİM :1- Bu reklam benim sitemde hiç bir zaman olmamıştır benim sitemde sayfanın en altında yer alan webservis.gen.tr de rastgeldikleri bir reklamdır. Ki bugün ben aynı siteye girdim yok böyle bir reklam demekki oradaki reklamlar zaman zaman değişiyor bir ticari firmanın sitesi olan bi site yasal sınırlar dahilinde istediği reklamı alabilir, Tıpkı kendilerinin de zaman zaman link verdikleri Milliyet yada farklı sitelerin hele ki video yayınlama sitelerinin sayfalarında da rastlanabileceği gibi2- Bu reklamı yapılan ürünler yasal ürünlerdir ki bazı yerlerde tıbbi gereçler olarak sayılabildiği dahi görülmüştür. Cinsellik de yaşamın bir gerçeğidir, insanlar ihtiyaç duyuyorsa o ürünleri de alıp o yönde eksikliklerini giderebilir yada en azından psikolojik rahatlama sağlayabilir bunları bugün bile Coşkun Büktel'in bir porno olarak anması tutucu biri olmadığına göre asıl gayesinin ne olduğunu çok güzel sergilemektir.ARTIK BU KONUYU GENİŞ KİTLELERE AÇARAK COŞKUN BÜKTEL'İN BU İFTİRASI İÇİN SOMUT İSİM İSİM BAZI DERNEK VE OLUŞUMLARI HAKEMLİĞE DAVET EDECEĞİM VE BÖYLECE COŞKUN BÜKTEL'İN BU TAMAMEN KARALAMA AMAÇLI GİRİŞİMİNİ MAHKUM ETMELERİNİ İSTEYECEĞİM. BU ÇOK ÇOK AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE BENDE, GEÇMİŞİMDE EN UFACIK BİR KUSUR BULAMAYAN AMA SOMUT ELEŞTİRİLERİMİZ KARŞISINDA YANIT VEREMEYEN COŞKUN BÜKTEL'İN BELDEN AŞAĞI SAVAŞTIĞININ, İFTİRACILIĞININ BELGESİDİR. COŞKUN BÜKTEL'İN İFTİRACILIĞINI KİŞİLERDEN TESCİL ETMELERİNİ İSTEYECEĞİM! COŞKUN BÜKTEL ÖZÜR DİLEMEDİKÇE BİR İFTİRACI OLARAK BU BELGELEMEYLE KALACAKTIR!BUNU DAHA ÖNCE YAPTIKLARINDA SİNEYE ÇEKTİM AMA BU KEZ BU İFTİRA VE KARALAMALARININ BENİM ADIMA BİR LEKE GETİRMEYECEĞİ AÇIKTIR AMA KENDİ ADLARININ ÖMÜR BOYU İFTİRA VE YALANLA KARALAMAYLA ANILMASININ BELGESİ OLACAK!BU DEFA NASIL BİR ÇAMURA BATTIĞININBU İFTİRA VE KARALAMANIN KENDİSİNE NASIL DÖNECEĞİNİNFARKINA BELKİ VARACAK AMA ARTIK İKİNCİ DEFA AYNI İFTİRAYI YİNELEYEN COŞKUN BÜKTEL'İN BU İFTİRACI SIFATI BOYNUNDA ÖMÜR BOYU TAŞIYACAĞI SIFATI OLACAKTIR!Not: Radyo ve TV yapımcısı programcısı İrfan Aslanhan'ın Tiyatrom veda sayısına yazdığı bir yazıyı bahane göstererek Tehditçi olarak nitelenmem konusunu İrfan Aslanhan ile birlikte ayrıca cevaplandıracağım.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 15:01 0 yorum
Etiketler: ,

AKP'NİN EMRİ VE KONTROLÜNDEKİ AMA ASLINDA KAMU MALI OLAN KÜLTÜR MERKEZLERİNİ İNCELEMEYE DEVAM EDİYORUZ
Muharrem Ergül...Şehir Tiyatrolarından AKP üyesi olarak Beykoz Belediye Başkanlığına sıçramıştıBelediye Başkanı seçilince ilk işlerinden birisi orada bir tiyatro salonu inşasını başlatmak olduBakın Kültür Merkezi değil "Tiyatro Salonu"Bu Türkiye'de önemli bir farktır. Biz her şeyin etinden sütünden yararlanmayı seven bir millet olduğumuz için sadece opera binası, sadece tiyatro salonu, sadece konferans salonu.....vb yapmak yerine hep ÇOK amaçlı salonlar yaparız. O nedenle de hiç bir zaman hiç biri için ideal olmaz.Salonda ya orkestra çukuru yoktur, ya dekoru havaya kaldırıp bir anda sahneyi değiştirecek ağırlık sistemi yoktur, ya bunlar olduğu ve tavan yüksekliği 6-7 metre olduğu için konser verilecekse ses seyirciye gitmeden sahnede boğulur vs vs vsTiyatro binası olan Harbiye'nin yıkılmasının ardından daha muhteşem(!) amaaaaaa..., ama...,Çok amaçlı salon mantığıyla yapılacağını biliyoruz. Muhtemelen bir süre ortak kullanılacak bir süre oyun da sahnelenecek, bakın işte söz verdik ve yapıp geri açtık denilecek ve tepkiler dindikten sonra da orası tiyatrocuların elinden alınıverecek ve o alanda kurulan ekonomi bilmemne vadisinin konferans ve toplantı salonuna dönüşmüş olacak. Bilemiyoruz sadece öngörü. Göreceğiz. Ama biz bu ihtimalleri dile getirmek zorundayız ki gelişmeler karşısında şoka girmeyip hazırlıklı olalım.Neyse ne diyorduk? "Tiyatro salonu" tanımlaması önemlidir.Bu nedenle özel amaçla tasarlanmış çocuk tiyatro salonunu falan bırakınız , bunlar zaten Türkiye için fazla pembe beklenti ama "gerçek anlamda sadece tiyatro salonu" olarak başlamış salon yok denecek kadar azdır.Bu nedenle Muharrem Ergül'ün "tiyatro salonu" vurgusu önemlidir. Ama gerçekten tiyatro salonu vasıflarında mıdır, yoksa yine çok amaçlı inşa mı edilmiştir?Bu sezon sahneleri azalan Devlet Tiyatrolarına tahsis edilmiş olsa da burada , Beykoz Feridun Karakaya sahnesinde DT'den önce yapılan şeyler "tiyatro" mudur?İnceleyeceğiz... KISA BİR SÜRE SONRA...Eleştirmen, Yazar Üstün Akmen bakın bu "Tiyatro salonu"nu bir yazısında nasıl anlatmış http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=560
Gönderen Özgür Sanat zaman: 05:40 0 yorum
Etiketler: ,
17 Nisan 2009 Cuma

TEŞEKKÜRLER......
DÜNKÜ ZİYARETÇİ SAYIMIZ 508 İDİ....Geçmişten süregiden ilişkilerimiz, mail listelerimize yolladığımız emaillerle ilgilerini çekip bloğumuzla tanışanlar, bazı dost sitelerde yer alan linklerimiz çok hızlı ilerlememizi sağlıyor ve eski okurlarımız keşfettikçe de bu sayının çok daha hızlı artacağını düşünüyorum.Fakat uyarmak zorundayım ki eski ve sadık okurlarımızda hayal kırıklığı yaşatmasın:Bu blog bir tiyatrom.com un yerini içerik, kapsam ve çeşitlilik açısından tutmaz, öyle bir sitenin inşa aşaması da değildir. Blogdur ve daha çok güncel değinmelerden ibarettir.
Gönderen Özgür Sanat zaman: 18:52 0 yorum
Etiketler: ,

TEKNOLOJİ OKEY, MİMARİ OKEY, ZİHNİYET ONE MINUTE!
AKP'li Küçükçekmece belediyesi Sefaköy'de şahane bir Spor ve Kültür Merkezi açtı. 6000 m2'lik bir alanı kapsayan Kültür merkezinin inşaatı da hızla tamamlandı ve 15 gün kadar önce hizmete girdi. Gerçekten heybetli ve güzel bir bina ve önünden geçerken doğrusu ya oldukça beğendim. Üstelik de kentin merkezinde hatta Küçükçekmece merkezinde bile değil İnönü mahallesinde kısmen varoş da sayılabilecek bir bölgedeki bu binanın büyüklüğü takdir edilesi.
Çocukluğumdan beri Fatih Reşat Nuri Sahnesine gider oyun izlerim. Unkapanı surun dibinde bir tiyatro binasından çok baraka bir yapı izlenimi verir. Doğrusu ya o küçücük baraka gibi yapıdan (bina bile diyemiyorum) girip oyun izlediğimde çocukluğumda bile içime sinmezdi. Şimdi onun yerine de Vatan caddesi üzerinde kocaman bir tiyatro inşaa ediliyor. Emniyet, valilik, vergi daireleri ile dolan vatan caddesinde onların arasında tiyatro izleme fikri hoş gelmese de binanın şimdikinden kat kat ihtişamlı olacağı kuşku götürmez.
Haliç'te yapılan Sadabat sahnesi de öyle.
Acaba biz mi yanılmıştık?
Bizim eskiden öğrendiğimiz ilericiler (devrimciler, demokratlar, sosyal demokratlar) kültür ve sanatla beslenir; Gericiler insanları aydınlatan sanattan korkar, dejenerasyon sayar, sanat düşmanıdır...
Acaba biz mi yanılmıştık?
Yıllarca bu şehirde ve bu ilçelerde Sosyaldemokratlar iktidar olmuştu ama bir iki heykel dikmek dışında sanata, sanat kurumlarına, sanat binalarına yüklü meblağlar ayırmayı bir türlü başaramamıştı. Bir tek biraz daha elit kesime hitabeden CHP'li Beşiktaş belediyesi bir kaç salonla bu ihtiyaca cevap vermişti.
CHP'li Kadıköy Belediyesinin salonu ise bir kültür merkezinden çok bir apartman görüntüsü veren bakımsız bir binacıktan ibaretdi. Hele bu Sefaköy yada Tuzla Kültür Merkezlerinin yanında lafı bile edilemeyecek kadar zavallı kalırdı.
Acaba biz mi yanılmıştık?
Gerici dediğimiz AKP iktidarı ve AKP belediyeleri kocaman Kültür Sanat binalarına cayır cayır para yatırıyordu.
Bizim göremediğimiz bu gerçeği Orhan Alkaya görüp o nedenle mi 180 derece çark etmişti acaba?
İnanmış mıydı bu belediyeye, bu partiye, bu zihniyetin sanata hizmetine?
Acaba Harbiye'yi yıkamazlar önüne ilk ben yatarım derken İBŞT'ye Genel sanat Yönetmeni yapılıverince 180 derece döneklik yaparak belediyenin yaptıracağı binaların başsavunucusu olması bundan mıydı?
ACABA BİZ ONU ELEŞTİRİRKEN HAKSIZLIK MI YAPMIŞTIK?
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ ORHAN ALKAYA'YA KAZMACIBAŞI DERKEN HAKSIZLIK MI YAPIYORDU?
Evelki hafta yine geçtim sefaköy'den ve yol boyunca belli aralıklarla oraya konuk gelecek tiyatroların bez afişleri asılmıştı. Haldun Dormen, Can Gürzap, Yıldız Kenter, Ali Poyrazoğlu ve birçok tiyatro sıra sıra gelecekti anlaşılan...
Acaba....?
ELBETTE DEĞİL!
Tabi ki gerici dediğimiz zihniyetlerde büyük değişimler yaşadı, evrimler geçirdi. Matbaayı getirdiler diye saldıran, Televizyona şeytan icadı diyen çizgide değiller artık. Hatta teknolojiyi en çok kullanan bu kesim oldu. en çok gazete sahibi, en çok TV kanalı sahibi, en çok dergi çıkaran.... Ve şimdi de en çok kültür sanat merkezi açan...
Ama
Bu "ama" dan sonra durulur. çünkü bu basit alalade bir ama değil
altı çapanoğluyla dolu bir ama...
hadi getirelim "ama"nın devamını....
Ama teknoloji'de, mimari'de bu tür konularda para harcanıyor, yatırımlar yapılıyor olması bunları ilerici yada sanat dostu , aydınlık insanlar yapmaya yeter mi?
Yetmez elbet. Hatta amblemlerini ampul seçmiş olmaları bile zihinlerinin aydınlanmasına yetmez.
Zihniyet geri olduktan sonra en çok TV kanalı onlarda olsa ne olur? Görüyoruz yayınlarını.
işte Orhan Alkaya'nın sanki Belediye başkanı değil de öz babası yaptırıyomuş gibi kıvanarak , gururlanarak anlattığı, sahiplendiği Kültür Sanat Merkezlerinin hatta ve hatta Şehir Tiyatrolarının geleceğini görmek istiyorsanız bu TV kanallarına bakmanız yeterli.
Kapı gibi devletin 5-6 kanallı TRT'sinin geldiği hale bakmak yeterli.
Daha önce de yazmıştım.
Evet Belediye Tuzla'da muhteşem bir Kültür Merkezi açtı. İlk açılışta da medyada yer bulduğu süre dahilinde orada peşpeşe bir hayli de tiyatro oyunu da oynandı ve medyada reklamı yaptırıldı. Ama daha sonra?...
Önce İBŞT'ye ve büyük şehire bağlıydı sonra Tuzla Belediyesine devredildi. 2 yıl sonra gittiğimde camı, çerçevesi, kapısı sıkısıkıya kapalı ve görülen tek afişte de orada her hafta mehteran Takımı konseri olduğu yazısı! İşte muhteşem Avrupai(!) Kültür Merkezinin kullanım amacı.
Yine evime çok yakın olan Zübeyde hanım Kültür merkezini örnek vermiştim. Orası da ilk açılışta İBŞT'nin sahnesiydi. Bir süre İBŞT oyunları sahnelendi piyasa yaptı, insanların ayağı alıştırıldı tıpkı uzla'daki gibi. Hatta uzunca bir süre Ali Poyrazoğlu oyunu sahnelendi. Sonra aynen Tuzla'daki gibi orası da ilçe belediyesine devredildi. Son 5-6 yıldır sadece Fatih belediyesinin amatör tiyatro grubu senede bir kaç defa oyun sahneliyor, tiyatroyla tek alakası bu. Onun dışında seminerler, seminerler ve her geçtiğimde kapısı çarşaflı hanımlarla ve cüppeli beylerle dolu...
BELEDİYENİN AÇACAĞINI VAADETTİĞİ SALONLARI ÖVEN ORHAN ALKAYA ACABA BURALARDA YAŞANAN GERÇEKLERİ HİÇ GÖRMEZ Mİ? ASLINDA NASIL AŞAMA AŞAMA BİR KURGUNUN SAHNELENDİĞİNİ FARK EDEMEYECEK KADAR KÖRLEŞTİRİYOR MU MAKETLER, PROJELER?
Bunu geçen yıl da sormuştum. Cevapsız kaldı tabi.
Evet ne diyorduk? sefaköy de muhteşem Kültür Sanat Merkezi... Ve insanların ayağı alışsın, tanınsın, medyada genişçe yer bulsun döneminde sıra sıra afişler... Haldun dormen'ler, Yıldız Kenter'ler... Ama bu defa Tuzla ve Fatih'deki kadar da beklemek gerekmedi bu muhteşem mimarinin içinin nasıl doldurulacağını görmek için.
Ve bir de baktık ki
Sefaköy Kültür Sanat Merkezinde "Kutlu Doğum Haftası"
Peygamberimizin doğum haftası nedeniyle diye başlayan afişler...
Helali hoş olsun. Yani madem ki yüzdedoksandokuzu müslüman, yüzde 50 civarı AKP'li olan bir ülke de bu da olsun, Aleviler Hazreti Ali'yi anıyor da sünniler Hazreti Muhammeti anmasın mı?
Ama bugün Meltem Evcioğlu 'ndan gelen e-maille kutlananın hiç de öyle büyük ve çok sayıda inananı olan bir dinin tek ve tartışmasız peygamberinin doğumu olmadığı iddiası vardı ki Evcioğlu'nun açıklamaları bana çok da mantıklı geldi.
Önce onu paylaşayım sizinle
KUTLU DOĞUM HAFTASI NEDİR ?Kimin doğduğu hafta?
Acaba biz neyi kutluyoruz?
- Kutlu Doğum Haftası, nüfusunun çoğunluğu müslüman olanbaşka bir ülkede kutlanıyor mu?
- HAYIR !
Ama daha önemlisi;MEVLİT KANDiLi,
Peygamberimizin doğum günü ve bu nedenle kutlanmakta değil midir?
O da hicri takvime göre her yıl on gün önce gelmez mi?
Örnegin Mevlit Kandili 19 Mart 2008 gecesi kutlanmışken,
23 Nisan haftasını Kutlu Doğum Haftası ilan etmenin anlamı nedir?
Dolayısı ile mevlit kandili kutlu doğum haftasının içerisindeki bir günolması gerekmez mi?
Yahut da kandili kutlu doğum haftasında kutlamak doğru olmaz mı?
Ve yıl içinde miladi takvime göre onar günlük
harekete göre gezinmesi gerekmez mi?
Peygamberimizin miladi takvime göre 17 veya 28 Mart da doğduğuna ilişkin ciddi
çalışmalar var.
Diğer müslüman ülkelerde kandiller de kutlanmıyor.
Öyleyse bu neyin nesidir?
Dini bir vecibe midir?
HAYIR
O zaman bu hafta neyin haftası kardeşim?
Bize neyi kutlatıyorlar?
Biz aklı, fikri olmayan yaratıklar olarak mı görülüyoruz?
BELKi, OLABiLiR.
Acaba bu kutlu doğum haftasında,ulusça bir başka şahsın doğum gününü mü kutluyoruz?
Bir tarikat veya cemaat liderinin, doğum günü haftası kutlanıyor olabilirmi?
Böyle bir şey gerçek olabilir mi?
EVET !Fethullah Gülen 27 Nisan doğumluymuş.
Yani aynı hafta. (http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=2659 )Yani kutlu doğum haftası diye;
Fethullah Gülen'nin doğum günü haftası kutlanıyor.
Simdi anladınız mı, Dağıtılan güllerin, clipboard'lara, duvarlara, yapıştırılan metrelerce ve pahalı ilanların manasını ?
Galatasaray'ı bile kullanmaktan çekinmeyen müritlerin,
bastırılan büyük boyutlu pahalı ilanların anlamı bu.
Anladınız mı, dini inancın nasıl ticaret metağı yapıldığını?
Gözün aydın Türkiye.
Haydi hayırlara vesile olsun-Meltem Evcioğlu-
Haydi bakalım,
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin bırakın yöneticileri oradan burs alanların bile kayıtlarına el konulup zanlı gibi kayıtlara geçmesi bile hala gelmekte olan günler hakkında size fikir vermiyorsa siz bizim söyleyeceklerimize "komplo teorisi" der geçersiniz. geçen yıl çıkıp bir gün Çağdaş Yaşamı destekleme Derneğinin yöneticileri gözaltına alınıp ordan burs alanlar fişlenecek deseydik ona da komplo teorisi derdiniz eminim.
Şimdi açılan Kültür merkezlerinin birer tarikat mabedine, Şehir Tiyatrolarının dinsel ritülellerle bir nevi ayine hizmet edeceği günlerden bahsetsek inanmayabilirsiniz. İyisi mi bekleyelim görelim. Artık o aşamaya gelince Orhan Alkaya'ya da ne tür bir ünvan verilir bilinmez. Bence hazır önünde zaman varken bir yandan İlahiyat fakültesine de başlasın ki belki baş imamlığı kapar ve o övünç duyduğu binalarda canlandırmalı vaazlarını verir!
Tuzla da ilk açıldığında peşpeşe tiyatro oyunları ile medyada reklamı yapılan bu kültür merkezinin bugün itibarıyla adı Tuzla Belediyesi sayfalarında dahi geçmiyor. Faaliyetler sıralanırken Kültür Merkezi faaliyetleri bir yana adı bile anılmıyor. Ancak ısrarla aramalar yapınca orada bol bol belediye toplantılarının yapıldığını Kültür Sanat adına ise sadece üç faaliyeti görüyoruz. biri Yahya Kemal'i anma etkinliği, diğeri ise Necip Fazıl Kısakürek'i anma programı. Üçüncüsü ise Türk Sanat Musikisi konseri.
BU KONUDA 3-4 YIL ÖNCE BAKIN NELER YAZMIŞIZ (Haber/yoruma tarih düşmemişim araştırıp ekleyeceğim)
SİYASETİN SANAT ÜZERİNDEKİ TAHAKKÜMCÜ VE İŞGALCİ TUTUMUNUN ADI KONDU VE TABELALAR ASILARAK ADETA BAYRAK ÇEKİLDİ
Gönderen Özgür Sanat zaman: 13:17 0 yorum
Etiketler: ,

SAYGI GÖSTERİYORUZ
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN HAKARET, SÖVGÜ, CÜMLE VE DURUMLARI ÇARPITARAK DEZENFORMASYON YAPMA, SANSÜR, DESPOTLUK VB YE DAYALI DURUMLARDAN KENDİSİNİN BİLE ARTIK SIKILDIĞINI GÖRMEK UMUT VERİCİ. BUNLARDAN UZAKLAŞMA İSTEĞİNE SAYGI GÖSTERİYOR VE BİZ DE SÜKUNETİMİZİ KORUYORUZ. UMUYORUZ Kİ BU SÜKUNET YENİDEN DÜŞÜNME VE ÖZELEŞTİRİ VESİLESİ OLUR...
Gönderen Özgür Sanat zaman: 12:59 0 yorum
Etiketler: ,

HİLMİ BULUNMAZ, COŞKUN BÜKTEL VE FERİDUN ÇETİNKAYA'YA AÇIK ÇAĞRI!

"ARTIK BU İHANETİN DÜRÜLÜP KENARA ATILMASI VE BU İHANETE YAŞAM HAKKI VERİLMEMESİ İÇİN SİZLERİ DE BİR KEZ DAHA DEĞERLENDİRME YAPMAYA DAVET EDİYORUZ"
Cümlesini
Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz ve Feridun Çetinkaya'ya "yaşam hakkı verilmemesi" ve "dürülüp kenara atılması" için tetikçiler arıyor!
şeklinde değerlendirmek mümkün mü?
BU YAZININ TAMAMINDA (http://ozgursanat.blogspot.com/2009/04/bir-sahte-sosyalistin-iflasi.html )
İçinde Feridun Çetinkaya ve Coşkun Büktel'in hiç adı bile geçmeyen ve bu yazı esasen Hilmi Bulunmaz'ın sosyalistliğini mahkum eden bir yazı olduğu için Feridun çetinkaya ve Coşkun Büktel'in adının da geçmesi gerekmeyen, uzaktan yakından onların ilgisi olmayan bir alan üzerine yazılmış bu yazıdan dolayı Coşkun Büktel'in ve Feridun Çetinkaya'nın kendilerini de bu yazıya dahil etmeleri her ne kadar daha baştan ahmaklık gibi görünse de bunu da dikate almayarak; varsayalım bu cümle onlara da edilmiş olsa bile
Bu cümleyi yani kişilerin faaliyetinden eyleminden zikrinden oluşan "ihanet" olayının dürülüp kenara atılması, ve İHANETE yaşama hakkı verilmemesini anlatan bu cümle isimlerle kişilere yönelmiş bir tehdit sayılabilir mi?
GELİN BUNU İSTEDİĞİNİZ ORTAMDA SANAL YADA FİZİKİ ORTAMDA İNSANLARA SORALIM...
EĞER İNSANLARIN BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞU
"EVET BURADA KİŞİLERE TEHDİT VARDIR, YAZIDA ADI BİLE GEÇMEYEN BÜKTEL VE ÇETİNKAYA'YA DA TEHDİT VARDIR"
DERSE BEN ÖZÜR DİLEYECEĞİM, BU TEHDİTİ YAPTIĞIM İÇİN KENDİMLE İLGİLİ SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIM
YOK EĞER
"NE ALAKA? BURADA BİR DAVRANIŞIN TUTUMUN, HAİNLİĞİN YANİ FİİLİN YARGILANMASI VE MAHKUM EDİLMESİ VARDIR, BU DAVRANIŞA (Yani hainliğe) YAŞAM HAKKI VERİLMEMESİ VARDIR. "
DERSE SİZ
"BİZ BUNU BİLE ANLAYAMAYACAK KADAR APTALMIŞIZ YADA İNSANLARI YANILTIP APTAL YERİNE KOYMUŞUZ. İNSANLARIN ÖNÜNDE APTALLIĞIMIZ YADA ONLARI APTAL YERİNE KOYMAMIZ TESCİL EDİLMİŞTİR, BU TESCİLLENMİŞ APTALLIĞI YADA İNSANLARA YAKIŞTIRDIĞIMIZ APTALLIĞI SIFAT OLARAK KABUL EDİYORUZ" DİYECEKSİNİZ.
HODRİ MEYDAN!
YOK ÖYLE LAF ÇARPITARAK
LAF CAMBAZLIĞI YAPARAK
ZEYTİNYAĞLIK YAPMAK!
Gönderen Özgür Sanat zaman: 05:23 0 yorum
Etiketler: , ,

FERİDUN ÇETİNKAYA SÖYLEYECEK SÖZÜNÜ BUYUR ORTAYA SÖYLE DE SENİN "NEYİ?" PAYLAŞTIĞINI HERKES GÖRSÜN
YAZILI POLEMİKTEN KAÇINAN FERİDUN ÇETİNKAYA'NIN YAZIŞMALARLA İATP-G YAYINLARINI ZAPTURAPT ALTINA ALMA ÇABASINA GİRDİĞİ GÖZLEMLENİYORVEKENDİSİNE BU KAÇAK VE HİLELİ GÜREŞTEN VAZGEÇSÖYLEYECEK SÖZÜN VARSA BUYUR BİZE DE SÖYLE DİYORUZ.BU İHANETİ MAHKUM ETMEK, İHANETİ DÜRÜP KENARA ATMAK, BU İHANETE YAŞAMA HAKKI VERMEMEK FİİLİNİN NASIL COŞKUN BÜKTEL'CE SAPTIRILDIĞINI ,BU SAPTIRMAYI YAPAN KİŞİNİN YA APTAL OLDUĞUNU YA DA OKURLARI APTAL ZENNEDEN BİRİ OLDUĞUNUYAYINLAMIŞTIK.FERİDUN ÇETİNKAYA DA SANIYORUM Kİ BU APTALLIĞI YADA OKURLARI APTAL YERİNE KOYMA GİRİŞİMİNİ PAYLAŞMAYI ARZULAMIŞ HAYIRLI OLSUN!FERİDUN ÇETİNKAYA'YA ORAYA BURAYA TEHDİTVARİ YAZIŞMALAR YAPACAĞINA BU YANITIMIZI OKUYUP İDRAK ETMESİNİ ÖNERİRİM! BU GAYET NET AÇIKLAMAMIZA RAĞMEN HALA DA FARKLI DÜŞÜNÜYORSA BUYURSUN YAZSIN DA ÖĞRENELİM!"ARTIK BU İHANETİN DÜRÜLÜP KENARA ATILMASI VE BU İHANETE YAŞAM HAKKI VERİLMEMESİ İÇİN SİZLERİ DE BİR KEZ DAHA DEĞERLENDİRME YAPMAYA DAVET EDİYORUZ"BİR KEZ DAHA : COŞKUN BÜKTEL YA GERÇEKTEN APTAL, YA DA OKURLARI APTAL YERİNE KOYMA GİRİŞİMİNDE!BURADA KİŞİLERİ MAHKUM ETME VE KİŞİLERİ SONLANDIRMA (ÖLDÜRME YOK ETME VB) NİYETİ BULAN AÇIK VE NET ŞEKİLDE APTALDIR.BURADA KİŞİLERİN BİR TUTUMUNU (İHANETÇİ TUTUMLARINI) SORGULAMA, MAHKUM ETME VE BU TUTUMU YOK ETME ARZUSU VARDIR!HATTA KİŞİLERDEN DE SÖZ EDİLMEYİP KİŞİDEN SÖZ EDİLMEKTEDİR. BU ONURU NE BÜKTEL NE ÇETİNKAYA BOŞU BOŞUNA PAYLAŞMAYA ÇALIŞMASIN! BU ONUR SADECE HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN ONURUDUR! BÜKTEL YADA ÇETİNKAYA'DA HANGİ SİYASAL BİLİNÇ VAR Kİ BU SİYASAL GÖRÜŞE HAİNLİK YAPABİLSİNLER?!,HER TARAFTAN DEŞİFRE OLMANIN ACISI İLE SATIR ARALARINDAN CÜMLELER BULUP DÜPEDÜZ ÇARPITMALARLA HAKLI GELEBİLECEKLERİNİ SANANLARABEN PABUÇ BIRAKMAYACAĞIM GİBİ NE İATPGNE DE DİĞER OKURLAR DA BU NİYETİ GÖREMEYECEK ZEKADA DEĞİLDİR!İATP-G YAYINCILIK İNSİYATİFİNİN FERİDUN ÇETİNKAYA'YA YANITINI YAYIMLIYORUZYapılan bir geri bildirime göre, Hilmi Bulunmaz'ın Oyun sitesinde ve Coşkun Büktel'in kişisel sitesinde yazıları yayımlanan Feridun Çetinkaya, Ertuğrul Timur'un "Bu İhaneti Artık Mahkum Edelim!" başlıklı yazısının eleştiri sınırlarını zorlayan bir içeriğe sahip olduğunu belirtmiş. Ayrıca, bu yazının İATP-G sitesinden kaldırılması gibi bir önerisi olmadığını, fakat eleştiri sınırlarını zorlayan bir yazının İATP-G'ye belli bir sorumluluk yüklediğini ekleme gereği duymuş.Öncelikle sitemizde eleştiri sınırlarını zorlayan bir yazıya yer verdiğimizin doğru olduğunu kabul edelim. Öte yandan, Ertuğrul Timur'un üslubunu sertleştirmesinin nedenlerine bakıldığında, karşı tarafın düzenli olarak açık hakaret ve küfür içerecek şekilde söylem geliştirdiğini tespit etmek zor değildir. Her şeye rağmen, Ertuğrul Timur'un açık hakaret ve küfüre prim vermeden yazmaya dikkat ettiği de bilinen bir şeydir. Karşıtlığı kışkırtan taraf, akılcı bir şekilde uzlaşma arayışına giren Ertuğrul Timur değil muhatapları olmuştur.Bugün yaşananların önüne geçmenin yolu geçmişte belliydi: Zamanında Ertuğrul Timur'un önerdiği gibi, tarafların buluşarak serinkanlı bir şekilde sorunlarını masaya yatırması ve bir uzlaşma zemininin yaratılması. Konuyla ilgilenen tiyatrocuların da buluşmaya bu yönde katkı sunmaları gerekirdi. Fakat bu teklife hakaret ve aşağılamalarla yanıt verilmiş, ultra otoriterci bir tavırla karşı tarafın haklarını tanımayız tavrı geliştirilmiştir.Feridun Çetinkaya'ya önerimiz, öncelikle küfür yayıncılığına son verecek girişimlerde bulunmasıdır. Eğer başarılı olursa, yaşanan sorunların serinkanlı bir şekilde ele alınmasını sağlayacak yapıcı bir sürece girmenin de önü açılacaktır. Bu konuda İATP-G'nin çeşitli uyarı ve girişimleri olmuş, fakat bunun sonucu hakaret ve aşağılamalarla karşılaşmaktan başka bir şey olmamıştır.Hali hazırda İATP-G'nin, Ertuğrul Timur'un düşüncelerini ifade edip dolaşıma sokmasına zemin sunmanın ötesinde yapabileceği bir şey yoktur. Bu, daha önce belirttiğimiz gibi, tabii bir hakkın tanınmasından ibarettir. Yapıcı ve serinkanlı bir sürecin önünü açacak girişimleri desteklememiz ise, ilkesel kabulümüz olmayı sürdürmektedir.İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi - 17 Nisan 2009
Gönderen Özgür Sanat zaman: 04:10 0 yorum
Etiketler: , ,
Önceki Kayıtlar
Kaydol: Kayıtlar (Atom)