11 Mayıs 2009 Pazartesi

KURHAN'IN ÇÖP KUTUSU / 5

Yalan makinesi, küfürbaz ve linç çağrıcısı Mustafa Demirkanlı, yaşam cahili Yaşam Kaya, sansür makinesi Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) kankası Bileyci Kurhan, çarpıtmalarını ısrarla ve inatla sürdürüyor. (HB)


Küfür Yayıncılığını Kınamak Niçin Gerekli?

Şu sıralar Bulunmaz-Büktel yayıncılık hattının tiyatro adına internet ortamını nasıl kirlettiği başta tiyatro yayıncıları olmak üzere geniş bir kesimin odaklandığı bir konu haline gelmiş durumda. Nihayet mesele gazetelere de yansımaya başladı. Fakat oralarda süreç çok yavaş ve tali bir çerçeve edinerek ilerliyor.

Örneğin Taraf gazetesinde TİYATRONLİNE editörü Yaşam Kaya’nın bir yazısı ve buna cevaben de Coşkun Büktel’in en azından “o… çocuğu” ya da “or…topol” gibi terimleri kullanmaktan özenle kaçındığı bir cevap yazısı yayımlanmış durumda. İyimser bir bakış açısıyla bunu küfür yayıncıları adına bir terbiye edinme süreci olarak da değerlendirebiliriz belki…

Fakat ben hâlâ bu saflık olur düşüncesindeyim. Henüz habercilik (küfür belgelerinin ifşası) anlamında gazeteler devreye girmemiş durumda. Örneğin Coşkun Büktel’in Taraf’taki yazısını okuyunca, insanın ağlayası geliyor; meğersem ne büyük haksızlıklara ve iftiralara uğramış; üstelik birileri de onu linç etmeye çalışmaktaymış... Elbette kader arkadaşı olarak ilan ettiği Bulunmaz’ın ve kendi sitesini referans göstererek en büyük hatasını yapmış; yani bir kez daha kendi kendisinin ihbarcısı olmuş - küfür belgelerine giden yol tam da oralardan geçiyor.

Küfür yayıncılığına karşı sürdürülen kampanyanın kamusal etkisinin arttığına kuşku yok. Bununla birlikte süre giden ve bana göre bir hayli sorunlu yaklaşımlar da var. Örneğin meselenin şahsileştirilmesinden medet umanlar var; yani bana değmeyen yılan bin yaşasın ya da her koyun kendi bacağından asılsın yaklaşımları… Fakat yılan yıllar içinde o kadar çok kişiye değdi ki, her koyunun kendi bacağından asılamadığı bariz bir şekilde ortaya çıktı.

Ya da çözüm olarak onlar yokmuş gibi davranarak kendi monologlarıyla baş başa bırakılmalarının çıkar yol olduğunu düşünenler var. Dolayısıyla küfür yayıncılığına karşı kampanya düzenlenmesinin amacına ters sonuçlar doğuracağından endişe ediliyor. Bu yaklaşımın yanılgısı internet ortamının aynı zamanda kamusal alanın bir parçası olduğunun göz ardı edilmesinden kaynaklanıyor.

Yine, Bulunmaz ve Büktel’in “İki kişiyiz!” söyleminin uydurma olduğunu fark etmek gerekir. Örneğin bu sezon boyunca şunları fark etmek mümkündü:

(1) Yeni Tiyatro’nun sahibi /editörü Erbil Göktaş’ın bu ikili ile maddi ve manevi dayanışma ilişkisi vardır;

(2) Özgür Başkaya’nın temsilciliğini yaptığı Özgür Tiyatro ve ATB ile bir dayanışma ilişkisi vardır;

(3) İslamcı eğilimlerle hareket eden TODER Başkanı Ulvi Alacakaptan’la da dostane ilişkiler içinde oldukları bir sır değildir;

(4) İnsan hakları alanında faaliyetleriyle de bilinen sanatçı Mehmet Atak’la da "ittifak" ilişkileri vardır.

Bu listeye benim “fan” dediğim ya da “Ertuğrul Timur’un “mürit” dediği yakın dost çevreleri de eklenebilir; fakat benim asıl dikkat çekmek istediğim yukarıdaki ilişkiler ağıdır. Sonuç olarak Bulunmaz ve Büktel’in izolasyon içinde oldukları ve kendi kendilerine konuşup durdukları söylenemez. Örneğin Erbil Göktaş küfür yayıncılığına karşı çıkanların duruşlarının küfür olduğunu iddia eden bir bildiri yayınlamıştır. Öncesinde Bulunmaz’ın Özdemir Nutku’ya yüz kere iftiracı dediği bir yazısını akademik standartlara uygun bularak yayımlamak gibi “bilimsel” bir başarıya da imza atmıştır. Üstelik tüm bu icraatları kendi adına değil, birçok yazarı ve akademisyeni içinde barındıran bir derginin kurumsal kimliğini kullanarak yapmaktadır.

Küfür yayıncılığına karşı çözümün adliye koridorlarında aranmasını tavsiye edenler de vardır. Yani kim hakarete uğramışsa gidip hakkını mahkemede aramalı ve hayırlı bir sonuç almalıdır. Aslında bu kolaylıkla hayata geçirilebilecek bir öneri gibi durmakla birlikte, bir yerde meseleyi şahsileştirdiği söylenebilir. Yani şu söylenmektedir: Birileri gidip şu adamları sustursun artık; ama bizi bulaştırmasalar iyi olur.

Dava açmak hak verilebilecek bir yol olmakla birlikte, küfür yayıncılığını reddeden kampanyanın asıl hedefi değildir. Kampanyanın asıl hedefi bir konuda geniş bir konsensüs yaratmaktır: Eleştiri ve tartışma kültürü adına sövüp saymayacaksın. Ya da sen sövüp saymasan bile, sayfalarında sövüp saymayı meşrulaştırmayacaksın. Tabii ki eleştiri de tartışma da olacaktır; fakat küfür yayıncılığı tam da bu kültürün altını oymaktadır.

Küfür yayıncılığını daha önce bir yazımda sanal lümpenlik olarak tarif etmiştim. İnternet ortamında sanal lümpenliğe dayalı “eleştiri” kültürünün önde gelen öznesinin Büktel olduğundan kuşku duymuyorum. “Shakespeare’siz Herifler” oyunuyla bu tarz bir lümpenliği estetize etmeyi de denemiştir. Örneğin Stanislavski ekolünün sahnede teşhirciliği eleştirdiği bilinir; fakat Büktel’in örnek alınası "eleştirmen" olarak sunduğu Yıldırım Gürler’in dilinde bu eleştiri “teşhirci karı” haline gelir.

Bildiğim kadarıyla küfür yayıncılığının kadın düşmanı ya da maşist niteliğine Yenikapı Tiyatrosu yönetmeni Orçun Masatçı bir iki defa dikkat çekti. Fakat bu konu yeterince anlaşılabilmiş değil. “Theope” dahil Büktel’in oyunlarında kadınların nasıl hayal edildiğine bir bakılsın ve buna bir de Yıldırım Gürler’in ideal “eleştiri” otoritesi olarak sunumu eklensin, bugünkü manzaranın şaşırtıcı olmadığı görülecektir.

Bununla birlikte Büktel’e çok da haksızlık yapmamak lazım. Maşizm, küfür ya da sosyalist söylemin kirletilmesine katkı sunmak onun icatları değil. Onun yaptığı tiyatro alanında elden geldiğince bu anlayışların dönemsel taşıyıcılığını yapmak ve kendisine göre rol dağılımını belirlemeye çalışmaktan ibarettir. Bu işler onu da yakın dost çevresini de aşar.

Bu oyunu bozmak tiyatro yayıncıları başta olmak üzere, tiyatrocu aydınların kamusal aydınlanmayı esas alan asgari standartları hayata geçirebilmelerine bağlıdır. Tamam, küfür yayıncılığı olmayacak, fakat eş zamanlı olarak tiyatro yayıncılığı örgütsüzlükten ve dağınıklıktan kurtaracak asgari ilkesel temayüller belirlenecek. Aksi takdirde, o bunu demiş öbürü de ona şunu demiş, sonra da evli evine köylü köyüne dönmüşten ibaret bir bilançoyla karşı karşıya kalmak şaşırtıcı olmaz.

mailto:fkurhan@gmail.com

(Kaynak: Yalan makinesi)