18 Mayıs 2009 Pazartesi

Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı'nın kankası, Burak Caney ruhlu Vandal Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) dayanılmaz çöp kutusu / 82



18 Mayıs 2009 Pazartesi

Perdeler hep açık kalacak…

ORHAN AYDIN
Tiyatro da sezonun sonuna geliniyor.
Oyunların bir bölümü önümüzdeki sezona kadar ara vermeye hazırlanırken, önemlice bir bölümü turne hazırlıklarına başlıyor.
Yeni oyunlar, yeni tiyatrolar seyircileri ile buluşmaya hazırlanıyor.
Trabzon, Konya ve Ankara’da Devlet Tiyatroları’nın organize ettiği şenlikler, azımsanmayacak bir seyirci toplamı ile buluşup gelenekselliğe doğru yol alıyor.
Amatör Tiyatrolar, Festivaller ve çeşitli grupların sokak oyunları ise, her tür yasağa direnerek inatla sürdürüyorlar çabalarını.
Okullarda ise, yeni bir öğrenim yılının sonuna geldi.
Bir telaş sormayın. Yaşam kıpır kıpır.
Yılsonu etkinlikleri “müsamere ayı” gibidir.
Her okul ya bir “mezuniyet oyunu” oynar, ya da bir “yılsonu” oyunu.
Okulların salonları, arı kovanı gibidir anlayacağınız.
Bu durum birkaç lisede festival haline dönüşüyor.
Bunlardan en düzeylisini, Orhan Kurtuldu ile Ertuğrul Timur dostlarımız, Şişli Terakki Vakfı Okulları bünyesinde gerçekleştiriyorlar.
Yıl boyu izlenip değerlendirilenler, yılsonunda ‘seçilen oyunlar’ olarak bir festival kapsamında seyirci ile buluşuyor.
Gençlerin sahne ateşleri körükleniyor.
Ödüller alınıyor, tarihler not düşülüyor.
Üniversitelerimizin birçoğunda da “bahar şenlikleri” düzenleniyor.
Şarkılar-türküler-danslar-filmler-sergiler-söyleşiler-oyunlar.
Yaşamın büyülü dünyasının her alanından bir tutam seçki.
Gençler, hem kendi gerçeklikleri ile yüzleşiyorlar, hem yaşadıkları ülkenin sanat ürünleri ve sanatçıları ile tanışıyorlar.
Her durumu ile bir şenlik ki tadına doyulmaz.
Birkaç üniversitenin ‘tiyatro klüpleri’ tarafından yapılan ‘tiyatro şenlikleri’ ise yıllardır öne çıkıyor.
Ankara’da ODTÜ, İstanbul’da Boğaziçi ve İTÜ. İzmir’de Ege Üniversitesi bunların en bilinenleri.
Geçmişleri açısından da başarılı çalışmalara imzalar atan bu okulların tiyatro sevdalıları, kalıcı topluluklar olarak, sürekli kan tazeleyip yaşamlarını sürdürüyorlar.
Hepsi birbirinden nitelikli onca çabanın aynı sahnelerde el ele olması, Tiyatro’nun büyüsünü daha da zenginleştiriyor.
Tiyatro bölümlerini içinde barındıran özel okullar da ise, bir kısır döngüdür sürüyor.
Yüksek rakamlarla öğrenci alan okulların büyük çoğunluğu, “yılsonu” oyunları konusunda gerekli özenden uzaklar.
Nasıl oluyorsa; ‘bütçesizlik’, kapitalizmin yüzüne tokat atıyor!
Bu yıl 2010 Ajansı sponsorluğunda yapılan ‘Üniversiteler Tiyatro Buluşması’ ise yeni tartışmaların kapısını aralayacak.
Ajans’ın 2010 için ‘doğru-dürüst projeler yapamadığı gerçeği’ yine birkaç küçük makyaj ile geçiştiriliyor.
Bu alanı kemirmeye başlayan, “sponsorluk ve sanat” başlığı ise, en temel tartışma konusu.
Hem tüm katılımcı grupların hem bu etkinliğin örgütleyicilerinin yanıtlaması gereken ortak soru, 2011’de ne olacağıdır.
Kendi gücüne inanmayan, sırtını sistemin ‘günlük göz boyama’ sahipliğine dayayan bu tür organizasyonlar gelecekte ne olacak?
Anladığımız, üniversiteli gençlik kendi gücünü ortaya çıkaracak ortak bir enerji yaratana kadar, bu tür etkinlikler ite-kalka yol alacak!
Bu yazıyı ‘Davet’ başlıklı çağrıyla Galatasaray önünde buluşup, Taksim’e ve oradan AKM’ye kadar yürüdükten sonra yazıyorum.
Kalabalık bir katılım olması elbette sevindirici bir durumdu.
Önceleri onca kara durum yaşanırken, kovuklarından çıkmayan; yazar-eleştirmen-oyuncu-ışıkçı-yönetmen, sinemadan dostlar ve seyircilerimizin yan yana gelişleri, dileriz önümüzdeki süreçte artarak sürer.
Türkiye tiyatrosu bu anlamda bir ilke daha tanıklık etmiştir.
Heykel önünde okunan ve genel biçimiyle “sistem tarafından ele geçirilme kaygısı” taşıyan metnin vurgusu da işaret edilen zemin olmuştur.
Ardından AKM önüne yürümek ve orada alkış çoğaltmak da, AKM sorununa tekrar işaret etmek açısından önemsenmelidir.
Adalet ve eşitlik istemi ile yokluk ve yolsuzluklara tepki geleneği yerleşip, ortak ses olma becerisini kazandığımızda, hiç de azımsanmayacak bir güç olduğumuz ortaya çıkacaktır.
Önümüzde birbirimizi yeniden sınamak durumunda olacağımız, yeni bir süreç başlamıştır.
Anayasa tartışmaları içinde kültür-sanat alanlarının yer bulması kaçınılmaz bir gerçektir.
Sözünü söyleyip, sahne gerisine çekilmekten öte, yeni davranışlar geliştirmek şimdi daha da önemli değil midir?
Gasp edilen tüm haklar ve her tür demokratik talep ortaklaşacağımız sorunlar olarak ortada durmaktadır.
TODER kampanyası ve KINIYORUZ kampanyası amaçlarına ulaşacağa benziyor.
İçimizi arındırmanın bu tarihsel durumu önemsenmeli ve yeni hak arama kanalları geliştirmenin yolları açılmalıdır.
Ardımızdaki kara süreç, şimdiden bu durumun çağrıcısı olmuştur bile.
Sezon kapanıyor ama perdeler hep açık kalacak.
oaydinoaydin@gmail.com
Gönderen Özgür Sanat zaman: 07:37
(Kaynak: 3. Abdülhamid)